BİR AYET'İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ *** BİR'likte DÜŞÜNELİM

İslamiyet'de yaşanan tartışmalara açıklamalar
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

BİR AYET'İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ *** BİR'likte DÜŞÜNELİM

Mesaj gönderen halimkok »

Bakara Suresi ;

30- Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.

31- Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi.

32- Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler.



Bakara Suresi 32. Ayetinde Melekler ; “…Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur.”

Dedikleri halde daha önce 30.Ayette Allah cc. ;” … Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…” buyurduğunda Melekler ; “…"Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?”
Diyorlar…

Yaratılacak olan “HALİFE” nin bozgunculuk yapıp yapmayacağını Allah cc. melekere bildirmiş midir ki melekler bunu söyleyebilmektedirler.

Ayrıca ;
“…Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." Diyorlar…
Allah cc’ ün “HALİFE” yaratmaktaki muradının kendisine tesbih ve takdis etmesini murad ettiği mi düşünüyor melekler…

Buna karşılık Allah cc.
"Ben sizin bilmediğinizi bilirim" buyuruyorsa bununla muradının meleklerin ileri sürdüğü gibi tesbih ve takdis olmadığını mı anlatmaktadır.

Bu konu hakkında bildiklerini, düşündüklerini paylaşacak olanlara şimdiden şükranlarımı sunarım… Allah cc; Kalbimizi Din’i İslam üzerine sabit kılsın, ilmimizi arttırsın ve hazmını versin inşallah…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Değerli karedişim Halim can;

Bilmek ya da ilim EL ALİM esmasının tecellisidir ki, Allah(CC) bu esmasının tecellisi olmadan kimsenin bir şey bilmesi mümkün değildir. Nitekim melekler de bunu itiraf etmişlersir. En azından nefis shabibi olacağını bildirmiş olması lazım ki bozgunculuk çıkarabileceğini bilsinler. Yine nefis shahibi olan insanın gaflette bulunabileceğini(meleklerde nefis yoktur) ve zikir ve tesbihten gafil olabileceğini anladıklarını anlıyoruz. Meleklerin bilmedikleri meseleye gelince, acizane düşüncem, nefsine muhalefet edebilen, onu hayra sevk eden insanın kendilerinden üstün olabileceğidir. Ayrıca Risale-i Nur külliyatında bir çok dersin sonunda geçen 32. ayetten aczimizi anlıyoruz. Ne kadar öğrensek, Allahın(CC) bize öğretmediği bir şeyi asla bilemeyeceğimizdir. Bizde ancak isteme imkanı olduğunu, irade ise Allah(CC) a ait olduğunu idrak ediyoruz. Selam ve dua ile...
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen katre-iNur »

Halim Kardeşim;

Biz bu konuya Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinden yola çıkarsak daha uygun olur kanısındayız.

Bismillahirrahmanirrahim

30. Hatırla o zamanı ki. Rabbin meleklere: "Ben yer yüzünde muhakkak bir halife kılacağım" diye buyurmuştu. Melekler de: "Yer yüzünde fesat çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın, bizler ise sana, hamd ile tesbih eder, seni takdis eyleriz." demişlerdi. Allahü Teâlâ da: "Şüphe yok ki sizin bilemiyeceğiniz şeyleri ben bilirim." diye buyurmuştur.

30. Bu âyeti kerime, Cenâb-ı Allah'ın yer yüzünde bir halife yaratacağını meleklere bildirmiş olduğunu, meleklerin de bu yaradılıştaki hikmeti anlayamadıkları için bunu sual ettiklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Rasûlüm! (Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere) hitaben (ben yer yüzünde muhakkak bir halife kılacağım) yerin imarına, idaresine, zürriyetinin yer yüzünde yayılmasına, onu memur edeceğim (diye buyurmuştu. Melekler de) bu husustaki ilâhî iradenin hikmetini idrâk edemedikleri için bunu anlamak istemişler, Yarabbi! Sen (yer yüzünde fesat çıkaracak) isyanlar yüzünden fenalıklara sebebiyet verecek ve (kanlar dökecek) birbirini öldürecek (kimseyi mi yaratacaksın) bu kabiliyette olan insan türünü mü vücude getireceksin?.. Ey Allah'ım! Bunun hikmeti nedir? (Biz ise sana hamd ile tesbih eder) subhanallah ve bihamdih deriz. (Seni takdis eyleriz) sana lâik olmayan şeylerden seni uzak tutarız. Artık hikmet nedir ki bizim gibi masum bir zümre varken, isyan edecek bir zümreyi halife kılıyorsunuz? (demişlerdi.)

Bunlar böyle demekle Allah'ın iradesine haşa itiraz değil belki onun yalnız ne gibi hikmet ve menfaate dayandığını anlamak istemişlerdi. (Allah Teâlâ da) melekleri aydınlatma, her iradesinde bir nice faydaların, hikmetlerin var olduğuna işaret için (şüphe yok ki sizin bilemiyeceğiniz şeyleri ben bilirim "diye byurmuştur".) Öyle bir nev'i mahlûku vücude getirmekte de nice faydalar vardır. Onların âsileri olacak ise de itaatkâr olanları da bulunacaktır. Allah'ın dinini yayamaya, insanlığı aydınlatmaya çalışacak ne yüce şahsiyete sahip zatlar da ortaya çıkacaktır. Artık ey melekler! Siz her şeyin hikmetini bilemezsiniz. Her şeyin hikmetini, faydasını, zararını hakkıyla bilmek zatı uluhiyetime mahsustur, bunu böyle biliniz.

Melekler, Adem oğularının yer yüzünde fesat çıkaracaklarını, kan dökeceklerini, onların yaratılmasından önce nasıl bilmiş idiler? Buna cevaben denilebilir ki, Cenâb-ı Hak geleceğe ait bütün hadiseleri levhi mahfuzda yazmış olduğundan melekler bu levhaya bakmakla bu bilgileri edinmişlerdi. Veyahut bunu başka bir yolla meydana gelmeden önce öğrenmişlerdi.

§ Melâike: melek kelimesinin çoğuludur. Melekler bir takım mübarek, günahlardan uzak maddî yönden yiyip içmeğe ihtiyacı olmayan ibâdet ve itaatle meşgul olan muhtelif şekillere girebilen, lâtif varlıklardır. Bunların mahiyetlerini Cenâb-ı Hak bilir. Bunlar latif cisimlerdendirler. Ruhlar gibi, veyahut birer soyut cevherdirler. Bunların birçok nevileri vardır. Bir kısmı peygamberlere Cenâb-ı Hakkın emirlerini, kitaplarını getirip tebliğ etmeye memur bulunmuştur. Cibril Aleyhisselam gibi. Meleklerin varlığına bütün din mensupları ve bütün eski felsefeciler inanmışlardır.

§ Halife: Başkasının yerine geçen, onun makamına kaim, onun bâzı hususlarda vekili olan kimse demektir. Çoğulu Hülefadır. Bu âyeti kerimedeki halifeden murat Adem Aleyhisselamdır. Kendi evlât ve torunlarına Allah ü Teâlâ'nın emirlerini, yasaklarını Cenâb-ı Hak adına vekâleten tebliğe memur bulunmuştur.

§ Tesbih: Subhanallah diyerek Hak Teâlâyı yüceltmek ve O'nu noksan sıfatlardan uzak tutmak, yani onun bütün noksanlardan beri olduğunu itiraf etmektir.

§ Takdis: Mukaddes saymak, mübarek tutmak, hamd ve övgüde bulunmak, layık olmayan bir şeyden uzak tutmaktır.


31. Ve -Allahu Teâlâ- bütün eşyanın isimlerini Adem'e bildirdi. Sonra da bu eşyayı meleklere göstererek bunların isimlerini bana haber veriniz. Eğer siz doğru söylüyor iseniz, diye buyurdu.

31. Yüce Allah (30) âyeti kerimesi ile meleklerin bilemiyecekleri şeyleri bildiğini beyan ve her aradığının bir hikmete dayandığna işaret buyurmuştu. Gerçekten, melekler de Allah'ın ilminin azametine kani, ilâhi fi'lin bir hikmet ve faydaya dayandığını İtiraf ediyorlardı. Fakat Cenâb-ı Hak onları daha ziyade aydınlatmak, kanaatlerini görerek pekiştirmeleri için onların bilmedikleri şeyleri Hazreti Adem'in bildiğini göstermiş, binaenaleyh Adem Aleyhisselâmın yer yüzünde hilaf ete meleklerden daha lâyık olduğuna işaret buyurmuştur. Şöyle ki: (Ve Allahü Teâlâ) Hazretleri (bütün eşyanın isimlerini Adem'e bildirdi.) Bütün isimleri, yani bu isimlerin delâlet edeceği eşyayı, mânaları bir ilham, bir zaruri ilim şekliyle tarif ve tâyin buyurdu. (Sonra da bu eşyayı meleklere göstererek bunların isimlerini) nelerden ibaret olduklarını (bana haber veriniz eğer siz) iddianızda, hilâfete daha lâyık bulunduğunuzu zannetmenizde (sadık) doğru sözlü (İseniz, diye buyurdu.) Onların kanaatlerini tashih lütfunda bulundu.

