NECİP FAZIL KISAKÜREK!...

Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

Resim


SEYYİD ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ (R. ALEYH)

Son asırda yetişen, zahir ve batın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, büyük alim ve ruh bilgilerinin mütehassısı büyük veli.
Allahü tealanın emir ve yasaklarını insanlara anlatan ve kendilerine Silsile-i aliyye adı verilen büyük alimlerin otuz dördüncüsüdür.
Babası Seyyid Mustafa Efendidir. 1865 (H. 1281) te Van'ın Başkale kazasında doğdu.
1943 (H. 1362) de Ankara'da vefat etti.
Kabirleri Ankara yakınındaki Bağlum Kasabasındadır.

Babası Seyyid Mustafa Efendi ve bütün dedeleri, zamanlarının alim ve fadılları idiler.
İmam-ı Ali Rıza bin Musa Kazım soyundan olup, seyyid oldukları Irak'taki şer'i mahkeme defterlerinde yazılıdır.
Arvasî ailesi, altı yüz seneden beri ilim yaymakla ve en üstün insanlık meziyetlerinde nümune olmakla tanınmış ve halk arasındaki ayrılıkları gidermekte, milli birliği sağlamakta büyük vazifeler üstlenmiş ve bunları devam ettiregelmişlerdir.

İlk tahsilini babasının huzurunda gördü.
Daha sonra On dört yaşındayken Arvas'a giderek yüksek tahsilini zamanın en büyük alim ve evliyası ve Seyyid Taha Hoca'nın halifesi olan Seyyid Fehim Arvasî hazretlerinin huzurunda tamamladı.
Seyyid Taha Hoca'nın halifesi olan Fehim
1300 hicri sene başında ilm-i sarf, nahv, mantık, münazara, vad', beyan, meani, bedi', belagat, kelam, usul-i fıkh, tefsir, tasavvuf, ulum-i hikemiyye yani hikmet-i tabi’iyye (fizik, biyoloji), hikmet-i ilahiyye, riyaziyye (yani matematik, geometri), hey’et (astronomi) gibi zahir ilimlerde icazet (diploma); tasavvufun Nakşibendiyye, Kadiriyye, Küfreviyye, Sühreverdiyye ve Çeştiyye yollarından hilafet aldı.
Başkale'de otuz yıl kadar tedris ve irşad ile meşgul oldu.
Yani ders okuttu ve insanlara Allahü Tealanın emir ve yasaklarını anlattı.

1914 (H. 1332)te Birinci Dünya Harbi çıkıp Ruslar Doğu Anadolu'yu işgal edince, Başkale'den hicret edip, Irak'a, oradan Adana, Eskişehir ve 1919 (H. 1337)da Istanbul'a geldi.
Eyyub Sultan'da önce yazılı medreseye, sonra Gümüşsuyu Tepesindeki Mürteza Efendi Dergahına yerleşti ve Kaşgari Hanekahı meşihatına tayin olundu.
İslam halifelerinin ve Osmanlı Sultanlarının sonuncusu olan Sultan Vahideddin tarafından Medrese-i mütehassısin denilen İlahiyat Fakültesinde tasavvuf müderrisi yani ordinaryüs profesörü olarak 8 Zilkade 1919 (H. 1337) tarihli ferman ile tayin edildi.

Anadolu'da çarpışan Kuvay-ı Milliyenin galip gelmesi için para, mal ve dua ile yardım edilmesi, eli silah tutanların onlara katılmaları için milleti teşvik ederek çok kimseyi Anadolu'ya gönderdi.
Çok yardım yapılmasına sebep oldu.
Uzun zaman irşad, vaz ve tedris ile meşgul olup hayatının sonuna doğru Izmir'e gönderildi.
Zor şartlar altında Izmir'de kaldığı sırada ihtiyarlığın da verdiği takatsizlikle hastalandı. Ankara'ya getirildi.
Ankara'ya geldikten birkaç gün sonra 27 Kasım 1943 (H. 1362) tarihinde sıkıntılarla dolu dünyadan ahirete intikal etti.
Ankara'nın kuzeyinde bulunan Bağlum nahiyesinde defnolundu.
Kabri ziyaret edilmekte, huzurunda yapılan dualar kabul olunmaktadır.

