YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


SUÇumu ÖRTer HıRKam!.


<= Resim =>




Ey bana derviş diyen, nem ola derviş benim
Ya bu adıma lâyık, hani elimde iş benim!.


Ey benim görüntüme bakarak Derviş diyen ve Derviş sanan kişi, benim içimdeki hangi HÂLim Dervişlere benzer ki!.
Bu Derviş adına lâyık olacak elimde İŞLemekte olduğum bir iş nerede hani?.


Resim

Derviş derler adıma, bakarlar suratıma
Bilmezler ki dirliğim, küllî sitayiş benim!.


Benim görünütü suratıma Derviş kıyafetime bakarak adıma “Derviş” demekteler.
Hâlbu ki bu Hayattaki Derviş yaşayışımın tümü de kendimi övmekten ve öğünmekten ibârettir..


Resim

Dil ile şeyhim ulu, yolda alûdan alû
Aklım evi kaygılı, nefsim asâyiş benim!.


Ben de: “Önümdeki MuhaMMedî Mürşidimin, Şehâdet Şeyhimin çok değerli ve ulu olduğunu, Yolunun ise en güzel yollardan da en güzeli-iyisi olduğunu” söylerken,
AkıL Evimin içi şek-şüphe-kaygı-tasa dolu ve zavallı nefsim ise kendince tüm korku ve endişeden uzakta asâyiş tastamam demekte ne yazık ki!.


Resim

Sûretim güler halka, ya kani kulluk Hakka
Bu dirliğime bak a, hep işim yanliş benim!.


Derviş Kılığın kuşanmış DIŞ Sûretim, halka gülmekte hava atmakta iken, İÇ Sîretim de ise, HAKk TeÂLÂ’ya KULLuğum hani nerede?.
Şu Dış Hayat DİRLiğime/yaşantıma bir bakar mısın?. Ve maalesef tüm işlerim baştan sona yanlış benim!.


Resim

Kendi izimi bilirem, sâlûslanuben yürürem
Buğz ü kibr ü adâvet, gönlümü almış benim!.


Sığındığım Derviş sûreti içinde, düzenbazca ve halka riyakârca gezip tozmakta ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin şariat-ı Garrâ YoLu dışında kendi câhil Aklımca bir İZde ömrümü götürmekteyim ne acı!.
Halka karşı buğz/birisi hakkında gizli ve kalbî düşmanlık hissetmem, kinim.. Kendimi, başkalarından üstün olmadığım hâlde üstün görme ve tutma hastalığım düşmanlıklarım gönlümü işgal etmiş ne yazık!.


Resim

Suçumu örter hırkam, dirliğim cümlesi ham
Bir gün yırtılısar perdem, zehi düşvar iş benim!.


Tüm suçlarımın üstüne örttüğüm şu Derviş Hırkam, MuhaMMedî Tevhid Tekemmülünden uzakta çiğ-ham hâldeki hayat yaşayışı/DİRLiği örtmektedir halka karşı..
Ve bir gün gelecek ki bu hırkamda bendenimle beraber yırtılıverecektir ve beni er-geç beklemekte olan son-Uçtaki şı müşkil, güç ve zorlu iştir benim Dervişliğimin sonu..


Resim

Derviş deye dolundum, ulu suçta bulundum
Yûnus umduğum Haktan, rahmet imiş benim!.


Ben de herkeslere imrenip Dervişler gibi giyinip kuşanıp hep öyle yaşadım ve şimdiyse anladım ki, büyük bir suç işlemişim,
Hakk Âşık Yûnus Emrem BaBam kaddesallahu sırrahu, HAKk TeÂLÂ’dan umduğum rahmetdir benim!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..



Resim

Derviş: ASLı DERyUş-Kapı çalan DİLenci demek olan..
Küllî: Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. * Çok, ziyade, fazla. * Man: İnsan dediğimiz zaman küll'ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz. İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz' ve cüz'îyi ifade etmiş oluruz. Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kıt'aları veyahut denizleri dediğimiz zaman küll'ün eczasını ifade etmiş oluyoruz. Küll, cüz'lerden meydana geliyor.
Sitayiş: f. Övme, medhetme. Medih.
Dirlik: Dirlik (t): Hayat, yaşayış. BİZ BİR-İZlik..
Alû: A’Lâ.. Daha iyi. Pek iyi. En yüksek. Ziyâde ve mürtefi olan.
Asâyiş: f. Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl. Kanun, nizâm hakimiyeti.
Kani: Nerede. Hani?.
Salus: Salusluk, Saluslanmak (f, t): Düzenbaz, riyakâr. Riya¬kârlık, sûret oğruluğu. Bu huyu huy edinmek.
Buğz: Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet.
Kibr: (Kibr) Kendisini büyük gösteriş. Büyüklük. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı hâlde üstün görme ve tutma hastalığı. * Şeref ve şan. * Bir şeyin muazzamı. Büyük.
Zehi: Zihi. "Şu, bu" mânasına gelen müennes işaret zamiri.
Düşvar: f. Müşkil. Güç. Zor.


Resim YÛNUS EMRE ks. AHLÂKIndan ÇİZGİLER:

Doç. Dr. Mehmet DEMiRCi (Dokuz Eylül Ü. İlâhiyat Fak. öğr. Üyesi
Doç. Dr. Mehmet DEMiRCi. 1942 yılında Konya'da doğdu. 1961'de Konya imam-Hatip Okulu'nu, 1965'te istanbul Yüksek islam Enstitüsü'nü bitirdi. 1970 yılında izmir Yüksek İslam Enstitüsü'ne Tasavvuf Tarihi okutmanı oldu. ''Gazali'ye Göre Tasavvuf" adlı çalışması ile Doktorasını tamamlayan DEMiRCi, 1987 yılında da Doçent oldu. Yayımlanmış çeşitli makaleleri ve ibn Arabi'nin derlediği 101 Kudsî hadisi ihtiva eden "Nurlar Hazinesi" isimli bir tercümesi vardır.



A-) YÛNUS EMRE ve DEVRi HAKKINDA:

Yûnus Emre XIII yüzyılın ikinci yarısıyla XIV. yüzyılın başlarında yaşamıştır.
Doğum ve ölüm tarihleri tahmini olarak 6381/1240 – 720/1320 şeklinde kaıbul edilir.
(Abdülbâki Göl pınarlı, ');'linus Emre ve Tasavvuf, 72-73, Istanbul 1961.)

Zaman dilimi olarak Anadolu Selçukluları'nın sonu ile Osman Gazi devirlerini içine almaktadır. Bu devir Anadolu'sunda istilalar, isyanlar ve yerleşme sıkıntıları ile çeşitli sosyal sıkıntıların ve iç huzursuzlukların boy gösterdiği bir manzara hakimdir. Moğol akınları, Babaî ve Cimri İsyanları, saltanat kavgaları, huzursuzluğu ve maddî sıkıntıları doğuran başlıca âmiller olarak görülebilir. Sosyal ve siyasî hayatın karma karışık olduğu bu devirde dinî ve fikrî hayat da oldukça hareketlidir. Henüz bir tekke-medrese ayrılık ve zıtlaşmasının söz konusu olmadığı bu topraklarda, tasavvuf hareketinin oldukça yaygın ve hareketli olduğu görülür. Bunda, sosyal çalkantıların ve büyük sıkıntıların rolünden söz edilir. Gerçekten, maddî bakımdan huzursuzluk içinde olan kütlelerin, manevî bir sığınak aramaları tabii bir hadisedir.. Tasavvufun yayılmasında ikinci bir sebep olarak, Doğu'dan gelen büyük mutasavvıflar kafilesinin Anadolu'da uyandırdığı müsbet kaynaşmanın te’siri üzerinde durulur. Bu müsbet hareketlerin yanında, islam dünyasını içten çökertmek isteyen Batınî Zümrelerinin faaliyetleri de dikkati çeker. Batınîye İnançları, islam âleminin her tarafında ve bilhassa Anadolu ile pek sıkı maddî ve manevî bağları olan Suriye'de o sıralarda da hayli yerleşmişti. Bunların tasavvuf perdesi altında, zamanın müsaadesinden ve hadiselerin seyrinden faydalanarak türlü türlü oyunlar oynadığı görülür.
(Fuad Köprülü, Türk Edebiyatmda İlk Mutasavvıflar, 206-207, Ankara 1984)

Şeriâti küçümseyen imanı sulandıran ve din bağını zayıflatan bu batınî inanış ve anlayış karşısında çok uyanık olmak gerekiyordu. Doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayır.d edebilecek bir dikkat ve hassasiyete sahip olmak lâzımdı. Bu görevi liyâkatle yapan bir zümre de çıktı. Bunlar : "Bu menfi cereyanlara rağmen, müslümanlığı bir sünger gibi emip bünyesinde hazm ve temsil ettikten sonra, onu tasavvuf kalıbı içinde tekrar islam âlemine iâde etmiş olan bir sünnî mutasavvıflar kafilesidir."
(Samiha Ayverdi, Abide Şahsiyetler, 61, İstanbul 1976)

İşte konumuz olan Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu, bu kafilenin başında yer alır. Tasavvuf hareketi muhtelif tarikatıarın çatısı altında müesseseleşmiştir. Temelde bunların özü bir olmakla beraber isimleri farklıdır. Çeşitli tarikatlar Yûnus’u kendilerine mal etmek isterlerse de, o, tarikatıerin üstünde ve hepsini kucaklayan bir kimsedir, bir eren şâirdir. Tasavvuf düşüncesini ve tasavvufun inceliklerini, ilahî aşkı . islamî ölçülere uygun bir şekilde dile getirmiştir
(Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Emre Divanı, 25. istanbul, tsz. (Bundan sonra bu eser Divan diye verilecek)

Bununla birlikte şüphesiz Yûnus Emremiz, Anadolu'da yetişen seleflerinin, Ahmed Yesevî ve onun Anadolu' daki takipçilerinin tesirindedir.
(Fuad Köprülü, Türk Edebiyatmda İlk Mutasavvıflar, 336, Ankara 1984)

O zamanlar Anadolu'da tasavvuf inanışının çok etkili olduğunu biliyoruz. Yûnus, devrinin tasavvuf inanış ve düşüncesini büyük bir kudret ve belâgatla dile getiren san'atkâr şahsiyettir. Bunu basit bir dille ve samirniyetle ifâde ettiği için, tasavvuf esaslarını halk arasında kuvvetle yaymıştır. islam tasavvufunun inceliklerini sadelikle, derinlikle ve hiçbir dar kalıp içine düşmeden dile getirmiştir. Bunu yaparken dikkatli ve ölçülüdür.
Şöyle ki :
“Yûnus, hür düşüncelidir, fakat yukarıda sözünü ettiğimiz, şeriâti küçümseyen ve imanı sulandıran batınî anlayışa geçit vermez. O, san'atkâr serbestliğine rağmen "inanışta daima muhafazakar ve şer'i ölçülere sadık kalarak, hayat yolunun rehberi ve mürşidi bildiği büyük ve ilahi aşkını, zühd ve ibadet kalıpları içinde i’tidal ve temkin ile sınırlamış büyük insandır.''
(Samiha Ayverdi, Abide Şahsiyetler, 63, İstanbul 1976)

Yûnus nerelidir, nasıl yaşamıştır, nerede ölmüştür?. Bunlar o kadar mühim şeyler değildir. Yûnus Emre ne yapmıştır?. Mühim olan budur.. O halk diliyle tasavvuf edebiyatının en üstün şâiridir. Ahmed Yesevî ile başlayan bu tarzın, Yûnus'ta en üstün seviyeyi bulduğu kabul edilir
(Bkz. Nihad Sami Banarlı, Tarih ve Edebiyat Sobbetleri, 197 İstanbul 1984).

O, tasavvuf ruhunu kalıplardan çıkarıp, yukarıdaki ölçüler içinde amel haline getiren ve hayatın içine yaşanır halde karıştıran adamdır. Bu haliyle ve san'atkâr yönüyle o, Anadolu ve Rumeli sahasındaki, hatta Azerbaycan'daki Türkler üzerinde, yüzyıllardan beri büyük bir nüfuz icra etmiştir.
(Fuad Köprülü, Türk Edebiyatmda İlk Mutasavvıflar, 285, Ankara 1984)
Şöhret ve tesiri bugüne kadar ulaşmıştır.
Tasavvufun ana gayelerinden biri, insanları ahlâkî kemâle eriştirmektir. Yûnus'un şiirlerinden bir bölümü de tasavvufi ahlâkı izâh etmeyi ve yaymayı hedef alır. Onun üzerinde durduğu tasavvufî ahlâk, herkesi Kur’ÂN ve Hadis'e uymaya, şer'i esaslara . en ufak teferruatına kadar riâyete davet eder. Çünkü tasavvufun asıl temeli şeriâttir.
Bu yazımızda, bir makale hudutları içerisinde, Yûnus'un ahlâkla ilgili şiirlerinden bir kaç örnek üzerinde durup, müteâkıben ondaki ahlâk anlayışının aktif ve dinamik bir mâhiyet taşıdığına işâret etmek istiyorm;

B-) YÛNUS'ta AHLÂK:

Bir mutasavvıf şâir olarak Yûnus'un üzerinde durduğu ahlâk anlayışı, esasında islam ahlâkından başka bir şey değildir. Şu farkla ki, tasavvufun bir özelliği olarak, ahlâkî esasları nazarîlikten çıkarıp bizzat yaşanır hale getirmek, hayat kaidesi şekline sokmak, Kur'ÂN-ı Kerîm yolunu tuttuğunu söyleyebiliriz:


Öfkerelerini yenip, insanların kusurlarını affedenlerin övüldüğü;

الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Resim---Ellezine yünfikune fis serrai ved darrai vel kaziminel ğayza vel afine anin nas, vallahü yühibbül muhsinin: Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmrân 3/134)

İnsanlarla güzel güzel konuşmanın tavsiye edildiği;

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ
Resim---"Ve iz ehazna misaka beni israile la ta'büdune illellahe ve bil valideyni ihsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakini ve kulu lin nasi husnev ve ekiymus salate ve atüz zekah, sümme tevelleytüm ila kalilem minküm ve entüm mu'ridun: Hani İsrailoğullarından, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hâlâ) yüz çeviriyorsunuz.(Bakara 2/83)

İnsanları alaya almanın kötülendiği;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---"Ya eyyühellezine amenu la yeshar kavmün min kavmin asa ey yekunu hayram minhüm ve la nisaüm min nisain asa ey yekünne hayram minhünn ve la telmizu enfüseküm ve la tenabezu bil elkab bi'sel ismül füsuku ba'del iman ve mel lem yetüb fe ülaike hümüz zalimun: Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir. (Hucurât 49/11)

Kur'ÂN-ı Kerîmde açıkça görülür. Bu ilahî mesajların bir gâyesi de gönülleri hoş tutmaya yöneliktir. Gönül Şâri Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu ise şöyle seslenir:

Okudum yedi Mushaf'ı hâ tâat gösterir safi
Çünki amel eylemedin gerekse var yüz yıl oku!.

Bin kez hacca vardın ise bin kez gazâ kıldın ise
Bir kez gönül kırdin ise gerekse var yollar doku

(Yûnus Emre Divân, 149)

Ahlâklı ve kâmil insan olma yolunda herkes gibi Yünus da, çok zahmet çekmişe benzer. Kendi macerasını anlatırken, asıl amacı içle dışın, bâtınla zâhirin uyum içinde olması gereğini insanların dikkatine sunmaktır.
(Burhan Toprak, Yûnus Emre Divanı, 100, İstanbul 1960)

Ey bana derviş diyen, nem ola derviş benim
Ya bu adıma lâyık, hani elimde iş benim!.

Derviş derler adıma, bakarlar suratıma
Bilmezler ki dirliğim, küllî sitayiş benim!.

Dil ile şeyhim ulu, yolda alûdan alû
Aklım evi kaygılı, nefsim asâyiş benim!.

Sûretim güler halka, ya kani kulluk Hakk’a
Bu dirliğime bak a, hep işim yanliş benim!.

Kendi izimi bilirem, sâlûslanuben yürürem
Buğz ü kibr ü adâvet, gönlümü almış benim!.

Suçumu örter hırkam, dirliğim cümlesi ham
Bir gün yırtılısar perdem, zehi düşvar iş benim!.

Derviş deye dolundum, ulu suçta bulundum
Yûnus umduğum Haktan, rahmet imış benim!.


Bütün bu hayıflanmalar, yanıp yakılmalardan sonra, aczini i’tiraf ile o büyük kapıya sığınma edebini gösterir:

Derviş diye dolundum ulu suçta bulundum
Yûnus umduğum Hak'tan rahmet imiş benim..


Yûnus Emre'nin nazar î ahlâktan ziyade arnel î ahlâka önem verdiğini belirtmiştik. O, insanı gerçekler ile yüz yüze getirmek ister ki, asıl imtihan budur:

Ben dervişim diyenler hararnı yemeyenler
Haramın yenmediği ele girince imiş!.

