ÖLMEK ve DİRİLMEK - XIX
Gider idim ben yol sıra yavlak uzamış bir ağaç
Böyle lâtif böyle şirin gönlüm aydur bir kaç sıf aç
Yol boyunca giderken ben, çok uzun bir kavak ağacı gördüm.
O kadar güzel o kadar şirin ki gönlüm der ki:
Birkaç sırr sorusu sor!
Böyl' uzamak ne ma'nidir çünkü bu düny fânidir
Bu fuzulluk nişânıdır gel beri miskinliğe geç
Böyle uzamak da mânâ nedir?
Çünkü bu dünya fânidir ve geçicidir.
Onun için bu lüzumsuzluk işâreti gibidir.
En iyisi sen gel de miskinliğe geç!
Fuzul : (Fazl. C.) Fazla şey. Lüzumsuz söz.
Böyle lâtif bezeniben böyle şirin düzeniben
Gönül Hakk'a özeniben dilek nedir neye muhtaç
Böylesine çok güzel süsleniyorsun.
Böylesine çok güzel düzenleniyorsun.
Gönlün Hakk Teâlâya özenmekte.
Peki dileğin nedir neye ihtiyacın var?
Ağaç karır devran döner kuş budağa bir kez konar
Dahı sana kuş konmamış ne güvercin ne hod duraç
Ağaçlar gelişir, zaman geçer, kuş bir dala bir kez konar.
Sana ise hiç kuş konmamış ne bir güvercin ne de bir turaç kuşu.
Bir gün sana zevâl ere yüce kaddin ine yere
Budakların oda gire kaynaya kazan kıza saç
Bir gün senin de sonun gelir yüksek boyun yere iner.
Dal-budağın ateşlerde yanar ve nice sacları kızdırıp nice kazanları kaynatacaklar!
Kadd : Boy, bos.
Yunus imdi sen bir nice eksikliğin yüz bin anca
Kur' ağaca yol sorunca teferrüclen yoluna geç
Yunus şimdi sen ne biçim sorular sormaktasın?
Halbuki kendi eksikliğin onlardan yüz binlerce çok!
Sen kuru ağaca yolunu yordamını soruncaya kadar herkese bakma!
Sen sana ait olan Sırat-ı Müstakime yalnızca geç!
Teferrüc : (Ferd. den) Tek ve yalnız kalma. Herkesten ayrılma. * Eşsiz, emsâlsiz ve benzersiz olma. * Kendi başına olma.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
**YUNUS EMRE DİVÂNI** (I - XXIX)
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XX
Bu dünyânın meseli bir ulu şara benzer
Velî bizim ömrümüz bir tez pazara benzer
Bu dünyanın meseli bir ulu şehre benzer.
Bizim ömrümüz de hemen kurulup-bozulan mahalle pazarlarına benzer.
Her kim bu şara geldi bir lahza karar kıldı
Geri dönüp gitmesi gelmez sefere benzer
Her kim ki bu hayat şehrine geldi, bir müddet oturup eğlendi ise geri dönüp gitmesi ise dönüşü olmayan bir sefer-yolculuktur.
Bu şarın evvel tadı şehd ü şekkerden şirin
Âhır acısını gör şol zehr-i mâra benzer
Bu şehrin başlangıçtaki, çocukluk ve gençlikteki tadı balda şekerden de şirindir.
Ancak son uçtaki acısı ise yılan zehrine benzer.
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Mâr : f. Yılan.
Evvel gönül almağı huplara nispet eder
Âhır yüz döndürmeği acuz mekkâre benzer
İlk başta öylesine fettanca gönül çeler ki onun gibi güzel bulunamaz kıyaslanacak.
Sonunda senden yüz çevirmesi düzenbaz kocakarıya benzer.
Hûb : f. Hoş, güzel, iyi.
Acuz : Çok yaşlı kadın. Kocakarı. * Kılıç. * Şarap. * Sırtlan.
Mekkâr : Hilekâr. Düzenbaz. Çok aldatıcı. Mekir yapan.
Bu şarın hayalleri türlü türlü halleri
Aldamış gafilleri câzû ayyâra benzer
Bu şehir; hayalleri ve çeşit çeşit hâlleriyle gafil insanları aldatan dolandırıcı bir cadıya benzer.
Cazı : Cadı. Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
Ayar : Hırsız. Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas. * Zeki, kurnaz.
Bu şarda hayallerin haddi vü sumârı yok
Bu hayale aldanan otlar davara benzer
Bu şehirde hayallerin başı sonu yoktur.
Bu hayallere aldananlar dağda otlayan davar denen koyun-keçilere benzer.
Sumâr : Son, nihayet
Bu şarın sultanı var cümleye ihsânı var
Sultan ile bilişen yok iken vara benzer
Bu şehri yaratan bir Sultanı var.
Yarattığı her zerreye ihsanı var.
Sultan ile bilişenler kendileri kimlik ve kişilikçe yok iken Onun varlığında var olurlar.
Damla denizden ama derya değil
Kendi mıkdârın bilen bildi kendi hâlini
Veli dahı aşk ile evvel bahâra benzer
Kendi manevî makamını-değerini bilen kendi hâlini bildi demektir.
Bu aşkın başlangıcıyla Hakk Dostu Velî olanlar sanki ilkbaharı yaşamaya başlamışlardır.
Biçâre Yunus'u gör derd ile hayran olmuş
Onun her bir nefesi şehd ü şekere benzer
Sen biçâre Yunus'u gör ki Dostun derdiyle derman bulup Hakka hayran kalmış.
Onun için onun her bir nefesi bal ve şekere benzer.
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Bu dünyânın meseli bir ulu şara benzer
Velî bizim ömrümüz bir tez pazara benzer
Bu dünyanın meseli bir ulu şehre benzer.
Bizim ömrümüz de hemen kurulup-bozulan mahalle pazarlarına benzer.
Her kim bu şara geldi bir lahza karar kıldı
Geri dönüp gitmesi gelmez sefere benzer
Her kim ki bu hayat şehrine geldi, bir müddet oturup eğlendi ise geri dönüp gitmesi ise dönüşü olmayan bir sefer-yolculuktur.
Bu şarın evvel tadı şehd ü şekkerden şirin
Âhır acısını gör şol zehr-i mâra benzer
Bu şehrin başlangıçtaki, çocukluk ve gençlikteki tadı balda şekerden de şirindir.
Ancak son uçtaki acısı ise yılan zehrine benzer.
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Mâr : f. Yılan.
Evvel gönül almağı huplara nispet eder
Âhır yüz döndürmeği acuz mekkâre benzer
İlk başta öylesine fettanca gönül çeler ki onun gibi güzel bulunamaz kıyaslanacak.
Sonunda senden yüz çevirmesi düzenbaz kocakarıya benzer.
Hûb : f. Hoş, güzel, iyi.
Acuz : Çok yaşlı kadın. Kocakarı. * Kılıç. * Şarap. * Sırtlan.
Mekkâr : Hilekâr. Düzenbaz. Çok aldatıcı. Mekir yapan.
Bu şarın hayalleri türlü türlü halleri
Aldamış gafilleri câzû ayyâra benzer
Bu şehir; hayalleri ve çeşit çeşit hâlleriyle gafil insanları aldatan dolandırıcı bir cadıya benzer.
Cazı : Cadı. Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
Ayar : Hırsız. Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas. * Zeki, kurnaz.
Bu şarda hayallerin haddi vü sumârı yok
Bu hayale aldanan otlar davara benzer
Bu şehirde hayallerin başı sonu yoktur.
