KUL İHVÂNİ 12. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 12. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimKUL İHVÂNİ 12.nci SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

KUL İHVANÎ LEYL SÛRESİ SOHBETİnden alıntı

(19 Nisan 2009 Sohbeti)


Euzübillahimineşşeytânirracîm!

Bismillâhirrahmânirrahîm!

SALÂVÂT-I ŞERÎFEmizi ZEVK edelim BİZ BİRlikte inşâallah!.
Hasanî Basrî (kaddaSALLahu sirrehu)’nun muhteşem salâvâtı:
"Kim ki âhirette Havz-i Kevser’den doya doya içmek istiyorsa bu salâvâti çokça okusun!." buyurmuştur.

Resim

TÜRKÇESİ: ''Allâhümme SALLi ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Nebîyyil Ümmiyyil Habîbil Âliyyil Kadîril Azîmil câhi Ve alâ âlihi ve ashâbihi ve evlâdihi ve ezvâcihi ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi Ve eshârihi ve ensârihi ve eşyâihi ve muhibbihi ve ümmetihi Ve aleynâ maahum ve'l-mü'minîne ve'l-mü'minâtı ve'l-müslimîne ve'l-müslimâtı ec'maîn. ''

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Sahibimiz ve Efendimiz, kadri-kıymeti-değeri ve şerefi Senin katında azîm-kadîr-âlî olan Ümmî Nebîn ve Habibin Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle (teslimiyet ve tâbi' olmak için kendisine kavuşmamıza ve sılamıza salâtımızı vesile kıl!) Ve ailesine, ashabına, evlâdlarına, eşlerine, zürriyetine ve ehl-i beytine de! Eshârına (seher sırrına), ensarına (oluşum unsuruna, muhabbet Medine'sinin elemanlarına, ALLAH adına yardımcılarına) ve nûrundan oluşan herşeyine (herşeye) ve muhiblerine (el ele, kan kana ve can cana sevenlerine), ve ümmetine (O'na tam kemâlla teslim ve tâbi' olup onun imâmlığında ALLAH Tealâ'ya istikamet edenlere) de! Onlarla beraber bizlere de ve mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, müslüman erkeklere ve müslüman kadınların cümlesine de salât-ü-selâm eyle! (ulaşımımıza vesile kıl yâ Rabbü'l-Âlemin)

''Allâhümme'', Allahım! SALLi, SALL et, ulaştır!
BİLiştir, BULuştur, OLuştur ve YAŞAt.
Bu dörtlü, Şeriat, Tarikat, Mârifet, Hakikat gibidir.
Beden, Nefis, Kalb Ve Ruh gibidir.
Bedenimizi BİLiştir, Nefislerimizi BULuştur, Kalblerimizle OLuştur ve Ruhlarımızla YAŞAtır!.
Çünkü RUH birdir. Hepimizin ruhu bir ruhtur.
Allahu Zü’l- Celâlin Emr Âlemindendir.
Yaşamak böyle BİZlik ve BİRlik içindedir, MuhaMMedi Melâmette.
Bir kişi kendini BİLirse, gerçekten bir Allah Dostu BULursa ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile OLursa, hakikaten şah damarından yakın olan RABBiyle YAŞAyacaktır aziz canlar.
Bunda insanın en büyük perdesi KENDİsidir.
Perdeliyeni, engelleyeni, ağlali, düğümü, yol kesen eşkiyası kendisidir, kendi nefsidir, kendi bildikleridir.
Bulaşıklardır, paslardır, pislerdir.
Engeller tamamen yapaydır. Kalkmaz değildir.
Allahu Zü’l- Celâl Lütf-u Kereminden, İzzet-i Şerefinden dâima merhamet ve muhabbet sahibidir.
Bütün günahları affedeceğini buyurmaktadır.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---Kul ya ibadiyellezine esrafu ala enfüsihim la taknetu mir rahmetillah innellahe yağfiruz zünube cemia innehu hüvel ğafurur rahiym: De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”'' (Zümer 39/53)

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “''Sizin ALLAH’ın affedeceği bir günâhınız olmazsa, ALLAH günâhları olan bir kavim getirir ve (tevbe ederler de) onların günâhlarını affederdi.''” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe 9-11; Tirmizî, Da’avât 98/3539)