§ Tashih: Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek..

32. Dediler ki; Seni tesbih ederiz, senin bize bildirdiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphe yok ki alîm, hakîm olan sensin.

32. Melekler de acizliklerini ikrar edip sorularının bir itiraz mahiyetinde olmayıp bir açıklama isteğinden ibaret olduğunu arz için (dediler ki) Ey Rabbimiz! (Seni tesbih ederiz) seni noksan sıfatlardan uzak tutar ve takdis eyleriz. Senin her fiilin, her hükmün elbette bir hikmet ve faydaya dayanmaktadır. (Senin bize bildirdiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur) biz aczimizi İtiraf ediyoruz. (Şüphe yok ki alîm) her şeyi hakkıyla bilen ve (hakîm olan) her şeyi bir hikmet ve faydaya binaen yaratan ancak (sensin) buna inancımız tamdır.




Es Selam
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Değerli Aziz Can ve Değerli Nurullah Can kardeşimiz,
Allah razı olsun katkılarınız, emekleriniz için.
Ben de okuyor araştırıyorum bu konuyla ilgili... inşallah derleyip, toplayıp aktarırız buraya...

Benim bu konuyu merak etme nedenlerimden birisi de şudur;
Eğer Allah cc. yaratacağı "HALİFE" ile ilgili olarak gerekli ilmi meleklere vermiş ise İblis te o meleklerin içinde midir... bu bilgilere ulaşmış mıdır?
Yoksa diğer meleklerden daha mı az şey bilmektedir ki Allah cc'ya hitaben ;
"Beni kandırmış olmana karşılık..." şeklinde bir söz söyleyerek Adem'e secde etmemiş olmasının ardından kandırılmış olduğunu ileri sürebilmektedir. Bildiğimiz İblis kibirlenmiş, büyüklenenlerden olmuştur.
Diğer melekler ise emre itaat ederek Adem'e secde etmişlerdir.
Bu durumda İblis; diğer meleklerden de üstün olduğunu düşünüyor gibi bir sonuç çıkarılabilinir.

Çünkü eğer onların bildiği kadarını biliyorsa onlar emre itaat ederken İblis niye etmemiştir?

Eğer diğer meleklerin bildiği kadarını bilmiyorsa o zaman belki niye o sözü söylediği anlaşılabilinir.... yani "Beni kandırmana karşılık... " demiş olması... O zaman; O melekler gerçeği bildiği için Adem'e secde ettiler, oysa bu bilgiyi benden sakladın..." diyor gibi düşünebilinir.

Hani Hz. İbrahim'in Allah cc'a ölüleri nasıl diriltiğine ilişkin sorusuna karşılık Allah cc. "İnanmıyor musun Ya İbrahim?" buyurduğunda
Hz. İbrahim ;" İnanıyorum da Allahım, kalbim mutmain olsun istiyorum" diyor ya... İşte ben de istiyorum ki bildiklerim içime sinsin... Kalbim mutmain olsun... Takdir Allah'tan gayret bizlerden...

Selam ve sevgiler...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

Hocam Demiş ki;

Benim bu konuyu merak etme nedenlerimden birisi de şudur;
Eğer Allah cc. yaratacağı "HALİFE" ile ilgili olarak gerekli ilmi meleklere vermiş ise İblis te o meleklerin içinde midir... bu bilgilere ulaşmış mıdır?
Yoksa diğer meleklerden daha mı az şey bilmektedir ki Allah cc'ya hitaben ;
"Beni kandırmış olmana karşılık..." şeklinde bir söz söyleyerek Adem'e secde etmemiş olmasının ardından kandırılmış olduğunu ileri sürebilmektedir. Bildiğimiz İblis kibirlenmiş, büyüklenenlerden olmuştur.
Diğer melekler ise emre itaat ederek Adem'e secde etmişlerdir.
Bu durumda İblis; diğer meleklerden de üstün olduğunu düşünüyor gibi bir sonuç çıkarılabilinir.

Çünkü eğer onların bildiği kadarını biliyorsa onlar emre itaat ederken İblis niye etmemiştir?

Eğer diğer meleklerin bildiği kadarını bilmiyorsa o zaman belki niye o sözü söylediği anlaşılabilinir.... yani "Beni kandırmana karşılık... " demiş olması... O zaman; O melekler gerçeği bildiği için Adem'e secde ettiler, oysa bu bilgiyi benden sakladın..." diyor gibi düşünebilinir.


Hocam, bugün okuduğum bir tesfirde şeytan ve meleklerin ayrımını İTAAT sınırlarında çiziyordu.

İblisin diğer meleklerden de ademden de üstün olduğunu düşünmüş olma ihtimali BENİ NARDAN ONU İSE BALÇIKTAN ( TOPRAKTAN) YARATTIN savunmasında son derece açık gelyor bana.

NAR-NUR-BALÇIK(TOPRAK)

İşte üç işaret üç açılım... Bu da kendi varlığının orijinini herşeyden üstün gören bir bilinç düzeyiyle iblisi ortaya koyuyor olabilir.

Dahası Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendinin ( Allah ondan razı olsun) Marifetname'sinde açıkladığı Nar (ateş) hakkında FELEKLER VE ANASIR I ERBA'A bölümünde İKİNCİ NEVİ de Anasır-ı erba'anın mertebelerini ve tabiatlarını değişerek birbirlerine çevrildiklerini bildirir ve şu özeti yapar;
""Yani ateş hava olur. Hava su olur. Su toprak ve toprak ateş olur.

Şimdi bu açıklama doğrultusunda ateşin NAR ın ki bunlar da aynı kalıplar mıdır bunu bilemem orijin olarak döngünün başı ve sonunu oluşturduğunu gözlemliyoruz. Bu sonuçla iblisin kendini meleklerden de üstün görme ihtimali bence büyük.

Dahası nefsini köpek süliyetinde içinden atan gavs'a "BİZ SENİ NEFSİNLE SEVMEKTEYİZ" nidası İNSAN olanın nefs sahibi ADEMİN bu nefs ile NUR dan ayrı yani melekuttan özel ve üstünlüklü bir yapıya sağıp olduğunu düşünebiriz. Dönüp geliinen bu noktada "biz ins ve cinleri yalnızca bize kulluk etmelri için yarattık ayeti kerimesi gereğince cin soyundan olduğu açıklanan iblis in de bir nefs sahibi olduğunu ve bu nefse birlikte KUL luk bilincini kendinde açığa çıkarmakla mükellef olduğunu söyleyebiliriz. Şu ana kadar anladığım kadarıyla.

Bu da çok net bize koşulsuz şeksiz şüphesiz -nefs--siz itaat ve taatta bulunan melekutun hali hazırda iblisle aynı kulvarda olmadığını ve iblisin nefs sahibi yapısı gereği kendini üstün görüşünü bir parça açıklar düşüncesindeyim.

Ama doğal olan çıkarım şu ki ASLA GÖRÜNTÜYE ALDANMA...

Bu yeni yetme bilgilerle yazma lüksü bana fazla ancak düşüncelerimi netleştirmede büyük rol oynuyor.

Doğrusunu ALLAH ve RESULÜ SAV bilir.

ALLAH ım kalbimize vicdanlarııza Kuran'ın murad ettiğin sedasını duyur...

Amin Amin Amin...