(Yûnus Emre Divân, 85)

Maddî ve manevî bakımdan kimseye yük olmamak, gönül bulandırmamak ve meclislerde çiğ tavırlardan kaçınmak Yûnus'ların ahlâkında büyük ehemmiyet taşır :

Yort ey gönül sen bir zaman, âsûde fârığ hoş yürü,
Korkma kayıkma kimseden, gussa vu gamdan boş yürü..

Hakikate bakar isen, nefsin sana düşman yeter,
Var imdi ol nefsin ile uruş savaş tokuş yürü..

Nefstir eri yolda koyan, yolda kalır nefse uyan,
Ne işin var kimse ile, nefsine kakı boş yürü..

Diler isen bû dünyanın şerrinden olasın emin,
Terkeyle bû kibr u kini hırkaya gir derviş yürü..

İster isen bû dünyada ebedi sarhoş olasın,
Aşk kadehin dolu getir on iki ay sarhoş yürü..

Kimse bağına girmegil, kimse gülünü dermegil,
Var kendi maşûkun ile bahçede ol alış yürü..

Gönüllerde iğ olmagıl, mahfillerde çiğ olmagıl,
Çiğ nesnenin ne tadı var, gel aşk oduna piş yürü..

Yunus şimdi hoş söylersin, dinleyene serheylersin,
Halka nasihat satınca, er yoluna koş yürü..

(Yûnus Emre Divân, 159)


C-) YÛNUS AHLÂKINDA HAREKEt ve CANLILIK:

Yûnus'un kitleye teklif ettiği ahlâk anlayışı pasif ve körü körüne bir itaatın icâb ettirdiği şuursuz bir anlayış manzarası taşımaz. Aksine son derece aktif ve dinamiktir:

Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl orda durursa kendi dolası değil..

(Abdülbâki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, 393, Istanbul 1961.)

Bu dinamizmin tabii neticesi olarak, Yûnus ahlâkı bütün tabiatı kucaklayan bir diğergâmlık ve cömertlik şeklinde dallanıp budaklanır, çiçeklenir:

Her kim kime dervişlik bağışlana
Kalpı gide pâk ola gümüşlene..

Nefesinden misk ü amber tüte
Budağından il ü şâr yemişlene..

Yaprağı derdli için derman ola
Gölgesinde çok hayırlar işlene..

Âşıkın gözü yaşı hem göl ola
Ayağmdan saz bitip kamışlana..

(Yûnus Emre Divân, 137)

Meşhur bir kudsî hadis vardır: Yüce Allah hasta ziyaretinde bulunmak, muhtac durumda olanlara yiyecek ve su vermek gibi insanî ve ahlâkî davranışları teşvik eder. Çarpıcı bir üslüp içinde, yapılan ziyâretin, verilen su ve yiyeceğin doğrudan doğruya Allah'a ulaşacağı beyan buyrulur

(Bkz, Müslim, Birr, 43; İbn Arabî, Nurlar Hazinesi (101 Kudsî Hadis); İz Yayıncılık, çev. Mehmet Demirci, 164, İstanbul 1990.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Allah'dan naklen anlatıyor: "ALLAH celle celâlihu şöyle buyurdu: '”Ey Âdemoğlu hasta oldum, ziyaretime gelmedin.” Ademoğlu sordu: “Yâ Rabbî sen âlemlerin Rabbisin... Seni nasıl ziyâret edeyim?'” ALLAH celle celâlihu buyurdu: “Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu... Ama sen onu ziyâret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın'” ALLAH celle celâlihu devamla buyurdu: '”Ey Âdemoğlu, senden yemekle doyurulmamı istedim, ama sen Beni doyurmadın'”. Âdemoğlu sordu: “Yâ Rabbî seni yemekle nasıl doyurayım? Sen âlemlerin Rabbisin”. ALLAH celle celâlihu buyurdu: “Falan kulum senden yemek istedi. Ama ona yedirmedin. Bilemedin mi? Ona yedirseydin Beni yanında bulacaktın”. ALLAH celle celâlihu devamla buyurdu: “Ey Âdemoğlu, senden su istedim, ama vermedin”. Âdemoğlu sordu: “Yâ Rabbî sana nasıl su vereyim? Sen âlemlerin Rabbisin”. ALLAH celle celâlihu buyurdu: “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Ona su verseydin Beni yanında bulacaktın... Bunu da mı anlayamadın?"
(Şâmil İslam Ansiklopedisi ; Sadreddin-i Konevî'nin Hadis-i Erbain'i)

Yûnus Emre bu ilahî müjdt!yi ve yardım severliğini şu basit ve samimî mısralarla dile getirir:

Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi..


Yine bir hadis-i şerife göre:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Çıplak bir mü’mini giydiren kimseyi Allah, cennet giyecekleri ile mükafatlandıracaktrr." Buyurmuştur.
(Bkz. Tirmizi, Kıyame, 18. 41; Ebu Davud, Zekat, 41)

Yûnus da aynı şeyi kendi üslubuyla söyler:

Bir miskini gördün ise bir eskice verdin ise
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi..

(Yûnus Emre Divân, 155)

Yûnus'tan öğrendiğimiz çok şey var. Yûnus gibi düşunmek, duymak ve yaşamak, Türk milletinin bekâsı ve devamı içirı son derece lüzumludur. Onun düşüncesini, dilini ve san'atını tanımak yeni nesiller için bir borçtur. Tanıdıkça anlayacağız ki o her zaman yenidir:

Biz sevdik âşık olduk Sevildik mâşuk olduk
Her dem yeni doğarız bizden kim usanası..

(Abdülbâki Göl pınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, 444, Istanbul 1961.)

O ve temsil ettiği anlayış hiç solmayan taze bir güldür:

Bir bakçeye girmek gerek hoş teferrüc kılmak gerek
Bir taze gül kokmak gerek ol gül hergiz solmaz ola..

(Yûnus Emre Divân, 138)

Yeryüzünün efendisi olan insan, yaradılış hikmeti istikametinde çok şeyler başarabilir. Yeter ki kendisinde mevcut potansiyeli harekete geçirebilsin. Bu dünya hayatını yaşarken bitki ve hayvan seviyesinde kalmak da, insan seviyesine yükselrnek de mümkündür. İnsanca yaşamak için gayret ister, aşk ister. Yûnus'un dediği gibi:

Kur'ağacı niderler kesip oda yakarlar
Her kim âşık olmadı benzet kuru ağaca..

(Abdülbâki Göl pınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, 428, Istanbul 1961.)

Yûnus'un burada söz konusu ettiği "aşk"ı gayet geniş planda ele alabiliriz. Bu aşk, varlığının şuuruna varmak, yaratıcısı ile irtibatını sağlam tutmak, bu dünyadaki yerinin ve yaradılış gayesinin idraki içinde üzerine düşeni yapmak şeklinde tezâhür edecektir. Bu duygular içinde gönlü, göğsünde bir kor parçası gibi yanan insan, basit bir ''kuru ağaç" gibi ateşe atılmak zilletinden kurtulacak, verimli ve feyizli olacaktır.
Bütün bu işler kolay değildir. İnsanın önüne maddî manevî, sıra dağlar gibi nice engeller çıkacaktır. Fakat Yûnus hep ümit doludur. İçimizdeki aşk ve şevk pınarını harekete geçirmişsek aşamıyacağımız engel yoktur. Yûnus'un verdiği şu basit fakat çarpıcı örnek dikkat çekicidir:

Dağ ne kadar yüksek ise yol onun üstünden aşar
Yûnus Emrem yolsuzlara yol gösterdi vü hoş eder..

(Yûnus Emre Divân, 71)

İnsanda mevcut potansiyelin harekete geçmesi, çok farklı sebep ve usullerle olabilir. Vasıtalar ve rehberlikler herkese eşit derecede tesir etmeyebilir. Mühim olan, kendisine uygun tarz ve kaynağı yakalayabilmektir. Bu pedagojik gerçeği Yûnus şöyle dile getirir:

Ağız ağızdan kuttludur ola ki sözünüz tuta
Ben yüzbin yıl söyler isem sözüm kulağına girmez..

(Yûnus Emre Divân, 80)

Yûnus bir ummandır, ondan bir kaç damlası sunmaya çalışırken, yine ona kulak verelim ve sözü fazla uzatmayalım:
O’nsuz sözün g'ör nedir çok söz hayvan yüküdür .
Ârife bir söz yeter tende gevher var ise…

(Yûnus Emre Divân, 138)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


Göz AÇıp YuMmuş Gibi!.



<= Resim =>


Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir, şol göz açıp yummuş gibi..

Sanki bir yel esip gitmiş gibi koskoca ömrüm geldi geçti ve ben bir şey ANLAmadım!
Sanki bana şöyle gelmekte ki, şu gözlerimi açıp da yummuşum gibi koskoca ÖMRümm!.


Resim

İşbu sözü Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi..


Bu söylediğim SÖZLerime HAKk TeÂLâ şâhiddir ki, şu cÂNım bu Beden gövdesine misafirdir..
ÖLüm Günü geldiğinde çıkıp gidecektir ki, sanki bir cÂN kuşu Beden KÂFesÎnden uçup gitmiş gibi..


Resim

Miskin âdem oğlanını, benzetmişler ekinciye
Kimi biter, kimi yiter, yere tohum saçmış gibi..


Şu kendini ve RABBını ANLAmaktan âciz ve hamm akıllı Âdemoğlunu, ekin ekip biçen çiftçiye-rençbere benzetmişler..
Sanki Dünyâ Tarlasına Tohum ekmişler de, kimi bitip yeşermekte kimi yitip sararıp solmakta gibi..


Resim

Bu dünyada bir nesneye, yanar içim, göyner özüm
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmış gibi..


Benim bu yalan dünyada bir şeye İÇim yanar ÖZüm göynür-kızarır ki,
Daha gepegenç delikanlı ve yiğitçe iken ölüp gidenler.. sanki Ermemiş daha gök olan ekini biçmişler gibi..


Resim

Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele, hak şarabın içmiş gibi..


Şu gelgeç-ölümlü-fâni DÜNyâ Hayatında sen, bir hastaya varıp da hal hatır sorup, bir içimlik de olsa bir yudum su verdin ise,
Yarın Âhiret Hayatında sana karşı gelecektir..
Bu, HAK TeâLâ Rızasına yaptığın iyiliğin sanki sen o kimseye HAKk TeâLâ Şarabı içirmiş gibi sen de İçeceksin inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Bir miskini gördün ise, bir eskice verdin ise
Yarın anda karşı gele, hulle donun biçmış gibi..


Yurdundan yuvasından AYRı Kalmış ve elden ayaktan düşmüş her KİM ise belirsiz ve sükûnete ermiş bir MİSKÎNi görüp de eskimiş de olsa bir giyecek verdin ise,
Yarın Mahşer Gününde o eskin, sana karşı gelip karşılayacak ki, sanki sen o zavallı muhtaç HAKK KULuna Cennet donu giydirmişsin gibi..


Resim

Yûnus Emre bu dünyada, iki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyâs ola, âb-ı hayat içmış gibi..


eYy Yûnus Emre Babam kaddesallahu sırrahu -> “Bu Dünyâ kimselere kalmaz da sadece iki kişi kalacak!” derler.
Meğer ki Kur'ÂN-ı Kerîmin buyurduğu-DUYurduğu Hızır ve İlyâs aleyhumusselâm kalalar ki, onlarda HaYyat Suyu İçmişler gibi..



Resim

Hulle donu: Cennet-i Âlâda giyilen değişim donu..
Âb-ı hayat: Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir..
Hızır aleyhisselâm: İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.. ya daNebî aleyhisselâm.
İlyâs aleyhisselâm: Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (aleyhisselâm) Peygamber olmuştur. İlyâs (aleyhisselâm), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.



Resim

HAZRETİ HIZIR, HIZIR-İLYÂS aleyhumusselâm KİMDİRLeR:

Hz.Hızır (aleyhisselâm) gençliğinden başlayarak her an Allah’a ibadet eden bir kişiydi. Rivâyete göre babası ona: Oğlum. Seni evlendireyim. Soyumuz çoğalsın, dedi. O ise ibadeti sevdiğinden:
Babamın bu sonu gelmez evlenme sözlerinden bıktım. Bunlardan kurtulmak için memleket memleket gezeyim, diyerek baba yurdundan ayrıldı. Allahü Teâlâ da kendisini sevenleri mükâfatsız bırakmayacağı için, ona Âb-ı Hayat Suyu’ndan içirtti.
Bir rivayete göre de:
Evden ayrılınca, HIZIR (aleyhisselâm), İlyâs (aleyhisselâm) ve İskender Zülkarneyn (aleyhisselâm), birlikte Âb-ı Hayat Suyu’nu aramaya çıkmışlar. Bir süre sonra Karanlıklar Ülkesi’ne dalmışlar. HIZIR ve İLYÂS aleyhumusselâm Âb-ı Hayat kaynağını bulup içmişler, fakat İskender’e söylememişler.
HIZIR -İLYÂS aleyhUmusselâm sağdır, yaşamaktadır. HIZIR aleyhisselâm karada, İLYÂS aleyhisselâm da denizde, yardıma muhtaç olanlara, zor durumda kalmış olanlara yardım ederler. Car diyenlerin (imdat isteyenlerin) carına ve imdadına yetişirler. HIZIR - İLYÂS aleyhumusselâm yılda bir kez 6 Mayıs Hıdrellez günü’nün gecesi, bir gül ağacının dibinde buluşurlar inancı hâkimdir. Yüce Allah, bu kuluna: Uzun, sonsuz ömür senin olsun! Dedi. Her adım attığı yer, her ayak bastığı toprak ta hemen yeşilleniyor, bol bol otlarla süsleniyordu.
Bir hadiste, Hz. Muhammed aleyhisselâm: ”Ona el-Hadır denilmişti, çünkü otlar bozarmış kupkuru bir yere oturduğunda orası derhal yemyeşil oluyor ve otlar dalgalanıyordu…” buyuruyor.
Mümin kulların inanışına göre Hızır (aleyhisselâm) Allah’ın ihsanı ile ebedi yaşayışa kavuşmuştur ve hala aramızda yaşmaktadır..

YUNUS EMRE bu dünyada iki kişi kalır derler.
Meğer Hızır İlyâs olan Âb-ı Hayat içmiş gibi.



HAZRETİ MUSA aleyhisselâm’ın HIZIR aleyhisselâm İLE BULUŞMASI:

Hz. Musa aleyhisselâm, bir gün kendisine iman edenlere öğüt verirken: O zaman bir kişi ayağa kalkıp Hz. Musa aleyhisselâm’a: “Ya Musa! Dedi. Dünyamızda bilgisi senden daha üstün bir kişi var mıdır?”
Hz. Musa aleyhisselâm: “Benden daha üstün kişiyi bilmiyorum!” diye cevap verdi. O anda ALLAHu Zü’l- CelÂL’den ilahi bir emir geldi: “ Ey Musa! Dedi. Benim dünyada bir kulum vardır ki senden bilgice üstündür ve adı da Hızır” dır.
Böylece, Hz.Musa aleyhisselâm, zâhirî ilmin mürşidi ve Hz. Hızır aleyhisselâm’da batınî ilmin (İLM-İ LEDÜNn) mürşidi olarak bilinmektedir. İlm-i Ledün, dünyada var olan zâhiri ve bâtınî ilmini bilmektir. Bu ilmin atası Hz. Hızır aleyhisselâm’dır. Hadislerde Hz.Hızır aleyhisselâm ismi “El-Hadır” olarak geçmektedir.
Hz. Musa aleyhisselâm, ALLAHu Zü’l- CelÂL ile konuşma şerefine erişince: “Yarabbi! Benden bilgili olan kimse nerededir? Onu nerede bulabilirim? Onun bilgisinden faydalanmak istiyorum.” dedi.
ALLAHu Zü’l- CelÂL de, Hz. Musa aleyhisselâm’a:”Onu iki denizin birleştiği yerde bulursun” diye buyurdu. Hz.Musa aleyhisselâm: “Yarabbî! Onu bulmak için bana bir alâmet ver” diye niyaz edince de, ALLAHu Zü’l- CelÂL: “Bir zembilin içine bir balık koy. O balığı elinden kaçırdığın yerde onu bulursun”buyurdu.
Hz. Musa aleyhisselâm, ALLAHu Zü’l- CelÂL’den bu buyruğu aldıktan sonra yolculuk hazırlığına başladı. Yanına genç bir arkadaş-hizmetçi de aldı ve zembili ona verdi. Böylece HIZIR (aleyhisselâm) ı bulmak için arkadaşı ile birlikte yola koyuldular.
Kur’an’ı Kerim, Hz.Musa aleyhisselâm’ın Hz.Hızır aleyhisselâm ile buluşmasını, Hızır aleyhisselâm’ın adını anmadan anlatır.(Kehf Sûresi Ayet:60–82).Yirmi iki ayet bu buluşma hakkındadır.
Hz. Musa aleyhisselâm ve genç arkadaşı iki denizin birleştiği yere geldikleri zaman, bir kayalığın ününde dinlenmek için duruyorlar. Hz. Musa aleyhisselâm uykuya dalınca, genç arkadaşı balığın canlanıp denizde suya daldığını görüyor. Hz.Musa aleyhisselâm kalkınca tekrar genç arkadaşı ile birlikte yola devam ediyorlar. Genç arkadaşı gördüklerini unuttuğu için Hz. Musa aleyhisselâm’a söylemiyor.
Hz. Musa aleyhisselâm ve genç arkadaşı epey yol yürüyünce, Hz. Musa aleyhisselâm acıktığını söylüyor ve “getir o kahvaltımızı yiyelim” diyor. O anda genç arkadaşı: “Balığın, kayalıkların ününde canlanıp suya daldığını” söylüyor ve “unuttum size söylemedim!.” diyor.
Hz. Musa aleyhisselâm: “Arayıp durduğumuz işte o idi.”dedi.
Bunun üzerine kendi izlerini sürerek gerisingeri döndüler ve Hızırı aleyhisselâm orada”Denizin sahilinde yeşil bir yaygı üzerinde” gördüler.

فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا
Resim---Fe vecedâ abden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ(ilmen).: Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledun (gizli) ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular.”
(Kehf 18/65)

Hz. Musa aleyhisselâm, selam verip “Ya Hızır!” deyince, Hızır aleyhisselâm da: “Aleykümselâm Ya Musa!” diyor. Hz. Musa aleyhisselâm: “Benim Musa olduğumu nerden bildin?” deyince, Hızır aleyhisselâm: “Beni sana söyleyen söyledi!” diyor.
Hz. Musa aleyhisselâm: “Sana öğretilenlerden bana da bir olgunluk, bir bilgi öğretmen şartıyla sana tabi olayım mı?” deyince, Hızır aleyhisselâm: “Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın!” diyor.
Hz. Musa aleyhisselâm: “Sabredip dayanmaya çalışacağım!.” deyince, Hz.Hızır aleyhisselâm: “Yaptıklarım için bana soru sormayacaksın ve dayanmaya çalışacaksın!.” deyip bir gemiye biniyorlar. İkisi birlikte yola koyuldular. Hz.Hızır aleyhisselâm, bindikleri gemiyi delince, Hz. Musa aleyhisselâm müdahale ediyor. Gemiden inip yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rast geldiler, Hz.Hızır aleyhisselâm onu öldürünce, Hz. Musa aleyhisselâm tekrar müdahale ediyor. Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar, Hızır aleyhisselâm tuttu onu onardı. Hz. Musa aleyhisselâm: “İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın.”dedi.
Hz.Hızır, dedi ki: “İşte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır.Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim”:
“Gemiden başlayalım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı, tüm gemilere zorla el koyuyordu.”
“Oğlan çocuğuna gelince: Onun anası babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra
Sürüklemesinden korktuk.” “Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin”.
“Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı.
Oğlanların babası da barışsever bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar büyüyünceye kadar o duvar yıkılmasın, o define onlara nasip olsun. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur.” diyor ve orda ayrılıyorlar.
Bundan böyle, Hz.Hızır aleyhisselâm her yerde hazır ve nazırdır. Her tarafta mucizeleri görülmektedir. hamdolsun!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


AŞKın ile Mest OLaLı!.


<= Resim =>


Aşkın şarabın içeli kandalığım bilmezem
şöyle yavu kıldım beni, isteyüben bulumazam..


Yâ RABBenâ!.
bEN ki AŞKıyın Şarabını içeli beridir nerlerde olduğumu BİLmez oldum!
Öylesine ben, bende kayboldum ki, istesem ve arasam da BULamaz oldum!.


Resim

Deryâ-vü umman olmuşam, gevherlere kân olmuşam
Hüsnünde hayran olmuşam, kendüzüme gelimezem..


TEK-BİR DaMMLadan yarattığın Kulun Olan ben, Şu İmtihÂN Âleminde denizlerve okyonuslar gibi olmuşumda SÎNemde nice nice cevherler, mücevherler, elmaslar, incilerin aslı ve esası olan Hakikat-ı MuhaMMediyye Maden Yatağı-Menba’ı olmuşum!.
Mâh CemÂLuLLAHa öylesine HayrÂNOlup HAYRette KALmışam ki, daha KENDİme GELememekteyim!.


Resim

Zatına yol bulamadım, senden nişân alımadım
Çünki seni bilemedim, kulluğunu kılımazam..


KüLLî Şeyi Yutan-Muhit SEN ALLAH celle celâlihu iken.. KüLLî ŞEYy’in Şahdamarından da AKRABa-Yakîn RaBbu’l- ÂLemîn’im iken bEN bu ÇiLLe ÇÖLünde ZÂTın ZÂTuLLAH’a SILA-ULAŞım YOLU BULamadım!. SENden bir MuhaMMedî Şifâ Nişân alamadım!.
Çünkü ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UYup da KENdi Nefsimi ve RABBımı BİLİp-BULup-OLup-ANLAyıp da ŞehâdetuLLAHımı şu ÂLEMde YAŞAyamadım.. Kabul görmüş KULLuğunu YERine getiremedim ne yazık!..


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min HABLİ’L- VERÎDi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona ŞAHDAMARINDAN DAHA YAKINız.” (Kaf 50/16)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim--- “İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu) : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yâsîn 36/82)

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsine ârif olan-tanıyan RABBine ârif olup-tanır!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)



Resim

Yoluna basaldan kâdem, varlığımı kıldım adem
Gözden ırılma sen bir dem ki sensiz ben olumazam..


Ben SENin bu AŞKuLLAH YOLunaayak basalıdan beridir ki, CüMLe VARLığımı-İzafî bENLiğimi Yok ettim Hamd olsun!
SEN de Yâ RABBenâ Bir ÂN bile olsa GÖZümden ayrılıp-Uzaklaşma ki beN SENsiz MevCÛD Olamam.. ZÂten hER Nefes yENiden Yaratıp DURmaktasın El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin!.


Resim

Adın dolalı ellere, senden nişân alımazam
Aşkın ile mesud olalı, Cennet'lere kalımazam..

EL VElîyy ZÂTına AÇaılan Ellerimize “ALLAH” ADın DOLalıdan beridir ki, zâhirde-Dışarda SENden nişân-İZ-İşâret ARAmam ve ALmazam.. Çünkü cÂNda CÂNÂNımla BİZ BİR-İZ OLmuşuz.. Yitik Yok ki ARAyayım!.
bENi Yüce AŞKın Öylesine MuhaMMedî Mutlu ve BİZ bahtiyârı etti ki daha gelecekte CeNNet PEŞinde de KOŞmazam.. şU ÂN Şe’ÂNuLLahta CEMmü’l- CEM’deyİZ El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin!.


Resim

Benim urup bünyâdımı, Yûnus yazaldan adımı
Kestim kamudan umudu, aşkından ayrılımazam..


Yâ RABBenâ!
Bezm-i ELestinde KULLuk SEMEREmi-TEMelimi sırtıma VURup da Adımı Yûnus kaddesallahu sırrahu YAZalıdan beridir ki, bEN, SENden gAYRısının TÜMünden UMUDumu kestimASLa AYRılamayacağım AŞKuLLAH YOLunun fÂNisim EbedEN El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin!.



Resim

Kanda (t): Nerde.
Yayıvarmak-Yavı kılmak (t): Kaybolmak.
Kân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
Kend' özü (t): Kendisi.
Kâdem: Ayak. Adım.
Adem: Yokluk, olmama, bulunmama. * Fakirlik.
Âdem: İnsan. İlk insan ve ilk peygamber (A.S.)Allah ilk insan olarak Âdem'i, sonra eşi Havva'yı yaratmıştır. Bugünkü insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır. Bazı dine tâbi olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler. Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır. Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır. İnsan ise en mükemmel mahluktur. Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir. Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır. Bugünün psikoloji ve felsefi antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir. Yani: Cenâb-ı Hak, Âdem'i (aleyhisselâm) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidat ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile teçhiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir. Âdem'i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı. Sonra vakta ki Âdem'i melâikeye tercih etmekle rüchan mes'elesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı. İ.İ.)(Hz. Âdem'in (aleyhisselâm) Cennet'ten ihracı ve bir kısım beni-âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnidir?Elcevap: Hikmeti, tavziftir... Öyle bir vazife ile me'mur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkkiyat-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mâhiyet-i insaniyenin bütün Esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netayicindendir. Eğer Hz. Adem Cennette kalsaydı; melek gibi makamı sâbit kalırdı, istidâdât-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamatı kat' edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan mâlum günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek Hazret-i Adem'in Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e idhalleri haktır ve adâlettir. M.)
Irılmak (t): Bir yerden tamamen ayrılmak.
Mes’ud: Saadetli, iman ehli olan, bahtiyar. Mutlu.
Bünyâd: f. Temel, esas. Yapı, binâ.
Kâmu: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


DertLiLer BULucağaz!.


<= Resim =>



Aldı benim gönlümü, nolduğumu bilmezem
Yavu kıldım ben beni, isteyip bulımazam..


Şu AŞKuLLAH ki, aklımı başımdan ve gönlümü elimden aldı ve ben, kim/ne olduğumu bilemez oldum.
Ben kendimi, beni kaybettim ki aramayı isteyip de bulmayı bile düşünemez HÂLdeyim!.



Resim

Gönülsüz girdim yola, hâlim hiç gelmez dile
Bir dem derdim demeğe, dertli bulımazam..


Ben istmeden EREN ELLerde birdenbire giriverdim bu AŞK YOLuna ki, ne HÂLLere düştüğüm dille anlatılamaz yaşanmadan!
Oturup da bir köşede, bu düştüğüm AŞK DERDimi ANLAtacak ben gibi damdan düşen çok dertli bir HaKk ÂŞıK bulamaz oldum!.


Resim


Şâkirim derdimle, sataştım güle güle
Dertliler bulucağaz, ben beni bulımazam..


Yürek YÂRem bu AŞK DERDimden, ben de şikâyetçi değilim, tam tersine ŞÜKRederim RABBım TeÂLÂma ve Bülbül gibi Şakırım DERDimi.. ve de, AŞK DERDimin GÜL-YÂREleriyle oynaşır sataşarım!.
Elbette bu ÂLemde, benim de düştüğüm AŞK DERDine düşen pek çok dertli HaKk ÂŞıKı vardır ve BULunur.. Ancak İŞin garibiyse, Ben HÂL-i Hazırda kendimi, beni kaybettim de BULamamaktayım!.


Resim

Eydürler ise bana, senin gönlün kim aldı
Nice haber vereyim, ağlarım eydimezem..


Eğre ki bana: “Eyy Âşık senin gönlünü kim kaptı elinden de seni bu hÂLe düşürdü?!.” Derlerse,
Ben ise ağlamaktan konuşmaz HÂLdeyim neden/nasıl haber VEReBİLeyim ki!..



Resim

Bu benim gönlüm alan, doludur cümle cihân
Kanceru bakar isem, ansız yeri görimezem..


Bu benim divÂNe gönlümü elimden alıp götüren SEVgiLim ->“O” dur ki, O’nunla dolu şu cümle CihÂN..
Nereye kadar bakarsam BAKayım; O’nsuz , O’ndan ve “O” OLmayan bir yer görememekteyim HamdOLsun!.


Resim

Ayık olup oturma, ayık sözün götürme
Severim aşk esrüğün, ben ayık olımazam..


Eyy AŞK Dileyen!. Sakın haa sakın, bu ÂLemde nefsini ayık sanan ŞEyy Serhoşları gibi oturup kalma!.
Sen sen ol, bu ayakta uyuyan Dünyaperest Adamların sözlerine uyup da arkalarına düşme!
Ben ise, çok Şükür MuhaMMedî AŞK SERHOŞLarını Ezelden SEVerim ve bu yüzden ASLa böylesi Dünya Ayıklardan Olamam!.


Resim

Yûnus'a kadeh sunuben, Enelhak demin uran
Bir yudum sundu bana, içtim ayılımazam..


MuhaMMedî HAkk ÂŞıK Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu BaBama bu AŞKuLLAH’ın KalB Kadehini SUNan, her nefeste “KÛN feyeKÛN -> Ene’l- HAKk” ->ÂN -> ZamÂN-MekÂN bÂZÂRını Kur'ÂN ALLAH celle celâlihu, Elset BezMinde bir BELÂ BARdağımı SUNdu TEK-BİR Yudum İçtim ki, İÇ-İŞ-im o İÇiş zilzurna ZERHUŞ etti beni.. daha da mAHşerdek AYILmazam!. HAKk bÂZÂRınıdan ->HALK bÂZÂRına GEÇmezem!.


nOt: Hallâc-ı Mansûr kaddesallahu sırrahunun buyurduğu “Ene’l- HAKk: Ben Hakk'ım ya da Hak'tan gayrı değilim!." Sözü de anlaşılabilir elbette.. ZÂTen bu ÂLemde küLLî Şeyy SON-uçta NÛRuLLAH ve HAKk!.


Resim

Yayıvarmak-Yavı kılmak (t): Kaybolmak.
Eydişmek: Söyleşmek.. konuşmak..
Eydürmek: söylemek..
Kanceru -Kançeri: Nereye kadar.
Kande: Nerede.
Kanı: Nerde nerede?.
Esrük-Esrik (t): Sarhoş.
Dem (a, f): Kan, zaman, an, so¬luk.
Urmak: Vurmak. Vazetmek, oartaya koymak.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


Be Dedirmeğil Bana!.


<= Resim =>


Ben bu ile garip geldim, ben bu ilden bezerim
Bu tutsaklık tuzağın, demi geldi üzerim..


Ben bu İmkÂNla KULLuk iMtihÂNı YaLan Dünyasına, garip-kimsesiz geldim ki geldiğime pişmanım ve canımdan bezerim!.
Bu KULLuk TUTsaklığı tuzağından kurtulmak için çabalarım ve zamanı geldi tatlı canım üzerim!.


Resim

Çünki ben bunda geldim, ben anı bunda buldum
Mansur'em dâre geldim, üş kül oldum tozarım..


Çünkü ben elimde olmadan, mecburen bu Âleme geldim ve Aradığım HAKk’ı da Bu Şehâdet Âleminde BULdum!.
ANLAdım ki ben de bir MANSÛR’um ve DÂRağacından kaçmamalıyım ve İşte şimdi YANdım KÜLL OLdum ve havalarda TOZmaktayım Hamd OLsun!.


Resim

Dört kitabın okudum, tahsil ettim bitirdim
Ne hacet kim, karayı ak üstüne yazarım..


Ben bu ÂLemde Zebûr, Tevrat, İncil ve Kur'ÂN-ı Kerîm 4 kitabın TÜMMünü OKUdum!. Bilgi topladım, hasıl ettim, tahsil ettim bitirdim..
Artık başkasına ne hacet ki, kara yazıyı AK Kağıda yazar OLdum Hamd OLsun!.


Resim

Dört kitabın mânisi, bellidir bir elifte
Be dedirmeğil bana, ben bu yolda azarım..


Zebur, Tevrat, İncil ve Kur'ÂN-ı Kerîm 4 kitabın mânâsının TÜMMü, TEK-BİR “ELif” ile bellidir MuhaMMedî Ârif OLana!.
Ben ALLAH celle celâlihu “ELİF”in deyim.. Şimdi bana bir de “Be” dedirmeyin artık ki Sırat-ı Mustakîm YOLUndan azar kaybolurum!.


Resim

Yetmış iki millete suçum budur hak dedim
Korku hiyânetedir ya ben niçin kızarım..


Benim Bu ÂLemde tek SUÇum, Yetmış iki millete: “BİZ BİR-İZve HAKız!.” Demek Oldu!.
Benim ise korkacak ve kızacak birşeyim yokk!. Çünkü korku hiyânetedir.. ki, hiyânet; hâinlik vefasızlık, i’timadı kötüye kullanmak ve sözünde durmayıp oyun etmektir.. Biz ise MuhaMmedî Mü’minİZ Hamd OLsun!.


Resim

Şeriât oğlanları niçin yol keser bana
Hakikat deryâsında bahrî oldum yüzerim..

Kupkuru boş lafa dayalı güyâ şeriatten dem vuran LafazÂN sözde Şeriât oğlanları önüme geçip YOLumu kesip de bana ŞeytÂN YOLu götermesinler!.
Oysa ben Hakikat-ıMuhaMMedîYye DERryâsında DenİZ Kuşu Oldum YÜZerim Hamd OLsun!.


Resim

Dost bana gelsin demiş, benim kaydımı yemiş
Ben yüzüm karasından teberrükler düzerim..


Dosta bana “İrcî” daveti yesi çıkarıp, “BANA gelsin!.” demiş. ve benim Adımı Dost Defterinden silmiş..
Ben i se Yüzümün utanç karasından utanarak, İlahî Yardımını uMMak destanı düzmekteyim!.


Resim

Yûnus bu kuş dilidir, bunu Sülayman bilir
Gerçek âşık bu yolda, ne duyduğun sezerim..

Ey Yûnus Emrem kaddesallahu sırrahu bu konuştuğun KUŞ DİLİdir ki bunu ancak SüşleymÂSN aleyhisselâm BİLeBİLir..
Ben İse MuhaMmedî HAKk ÂŞıkım Hamd OLsun!. Ve ey Gerçek MuhaMmedî Âşık Kardeşim, bu AŞKuLLaH YOLUnda, SENin ne duyduğunu AYNen ben de sezerim..Çünkü BİZ BİR-İZz!.