Resim---“Abdullah İbn Mesud (ra) dan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “''Günahlarından tevbe eden hiç günah işlemeyen gibi olur.''” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Taberani)

Mesele onlarda değildir mesele yürekteki ana özün sağlâmlığıdır.
Olabilir yanlış öğrenilmiştir, yanlış anlâmaktadır. Yanlış bilmektedir.
Öyle sanmaktadır fakat silm hani Lütfu ve Lâneti bilen bir akıl bu gün bilmiyor mu yani?
Pak ile temizi bilmiyor mu, acıyla tatlıyı bilmiyor mu, iyiyi ve kötüyü göremiyor mu?
Bunun neyi var yani.
Neden ekmek yiyorda gübre yemiyor.
Demek istiyorum ki çok nettir bu.
Onun içindir ki MuhaMMedi Melâmette hayal olmaması lâzımdır.
Eğer yol doğruysa, sırat-ı müstakimse.
Sıratı müstakimi bulmak için teslim olmak gerekir.

Kime teslim olacak?
Teslimiyet nedir?


Kendini bilmektir.
Nasıl bilecek kendini?
Kendini bilmeyi nasıl bulacak?
Bulması lâzım bilmek yetmiyor ki. Edebi lâzım demek istiyorum.
Bu bakımdan kişi kendisindeki ilmi, İlmullahı toplayacak ve edebi Ehl-i Beyt aleyhisselâmdan, Evliyaullahtan alacak, bir Allah Dostundan bir Kâmilden alacak.
ASL Kâmil, gerçek mükemmel olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dır.
Kendisi gerçekten mükemmeldir, Kemâli tammdır.
Mükemmil olan da O’dur. Kemâla erdirende O dur zâten. Kendisidir.
“Peki Ben kimim?”
Ben bu gün denenen bir öğrenci gibiyim.
“Kim Allah Dostları?”
Onlar da hizmetçiler. Öğretmenler gibi hizmetçiler.
“Ama bunu yaptıran kim?”
Bunu yaptıran başta birisi var, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Allahın Rasûlü sallallahu aleyhi vessellem var.
Heee O’na. O’na da işte yaratan yapıyor.
Bu basit bir şeydir. Bu teslimiyettir.
Kişinin kendi aklının kendine teslim oluşu.
Bunu yapabilmesi için anne gibi baba gibi, cana ekmek sunan el gibi, ağız gibi, mide gibi.
Cana kan veren kalb gibi. Hepsi hizmetçidir. O canı yaşatmak için.
Ne olduğu bilinmeyen ancak varlığıyla bilinen aklın, vicdanın, canın varlığını sağlayan tümlükteki güzellik için.

''Allahümme SALLi vesellim''; Allahım bizi teslim et ve SALL ettir sırat-ı müstakime!.
“Kim?”
İstikameti yapan tek imam. İmam-ı Mutlak Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dır.
Rota Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’'dedir.
İstikamet O’nun işidir.
Olmak ve yaşatmak O’nunla mümkündür.
''Vesellim veselli '' teslim olmamızı sağla!.
Ve SALL ettir.
''Alâ seyyidinâ''; O Efendimize dinimizin sahibine, sırrına, her şeyine, sebiline, yoluna!.
''Ve Mevlânâ'', bize velîliği Allah Dostluğunu, velîliğini kabul etmek, velâyetini kabul etmek. her şeyde onu vekil kabul etmek.
Aynı çocuk velîsi gibi. Velî bilmek Vâli bilmek, Mevlâ bilmek, Mevlâ bilmek Celle Celâlehu.
''Muhammed’in''; ki O Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ a salâtü selâm olsun!.
''Nebîyyi’l- Ümmîyyil''; ki o Nebîyyil ümmîyydir.
Nebîyy bilelik nurunu taşıyan demektir.
Bilelik nurunu taşıyan demektir ne demek?
Nübüvvettir. Nübüvvet elan kullanılan bir cereyan gibidir.
Şimdi Kur’ân-ı Kerime geçtiğimizde, okunmakta olan Kur’ân-ı Kerim 1400 sene önce gelen Leyl Sûresi olmayacak.
Yaaa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Rahmetenli’l- Âlemin Bulutundan yağan bu günün yağmurları gibi bir Leyl Sûresi gelecek Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in Ruhundan.
“Dünküne benziyor!” denecek.
Benziyor ama bu, bu günün yağmurudur. Bu mânâ yağışıdır.
Madde yağışı zâten her an her zerre yok edilip var edilmekte, kullanılmakta ŞE’'ENde.
Atom her AN yok edilip var edildiği için dönülüyor sanılmaktadır.
Atom dönmek için bir enerji felan kullanmıyor.
Yok oluşu var oluşu enerji gibi görmekteyiz.
Dönüyor gibi görmekteyiz.
Mânâ da böyledir.
Hiçbir şey bir saniye dahi duramaz.
Var olur yok olur. Yenisi gelir.
Her şey böyledir.
''Nebîyyi’l- Ümmîyyi'';Nebîyy nübüvvet hateme’n- nebîyi âyetiyle son bulmuştur Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’de zâhiren.