Bu hayallere aldananlar dağda otlayan davar denen koyun-keçilere benzer.
Sumâr : Son, nihayet
Bu şarın sultanı var cümleye ihsânı var
Sultan ile bilişen yok iken vara benzer
Bu şehri yaratan bir Sultanı var.
Yarattığı her zerreye ihsanı var.
Sultan ile bilişenler kendileri kimlik ve kişilikçe yok iken Onun varlığında var olurlar.
Damla denizden ama derya değil
Kendi mıkdârın bilen bildi kendi hâlini
Veli dahı aşk ile evvel bahâra benzer
Kendi manevî makamını-değerini bilen kendi hâlini bildi demektir.
Bu aşkın başlangıcıyla Hakk Dostu Velî olanlar sanki ilkbaharı yaşamaya başlamışlardır.
Biçâre Yunus'u gör derd ile hayran olmuş
Onun her bir nefesi şehd ü şekere benzer
Sen biçâre Yunus'u gör ki Dostun derdiyle derman bulup Hakka hayran kalmış.
Onun için onun her bir nefesi bal ve şekere benzer.
Şehd : Bal. Gömeç balı, asel.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXI
Bilenlere sormak gerek bu tendeki can neyimiş
Can hod Hakk'ın kudretidir damardaki kan neyimiş
Bu tendeki dirilik denilen Canın aslı ve kaynağı nedir diye bilenlere sormak gerek.
Can Hakk Teâlânın dirilik kudretidir.
Damarlarda dolaşan ve her hücreyi besleyen kan nedir?
Fikir yumuş oğlanıdır endişe kaygu kânıdır
Bu âh u vah aşk donudur taht' oturan han neyimiş
Fikir dediğimiz hizmet eridir, endişe ise kaygu ve tasanın kaynağı madenidir.
Bu ah ve vahlar ise aşkın elbisesidir.
Aşk Tahtına oturan han kimdir?
Yumuş : Hizmet.
Şükür onun birliğine yok iken uş var eyledi
Çünkü asıldan biz yoğuz mülk ü han ü man neyimiş
Şükür Hakk Teâlânın birliğine olsun ki bizler yok iken var edip yarattı.
Çünkü aslında bizler Ressam değil resimleriz ve yoğuz.
O hâlde bu gözüken mal, mülk ev-bark ne imiş?
Uş : İşte, şimdi.
Han u man : (Hanmân) Ev. Bark. Ocak. Ehil ve iyal.
Çalap viribidi bizi var dünyâyı görün diye
Bu dünya hod bakıy değil mülke Süleyman neyimiş
Hakk Teâlâ bizi gönderdi ve varın yarattığım dünyayı görün.
Kaldı ki bu dünya ebedi kalıcı değil ve mülkte Süleyman (a.s.) da ne imiş?
Viribimek: Göndermek, irsal etmek.
Sorun Taptuklu Yunus'a bu dünyâdan ne anladı
Bu dünyânın kararı yok sen neyimiş ben neyimiş
Hakk Eren Taptuk Hazretlerinin yetiştirdiği Yunusa bu dünya malı olarak en sonunda ne kalacak sanki?
Bu her an değişen dünyada sen-ben yoktur.
Doğan ölür
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Bilenlere sormak gerek bu tendeki can neyimiş
Can hod Hakk'ın kudretidir damardaki kan neyimiş
Bu tendeki dirilik denilen Canın aslı ve kaynağı nedir diye bilenlere sormak gerek.
Can Hakk Teâlânın dirilik kudretidir.
Damarlarda dolaşan ve her hücreyi besleyen kan nedir?
Fikir yumuş oğlanıdır endişe kaygu kânıdır
Bu âh u vah aşk donudur taht' oturan han neyimiş
Fikir dediğimiz hizmet eridir, endişe ise kaygu ve tasanın kaynağı madenidir.
Bu ah ve vahlar ise aşkın elbisesidir.
Aşk Tahtına oturan han kimdir?
Yumuş : Hizmet.
Şükür onun birliğine yok iken uş var eyledi
Çünkü asıldan biz yoğuz mülk ü han ü man neyimiş
Şükür Hakk Teâlânın birliğine olsun ki bizler yok iken var edip yarattı.
Çünkü aslında bizler Ressam değil resimleriz ve yoğuz.
O hâlde bu gözüken mal, mülk ev-bark ne imiş?
Uş : İşte, şimdi.
Han u man : (Hanmân) Ev. Bark. Ocak. Ehil ve iyal.
Çalap viribidi bizi var dünyâyı görün diye
Bu dünya hod bakıy değil mülke Süleyman neyimiş
Hakk Teâlâ bizi gönderdi ve varın yarattığım dünyayı görün.
Kaldı ki bu dünya ebedi kalıcı değil ve mülkte Süleyman (a.s.) da ne imiş?
Viribimek: Göndermek, irsal etmek.
Sorun Taptuklu Yunus'a bu dünyâdan ne anladı
Bu dünyânın kararı yok sen neyimiş ben neyimiş
Hakk Eren Taptuk Hazretlerinin yetiştirdiği Yunusa bu dünya malı olarak en sonunda ne kalacak sanki?
Bu her an değişen dünyada sen-ben yoktur.
Doğan ölür
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXII
Gelin soralım canlara sûretinden n'oldu gider
Dün gün seninim der iken sebep neyi buldu gider
Gelin canlara soralım ki ne oldu da sûretlerini terk edip gittiler.
Bu can bedene durmadan ben seninleyim deyip dururken neyi buldu da çekip gitmekte
Aceb değil gider ise sûreti terk eder ise
Yanlış yalan gıybet değil dosttan haber geldi gider
Canın bedenden ayrılıp gitmesinde şaşılacak bir şey yok, çünkü Sünnetullah böyledir.
Hakk Teâlâ, kader-kazasını irade ve dilemesi içinde yaratır.
Böyle olacağı yalan-yanlış haber değil Dosttan gelen Kurâ-ı Kerim bildirmektedir.
Hani onun mülk ü malı terk eylemiş cümlesini
Ol padişah dergâhına hemen amel aldı gider
Nerede ölenin malı-mülkü hepsini terk etmiş.
Yaratan Padişahın huzuruna gitmek en son işi oldu.
Öyle ki dost olmuş idi ol işler düzülmüş idi
Belli bilin can sûretin sakalına güldü gider
Can ile bedeni öyle dostlar idiler ki her işi birlikte yaparlardı.
Sonunda iyi bilin ki can, sûret yıkılırken sakalına gülmekte
Eyler idi satı - pazar bir pul için gene bozar
Olmuş bu dünyadan bîzar yensiz gömlek giydi gider
İnsan bu, elbette bu âlemin içinde kurallarına uyup alıp-satacak ve bir pulu değerlidir.
Sonunda bu Olsun!-Olmasın! bazarından bıkmış ki artık yensiz gömleğini giymiş gitmekte..
Bîzar : f. Bıkmış, usanmış, fütur getirmiş.* Bezginlik.
Bini değer bini gider buyruk böyle geldi meğer
Kim ola dünyâya doyar peymânesi doldu gider
İlâhî Buyruk böyle ki her doğan gitmektedir.
Kim doyduysa ecel bardağını içer gider.
Erte gece söyleşirler Hakk'ı bulalım deyiben
Yunus aydır miskin olan Hakk'ı bunda buldu gider
Yunus der ki; Sabah-akşam Hakk Teâlâ yı bulalım diyerek Hak Erenler sohbetinde miskinliğin sırrını öğrenenler sonunda Onu buldular ve gittiler.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Gelin soralım canlara sûretinden n'oldu gider
Dün gün seninim der iken sebep neyi buldu gider
Gelin canlara soralım ki ne oldu da sûretlerini terk edip gittiler.