Resim

Dem: f. Nefes. Soluk. * Ağız. * Nazar. * An, vakit, saat.
Dâr: Dâr ağacı.idâm sehpası.
Üş: Uş. İşte şimdi..
Bahrî: Denize âit, denize mensup, denizle alâkalı. Deniz kuşu.
Kayd: Bir şeyi bir yere yazmak. * Deftere geçirmek.
Teberrük: Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak. * Hayr-ı İlâhiye hissedâr olmak.



HaLLâC-ı MaNSûR kaddesallahu sırrahu
veya Mansûr el-Hallâc kaddesallahu sırrahu.:


Tam ismi Abū al-Muġīṭ Husayn Manṣūr al-Ḥallāğ) (d. Ağustos 858, Tûr – ö. 26 Mart 922, Bağdat) (Hicri d. 244 AH – ö. 309 AH)

Zındıklıkla suçlanması ve uzun süren bir soruşturma neticesinde Abbâsî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle idâm edilmesiyle meşhûr olan spiritüalist yazar ve mistik şâir.


Hayatı:

Asıl adı "Ebû’l Moğıt Huseyn bin Mansûr bin Mehemmed Beyzâvvî" idi. Hallâc lakâbı daha sonradan mesleği hallaç olduğundan verilmiştir.
Tâhirîler devrî İran'ının günümüz Güney Horasan Eyaleti'ne bağlı Nehbendan Şehristanı'nın Meyghan Kırsalı'ndaki "Tûr" köyünde dünyaya geldi. Hallâc-ı Mansûr’un dedesi de Beyazid Bistâmî'nin ki gibi bir Zerdüşt idi. Babası âil esiyle Dicle yakınlarına, Araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan Vasıt'a taşındı. Mansûr on iki yaşında burada hafız oldu.

Eğitimi:

Önceleri kısa bir süreliğine sûfî azîzlerinden Beyazid Bistâmî’nin de mürşidî olan Zû’l-Nûn el-Mısrî’nin öğrencisi Sahl al-Tustarî’nin müridi olur. Daha sonra ise Emr el-Mekkî ile Cûneyd-î Bağdâdî’nin talebesi olur. Fakat, hocalarıyla fikir ayrılığinâ düştüğü için onlardan ayrılır.
Öğretisi ve fikirleri:
Hallâc'ın Allah'ta eriyip yok olmak anlamında söylediği "En-el Hak", yani "Ben Hakk'ım" (‏انا الحقّ‎ ‎, En el-Hakk) sözü bahâne edilerek 912 yılında tutuklandı.
"Fî" ve "An": (O’nda ve O’ndan)
Hallâc’ın savunduğu Tâsîn tevhîd akîdesinin özü olan "Fî" ve "An" kavramı Vahdet-i Vücud’daki "Her şey Allah’tır" akîdesinden farklı olup, "Her şey Allah’tadır ve her şey Allah’tandır" anlamına gelmektedir.

Katli:
Kendisine yöneltilen itham, sarfettiği cümlenin içerisinde geçen ve Allah’ın 99 sıfatından bir tanesi olan "Hak" sözcüğü idi. Tasavvufî anlamda mecazen kullandığı bu kelime ile neyi ifâde ettiği devrin ulemâsı tarafından aşikâr olarak bilinmesine rağmen, katı görüşlü Müslümanları şoka uğratan diğer radikal görüşleriyle de göze batan Hâllâc, siyâseten tehlikeli görüldüğünden ortadan kaldırılması için sarfettiği bu sözcük bahane edildi. Hakk Teâlâ'nın kendisinde tecelli ettiğini iddia etmekle suçlanarak uzun yıllar hapiste kaldı ve sonunda i'dama mahkum edildi. İ'dam cezası o devrin kurallarına göre el ve ayakların çaprazlama kesilmesi şeklinde tatbik edilmekteydi. Alenen işkence edilerek ve vucudundaki tüm derilerin kesilmesiyle (bir kuzunun kesiminden sonra postunun çıkarılması gibi), yarı canlı haça gerilip halka teşhir edildiğinin ertesi günü ölür.

Eserleri:
Ta’Sînû’l- Ezel ve’l- Cevherû’l- Ekber ve’ş- Şeceretû’n- Nûr’iyye (Kitâb-ût Tavâsîn)
49 adet kayıp Risâleleri..

Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


BiR iLe BiR OL!.



<= Resim =>



Resim

Bu sırrı ne bilsin usanlar, uyalar
Ne varsın bu yola azıksız yayalar..


İlahî AŞKta MuhaMMedî SıRR-ı Sfırı ne BİLsin, gafil özlü, gevşek sözlüler,
Nasıl BİLsin-BULsun da varsın bu yüce AŞKuLLAHın âmel YOLuna, İmÂN azığı bineği olmayan piyadeler..


Resim

Nolaydı ben onu görsem bu göz ile
Ne doysun bu gözler, doymaz kayalar..


Ne olurdu şu hayatımda ben ten-cÂN gözümle O cÂNÂNımı GÖReBİLseydim..
Dağlardaki kayalar doyardı da bu gözlerim görmelere doymazdı..


Resim

Âşıklar elinde, diken yok gülünde
Cevher çok gönlünde dalanlar bulalar..


MuhaMMedî HaKk âşıklar ki onların elinde AÇan AŞK GÜLLerinin dikeni olmaz!
Bu İlahî AŞK Cevherini Cenâb-ı ALLAH celle celâlihu her KULunun gönül DEnİZinin ESFELine Hazine eylemiştir.. cÂNın fedâ edip AŞKuLLAHa dalanlara AŞK OLsun!.


Resim

Geliniz varalım, Yûsuf'u görelim
Yüzünün nurundan, bin açlar doyalar..


AŞkuLLaha bende ÂŞıKLar gelizin İnip de, bu Beden KUYUsununu DİBindeki GönüL İKliminde YÂR Yûsuf’umuz ziyâret edelimki, O’nun Yüzünü cemÂL NÛRUndan binlerce gönlü AÇLar doyar!.

Resim

Yûnus sen bir olgil, bir ile bir olgil
Bir olan âşıklar, bu sırdan duyalar..


EYy Yûnus kaddesallahu sırrahu Babam TEKe TEKte “TEK” OL-ÂNla ->TEK-BİR OL!. Ki,
TEKe TEKte “TEK” OL-ÂNla ->TEK-BİR OLan gerçek MuhaMMedî HaKk ÂŞıKLar bu SIRR-ı SıFırmızın SıRRını DUYar-Uyar-YAŞAr ve HAKk’ın Şâhidi OLurLar inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.



Resim

Usan: Gafil, gevşek.
Uya: Ahmak, sersem, bön, tembel.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


DERTLi DoLaB..


<= Resim =>

Dolab niçün inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevlâya âşık oldum
Ânın için inilerim!.


EYy SULama Suyumuzu ARZdan ARŞa Çıkaran ÇiLLe Çarkımız Dertli DOLÂB sen neden böylesine hiç surmadan, gece-gündüz inilersin?!.
Benim birderdim var ki çâresi yine derdim ondan dolayı inilerim!
Ben Dostlar Dostu El Mevlâya celle celâlihu’ya âşık oldum bu yüzden hep iniler dururum!.


El MevLâ :
Resim

Resim

Benim adım dertli dolab
Suyum akar yalap yalab
Böyle emreylemış Çalab
Derdim vardır inilerim!.


Bu Âlemde ÇiLLe ÇÖLünde benim adım dertli dolab, beni fırıl fırıl ÇEViren ve içime dOlup göklere çıkan “SU”yum, benim payımı verir ve yoluna yeryüzünde yalap yalab/parıl parıl, parıldayarak akar gider.
Bu ezelden beridir El mevlâm ALLAH celle celâlihu nu SünnetuLLAHı üzere EMRidir ki ben durmadan dönerim ve hep iniler dururum..


Resim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba lâyık gördüler
Derdim vardır inilerim!.


ASLım bir Hilkat Dağındaydı ki buuldular, ASLımdan koparıp kolum kanadım kırdılar, bu Devr-i Dâim Dolabına lâzım ve lâyık gördüler.. ben ise İLLiYYin İLLerimi bu Esfelin gurbetinde düşündükçe haSsret derdimle ah çeker inilerim!.

Resim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben Mevlâya duacıyım
Derdim vardır inilerim!.


Ben de bir Kevniyyet Dağı ağacıyım, arındım durundum kurundum ve yerimi aldım ki artık benlik diriliğimin ne acısı ne de tatlısı kaldı!.
Bu tefrit ve ifrattan kurtulup i’tidâl üzere SİLme ulaştırdığı için Yüce Mevlâm’a duacıyım bu derdimin ayrılık acısıyla kavuşmayı bekler inilerim!.


Resim

Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir uslanmaz ozanım
Derdim vardır inilerim!.


Dalımı-kolumu El HAYy Dağımdan kestilero TÜMM-TAMMlık Ülkesindeki BİZ BİR-İZlik İÇ Denge-DIŞ Dzüenim yerle bir oldu.. buna Ârif olup İŞin ASLını ANLAyınca MuhaMMedî HAKKk Âşıklara karıştım gece-gündüz yersiz yurtsuz yeller gibi derdimi derim iniler gezerim!.

Resim

Dülgerler beni yondu
Her âzam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim!.


Gövdemden kopardıklarında delikanlıydım her şeyim vardı/sanırdım..HAkk Dostları VARım-YOKum traşladılar.. sadece KULLuk için gerekli olanlar gerken yerlere konuldu.. bu feryâdı fiğânım ise dertlerimi ZEVK etmekten tutturduğum bir Tevhid türküsü iniltisidir!.

Resim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim!.


MuhaMMedî MuHABBet YOLUnun Hasbî Hizmetçisi olarak, MuhaMMedî Edeb-İLim-İrfÂN-ErkÂN SUyunu Alçaktan Çeker Ulaşamayan Yüksektekilerin KalBlerine DÖKerim!.
Çok kolay görülen bu işte nice dertler-yükler-zorlulklardan neler ÇEKerim ve bu yüzden hep iniler dururum!.


Resim

Yûnus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fânide kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim!.


Yûnus Babam kaddesallahu sırrahu, bu İmkÂNLa KULLuk İmtihÂNı ÇiLLe ÇÖLÜne gelenler ne rahat edebilir ne de GÜLeBİLirler..
Zâten burası; izafî-iğreti-ölümlü ve fâni bir sanal Âlemidir ki kimseler ebeden kalamaz ki.. bu Hassret bekleyişi derdimden iniler dururum!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d- dünya: Dünyada rahat yoktur.. Mü’mine, RaBBine kavuşuncaya kadar rahat yoktur! ” buyurmuştur.

(Hatib, İbni Nasr)


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---“Kullu men aleyhâ fân (fânin).: Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).”
(RahmÂN 55/26)

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Resim---“Ve yebkâ vechu rabbike zû’l- celâli ve’l- ikrâm (ikrâmi).: Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.”
(RahmÂN 55/27)


Resim

Yalab yalab: Parıl parıl, parıldayarak.
Çalab: t. İlâh. Mâbud. Cenâb-ı Hak. Rab.
Hezen: Ağaç dalı, sopa, değnek.
Dülger: Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse..
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


GELdi-Gider..


<= Resim =>



Aşkın odu ciğerimi, yaka geldi, yaka gider
Garip başım bu sevdâyı, çeke geldi çeke gider..


AŞKuLLAHın ateşi ciğerimi, yaka geldi, yaka gider/gitmekte..
Garip başım bu İlahî Sevdâyı, çeke geldi çeke gider/gitmekte..


Resim

Kâr etti firak canıma, âşık oldum ol Sultâna
Aşk zencirin dost boynuma, taka geldi, taka gider..


YÂRden ayrılık hicrÂNı cÂNım neşe oldu o Sultânıma aşkım arttıkça arttı ve âşıkı oldum.
YÂR Sevdâ zincirini boynuma ELEStinde taktı, taka geldi, taka gider /gitmekte..


Resim

Sâdıklar durur sözüne, gayrı görünmez gözüne
Bu gözlerim Dost yüzüne, baka geldi, baka gider..


Bu İlahî Aşk YOLunda İlk SÖZünde ancak Hak Sâdıklar durur ve daha başkası görünmez olur gözüne..
Şu gözlerim o Yüce Dostun yüzüne, baka geldi, baka gider /gitmekte..


Resim

Arada olmasın nâşı, onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı, aka geldi, aka gider..


YÂR ile aramda, şu ölümlü Beden cesedim olmasın ki, Özümdeki AŞK Derdi YÂRemin çâresi bulunmaz..
Bu AŞK yüzünden ezel beridir gözlerimin kanlı yaşı, aka geldi, aka gider /gitmekte..


Resim

Bülbül eder âh ü figân, hasretle yandı bu can
Benim gönülcüğüm ey can, çıka geldi, çıka gider..


Gülünün derdiyle ah ve figÂN eden dertli Bülbülün canı öylesine hasretle yandı ki,
Ey cÂNım-cÂNÂNım, benim bu zavallı gönülcüğüm yerinden çıka geldi, çıka gider/gitmekte..


Resim

Âşık Yûnus söyler bu sözleri, efgan eder bülbülleri
Dost bağçesinde gülleri, koka geldi, koka gider..

MuhaMMedî Hak Âşık Yûnus Emre kaddesallahu sırrahum bu sözleri söyler gezer, ve feryadı figanla meded dileyen bülbüllerle,
O Yüce Dostun AŞK bAHçesi gülleri, koka geldi, koka gider/gitmekte..


Resim

Firak: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Figân: f. Ağlayıp sızlama, bağırıp çağırma.
Efgan: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat/ Medet ve yardım istemek..
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

ResimbENim ADım


İNİLERim..


<= Resim =>


Dülgerler beni yondu
Her âzam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim..

HaKk’a yararlı kılmak içi Hak dostları beni, kabaca ağaç yonucular gibi yonttular, edeb ve terbiyeden geçirdiler, lâzım ve lâyık olanlarımı yerleştirdiler ÇiLLe çARKı DOL-ÂBı EYyLediler ve son-UÇ-unda Zârü-Zâr İnleten bu AŞK derdi ve iniltisi HAKk TeÂLÂ’dan geldi İNiLerim!.
Ve ben, HiÇç Durmadan her YERde, her zamÂN, her HÂLde, her NEFesste Dâima DERDimin DermÂNı DERdimi İNiLerim!.


Resim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim..


İlahî AŞK Suyumu Esfelin-ALçaklık Arzından çekerim de, ALır İlliYyin Yükseklik ARŞına dökerim.
Bu İmkÂNla KULLuk İmtihÂNında, şu KÂR-ü-BeLÂ ÇÖLLerinde GÖRün ki, bEN NELerÇekerim..
Ve ben, HiÇç Durmadan her YERde, her zamÂN, her HÂLde, her NEFesste Dâima DERDimin DermÂNı DERdimi İNiLerim!.


Resim

Yûnus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fânide kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim..


EYy Yûnus BaBam kaddesallahu sırrahu bu Yalan Dünyaya gelen gülmez.. ve bu âlemde hiç kimse nefsin muradına ermez. Ve sonuçta bu YOKLuk âleminde hiçbir yaratık kalmaz el BAkî ALLAH celle celâlihudan başka..
Ve bir KULLuk DeRdim var ki!.
Ve ben, HiÇç Durmadan her YERde, her zamÂN, her HÂLde, her NEFesste Dâima DERDimin DermÂNı DERdimi İNiLerim!.


El Bâkî:

Resim
Resim

Dülger: Yapıların, kaba ahşap işlerini yapan usta.
Yonmak: Yontmak, budamak, kesmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


ÂŞık KiŞi..


<= Resim =>


Din ü millet sorar isen, âşıklara din ne hacet
Âşık kişi harap olur; bilmez ne din, ne diyânet..


Hangi dinden ve de hangi milletten diye soracakolursa eğer, şunu bil ki gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞıklar, Halkın aklınca uydurduğu DİNi bilmezler..
Onlar öylesine RABBısı TeÂLÂ’ya gark ve harab olmuşlardır ki din nedir diyânet nedir bilmezler..


Resim

Âşıkların gönlü, gözü, mâ’şuk depe gitmiş olur
Ayruk sûrette ne kalır, nice kılısar zühd ü tâat..


MuhaMMedî HAKk Âşıkların kafa ve gönül gözünü sonsuz sevgilisi tepmiş-tepelemiştir ki artık YÂRden başkasını göremezler.
YÂRinden bşkasın kalmayınca bu mutlak BİZ BİR-İZ-Likte İkilik kalkmıştır ki kim KİMe halkın hayalî yaptıkları gibi bedensel ve nefissel dünyadan ve cehennemden kaçıp cennete koşsunlar ve bunun için uyduruk işler etsinler.. onlar her yerde her zaman, her HÂLve her NEFeste mâ’şuklarında BİZ BİR-İZ-dirler..