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Ma kane muhammedün eba ehadim mir ricaliküm ve lakir rasulellahi ve hatemen nebîyyin ve kanellahü bi külli şey'in alima: Muhammed sizin ricalınızdan hiç birinin babası değil, ve lâkin Allahın Resulü ve Peygamberin hatemidir, Allah, her şeye alîm bulunuyor”'' (Ahzâb 33/40)

Ne olmuştur?
Bâtında velâyet içinde derc olmuştur.
Derc, içine almak. Katmak.
Yani Ehl-i Beyt aleyhisselâmda. Fatmatü’l Zehra Annemizde.
Nübüvvet Ali keremullahi vechenin velâyet içine girmiştir.
Yani bir bakır kablodaki cereyan gibi gizlidir ama işi yapan o dur yalınız.
Kablo onu getirmek içindir.
Ali keremullahi veche Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i pek çok amca oğlundan bir tanesidir.
Oğlu gibi yetiştirmiştir. Kardeşi kabul etmiştir ve damadıdır.
Fakat velâyetin esas aslı nübüvvetten gelir.
Nübüvvet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin şahsında bedenen peygamberliğin bitişiyle biten fakat şu anda bize Nur-u Muhammed Nurunu taşıyan, fiilen taşıyan aynen makinelerimizdeki cereyan gibi gönüllerimizde bu muhteşem Muhammedi Nuru estiren, şüphesiz ki Fatma tül Zehra vâlidemizin pak, temiz, asil süt gibi.
Her zaman lâzım olan ve asla biriktirilemeyen elektrik gibi her AN geldiği zaman kullanılmak zorunda olan bir nurdur, bu NEBEdeki Bilelik Nurudur.
Bu bilelik nuru o kadar lâzım ki, bu nur aslında NuR-u MiMdir, aslında Nurullahtır ve aslında şah damarımızdan yakın olan Rabbımızdan her an şe’en içinde aldığımız bir nurdur.
Biz geliş yolundaki âlet edavattan bahsediyoruz.
Bu bir kısmettir bizim için.
Nasib. Rızadır yazılandır.
Kısmet, takdirdeki yakalâmadır.
Olta atmadır. İnsanlar olta atmaktan dolayı denenmektedirler.
Her şeyi kendilerinin yaptığını sanırlar.
Oysa yapan mutlaka Allah'tır.
''Ve nebîyyü’l- ümmîyyi''; ümmî den haber getiren demektir. Ümmîden haber getiren.
Nedir ümmî?

O ümmî nedir?
Amâ. Nedir a’mâ?