Selam ve Dua ile

Halim hocam çok güzel olucak bunlar ALLAH ın izni ve inayetiyle inşaALLAH.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gulgoncaa
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 182
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen gulgoncaa »

Bismillahirrahmanirrahim
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun!
Sevgili Halim kardeşim acizâne sorunla ilgili zihnimden geçenler şöyleydi;
Melekler her an Rabbimizi görürler mi?
Bunu şu an bilemediğim için soruyorum.
Görüyorlarsa en başta bu lütufla çok şanslılar.
İnsan görmeden, delil aramadan imanla vazifeli.
Melekler ve insanlar arasındaki en büyük fark herhalde imtihana tabi olmak yönündendir diye düşünüyorum.
Melek bir vazifeli, ne emredimişse milim şaşmadan vazifesini ifâ ediyor.
İnsan öyle değil ki; beşerdir, şaşar, döner diye diye.....
Lâin bile yaratılmasından maksat ne ise onunla iştigal ediyor.
Eğer Âdem AS. yasağa yanaşmasaydı bu imtihan dünyası nasıl kurulacaktı?
Belki de Rabbimin Habibi SAV dünyaya teşrif etsindi maksat.
Peygamberler, evliyalar, mü'minler, ....tecelliler, imtihanlar tezgahı kurulsundu maksat.
Âdem AS. o yasağa uzanmakla büyük bir fedakarlık yapmış mıdır acaba?Kendini Habibullah SAV için ilk fedâ eden değil midir?
Yani Adem AS bin defa yaratılsa, bin defa o yasağı yapacaktı.
Çünkü Habibullah SAV teşrif edecek dünyaya.
İnsan sınıfından Rabbimizin Habibi SAV geldi.
Ve diğer bütün Allah dostları, iyi insanlar...

Melekler ağlar mı?
Bunu da gerçekten bilmiyorum.
Aklıma başkaca birşey gelmiyor Halim kardeşim.
Allah'a emânet olalım.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/gulgonca.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Değerli Senim Can ve Değerli Gülgonca Hanım’a canı gönülden teşekkür ediyorum.

Senim Can diyor ki; “ Bu yeni yetme bilgilerle yazma lüksü bana çok fazla…”
Ama ona rağmen BENİM İÇİN BİR ŞEYLER YAPMAK NİYETİYLE YAZIYOR…

Gülgonca Hanım diyor ki; “Aklıma başkaca birşey gelmiyor Halim kardeşim”
Ama ona rağmen aklına gelenleri BENİM İÇİN YAZIYOR…
Gülgonca Hanım’ın bu sözünü okuduğumda gözlerim yaşardı. Aklıma Hz.İbrahim ateşe atılırken ağzıyla su taşıyan karınca geldi. O Karınca da biliyor ki o su ateşi söndürmeye yetmeyecek. Ama Allah cc. ‘un kendisine verdiği imkân ne ise onunla HAKK yolunda elinden geleni yapıyor. İşte bu şekilde gözümün yaşarması benim için aldığım cevaplardan daha değerlidir. Asıl almak istediğim de budur zaten.

Bilmiyorum belki kimimize garip gelir. Ama öyle bile olsa o da gereklidir. Bazı şeyler garip gelmelidir ki üzerinde düşünmek gerekliliği ortaya çıksın.

Allah aşkınıza garip olmayan ne var ki hayatta.
Müslümanız diyoruz ama Müslümanlığı yaşamıyoruz… yaşamayanlara bir şey demiyoruz.
Gitgide bozulan yaşam şartlarında herkes kendi kabuğuna çekilmiş, kendini kurtarma telaşına düşmüş, ya da sırf kendinden sorumluymuşçasına bir gamsızlık etrafa karşı…
Bildiğimizi sanıyoruz ama bildiğimizi soranlara söylemekten çekiniyoruz ki; Ya yanlış biliyorsam, mahçup olursam… der gibi
Düşünüyoruz ama nasıl düşündüğümüzü düşünmüyoruz.
Allah diyoruz ama Allah’ı bilmeden, SAV Efendimizi tanımadan bilmeden sevdiğimizi söylüyoruz.
SAV Efendimizi yalnızca bilmek yetmez… hangi durumda O ne yaparsa bizlerin de aynı şeyi yapma mecburiyeti vardır inançlı kimseler isek…

Yaşıyoruz ama nasıl yaşama imkanına kavuştuk hiç bakmıyoruz.
Öleceğiz ama hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz.

“Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” sözünün ikinci kısmı yani ahretle ilgili olan kısmı unutulmuş, yok sayılmış, ya da hiç söylenmemiş sanki… insanlar hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışıp durmaktalar…

Sözlerim önce kendime sonra da gördüğüm bu tür insanlaradır.
Daha birkaç gün önce bizim sokakta, ev sahibi ile kiracı birbirine girdi. Sebep üç günlük elektrik parası…
O da ortak kullanılan merdivenlerde yanan otomat- elektik parası.
Bir anda iş iddialaşmaya döndü. Kiracı; “Vermem” diyor… Ev sahibi ; “Sıkıyorsa verme bakalım…” diyor.
Sağa sola edilen telefonlar… eş dost akraba toplama çabaları… kavga olacak belli… kiracının yakınları yaya olarak gelirken… ev sahibinin yakınları 15-20 kişi doluşmuşlar bir özel minibüsle bir anda sokak ana baba gününe döndü… Millet sokakta oynayan çocukları içeri aldı… Çünkü gazetelere, bezlere sarılmış… ama bir yandan da gözdağı amaçlı kıyısından köşesinden gösterilen silahlar, tüfekler…

Mesele para meselesi olmaktan çıkmış, kimin daha güçlü olduğuna gelmiş…
Sonuçta bir şekilde polis geldi… ortalık dağıldı bir olay çıkmadan…

Şimdi bunu gören insanlar ne düşünmektedirler… Bir yandan imrenenler vardır güçlü olana…
Bunu laf olsun diye söylemiyorum… çünkü “YALAKALIK” eski bir huydur… hemen de çeşitli şekillerde kendini gösterir. Artık Haklı ve zayıf olanın yanında yer alma fikri yok gibi insanlarda… Güçlünün yanında yer alma, onun gibi güçlü olabilme düşüncesi hakim.

Araf Suresi-48:” A'râftakiler simalarından tanıdıkları bir takım adamlara da seslenir ve şöyle derler: "Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!"

İnsanın içi kararıyor bazen… Kendini yalnız ve çaresiz hissediyor, umutsuz hissediyor. Ahir zaman işte diyoruz… Görmeyi arzuladığımız güzel insanları göremiyor oluşumuza neden olarak…
Kime anlatacaksın… kimi ikna edeceksin… O silahla gelen 15-20 kişilik gurubun içinde bir tane aklı başında adam yok mudur… bir tanesi de demez mi; Ya arkadaşlar ne yapıyoruz… altı üstü üç kuruş için adam mı vuracağız… !!!

Değer mi kardeşim… Bu dünyanın arkası yok mu… hesabı yok mu bu yaşananların…
Ama sanki yok gibi yaşıyorlar…

E bir de “VAR GİBİ” yaşayanlar var… genelde ihtiyarlar… çok şükür ki arada gençleri de görmek mümkün.
Fakat arzuladığımız ortamı orada görebiliyor muyuz… Hayır ne yazık ki…
Geçen gün namaz çıkışı bir amcamız toplamış etrafına üç beş kişi nutuk çekiyor caminin önünde bağıra bağıra;
"Hoparloyunan ezan okunmaaaazzzz.... hoparloyunan Kuran okunmaaaazzz... okunsa da gabul olmazzzz..."
Ama hergün aynı camide aynı şekilde namazını kılıyor amcam.
Hadis var diye camiye gidiyorum... Yoksa hiç içime sinmiyor camide kılınan namazlar. Sanki otomatiğe bağlanmış gibi... soluk soluğa kılsan bile yetişmek imkanı yok... En kısa sureleri okuduğum halde... bırakın üzerinde düşünmeyi azıcık nefes alsanız... çoktan cemaat tespihata geçmiş bile... Denilebilinir ki; Olsun... sen de yavaş yavaş kıl...
Öyle yapıyorum zaten de ama niye böyle...
Ardından camiden çıkmak için sanki bir yarış başlıyor... bu ne telaştır...
Sanırsın ki hepsinin acele bir işi var... Ama o da ne aynı insanlar kapıda dağıtılan lokum için veya lokma için kuyrukta bekliyor...

Allahım günahlarımı affet... ben mi çok fesadım bilmiyorum ki...

Babam rahmetlinin bir kaşığı vardı. Yemeklerini daima o kaşıkla yerdi. Eline güzel oturuyormuş kaşık… ağır ve okkalıymış… Bu yüzden kendi kaşığının arkasına bıçakla adı ve soyadının harflerini kazımıştı “M.K”
Eğer ki yanlış bir kaşık verilmişse eline hemen arkasına bakar ve ;”Kızım bu MEKE değil… “ der kendi kaşığını isterdi.

Kalabalık bir aileydik… Yer sofrasında aynı kaptan yerdik… Allah ne verdiyse…
Kısıtlı imkanlarımızla da herkesin keyfine göre sonradan sofra kurma imkanı yoktu. Sona kalan dona kalır diye bir söz var ya o hesap…

Böyle bir gün sofra kuruldu… çölde vaha görenler gibi sofranın başına saldırdık tabi… Babam baktı ki durum vahim ;” Kızım bir kaşık ver hele… MEKE’ nin sırası değil” dedi…
E biz tabi gülüşürken de babam gecikmiş olmasından kaynaklanan farkı kapatma imkanı buldu.