Seyyid Abdülhakim Arvasî'nin üç oğlu ve iki kızı vardı.
Kızlarından Şefia Hanım, hicrette Musul'da vefat etti.
Enver Medeni de hicret esnasında 1918 (H. 1336)de Eskişehir'de vefat etti.
İkinci oğlu Ahmet Neyyir Mekki Üçışık Efendi uzun zaman Üsküdar ve Kadıköy müftiliği yaptı.
Kadıköy müftisiyken 1967 (H. 1387)de Istanbul'da vefat etti. Üçüncü oğlu Seyyid Münir Üçışık, İstanbul Belediyesinde satış memurluğunda çalışmış, doğruluğu, çalışkanlığı güzel ahlakı ile etrafının sevgisini kazanmıştı.
1979 (H. 1400)da İzmir'de vefat edip Ankara'nın Bağlum kasabasına defnedildi.
İkinci kızı Maide Hanım, eski Van mebusu Seyyid Ibrahim'in zevcesiydi.
Seyyid Ibrahim vefat etmiştir.
Maide Hanım, Ankara'da damadı Seyyid M. Emin Garbi ve kızı Ümmü Gülsüm hanımefendi ile birliktedir.

Seyyid Abdülhakim Arvasî vücutça gayet mutedil ve kusursuzdu. Buğday tenliydi.
Alnı geniş ve açıktı. Kaşları birer hilal gibi olup, kabarık ince ve ölçülüydü.
Nur bakışlı gözleri iriceydi. Burnu ahenkli ve normalden büyükçeydi.
Yüzü zaifçe olup sakalı sıktı.
Bedeni iri yapılı olup, insana mutlak surette hürmet telkin edici bir vakar ve heybeti vardı.

Her hali ve hareketi ile İslamiyete uyardı.
Çok mütevazi olup; "Ben" dediği işitilmemişti.
Çok heybetli ve temkin sahibiydi.
Çok misafir severdi. Yardım yapmaktan hoşlanırdı.
Ziyaretlere gider, davetlere icabet ederdi.

Seyyid Abdülhakim Arvasî din bilgilerinde ve tasavvufun ince marifetlerinde derin bir derya idi.
Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormaya gelir; sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevabını alır; sormaya lüzum kalmadan o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi.
Teveccühünü, sevgisini kazananlar, sayısız kerametlerini görürdü. Çok mütevazi, pek alçak gönüllüydü.
Eyyub Sultan, Fatih, Bayezid, Bakırköy, Kadıköy, Beyoğlu'nda Ağa Cami-i şerifleri kürsilerinde senelerce ilim neşretmiştir.

Seyyid Abdülhakim Arvasî ayrıca Vefa Lisesinde öğretmenlik yapmış, Sultan Selim Cami-i şerifi yanındaki Süleymaniyye Medresesinde, tasavvuf müderrisi (profesörü) iken Er-Riyad-üt-Tasavvufiyye kitabını yazmıştır.
Tasavvuf hakkında risale büyüklüğünde müteaddid mektupları vardır.
Mevlid okunmasının ve tesbih kullanmanın başlangıc ve meşruiyeti hakkında bir risale, Rabıta-i Şerife Risalesi, Sahabe-i Kiram ve Ecdad-ı Peygamberi risaleleri, Islam Hukuku, Keşkul ve Sefer-i Ahiret isimli eserleri, Arabi, Farisi ve Türkçe şiirleri pek kıymetlidir.

Yetiştirdiği seçkin din adamlarının en selahiyyetlisi; çeşitli din ve fen kitaplarının yazarı, eczacı, kimyager ve emekli öğretmen albay Hüseyin Hilmi Işık beyefendidir.
1929'dan 1943 senesine kadar o büyük zattan ders almış, Arabi ve Farisi tercümeler yaparak gençliğe hizmet için çalışmıştır.
Türkçe, Arabi, Farisi, Almanca, Fransızca ve İngilizcenin yanında, başka dillerde de çeşitli din kitapları neşretmiştir.
Bütün ilim ve feyzini, Abdülhakim Arvasî'den aldığını eserlerinde belirtmektedir.

Şüphesizdir ki Üstad Necip Fazıl üzerinde derin tesiri olup ondan Nur fışkırmasına sebeb olmuştur.
Üstad ömrü boyunca hocasını hep yâdetmiştir.
Abdulhakim Arvasî Efendi, arkasında örnek ahlakı ve nasihatlarının yanında Er-Riyazü't-Tasavvufiyye ve Rabıta-i Şerife isimli iki eser bırakmıştır.

Abdülhakim Arvasî'nin kıymetli görüşlerinden biri şöyledir:

"İnsanı kaplayan sıkıntıların birinci sebebi, Hakk'a karşı şirk ve müşrikliktir.
İlim ve fen ilerlediği halde, insanlığın ufuklarını sarmış olan fesad karanlığı hep şirkin, imansızlığın, vahdetsizliğin ve sevişmezliğin neticesidir.
Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, ızdırap ve felaketten kurtulamaz.Hakk'ı tanımadıkça, Hakk'ı sevmedikçe, Hak tealayı hakim bilip, O’na kulluk etmedikçe, insanlar, birbiri ile sevişemez.
Hak'dan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur.”



ÖNEMLİ TAVSİYELERİ :

Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara anlatan ve kendisine Silsile-i aliyye adı verilen büyük alimlerden Abdülhakim Arvasî Efendi, sohbet ve vaazlarında İslam'ın özüne yönelik çok önemli anlatımlar yapmıştır.

Seyyid Abdulhakim Arvasî Efendi, Allah'ın dünya üzerindeki herşeyi yaratırken onu bir sebebe bağladığını ve insanların birşeyin olması için Allah'a dua ederek sebeplere sarılması gerektiğini söylemiştir:


"Allahü Teala, herşeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, tabiat kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları diyoruz. Bir iş yapmamız, bir şeyi elde etmemiz için, bu işin sebeplerine yapışmamız lazımdır. Mesela buğday hasıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lazımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü Teala'nın bu adeti içinde meydana gelmektedir. Allahü Teala sevdiği insanlara iyilik, ikram olmak için ve azılı düşmanlarını aldatmak için bunlara, adetini bozarak sebepsiz şeyler yaratıyor."

Kardeşliğin önemini şu sözleriyle vurgulamıştır:

"Hak Teala'nın hakimliğini tanıdığınız, emaneti ve emniyeti bozmayarak çalıştığınız zaman, birbirinizi ne kadar sevecek, birbirinize ne kadar bağlı kardeşler olacaksınız. Sizin o kardeşliğinizden Allah'ın merhameti neler yaratacaktır. Kavuştuğunuz her nimet, hep Hakk'a imanın hasıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü Teala'nın merhamet ve ihsanıdır. Gördüğünüz her musibet ve felaket de; hep kızgınlığın, nefretin ve düşmanlığın neticesidir. Bunlar ise Hakk'ı tanımamanın, zulm ve haksızlık etmenin cezasıdır."

Allah'a şükretmenin önemini ise şöyle anlatmıştır:

"Hamd, O nimet vericiyi ibadetle bilmektir. Şükür,
Hakk'ın kuluna verdiğini O'nun yolunda kullanmaktır."

(Maneviyet Dünyamızda İz Bırakanlar, Vehbi Vakkasoğlu, s. 29)

İslam'ın tebliği için temizliğe ve giyim kuşama son derece önemi veren Arvasî Efendi, müminlerin de buna önem vermeleri için onları teşvik etmiştir:

Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, ızdırap ve felaketten kurtulamaz. Hakk'ı tanımadıkça, Hakk'ı sevmedikçe, Hak Teala'yı hakim bilip, O'na kulluk etmedikçe, insanlar birbirini sevemez. Hak'tan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur."

"Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlakınızla, sözlerinizle, İslam'ın vekarını, kıymetini gösterdiğiniz gibi, giyiminizle de saygı ve ilgi toplayınız."
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Kıymetli senim
Katkınız bizi ziyadesiyle mutlu etmiştir.
GÖNLÜMüzün DOSTlarını sizinle birlikte yad ettik.
Güzel çalışmanızı RABBim cc mükafatlandırsın.
Güzel gönlünüze Nur-u Mim dolsun inşaALLAH!...
GÖNLÜMÜZÜN MUHABBETLERİYLE EFENDİM.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

TABLO

Ölümü sığdıramaz,
Akıl daracık koğuk.
Ölemez, çıldıramaz,
Ağlarlar boğuk boğuk.
İlaç yarım şişede,
Koltuk mahzun, köşede,
Ev halkı telaşede,
Ölü yerde sopsoğuk...


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

TABUT

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu;
Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.
Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu,
Yarın kendileri dolduracaklar.
Her yandan küçülen bir oda gibi,
Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış.
Sanki bir taş bebek kutuda gibi,
Hayalim, içinde uzanmış kalmış.
Cılız vücuduma tam görünse de,
İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.
Geride kalanlar hep dövünse de,
İnsan birer birer yine giriyor.
Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!
Tabut değildir bu, bir tahta kundak.
Bu ağır hediye kime gidecek,
Çakılır çakılmaz üstüne kapak?

NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

TÂ MEVERÂDAN
Rüzgar öyle esti, öyle esti ki;
Her şey uçup gitti kaldı Yaradan.
Ayna düştü, hayal, perdelerdeki
Bir akisçik gibi çıktı aradan.
Sırtımı uykuda dürtüyor bir el;
Fırla yatağından koşar adım gel!
O bir minicik zar ı kabuğunu del!
Seni çağıran var, tâ maverâdan


NECİP FAZIL KISAKÜREK

Kıymetli sdemir ve NuruM hocamın resimli sözlerinini eklemenizde çok hoş oluyor
Selam ve Sevgi ile....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

TÜTEN RUH
Sana ey kanımda eriyen kadın
Can nasıl dayansın, nasıl dayansın?
Mezara çekmekse beni maksadın
Önümde o siyah gözlerin yansın.
Bir sütun alevsin, bir sütun duman,
Yalnız seni görür gözünü yuman.
Senden ateşine bir deva uman
Bari gitsin kara toprağa kansın.
Bir çukur solumda, bir taş sağımda
Kabre girdiğim gün bu genç yaşımda
Öyle bir yüksel ki sen toprağımda
Görenler ruhumu tütüyor sansın.


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

UTANSIN

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa, bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Resim
UYUMAK İSTİYORUM

İki yıldız arası göğe asılı hamak...
Uyku, uyku... Zamansız ve mekansız, uyumak.
Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.
İlgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...

NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Nurten
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 724
Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen Nurten »

Değerli Kardeşim,
o güzel insanların ruhaniyeti ve himmetinden mahrum bırakmasın...
ve bu güzel iltifatlara lâyık eylesin yüce Mevlam
bu millete en cok dahili düsmanlardan korusun...
Selam ve sevgilerimle
Nurten
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/krgl.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Resim
Nurten Kardeşim
güzel duanıza amin diyorum
muhabbet ve dualarımla....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

VEDA

Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kör gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lahza kalıver gitsin!

Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru bir yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgara salıver gitsin!


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

VE GELİR

Bu yurda her bela içinden gelir;
"Hep"leri hep, hiçin hiçinden gelir.

Gelemez bir ithal malıdır akıl,
Kafdağından, Çinden, Macinden gelir.

Dünküne eş, bugün küfür yobazı;
Bütün derdi festen, lapcinden gelir.

"Allah vardır!" dersin; sorarlar: Niçin?
Sonra tokat, puta "niçin" den gelir.

Benim nur mayama pislik atanlar,
Şeytan, senin büyük elçinden gelir!

Biricik selamet yolu tarihte,
"Sormayın, görmeyin, geçin!" den gelir.

Genç Osman'ı lif lif yolan o güruh,
Kahbe devşirmenin piçinden gelir.

Bir gün bu gidişle çatlarsa yürek,
Dile vurdukları perçinden gelir...


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

VEHİM
Her gün elim tokmakta,
Bir an irkiliyorum:
Annem belki yatakta,
Annem belki toprakta.
Gün batıyor şafakta;
Biliyorum, biliyorum:
Tabut gıcırdamakta
Ve hevesler damakta...


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Resim


VİSAL

Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;
Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...
Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;
Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.
Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?
Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?
Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?
Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, alemlerin Rabbi, sen!
Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!
Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı alemde fikir çilesine eş?
Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?
Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!
Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;
Ölen öluyor, bense ölümü yaşıyorum!
Sonsuzu nasıl bulsun, posteki sayan deli?
Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?
Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;
Belki de benliğinden kaçabilene hazır.
Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!
Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!
O visal, can sendeyken canını etmek feda;
Elveda toprak, güneş, anne ve yar elveda!


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

YAR O Kİ...
Falan, dağın ardında;
Seslen, seslen, işitmez
Filan toprak altında;
Göz yaşları diriltmez
Neye vardın, vardın da?
Ufuk varmakla bitmez.
Bir şey göster kadında,
Tılsımını eskitmez
Yar o ki, hep yadında;
Eskimez ve eskitmez.
Muradı muradında,
Seni bırakıp gitmez

NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

YATTIĞIM KAYA
Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.
Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.
Enginden engine koşarken rüzgar,
Bende bir yolculuk heyecanı var...
Yattığım kayaya çarpan dalgalar
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

YOLCULUK
Yolculuk, her zaman düşündüm onu;
İçimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse güneşin sonu,
Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.
Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım.
Bir gece, rüyada gördüğüm yeri,
Gözlerim yumulu, aramaktayım.
Beni çağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne güzel, dilsiz ve adsız.
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız.
Her akşam, aynı yer, aynı saatta,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk!
Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, günden güne kayıtsız bana.
Dalında bir yaprak gibi dönüyor,
Acı rüzgarların çektiği yana...


Necip Fazıl Kısakürek
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Resim
YUNUS EMRE'YE

Kaç mevsim bekleyim daha kapında,
Ayağımda zincir, boynumda kement?
Beni de, piştiğin bela kabında,
Kaynata kaynata buhara kalbet.
Bekletme Yunus'um, bozuldu bağlar,
Düşüyor yapraklar, geçiyor çağlar;
Veriyor, ayrılık dolu semalar,
İçime bayıltan, acı bir lezzet.
Rüzgara bir koku ver ki, hırkandan;
Geleyim, izine doğru arkandan;
Bırakmam, tutmuşum artık yakandan,
Medet ey şairim, Yunus'um medet!


NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

ZEHİR

Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye...
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?
Yokluk, sen de yoksun, bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki, hayat özü faniye...



NECİP FAZIL KISAKÜREK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Çöl

Gözüm,aklım,fikrim var deme hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen,o göl diyorsa göldür...


Necip Fazıl Kısakürek
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


Ağlayan Çocuklar

Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.

Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz...

1924
Necip Fazıl Kısakürek


Not:
Sanırım 1964 yılıydı Adana Erkek Lisesinde parasız yatılı okumaktaydım. Üstadı "İman ve aksiyon " adlı konferansı için davet etmiştik.
O zamanlar 1929 yılında basılan ve bizim lise kütüphanesinde olan kitabından şiirlerini hayranlıkla okurdum.
konferans sonunda Türk Ocağına geçilince, "Kaldırımlar" ve "ağlayan çocuklar" şiirlerini okumasını rica etmiştim.
Arkadaşlar şair olduğumu dediklerinde gözlerinin içi gülerek buğulu ve gizemli sesiyle üstüne basarak okumuş ve içime işlemişti..
Allah cc rahmet etsin...
En son kulihvani tarafından 15 Tem 2008, 20:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Cevapla

“Şiirler” sayfasına dön