Kör demek. Başka, câhil demek.
Neden?
Câhil kördür de onun için.
Başkaca AnA demek Arapçada esas ANA.
Neden ana deniyor?
Çünkü ana ana karnı, ana rahmi üç karanlık aşılan, insanoğluna üç karanlık aşılan âlemin son karanlığıdır. Çıkış kapısıdır.
Bu kapıdan, Er Rahim kapısından Raufu’r- Rahim olan Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’de çıkmıştır.
Firavun da çıkmıştır.
Kim ki bu sahada, bu salonda imtihan olacaksa ümmî kapısından çıkar.
Ama buradaki ümmî a’mâlık anlâmındadır.
Yani “''MiM”'' lere kapalı olan bir Allah'’a, Allahu zülcelâl Ahad Âlemidir.
Ahadiyet Âlemidir.
Kendine mahsus bilinemezlik, bulunamazlık orda yaşanamazlık perdesi olan tek ip Vahidü’l- Ahadiyet Sırrıdır.
Sonsuz karanlığıdır. Bu a’mâdadır.

Ahadiyyet: ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in gerçek şahsiyetinin, kişiliğinin, zâtlığının, insanın akıl kapasitesiyle kavranamayacak, anlaşılamayacak ve kaldırılamayacak oluşunun “EL AHAD” (celle celâluhu) olarak buyurduğu zifiri karanlık ve bilinemezlik perdesinin arkasında bulunup bize perdeli olmasında “Tek” oluşudur.
Bu bakımdan “Bir” tane, eşsiz ve benzersiz oluşudur.

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “''Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’m┠daydı”.'' buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî keremullahi veche ise: “ ''Elân dahi öyledir.''” buyuruyor.

A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı AHAD’dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “Ümmî” denilmiştir.
Hatta ledün ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem)'in “Nebîyyü’l-ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye ümm denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Nebîyyil Ümmî buyurulması ise;
Nebî: Haber getiren, Nebîyyil Ümmi ise bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel habbesinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.
Arapça, âri ve asil bir dildir. “Cennet dilidir” buyurulmuştur.
Arapça; birkaç bedevinin çölde bir araya gelip uydur kaydır ortaya çıkardığı bir dil değildir.
Sistemi Halkedenin Kur’ân-ı Kerîm’de Kerem’ini indirdiği mükemmel ve mükerrem bir dildir.

Soruyor:” Yâ Rasûlallah Allah bizleri, kainatı yaratmadan neredeydi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem: “A’mâdaydı, a’mâdaydı!.”
Ali Keremullahı veche Efendimiz cevab veriyor: “Elan da öyledir, elan da öyledir!.”
Şu anda öyledir. Yani kendi bilinemezliği yine bilinemezlik halindedir.
A’mâ yansıması tecellîsiyle bu âlem dönmektedir.
Habbe, ötesinde ne vardır bilinemezlik âleminde.
Bir “HaBBe” var imiş. Habbe çift “Be” yani evvel ve âhiriyet “''Be''” nin “''Be”''sinin zâhir bâtın “''Be”'' ne çıkışı. Henüz yok.
Muhabbet tohum demektir.
Allahu Zü’l- Celâl’in Muradullahı demektir. Bu Muradullah.
Bu Muradullah habbedir.
Allahu Zü’l- Celâl’in kendi iradesiyle buyurduğu bir seçenektir.
Buna tohum, habbe denmektedir.
Habbe, kadere gelmemiş kazanın adıdır.
Tarlaya ekilmemiş tohum gibidir. Habibullah budur.
Allah’ın habbesi, ilk tohumu.
Bunun bu iki “''Be”''nin hak oluşu ''MiM''. NûR-u MîM.
Zâhir ve bâtın bileliklerinin Allahu Zü’l- Celâl kendine mahsusluğunun nurundan “Allahu nuru’s- semavati ve’l- ard” ı halk edişi,
“Rahmetenli’l- Âlemin” aynasına yansıtışı, ilk aynaya düşümü HABBEdir. Habbenin, tarlaya düşen tohum gibidir.
Habibullah böyle anlatılıyor Hasan-ı Basrî (ks). Efendimizin salâvatında.