İşte ben de bazen öyle diyorum. Bakıyorum dünyaya, insanlara MEKE’nin sırası değil diyorum.

Öyle diyorum ama bir yandan da niye böyle diyorum. Ne için yaratıldı insan… HALİFE ne demek?
Meleklerin secde ettiği insan bugün çevremizde gördüğümüz insan mıdır?

Araf Suresi 16: “Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım." “

Diyen Şeytan kimdir… insanları nasıl doğru yoldan ayırır…

İşte günümüzde halen bunlara kafa yoran, anlamaya çalışan insanlarla bir arada olduğumu hissedebilmek için gayretim.
Bu yüzden sizlere canı gönülden teşekkür edişim. Ahir zamanda BİZ olabilmek muhakkak ki Allah ve Resulünün hoşnutluğuna vesile olacak bir durumdur.


Hadiste buyurur ki SAV Efendimiz; “Cemaatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan 27 kat daha hayırlıdır”
Ben bundan hareketle tek başına düşünmektense… ki düşünülen konu Allah’ın İlmi ise bu tefekkürdür ve en makbul ibadetlerdendir. Öyleyse; şimdi benim sorduğum soruyu okuyan her kardeşim BENİM GİBİ aynı soruyu düşünüyor. Beyninde gönlünde bana ait bir şey oluyor.

Aynı şekilde ben de sizin yazdığı cevapları okurken SİZİN GİBİ düşünüyorum.
Yani BEN SİZİN GİBİ, SİZ BENİM GİBİ… O zaman BİZ diyebiliyorum.

Oturdum bilgisayarın başına ki ben de derlediğim şeyleri yazayım… Ama içimden bunları yazmak geldi. Çünkü Allah ta biliyor ki asıl istediğim cevaptan ziyade bu BİZ’lik arayışıdır. Amacımız sadece bilgi toplamak ve bilmek olsa takdir edersiniz ki bu konuda Allah’a şükür bir çok Allah Dostu değerli eserler vermişlerdir. Onlara bakar ve aradığımı bulurum ya da sormak istediğimi doğrudan Hocama da sorabilirdim ki Allah O’ndan razı olsun O da ne varsa kendinde verirdi…

Verenlerden de vermeyi arzulayanlardan da Allah razı olsun.
Selam ve sevgilerimi gönderiyorum her birinize…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

halim selim canımız,
"Kızım bir kaşık ver hele… MEKE’ nin sırası değil”
MEKE Babamızın ruhuna rahmetler olsun!..
çalakalem zevklerinizi cidden büyük bir zevk ve neşe ile okumaktayım.
sen de bilirsin demli bir çay içtim yazmak, demek vs boş laftır.
midemize inen, dilimizde sesimiz ve gözümüzde ışık olan çay haktır..
Kur'ân-ı Kerîmizde de umulurki akledersiniz, umulur ki fikrdersiniz, şuuûr edersniz âyetlerimiz o kadar çok ki...

bendenizde siz gibi kafa ve kalbiyle Kur'ân-ı Kerîmizi okuyan ve de Kur'ân-ı Kerîmizin kafa ve kalbimizi okumasına inananlardanım..

Akılla eşleşen nakilden doğmakta dosdoğru TEVHİD..

Bizi küfre düşürmeden başkalarını da sürüklemeden İbrahîm (as) torunları olarak her soruyu Allah cc ya, Resûlullah sav e, Hakk Dostları (ks) na ve Nefsimize sorarız BİZ kardeşim!..
Çünkü biz alıcı ve satıcı değiliz;
Muhammedî Hizmetçiyiz, Kervan Kıtmiriyiz ve BİZ BİRiz hamdolsun..
Zât... Sıfat... Esmâ.. Eşya âlemlerindeyiz..
Eşya... Olay.. . Zaman... Zann.. Devranındayız..
İmkanlarımızla İmtihan salonlarındayız elbette biribirimizin can kardeşi ve hakk-hayr hizmetçileriyiz..

"Ruh Emr âleminden"' den ne anlayalım?" diye soranalara
Resûlullah sav : "Aklınzı kadar anlayın!" buyuran Aziz Efendimiz sav ne muazzam cavab vermiş ve insan akıl seviyelerine saygı duymuştur hamd olsun..

bu kadar kelâmdan sonra ve gülgonca kardeşimin yumuşak, samimi ve BİZe BİZden yakın sözleriyle buyurduğu Âdem (as) Babamız ile Havva (as) Anamızın yediği şu "Ebedilik şecersi" ni de bir düşünüYORUMLASAK BİZ BİR olarak.. ne dersin sevgi canı!..
ASL AYNasından seyredersek Seyran olur inşaallah..


فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى

Fe vesvese ileyhiş şeytanü kale ya ademü hel edüllüke ala şeceratil huldi ve mülkil la yebla : Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” (TâHâ 20/120)
En son kulihvani tarafından 06 Tem 2008, 20:37 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Allah razı olsun Hocam,
Sizin gibi olmaktan, size benzeyen bir yönüm olmasından şeref ve mutluluk duyarım. Her zaman olduğu gibi CAN-dan sözleriniz geldi CAN-ıma işledi.

Buyurduğunuz hususta ve Gülgonca Hanım'ın içime işleyen sözleri ile ilgili düşünmekteyim Hocam... İnşallah nasip etsin Mevlamız... SEYR-AN eyleyelim...

Selam eder ellerinizden öperim CAN-ım Abim.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Değerli Latif hocam ve değerli kardeşlerim;

Evvela Allaha(CC) nasıl hamd ve şükür gerekiyorsa, aynen öylece hamd ve şükreyleriz..., Resulullah(SAV)'a nasıl salat-u selam etmek gerekiyorsa aynen öylece salat-u selamlar olsun inşaallah. Can Halim kardeşimiz demiş ki:

"Gitgide bozulan yaşam şartlarında herkes kendi kabuğuna çekilmiş, kendini kurtarma telaşına düşmüş, ya da sırf kendinden sorumluymuşçasına bir gamsızlık etrafa karşı… ".
Bu hale kendim dahil nasıl geldiğimizi belki sabahlara kadar düşünmeli ve ilgili tedbirleri almalıyız. Bu konuda lütfen BİZ BİR olarak fikirlerimizi çekinmeden söyleyelim arzu ve azmindeyim inşaallah. Öyle ki bir insanın dövülmesi, hatta öldürülmesine bile film seyreder gibi bakanları görüyor ve bunu anlayamyıyorum, aklım yetmiyor... Zulme rıza zulümdür. Yoksa hadiste belirtildiği gibi "imanın en zayıf" halindemiyiz??? Öyle ise bu öldürülmekten daha korkunç bir durumdur. İnsan hangi esma eksikliğinde VURDUMDUYMAZ oluyor diye de çok merak ediyorum doğrusu. Sebepler? Toplum mu? Toplumdaki fertler mi? Ahlak bukadar nasıl bozuluyor? Bir örnek vereyim: Dilenciye bu zamanda para verilir mi? M.D. hocamız "bir ekmek alacak kadar (ER REZZAK olan Allah(CC) unutmasından dolayı daha ileriye gitmesin) vermek" gerektiğini söyler. Zamanımızdaki "zengin dilenciler" sebebiyle insanlarda merhamet bitercesine azaldı ne yazık ki... Halbuki "Merhamet 1/14 peygamberliktir"(M.D. hocamdan). Ne dersiniz, vurdumduymazlık da bu tip insanların türemesinden kaynaklanabilir mi? Yani insanlara "duygu sömürüsü" ile yaklaşıp, bunu da gerkli olmadığını saklayamamak... Ne diyeyim, ALLAH(CC) yardımcımız olsun, EL BASİR hürmetine basiretimizi arttırsın, EL MÜ'MİN tecellisinde olup mümin olan ve mü'min olduran eylesin inşaallah. Son olarak golgoncaa kardeşimizin Adem(AS) ile ilgili sözlerine kısa bir lakıtrı ekleyeyim: Acizane fikrim şudur ki ADEM(AS) imtihanından sonra ademoğlunun da imtihanı başlamış oldu... ilk gördüğümüz gözlem bu... Allaha(CC) emanet olalım inş.
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Bakara Suresi – 30 :”Hani Rabbin Meleklere ;’Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti.