Bu can bedene durmadan ben seninleyim deyip dururken neyi buldu da çekip gitmekte
Aceb değil gider ise sûreti terk eder ise
Yanlış yalan gıybet değil dosttan haber geldi gider
Canın bedenden ayrılıp gitmesinde şaşılacak bir şey yok, çünkü Sünnetullah böyledir.
Hakk Teâlâ, kader-kazasını irade ve dilemesi içinde yaratır.
Böyle olacağı yalan-yanlış haber değil Dosttan gelen Kurâ-ı Kerim bildirmektedir.
Hani onun mülk ü malı terk eylemiş cümlesini
Ol padişah dergâhına hemen amel aldı gider
Nerede ölenin malı-mülkü hepsini terk etmiş.
Yaratan Padişahın huzuruna gitmek en son işi oldu.
Öyle ki dost olmuş idi ol işler düzülmüş idi
Belli bilin can sûretin sakalına güldü gider
Can ile bedeni öyle dostlar idiler ki her işi birlikte yaparlardı.
Sonunda iyi bilin ki can, sûret yıkılırken sakalına gülmekte
Eyler idi satı - pazar bir pul için gene bozar
Olmuş bu dünyadan bîzar yensiz gömlek giydi gider
İnsan bu, elbette bu âlemin içinde kurallarına uyup alıp-satacak ve bir pulu değerlidir.
Sonunda bu Olsun!-Olmasın! bazarından bıkmış ki artık yensiz gömleğini giymiş gitmekte..
Bîzar : f. Bıkmış, usanmış, fütur getirmiş.* Bezginlik.
Bini değer bini gider buyruk böyle geldi meğer
Kim ola dünyâya doyar peymânesi doldu gider
İlâhî Buyruk böyle ki her doğan gitmektedir.
Kim doyduysa ecel bardağını içer gider.
Erte gece söyleşirler Hakk'ı bulalım deyiben
Yunus aydır miskin olan Hakk'ı bunda buldu gider
Yunus der ki; Sabah-akşam Hakk Teâlâ yı bulalım diyerek Hak Erenler sohbetinde miskinliğin sırrını öğrenenler sonunda Onu buldular ve gittiler.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXIII
Ma'n î eri bu yolda melûl olası değil
Ma'n î duyan gönüller hergiz ölesi değil
Mânâ Eri olan Erenler bu yolda hüzünlü ve kuşkulu değildirler.
Mânâ sesin alan gönüller asla ölecek değillerdir.
Melûl : Usanmış. Bıkmış. Bezmiş. * Mahzun.
Hergiz : f. Aslâ, kat'iyyen. Hiçbir suretle.
Ten fanidir can ölmez gidenler gene gelmez
Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil
Fâni olan beden-tendir, can-ruh ölmez. Bu âlemden giden sırasını savan geri gelemez.
Bendeni için yaşayan ve canları yaşarken ölüler zaten ölür. Ölmeden önce ölüp dirilenler ise ebedi diridir.
Gevher seven gönüller yüz bin yol eder ise
Hak'tan nasib olmasa nasîb olası değil
Gevher gibi kıymetli Erenler yolunu yüz bin kerre arşınlasalar da Hakk Teâlâ nın nasibi olursa olur.
Sakıngıl yârin gönlün sırçadır sımayasın
Sırça sındıktan geri bütün olası değil
Yârin otağı kıristal yapılı nârin gönlü kırmaktan sakın!
Camdan yapılı cisim kırıldıktan sonra tekrar eski hâline gelip de bütün olamaz.
Sımak : Kırmak.
Sınmak : Kırılmak.
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl anda durursa kendi dolası değil
Kaynağı Rahmetenlilâlemin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olan Erenlerin aşk çeşmesine kalb bardağını götürenler, bin yıl da o arada beklese kendi kendine dolacak değildir.
Şol Hızır ile İlyas Ab-ı hay ât içtiler
Bu birkaç gün içinde bunlar ölesi değil
Meşhur meseldir Hızır ile İlyas Hayat Suyunu içmişler ölümsüzlüğe ermişler. Sanma ki bugün yarın ölürler.
Âb-ı Hayat : Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
Hızır : İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas : Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
Yarattı Hak dünyâyı Peygamber dostluğuna
Dünyaya gelen gider bâkıy kalası değil
Hakk Teâlâ Bu dünyayı ezel âleminde muhabbet tohumu olan Habibullah Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Dostluğu uğruna yarattı.
Hakk Teâlâ nın kanunu o ki imkanla imtihan pazarına gelen alı-verir ve çeker gider.
Yunus gözün görürken yarağın eyle bugün
Gelmedi anda varan geri gelesi değil
Ey Yunus!
Bu gün gözün görürken vaktin var iken ebedi yolculuğun hazırlığını akıllı yap!
Bu yola çıkanlar bir daha gelmediler. Ve gelecek de değiller.
Yarağ : Yarayan, gerekeli şey. Silah.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ma'n î eri bu yolda melûl olası değil
Ma'n î duyan gönüller hergiz ölesi değil
Mânâ Eri olan Erenler bu yolda hüzünlü ve kuşkulu değildirler.
Mânâ sesin alan gönüller asla ölecek değillerdir.
Melûl : Usanmış. Bıkmış. Bezmiş. * Mahzun.
Hergiz : f. Aslâ, kat'iyyen. Hiçbir suretle.
Ten fanidir can ölmez gidenler gene gelmez
Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil
Fâni olan beden-tendir, can-ruh ölmez. Bu âlemden giden sırasını savan geri gelemez.
Bendeni için yaşayan ve canları yaşarken ölüler zaten ölür. Ölmeden önce ölüp dirilenler ise ebedi diridir.
Gevher seven gönüller yüz bin yol eder ise
Hak'tan nasib olmasa nasîb olası değil
Gevher gibi kıymetli Erenler yolunu yüz bin kerre arşınlasalar da Hakk Teâlâ nın nasibi olursa olur.
Sakıngıl yârin gönlün sırçadır sımayasın
Sırça sındıktan geri bütün olası değil
Yârin otağı kıristal yapılı nârin gönlü kırmaktan sakın!
Camdan yapılı cisim kırıldıktan sonra tekrar eski hâline gelip de bütün olamaz.
Sımak : Kırmak.
Sınmak : Kırılmak.
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl anda durursa kendi dolası değil
Kaynağı Rahmetenlilâlemin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olan Erenlerin aşk çeşmesine kalb bardağını götürenler, bin yıl da o arada beklese kendi kendine dolacak değildir.
Şol Hızır ile İlyas Ab-ı hay ât içtiler
Bu birkaç gün içinde bunlar ölesi değil
Meşhur meseldir Hızır ile İlyas Hayat Suyunu içmişler ölümsüzlüğe ermişler. Sanma ki bugün yarın ölürler.
Âb-ı Hayat : Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
Hızır : İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas : Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
Yarattı Hak dünyâyı Peygamber dostluğuna
Dünyaya gelen gider bâkıy kalası değil
Hakk Teâlâ Bu dünyayı ezel âleminde muhabbet tohumu olan Habibullah Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Dostluğu uğruna yarattı.
Hakk Teâlâ nın kanunu o ki imkanla imtihan pazarına gelen alı-verir ve çeker gider.
Yunus gözün görürken yarağın eyle bugün
Gelmedi anda varan geri gelesi değil
Ey Yunus!
Bu gün gözün görürken vaktin var iken ebedi yolculuğun hazırlığını akıllı yap!
Bu yola çıkanlar bir daha gelmediler. Ve gelecek de değiller.
Yarağ : Yarayan, gerekeli şey. Silah.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXIV
Kogıl ölüm endişesin âşıklar ölmez bâkıydir
Ölüm âşıkın nesidir çünkü nûr-ı ilâhidir
Bırak şu ölümden endişelenip durmayı artık!
Gerçek âşıklar ölecek değiller.
Aslının Nurullah olduğunu anlayan ve yaşayan gerçek âşıklar için ölüm ne demek?
Ölümden ne korkarsan çünki Hakk'a yararsın
Belki ebedi varırsın ölmek fâsitler işidir
Ölmek denilen şey Hakk Teâlânın Haklığına şehâdetin sonucudur.
Hakka yarar hâle gelmektir, korkacak ne var?
Fâsit : Fâsid. Bozguncu. * Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid. * Yanlış olan. * Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan. Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir. İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir. Meçhul bir şeyi satmak gibi. (Bak: Bâtıl)
Nazar kıl bu gevhere bu gizli gence nûra
Nur kaçan yayıvara kendi nazargâhıdır
Âşıkta Nur-u İlâhî oluşun farkına varış dirilişin taa kendisidir.
Can denilen ve güzellikleri örten ve gizleyen Cenne fiilinden doğan can denilen Ruh un hüneridir.
Ruh ise Emr Âlemindendir.
Şah damarından da derinde ve yakınında olan Hakk Teâlâ nın, insan aklı ve nakille anlaşılması hazinesi kalb içinde Fuad, içinde sırr
Bu nur nasıl kaybolup gidecek Sultanın kendi nazargâhıdır.
Akıl Hakk Teâlâ nın aynasıdır.
Ruhun ulaşım için öğretim yolu akıldır.
Nakli duyan ve uyan akıl kâmildir.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
--- Ve yes'eluneke anir ruh kulir ruhu min emri rabbi ve ma utitüm minel ilmi illa kalila : Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. (İsrâ 17/85)
Genc : f. Define, hazine. Gömülü hazine. Kenz.
Kaalû belâ denmeden kendimde bile idik
Key anlagıl neydiğin bilişın kandağıdır
Henüz kâinat yok, insan nefisleri de yok ve Rububiyyet Tevhidine şehâdet alınmamışken de Ben Hakla Bende bileydim.
Çok iyi anlamalısın kim olduğunu insan olarak.
Yaratanla tanışıklığın nerden beridir iyice düşün!
Kaalû belâ : Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: $ diye sorduğunda, ruhlar, $ "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Kandağı : Kandığı. Nerdeki.
Ezel î biliş idik birliğe bitmiş idik
Mevcûdat düştü ırak vücud can yatağıdır
Allahu Zülcelâl var iken, hâşâ bir de yokluk yok idi ki yoktan var etsin!
Doğrusu: Allahu Zülcelâl varından var etmiştir hiçbir şey yok iken! demektir.
Biz ezelden Usta-eser bilişi idik.
Birlik Tevhidinde idik.
Gerçek Vücûd, Vâcibül-Vücûd sahibi olan Allahu Zülcelâle ait olan özel vücûddur.
Geçici, izafi ve imtihan için mevcud hâle gelenlerin görüntüsü yaratanın kurallarına bağlıdır.
Sünnetullah ise Yaratan Baki, yaratılanlar fânidir.
Tüm canların El Hayy (cc) ile enter kollekte bağlandığı Allahu Zülcelâl in Vâcibül-Vücûdudur.
Her canlı kaderince ve kadarınca alır varlık gösterir, rolü biter tevhid sahnesinden ırak düşer
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
--- Kullu men 'aleyha famin : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. (Rahmân 55/26)
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
--- Ve yebka vechu rabbike zulcelali vel'ikrami. : Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak. (Rahmân 55/27)
Bu ezeli pirliği ye cihanda dirliği
Ya (bu) gönül birliği can kudret budağıdır
İşte bu ezeli birliği ki : Allahu Zülcelâl var idi! sözü bile yok idi
Ne zaman ki Allahu Zülcelâl iki cihanda bir düzen-dirlik diledi.
Kâmil bir mümin kalbindeki öz tevhidi.
Kulunun kalbini kab edişi
Diri Kâbelik keremi
Bizim bizliğimizde tezahürü olan can, Kudretullah havlinin potansiyelliğini akıllarımıza sergilerken gözlerimiz zaten Azametullahı seyredip durmaktadır dışarıda
Ye cihan : İki cihan.
Yadlık yoktur bilene dirlik tutagelene
Bilelik söyleyene vuslat yolu kavidir
Kendini bilene Rabb ısına karşı yabancı yad el oluş yoktur.
Rububiyyet Tevhidi olan özünden Onun sesini duyar ve birliğini yaşar şâhidi olur.
Biz Bileliğini Söyleye gelen Erenlere kavuşma yolu sağlam ve açıktır.
Kavi : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
Hükmü revan mülküne ol işin kendi bile
Çün iş geldi hâsıla bu mülk varlık evidir
Bütün yaratıklarına hükmü geçen ve işini Kendi bilen Allahu Zülcelâl bu âlemi var etti ve imtihan mülklerini herkes boşalttı. Kendisi ve mülkü devam etmekte
Hâsıl : Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Kogıl ölüm endişesin âşıklar ölmez bâkıydir
Ölüm âşıkın nesidir çünkü nûr-ı ilâhidir
Bırak şu ölümden endişelenip durmayı artık!
Gerçek âşıklar ölecek değiller.
Aslının Nurullah olduğunu anlayan ve yaşayan gerçek âşıklar için ölüm ne demek?
Ölümden ne korkarsan çünki Hakk'a yararsın
Belki ebedi varırsın ölmek fâsitler işidir
Ölmek denilen şey Hakk Teâlânın Haklığına şehâdetin sonucudur.
Hakka yarar hâle gelmektir, korkacak ne var?
Fâsit : Fâsid. Bozguncu. * Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid. * Yanlış olan. * Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan. Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir. İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir. Meçhul bir şeyi satmak gibi. (Bak: Bâtıl)
Nazar kıl bu gevhere bu gizli gence nûra
Nur kaçan yayıvara kendi nazargâhıdır
Âşıkta Nur-u İlâhî oluşun farkına varış dirilişin taa kendisidir.
Can denilen ve güzellikleri örten ve gizleyen Cenne fiilinden doğan can denilen Ruh un hüneridir.
Ruh ise Emr Âlemindendir.
Şah damarından da derinde ve yakınında olan Hakk Teâlâ nın, insan aklı ve nakille anlaşılması hazinesi kalb içinde Fuad, içinde sırr
Bu nur nasıl kaybolup gidecek Sultanın kendi nazargâhıdır.
Akıl Hakk Teâlâ nın aynasıdır.
Ruhun ulaşım için öğretim yolu akıldır.
Nakli duyan ve uyan akıl kâmildir.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
--- Ve yes'eluneke anir ruh kulir ruhu min emri rabbi ve ma utitüm minel ilmi illa kalila : Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. (İsrâ 17/85)
Genc : f. Define, hazine. Gömülü hazine. Kenz.
Kaalû belâ denmeden kendimde bile idik
Key anlagıl neydiğin bilişın kandağıdır
Henüz kâinat yok, insan nefisleri de yok ve Rububiyyet Tevhidine şehâdet alınmamışken de Ben Hakla Bende bileydim.
Çok iyi anlamalısın kim olduğunu insan olarak.
Yaratanla tanışıklığın nerden beridir iyice düşün!
Kaalû belâ : Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: $ diye sorduğunda, ruhlar, $ "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Kandağı : Kandığı. Nerdeki.
Ezel î biliş idik birliğe bitmiş idik
Mevcûdat düştü ırak vücud can yatağıdır
Allahu Zülcelâl var iken, hâşâ bir de yokluk yok idi ki yoktan var etsin!
Doğrusu: Allahu Zülcelâl varından var etmiştir hiçbir şey yok iken! demektir.
Biz ezelden Usta-eser bilişi idik.
Birlik Tevhidinde idik.
Gerçek Vücûd, Vâcibül-Vücûd sahibi olan Allahu Zülcelâle ait olan özel vücûddur.
Geçici, izafi ve imtihan için mevcud hâle gelenlerin görüntüsü yaratanın kurallarına bağlıdır.
Sünnetullah ise Yaratan Baki, yaratılanlar fânidir.
Tüm canların El Hayy (cc) ile enter kollekte bağlandığı Allahu Zülcelâl in Vâcibül-Vücûdudur.
Her canlı kaderince ve kadarınca alır varlık gösterir, rolü biter tevhid sahnesinden ırak düşer
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
--- Kullu men 'aleyha famin : Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. (Rahmân 55/26)
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
--- Ve yebka vechu rabbike zulcelali vel'ikrami. : Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak. (Rahmân 55/27)
Bu ezeli pirliği ye cihanda dirliği
Ya (bu) gönül birliği can kudret budağıdır
İşte bu ezeli birliği ki : Allahu Zülcelâl var idi! sözü bile yok idi
Ne zaman ki Allahu Zülcelâl iki cihanda bir düzen-dirlik diledi.
Kâmil bir mümin kalbindeki öz tevhidi.
Kulunun kalbini kab edişi
Diri Kâbelik keremi
Bizim bizliğimizde tezahürü olan can, Kudretullah havlinin potansiyelliğini akıllarımıza sergilerken gözlerimiz zaten Azametullahı seyredip durmaktadır dışarıda
Ye cihan : İki cihan.
Yadlık yoktur bilene dirlik tutagelene
Bilelik söyleyene vuslat yolu kavidir
Kendini bilene Rabb ısına karşı yabancı yad el oluş yoktur.
Rububiyyet Tevhidi olan özünden Onun sesini duyar ve birliğini yaşar şâhidi olur.
Biz Bileliğini Söyleye gelen Erenlere kavuşma yolu sağlam ve açıktır.
Kavi : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
Hükmü revan mülküne ol işin kendi bile
Çün iş geldi hâsıla bu mülk varlık evidir
Bütün yaratıklarına hükmü geçen ve işini Kendi bilen Allahu Zülcelâl bu âlemi var etti ve imtihan mülklerini herkes boşalttı. Kendisi ve mülkü devam etmekte
Hâsıl : Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXV
Ey pâdişah ey pâdişah her dem için düzedurur
Dünyâ onun bustanâdır sevdiğini üzedurur
Sistemi var eden Padişah Hakk Teâlâ, bir bağ- bahçe gibi düzenler vermekte ve sırası gelenleri bu âlemden çekip çıkarmaktadır.
Doğduğunda gülenler öldüğünde ağlarlar.
Yavuzluk eyleme sakın ecel sana senden yakın
Nicelerin aslın kökün yurd eyleyip bozadurur
Kötülük eyleme kendine iyi hazırlan ki ölüm burnuyun ucunda.
Nicelerin aslını-kökünü viran edip boş arazi gibi gelen geçenin konakladığı oba kurduğu yurt eylemektedir.
Yavuz : Kötü, kara.
Sen anda varırsın anda çok yarak eylegil bunda
Canlar bâkıy değil tende de birkaç gün gezedurur
Gün gelir sıran gelir ve o gümrük kapısına sen de yanaşırsın.
Hazırlığını ona göre yap!
Canlar geçici süre için tenlerde misafirdir.
Sanki birkaç günlük gezip-tozalım diye verilmiş..
Sorucu gelir yer yırtıp sorar Tangrı'n kimdir diye
İşbu canım onu duyup sünüklerim sızadurur
Sorucu Münker-Nekir melekleri yerleri yırtarak sorunu sormaya gelir.
Tanrın kimdir? sorusunu duyan kemiklerin sızlayacaktır.
Sünük : Kemik.
Sızamak : Sızlamak.
Münker-Nekir : Allah'ın (C.C.) râzı olmadığı şey. * İnkâr edilmiş olan. * Şeriatın kabâhat ve haram diye bildirdiği şey. Makbul ve müstehab olmayıp, günah ve kabahat olan. * Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise "Nekir" dir.
Ey Tanğrı'yı bir bilenler can Hakk'a kurban kılanlar
Ölü değildir bu canlar aşk gölünde yüzedurur
Sizler ey!
Tanrıyı bir bilenler, canlarını Hakk Teâlâ ya kurban kılanları ölüler sanmayın onlar canları Aşk Gölünde yüzen dirilerdir.
Ben gördüm erenler uçtu aşk kadehin dolu içti
Hak katında nazı geçti şöyle yüzü yere durur
Ben Erenleri yüzleri yerde Hakk Teâlâ ya niyaz ederken, aşk kadehi içerken, aşk semâsında uçarken ve Hakk katında nazları da geçerken gördüm hep..
Erenlerin kulu isen ölümün anadur Yunus
Nic' erenler geldi geçti növbet şimdi bizedürür
Erenlere candan bağlı olanlar onlar gibi ölürler ki ölüp dirilirler.
Böylece nice erenler geldi-geçti nöbet bize de geldi-çattı hayırlısı
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ey pâdişah ey pâdişah her dem için düzedurur
Dünyâ onun bustanâdır sevdiğini üzedurur
Sistemi var eden Padişah Hakk Teâlâ, bir bağ- bahçe gibi düzenler vermekte ve sırası gelenleri bu âlemden çekip çıkarmaktadır.
Doğduğunda gülenler öldüğünde ağlarlar.
Yavuzluk eyleme sakın ecel sana senden yakın
Nicelerin aslın kökün yurd eyleyip bozadurur
Kötülük eyleme kendine iyi hazırlan ki ölüm burnuyun ucunda.
Nicelerin aslını-kökünü viran edip boş arazi gibi gelen geçenin konakladığı oba kurduğu yurt eylemektedir.
Yavuz : Kötü, kara.
Sen anda varırsın anda çok yarak eylegil bunda
Canlar bâkıy değil tende de birkaç gün gezedurur
Gün gelir sıran gelir ve o gümrük kapısına sen de yanaşırsın.
Hazırlığını ona göre yap!
Canlar geçici süre için tenlerde misafirdir.
Sanki birkaç günlük gezip-tozalım diye verilmiş..
Sorucu gelir yer yırtıp sorar Tangrı'n kimdir diye
İşbu canım onu duyup sünüklerim sızadurur
Sorucu Münker-Nekir melekleri yerleri yırtarak sorunu sormaya gelir.
Tanrın kimdir? sorusunu duyan kemiklerin sızlayacaktır.
Sünük : Kemik.
Sızamak : Sızlamak.
Münker-Nekir : Allah'ın (C.C.) râzı olmadığı şey. * İnkâr edilmiş olan. * Şeriatın kabâhat ve haram diye bildirdiği şey. Makbul ve müstehab olmayıp, günah ve kabahat olan. * Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise "Nekir" dir.
Ey Tanğrı'yı bir bilenler can Hakk'a kurban kılanlar
Ölü değildir bu canlar aşk gölünde yüzedurur
Sizler ey!
Tanrıyı bir bilenler, canlarını Hakk Teâlâ ya kurban kılanları ölüler sanmayın onlar canları Aşk Gölünde yüzen dirilerdir.
Ben gördüm erenler uçtu aşk kadehin dolu içti
Hak katında nazı geçti şöyle yüzü yere durur
Ben Erenleri yüzleri yerde Hakk Teâlâ ya niyaz ederken, aşk kadehi içerken, aşk semâsında uçarken ve Hakk katında nazları da geçerken gördüm hep..
Erenlerin kulu isen ölümün anadur Yunus
Nic' erenler geldi geçti növbet şimdi bizedürür
Erenlere candan bağlı olanlar onlar gibi ölürler ki ölüp dirilirler.
Böylece nice erenler geldi-geçti nöbet bize de geldi-çattı hayırlısı
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXVI
Ol dost için ağlar isem gözüm yaşını kim sile
Ye bunca âh u zâr ile bu gözyaşı becid gele
Ben yürekten O Dost için ağlarsam kim bile derdimi ve kimler avuta beni.
Bunca ah ü zar ile gözüm yaşı sel olup durmaya
Be cid : Bi cid den bozma. Acele, adam-akıllı, iyice.
Becid : f. Ciddi, gerçek, hakikat. * Cidden, gerçekten.
Ey yârenler ey kardaşlar kime diyem ahvâlimi
Ye şu benim bu derdimin dermânını kim ne bile
Ey yârenler ey kardaşlar!
Hâllerimi ben kimlere açayım, derdimi yanayım?
Bilen bulunur mu derdimin çâresin sizce?
Âlem derman olur ise sensiz derman olmayısar
Sensiz derman nice ola çün gönülde dost sevile
Bütün âlem dermanım olmak isteseler de bilirim ki sensiz benim dermanım olamaz!
Ben Seni gönülden sevenim nasıl bu derdime başkası derman ola!
Ölüp sine girer isem etim tenim çürümeye
Ayrılmayam sevdiğimden çün giderim sevgi ile
Ben Sevgi Sırrında yaşayan ve o hâlde terk-i diyâr eden bir dervişim!
Ben sevgilimden ayrılmadım ve ayrılamam!
Yüreğimdeki bu sevgi mezara girince de tenimi çürütmeyecektir!
Ahd-ı sâbık denilmeden henüz Elest buyrulmadan
Ol ben idim ben ol idi pes bu nicesi kesile
Kâinât yaratılmadan, Elest meclisi kurulmadan ve varlıklarda en eski âhidleri ve ilk sözleri alınmadan; O, Ben idim Ben, O idi!!!
Bu Birlik, Bilelik ve Bizlik nasıl olur da kesilir yok olur gider?
Ahd-ı sâbık : En eski ahd.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: diye sorduğunda, ruhlar, "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Yârenlerim aydır bana seni ne için görmedik
Firkate düştü sûretim bir menzilden bir menzile
Dostlarım derler ki bana: Seni niçin göremiyoruz?
Bilmiyorlar ki benim Sûretim, Sîretimin-aslımın hasretine ve peşine düştü konak konak, durak durak, makam makam gezmekteyim
Firkat : (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Menzil : İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Ol dost ile benim işim ölüp dahı bitmeyiser
Ben nice ola kim bile çün gönülde dost sevile
Benim işim her an, her yer ve her hâlde O Dost iledir.
Öyle ki ölsem de O Dost ile işim bitemez! desem benim hangi hâlde olduğumu el ne bilebilir?
Çünkü gönüldeki Dost sevgisi anlatılamaz ancak yaşanırsa biline bilir.
Yarın mahşer kopucağız kamu kul nefsim deyiser
Ben Yunus'u hiç anmayam Tapduğ'u getirem dile
Yarın mahşer kopacak!
Her kul: Nefsim! Nefsim! diyecekler.
O zaman ben kendi nefsimden söz etmeyeyim de bana aşkı öğreten ve yaşatan Eren Babam Taptuk Emre Hazretlerini anıp söyleyeyim!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ol dost için ağlar isem gözüm yaşını kim sile
Ye bunca âh u zâr ile bu gözyaşı becid gele
Ben yürekten O Dost için ağlarsam kim bile derdimi ve kimler avuta beni.
Bunca ah ü zar ile gözüm yaşı sel olup durmaya
Be cid : Bi cid den bozma. Acele, adam-akıllı, iyice.
Becid : f. Ciddi, gerçek, hakikat. * Cidden, gerçekten.
Ey yârenler ey kardaşlar kime diyem ahvâlimi
Ye şu benim bu derdimin dermânını kim ne bile
Ey yârenler ey kardaşlar!
Hâllerimi ben kimlere açayım, derdimi yanayım?
Bilen bulunur mu derdimin çâresin sizce?
Âlem derman olur ise sensiz derman olmayısar
Sensiz derman nice ola çün gönülde dost sevile
Bütün âlem dermanım olmak isteseler de bilirim ki sensiz benim dermanım olamaz!
Ben Seni gönülden sevenim nasıl bu derdime başkası derman ola!
Ölüp sine girer isem etim tenim çürümeye
Ayrılmayam sevdiğimden çün giderim sevgi ile
Ben Sevgi Sırrında yaşayan ve o hâlde terk-i diyâr eden bir dervişim!
Ben sevgilimden ayrılmadım ve ayrılamam!
Yüreğimdeki bu sevgi mezara girince de tenimi çürütmeyecektir!
Ahd-ı sâbık denilmeden henüz Elest buyrulmadan
Ol ben idim ben ol idi pes bu nicesi kesile
Kâinât yaratılmadan, Elest meclisi kurulmadan ve varlıklarda en eski âhidleri ve ilk sözleri alınmadan; O, Ben idim Ben, O idi!!!
Bu Birlik, Bilelik ve Bizlik nasıl olur da kesilir yok olur gider?
Ahd-ı sâbık : En eski ahd.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: diye sorduğunda, ruhlar, "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Yârenlerim aydır bana seni ne için görmedik
Firkate düştü sûretim bir menzilden bir menzile
Dostlarım derler ki bana: Seni niçin göremiyoruz?
Bilmiyorlar ki benim Sûretim, Sîretimin-aslımın hasretine ve peşine düştü konak konak, durak durak, makam makam gezmekteyim
Firkat : (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Menzil : İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
Ol dost ile benim işim ölüp dahı bitmeyiser
Ben nice ola kim bile çün gönülde dost sevile
Benim işim her an, her yer ve her hâlde O Dost iledir.
Öyle ki ölsem de O Dost ile işim bitemez! desem benim hangi hâlde olduğumu el ne bilebilir?
Çünkü gönüldeki Dost sevgisi anlatılamaz ancak yaşanırsa biline bilir.
Yarın mahşer kopucağız kamu kul nefsim deyiser
Ben Yunus'u hiç anmayam Tapduğ'u getirem dile
Yarın mahşer kopacak!
Her kul: Nefsim! Nefsim! diyecekler.
O zaman ben kendi nefsimden söz etmeyeyim de bana aşkı öğreten ve yaşatan Eren Babam Taptuk Emre Hazretlerini anıp söyleyeyim!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXVII
Ol can kaçan ölüser sen ona can olasın
Ölmüş gönül dirile anda ki sen olasın
Senin bu hiç durmadan dünya ve nefis işlerinde kullandığın can ne zaman ki cehâletinde ölecek işte o zaman kemâlât güneşin Nur-u Mimin doğar sen can olursun.
Ölmüş gönüle rahmet gibi yağan Nur ile sen yeniden ve ebeden yeşeresin.
Kaçan : Vatka ki, o zaman.
Ölmeği dirlik ola ölümsüz dirlik bula
Ölmüş gönül dirile şunda ki sen olasın
Eren yolda ER o kimse ki;
Yaşarken ölmeyi istemesi ve ölmesi onun dirliği-hayat tarzı olmalı.
Böylece de ölüp dirilerek Dost Dirliği bula.
Bâtıl ve şerle ölü kalbi Hakka ve hayra dirile.
Sonunda gerçek kul kimliğin ve kişiliğin ortaya çıka!
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!... buyurmuştur. (Keşfül-Hâfâ II-291-2669)
Sen olduğun gönüller her dem canın yeniler
Güç olmaz ol dîvanda hâkimi sen olasın
Ey Dost!
Senin olduğun gönüller her an canlarını yeniler.
Kün fe yekûn! olurlar.
Bu ise böyle bir gönül meclisinde zor bir iş değildir.
Bu Meclisin Sultanı mecliste olunca güçlük olur mu?
--- İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir. (Yâ Sîn 36/82)
Can bedenden uçucak menziline göçücek
Ol cihana geçicek göze ayan olasın
Ey Dost!
Bu Can Kuşu beden kanlı kafesinden uçunca, öbür cihana geçince son uç menzili olan Cennet konağına konunca o zaman gözlere ayan-beyan olursun.
Tozunu yel almaya bir zerre ayılmaya
Âşık canı ölmeye ma'şûku sen olasın
Ey Dost!
Sen ki kimin Mâşuku olmuşsan o Âşık ölür mü?
Bedeni çürür tozu savrulup zerreleri ayrılır mı?
Yunus sen âşık isen aşka muvâfık isen
Korkma ger âşık isen ne olursan olasın
Ey Yunus sen aşka uygun gerçek âşık isen korkmana gerek yok!
Âşık olduktan sonra ne olursan ol fark etmez!
Muvâfık : Uygun. Yerinde. Denk.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Ol can kaçan ölüser sen ona can olasın
Ölmüş gönül dirile anda ki sen olasın
Senin bu hiç durmadan dünya ve nefis işlerinde kullandığın can ne zaman ki cehâletinde ölecek işte o zaman kemâlât güneşin Nur-u Mimin doğar sen can olursun.
Ölmüş gönüle rahmet gibi yağan Nur ile sen yeniden ve ebeden yeşeresin.
Kaçan : Vatka ki, o zaman.
Ölmeği dirlik ola ölümsüz dirlik bula
Ölmüş gönül dirile şunda ki sen olasın
Eren yolda ER o kimse ki;
Yaşarken ölmeyi istemesi ve ölmesi onun dirliği-hayat tarzı olmalı.
Böylece de ölüp dirilerek Dost Dirliği bula.
Bâtıl ve şerle ölü kalbi Hakka ve hayra dirile.
Sonunda gerçek kul kimliğin ve kişiliğin ortaya çıka!
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : Mütü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!... buyurmuştur. (Keşfül-Hâfâ II-291-2669)
Sen olduğun gönüller her dem canın yeniler
Güç olmaz ol dîvanda hâkimi sen olasın
Ey Dost!
Senin olduğun gönüller her an canlarını yeniler.
Kün fe yekûn! olurlar.
Bu ise böyle bir gönül meclisinde zor bir iş değildir.
Bu Meclisin Sultanı mecliste olunca güçlük olur mu?
--- İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir. (Yâ Sîn 36/82)
Can bedenden uçucak menziline göçücek
Ol cihana geçicek göze ayan olasın
Ey Dost!
Bu Can Kuşu beden kanlı kafesinden uçunca, öbür cihana geçince son uç menzili olan Cennet konağına konunca o zaman gözlere ayan-beyan olursun.
Tozunu yel almaya bir zerre ayılmaya
Âşık canı ölmeye ma'şûku sen olasın
Ey Dost!
Sen ki kimin Mâşuku olmuşsan o Âşık ölür mü?
Bedeni çürür tozu savrulup zerreleri ayrılır mı?
Yunus sen âşık isen aşka muvâfık isen
Korkma ger âşık isen ne olursan olasın
Ey Yunus sen aşka uygun gerçek âşık isen korkmana gerek yok!
Âşık olduktan sonra ne olursan ol fark etmez!
Muvâfık : Uygun. Yerinde. Denk.
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXVIII
Dosttan haber geldi bana durayım andan varayım
Kurbanlığa bu canımı vereyim andan varayım
Ben Dostumdan haber aldım!
Hemen Ona gideyim!
Yoluna bu canımı kurban edip.
Vereyim de ondan sonra hemen Ona gideyim!
Şol bir iki arşın bezin ne yeni var ne yakası
Kaftan edeyim eğnime sarayım andan varayım
Ona varmak için gereken ve giderken götürebileceğim yedi kat beyaz bezi giyeyim.
Kolları ve yakası olmasa da kefenimi kaftan edinip sırtıma sarayım ondan sonra hemen Ona gideyim!
Kaftan : Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise. Hil'at, esvab.
Can alıcı hod geliser emâneti ver deyiser
Ben emâneti ıssına vereyim andan varayım
Can alıcı melek Azrail elbette gelecek: Can emânetini ver! diyecek.
Ben de emâneti sahibine vereyim de ondan sonra hemen Ona gideyim!
Is : Sahib.
Gitti canim kaldım öyle nâcâr olup girdim yola
Dostlar şâd olduğun bile göreyim andan varayım
İşte canım gidip de çâresiz kalınca ve ben inandığım Hak yolda yürümeye balayınca,
Dostlarımın da şen şâdüman olduklarını da göreyim de ondan sonra Ona gideyim!
Münker ü Nekir geliser yer gök ün ile dolısar
Ben bunlara cevâbını vereyim andan varayım
Münker ve Nekir gelecek!
Yer gök onların sesiyle inleyecek!
Ben de bunların istediği ve bildiğim cevaplarımı vereyim de ondan sonra Ona gideyim!
Münker ü Nekir : Allah'ın (C.C.) râzı olmadığı şey. * İnkâr edilmiş olan. * Şeriatın kabâhat ve haram diye bildirdiği şey. Makbul ve müstehab olmayıp, günah ve kabahat olan. * Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise "Nekir" dir.
Yazdığım çok günah öküş yürür idim dünyada hoş
Ettiklerimin hesabın sorayım andan varayım
Ben dünyada yaşarken rast gele yaşar ve günahları meleklere yazdırırdım!
Ben kendim ettiklerimin hesabını kendim sorayım da ondan sonra Ona gideyim!
Öküş : çok fazla, ziyade.
Beslediğim nâzik teni terk etmeyim derdim onu
Kara toprağa ben onu karayım andan varayım
Her hücresine değer verip üzerinde titrediğim ve asla terk etmesem dediğim şu nâzik tenimi kara toprağa sarayım da ondan sonra Ona gideyim!
Ben bu ömür harmanini derdim getirdim uş yine
Yunus aydır bu dükkânı dereyim andan varayım
Ben bir ömür ektiklerimi biçtim harman edip işte ortaya döktüm!
Yunus derki: Artık bu dükkanı boşaltmak için toplayıp ondan sonra Ona gideyim!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Dosttan haber geldi bana durayım andan varayım
Kurbanlığa bu canımı vereyim andan varayım
Ben Dostumdan haber aldım!
Hemen Ona gideyim!
Yoluna bu canımı kurban edip.
Vereyim de ondan sonra hemen Ona gideyim!
Şol bir iki arşın bezin ne yeni var ne yakası
Kaftan edeyim eğnime sarayım andan varayım
Ona varmak için gereken ve giderken götürebileceğim yedi kat beyaz bezi giyeyim.
Kolları ve yakası olmasa da kefenimi kaftan edinip sırtıma sarayım ondan sonra hemen Ona gideyim!
Kaftan : Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise. Hil'at, esvab.
Can alıcı hod geliser emâneti ver deyiser
Ben emâneti ıssına vereyim andan varayım
Can alıcı melek Azrail elbette gelecek: Can emânetini ver! diyecek.
Ben de emâneti sahibine vereyim de ondan sonra hemen Ona gideyim!
Is : Sahib.
Gitti canim kaldım öyle nâcâr olup girdim yola
Dostlar şâd olduğun bile göreyim andan varayım
İşte canım gidip de çâresiz kalınca ve ben inandığım Hak yolda yürümeye balayınca,
Dostlarımın da şen şâdüman olduklarını da göreyim de ondan sonra Ona gideyim!
Münker ü Nekir geliser yer gök ün ile dolısar
Ben bunlara cevâbını vereyim andan varayım
Münker ve Nekir gelecek!
Yer gök onların sesiyle inleyecek!
Ben de bunların istediği ve bildiğim cevaplarımı vereyim de ondan sonra Ona gideyim!
Münker ü Nekir : Allah'ın (C.C.) râzı olmadığı şey. * İnkâr edilmiş olan. * Şeriatın kabâhat ve haram diye bildirdiği şey. Makbul ve müstehab olmayıp, günah ve kabahat olan. * Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise "Nekir" dir.
Yazdığım çok günah öküş yürür idim dünyada hoş
Ettiklerimin hesabın sorayım andan varayım
Ben dünyada yaşarken rast gele yaşar ve günahları meleklere yazdırırdım!
Ben kendim ettiklerimin hesabını kendim sorayım da ondan sonra Ona gideyim!
Öküş : çok fazla, ziyade.
Beslediğim nâzik teni terk etmeyim derdim onu
Kara toprağa ben onu karayım andan varayım
Her hücresine değer verip üzerinde titrediğim ve asla terk etmesem dediğim şu nâzik tenimi kara toprağa sarayım da ondan sonra Ona gideyim!
Ben bu ömür harmanini derdim getirdim uş yine
Yunus aydır bu dükkânı dereyim andan varayım
Ben bir ömür ektiklerimi biçtim harman edip işte ortaya döktüm!
Yunus derki: Artık bu dükkanı boşaltmak için toplayıp ondan sonra Ona gideyim!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
ÖLMEK ve DİRİLMEK - XXIX
Düşt' önüme hubbül- vatan gidem hey dost deyi deyi
Anda varan kalır hemen kalam hey dost deyi deyi
Sıla sevgisi yol göstericim oldu sanki!
Bende: Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Hubbül- vatan : vatan, sıla sevgisi.
Gele şol Azrâil tuta assı kılmaz ana ata
Binem sol agaçtan ata gidem hey dost deyi deyi
O gün gelince görevli Azrail gelir tutar!
Ona verilecek hiçbir şey fayda vermez ki canı almaya!
Ölü taşınan şu meşhur ağaç ata binip de:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Azrâil : Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir.
Assı : Kâr, fayda.
Ata : Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Halvetlerde meşgul olam dâim açılam gül olam
Dost bağında bülbül olam ötem hey dost deyi deyi
Halk içinde Hakla oluş halveti olan Hâl birliğinde O Dost ile; tomur, gonca ve güller gibi aşama aşama kemâlat bülbülü olayım da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Halvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Sel bir beş on arşın bezi kefen edeler eğnime
Dökem şol dünya donlarm giyem hey dost deyi deyi
Bunca yıllar giydiğim dünya donlarını çıkarıp atayım,
Şu beş on arşınlık bezde son dikişsiz kefenimi sırtıma saralar da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Mecnun oluban yürüyem yüce dağları bürüyem
Mum olubanı eriyem yanam hey dost deyi deyi
Leylâ! Leylâ! Mecnunu olup dağa-taşa vurup:
Mevlâ! Mevlâ! niyazımla dağları doldurayım!
Mum gibi herkese ışık saçsam da ben eriyeyim de:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Günler geçe yıl çevrile üstüme sinlem devrile
Ten çürüye toprak ola tozam hey dost deyi deyi
Günler, aylar, yıllar geçip mezarım üstüme göçüp kemiklerim bile toz-toprak olsun da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Yunus Emre var yoluna münkirler girmez yoluna
Bahrı olup dost gölüne dalam hey dost deyi deyi
Yunus Emre sen yoluna devam et!
Bu yol inkarcılara kapalıdır.
Ben Bahri Kuşu olup Dost gölüne dalayım da :
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Münkir : (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.
"ÖLMEK ve DİRİLMEK" SON!
Açıklamalar : KUL İHVANİ
Düşt' önüme hubbül- vatan gidem hey dost deyi deyi
Anda varan kalır hemen kalam hey dost deyi deyi
Sıla sevgisi yol göstericim oldu sanki!
Bende: Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Hubbül- vatan : vatan, sıla sevgisi.
Gele şol Azrâil tuta assı kılmaz ana ata
Binem sol agaçtan ata gidem hey dost deyi deyi
O gün gelince görevli Azrail gelir tutar!
Ona verilecek hiçbir şey fayda vermez ki canı almaya!
Ölü taşınan şu meşhur ağaç ata binip de:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Azrâil : Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir.
Assı : Kâr, fayda.
Ata : Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Halvetlerde meşgul olam dâim açılam gül olam
Dost bağında bülbül olam ötem hey dost deyi deyi
Halk içinde Hakla oluş halveti olan Hâl birliğinde O Dost ile; tomur, gonca ve güller gibi aşama aşama kemâlat bülbülü olayım da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Halvet : Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Sel bir beş on arşın bezi kefen edeler eğnime
Dökem şol dünya donlarm giyem hey dost deyi deyi
Bunca yıllar giydiğim dünya donlarını çıkarıp atayım,
Şu beş on arşınlık bezde son dikişsiz kefenimi sırtıma saralar da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Mecnun oluban yürüyem yüce dağları bürüyem
Mum olubanı eriyem yanam hey dost deyi deyi
Leylâ! Leylâ! Mecnunu olup dağa-taşa vurup:
Mevlâ! Mevlâ! niyazımla dağları doldurayım!
Mum gibi herkese ışık saçsam da ben eriyeyim de:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Günler geçe yıl çevrile üstüme sinlem devrile
Ten çürüye toprak ola tozam hey dost deyi deyi
Günler, aylar, yıllar geçip mezarım üstüme göçüp kemiklerim bile toz-toprak olsun da:
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Yunus Emre var yoluna münkirler girmez yoluna
Bahrı olup dost gölüne dalam hey dost deyi deyi
Yunus Emre sen yoluna devam et!
Bu yol inkarcılara kapalıdır.
Ben Bahri Kuşu olup Dost gölüne dalayım da :
Hey Dost! deyi deyi gideyim artık!
Münkir : (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.
"ÖLMEK ve DİRİLMEK" SON!
Açıklamalar : KUL İHVANİ