''Âliyyil'', âliyydir. Ne demek?
Lütfu, Lütfullah ayan-ı sabitesine verilen ayan-ı sabitesi kendinde zâten olan. Zâten olan. Aliyy yüce.
''Âliyyi’l- Kadiri’l- Azîmil câhi'', onu yaratan Halıkı,
Allahü’l- Alim Celle Celâlehu katında, câhında yani, Onun câhında azîm itibarı, kadir ve kıymeti olan. Yüce kadir ve kıymeti olan,
''Âliyyi’l- Kadiri’l- Azîmi’l- câhi''; olan bir Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dan bahsediyoruz.
Yâ Rabbü’l- Âlemin!
Senin katında kadri, kıymeti değeri şerefi, Azîm, kadri Aliyy olan a’mâdan bize haber getiren.
Nebî, haberci demektir. Bilelik Nurunu taşıyan demek.
Türkçe cereyan gibidir. Kesildiği anda ses kesilir.
Ve Habibin olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'’a salâtü selâm eyle!.
Bizim teslimiyetimizi, imanımızı, tâbi oluşumuzu, ve itaat edişimizi nasib eyle BİZe!
Kavuşmamıza, sılâmıza salâtımızı vesile kıl bu SALLımızı. Sebeb kıl!.
''Ve alâ âlihi'': o aziz ailesine
''Ve ashâbihi'', ve sohbet sahabelerine.
Sahib çıkanlara ve sahib çıktıklarına.
Kendisine sahib çıkan aynı zamanda sahib çıktığı o sahabelerine!

Ne demek sahabe?

Görüyorsunuz. ''Sad, Ha, Be'' dir Bilelik Hakikatına Sahib oluştur.
Bizi birleştiren bir şey vardır.
O gün babayı oğla, oğlu babaya öldürtecek kadar İslâm için muazzam bir şeydir bu.
Onun için diyordu daha önce gördük biliyorsunuz.
Ne diyor en akıllıları müşriklerin:
“Siz O’na mecnun felan diyemezsiniz deli felan değil.
Ya babayı oğluna öldürtüyor. Hiç olmamıştı böyle bir şey.
Bu getirdiği dine sihir, kendisine de sihirbaz deyin siz en iyisi!”
Çünkü olmamış bir şey. Neden oluyor peki?
Neden olacak Onlar öyle bir Bilelik Hakikatına Sahib oldular ki bu sistemi var edenin hükmüne uydular. DUYdular ve UYdular.
Öyle bir sahabe ölüm felan değil daha öte.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 12.nci Sallavat-ı Şerife şerhi Kul İhvani

Mesaj gönderen nur-ye »

Onun için biliyorsunuz Sümeyye Annemiz her kolu her bacağı bir devede gitmiştir de: “''Eşhedu Enlâ ilahe İllâ ALLAH ve Eşhedü enne Muhammedü'r Resûlullah!”'' demiştir.
Bizler bu kadar nimet içerisinde daha doğru biçimde şehâdeti getirmek durumunda değiliz.
Sanki bitmiş de her şey gibi.
Yani hesap yokmuş ebedî kalacakmışız gibi daha seçeneklerde estek kerestek uğraşmaktayız ki o gün Kur’ân-ı Kerim dahi inmemişti yani.
Sadece: ''Eşhedu Enlâ ilahe İllâ ALLAH ve Eşhedü enne Muhammedü'r Resûlullah!”'' var idi.
Böyle sahabeler bunlar.
Böyle sahib çıkmışlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize ve getirdiği Kur’ân-ı Kerime yani İlahi Fermana demek istiyorum.
Böyle sahib çıkılmışlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlar şehid olmadan gitmişti.
Göğüslerine kadar kum içinde gömülü idiler.
Buyurdu ki: “Sabredin Dâru’s- Selâm yakın!”
Sabredin. Son nokta selâmet noktası yakın. Boyun eğmeyin cana.
Bu çöplükte can boyun eğmesin bu çöplüğe.
Nasıl olsa buradan çıkacak.
Çöl çiledir çünkü. Çöl çile çizgisidir.
Yaman iştir bu çöl çöplükten çöle geçiş, Azîm bir AŞK ister.
Bunun NAKLi bularak AŞKlaşması lâzım.
Aşklaşması ve başkalaşması lâzım.
Tıpkı çöplükteki tırtıl böceği gibi gözüken ipek böceğinin tırtılı çizgiden sonra artık kün fe yekün kelebeğidir.
Kevseri, Keramet Kevseridir. Muhteşemdir.