Bu ayetteki “HANİ” kelimesi göstermektedir ki bu sözün muhatabı olan Allah Resulü SAV Efendimiz bu olaya tanıktır. Henüz halife yaratılmamışken O, (NUR-U MİM) vardır ve buna şahiddir.

Allah Resulü’nün de bildiği hatırladığı gibi Rabbi Meleklere hitaben “YERYÜZÜNDE” bir halife yaratacağını bildiriyor. Hz.Adem yaratıldığında Cennet’tedir ama henüz yaratılmadan Allah’ın meleklere bildirişinden anlaşılmaktadır ki ADEM yeryüzünde halife olması için yaratılmaktadır.

Peki Allah cc. dilediğini yaratmaya KADİR olandır. Neden meleklere böyle bir bildirimde bulunmaktadır.


Araf Suresi – 11 :” Evet, gerçekten de sizi yarattık, sonra size biçim verdik; ve sonra meleklere: "Ademin önünde secde edin!" dedik.

Çünkü Allah cc. Meleklere, Adem’e secde etmelerini emretmiştir. Bunu üzerine aynı ayette bildirildiğine göre;
“Bunun üzerine, İblisin dışında, onlar(ın hepsi) secde ettiler; (bir tek) o secde edenlerin arasında yer almadı.”

İblis’in dışında… buyurduğuna göre İblis te o melekler topluluğuna dahildir.

Allah cc. Meleklere , yeryüzünde halife yaratacağını bildirdiğinde Melekler ;


Bakara Suresi – 30 : "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz."

Demişlerdi. Allah’ı bilen, ancak bilgisi nispetinde bilir.
Allah cc.;”Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurarak meleklere bunu hatırlatır. Ayrıca;


Bakara Suresi – 31 : Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.
Adem tüm isimleri ( Esmaları) öğrenir.

Bakara Suresi – 33 : Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.


Oysa Melekler tüm İsimleri biliyor değildir;

“Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.” Bakara Suresi – 31

O zaman Melekler Adem kadar bilemediklerini anlarlar ve beyan ederler;

Bakara Suresi – 32 : Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.

Melekler böylelikle emre itaat eder ve Adem’e secde ederler ancak İblis secde edenlerin arasında değildir.


Araf Suresi – 12 : Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.

İblis diğer meleklerin aksine kendi bildiğinde direnmektedir.

Araf Suresi – 13: Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.
Aşağılıklardan… En aşağı yer Dünya’dır.

Dünya: (Müz: Ednâ) (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. * Şimdiki âlemimiz. (Ahirete veya ölüme en yakın olmasından bu isim verilmiştir.)

Edna: Pek aşağı, en alçak. Pek az, pek cüz'i. * Çok yakın.
Denaet : Alçaklık, çok fena hareket. Zillet, kötü mizac. * Asılsızlık, aslı olmamak.
Dünüvv: Ulaşmak, yakın olmak.


Bu durumda İblis’in yeni yurdu yeryüzü olacaktır. Bunu hazmedemez İblis;

Hicr Suresi - 40: İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık…

Biz yolunu kaybedenlere “YOLUNU AZITMIŞ” derdik. Azdırmak doğru yolu kaybettirmek, yolunu şaşırtmak diye düşünülebilinir.
Beni azdırdın demek; Bana doğruyu doğru bir şekilde göstermedin… doğruyu gizledin şeklinde anlaşılır.

Peki İblis neden azdırıldığını iddia etmektedir. Adem “Çamur” dan yaratılmıştır ama henüz Cennet’tedir.
Bedensel boyutu Adem’den gizlidir ancak;
“…Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.”

İblis Adem’in Çamur bedenini görmüş ama içindekini görememiştir ya da kendisine gösterilmemiş, gizlenmiştir. Bunu anladığında;

Hicr Suresi - 40: İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.

Kuran’ı Kerim’de “KISAS” ile ilgili ayet-ayetler vardır.
Yapılana aynıyla karşılık verme hakkı. İblis kendisine yapılanı buna sebep olan Adem ve Ademoğullarına yapacaktır. Bunun için de izin ister Rabbinden;


Hicr Suresi – 36: İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi.

İblis Ademoğlunun öleceğini ve tekrar diriltilecekleri günü bilmektedir. Oysa Adem henüz Cennet’tedir… orada ölüm yoktur…

İblis kendisi aldandığı için aldatmayı biliyordur.


Taha Suresi – 120 : Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: "Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"

Nas Suresi – 4: Min şerrilvesvasil hannas (Şerrinden o sinsi vesvasın)


VESVAS: Müvesvis. Vesveseye sürükleyen şeytan. Nefsin zihinde ilka eylediği dağdağa ve fitne. Avcının ve köpeklerin gizli sesi.

VESVESE: Şübhe. Tereddüt. Kuruntu. Aslı olmayan ihtimaller.(Vesvese, lügatta hışırtı, fısıltı gibi gizli ses demektir. Bu münasebetle gönülde tevali ve tekerrür eden gizli söze vesvese; ve bir nefse böyle bir söz ilka etmeğe de, vesvese vermek tâbir olunur.)


Adem ise henüz bu konuda bilgi sahibi değildir. Çünkü örnek yoktur önünde. Daha önce yaşanan bir olay yoktur… Bugün biz bunları biliyoruz çünkü yaşananlar aktarılıyor bizlere.
Oysa Adem bu imkandan mahrumdur.

Ancak Adem neden “EBEDİLİK” hevesine kapılmıştır İblis’in verdiği vesvese ile.

Adem: Yokluk, olmama, bulunmama. * Fakirlik. (Vücudun zıddı)

İsminin içerdiği anlam nedeniyle olabilir belki… Elbetteki en başta gelen faktör Allah’ın takdiridir. Çünkü Adem zaten yeryüzü için yaratılmıştır.

Taha Suresi – 121: Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.

Bunun üzerine Adem ve Havva Cennet’ten çıkarılır. Adem Rabbinden bazı kelimeler öğrenir ve tövbe eder.

"Subhâneke, lâ ilâhe illâ ente, amiltu sûen ve zalemtu nefsi, fetub aleyye, inneke ente-t tevvab-ur rahîm."
Ey Allah’ım, her eksiklikten uzaksın sen. Senden başka bir ilah yoktur; kötü iş yaptım; kendime zulüm ettim; tövbemi kabul et. Çünkü Sen, çok tövbe kabul edensin ve rahimsin.


Adem bu tövbesinde ne İblis’in kendisini kandırdığını ne de İblis gibi yoldan çıkarıldığını iddia eder.
Ancak kendi nefsine zulmettiğini beyan eder Rabbine ve af diler.


Taha Suresi – 96 : Sâmirî, şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.”

Hicr Suresi - 40: İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.

Her insanın bir şeytanı var mıdır diye sorulduğunda SAV Efendimiz; “Evet” diye cevap veriyor.

Fatiha Suresi - 7: Siratallezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin

Dalal ve dalalet, doğru yoldan kasıtlı olarak veya hata ederek sapmaktır ki, hüdâ (doğru yolu gösterme)nın karşıtıdır. Türkçe'de bunlara sapmak, sapıklık ve sapkınlık da denilir. Dalal, bazen gafletten ve şaşkınlıktan meydana gelir. Ve çoğunlukla da ondan sonra şaşkınlık gelir. Sonra yitmekle ve daha sonra yok olmakla biter. Bu vesilelerle dalal; gaflet, hayret, yok olma, helak olma mânâlarına da kullanılır. Aslında hissedilen maddi yoldan sapmaktır. Sonra maneviyatta ve akıl ile bilinen şeylerde de meşhur olmuştur. Ve biz çoğunlukla dalalet ve sapkınlığı yalnız dinde; dalal ve sapıklığı da akılda ve sözde kullanıyoruz. Bundan dolayı (dâllîn) tam anlamıyla sapkınlar demektir.


Anladıklarımızı aktarmış olalım ve Meleklere ilişkin bir hadis ile bitirelim inşallah

1653 - Ebu Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim. Nitekim sema uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur, her tarafta Allah'a secde için alnını koymuş bir melek vardır. Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz."
Ebu Zerr (radıyallâhu anh) ilâve etti:"Keşke sökülen bir ağaç olsaydım." Tirmizî, Zühd 9, (2313); İbnu Mâce, Zühd 19, (4190).
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Hicr Suresi - 40: İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık…

Biz yolunu kaybedenlere “YOLUNU AZITMIŞ” derdik. Azdırmak doğru yolu kaybettirmek, yolunu şaşırtmak diye düşünülebilinir.
Beni azdırdın demek; Bana doğruyu doğru bir şekilde göstermedin… doğruyu gizledin şeklinde anlaşılır.