Resim

Tâat kılan Uçmak için, din tutan Tamu için
Ol ikiden fârig olur, neye benzer bu işâret..


MuhaMMedî HAKk ÂŞıklar ki, halkın akıllarınca yapmakta oldukları cennete kavuşmak için kulluk itâatı, cehennemden kaçmak için dindârlık yapmaktan uzakta tüm İKİLİK-Şey-t-ÂNLIklarından vaz geçip BOŞalıp El HAKk ALLAH celle celâlihu ile DOLmuşlardır.. bu ÖZ-SÖZün neye işâret olduğunu iy ANLA!.

Resim

Her kim Dost sever ise, Dosttan yana gitmek gerek
işi gücü Dost olucak, cümle işten olur âzat..


bu âlemde her kim ki, gerçekten-yürekten bir DOST SEVer ise, Kıblesine DOSTunu koyup bAŞKa yön-yol Bilmeyip Dosttan yana gitmek gerek..
öylesine ÖMRünü-Hayatını kapsamalı ki, bütün dünya işlerinden kendini HAKk için HÜRr KıLaBİLe!.


Resim

Anın gibi Mâ’şukanın haberin kim getirir
Cebrâil mürsel sığmaz, şöyle olundu işâret..


İşte böylesine MuhaMMedî MuHABBete gark olan MuhaMMedî HAKk ÂŞıklar gibi yüce MevLâ celle celâlihu Sevgilisinin hak haberini kim getirebilir ki,
Bir melek olarak gönderilen Cebrâil aleyhisselâmın görevlerine sığmaz bu muhteşem MuhaMMedî Hakikat.. işte bu hakikat, Yûnus EMRe BaBam kaddesallahu sırrahuya böylecesine BİLdirilip-BULdurulup-OLdurulup-YAŞAtıldı Hamd olsun!..


Resim

Soru hesap olmayısar dünya âhiret koyana
Münker ü Nekir ne sorar, terk olucak cümle murat..


Dünya sevgisini ve âhiret korkusunu kalbinden dışa koyan gerçek MuhaMMedî HAKk Âşıklara mahşerde soru-hesab olmayacaktır.
Münker ü Nekir meleklerinin soracağı birşeyleri yoktur ki, onar zaten yaşarken tüm Mâsivâ-dünya isteklerini tepelemiş hakk ERENlerdir hamd olsun ALLAH celle celâlihuya..


Resim

Havf ü recâ gelmez anda, varlık yokluk bırakana
ilm ü amel sığmaz anda, ne terazi ne sırat..


kim ki gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞık olup ÇOKluk ve YOKLuktan vaz geçip TEKLİK-TevHiDi Sıart-ı Mustakîminde yürümekteyse korku ve umut aşamalarını aşmışlardır.. el hamd ALLAH celle celâlihuya..

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Muhakkak ki Allah’ın evliyâsına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?.”
(Yûnus 10/62)

Resim

Ol kıyamet bazarında, her kula başı kaygısı
Yûnus sen âşıklar ile hiç görmeyesin kıyamet..


Olacağı mutlak olan Kıyamet Bazarında her nefsin, başı derdine düşeceği açıkça bellidir.
Eyy Yûnus EMRe BaBam kaddesallahu sırrahu, Sen MuhaMMedî HAKk ÂŞıklar iilesin-bilesin ki asla Kıyamet Bazarını görmeden UÇmaklara UÇarsın..inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Diyânet: Dindarlık. Dinin hükümlerine riâyet ve muktezasınca amel etmek. Din emirlerinin hüsn-ü ihtiyar ile tatbiki. Din işleri.
Mâ’şuk: Aşk ile sevilen, sevgili.
Ayruk: Ayrık (t): Artık. Başka.
Zühd: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Tâat: İbadet etmek. Allah'ın (celle celâlihu) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Uçmak (t): Cennet.
Tamu (t): Cehennem.
Fârig: İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş. * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
İşâret: Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek. * Nişan, alâmet, belli bir iz.
Âzat: âzad. f. Serbest. Hür. Kimseye bağlı olmayan. Kölelikten kurtulmuş olan. * Dünya alâkasından kesilmiş. * Serbest fikirli.
Mürsel: (Resel. den) İrsal olunmuş, gönderilmiş, yollanmış.
Münker: Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise "Nekir" dir.
Havf ü recâ: Korku ve ümid. (Hem yaşama ümidi, hem de ölüm korkusu. Yahut, affedilmesi ümidi veya cehenneme gitmek korkusu.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


NE OLdu!.


<= Resim =>


İster idim Allah'ı, buldum ise ne oldu
Ağlar idim dün-ü-gün, güldüm ise ne oldu!.


Nefsimive de RABBımı BİLip ALLAH celle celâlihu’yu istemiş, çabalamış da BULdum ise, ne hârika oldu..
Bu Yüce ULAŞım YOLunda, dün de bu gün de ağlar gezerdim ve sonunda güldüm ise, ne hârika oldu!.


Resim

Erenler meydanında, bir yuvarlanır top idim
Padişah çevgânında kaldım ise ne oldu!.


Ben de her kul gibi Hak Dostu ErenLerin AŞKuLLAH Meydanında kesik başım sanki bir top gibi yuvarlanmaktaydı.. bir o kapıya bir bu kapıya koşuyordum..
En sonunda candan geçmiş BAŞım, CÂNÂN’ın, ELESt’teki BELÂ OYUNunda kaldı ise ne hârika oldu!.


Resim

Erenler meclisinde deste kızıl gül idim
Açıldım, ele geldim, soldum ise ne oldu!.


Ben ki, MuhaMMedî HAKk ERENLerin AŞKuLLAH Meclisinde ben de, kanıyla AŞK ÂB-Desti ALmış gerçek bir deste MuhaMMedî tomur GÜL idim ki,
Ben de şu Şehâdet Âlemine, Kader KaderuLLAH GELip, AÇılıp-Yaşayıp da ÖMRüm bitip, izafî bENLiğim SOLdu ise, ne hârika oldu!.


Resim

Danişmendler, âlimler medresede buldu ise
Ben harâbât içinde buldum ise ne oldu!.


Zâhirî BİLgi peşinde koşan devrin bilginleri, bir ömür medreselerde uğraşıp aradıklarını buldular ise,
Ve ben de, TEKKe Kültürü ve ERENLer İZİnde MeLÂMet Mihrabında harab olup MuhaMMedî Hakikatımı buldum ise, ne hârika oldu!.


Resim

İşit Yûnus'u işit, üş, yine deli oldu
Erenler mânâsına daldım ise ne oldu!.


Ey cÂN!.sen KULak veripbu MuhaMMedî HAKk ÂŞıK Yûnus Emrem BaBam kaddesallahu sırrahu yu DUYy!. Çünkü, şimdi artık yineMecNÛNî DELi OLdu!.
Bunu sana MuhaMMedî HAKk ERENLer Nânâsınca dalıp da sergilediysem, ne hârika oldu!.



Resim

Çevgân: f. Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek. * Baston, ucu eğri değnek.
Danişmend: (C.: Dânişmendân) f. Bilgili, ilimli.
Medrese: (Ders. den) Ders görülen yer. Ders okutulan yer. İslâmi ilimleri okuyan talebelerin yatıp kalktıkları ve tahsil için çalıştıkları vakıf odalarının bulunduğu binâ.
Harâbât: Harabeler. Viraneler. Meyhâneler.
Uş (t): İşte. Şimdi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


SEN DERVİŞ OLAMAZSIN!.



<= Resim =>


Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın
Gel ne deyeyim sana
Sen derviş olamazsın..


“HAKk’ın Kapısın ÇALmak” demek olan “DER-yûŞ”luk-DERVİŞLik bana demekte ki ->Sen DERViŞ OLamazsın!.
ANLAttım ANLamazsın daha ne diyeyim sana ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Derviş bağrı baş gerek
Gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek
Sen derviş olamazsın..


Gerçek MuhaMMedî HAKk DERViŞ’in SÎNesinde YÂR YÂResi baş vere,
GÖZlerinden kAN Ağlaya da, buna rağmen asla, canavarlaşıp HAKK TeÂLÂ’nın Halkına saldırmaya..
Öyle ki, KurbÂNlık koyundan bile uysal ve teslimiyyet içinde ola ki ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Döğene elsiz gerek
Söğene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın..


Gerçek MuhaMMedî HAKk DERViŞ ol kimse ki, küllî Şeyy’in sebebi yaratıcı ve son-Uçunu RABBi TeÂLA’sı BİLdiğinden döğenlere ELsiz gerek, söğenlere DİLsiz gerek..
Gerçek MuhaMMedî HAKk DERViŞ ol kimse ki, kimsye Gönül koymaya Gönülsüz gerek ki ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Dilin ile şakırsın
Çok mâniler okursun
Vara yoğa kakırsın
Sen derviş olamazsın..


ÖZünde-Bâtınında bir HAKk’a sadakat yok iken, Yüzünde-Zâhirinde akılsız BüLBüL gibi şakımaktasın ve dinî şiirler okumaktasın!.
Oysa sen Halktan gelen vara yoğa, önemsiz şeylere bile kızıp öfkelenmektesin ki ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Kakımak varmışsa ger
MuhaMMed de kakırdı
Bu kakımak sende var
Sen derviş olamazsın..

Eğer bu AŞKuLLAH YOLUNda kızıp öfkelenmek olsaydı Sahibimiz MuhaMMed aleyhisselâmda yapardı bu işi..
Oysa buHAKk YOLda kızıp öfkelenmek sadece sen de var ki ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Doğruya varmayınca
Mürşide yetmeyince
Hak Nasib etmeyince
Sen derviş olamazsın..


Dosdoğru yol olan Sıarat-ı Mustakîme VARmayınca,
Gerçek MuhaMMedî Mürşid-i KâmiLe el VERmeyince,
Son-Uçta CenÂb-ı HAKK Nâsib etmeyince ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Derviş Yûnus gel imdi
Ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca
Sen derviş olamazsın..


Eyy DERvİŞ Yûnus Emre BaBam kaddesallahu sırrahu der ki bANa -> “Gel şimdi başını iki elin arasıan al düşün de bir düşünelim DERViŞLik NEYmiş!. Ve DİNLe!.”
ANLAdıysan Dost SÖZün -> AŞKuLLAH UMManına Dal şimdi artık!.
Ki sen bu UMManına Dalmadığın sürece ->Sen DERViŞ OLamazsın!.


Resim

Mâni: Başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür. Çoğunlukla 7 heceli dört dizelik bir bendden meydana gelir.Dizeleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş maniler de vardır. Birinci, ikinci dördüncü dizeler birbirleriyle kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Yani kafiye dizilişi aaxa'dır. aaaxa düzeninde maniler de var. İlk iki dize hazırlık dizeleridir. Son iki dize ile anlam bağlantısı yoktur. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir. Bir çok mani çeşidi vardır. En çok kullanılanlar düz ya da tam mani, kesik mani, cinaslı mani, yedekli mani, artık mani'dir.
Kakımak (t): Kızmak, öfkelenmek.
Nasib: Pay, hisse, kısmet. * Bir kimsenin elde edebildiği şey.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


ŞÖYLE SANIRLAR BENİ!.



<= Resim =>


Sofuyum halk içinde tesbih elimden gitmez
Dilim mârifet söyler, gönlüm hiç kabul etmez..


Halk içinde tasavvufçu kıyafetimle sofu olduğum belli ve elimden güya zikir tesbihim hiç düşmez.
Halka konuşurken dilim hep Mârifet-i MuhaMMed anlatır, ancak gönlümdeki Hakikat-ı MuhaMMedden kalbim habersiz ve kabul etmemekte..

Resim

Boynumda icâzetim, riyâ ile tâatim
Endişem ayruk yerde, gözüm yolum gözetmez..


Tarikata yol veren zahirî izin vericilerden icâzetler aldım boynuma da astım.. her türlü işimi HAKk TeÂLÂ için değil de, halk görsün diye yapmaktayım.
Gönlümün derdi ve endişesi ise, şu hayata geliş sebebim olan Özümdeki Nazlı Yâre gidiş iken, şu yalancı dünyâ ve içindekilere takılıp kaldım.. GÖNLümün Bâtın YÂR Yolunu Kafamın Zâhirî Gözü İzlememekte ne acı!.


Resim

Hoş dervişem sabrım yok, dilimde ezkârım çok
Kulağımdan gireni, hergiz içim işitmez..


Hoş ki, görünüşte gerçek bir derviş gibiyim ama o YOLda yürüyüş özelliği zorluklarına sabrım hiç yok.. ancak dilimde içi boş kelime tekrarları halinde güyâ ZİKİR var gözükmekte.
Oysa kendi söylediğimi işiten kulağımın ne dediğini Kalb Kulağım DUYup UYmamakta ne yazık!.


Resim

Görenler elim öper, tâc ü hırkama bakar
şöylece sanırlar beni, zerrece günah etmez..

Benim bu, derviş tâcı ve hırkama bakarak dış görünüş ve sözlerimden dolayı halk beni büyük bir velî sanıp elimi öpmye koşarlar..
öylesineki sanki hiçbir günah işlemeyen melek olduğumu sanırlar..


Resim

Taşımda ibâdetim, sohbetim hoş tâatim
İç pazara gelince, bin yıllık ayyar etmez..


Dışardan bakılınca ibâdetlerimi herkese göstermek gayretim ve herkesler beni dinlesin ki durmadan sohbetler edeyim ki benim gerçek kulluğum sanki buymuşçasına..
Melâmetten habersiz iç âlemime gelince bin yılda geçse bile, MuhaMMedîMeLÂMetin;
MuhaMMedî Şûuru BİLmek
MuhaMMedî Nûru BULmek
MuhaMMedî Sûrurda OLmak
MuhaMMedî ONûru Hakça YAŞAyıp HAKkTeÂLÂ’ya MuhaMMedî Şâhidi Şifâ Şerefine ULAŞmak nerede?.


Resim

Dışım derviş, içim boş, dilim tatlı, sözüm hoş
illâ ben ettiğimi, dinin denşüren etmez..


Dış görünş âlet-edavatı tam yerinde Tekke Dervişiyim. Ancak İçim bomboş..gerçei tatlı dilli ve çok da güzel konuşmaktayım.
Oysa hakikatte benim ettiklerimi İsLÂM Dinini terk edipbaşkadinle değitirenler bile yapmaktan utanç duyarlar!.


Resim

Görenler sofu sanır, selâm verir utanır
Anca iş koparaydım, el erüben güç yetmez..


Dış görnüşüme bakarak beni sofu sanıp sokulup seLÂM verenler İç hÂLLerimi öğrendikçe utanıp kaçarlar..
Benise, bu dünyaya ait işleri onlardan elde edeyim ve gittikçe kimsenin karşısında duramayacağı kadar meşhur-şişirilmiş birisi olayım isterim..


Resim

Söylersem mârifeti saluslanırım kati
Miskinliğe dönmeğe, gönlümden kibir gitmez..


Mârifet-i MuhaMMedden konuşurken yalnızca ben bilirim dercesine riyakârlık yaparım kendimde inanarak kesinlikle..
Gerçek MuhaMMedî MeLÂMetteki MuhaMMedîSekînet sessizliği-miskinliğine dönmek istesem de, gönlümdeki tek ve acımasız engelim olan “Benlik Kibiri”m katlandıkça katlanır ve terkedip gitmez!.


Resim

Yûnus eksikliğini Çalabına arzeyle
Anın keremi çoktur, sen ettiğin ol etmez..


Ey Yûnus Emrek kaddesallahu sırrahu BaBam;
Sen de Snnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gereği Nefsiyin MuhaMMedî tâlim ve Terbiye eksikliğini Rabbımız ALLAH celle celâlihu’ya samimiyyetle arzeyle ve sun ki,
Onun keremi, lütfu ve ihsanı sonsuzdur.. seni yaratandır ve sen yarattığısın ki, senin ettiğini er Rahmânü’r- Rahîmu’l- Vedûd ALLAH celle celâlihuetmez affader..İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


er Rahmân:
Resim

er RahîM:
Resim

El Vedûdü :

Resim



Resim

Riyâ: Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket.
Tâat: İbadet etmek. Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Hergiz (f): Asla.
Salus: f. İkiyüzlü, riyakâr.
Miskin: Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı
Sofu: Sofi. Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan. * Yanıltıcı, safsatacı.
İcâzet: İzin. Müsaade. Şehadetname. Diploma. "Olur" demek. Destur vermek. İlmî ehliyet. Reva görmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


ŞÖYLE SANIRLAR BENİ!.


BU BAKTIĞIN IRAK NEDİR..

<= Resim =>


Vuslat eri oldun ise, bu dert ile firâk nedir
Dostu yakın gördün ise, bu baktığın ırak nedir?.


ASLIna-SıLasına-SEVgilisine Rücû’a-DÖNüşe kesin karar veren Akl-ı Silm bir MuhaMMedî HAKk ÂŞık olduğundan emin isen, YÂR YOLUndaki YOKuşları dert edinip de bu ayrılık ahları çekişler de ne demektir..
Sen ki Şahdamarından da AKREB-AKRABAn OLan dostu CÂNda CÂNÂN BİLip-BULUp-OLup-GÖRdün ise, hâlâ arayıp her yere bakarak IRAK dedidiğin de nedir?.