''Ve ashabihi''; ve sahabelerine.
''Ve evlâdihi''; ve evlâdlarına.
''Ve evlâdihi''; evlâdlarına ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kızları vardır.
İkisi Ebu Leheb’in oğullarıyla evli ayrı ayrı.
Sonra o iki, yine Osmanı Zünnureyn biriyle evlendi.
O hicret sırasında dövüldüğü için çocuğu üzerinde öldü, vefât etti.
Bu sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in diğer kızını da boşattırdı Ebu Leheb.
Boşattırınca onu yine Osmanı Zünnureyn aldı.
Zünnureyn iki nur sahibi demektir bu sebebten iki kere damadıdır.
Bedelini de ağır ödemiştir.
Kur’ân-ı Kerim Topkapı da gidenler göreceklerdir ki kanı kağıt üzerindedir. Zunneriyn olmak zor iş..
Kur’ân-ı Kerim kapandığında iki sayfaya geçmiştir kan ve kanın düştüğü âyetler çok ilginçtir.
Kanının düştüğü âyetler çok ilginçtir.
Osman-ı Zunnureyn Hazretlerinin kanının düştüğü sayfaya düşen bir sayfaya düşmüştür ama kapandığında iki sayfaya da bulaşmıştır bu âyetler de çok ilginçtir.
Çünkü Allahu Zül Celâl bir kaza kader ettirir. Tecellî ettirir.

فَإِنْ آمَنُواْ بِمِثْلِ مَا آمَنتُم بِهِ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللّهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---Fe in amenu bi misli ma amentüm bihi fe kadihtedev, ve in tevellev fe innema hüm fi şikak, fe seyekfikehümüllah, ve hüves semiul alim: Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. ONLARA KARŞI ALLAH SANA YETER. O işitendir, bilendir.''” (Bakara 2/137)

Binlerce yıl insanlar ondan bir hikmet ibret görürler ya da görmezler. Çünkü bu çöplükte sahne çifttir.
Hikmet Sahnesi ve İbret Sahnesi sürekli müşteri bulur.
Meyhâne de doludur, Mekke’ de doludur.
Önemli olan Mekke’de Meyhâne’de olmak değildir.
Önemli olan Nur-u Muhammed’le OLmaktır.
Kapkaranlık bir Mekke yoktur, yutulmuştur.
Nur gibi parlayan bir Meyhâne de herkes ne ettiğini bu gün değilse bile yarın görecektir.
Kalblerimizde böyledir.

''Ve evlâdihi, veledihi.''; Dâimiyet lütfunun sürekliliğini sağlayan veledlerimiz, canlarımızı El Hayy Esmasını yüklediğimiz çocuklarımız, genetik kartlarına işlediğimiz yavrularımız ve rahmet bulutlarımız geleceğe karşı.
Allah cümlesini Sâlih kılsın!.
''Ve ezvâcihi''; ve eşlerine.
Zevklerine, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin aziz annelerimize de SaLLimizi dileriz.
Her birisinin ayrı bir hikmet ve ibreti vardır.

Bir Aişe Vâlidemizi düşündüğünüzde tüyleriniz diken diken olur.
İslâm şeriatın üçte birini kurmuştur, getirdiği hadisi şeriflerle, sorduğu sorularla. Yaşadığı hayatla.
Verdiği üzüntüler verdiği sevinçler hadsiz ve hesapsızdır Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme.
İfk-İftira hadisesi olmuştur. Zina isnad edilmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem bir ay gibi dışarı çıkamamıştır.
Nur Sûresi inmiştir.

Öyle olmuştur ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mânâ âleminden çekilememiştir geriye!
Buyururdu ki: ““Kellimînî ya Humeyrâ!: Yâ Humeyra, pembecik kadın demektir Hümeyra. Ey Hümeyra beni dünyaya çeksen-Konuşsan ya!.”
Çekmiştir..
Zaman gelmiştir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sıkılmıştır Dünya ve içindekilerden: “Bilal’a söyleyin bir ezan etsin. Beni Uhrâya çeksin!.”
Bu da hadisi şeriftir.