Peki İblis neden azdırıldığını iddia etmektedir. Adem “Çamur” dan yaratılmıştır ama henüz Cennet’tedir.
Bedensel boyutu Adem’den gizlidir ancak; “…Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.”
demiş Halim CANımız...

Aziz der ki:
İblisin azdırıldığını iddia etmesi çok da anormal bir şey değil, zira Allahın(CC) "Herşeye kaadir olduğunu" biliyor. Haşa Allah(CC) iblisi secde ettirmekten acizmiydi??? Haşa sümme haşa, böyle düşünen sapıktan başka bir şey olamaz... Ancak EL HAKİM ismi gereğince ED DALAL ismini onda tecelli ettirerek onu saptırmıştır... Peki iblis "masum" muydu? Yok... öyle düşünmek de haşa EL ADL ismine terstir... Ya? Doğrusu şu: tamam iblis hata yaptı yapmasına ama, hataya devam ederek gurura girdi, "beni ateşten yarattın...", bu da yetmedi... tevbe kapısı vardı, kullanmadı... Hatta ikinci bir fırsat verildi, değerlendiremedi: Musa(AS) bir gün Allaha(CC):
"-Ya Rabbi bana müsade et, iblisi hidayete davet edeyim." dedi.
Allah(CC):
"-Ya Musa, o hidayete gelmez!" buyurdu.
Musa(AS) israr edince Allah(CC):
"-Peki ya Musa, git ona de ki, eğer Ademin kabrine secde ederse onu bağışlayacağım."
Musa(AS) sevinerek gitti, ancak İblis:
"-Ben onun dirisine secde etmedim de ölüsüne mi secde edeceğim!" diyerek kibirlendi ve EL HADİ ismine mazhar olamadı, hidayeti bulamadı.
Son olarak demek isterim ki Allah(CC) EL HAKİMdir her işi hikmetle, en iyi, en layık şekilde yapar. Üstelik yaptıklarından kimseye hesap vermez, O hesap sorar... Sözümüz bu kadar... Selam ve dua ile Muhammedi(SAV) dostlar...

Aşağıya Mevlan Hz. Mesnevisinden 7. hikayeyi ekliyorum konu ile alakalı olarak:
ŞEYTAN ADEM'E NEDEN SECDE ETMEDİ ?


Hak’kın yaptıklarını da gör, bizim yaptıklarımızı da. Her ikisini de gör ve bizim yaptığımız işler olduğunu bil, zaten bu meydanda. Ortada halkın yaptığı işler yoksa, her şeyi Hak yapıyorsa, şu halde kimseye “bunu niye böyle yaptın” deme!
Tanrı’nın yaratması, bizim yaptığımız işleri meydana getirmektedir. Bizim işlerimiz Tanrı işinin eseridir.

Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür, yahut manayı. Bir anda her ikisini birden nasıl görebilir? İnsan konuşurken manayı düşünür, onu kastederse harflerden gafildir. Hiçbir göz bir anda hem önünü hem ardını göremez. Şunu iyice bil! Önünü gördüğün zaman ardını nasıl görebilirsin?

Madem ki can, harfi manayı bir anda kavrayamıyor, nasıl olur da hem işi yapar, hem o iş yapma kudretini yaratır? Ey oğul! Tanrı, her şeye muhittir. Bir işi yapması, o anda diğer bir işi yapmasına mani olamaz.

Şeytan, “Bima ağveyteni” dedi; o alçak ifrit, kendi fi’lini gizledi.

Adem ise “Zalemna enfüsena” dedi; bizim gibi Hak’kın fiilinden gafil değildir.

Günah ettiği halde edebe riayet ederek Tanrı’ya isnad etmedi. Tanrı’nın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu.

Adem, tövbe ettikten sonra Tanrı, “Ey Adem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?” O benim taktirim benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.

Adem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Tanrı, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.

Hürmet eden hürmet görür. Şeker getiren badem şekeri yer. Temiz şeyler temizler içindir; sevgiliyi hoş tut, hoşluk gör; incit, incin!

Ey gönül! Cebirle ihtiyarı birbirinden ayırt etmek için bir misal getir ki ikisini de anlayasın:

Titreme illetinden dolayı titreyen bir el, bir de senin titrettiğin el... her iki hareketi de bil ki Tanrı yaratmıştır; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkan yoktur. İhtiyarınla el oynatmadan pişman olabilirsin; fakat titreme illetine müptela bir adamın pişman olduğunu ne vakit gördün?

Anlayışı kıt biriside şu cebir ve ihtiyar meselesine yol bulsun, bu işi anlasın diye söylediğimiz bu söz, akli bir söz, akli bir bahistir. Fakat zaten bu hilekar akıl, akıl değildir ki.

Akli bahis, inci ve mercan bile olsa can bahsi, başka bir bahistir. Can bahsi başka bir makamdır, can şarabının başka bir kıvamı vardır. Akıl bahisleri hüküm sürdüğü sırada Ömer’le Ebülhakem sırdaştı. Fakat Ömer, akıl aleminden can alemine gelince can bahsinde Ebülhakem, Ebucehil oldu. Ebucehil, cana nispetle esasen cahil olmakla beraber his ve akıl bakımından kamildi.

Akıl ve bahsi, bil ki eser, yahut sebeptir (onunla müessir ve müsebbip anlaşılır). Can bahsi ise büsbütün şaşılacak bir şeydir.

Ey nur isteyen! Can ziyası parladı; lazım, mülzem, nafi, muktazi kalmadı. Bir gören kişinin. Nuru doğmuş parlamaktayken sopa gibi bir delilden vazgeçeceği meydandadır.

Yine hikayeye geldik; zaten ne zaman hikayeden ayrıldık ki?

Cehil bahsine gelirsek o Tanrı’nın zindanıdır; ilim bahsine gelirsek onun bağı ve sayvanı. Uyarsak onun sarhoşlarıyız; uyanık olursak onun hikayesinden bahsetmekteyiz. Ağlarsak rızıklarla dolu bulutuyuz; gülersek şimşek!

Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.

Bu dolaşık ve karmakarışık alemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elif’inse esasen, hiç ama hiçbir şeyi yoktur!
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Sevgili Aziz Can-ım.. kâlp kâlbe karşıdır derler.
Mevlana'nın aktardığın hikayesini dün ben de okumuştum ve bir kısmını aktarayım dedim ama hem yazım çok uzun olacaktı hem de kendi derlediğim, anladığım şeyleri aktarma imkânım olmayacaktı. Gerçi halen aktarmış sayılmam ancak bundan fazlası beni aşar.
Çünkü bilmek başka olmak başka.
Bildiklerimizi yaşamak nasip olsa üzüntümüz mü kalır, tasamız mı!!
Zaten meselemiz budur. Neden bildiğimizi yaşayamıyoruz.
O zaman iş dönüp kendini sorgulamaya varıyor.
Kendini sorgularken insan halen kendini tanımamış olduğunun farkına varıyor. Eh işte diyor; Zaten kendini bilmiş olsan Rabbini bilirsin.

Bugün hastaneye gittik. Eşimin anne-annesi yaşlı ve rahatsız haliyle...
Artık el ayak tutmuyor, derman tükenmiş. Bir kaç gün biraz kendine gelince alıyor evlatları eve getiriyor. sonra fenalaşıyor tekrar hastaneye.
Aylardır bu durum bu şekilde devam ediyor. Bir yandan analarıdır iyileşsin istiyorlar ama biliyorlar ki bu vakitten sonra artık iyileşmek hayaldir. Allahım çektirme bari diyorlar ama biliyorlar ki Allahın takdiri karışılmaz.

Yoğun bakıma almışlar... Rica minnet girdik.
Allah razı olsun bir iki dakikalığına izin verdiler. Onlar da haklı... herkesi alsalar iş curcunaya döner. Çünkü insanların duygusal ve hassas olduğu dönemlerde normal davranmaları da zor.

Girdik içeriye... üstü başı açıkta... Uzaktan gördüm. Eşime söyledim ki sen önden git üstü açılmış ben sonra geleyim. Vardık yanına... boş gözlerle bakıyor. Düne kadar görmeden duramadığı torununa boş gözlerle bakıyor hatırlamıyor bile.

Düne kadar saçının telini göstermemek için ölümü göze alan kadın, bugün üstü başı açıkta ama farkında bile değil... Plajda mısın Fatma Hatun bu ne hal? dedik... Çok şen şakrak bir insandır... benimle de hep şakalaşır gülerdi... Hııı dedi... günah değil mi...

-Günah ya anam niye böyle saldın kendini...

falan dedik ama boş... bir yandan elleriyle yine atıyor üstündeki örtüyü...

Sonra mecburen çıktık... Dışarıda ağaçların altına gölgeye oturduk. Eşim ağlıyor... bırakıp gitmek gücüne gidiyor... Bırakmasa yapacağı bir şey yok.

-İşte hayatın gerçek yüzü bu dedim. Hiç bir şey senin değil... sahiplenme imkanın yok... bırakır gidersin... en son toprağa bırakır gidersin canım dediğin insanı... ya da kendi canını...

O zaman nedendir bu üzüntüler bu kaygılar tasalar...

Dışarıdan bakarken hastanenin yeni yapılanmasını ek binaları falan görünce.. ne kadar değişmiş buralar dedim. İnsan hayatında neler neler değişiyor... değişen zamanla değişen mekanlar, davranışlar, yaşam biçimleri vs.

Hani bazen diyor ya insanlar; Hangi çağda yaşıyoruz!!!
Hangi çağda yaşıyoruz ki... çağların değişmesi bir tek insanı değiştiriyor

Yerdeki karıncalara bakıyorum... sıcak demiyor o güneşin altında bulduklarını taşıyorlar yuvalarına... Bir yandan öten.. veya dala konup sonra kaçan kuşlar... Ağaçlar, gökyüzü, bulutlar, yağan yağmurlar vs. Onlar hep olduğu gibi. Kimbilir kaç milyar yıldır...

Tabiatın düzeninde eğer ki insan müdahale etmemişse hiç bir değişiklik yok. Ama insanın girdiği her yerde bir yandan gelişme dediğimiz nimet saydıklarımız... bir yandan bozulan kaybolan nice zenginlikler, nesli tükenen hayvanlar bitkiler, bozulan atmosfer...

İşte biraz önce geldim... hemen bilgisayarın başına geçtim. Çocukların olur ya hani sıkıldıklarında kaçıp gizlendikleri gizli yuvalar, köşeleri vardır.
Benim de öyle... işte geçtim çekildim kuytuma, gizli yuvama... günümü günlüğüme aktarır gibi aklıma geleni yazıyorum.

Yeryüzünde "Halife" olarak yaratılan insanın nasıl halifelik yaptığına bakıyorum. Kimin adına ne yapıyor... kimin namına...

Bismillahirrahmanirrahim... Bu halife oluşun beyanıdır.
Her işimize bunu sadece dilden değil de gerçekten yürekten inançla bilinçle söyleyerek başlamış olsak... dünyanın cennetten ne farkı kalırdı ki...

O zaman değişen çağlar neyi değiştirirdi...
Bugün o hastaların yattığı yerde yarın bizler olacağız... tabi o kadarı kısmet olursa... İşte oraya varmadan ne yapalım da anlayalım da ona göre yaşamayı başaralım diye kafa yormaktayım. Allah yar ve yardımcımız olsun.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Kandedir cehl ile zulmet nefs-i sû'bânındadır
Kandedir ilm ile hikmet bil anı canındadır


Cehalet ve zulüm, nefsin arzu ettiği subân denilen nefis ejderhasının özelliğidir. Cehalet ve zulüm, nefs-i emmarenin işidir.

Kandedir ilm ile hikmet bil anı canındadır


İlim ve hikmet senin ruhunda, cehalet ve zulmet nefsindedir. İşte o zaman ikisi çarpışır. Marifet-i ilâhîye, aşk ve muhabbet gönle girmişse, nefis eğitim görür ve eğitimin sonunda ismi değişir. Artık ona mükemmele ulaşmış, eğitilmiş nefis yani enfes denir. Şeriatteki adı şeytan, tarikattaki adı nefs-i emmare, hakikatteki adı Allah'ın celâl sıfatıdır.
Resulullah:

-Herkesin bir şeytanı vardır, diye buyurduğunda sahabe-i kiram:

-Yâ Resullullah! Sizin de şeytanınız var mı? dedikleri zaman Hz. Peygamber (s.a.v):

-Var ama ben onu müslüman ettim, buyurmuştur.


Nefs-i emmareyi eğitip enfes hâle getirmiş, nefsi zirveye ulaştırmıştır. Zira nefs-i emmare, şer'î ibadetlerle, artı nafile ibadetlerle eğitilir.

Nefis eğitiminde, halvet, feragat, sabır, oruç, namaz, hoşgörü, kanaat, tevekkül, teenni, tedbir vardır. Bu eğitimin sonucunda nefis, bu sıfatlarla sıfatlanır. Bir hadis-i kudside Allah (c.c.):

"Kulum, bana farz ibadetlerle, artı nafile ibadetlerle yaklaşa yaklaşa işin sonunda kulumun elinden tutan, gözünden gören, kulağından işiten ve azalarından tasarruf eden ben olurum." buyurur.
O kulda cismanî yapı olan nefs-i emmare terfi edip bir üste çıkar. Sonunda terfi ede ede safiyete ulaşır. Daha kısa bir ifade ile teni can oldu. Canı, zaten can idi. Teni de can olup ikisini nötr edip bir oldu. Tevhit oldu.

Eğer bir kimse, arif olduysa Hakk'ı bilip Hak'la birleştiyse her eşya onun hadimidir. Eğer böyle olmadıysa yani Hak ve hakikatten haberdar olmadıysa o nefsin zilletinde, nefsin bataklığındadır. Suyun ve ekmeğin dilencisidir. Artık ona insan diyemezsiniz. Hatta o Kuran-ı Kerim'in ifadesiyle: "Hayvandan da aşağılıktır." Onun sureti insan, sîreti hayvandır, yani hayvan huylu insandır. Hayat bittiği zaman o, içinde var olan hayvan huyu ile haşr olunur. İşte dünyaya gelmekten amaç da bunları bilip fark edebilmektir.

***
Aziz Mehmet Dumlu- Tasavvuf Sohbetleri
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Şems Suresi - 9: Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.
***

M.Arabi Hz. Der ki; Ahirette, beden amellere göre, nefs ise bildiklerine göre vücut bulacaktır.

İsra Suresi - 14 :"Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" denilecektir.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gulgoncaa
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 182
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen gulgoncaa »

Bismillahirrahmanirrahim

Rabbime yakınlığı vardı.
Meleklerin hocasıydı
İnsanı kıskandı
İlmi beklentili
Sevgisi beklentili
Hizmeti beklentili oldu.
Beklentiler..Yer çekimli dünya
Mehmet Dumlu hoca ne özlü söylemiş; Nefs'i emmareli oluşu
Saman çöpü gibi mıknatıslara yan çizmek
Beklentili hallerden
Yer çekiminden kurtulmak kolay mı?
Hayır.Yol dikenli, bayırlı.
Nefis lainden de kuvvetli.
Rabbim yardım etmezse, öğretmezse, elimizden tutulmazsa hangi birimiz kurtulabiliriz ki?
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/gulgonca.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

çok değerli gönül ehli kardeşim,

ÖZünüzden SÖZünüze dökülen güzellikler ne hoş..
Bu âleme gelen her ZERRE Nefs-i Emmare taşır ki bu nedenle her şey her şeyliğini duramadan yaparlar..
Koyun koyunluğunu, gül güllüğünü, altın altınlığını..
Sadece AKLından dolayı imtihana sürülen İNSAN ve CİNler hakk-hayr ile bâtıl-şer arasında tercih etmek zorundadır..
Bu tercihleri esastır ve Rabblâlemin bu iki yolu isteyene yaratır...
Bu nedenle Akıl ve Nefslerimizi RÜŞDe erdirmek için İlahî İlim Öğretimi ve Muhammedî Edeb Eğitimi de dediğimiz Tasavvuf Yolunda, Resûlullah sav izinde ve adına hasbi hizmetçileriz gençlerimizin hizmetinde inşaallah BİZ hepimiz...

İslam Dinin "ASL" ı TEVHİD dir.
oysa bu imtihan sahnesindeki kulluk oyunu İKİlik-zıtlar üzerine ve hakk OL-AN ı tercih üzerine kurulmuştur ki Sünnetullah budur.
Muradullah ve Emrullah açıktır.
Sünnet-i Resûlulhha sav de ise açıkça uygulanmıştır..

bu ŞEYTAN işi ilginçtir...

hep taşlanmak için üstüne gidilmiştir.
Bilinmesi, anlaşılması ve tedbir alınması için gerekli ilim ve edebi arayın, sorun, bakın çok az bulacaksınız eli taşlı insancıklarda...

"Ben şeytanımı müslüman ettim!" buyuran Resûlullah sav ne buyurmakta?

Resûlullah sav i bilmeden, bulmadan, yüreğinde olmadan ve yaşamadan nasıl olacak bu işler ey gönül gülgoncası?...

Arapçada kelimeler eril veya dişildir.

tekil, ikil ve çoğul vardır.
1 tekilidir, 2 ikildir, 3 den sonrası çoğuldur.

kalem erildir :
kalem : 1 kalem
kaleman : 2 kalem
kalemun : 3-... kalemler..

Şey kalemesi dişildir:
şey : 1 şey -TEKlik
şeytan : 2 şey- İKİlik
şeyun : çok şey.. ÇOKluk

size ve tüm kardeşlerime BİZ e;
bu mukaddes cuam günümüzde, Nasrullah ve Fethullah CEM' i dua ederim..

unutmamalıyız ki kim hizmet ederse HALKına HAKK (cc) dan kemâlât bulacaktır..

Muhammedi Muhabetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
gulgoncaa
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 182
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen gulgoncaa »

Bismillahirrahmanirrahim
Duanıza can'ı gönülden amin derim.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/gulgonca.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gulgoncaa
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 182
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen gulgoncaa »

Bismillahirrahmanirrahim..

Hasan Dağı Zevkleri yazılarınızı okurken, iki de bir eşimi bilgisayarın başına çağırıp;
-Bak Hasan Dağı burasıymış
-Bak elektrik yok, yol yok, telefon yok, bilgisayar yok gördün mü?
-Bak iki ibrik, bir bardak
-Bak buna Deli Anşa diyorlar, hayatı şöyleymiş..
Eşim baktı, baktı içeri gitti.
Beş dakika sonra pat diye elektrikler gitti.
Televizyon da, iki bilgisayar da kapandı.
Eşim çocuklarla bana seslendi.
Toplanın bakalım etrafıma diyerek.
Ben içeri girince söylediği;
-Ne oldu Deli Anşa ! Hasan Dağında elektrik yok. Kolay mı Deli Anşa olmak, o orda yaşıyor.

Doğru söylüyordu.
Bir şey diyemedim.
Abicim 'gönül ehli' sözü hakkım değildi.
Onun için bunu anlattım.

Yunus gibi Taptuk Emre'nin eşiğine yatmak;
BİZİM Yunus mu? Hitabını almak !
BİZİM ! Ne güzel karşılanış değil mi Abicim.
Böylesi bir gönülle, o eşiğe yatıp, BİZİM diye kabul edilmek.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/gulgonca.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

çok değerli gülgoncaa kardeşim,
1600 km/saat hızla dönen ama dönmüyormuş gibi duran dünyada her birimiz bir yerlerde kaderlerimizin imtihan oyununu oynuyoruz.
gerçekten o dağlardaki her şey doğal daha,
gerçi yutdışında çalışmalarla koyun sürüleri azalmış ama bitmemiş..
o dağlarda her kadın-erkek bir efsane gibidir.
cankardeşim Ayşe Bacım telefon etti dün :
"ne varımış da gittin goşarak şehrinizde, ardından ağladım!" dedi.
herkeste cep telefonu var ne ilginç...

eşiniz beyefendiye saygı ve muhabbetlerimi sunarım ve çok haklı.
biz keyfe keder çıkmaktayız, onlar geçim derdinde..
"her dağın karı ona göre!" derler bizim oralarda.

"gönül ehli" dediğim haktır şükür.
gönül gözümüzün gördüğüdür.

ben, sen, o BİZ,
BİZ BİRiz Muhammediyiz..

SAV de BİZ oluş yüce bir şuuûrdur.

elhamdülillah..
En son kulihvani tarafından 15 Tem 2008, 22:16 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

halimkok yazdı:
Bugün hastaneye gittik. Eşimin anne-annesi yaşlı ve rahatsız haliyle...
Artık el ayak tutmuyor, derman tükenmiş. Bir kaç gün biraz kendine gelince alıyor evlatları eve getiriyor. sonra fenalaşıyor tekrar hastaneye.
Aylardır bu durum bu şekilde devam ediyor. Bir yandan analarıdır iyileşsin istiyorlar ama biliyorlar ki bu vakitten sonra artık iyileşmek hayaldir. Allahım çektirme bari diyorlar ama biliyorlar ki Allahın takdiri karışılmaz.

Yoğun bakıma almışlar... Rica minnet girdik.
Allah razı olsun bir iki dakikalığına izin verdiler. Onlar da haklı... herkesi alsalar iş curcunaya döner. Çünkü insanların duygusal ve hassas olduğu dönemlerde normal davranmaları da zor.

Girdik içeriye... üstü başı açıkta... Uzaktan gördüm. Eşime söyledim ki sen önden git üstü açılmış ben sonra geleyim. Vardık yanına... boş gözlerle bakıyor. Düne kadar görmeden duramadığı torununa boş gözlerle bakıyor hatırlamıyor bile.

Düne kadar saçının telini göstermemek için ölümü göze alan kadın, bugün üstü başı açıkta ama farkında bile değil... Plajda mısın Fatma Hatun bu ne hal? dedik... Çok şen şakrak bir insandır... benimle de hep şakalaşır gülerdi... Hııı dedi... günah değil mi...

-Günah ya anam niye böyle saldın kendini...

falan dedik ama boş... bir yandan elleriyle yine atıyor üstündeki örtüyü...

Sonra mecburen çıktık... Dışarıda ağaçların altına gölgeye oturduk. Eşim ağlıyor... bırakıp gitmek gücüne gidiyor... Bırakmasa yapacağı bir şey yok.

-İşte hayatın gerçek yüzü bu dedim. Hiç bir şey senin değil... sahiplenme imkanın yok... bırakır gidersin... en son toprağa bırakır gidersin canım dediğin insanı... ya da kendi canını...

Denizin kenarından seyrederiz de ancak suya dalınca hissederiz tüm hücrelerimizde suyun soğukluğunu...

Ölüm de öyle... hep biliriz söyleriz de ancak başımıza gelince hücrelerimize kadar işler...

Anne-annemiz rahmetli oldu... Allah günahlarını bağışlasın... mekânını Cennet eylesin inşallah...

Toprakta dinlenir bağrımız BİZ-im,
AŞK'ıdır TEK GÖNÜL ağrımız BİZ-im,
BİR oyun, eğlence değildir HAYY-at,
Yazılır eğrimiz, doğrumuz BİZ-im.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gulgoncaa
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 182
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen gulgoncaa »

Bismillahirrahmanirrahim

Rabbim gani gani rahmetiyle, şefkatiyle muamele etsin.Bütün korktuklarını ümide çevirsin.Eğer Rabbimin sevgisi de kullarınınki gibi olsaydı; gani gani ne isteyebilirdik ? Rahmetle, affedicilikle, sevmekle, müjdeleyicilikte,..bizim zannımızın da üzerinde cömert olduğuna inanıyorum.Anneannemiz Rabbimizin bütün cömertliklerine muhatap olsun Rabbimizin bildiğimiz, bilmediğimiz bütün ism'i azamları hürmetine.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/gulgonca.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

inna lillahi ve inna ileyhi raciun...
yanlız ondan geldik ve muhakkak ona dönücüleriz...

Can Dostum Halim,
Allah'tan anneannemiz için rahmet diliyor ve yüreğindeki üzüntüyü canı gönülden paylaşıyoruz. Allah tüm günahlarını affetsin ve Resûlullah SAV efendimizin şefaatine nail eylesin, yerini cenneti mekan, kabrini gül bahcesine çevirsin, kabir azabından muhafaza eylesin. Ölüm bize ne kadar yakın, onu da bizle kendimizde taşıyoruz...

Selam rahmet ve üzüntüyle
Barbaros Sert
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Allah razı olsun Değerli Gülgonca Hanım ve Can Dostum Barbaros Kardeşim... Ne güzel... Allah'ın sevilen kulu imiş ki, yüreği Allah ve SAV aşkı ile dolu sizlerden de dua almak nasip oldu rahmetliye...

Allah tüm geçmişlerimize rahmet eylesin... mekanlarını cennet eylesin inşallah...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Zehra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 422
Kayıt: 10 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen Zehra »

Cok değerli Halim abicim
Anneanneniz için Allah rahmet eylesin
Rabbim korktuğundan kurtarsın
Kabrini bol mekanini cennet etsin inşaallah
Ölüm sanki bizlere hiç uğramayacakmış gibi çok uzakta gelir
Halbuki aldığımız nefes gibi
Allahü Zülcelal sizlere bol sabır ihsan etsin inşaallah


SAYGILARIMLA
Resim
Cevapla

“►Tartışmalı Konular◄” sayfasına dön