Resim

Vuslat eri olan kişi, gerek varlıktan el yuya
Ey bu yola giden kişi, bir görelim yarak nedir?.


ASLIna-SıLasına-SEVgilisine Rücû’a-DÖNüşe kesin karar veren Akl-ı Silm bir MuhaMMedî HAKk Âşığa Olmazsa OLmaz şart olan, KULLUk İmtihÂNı gereği, şu içinde yaşadığı gelgeç-izafî-gölge-sonlu-ölümlü varlık mevcudâtını elinden ve gönlünden atıp elini, dışınıi İçini bir güzel YIKaya!.
Ben de, bu HAK AŞKı YOLUnda YOLcuyum diyen kİŞi, göster Bakalım YOLcu YOLLuğun nedir?..


Resim

Vuslat eri oldun ise, göz hicâbın bildin ise
Dostu ayân gördün ise, bu varlığı bırak, nedir?.


Eğer sen de, ASLIna-Sılasına-SEVgilisine Rücû’a-DÖNüşe kesin karar veren Akl-ı Silm bir MuhaMMedî HAKk ÂŞık Oldun ise, artık bundan sonra şu Yalancı Dünyada-Şehâdet Âleminde El HAKk ALLAH celle celâlihu YÂRden başkasına bakmayacak şekilde gözlerini pERDELemeyi ANLAdıysan,
Ki bunun için KulİhvÂNim şAŞKınımın “SEVgilimden Ayıran OLdu Bana SEVgili!.” Sözü gerçekleştiyse ve sen LÜBBü’L- LÜBBünde ÖZün ÖZÜnde GÖnÜL GÖZüyle CÂNda CÂNÂ YÂRini AÇık-SEÇik GÖRdün ise geri dönüp de, kendine: “Bu Âlemdeki Varlığı terk et!.” Demek de ne demektir?.


Resim

İlim hot göz hicâbıdır, dünya âhiret hesâbıdır
Kitap hot aşk kitâbıdır, bu okunan verak nedir?.


İLİM odur ki, İnsan kendi ASLını BİLip-BULUp-OLup YAŞAyarak Şâhidi OLaBİLe ki şu gölge OYUNUna kapılıp kalmaya şu Yalan DÜNyada ve gözlerine perde ÇEKeBİLe!.
İLİM odur ki, Yaratılış sebebini dünyaya geliş gayesini ve sonuçta âhiret hesâbını düşüneBİLmektir.
Bu ÂLemde Kitap TEK-Birdir ve herkesin kendi AŞKuLLAH Kitabıdır.. iyi de senin okuyup durduğun her nefeste başka telden bunca yapraklar hangi kitabın KuL ihvânim acaba!.


Resim

Zinhar gözünü aça gör, nefis duzağın seçe gör
Dost menziline geçe gör, andan yeğrek durak nedir?.


Hiçbir zaman kaybetmeden hemence Kafa-Muhit ve Kalb-merkez GÖZlerini AÇ ki, NEFsin/AKLın burnunun ucundaki ECELL-Hesab Tuzağını seçip görsün ve çılgın EMELLerine bir GEM TAKsın!.
HabLi’L –VERîD ki, LÜBBü’L- LÜBBünde ÖZün ÖZÜndeki DoST DerGÂHına GEÇeBİLesin.. AKL-ı Silmsen söyle bakalım, Bu DURaktan Başka EBEDî YURd DURağı var mıdır?.


Resim

Eydirsim kim gözüm görür, dâva, mânâya erür
Gündüzün gün şu’le verir, gece yanan çırağ nedir?.


SÖYLErim ki, Kafa ve Gönül GÖZlerim GÖRmekte, KULLuk İmtihÂNı Davamın ASLı OLan Mânâyı ANLAdım!.
Gündüzün GÜNeş Işıkları NÛRuLLAH Gece Yanan NÛR-u MUhaMMed, ABDULLahlık ÇiLLe ÇIRAm Oluşu nedir?.

Resim

Yûnus der; âşikâre nihan, Hak doludur iki cihân
Gelsin beru Dosta giden, hûr ü kusur Bürak nedir..


MuhaMmedî HAKk Âşık Yûnus EMRem BaBam kaddesallahu sırrahu buyuru ki;
Gerçek MuhaMmedî HAKk Âşık Olan KULLara gİZLi yoktur her ŞEYy Açık-SEÇik ortadadır ve Dünya âhiret KüLLî ŞEYy NÛRuLLAHtır ki LÂ Huve İLLâ HUu.. O’ndan bAŞKa O YOKtur!.
Gerçekten Gerçek DOST'a gitmeye kesin kararlı NÛRLanmış-NAKLe Ulaşmış SiLM AkıLSahibi MuhaMMedî Mutmâin OLmuş NEFS Sahibi kimseler beri GELsin HAKk YOLunda YOLcu-YOLdaş-YOLLuk OLalım, CÂNda CÂNÂN CENNetini BULalım ve de BİZ BİR-İZ OLalım inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
İyi de, Gözüm NûRu Yûnus BaBam kaddesallahu sırrahu, şu Cehennemden kaçıp da güyâ gök yüzünde ceNNet arayan Ahmakların, gerçek mânâlarını anlamdan Huri, Köşkler ve Burak-kanatlı at peşinde ömür çürütmelerine NE DERsin. Kaddesallahu sırrahumm..


Resim

Vuslat: Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
Firâk: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Yarağ (t): Yarayan, gerekli şey.Silah.
Hicâb: Perde. Örtü. Hâil.
Hod (f): Kendi.
Verak: Varak. Tek yaprak hâlindeki kâğıt.
Zinhar (f): Sakın.
Yeğ - Yeğrek (t): İyi, daha iyi.
Şu’le: Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun.
Nihan: f. Gizli, saklı. Bulunmayan. Mevcut olmayan. * Sır.
Âşikâre: f. Belli, meydanda, açık. Bedihi.
Hûr: Huri.
Kusur: Kasrlar.Köşkler.
Bürak: Binek. Cennet'e mahsus bir binek vâsıtası.(Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak'ın Hadis-i Şerife göre ta'rifi: "Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar." Bu ise bir berk ve elektrik sür'atini anlatır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


BİLDİKLEM UNUTMUŞAM!.



Ey yârenler tırman bana, ben gene noldum bilmezem
İlm ü amel sorman bana, divâne oldum bilmezem!.


Ey Sâdık Dostlarımne olur bana ilişmeyin/dıkunmayın ki bu AŞKuLLAH yüzünden ben ne olduğumu bilmez oldum!.
İlimden ve İlim ile amelden sormayın bana ki, ben divâne oldum ne HÂLdeyim BİLmezem!.


Resim

Ayrıksı nesne tutmuşam, bildiklerim unutmuşam
Canımı aşka atmışam, anda ne buldum bilmezem!.


Ben İlahîAŞK YOLunda ham akıllıların BİLemediği bAŞKacabir yol tutmuşum.. eski bildiklerimin TÜMünü de unutmuşum ki, ben divÂNe pervÂNeLer gibi, CÂNımı CÂNÂNımın AŞK ATEŞine atmışım..
Herkes gibi Dünyaperest yaşamadım da, neden böyle yaptım ve ben bu AŞKuLLAHta ne bULdum ANLAtamam ve de, BİLmezem!.


Resim

Aklım yavu vardı benim, dağıldı fikrim kamusu
Boşaldım üş doldum veli, ne ile doldum bilmezem!.


AKLım kAYBoldu gitti benim, ve de FİKRimin TÜMMü dağıldı AKLımdan,
Şimdiyse BomBoş OLdum ey Dost!. ANcak, neile DOLduğumu sakın SORma!.
Hâni EREN BaBaLar DERLer ya: “BİLen DEmez!. Dİyen BİLmez!.” HÂLdeyim!.


Resim

Aşkım beni yakıpdürür, gönlüm Dosta akıpdürür
Devşirimezem ben beni, dem-beste kaldım bilmezem!.


İÇine DÜŞtüğüm AŞK bENi YAKıp DURmaktadır.. ve DELi gönLüm DOSTa AKıp DURmaktadır..
Ben bu AŞK ile beni perişan edip, sesi soluğu kesilmiş, dili susmuş HÂLde KALdım BİLmezem!.


Resim

Ben aşksızın olumazam, aşk olucak ben olumazam
Aşktır canımın hâsılı, aşka kul oldum bilmezem!.


Bu ÂLemde ben AŞKuLLAHsız olmazam, AŞKuLLAH Olunca ise benim “ben”imi ateş gibi YAKar YOKeder de, “BEN” OLmadan “ben” OL!.amam bu Âlemde..
İşin ASLı-fASLı hülâsası-ÖZ o ki, CÂNÂN’ımın AŞKıdır benim CÂSNımın VARLık SeBeB ve SON-UÇu!. Ben ise artık AŞKuLLAH’a KuL OL!.dum bAŞKa da birŞEYyBİLmezem!.


فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâreketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Âlemlerin RaBBi olan ALLAH BENim;" diye seslenildi.”
(Kasas 28/30)

Resim

Sen beni şeyh oldu deyu, benden nasihat isteme
Ben sanırım ki bilirem, üş şimdi bildim ki bilmezem!.


EYy CÂN KARındaşım!
Sakın kılık kıyafetime BAKıp da, ZamÂNe ŞEYHi OLmuş diye benden HAKkNasihatı isteme!.
Ben de eskiden SANırdım ki, bir ŞEYyLer BİLirim, oysa şimdi ANLAdım ki, AŞKuLLAH’tan bAŞKa hiçbir ŞeYy BİLmezem!.


Resim

Âşık Yûnus sen canını, Dost yoluna eyle fedâ
Bu şeyh ile buldum hakkı, ben gayrı nesne bilmezem!.


EYy MuhaMMedî HAKk ÂŞıK Yûnus BaBam kaddesallahu sırrahu!.
Şu izafî-iğreti-gelgeç-ölümlü gölgeler ÂLemindekiVARLık SeBeBin CÂNını, seni VAR KILan ve bir süreliğine AYRıldığın CÂNÂNına fedâ/YOLuna İSMâLî KURBÂN kıl!.
Ben bu MuhaMMedî AŞKuLLAH ŞeYyhi ile Buldum ->HAKk’tan ->HAKk’ta ->HAKK’a ->HAKK’la ->Sırat-ı Mustakîm Hak YOLUnda El HAKk ALLAH celle celâlihu’yu!.
Ve ben artık bAŞKada herhangi bir şey BİLmezem!.
HAYY Dost ALLAH celle celâlihu!.


Resim

Yaren (f): Yaran anlamına, dostlar.
Tırmak: İlişmek, karşı durmak, karşı koymak.
Ayrıksı-Ayruksu (t): Başkaca, diğer.
Yayıvarmak (t): Kaybolmak.
Uş (t): İşte. Şimdi.
Dem-beste: f. Sesi soluğu kesilmiş, susmuş..
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


BAŞTAN AYAĞA YAREYİM!.


Gönlüm düştü bu sevdâya
Gel gör beni aşk neyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel gör beni aşk neyledi..


Benim gönlüm AŞKuLLAH SEVdÂsına düştü ve,
Gel gör ki bu İmkânla İmtihan sAHnesinde içine düştüğüm AŞK beni ne hallere soktu.
Dünya Bâzârındaki KULLuk Kavgasına başımı verdi ki, Gel gör beni bu AŞKuLLAH neyledi-ne HÂLLere soktu!.


Resim

Ben ağlarım yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilim ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi..


İÇine düştüğüm bu AŞKuLLAH Derdiyle yana yana ağlar gezerim.
Bütün renklerimi sildi kan rengime boyadı beni bu AŞKuLLAH.
Ben artık ne akıllı birisiyim ne de deli divaneyim. Gel gör beni bu AşkuLLAH neyledi-ne HÂLLere soktu!.


Resim

Mecnun oluben yürürüm
Dostu düşümde görürüm
Uyanır melül olurum
Gel gör beni aşk neyledi..


Mecnun olmuşum ki, bu ÇiLLe ÇÖLünde mest ve divÂNe yürür gezerim.
Leylâmı her gece düşümde görürüm.. Uyanır, usanmış bir halde hüzünlenir gündüz hayalimdeki Dostumu delice aramaya başlarım. Gel gör beni bu AşkuLLAH neyledi-ne HÂLLere soktu!.


Resim

Aşkın beni mest eyledi
Aldı gönlüm hasteyledi
Öldürmeğe kasd eyledi
Gel gör beni aşk neyledi..


EYy YÂR!.
SENin Aşkın beni mest etti.. aklımı serHOŞ etti..
Gönlümü elimden aldı gitti beni çâresiz hasta etti.
De ki sanki beni öldürmeye kasdi var, kesin kararlı ki, Gel gör beni bu AşkuLLAH neyledi-ne HÂLLere soktu!.


Resim

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi..


Bu AŞKın ELinden ben zaman olur yeller gibi eserim
Bu AŞKın ELinden ben zaman olur yollar gibi tozarım
Bu AŞKın ELinden ben zaman olur seller gibi akar akarım ki, Gel gör beni bu AşkuLLAH neyledi ve ne HÂLLere soktu!.


Resim

Miskin Yûnus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk n'eyledi..


Ben Hakk âşığı Miskin Yûnus bî-çareyim ki çâresizim,
Bu AŞKuLLAH Yolunda baştan ayağa yâreyim.
Dostun ilinden-diYÂRından uzaklarda gurbet ellerde avareyim, başıboş gezmekte aramaktayım.
Gel gör beni bu AşkuLLAH neyledi-ne HÂLLere soktu!.


Resim

Sevdâ: f. Fazla sevgi sebebiyle meydana gelen bir çeşit hastalık. Aşk.
Âkil: Akıllı.
Divâne: f. Deli. Aklı başında olmayan.
Mest: Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
Kasd: Bir işi bile bile yapmak. * İsteyerek. Niyet ederek. * Niyet. Tasavvur. * İstikamet. Yolu doğru olmak..
Melül: Usanmış. Bıkmış. Bezmiş. * Mahzun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


BAŞTAN AYAĞA YAREYİM!.


Akan sulayın çağlarım
Dertli yüreğim dağlarım
Yârim için ben ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi..


İçimi yakan yıkan AŞKuLLAHla ben gece gündüz coşkun ırmaklar gibi çağlarım.. Kimse bilemez derdimin ateşin ki yüreğimi hep dağlarım.
Bütün bunların sebebi ÖZÜmün ÖZÜnden de AKreb-Akraba-Yakın olan YÂRimin Hasretiyle ağlarım..
Herkese gelgeç gölgeliği şu ÖLümlü Dünyada, gel gör beni AŞKuLLAH neyledi ve ne HÂLLere soktu..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halakne'l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min habli'l- verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

Resim

Benzim sarı, gözlerim yaş
Bağrım pâre, ciğerim baş
Halden bilen dertli kardaş
Gel gör beni aşk neyledi..


Herkeslerin çalıp oynadığı bu HAYyal Ülkesinde ben biÇÂRe MuhaMMedî DERvişin yüzü sapsarı ve gözlerim hep yaşlı dolaşmaktayım.
SÎNem Paramparça ve ciğerlerim baş tutmuş YÂRELer Yurdu olmuş.
Gel bak benim AŞKuLLAH DERdime tutulmuş, HÂLimden bilen dertli karındaşım gel de gör HÂLimi ki,
Herkese gelgeç gölgeliği şu ÖLümlü Dünyada, gel gör beni AŞKuLLAH neyledi ve ne HÂLLere soktu..


Resim

Miskin Yûnus biçâreyim
Baştan ayağa yâreyim
Dost elinden âvareyim
Gel gör beni aşk neyledi..


Ben AŞK DERdine Çâresi bu ÂLemde bulunmayan MuhaMMMedî HAKk ÂŞıKk Miskin Yûnus EMRE kaddesallahu sırrahu'suyum,
Baştan ayağa her hücremi/zerremi YÂR YÂResi sarmıştır.
Ve ben bu yüzden cümle âlemden ayrı, TEKe TEKte TEK BAŞıma.. O, Târifi imkansız DOSTumun TEK-BİRinde âvaresiyim.. El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin..
Ve sen de gel GÖR ki,
Herkese gelgeç gölgeliği şu ÖLümlü Dünyada, gel gör beni AŞKuLLAH neyledi ve ne HÂLLere soktu..


Resim

Biçâre: f. Çaresiz. Zavallı. Şaşkın.
Âvare: f. Başıboş, serseri, boş gezen. İşsiz güçsüz.
Miskin: Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı. * Cüzzam hastası. * Fık: Kendi kendini idâre edemiyen, iktisabtan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


VAY ANA KİM!.



Âşıkları Tamu'su yandırmıya
Uçmağına bular baş indirmiye..


Gerçek MuhaMMedî HAKk Âşıkları el HAKk ALLAH celle celâlihu cehennemi yakıp onları korkutamaz.
Ve bu yüce ÂŞıKLar, el HAKk ALLAH celle celâlihu cennetine de baş eğmezler ki, sadece LiVeCHiLLAH iman sahibidirler..