“Ey güzel sesli Bilâl ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der.”
(Mesnevi, C. V, beyit: 224-225. Ayrıca bak, C. I, beyit: 1986-89)


''Ve ezvacihi''; hepsi öyledir.
Bir Zeyneb Vâlidemize bakarsınız kendisinin Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemden çok gençtir.
Halasının kızıdır çok muhteşem bir güzelliği vardır.
Bilemiyorum ama belki de en güzeli odur.
Son dönemi söylüyorum yani.
Ama bekarken evlenememiştir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisi de bir şey yapamamıştır ve kader çalışmıştır.
Kendi yetiştirdiği, kendi büyüttüğü ve Hatice Vâlidemizin kendisine bıraktığı ve verdiği ve azât ettiği Zeyd’e vermiştir kendisi.
Doğrudan doğruya nikah etmiştir ama bir zaman sonra bu alev, Zeyneb Vâlidemizden alevlenmiştir bu gizli ateş.
Gelip demiştir ki: “Yâ Rasulullah Zeydi bana münasib görmüyorum. Bir yolu yok mu. Bu kıyamete kadar sürecek mi?” mealinde sözler..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de evet diyecek ken âyetler inmiştir.
Evlâdlığıyın boşadığı takdirde eşini almanda Allah helal kılmış gibi biliyorsunuz âyeti inmiştir.

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا
Resim---Ve iz tekulü lillezi en'amellahü aleyhi ve en'amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekillahe ve tuhfi fi nefsike mellahü mübdihi ve tahşen nas vallahü ehakku en tahşah felemma kada zeydüm minha vetaran zevvecnakeha li key la yekune alel mü'minine haracün fi ezvaci ed'iyaihim iza kadav minhünne vetara ve kane emrullahi mef'ula: (Resûlüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.”'' (Ahzâb 33/37)

Ve de bu âyetten sonra Zeyd Radiyallahu anh da bu durumdan bizar ve şikâyetçiydi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize karşı önceden diyeceği yoktu o evlendirmişti itiraz edemedi.
Gelip bir şey diyemiyordu.
Ve kendisini beğenmediğini açıkça söylüyordu Zeyneb Vâlidemiz kendisine.
Bu nedenle bıraktı Zeyd radiyallahuanh ve bir müddet sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nikahına almıştır.
Bu bakımdan da bir hadisi şerif vardır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “''Zeyneb’in eli hepinizin elinden uzundur!” ''
Buyurduğu için annelerimiz hangimizinki daha uzun diye kollarını, ellerini ölçüşmüşlerdir..
Hadisin sebebini bulamamışlardır ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’e: ''“Bu söz nedir?”'' dediklerinde gülmüştür ve buyurmuş ki: “''O çorap felan örüyor da yetimlere giydiriyor onun için dedim!.” ''

Ama bence elinin uzun oluşu, böyle bir âyetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin nikahında vefât edişi ve Ezvac-ı tahirat, tertemiz ezvac-eşler içine girmesinde gönül tercihini, kendi tercihini kullanmıştır.
Gerçekten eli uzundur.
Vahiy Vâhâsından vâdisinden bu Vuslat Vâhâsını çekmiş çıkarmıştır ÖZünü Zeyneb radiyallahuanha Annemiz.

''Ezvacihi, ve zürriyetihi''; ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin el an şu anda dahi nefes almakta olan zürriyeti, kanı canı dini her şeyini mühür gibi kendisinin birebir parmak izi gibi yaşayan ve şerefli zürriyeti Allah celle celâlihu ya hamd ü senâ olsun, sonsuz şükür olsun ki onlara da salâtü selâm olsun!
Kıyamete kadar, Mehdi aleyhisselâma kadar var olacaktır.
İmamiyet ve Hilâfet bâtında yürümektedir.

''Ve Ehl-i Beytihi''; kısacası Ehl-i Beyt.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den Bize bırakılan Kur’ân-ı Kerimi ve Ehl-i Beyt aleyhumesselam Efendilerimizdir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı’dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt’im Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!"
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz: “''Ey Müslümanlar! Ben bütün Mü’minlere öz canlarından daha evlâ değil miyim? Öyleyse ben kimin Mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Ya Rabb! Onu Velî edinenlerin Velisi ol düşmanlarına da düşman ol!”''
(İ. Hanbel Müsned 4: 281 Buhari Tarih 1: 375 İ. Mace Sünen H. No:116)

''Ve eshârihi''; o yüceler yücesi kainatın annesi, doğuranı, dokuyanı, ortaya çıkaranı her şeyi o yüce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz ve sınırsız salâtü selâm olsun ki,
''Ve eshârihi''; onun esharına, sehrine yani suhuruna, sahuruna ne demek. Seherine, kendi gizlilik hallerine, ulaşalım, SaLL edelim.

''Ve ensarihi, ve unsuruna''; Kendi kalbine, gözüne, kulağına her şeyine unsurlarına. Ve de vefâkâr ve Muhammedî Misafirperverliğin Nüvesi Medine-yi Münevvere Sahabelerine..
''Ve eşyâihi''; ve eşyalarına her şeyine, şeylerine

''Ve muhibbihi ve habbihi'' ;Ve onun muhabbetini taşıyan her zerreye ve her cana. Muhibbihi sevenlerine.
El ele kan kana ve can cana sevenlerine.

''Ve ümmetihi'', bir anadan-ümm’den doğmuş gibi ümmet.
Bir ananın çocukları öz çocukları aynı rahimde yetişmişler gibi aynı rahimden doğmuşlar gibi Er Rahimden doğan Er Rahmân gibi bütün ümmetine SaLL olsun, SILA olsun.
Selâm olsun. Selâmet olsun İnşâallah!.

''Ve aleynâ maahum'', onlarla beraber bizim üzerimize de olsun bu bu güzelliklerin tümü.
''Ve'l-mü'minîne'', müminlere olsun iman edenlere.
''Ve'l-mü'minâtı'', mümine annelerimize, eşlerimize, kız kardeşlerimize, kızlarımıza ve gelinlerimize kadınlarımıza da olsun!
''Ve'l-müslimîne ve'l-müslimâtı'', teslim olmuş İslâm olmuş erkek kadın herkese olsun.
''Ec'maîn ''; cümlesine olsun!
Âmin İnşâallah!..

İşte Hasan-ı Basrî kaddasallahu sırrahu böyle bir Muhteşem, Mübârek, Mukaddes, Muazzam bir Muhammed aleyhisselâmın böylesine ÖZ oğludur
Ve böyle bir güzel salâvatı vardır.
Bu güzel bir şeydir, ÖZEL bir şeydir ama GÜZEL bir salâvattır.

Mesele hiçbir zaman şu olmamış ki yani: “Ben bin tane çektim, on bin tane çektim, yüz bin tane çektim.vs.”
Çekmek mesele değildi ki, çekmek değildi esas mesele!
BİLmekti. BULmaktı, OLmaktı ve YAŞAmaktı!
Yaşanmayan yalandı çünkü MuhaMMedi Melâmette.
Şaşıyor insan şaşıyor,hayret ediyor. Hayret ediyor!.
Bu akılda bu çağda bu kadar aklı olan insanların kağıt üzerine yazılan hayalî SUyu nasıl içtiklerini anlayabiliyor muyuz?.
Sözle konuşulan SUyu nasıl içiyorlar bunlar.
İşte bu halbuki su ağızla içilir. Ağızla içilir.

Bin kere dinleyelim Münir Derman kaddasallahu sırrahu Hocamızı bin kere yazalım.
Bir kere Anlayıp da bir kere tasından SU içelim BİZ BİR olalım.
O zaman görürüz zehir miymiş zemzem miymiş içtiğimiz.
FermANı ve de DERMANı ANlarız İnşallahu’r- Rahmân!
Âmin! Âmin! Âmin! Kabul et!

Yâ Latîf Celle Celâlihu!
Yâ Kerîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahmân Celle Celâlihu!
Yâ Hannân Celle Celâlihu!
Yâ Mennân Celle Celâlihu!
Yâ Deyyân Celle Celâlihu!
Yâ Furkân Celle Celâlihu!
Yâ Sultân Celle Celâlihu!

Yâ Allah Celle Celâlihu!..

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön