MUHABBETİN İLÂCI

İmam-ı Gazalî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

MUHABBETİN İLÂCI

Mesaj gönderen aNKa »

"MU"HABBE"T"İN İLÂCI

Ey sâlih kişi!
Sen bil ki, sevgi çok yüce bir makamdır.
Onun İlâcı önemlidir.
Bir kişi güzel bir şeye aşık olmayı dilese onun ilk tedbiri, o aşktan başka ne varsa onlardan yüz döndürmektir, ve daima o sevdiğine bakmalıdır.
Sevgilinin yüzünü görünce; eli, ayağı, saçı örtülü bile olsa onları da görmeğe uğraşır.
Her güzelliği gördükçe meyli artar.
Vaktâ ki, bu yolda sevgisini sürdürünce şüphesiz kendisinde az veya çok eğilim doğar, işte HAKK TEALÂ'nın da sevgisi, O'na duyulan muhabbet böyledir.
Onun birinci şartı budur.
Yâni, dünyadan yüz döndürmek, gönlü dünya muhabbetinden tertemiz kılmaktır.
HAKK'tan başkasının muhabbeti, kişiyi, HAKK'ın muhabbetinden meneyler.
Bu hâl, tıpkı ekin tarlasını ottan, ayrıktan, dikenden temizlemek gibidir.
Bundan sonra HAKK TEALÂ'nın marifetini dilemek gelir.
Eğer bir kişi, HAKK TEALÂ'yı sevmezse bu ALLAHÜ TEALÂ'yı bilmediğinden ötürüdür.
Yoksa, ALLAHÜ TEALÂ 'nın cemâli de, celâli de elbette sevgilidir.

Bir kişi Hazret-i Ebû Bekir'i ve Hazret-î Ömer'i tanıyıp bilince, ikisini de sevmekten uzak kalamaz.
Çünkü onların menkıbeleri, mücahedeleri elbette sevgilidir.
ALLAH hakkında bilgi sahibi olmak, tıpkı tohumu kara toprağa ekmek gibidir.
Nasıl ki, bir kimse bir kimseyi çok ansa, ondan kendisine bir ünsiyet, yakınlık doğar.

Sen bil ki, hiç bir mümin, sevginin köklerinde birbirinden farklı değildir.
Muhabbetin esasında onda izler vardır.
Lâkin o sevginin değişikliği üç sebepten ileri gelir:


Birincisi: Dünyaya olan meyil ve muhabbetten doğan ayrılıktır ki, halkın bir kısmı diğerlerinden daha fazla veya az olarak dünyayı sever ve onunla meşgul olurlar.
Bir şeydeki sevginin ve meşguliyetin azlığı veya çokluğu ise başka bir şeyin sevgisinin azlığını veya çokluğunu gerektirir.


İkincisi: Marifet (tanıma) derecesindeki farklılıktır.
Câhil bir kimse İmam-ı Şafiî'yi âlim diye bildiği için sever.
Fıkıhçılar, Şafiî'yi bazı ilimlerden haberli olduğu için daha ziyade severler.
Ayrıca Şafiî'yi sevenler akrabası ve öğrencileridir ki, onun bütün ilimlerinden ve ahlâklarından haberlidirler.
Bundan ötürü de onu öteki fakihlerden daha fazla severler.


Üçüncüsü: Ünsiyetin kazanılmasına sebep olan zikir ve tâattaki farklılıktır.
Bir kişi HAKK TEAL’yı ne kadar çok bilirse, O'nu o kadar fazla sever.
Birde sevginin vesilesi zikir ve ibâdettir ki, onlarla ünsiyet elde edilir.


Bu üç sebepten ötürü meyil ve sevgide ayrılıklar olur.
Fakat bir kimse HAKK TEALÂ'yı hiç bir zaman dost tutunmazsa bu, kişinin ALLAHÜ TEALÂ'yı asla bilmemesinden, tanımamamdandır.
Görünen yüzün güzelliği elbette sevilir.
Onun gibi batini olan yüz de elbette sevgilidir, mahbubdur.
Böylece muhabbet marifetin (tanımanın) semeresi olmuş olur.

Marifetin kemâlini ele geçirmenin iki yolu vardır:


Birinci yol: Tasavvuf ehlinin yoludur.
O da mücahededir.
Sürekli zikretmek ile kalbi safi kılmak, arındırmaktır.
Öyle ki, ALLAH'tan başka her şeyi unutmaktır.
Bundan sonra o kişinin bâtınında bazı haller belirir ki, belki o hallerle HAKK TEALÂ'nın yüceliğinin kemâli, parıldar ve müşahede edilir gibi bir şekil alır.
Bunun örneği ava tuzak kurmak gibidir ki, o tuzağa kimi zaman olur av düşer, kimi zaman düşmez.
Kimi zaman olur ki; içine, sıçan düşer, kimi zaman da doğan düşer.
Bundaki fark çok, ama çok büyüktür ve saadet, bağışlanan miktardadır.


İkinci yol: O da marifet ilmini öğrenmektir.
Bu hususta kelâm ilmini ve başka ilimleri öğrenmek fayda vermez.
Bunun da başlangıcı HAKK TEALÂ'nın acâip san'atını tefekkürdür.
Bunların kimisine işaret etmiştik.
Bundan sonra acâip san'atlardan ilerleyerek ALLAH'ın zâtının cemâlini, celâlini düşünmek gelir.
Bu hâl, ALLAH'ın zâtının, sıfatlarının ve isimlerinin hakikatlerinin keşfolmasına kadar sürer.
Ve bu uzun bir ilimdir.
Ancak zeki olan kişinin buna erişmesi mümkündür.
Ancak arif bir üstad ele geçirmekle bu imkân hâsıl olabilir.
Ama zekî olmayanlar bu ilme erişemez.
Çünkü bu, av düşecek veya düşmeyecek tuzak kurmak değildir.
Belki aksine bu ticaret ve çiftçilik gibidir.
Bir kişi iki koyun alır.
Bir erkek, biri de dişidir.
Bunları çiftleşmeye salar.
Bundan ötürü malı çoğalır.
Ancak koyun sürüsünü yıldırım çarpar, hepsi helak olur, gider.

Bir kimse muhabbet dilerse marifet yolunda başka bir yolla dilememelidir.
Bu, güçtür, müşküldür.
Bir kişi marifeti, bu iki yoldan değil de başka bir yoldan ararsa onu bulamaz.
Ve bir kimse ki, HAKK TEALÂ'nın sevgisi kendisinde olmadığı halde âhiret saadetinin kemâline erişmeği isterse yanlış hareket etmiş olur.
Çünkü âhiret, HAKK TEALÂ'ya erişmekten başka bir şey değildir.


Bir kişi, sevgi beslediği bir şeye erişse, onu elde etse, fakat daha önceden onu sevmesine engel olan şeylerden ötürü o şey örtülü kalmış, ona kavuşamamış ve onun hasreti ile nice yıllar geçirmiş olsa, ona kavuştuğu an büyük bir lezzet duyar.
İşte Saadet budur.
Eğer önceden sevmemişse ona erişmekten hiç lezzet duymaz.
Bütün gönül ile sevmişse büyük bir lezzete erer.
Böylece saadeti, aşk ve muhabbeti derecesinde olur.


---İmam Gazali “Kimya-yı Saadet”---
Resim
Cevapla

“►İmam-ı Gazali◄” sayfasına dön