Resim

Yedi Tamu bir âha katlanmıya
Yedi deniz aşk odun söndürmiye..


Gerçek MuhaMMedî HAKk Âşıkların tek-bir “ah!.”larına yedi cehennem ateşi katlanıp dayanamaz!
Ve onların AŞKuLLAH Ateşlerini yedi denizin suyu söndüremez!.


Resim

Bin bir belâ çekmeyince Nuh gibi
Tufanında gemiye bindirmiye..


Bu AŞKuLLAH Yolunda Elest Sözü “BeLÂ!.” yı bu Şehâdet Âleminde NÛH aleyhisselâm gibi ÇİLLe içinde çekmedikçe,
Tevhid Tufanı DERyâsında SeLÂmet Gemisine asla birdirmez el Mevlâ ALLAH celle celâlihu..


حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ
"Hattâ izâ câe emrunâ ve fârat tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhi’l- kavlu ve men âmene, ve mâ âmene meahû illâ kalîl (kalîlun).: Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.”
(Hûd 11/40)

وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve Nûh, binin gemiye dedi; akıp gitmesi de Allah adıyladır onun, durması da. Şüphe yok ki Rabbim, suçları örter, rahîmdir.”
(Hûd 11/41)

Resim

İsmâil gibi kurban olmayınca
Cebril güzel koçu indirmiye..


İsmâil aleyhisselâm gibi, ASLen Babası İbrahîm aleyhisselâmın Tevhid Bıçağı ağzına kurbÂN olmaya yatmadıkça,
Cebrâil aleyhisselâm Sırr-ı Sıfır SEMÂsından KARiB KURBÂN KOÇunu indirmez!.


فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
"Fe lemmâ belega meahu’s- sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fî’l- menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tu’meru se tecidunî inşâallâhu mine’s- sâbirîn (sâbirîne).: Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmail aleyhisselâm): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.”
(Sâffât 37/102)

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
"Fe lemmâ eslemâ ve tellehu li’l- cebîn (cebîni).: Böylece ikisi de (Allah’a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı.”
(Sâffât 37/103)

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
"Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm (ibrâhîmu).: Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik).”
(Sâffât 37/104)

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
"Kad saddakte’r- ru’yâ, innâ kezâlike neczî’l- muhsinîn (muhsinîne).: Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.”
(Sâffât 37/105)

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
"İnne hâzâ le huve’l- belâu’l- mubîn (mubînu).: Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır.”
(Sâffât 37/106)

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
"Ve fedeynâhu bi zibhın azîm (azîmin).: Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik.”
(Sâffât 37/107)

Resim

Musâ gibi çobanlık etmeyince
Kelîmim deyu Tûr'a göndermiye..


Musâ aleyhisselâm gibi Şuayib aleyhisselâm’a Medyende çobanlık etmeyince,
HaKk TeÂLÂ ALLAH celle celâlihu “Kelâm edelim!.” diye SÎNe/Tûr DAĞına çağırmaz!.


قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
"Kâle innî urîdu en unkihake ihdâbneteyye hâteyni alâ en te’curanî semâniye hıcec (hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indike, ve mâ urîdu en eşukka aleyke, se tecidunî in şâallâhu mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: (Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.”
(Kasas 28/27)

فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
"Fe lemmâ kadâ mûsâ’l- ecele ve sâra bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ (nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin mine’n- nâri leallekum testalûn (testalûne).: Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm." dedi.”
(Kasas 28/29)

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
"Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâraketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Böylece oraya geldiği zaman vadinin sağ tarafından, mübarek yerdeki ağaçtan nida edildi: "Ey Musa! Muhakkak ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ım."
(Kasas 28/30)

Resim

Yûnus imdi dal bu mânâ gencine
Vay ana kim Allah uyandırmıya..


Yûnus Emrem BaBam kaddesallahu sırrahu sen bu kadar ince ve açık Mânâ Hazinelerini açıp-açıkladıktan sora bile uyanmayan kişiyi “vahh!” ki onu ALLAH celle celâlihu uyandırmıyor demektir..


Resim

Tamu: (Aslı: Tamuğdur) Cehennem.
Uçmak: Cennet.
Genç: Hazine.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


ECEL ERe ÖLem Birn!.



Ey yarenler, ey kardeşler
Ecel ere ölem bir gün
İşlerime pişman olup
Kendüzüme gelem bir gün..


Ey sadık candostlarım ey kardeşlerim, benim de ecelim gelir ölürüm bir gün..
Ve şu gelgeç dünyasında kulluk gereği yaptığım yanlış işlerime pişman olup, kendi ÖZümde hatalarımı görüp kendime gelem birgün..


Resim

Yanlarıma kona elim
Söz söylemez ola dilim
Karşıma gele amelim
Nittüm ise görem bir gün..


Bu CÂN bu TENden Ayrılanda iki elim iki yanıma konula bülbül gibi konuşan dilim söz söylemez ola.
Ve bu yalan dünyada her ne işler ettim ise karşıma çıkarılıp gösterile bir gün..


Resim

Oğlan gider danişmene
Salâdır dosta düşmene
Şol dört tekbir namaz ile
Vaktim tamam kılam bir gün..


Oğlan-çocuk akıllılar akıldânelerinin peşinde dünya işlerine dalar gider.
Bizim gidişimiz ise, dost düşman bilsin diye ölüm salamızdır peşince.
Dört tekbirli secdesiz cenaze namazımı kendim kılayım da ömür vaktimi tamamlayıpçekip gideyim hayal âleminden ben..


Resim

Beş kariş bezdir donum
Yılan, çıyan yiye tenim
Yıl geçe obrula sinim
Unutulup kalam bir gün..


Beş karışlık bir bezdir kefen donum ki o da insanlar için, yoksa yılan çıyan bedenimdeki nasiblerini alıp yerler zâten..
Ve yıllar gelip geçtikçe garib mezarım çöküüp yıkıla, gelenim gidenim olmaya mezarımda da unutulup kalayım TEKe TEKte yapayalnız bir gün..


Resim

Başıma dikeler hece
Ne irte bilem ne gece
Âlemler ümidi Hoca
Sana fermân olam bir gün..


Başıma bir taş dikip Yunus ismim hecelesinler.. ben o âlemde ne sabah ne de akşam vaktin bileyim..
Şimdi kürsüde vaaz eden herkese ümit dağıtan ham sofu, benim ölümümü de gör ki, belki sana bu dünya boş ve fânidir diye ferman olurum da, aklını başına alıp: “bende gideceğim demek ki!.” dersin.


Resim

Yûnus Emrem sen bu sözü
Dahi tamam etmemişsin
Tek yürüyeyim, neyleyim
Üstadıma gelem bir gün..


Ey Yûnus Emrem kaddesallahu sırrahuBaBam, sen bu sözünün ÖZünü tam anlatmamış işâretler vermekle yetinmişsin..
Gerçeko ki, ben de her cÂN gibi TEKe TEK yürüyerek Üstadıma gelem bir gün..



Resim

Yaren: f. Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer.
Ecel: Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. Âhirete göç etmek. * İleride olacağı şüphesiz olan. * Allah'ın takdir ettiği ömür.
Danişmen: (C.: Dânişmendân) f. Bilgili, ilimli. * Tanzimattan evvel, kadıların yanında stajyer olarak çalışan kimseler için kullanılan bir tâbirdi.
Obrulmak: Çökmek, oyulmak, çukurlaşmak.
Sin:Mezar.
İrte: Ertesi, gelecek, sabah, şafak sökme zamanı, yarın..
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


İLMİN de G ARK OLALı!.


ilminde gark olalı üş ben beni bilimezin
Dille söyleyüben vasfinâ iremezin..


MârifetULLAH İLMine dalalı beridir şimdi ben artık, ben beni/kendimi bile bilemez oldum!
Ne Hâllere geldiğimi dille anlatarak beni bu HÂLLere Sokan RABBımın sıfatlarını ortaya dökemez oldum ki, YAŞAmayana yalan gelir..


Resim

Sıfâtın gelmez dile, kandalığın kim bile
Sun'un saymak dille, ben hiç kadir olumazın..


Yâ RABBenâ!. Seninkimlik venasıllığını anlatacak sıfatlar dile gelip denemez ki nerede olduğunu kim diye kim BİLeBİLe..
Ve insan diliylesenin SubhÂNî Sanatını dille kim sayabilir ki, ben sayamaya güc yetirip kadir OLaBİLeyim!.


Resim

Hem evvelsin, hem âhır, kamu yerlerde hazır
Hiç mekam yoktur Sensiz, ben niçin görimezin..


SEN ki hem El Evvelsin, hem de El Âhirsin, hem de her yerde hazır-nazırsın!
SENsizbir Mekân ve Makam elbette yokyur da, ben neden seni GÖRememekteyim?.


هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
" Huvellezî halakas semâvâti vel arda fi sitteti eyyâmin summestevâ alâl arş(arşi), ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).: Gökleri ve yeri 6 günde yaratan O’dur. Sonra arşın üzerine istiva etti. Arza gireni ve ondan çıkanı ve semadan ineni ve orada uruç edeni (yükseleni) bilir. Ve siz nerede iseniz O, sizinle beraberdir. Ve Allah, sizin yaptıklarınızı en iyi görendir.”
(Hadîd 57/4)

El Evvelü:
Resim

EL Âhiru:

Resim

Resim

Görmedin deli oldum, yanıldım günah kıldım
Ussum, aklım aldırdım, esridüm ayılmazın..


Halkın İçinde, HAKk ÂŞKınla ben deli oldum mecnûn gezdim, kullukta yanıldım günahlar işledim, aklımı fikrimi çaldırdım-kaptırdım ve zilzurna serHOŞun oldum daha da, bu HaYyatta ayıkamam ve AŞK Dertsizleri gibi olamam!.

Resim

Çünkü beni esrittün, can ü gönül ilettün
Ayırma beni senden, biliştim yâd olmazın..


Çünkü beni SEN, AŞKınla serHOŞ ettin, AŞK Ateşini canıma ve gönül ilettin-işlettin ve SENinle öylesine BİZ BİR-İZ OLdum ki SEN de ayırma SENden beni artık.. Çünkü ben SENinle BİLiş Tanış OLdum SENden ayrılıp başka yâr bulan YÂDELlerden olamam artık!.


Resim

Bana canı sen verdin, Azrâile buyurdun
Senden artuk kimseye, emâneti vermezin..


CÂNdediğimÖZümün Özünü bana sen emânet olarak verdin ve de Azrâil aleyhisselâma teslim etmemi buyurdun!
Ben de asla ondan başkasına bu kudsal emâneti veremem!.


Resim

Ey Yûnus'u yaradan, götür hicâbı aradan
Sâdıkım yolunda ben, yalan dâva kılmazın..


Ey Yûnus Emre BaBam kaddesallahu sırrahuyu yaradan RABBım!
SEN veben ARAmızıdaki KULLuk perdesini kaldır ki BİZ BİR-İZ Şehâdetini yaşayıp şâhidin olayım!.
SENin yolunda ben MuhaMMedî Sâdıklarındanım ve yalandan dâva kılmam Hamd olsun!.


Resim

İrte: Sabah.
Vasf: Sıfat. Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl. Bir kimsenin veya şeyin durumunu anlatarak tarif etmek.
Sun': Yapmak. * Eser, yapılan iş. * Te'sir. * Güzel iş yapmak.
Kadir: Bir işi yapmaya gücü yeten.
Mekam: Makam. Durulacak yer. * Rütbeli yer. * Câh. Mesned. Mansab.
Us (t): AkıL.
Esrimek (t): Sarhoş olmak.
Yad (t): Yabancı, mahrem olmayan.
Azrâil: Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir
Hicâb: Perde. Örtü. Hâil.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


ECEL ERe ÖLem Bir n!.


Ey yârenler, ey kardeşler
Ecel ere ölem bir gün
İşlerime pişman olup
Kendüzüme gelem bir gün..


Eyy cÂN Dostlarım ey kardeşlerim, her cÂN taşıyan gibi ecelim erince ben de ölüp giderim bir gün.
Bu hayat çölünde işlediğim işlerimi düşünüp karşılaşıp pişman olup, gerçek ÖZ İNANcıma gelip gerçeği görem bir gün..


Resim

Yanlarıma kona elim
Söz söylemez ola dilim
Karşıma gele amelim
Nittüm ise görem bir gün..


Son nefesimi verip, iki elim iki yanımda eşya gibi konula, şakıyan dilim söylemez olup susup kala..
Bu hayatta yaşadığım tüm hayatım karşıma gele ve ben her ne etti isem hepsini tek tek görem bir gün..


Resim

Oğlan gider danişmene
Salâdır dosta düşmene
Şol dört tekbir namaz ile
Vaktim tamam kılam bir gün..


Öldüğümü anlayan oğlum mahallenin müezzinine haber vere ki, dosta düşmana salâ verilip öldüğüm duyurula..
Şu meşhur ezansız, rüküşüz, secdesiz sadece dört tekbirli kıyam cenâze namazım ile bu âlemdeki beden vaktim tamamlana bir gün..


Resim

Beş karış bezdir donum
Yılan, çıyan yiye tenim
Yıl geçe obrula sinim
Unutulup kalam bir gün..


Bunca ömrümün sarıldığı beş karış bezdir kefenim, mezarıma girincebaşlaya ziyâfet ki, yılan, çıyan yiye tenimi..
Ve yıllar geçtikçe çöküp tıkıla garib meZÂRım ve unutulup kalam bir köşede bir gün..


Resim

Başıma dikeler hece
Ne irte bilem ne gece
Âlemler ümidi Hoca
Sana fermân olam bir gün..


Mezarımın başına bir baş taşı dikip ismimin hecelerini yazalar ki, ben zamansız ÂLemdene sabah ne degecebileyim..
Cümle âlemlerin bel bağladığı ümit bağı can Hocam, iyi dinle sözümü ki sana HAKk’ın İBRet fermân olam bir gün..


Resim

Yûnus Emrem sen bu sözü
Dahi tamam etmemişsin
Tek yürüyeyim, neyleyim
Üstadıma gelem bir gün..


Ey Yûnus Emrem kaddesallahu sırrahu BaBam sen bu sözü, açıkça tamm olarak söylememişsin..
En iyisi ben kimslere karışmadan-yarışmadan, TEKe TEK Yürüyeyim TEK-BİR’e Ümit Üstadımın EBed Kapısına gelem bir/bu gün..


Resim

Yâren (f): Yaran anlamına, dostlar.
Danişmen: (C.: Dânişmendân) f. Bilgili, ilimli. * Tanzimattan evvel, kadıların yanında stajyer olarak çalışan kimseler için kullanılan bir tâbirdi.
Salâ: Namaza davet için çağırmak. Minarede okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)
Obrula: Çöke.
İrte: Sabah..
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


BANA SENi GE REK SENi!.


Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün-ü günü
Bana seni gerek seni..


Yâ RABBî!.
SENin Aşkın beni, şu izafî-iğreti-gelgeç-ölümlü-gölge “ben”liğimden aldı çıkardı ve;
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” -> “SEN” gereksin SEN!.
Bu KuLLuk DERdimle ve İlahî AŞKınla dün de bu günde YANar GEZerim ve,
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.

Resim

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni..


şu izafî-iğreti-gelgeç-ölümlü-gölge mevCÛDluk yok gibi VARlığıma ve var gözükenlere asla sevinmem..
ne de HAKk’tan gAYRısının yokluğuyla üzülüp-gücenmem ve ancak SENin AŞKınla avunur son NEFesin GELmesini beklerim bu yüzden,
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


Resim

Aşkın âşıkları öldürür
Aşk denizine daldırır
Tecellî ile doldurur
Bana seni gerek seni..


Yâ İLaHî!.
SENin Yüce AŞKuLLAHın, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Şehâdet ŞÛURunda, şu Ândaki Şe’ÂNuLLahta her ÂN KÛN feyeKÛN OLuş NEŞEsinde olan MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarı her nefes Öldür,
MuhaMMedî NÛR DEryÂLarına DALdırır ki MuhaMMedî SüRÛR Tecellîleriyle doldurur-DOĞdurur EL Hamdu LiLLâhi RaBBi’L- ÂLemîn ki,
ANLAdım-İNANdım, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


Resim

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün-ü gün endişem
Bana seni gerek seni..


O ki, ELEST Meclisinde AŞKın BELÂ Şarabından ben de İÇtim.. ve ben de LeYyLÂ’ma MecNÛN OLuben ben de DÜŞtüm şu ESFELîN ÇÖLüne.. ve ben de gece gündüz tek derdim ve tek endişem SENsiz yâ RABBenÂ!.
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


Resim

Sofîlere sohbet gerek
Ahîlere Ahret gerek
Mecnunlara Leylî gerek
Bana seni gerek seni..


Şu İmtihÂN aracı yalan DÜnyânın oyunlarına oyuncak olan ham sofuların içi boş lafazanlıkları onlar içn vazgeçilmez gerekleridir.
Ancak, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin MuhaMMedî Kardeşleri için ise, İŞin ÂHİRinde Şifâ Şefâat Şehâdeti gerek..
SEV<->SEViL SıRR-ı SıFıRında MuhaMMedî MuHABBet MecNÛNlarına LutfuLLAH LeYyLÂ-ları gerek ki,
ANLAdım-İNANdım, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: bir gün sahabelerine: “Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennete girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem.”
Bu sözleri üzerine sahabeleri dedi ki: “Yâ Resûlullah!. Biz senin kardeşlerin değil miyiz?.”
O şöyle cevap verdi: “Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri hâlde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim.”

(Ramûzu’l- Ehadis s. 361, 4460 hadis (Ebu Nuaym, İbn-i Ömer’den) Ayrıca bk. Hak Dini IV, 2731 (Yuns suresi 62. ayeti ile ilgili olarak Evliyaullah’a havf, hüzün olmayacağı açıklanırken benzer bir hadis-i şerifin mealinden söz edilir): Hayatu’s-Sahabe. II, 567-568 (iki uzun hadisle buradaki hakikata temas ediliyor.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mutlaka kardeşlerime kavuşmamı arzuladım.” (Bunun üzerine kendisini dinleyenler) şöyle dediler: “Biz senin kardeşlerin değil miyiz?”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle cevap verdi: “Sizler benim ashabım ve kardeşlerimsiniz. Benden sonra da beni görmedikleri hâlde bana inanan bir topluluk gelecektir.”

Bir zaman geçtikten sonra da şöyle buyurdu:Ey Ebû Bekir, senin beni sevdiğini duyduklarından dolayı seni seven bir kavmi sevmek istemez misin? Sen de Allah’ın kendilerini sevdiği kimseleri sev.” buyurdu.

(Ramûzu’l- Ehadis s. 461. 5719 hadis. (İbn-i Asakir Berâ b. Azib’den)

Resim

Eğer beni öldüreler
Külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni..

Bu âlemde, MuhaMMedî Haikatını BİLip-BULup-OLup-Yaşayıp da Şâhidi Olmamış câhilleri ne dediğim ANLAmayıp HaLLac gibi Öldürseler ya da yakı KÜLümü göklere savursalar bile, İLK Yaratıldığım birAVuç Toprağım meZÂRım OLup HAKka ve HAYra Çağıracaktır ki,
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


Resim

Cennet Cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni..


Şu içinde yaşadığımız KeSRetinde VaHDETini göremedikleri şu kesret âleminin aynısının hatta fazlasının olacağına inanan, El Vâhidu’l- Kahhâr ALLAH celle celâlihu TEK-liğinden/Vahdetinden habersiz, köşklerin güyâ gögüzleri yeni tomurcuklanmış kız zannettikleri HURİ-lerin, altın-gümüş köş cünbüşlerini düşleyenlerin ceNNetleri onların olsun ve de, kim istiyorsa cennerlerini ver onlara ki ben,
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
"Kul men rabbu’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kulillâh (kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ(darren), kul hel yestevi’l- a’mâ vel basîru em hel testevî’z- zulumâtu ve’n- nûr (nûru), em cealû lillâhi şurakâe halakû ke halkıhî fe teşâbehe’l- halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huve’l- vâhidu’l- kahhâr (kahhâru).: “Semaların ve yeryüzünün Rabbi kimdir?” de. “Allah’tır” de. Artık ondan başka kendilerine bile fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz? “Gören ve görmeyen bir olur mu? Veya karanlıklar ile nur bir olur mu?” de. Yoksa onlar, onun yaratması gibi yaratan ortaklar kıldılar da, böylece bu yaratma onlara benzer mi göründü? De ki: “Allah, herşeyin yaratıcısıdır.” Ve O, tek Kahhar (kahreden), her şeye gücü yeten, en kuvvetli olandır.”
(Ra’d 13/16)

Aziz canlar,
Kur'ÂN-ı Kerîmdeki kelimelere araştırıp düşünmeden islam öncesi Araplar şöyle dedi diye takılıp kalmamalıyız Kur'ÂN-ı Kerîmde..


وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
“Ve kevâıbe etrâbâ (etrâben).: Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.”
(Nebe’ 78/33)

وَكَأْسًا دِهَاقًا
“Ve ke’sen dihâkâ (dihâkan).: Dopdolu kadehler.:”
(Nebe’ 78/34)

“Ve kevâıbe etrâbâ” göğüsleri tomurcuklanmış kız çocuğu!. niye öyle.. Bedevî Araplar “etrâbâ”ya “tepecik” derlermiş de ondan.. kız çocuğuna “tepecik göğüslü” diyor.. açın bakın tefsircilere.. bee kardeşim “tepecik” olarak tercüme etsen ya şunu.. illâ “kız çocuğu tepecik göğüslü” diye sokuyorsun.. ne ilgisi var burada onun, önceki ve sonraki âyetlerle ALLAH Aşkına!.

Benim gönlümse..
"etrâb.": en turâb olmuş, toz-toprak olmuş..
“kevâıbe”.. kâb, küb, Kâbe.. BENlik Kâbesi..
Kimin nefs-i emmare BENlik Kâbesi yerle bir- toz-toprak olmuşsa..
“ke’sen dihâkâ.” onun Kâsesi-Kalbi HAKk dolar.. olarak anlıyorum âcizÂNe..
Cennette yeni yetme kız peşinde olanlar da ayıkır bir gün inşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim

Yûnus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihânda maksudum
Bana seni gerek seni..


Benim adım Yûnus Emre kaddesallahu sırrahudur ki himmetiyle AŞK Ateşiyle yandıkça yanarım,
Ve gün geçtikçe ateşim HARLanır arttıkça artar.. benimse dünya ve âhirette maksadım tektir,
ANLAdım-İNANdım ki, SonUÇta-Son Nefeste “bana” ->“SEN” gereksin SEN celle celâlihu!.


Resim

Tecellî: Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan. * Yanıltıcı, safsatacı.
Sofi: Ehl-i tasavvuf. Zahiren riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan. * Yanıltıcı, safsatacı.
Ahî: Kardeşim. * Ahilik ocağından olan kimse. * Eli açık, cömert.
Huri: Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


SENi HAKk’tan YI ĞA Nı!.


Seni Haktan yığanı her ne ise ver gider..
Ne beslersin bu teni, sinde kurt kuş yer gider....


Seni, yaratılış sebebin olan HAKk TeÂLÂ’ya KULLuktan uzaklaştıran her ne sebeb ve engel var ise at başından ve bu derdi tez gider..
Ürremek için beslenmek olan hayatın temel kuralı gereği gerektiğince besle bedenini ki, sonuçta mezârda kurt kuş talan eder yer bitirir gider..

Resim

Ölümün bak gözün aç, dökülür sakal-ü saç
Yılan çıyan gelir aç, yiyip içip sır gider....


En sonuçta öleceksin.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUY-UY da ölmeden önce öl-DİRil, gözünü aç ki ölünce bu saç sakal da kalmaz sana…
Aç olan yılan çıyan gelir, bedenini yer içer de gizlice çeker gider bakk..


Mukarreb Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Mutü kable en temutu: Ölmeden önce ölünüz! ” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim

Bize bizden ulular, haber söyler der gider
Kesgil haramdan elin, çekgil gıybetten dilin
Azrâil eli ermedin, dükkânı der gider....


BİZe, bizden de yüce gönüllü mUhaMMediHaKk YOLun ULULarı haber verdiler ve dediler ki,
Haramdan elini eteğini, yalan ve gıybetten de dilini çek.. en iyisi, Azrâil aleyhisselâmın ecel eli sana ermeden, sen şu yalan dünya hayatı dükkanı topla, çekip gitmeye yüke hazırlan..

Resim

Ecel erer kurur baş, tez tükenir uzun yaş
Düpdüz olur dağ-ü taş, gök dürülür, yer gider....


Şimdi gördüğün şu gümrah ve dik başın günü gelir kurur, uzunca sandığın gelecek yıllardaki yaşın tez tükenir, dağlar taşlar dümdüz olur, gökler dürlür yerler çeker gider aslına..

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
"Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî ve’l- ardu cemîan kabdatuhu yevme’l- kıyâmeti ve’s- semâvâtu matviyyâtun bi yemînihi, subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.”
(Zumer 39/67)

Resim

Çün can ağar Hazret'e, yarak et âhirete
Tanla duran tâate, Tanrı evine er gider....


Neticede ZÂTuLLAH’ın NÛRuLLahından ki, NÛR-u MuhaMmedden izâfeten var gözüken bu CÂNın ASLına rücû’ eder-döner ki, sen de hemen bu kesin Âhire-sonUÇa hazırlan zamanı var deme,
Şafak sökerken HAKk TeÂLÂ’nın emrini DUY-Uyup TÂatine dur ki böyle olan KULLarı ALLAHU Zü’l- CeLÂL KÂBesine ERkence ve ER OLarak girer..


وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
"Ve atîûllâhe ve’r- resûle leallekum turhamûn (turhamûne).: Allah'a ve Resûl'e itaat edin, umulur ki böylece siz rahmet olunursunuz.”
(Âl-i İmrân 3/132)

Resim

Miskin Yûnus ölücek, sini nurla dolacak
iman yoldaş olucak, Âhirete şir gider....


Elbet MuhaMMedî HAKk ÂŞık Yûnus EMrem BaBam kaddesallahu sırrahu da ölecek, mezârı NÛRuLLAHla dolacak, tahkik imÂNı yoldaşı olacak ve Mahşer MeydÂNına MuhaMMedî ERENler ASLANı olarak girecek inşeâ ALLAHu teÂLÂ..


Resim

Yarağ (t): Yarayan, gerekli şey.Silah.
Ta'n: Ayıplamak
Sin: Mezar
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


CÂNLAR FEDÂ!.


Canlar fedâ olsun sana, bu can kaygısı değil
Sen can gerek bana, cihân kaygısı değil..


ÖZün ÖZÜndeki CÂNÂNın NÛRu olan bu cÂNım, SEN CÂNÂNıma fedâ olsun.. ki, bu cÂN bana KULLuk Oyunum gereğ iverilen geçici-gölge-ölümlü benlik cÂNım idi. Ve veriliş sebebi ise kendi ASLını BİLip-BULup-OLup-YAŞAyıp-Şâhidi olarak yine O’na RÜCÛ’ etmek idi..
Onun için Yâ RABBenâ!.CüMMLe cÂNların CÂNı El HAYy ALLAH celle celâlihu SENsin ve Lâzım ve Lâyıkım da SENsin.. yoksa şu gel-geç cihÂNı yalan dünyası değil elbette..

Resim

Sen bir ganî sultânsın, canlar içinde cansın
Çün âyan gördüm Seni, pinhan kaygısı değil..


Her ÂN Şe’ÂNuLLAH Sisteminde Küllî Şeyi ve herkesi NÛRundan her ÂN yeniden yaratan es SuLtÂN ALLAH celle celâlihu SENsinve cÂNlar içinde cÂNsın ki ben, MuhaMMedî Mârifetle açık seçik küllî şeyde gördüm ve artık gizli saklı derdim de kalmadı..

El Ganiyyü:
Resim

Resim

Aşkın oku demiri, dokunur yüreğime
Aşk için ben öleyim, demir kaygısı değil..


Anamdan doğduğum gün AVCı olarak çıktığım bu Hayat ÇÖLünde, Avımın attığı AŞKuLLAH OKunun OLAN OLAY Demiri yüreğimi deler geçer degam etmem.. Çünkü ben, bu hayattaki herşeyin sanal olduğunu bilirim ve tek gerçeğin Yaratanım olduğu ve kavuşumu derdinde yaşarım..

Resim

Durduğum yer Tûr ola, baktığım didâr ola
Ne hacet Musâ bana, sen ben kaygısı değil..


CÂNda CÂNÂN, Şahdamardan da Akrabalık, Kalbin TÛR Tevhidi olunca küllî şeyde görülecek tek VECH, Nazlı YÂRin güLyüzüdür CemÂLuLLAHtır..
Musâ aleyhisselâmın Tûru da haktır ancak, o herkese anlatım içindir.. ben ise TEKe TEKte TEK-BİR ile her ÂNda Şe’ÂNda BİZ BİR-İZ.
.

Resim

Bu Yûnus'u andılar, kervan göçtü dediler
Ben uyuyup kalmışım, kervan kaygısı değil


Bu yalan dünya ÇÖLünde ben KuLLuk Gaflet Uykusunda uyuyup kalmışım ki; “Bu BİZim Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu”diye hatırlamışlar..
Oysa KÛN feyeKÛN KervÂNı kendi zamÂNında kalkıp göçüp gitmişti.. benim ise KervÂN derimyok..ÇÖLüm, KervÂNım KervÂNcım İÇimde hamdolsun..


Resim

Âyan: (İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
Pinhan: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Tûr: Musâ Peygamberin (A.S.) Allah (C.C.) kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir.
Didâr: f. Mülâkat, görüş. * Görünme. * Yüz. Çehre.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


ETEĞİN AT EDİNİP!.


Sen canından geçmeden, cânan arzu kılarsın
Belden zünnar kesmeden, imân arzu kılarsın..


Sen ki tatlı canından vaz geçmeden CâNâN’ı arzu eder istersin.
Belindeki papaz kuşağını kesip çıkarmadan MuhaMMedî İmÂN arzu eder istersin.


Resim

Men arefe nefsehu dersin illâ değilsin
Melâikten yukarı, seyran arzu kılarsın..


Dilin “Nefsinin Bilen RABBini BİLir” demekte anak,kesinlikle kalbin öyle dememekte hatta öylesine KuLLuk Mârifetinden uzak ki, meleklerden de yukarda günahsız seyrÂN arzu eder istersin.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Tiş-ı nâreste gibi, eteğin at edinüp
Ele çevgân almadan, meydan arzu kılarsın..


Ergenlik çağına ermemiş çocukların oyuncakları gibi eteğini at gibi yapıp koşturup,
Eline KuLLuk OyunuDeğneğini almadan meydÂNa çıkıp engellerle savaşacak meydÂN aramak arzu eder istersin.


Resim

Bilemedin sen seni, sadefte ne cevhersin
Mısıra sultân iken, Ken'an arzu kılarsın..


Sen, senin “sen”liğiniki kendini-nefsini bilemedin ki, CÂN Benlik Sedefinde nice CÂNÂN Cevheri Gaibdir-OLduğu halde görememektesin.
Mısıra Sultân OLmuş iken, ÇÖLde Ken'an İllerini arzu eder istersin.


Resim

Yûnus imdi her derde, Eyyub gibi sabr eyle
Derde katlanımazsın, dermân arzu kılarsın..


Ey MuhaMmedî HAKk ÂŞık Yûnus Emrem kaddesallahu sırrahu Babam şimdi sen de AŞKuLLAHın herderdine Eyyub aleyhisselâm gibi sabr eyle..
Oysa sen bu dertlere katlanıp göze alamazken tüm dertlerine dermân arzu eder istersin..


Resim


Zünnar: Hristiyanlık alâmeti olan kuşak..
Melâik: (Melek. C.) Melekler. Nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, makamları sabit, kendileri ma'sum mahluklar.
Nâres: Ergenlik çağına ermemiş , çocuk.
Çevgân: f. Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek. * Baston, ucu eğri değnek.
Sadef: Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler. * Sert, parlak ve şeffafa yakın madde. İnci kabuğu.
Ken'an: Filistin. Hz. Yâkub'un (A.S.) memleketi.
Eyyub aleyhisselâm: Kur'ân-ı Kerim'de ismi geçen İshak Aleyhisselâm'ın oğlu olan Ays'ın evlâdından Eyyûb Aleyhisselâm, bir peygamber idi. Pek çok malı ve Şam tarafında çok mülkü vardı. Her makbul kulunu ve peygamberini Allah imtihana çektiği gibi onu da denedi. Cümle emlâki emvâli elinden gitti. O yine şükretti. Hasta oldu, yine Rabbine şükrediyordu, sabrediyordu. Bedeninde yaralar açıldı, yine sabretti. Yaraları kurtlandı, yanına kimse varmaz oldu, yalnız bir zevcesi ona hizmet ederdi. O yine sabreder ve ibâdetine devam eylerdi. (Kısas-ı Enbiya Cevdet Paşa)(Sabır kahramanı Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm'ın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidir.Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm'ın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki:Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı hâlde, o hastalığın azîm mükâfatını düşünerek kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar, kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve mârifet-i İlâhiyyenin mahalleri olan kalb ve lisânına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle kendi istirahatı için değil, belki ubudiyet-i İlâhiyye için demiş: "Yâ Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime hale veriyor." diye münâcât edip, Cenab-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için o münâcâtı gayet hârika bir surette kabul etmiş. Kemal-i âfiyetini ihsan edip envâ-i merhametine mazhar eylemiş. L.)(Hz. Eyyûb'un (A.S.) zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hz. Eyyûb'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü, işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şübhe kalb ve ruhumuza yaralar açar. Hz. Eyyûb'un (A.S.) yaraları kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdid ediyordu. Bizim mânevi yaralarımız pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdid ediyor. O münacât-ı Eyyûbiyeye o hazretten bin def'a daha ziyade muhtacız. L.)
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön