Gizli Bahçe'ye Gelin-Bawa Muhyiddin(K.S)

Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.239-242
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Mango Ağacı’nın huzuru

Sevgili yavrularım, gelin ve mango ağacının altına oturun. Ona sormak istediğim bir soru var: “Sevgili mango ağacı, bize rahatlatıcı bir gölge sunuyorsun, peki senin huzurun var mı? Çok serin ve sakin görünüyorsun. Seni böyle yapan nedir? Bize söyleyebilir misin? “

Çocuklar, yaklaşın ve mango ağacının cevabını dikkatle dinleyin. “Ben ağaç familyasının bir üyesiyim. Sizler de insansınız. Bizim huzurumuzu anlayabileceğinizi zannetmiyorum. Allah size muhakeme, hassas irfan, çözümleyici irfan ve kutsal saf irfan vermiş olsa da, bizim meyvelerimizi alma, bizleri kesme ve yok etme özelliğiniz de var.

“Eğer huzura ermek istiyorsanız, size faydası olsa da olmasa da ağaç kesmeyin. Ve iyi şeyler de yapsa, fena şeyler de yapsa bir insanı kesmeyin. Eğer gururunuz yahut bencilliğinizden dolayı birinden intikam alma yahut onu aldatmayı veya mahvetmeyi düşünüyorsanız, ya da herhangi bir şekilde birisine eziyet etmek istiyorsanız, bu sizin huzurunuzu yok edecektir. Huzurunuzu mahveden şey sizin kendi zihinsel durumunuzdur. Fakat eğer fena düşüncelerden sakınırsanız, o zaman mutlu ve huzurlu olursunuz. Bu benim size tavsiyemdir.

Bana bakın, burada köşede dikiliyorum. Pek çok insan bu yoldan geçer. Çiçeklerimden kokular yayılmaya başladığında bana taş atıp çiçeklerimi düşürmeye çalışırlar. Tırmanıp dallarıma sarılırlar fakat buna aldırmam. Bana vurduklarında, salladıklarında ve meyvelerimi aldıklarında bile mutluyumdur. Bazı insanlar ve bazı hayvanlar ve kuşlar meyvelerim olgunlaşmadığı halde hoşlanırlar. Diğerleri olduktan sonra severler. Mangolarımı ısırıp yediklerinde ve tadına baktıklarında mutlu ve huzurlu olurlar ve bu bana da huzur verir. Meyvelerimi yiyerek ve açlıklarını bastırarak buldukları huzur beni de mutlu eder. Bu şekilde mutlu olduğum da, başkalarına gölge sağlar ve serinlik veririm, bu da onların mutluluklarını ve huzurlarını çoğaltır. Onlar huzurlu olduklarında ben de huzurlu olurum. Bu benim sırrımdır. Beni büyüten, meyve verdiren ve bana serinletici gölge sağlatan şey budur.

“Eğer mutlu olmak istiyorsanız, siz insanlar da böyle olmalısınız. Dünyada ne olursa olsun, düşmanlarınızca dövülüp saldırıya da uğrasanız sabırlı olmalı ve onlara sevgi ve şefkat göstermelisiniz. Eğer düşmanlarınıza yardım ederseniz, onların kazandığı huzur sizin olur.”


Torunlarım, mango ağacının söylediklerini dikkatle dinlediniz mi? Anladınız mı? Ağaçlar bilincin üç seviyesiyle yaratılmış olmalarına rağmen çok güzel vasıflara sahiptirler. Onların sadece hissetme, farkındalık ve zekâları vardır fakat Allah sizi dört basamak daha üstün yaratmıştır. Eğer bu irfanı en azından mango ağacının seviyesine erişmek için kullanırsanız huzur ve sükûnet sahibi olursunuz.

Hayat yolculuğunuzda irfanınızı bu şekilde kullanın yavrularım. Başkalarından intikam almak için zekânızı boşuna harcamayın, çünkü başkasının arkasından kovalarken boşuna uğraşmış olacaksınız. Kendinizi böyle dolaşık işlere adadığınızda, kendi yolunuzdan sapmış olacaksınız. Sizi Allah’tan ayıran yol büyüyecek ve çok sıkıntı çekeceksiniz.

Dünyada bu şekilde olur. Başkalarına zarar vermeye odaklanan kendi yolunu terk eder. İbadet ve dualarını inkâr eder ve iyi vasıflarını unutur. Bu sebeple huzurunu ve sükûnetini kaybeder ve yaşamı dert ve kederlere gömülür. Fakat Allah’a yönelen ve kendi vasıflarına, işine ve yoluna odaklananlar huzurlu ve yüce bir yaşama kavuşurlar.

Bu dünyaya Yaratanımızın emirlerine uymak için geldik ve buradayken O’nun emirleri doğrultusunda yaşamalı ve O’na yakın olmaya çalışmalıyız. Bu emirleri yerine getirecek şekilde görevlerimizi tamamlamalı ve sonra O’na dönmeliyiz. Bu bizim işimiz. Bunu yapabilirsek bu dünyada, ahirette ve ruhlar âleminde huzur içinde oluruz.

Bunu derinlemesine düşünün yavrularım. Kendi işinize ve görevlerinize bakın. Başkalarının saldırısına maruz kalsanız bile, eğer onlara iyi olursanız bu size huzur getirecektir. Sevgim sizlere. Mango ağacı gibi olmaya çalışın.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.263 -266
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Maymun Kanunu

Sevgili çocuklarım, hadi nehir kenarında ağaçlarla dolu şu yere gidelim. Dallarda oynayan maymunları görüyor musunuz? Küçük büyük, yaşlı genç ve siyah beyaz bir aradalar. Pek çok renk ve boyda bir sürüler. Onlara dikkatle bakın. Yüzleri bile birbirlerinden farklı. Bazılarının siyah yüzleri var, bazılarının kırmızı ve kimisi de aslan gibi büyük bir yüze sahip.

Biraz oynamalarını seyredelim mi? Bazıları birbiriyle kavga ediyor, hatta sanki kung fu biliyor gibi dövüşüyorlar. Bazıları da akrobatlar gibi dallarda sallanıyorlar. Yaşlı olanlar bile oynuyor, bağırıyor ve zıplıyorlar. Daha yakından bakın torunlarım. Küçük olanların annelerinin karnına nasıl asıldıklarını ve sırtlarına bindiklerini görüyor musunuz? Anneleri daldan dala atlarken nasılda sıkıca tutunuyorlar.

Annelerin karınlarında ve sırtlarında asılı duran bebekleriyle nasıl nehrin karşısına sallandıklarını görüyor musunuz? Bazen bir yavru annesini bırakıyor ve düşüyor. Böyle bir durum olduğunda diğerleri gruplarına onu tekrar almıyorlar ve kovuyorlar. Bu onların kanunu. Tüm maymun familyası aynı kanuna uyuyor. Babun, orangutan, goril yahut şempanze olması fark etmiyor. Büyük yahut küçük olabilirler, farklı şekillerde olabilirler ama kural aynı.

Oh, hayır! Genç bir maymun düştü. Diğer tüm maymunların nasıl birleşip ona saldırdıklarını ve ısırdıklarını görüyor musunuz? Şans eseri kaçabildi ve yaşamak için kaçıyor.

Sevgili yavrularım. İnsanın da kendisine sıkıca tutunan maymunları vardır. Dünyanın ve yanılsamanın nasıl sırtına gururla bindiklerini görmüyor musunuz? Kibir ve vehim maymunları da binmişler ve ne yaparsa yapsın bırakmıyorlar. Bir insan kral bile olsa ve şerefiyle yürüse de, hala sırtında bu ağır yükü taşımaktadır. Cehalet, açlık, hastalık, yaşlılık, ölüm ve beş element, toprak, kadın, altın hırsı karnına sıkıca sarılmıştır. Bu kimse ne oyunlar yaparsa yapsın, ne kadar ibadet ve tefekkür etse ve yogalar da yapsa, bu maymunlar onu bırakmıyor. Göğsüne sarılıyor ve memesinden süt emiyorlar. Bunu hiç fark ettiniz mi?


Ali Imran 3/14: İnsanlara: Kadınlar, oğullar, yüklerle altun ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden şehevat sevgisi bezendi; fakat bunlar Dünya hayatın geçici metâ'ı, halbuki Allah, akıbet güzelliği onun yanındadır

En’am 31: hakikat hüsranda kaldı o: Allahın karşısına çıkacaklarını inkâr eden kimseler ki nihayet saat gelib ansızın kendilerini bastırıverince «eyvah! hayatta yaptığımız taksırlerden dolayı hasretlerimize bak» derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar!

Ankebut 29/41: Allahdan başka veliylere tutunanların meseli örümcek meseli gibidir: bir ev edinmiştir fakat evlerin en çürüğü de şübhesiz örümcek evidir, eğer bilselerdi

Araf 7/166: Vaktâki artık o nehy edildikleri şeylerden dolayı kızıb tecavüz etmeğe de başladılar, biz de onlara maymun olun keratalar dedik


Şuradaki adama bakın. Tüm dünya, akıl, arzular, unvanlar, din ve felsefeler ne kadar uzun zamandır onu kapmışlar. Fakat onlar bir yerden diğerine sallandıkça o da onlara asılıyor.

Bakın! En sonunda maymunlara tutunmayı bıraktı. Düştü ve diğer tüm insan maymunlar ona saldırmak, ısırmak ve kovalamak için birleştiler. Onların itmesine izin verdiği için hayatta kalmasını istemiyorlar. Onların kuralını bozdu ve insan oldu. Böylece şimdi kovuldu ve yalnız bırakıldı ve artık dünya onu kabul etmeyecek.
Kavrayışlarından kurtulunca bu insan, maymunları ormanlarında bırakarak terk etti. Nehri geçiyor ve ileriye gidiyor. Şimdi artık gerçek bir insan oldu; Allah’ı arayan bir insan.

Hadi biraz insan kurallarını çalışalım sevgili yavrularım. Eğer renk, ırk ve din farklılıklarınızı kabul eder ve bunlara tutunursanız, toplum tarafından kabul edilirsiniz. İnsan maymunların kanunu budur. Fakat eğer bu kavramaların herhangi birisini bırakırsanız, sizi hemen ısıracaklardır. Bu farklılıklardan uzaklaşıp kurallarını ihlal ettikçe size saldıracak ve sizi dışlayacaklardır.


En’am 137: Yine bunun gibi müşriklerden çoğuna evlâdlarını öldürmeyi de o taptıkları şerikler iyi bir şey gibi gösterdi, hem kendilerini ifnâ etmek için, hem dinlerini berbad edib şaşırmak için, eğer Allah dilese idi bunu yapmazlardı, o halde bırak onları uydurdukları kanunlarla ne halleri varsa görsünler

Sevgili yavrularım, bunu biraz düşünelim. Eğer dünyanın kanunlarını tutmayı reddeder ve ötesine geçerseniz tehlikede kalırsınız. Bu dünyanın insanları sizi ısırırlar, döverler ve kovalarlar. Çok zordur fakat onlardan kurtulmaya gayret etmeli ve Yaratan’ınızı aramalısınız. Dünya bölgesinde kalarak O’nu bulamazsınız. O, tüm varlıkları kendi hayatı gibi görendir. O farklılık ve ayırım sahibi olmayan hazinedir. Sizi koruyacak olan O’dur.

Yasin 36/18: Doğrusu dediler: biz sizinle teşe'üm ettik, yemin ederiz ki vaz geçmezseniz sizi hiç tınmadan recmederiz ve her halde size bizden pek acıklı bir azâb dokunur

Ibrahim 14/13: Küfredenler de resullerine dediler ki mutlak ve mutlak sizi toprağımızdan çıkarırız, yâhud ki milletimize dönersiniz, rabları da onlara şöyle vahiy verdi ki muhakkak ve muhakkak zalimleri ihlâk edeceğiz

Sebe 34/43: Karşılarında açık beyyineler halinde âyetlerimiz tilâvet olunduğu zaman o zalimler: «bu başka değil, sırf sizi atalarınızın taptığı ma'budlardan men'etmek isteyen bir adam» dediler ve «bu (Kur'an) başka bir şey değil, sırf uydurulmuş bir iftira» dediler ve o küfredenler hak kendilerine geldiği vakıt bu apaâçık bir sihirden başka bir şey değil, dediler


Fakat bazı kimseler sırtlarında ‘ben’ kibrini taşıyarak bu dünyevi krallığa tutunurlar. Diğerleri de karınlarına asılan tüm bağlılıklara tutunurlar. Onların insan mı yoksa maymun mu olduklarını söylemek zordur. Bununla beraber, eğer maymunun kavramasından kurtulup tehlike zamanlarında kendisini koruyacak olana tutunursa daha ileriye gidebilir. Bunu anlayın ve Allah yolunda yürüyün.

Sevgim sizlere yavrularım. Allah sizi korusun ve bu yola sevk etsin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.89 -91
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Patatesin açgözlü çiftçiyle konuşması

Sevgili torunlarım; bir zamanlar pek çok ürün eken ve ektikleri uzun ve sağlam büyüyen bir çiftçi vardı. Mahsülü, harcadığı efordan on kat daha fazlaydı fakat onlardan hiç aç yahut yoksul insanlara yahut tarlada çalışanlara vermezdi. Onun yerine, ekini ortalamanın üstünde olduğundan, çok yüksek fiyatlar talep ediyordu. Eğer kıt yetişmişse, daha az fiyat vermek zorunda kalıyordu.

Bir gün toprak onu azarladı. “Yalnızca azcık bir iş yapıyorsun ve bak, sana ne kadar veriyorum! Fakat bu güzel kısmetini hiç paylaşıyor musun? Hayır, işçilerine fazla ödemiyorsun, ve müşterilerinden çok fazla fiyat talep ediyorsun.”

Böylece toprağın mutluluğu azaldı ve bir sonraki yetişme mevsiminde, yüz tane fide verirken, elli tane üretti. Fakat çiftçi fiyatları yükseltmeye devam etti ve toprağın sevinci biraz daha azaldı. Sonraki mevsimde elli meyve ve sebze yetişirken, toprak sadece yirmi beş verdi. Adam fiyatları ne kadar artırdıysa, toprak üretimini o kadar azalttı. En sonunda, bahçesindeki tüm meyve ağaçlarından yalnızca iki tanesi çiçeklendi.

“Bu adil değil!” diye şikayetlendi adam “Bu kadar çaba sarfediyorum! Bu kadar çalışıyorum! Belki de toprak artık iyi değildir. Belki de bunlar doğru mahsül değiller.” Yorulmuştu. “Bu zamanda herşey çok zor yetişiyor. Ne büyük bir kayıp!” diye herkese şikayetlendi.

Sonra bir patates onunla konuşmaya başladı, “Ey insan, sana baktığımızda gülesi-miz geliyor. Yalnızca bir patates ektin ve karşılığında bin tane aldın. Fakat hiç bizim verdiğimiz kadar verdin mi? Çok mutluydun fakat hiç açlara ve yoksullara bir şey verdin mi? Tarlanda çalışan insanlara karşı hiç şevkat hissettn mi? Hiç kimse için fiyat azalttın mı? Hayır, mahsülünü değerinin on katı fiyata hem zengine ve hem de fakire sattın.

Senin hakkında hiç kimsenin iyi şeyler söylediğini duymadık. Tek bir kişi bile onlara bir şey verdiğinden yahut ücret arttırdığından bahsetmedi. Yalnızca ne kadar kar ettiğini duyduk. Fakat tüm bu kazancına rağmen, hiçbir zaman cömert olmadın.

“Hiç ‘Allah’ım, bana bu kadar çok verdin. Bana böylesi bol mahsül verdin’ dedin mi? Hiç bunları Allah’a atfederek O’na hamdettin mi? Ey insan, hayır hiç yapmadın.

“Sonra, mahsülün ve kazancın azalınca sızlanmaya başladın, ‘Bu adil değil! Artık tarlam mahsül vermiyor. Hiçbir şey yetişmiyor. Her şey ters gidiyor. Mahsülüm çok az ve çok büyük bir kayba uğradım.’ Herkese acıklı hikayeni anlattın.

“Bu senin cehaletin, ey insan. Bir şeyi hak edecek ne yaptın şimdiye kadar? Sen etrafta dolanıp dururken işçilerin tüm işleri yaptılar ve komşuların da akıl vererek yardım-cı oldular. Yine de biz sana mutlulukla on hatta yüz katı fazlasıyla verdik. Fakat hiç yoksullar için fiyat düşürdün mü? Hayır. Fakirler sana zekat için geldiklerinde onlara bir parça yiyecek bile vermedin. Bu onları incitti, bizi incitti ve toprağı da incitti. Mutluluğumuz azaldıkça mahsülün de azaldı. Ve azalmaya da devam edecek çünkü temiz bir kalple çiftçilik yapmıyorsun. Sonunda elinde avucunda çorak topraktan başka hiçbir şey kalma-yacak. Paylaşmadığında ve sadaka vermediğinde olacak olan bunlar. Herşeyi kendin için topladığında olacak olan bunlar.

“Ey insan, bu senin karman. İşler yolunda gittiğinde mutlusun fakat payına düşen azalınca, toprağı azarlıyor ve lanet okuyorsun. Bir insan olarak doğmuş gibi gözükmüyor-sun. Bir fil dahi sadece payını alır ve başkalarına yeterince bırakarak yoluna devam eder. Bir yaprak yer ve diğerini bırakır. Bir meyve yer ve kalanını kuşlar için bırakır. Fakat sen hiç kimseye bir şey bırakmıyorsun, ve bu sebeple aklın hiç bir zaman tatmin olmuyor. Diğer varlıklar memnunken senin aklın hep bir şeyler arzuluyor. Hiçbir zaman yeterince sahip olmadın. Aklının tatmin olmamasının nedeni diğerlerini mutlu etmemendir.

“Ey insan, sadakan azaldığı oranda mahsülün de azalacaktır. Hayrın arttığı zaman mahsülün de artmaya başlayacaktır. Eğer kalbin açıksa ve diğer canlılara şevkat duyuyor-san, on yerine yüz sebze toplayacaksın. Ve mahsülün arttıkça, daha az fiyat biçeceksin.

“Toprak bir annedir. Sana çok verir. Bir tohumdan bizleri ne kadar çoğalttığına bak! Allah sana bu mahsülü verdi ki, diğerleriyle eşit olarak paylaşabilesin fakat bunun yerine sen hepsini kendin için topladın. Bunu bir düşün. Herşeyi kendine sakladığında nelerin olduğuna bak. Eğer yolunu değiştirirsen toprak tekrar mahsülünü arttırır ve tüm canlılar kalplerini sana açarlar.

“Bu şekilde şikayetlenmemelisin ey insan. Çok çalışıp da ürünlerinin yetişmediğini söyleme. Neler olduğunu anla ve af dile. Eğer başkalarının ihtiyaçlarını giderirsen, senin ihtiyacın da giderilmiş olur.” Açgözlü çiftçiye patatesin söyledikleri bunlardı.

Değerli yavrularım, Allah bize bol bol vermiştir. Eğer bir şeyden bize bir avuç vermişse, bunun yarısını yahut en azından dörtte birini başkalarına vermeliyiz. Eğer iki avuç verirse, birini vermeliyiz. Eğer dört verirse, ikisini vermeliyiz. Eğer bu şekilde paylaşırsak, hayatlarımız yücelir, iyiliğimiz yücelir ve sükuneti tecrübe etmiş oluruz. Dünyada ve ruhlarımızda huzuru bulmuş oluruz.

Eğer insan, hayatının her açısında bunu anlarsa, eğer kendisi için kaygılandığı gibi başkaları için de kaygılanırsa ve sonra görevini yerine getirirse, toprak mutlu olur, tüm kalpler yumuşar ve serinler. Sonra bu sükunet ve huzurdan gelen hazineleri elde eder. Fakat eğer başkalarının kalpleri incnmişse, kendi kalbi de incinecek ve en sonunda üzüntü duyacaktır. Bunu düşünmeye çalışın. Patatesin çiftçiye söylediklerini anlamaya çalışın.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Bawa Muhyiddin (K.S.) Hazretleri'nin(Allah (c.c) O'ndan razı olsun) bu güzel hakikatı anlatışını okurken aklıma incir tefekkürü geldi...Ramazan ayında tatlı niyetine hep incir yemek istedim..Yerken de ‘incir seni yiyorum ama güzel şeyler konuş , kendini iyi tanı ona göre’ diye onla konuşuyordum ..Bir ara dedim ki kendime; iyi misin? İncirle konuştuğunun farkında mısın?... Bawa Muhyiddin (K.S.) Hazretlerinden bu hakikati okuyunca dedim ki acaba incirle konuşan ben değil de patates mi?...

Bu güzel aktarım da emeği geçen tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Allah (c.c) razı olsun...HAKK Teala; BİZleri bereketli toprağı, hayırlı mahsulu ve şükreden kullarından eylesin İnşaAllah!
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

İN-cir'in Cerr'i seni İNdine çekiyor İNşaallah. Bawa Baba her şeyle konuşur bana çok şey söylediler demekte, bak senin için portakal ağacını yükleyeyimde gör inşaallah. Mevlana nasıl çiçeğe"anlat bakalım bugün bana neler söyleyeceksin" der, Hocam ve Halim "Efemle", Ben masamdaki çiçekle balıkla ve devekusu ile , Süleyman "Hüdhüd" ile, Resulullah "Hannane direğiynen", Derman hocam "Kedi, köpek, kuru kütük ne bulursa" konuşuruz inşaallah. Delilik paraynan mı , bedava.

Resim

Bak bir kaç ay evvel patatese sordum dedim:
"Sizin neden yapraklarınız acı ve toprak üstünde ve aslınız ise toprağa gömülü ki" diye, dedi ki:
"Bu size ibret olsun diyedir, beden toprağınızın altında yetişeni farkedip kendinizi sade bu beden sanmayasınız diye. Bizim aslımız toprakta gelişir. Yaprağımızın sararması toprak altından çıkma vaktinin geldiğine, sizinde bedeninizin bizim yapraklarımız gibi bir gün sararıp döküleceğine ve beden toprağınızın içindekinin deşilip çıkarılacağına bakın ve ibret alın diye. Yapraklarımız çiçek açar bu bizim sevincimizdir, olgunlaşmaya dair bir işarettir, çiçek açmayan ağaçlar meyve vermezler. Yapraklarımızın tadının zehir gibi oluşu onların etraftaki haşerat ve hayvanların onları yememesi ve toprağın altındaki bizi tehlikeye sokmaması içindir. Özümüzü diş dünyanın bize olan zararlı etkilerinden korumak için böyle yapmaktayız, dış dünyadan bize faydalı olanı alırken zaralı olanlarla aramıza bir set çekeriz. Sizde bedeninizi Muhammedi terbiyeden geçirir, nefsinizi tezkiye eder, haram ve helallerden uzak durmaya başlar haram olana karşı çıkar (La ilahe der) ve yalnız helal olanı(ve illa Allah derseniz) alırsanız bu dünyada beden toprağınızın otesinde olan kalbinizdeki kötü sıfatlar gider (tasfiye) yerine tatlı sıfatlar Ahlakullah gelir ve maneviyatınız korunur. Bir gün deşilip çıkarılınca orda güzel ve tatlı bir meyve olur. Ama yapraklarınızı bu dünyaya karşı tatlı tutarsanız bu dünya onları sizin olgunlaşmanıza vakit bırakmadan yer bitirir."

Gariban: "Evet çok haklısın sevgili Patatesim , çok haklısın."

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Patates, sana çoook çok teşekkür ediyorum...Dillendiğin o "garib an" var ya..o AN işte...O AN'dan Allah (c.c) razı olsun, bereketi Resulullah (s.a.v)in üzerine olsun inşaAllah.

Portakal ağacı bulmam lazım . : ) Şimdi gitmeliyim. Allah'a(c.c)emanet olun.


Resim
En son Gul tarafından 08 Eki 2009, 04:55 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.1 -3
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Portakal ağacı Allah’a inanıyor

Sevgili yavrularım, torunlarım, söyleyin bana, Allah hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Dede, ne demek istiyorsun? Allah hakikattir. O’nun hakkında nasıl fikir sahibi olabiliriz ki? O’na ihtiyacımız olduğunu biliyoruz, ve bu sebeple O’nu arıyoruz. Fakat pek çok kimse diyor ki, ‘Bir Tanrı yok!’ ve bu da bizim canımızı sıkıyor. Böyle bir şeyi nasıl söylerler?”

Torunlarım, dünya pek çok şey söyler. Yalnızca tek bir Tanrı, tek dua ve tek insan topluluğu olduğu doğrudur. Fakat dünyadaki pek çok kimse farklı şeyler söyleyen farklı guruplara ayrılmışlardır. Böylece, torunlarım, düşündüğümüzü söylemek yerine, başka bir varlığa ne düşündüğünü soralım. Hadi şu ilerdeki güzel portakal ağacına soralım.

“Ey portakal ağacı, Allah’ın varlığına inanıyor musun? Yoksa bir Tanrı olduğuna inanmıyor musun? Ne düşünüyorsun? Bir Tanrı var mı, yok mu?”

“Ey irfan sahibi yüce kişi, size ne düşündüğümü söyleyeyim.Allah bana başkalarını memnun eden ve faydası olan meyvelerle dolu dallar verdi. Bana bu kadar meyve verenin ve onları bu kadar tatlı yapanın kim olabileceğini merak ettiğimde, Allah’a inanmak zorunda kalıyorum. Bu meyveler benim için yeterli delildir. Eğer Allah olmasaydı, bu kadar lezzetli meyvelere nasıl sahip olabilirdim?

Allah beni yarattı ve başımı başkalarına huzur verecek meyvelerle kapladı. Eğer Allah’ın olmadığını söyleyecek olursam, bu sanki ‘benim meyvem yok, hiçbir şeyim yok’ demem gibi olur. Bu kadar şeyim varken nasıl olurda hiçbir şeyim olmadığını söylerim? Eğer tamamen cahil olsay-dım ancak böyle bir şey söyleyebilirdim. Bir zerre irfanım varsa, Allah’ın varolduğunu söylemek zorunda kalırım. Evet, gerçekten ben Allah’a inanıyorum.

“Ey büyük insan, aynı benim gibi görünen pek çok ağaç var. Yaprakları ve gövdesi aynı renk ve tonlara sahip. Onlar da portakal ağacı, bununla beraber tatları ve özellikleri benimkinden farklı. Bazıları tatlı, bazıları ekşi, bazıları acı ve bazıları da lifli. Tatları ve yapıları, içlerinde işleyen çeşitli özelliklerden dolayı farklı. Bazı meyveleri ekşi yapan cehalettir, tıpkı insanlar arasında fikir farklılıklarının cehaletten kaynaklanması gibi. Bu görüşler onların özelliklerinden gelmektedir.

“İnsanlar bizim gibiler. Hepsi de Adem’in çocukları olarak tek Allah tarafından yaratıldı ve hepsi de insanlık ailesine ait. Fakat herkes için tek bir tat ve dua var. Bu böyledir. Bununla beraber bazı insanlar Tanrı olmadığını söylüyorlar. Bu benim meyvemin olmadığını söylememe benziyor. Bu görüşler cahillikten kaynaklanıyor. Eğer zerre kadar irfanları olsaydı, ALLAH'ın olduğuna inanacaklardı. Benim düşüncem bu.

“Allah hepimizi yarattı. Size yiyecekler veren ve dilinize iyi ve kötüyü tatma kabiliyeti veren O’dur. Gözlerinize ışık veren, burnunuza koku alma kabiliyeti veren ve kulaklarınıza işittiren O’dur. Ve böylece ne duyduğunuzu anlayabilirsiniz, ilminin lütfuyla kalplerinize ihsan eden O’dur. Size eller ve ayaklar vermiştir, bu sayede verir, alır ve yapılması gerekenleri yaparsınız. Size güzel bir insan şekli ve bir suret verdi. Gece ve gündüz, ne zaman aç olursanız, sizi rızıklandırır. Belirli zamanlardaki durumunuza göre, size su, meyve yahut başka çeşit besinler verir, bazen az bazen çok. O sizin ihtiyacınız olanı bilir.

“Bize tüm besinleri veren Allah’tır. O’nsuz bir atom bile kıpırdayamaz, bir çimen yaprağı dahi eğilmez. Buna mutlak bir kararlılıkla inanmalıyız. Bunu kabul etmeyen, bir Tanrı olduğuna inanmayan kimse tamamen yüklü bir ağacın ‘benim meyvem yok’ demesine benzer.

“Allah insanla yaşar. Onu yarattı, korur ve tüm ihtiyaçlarında ona yardım eder. İnsana bu kadar verilmişken, ALLAH'ın olmadığını söylemesi ancak ahmaklıktandır.

Eğer irfanın varsa, anlayacaksın ki cahilliği, bencilliği, arzuları, kıskançlığı onu terketmeye başlamadan Allah’a inanmayacaktır. Eğer hayatını uygun bir şekilde yürütürse, sol tarafı terkedip sağa yaklaşırsa, irfan ona gelecektir. O zaman Allah’a inanacaktır. Fakat cahil kaldıkça irfan ona giremez. Ey bilge kişi, senin fikrin ne?”


“Ben söylediklerini kabul ediyorum sevgili portakal ağacı.”

Gerçekten böyle sevgil torunlarım. Şimdi anlıyor musunuz? Eğer bir ağaç bile Allah’ın varlığını keşfedebiliyorsa, şüphesiz insan da bu kadarını yapabilir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Sevgili Gariban Can çok teşekkür ediyorum bu güzel paylaşım için. Bizim portakal ağacının dili aşkça olsaydı heralde hocamızın şu dizeleri dökülürdü yapraklarından!

Resim

NE ZAMAN

Ne zaman;
Bey Dağlarını sarsa akşamın mor karanlığı
İnsanlar tek tek tutsa evlerinin yolunu
Kuşlar tedirgin uçsa bir oyana bir bu yana
Bir hüzün sarsa içimi
Seni düşünürüm...


Ne zaman;
İnsem iskeleye
Dik ve derin yolların koynunda
Oyulmuş parça parça kayalarla
Dalgacıkların sarılıp öpüşmesini
Kırılan bir vazo gibi gülüşmesini
Bir damla yeme koşan ufacık balıkları
Ve balıkçı çocukları
Denizin derin yeşilliğinde
Görür gibi olsam hayalini
Seni düşünürüm...



Ne zaman;
Bir fırtına kopsa
Yer göge kapansa
Savrulsa yapraklar kudursa deniz
Bir sağnak kırbaçlasa camları…
İçimde…
Seni düşünürüm…


Kul İhvani

28.12.1981 Antalya
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Eyvallah Gül Kardeşim çok haklısınız hakikaten bunu der di.

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.413 -421
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar



Resim

Rehberinizle on iki yıl



Sevgim sizlere yavrularım, torunlarım. Bismillahir-Rahmanir-Rahim. Tüm övgüler ve hamd yalnız Allah’a mahsustur. Ruhlar aleminde, burada ve ahirette O’nun korumasına muhtacız. Hayatımızın her anında O’nun yardımına muhtacız. Her nefeste O’nu aramalı ve gitmesine izin vermemeliyiz. O her zaman yardıma hazırdır. Eğer O’nu arasanız, O da sizi arayacaktır. Eğer O’nu düşünürseniz, O da sizi düşünecektir. Eğer O’na niyetlenirseniz, O da size niyetlenecektir. Eğer O’nu çağırırsanız gelecektir. Her zaman Kendisini çağırmanızı beklemektedir ve her an hazırdır.

Bunu düşünün yavrularım. Size hakikatten bahsediyorum. Allah’tan başka hiç kimse bize yardım edemez. Başka hiçbir tanrı yoktur bu kudrete sahip olan ve bundan dolayı bu lütuf ve gaye ancak O’nun ellerindedir. Eğer Allah’ın vasıflarını, irfanını ve gerçeğini ararsanız, söylemiş olduğum şeyleri anlayacaksınız. En ufak bir şüphe duymadan O’na güvenirseniz, niyetleriniz yerine gelecek ve hem bu hayatta ve hem de ruhlar aleminde özgürlüğe erişeceksiniz.

Bunu yapabilmek için gerçek bir insan, Allah’ın sıfat ve irfanına sahip birini bulmaya ihtiyacınız var. Böyle birisini bulduğunuzda, onun irfanını ve vasıflarını dikkatle inceleyin. Bu mükemmel örneğin güzelliğini görmelisiniz. Eğer böyle bir hale gelirseniz, eğer böylesi irfana ve sıfatlara erişirseniz, o zaman herşeyi anlayabilirsiniz. Fakat en ufak bir şuphe yahut vesvese barındırmamalısınız, tam bir kararlılık içerisinde olmalısınız. Bu size yaşamınızda ve her üç alemde de huzur, sükunet ve saflık getirecektir.

Bu irfan sahibi kişi, hayatınızda bir harita olacaktır. Tüm yapmanız gereken, haritayı anlayış içinde takip etmektir. O, buraya size kerametler göstermeye, yahut ellerini sürterek sizin için olağanüstü şeyler üretmeye gelmedi. Size mantralar (büyü kelimeleri) yahut hileler öğretmeye de gelmedi. Allah’ın rahmetinin hakikati büyü yahut kerametlere ihtiyaç duyar mı? Hayır, hakikat mucizeler yapmaz. Hakikat irfanının makyaja ihtiyacı var mıdır? Hayır, güzel sıfatların, hakikatın ve irfanın süslenmeye ihtiyacı yoktur. Eğer güzelseniz, yapay süslemelere ihtiyacınız olmaz. Işığınız ve güzelliğiniz sizde açık, hür ve doğal bir güzellik olarak görülecektir. Siz bunu bilecek-siniz ve diğerleri de bunu bilip keyif alacaklar. Doğal olan asla değişmez ama onu makyajla örterseniz güzelliği azalır. Bu asıl güzelliği saklamayın. Eğer asıl yeriniz olan güzel sıfatlar ve irfana dönebilirseniz, bu halin kendisi size bu dünyadan Hakk’a gidişi gösterecek olan haritaya dönüşür. Bu noktada herşey kendiliğinden olur, ve her bir şey meydana geldiğinde, onu anlarsınız.

Çocuklar, ancak gerçek bir insan size bu hale nasıl erişebileceğinizi gösterir. Onu adım adım izlemelisiniz. Ne yaptığına bakın, ve siz de yapın. Nasıl davrandığına bakın ve siz de aynı şekilde davranın. Size her adımı gösterecek ve ne manaya geldiğini söyleyecektir. Size doğumunuzla ilgili ve sizinle doğanları öğretecektir. Size tüm yaratılmışları açıklayacak ve siz de, bunun üzerine her bir yaratılmışa onun bahsettiği şekilde bakmalısınız. Dinleyin ve tecrübe ve anlayışınıza göre idrak edin. Hangi yolu tuttuğuna bakın, ve onu takip edin. Bu yolda onunla yürümek öğrenmektir. Bir müddet sonra anlayışınız harita olacak ve yolunuzu bilerek daha ileriye gideceksiniz.

Çocuklarım, kendi başınıza tekamül edene kadar rehberinizle beraber olmalısınız. Kalbinizle ve inancınızla size öğrettiği gerçeklere tutunun. Sözlerine ve davranışlarına odaklanın. Çok dikkatle izleyin. Bir saniye bile rotadan ayrılmayın, aksi halde fırsatı kaçırırsınız. Bu yeri terketmiş, başka bir şey hakkında konuşmuş ve devam etmiş olacak. Bir o yana, bir bu yana bakarsanız, yahut arkasında bir adım bile düşerseniz, bu iyi olmaz. Yalnız onun üzerinde odaklanın. Ayak izlerini tam olarak takip edin ve sonra sizi sizi seyahat ettiği yola alacaktır. Sizi ta ruhunu-zun yaratılışından, Yaradanınızın gözalıcı haliyle birleşmeye götürecektir. Bu hale erişinceye değin, onunla seyahat etmelisiniz.

Sevgili çocuklarım, kitaplar sizi gitmek istediğiniz yere götüremezler. Eski hikayeler, yazıtlar, kutsal kitaplar hakkında çalışmak ve onları ezberlemek kolay ve hızlıdır ama, ruh hakkında, yaşamın özgürlüğü hakkında ve Allah’ın hükümranlığının sırları hakkında öğrenmek zordur. Kitaplarla dolaşmanız için bir zaman olduğu doğrudur. Ve bu zamanda onların sizin için bir anlamı olacaktır. Fakat bir kere bu yola geldiniz mi, artık kitaplardan daha fazla kazanamazsınız. Şimdi anlamanız gereken şey; yaşamınız, kim olduğunuz, yaradanınızın kim olduğu, ruhun ne olduğu ve irfanın ne olduğudur. Yaradanınızın, Allah’ımızın işlerini, sıfatlarını ve iyiliğini anlamalısınız.

Tüm bunları irfan sahibi birisini, bir kamil insanı takip ederek öğrenebilirsiniz. Bu size ihtiyacınız olan anlayışı verecektir. Derler ki, bunu düzgün bir şekilde öğrenebilmek için on iki sene bir rehbere (manevi danışman) kendinizi teslim etmelisiniz. Fakat bunları anlamadan söylerler. Bu oniki yıl gerçekte ne anlama geliyor? Ve kendini teslim etmek ne demek? Neye teslim olmak zorundasınız?


Bir el fenerinin nasıl çalıştığını görmüşünüzdür. Ampul pile küçük bir metal parçası ile bağlanır ve düğmeyi ittiğinizde akım ampule doğru akar ve ışık yanar. Her bir şey, bir sonraki bağlantıya tam olarak doğru bir şekilde dokunmak zorundadır, aksi halde çalışmaz. Aynı metod bedeniniz içinde doğru işlemelidir. Yiyecekleriniz güzel tatmalıdır, uygun sıcaklıkta olmalıdır, kanınız için uygun olmalıdır ve size gerekli vitaminleri sağlamalıdır; aksi halde hasta olursunuz. İçtiğiniz su bile sizinle uyuşmalıdır. Bedeninizin belirli ihtiyaçları ver öyle değil mi? Her şey iyi faaliyet görebilmek için uyumlu olmalıdır.

Aynı şekilde yavrularım, torunlarım; düşünceleriniz, niyetleriniz ve bakışınız rehberinizinkiler ile bağlanabilmek için dosdoğru olmalı. Bir adamın gölgesinin yürüdüğü her yerde takip etmesi gibi, bular da onu takip etmeli. Bu gölge nereden geliyor? İnsandan geliyor öyle değil mi? Herşeyin bir gölgesi vardır, ağacın bile. Siz de rehbere tıpkı bir gölge gibi bağlanmalı, kalbini takip etmeli ve nereye dönerse dönmelisiniz. Başlangıçta bu böyledir.

Bu zaman süresince herşeyi yapanın rehber olduğunu hatırlamalısınız, ve siz sadece onun gölgesi olacaksınız. Ondan ayrı olacak, bununla beraber onu takip edeceksiniz. Güneş yükseldikçe gölgenin daha yakına gelmesi gibi; vasıflarınız, bedeniniz, ruhunuz ve sahip olduklarınız rehbere daha da sürüklenmeli.En sonunda hepsi onda gizli kalacaktır. Öğlen, güneş zirveye ulaştığında hiç gölge kalmaz. Gölge kişiyle birleşmiştir. Bunun gibi, siz de tam olarak olgunlaştığınızda, rehberinizde kaybolabilirsiniz. Tek olarak yürür ve tek olarak seyahat edersiniz.. O zamana değin, onu takip etmeli, ona tutunmalı ve daha yakınında kalmalısınız. Rehbere teslim olmak denen budur. Bir kere olgun bir hale eriştiniz mi, onunla birleşirsiniz ve artık dünyada olmazsınız. Bunu düşünmelisiniz.

Tam olarak anlayana kadar sevgili yavrularım, keder ve sıkıntı gördükçe yorulacak ve üzüleceksiniz. Din, ırk, renk ve dünya dilleri sizi rehberinizden ayrı tutacaktır. Bu şeyler arkaya bakmanıza ve geriye dönmenize bile sebep olabilirler.

Sevgili yavrularım, dışarıda gördüğümüz dünya bize ait değildir. Ancak içimizdeki dünyalara sahibiz, cennet ve cehennem dünyası. Cennetin üzüntü ve mutluluğuna sahip olduğumuz gibi cehenemin de üzüntü ve mutluluğuna sahibiz. İçimizde cehaletin engin dünyalarına ve irfandan yoksunluğa da sahibiz. İçimizde onsekiz bin alem var.

Oniki sene rehberle beraber olmak ne anlama geliyor biliyor musunuz? Bu demek oluyor ki, içimizdeki on iki alemi anlayana kadar onunla kalmalıyız. Bu oniki alem nedir? Bedenin alt kısmında iki tanedir, iki açıklık; doğduğunuz yer ve fecal** kibir yeri. Sonra başınızda dört alem var:açlık açıklığı olan, cehennem ateşinden içtiğiniz, bağırdığınız ve inlediğiniz ağzınız, İki nefesi içeri ve dışarı taşıyan iki burun deliği, görmeyi sağlayan gözleriniz ve işitmeyi sağlayan kulaklarınız. Onuncu açıklık, göbek, doğumda kesilip mühürlendi. Göbek, kıskançlığın, gururun ve şeytanın kendini beğenmişliğinin girdiği açıklık.

Diğer dokuz açıklık ise etrafımızda dönüp duran ve bize eziyet eden dokuz gezegen olarak isimlendirilir. Bu dokuz alem de zodyakta yengeç, akrep ve diğer hayvanlar tarafından temsil edilirler. Bu hayvani sıfatlardan kurtulmak için imanımızı kullanmak zorundayız. Tüm bu on açıklığı öğrenmeliyiz. Fecal* kibrin ve doğum kaynağımızın sebebini, konuşma, açlık, ve tatma, nefesimiz, görüşümüz ve işitmemiz gibi öğrenmeliyiz.

Bu on açıklığı, yahut alemi, anlamak ve üstesinden gelip kontrol etmek için on seneye ihtiyacınız var. Onuncu yılda kim olduğunuzu öğrenmiş olmalısınız. Kendinizi anlamalı ve bu kendi’nizi kapatmalısınız, tıpkı göbeğinizin kapanması gibi. Sonra onbirinci yılda, alnınızın ortasındaki gözle, kürsi, dünyaya bakarsınız. Başkalarına bakarken, onlara yardımcı olmaya ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışırken kürsi açılır. On ikinci yılda kendinizi anladığınızda ve içinizdeki alemleri kontrol edebildiğinizde, ve dünyadaki herşeyi anladığınızda, kendinizi Allah’a verirsiniz. Yaradanınızla bir olur ve birlikte arş’da seyran edersiniz.

Bir rehbere ihtiyacınız vardır, ve bu on iki alemi anlamak için onunla on iki sene birlikte olmalısınız. Ondan uzakta da olsanız, onun huzurunda da olsanız, onu hep önünüzde tutmalı, içinizde tutmalı, arkanızda tutmalı her yerde tutmalısınız. Bu alemlerden her birine teker teker bakmalısınız. Mantralara yönelip “Om, ahm, iim” diyerek, bu seslerin mucizeler yaratacağını ummayın. Bunlar size yardım etmeyeceklerdir. Onun yerine uzaklaştırılması gereken şeyleri bilip anlayın ve uzaklaştırın. Eğer bunu yapabilirseniz, bir mucize yapmış kadar olursunuz.

İşte bu sebeple gerçek bir insan bulmalısınız. Bu oniki alemin üstesinden gelebilmek ve Hak ile bir olabilmek için bir gölge gibi onun vasıflarını ve irfanını takip etmelisiniz. Ancak bu hali geliştirebilirseniz, Yaratanınızın krallığına ulaşabilirsiniz. Aksi halde dünyadan başka bir şey tecrübe edemezsiniz. Dünyada yaşayacaksınız, dünyada öleceksiniz ve tekrar dünyada dirileceksiniz. Başka hiçbir şeyiniz olmayacak. Memnuniyet ve kederiniz, kahkahalarınız ve gözyaşlarınız, mutluluğunuz ve hüznünüz dünyadan gelecek. Methettiğiniz yahut suçladığınız herşey ve yaptığınız tüm olağanüstü işler dünyanın olacak. Cehenneme tuttuğunuz yol dahi dünyanın yolu olacak. Yolda bulacağınız, cehennemden başka bir şey olmayacak.

Sevgili torunlarım, Allah’ın vasıflarına sahip birisini bulun ve onu takip edin. Öğrenmeye ihtiyaç duyduğunuz şey zordur ve bu sebeple irfan sahibi bir kamile ihtiyacınız vardır. Dini yazıları okumak kolaydır. Pek çok insan bunu yapmıştır. Onları bir kere ezberlediniz mi, işiniz biter fakat Allah’ı, O’nun sıfatlarını ve hikmetlerini asla bitiremezsiniz. Ne kadar gelişirseniz, o kadar derinleşir; ta ki Yaratanınıza kavuşuncaya kadar. Fakat bu hale gelmiş olsanız dahi, daha öğrenilecek şeyler var. Hak ile olmalı ve yıllar boyu öğrenmelisiniz.

Sevgim sizlere torunlarım, bu halde olmadığınız sürece, bilmeniz gereken şeyleri öğrenmede güçlükler yaşayacaksınız. İşte bu sebeple rehberle on iki sene kalmalısınız. Anlamalısınız. Onun gibi olmalı ve onunla öğrenmelisiniz, böylece bir gün yaradanınızın hükümranlığına erişebileceksiniz. Burcunuz (yıldız haritası) hakkında konuşmayın. Anlayışınız için zodyaka(burçlar kuşağına) yönelmeyin. Bu şeylerden kaçının.

Kendinizi anlayın ve düzeltin yavrularım. Önemli olan nokta budur. Yaşamınızda bilmeniz gereken budur. Allah’ın gerçek sıfatlarını anlamalısınız. Onlar sizin haritanızdır. Anlayışınız geliştikçe, size gelen irfan ve gerçekler sizi pek çok güzelliklere garkedecek. Ve içinizdeki o gözalıcı nurun parıltısı artacak da artacak.

Doğru yol hakikattir, irfan hakikatidir. Bu yalnızca üzerince konuşacağımız bir şey değil, davranışlarımıza yansıtmamız gereken bir şeydir. Bir şey hakkında konuşmak başka, onu yapmak başkadır. Hakikate uygun davranmalısınız. Sadece konuşmayla hiçbir şey olmayacak, sözler ister sizden ve isterse irfan ehli birinden gelsin. Kaleminizdeki mürekkep nasıl kağıda işliyorsa, davranışlarınız da sözlerinize öyle işlemeli. İrfan hakkında konuşmak kolaydır ama ona tutunmalı ve yapışmalısınız. Asla yok olmayacak şeyler öğrenin. Yok olacak şeyleri öğremek için sıkıntıya girmeyin. Bu çeşit bir öğrenme suya yazı yazmak gibdr. Yazarsınız ve bir saniye sonra kaybolur ve yazılan şeyi bilmeye imkan kalmaz. Bu çeşit bir öğrenmeden hiçbir zaman ne siz ve ne de başkası fayda göremezsiniz. Bunu biraz düşünün. Öğrendiğiniz şey sağlam bir şekilde tesis edilmiş ve işleyecek şekilde yazılmış olmalıdır. Ancek rehber ile olursanız, bunu yapabilirsiniz.

Allah hepimize yeter. Bize gerçek irfanı versin. Bizi dosdoğru yolda ilerletsin ve esas olanı almayı nasip etsin. Hepimizi korusun ve yanlış yapmaktan muhafaza buyursun..Amin..
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Değerli kardeşim Gariban, bizlere sunduğun Gizli Bahçeye gelin, Bawa Muhyiddin(k.s) çevirilerin için RABBİ'R-RAHİMimiz râzı ola inşallah. Bu son eklediğin husus benim şu aralar aczini hissederek içimden yandığım ve efkârlandığım derdime ışık tuttu. ALLAH Celle Celâluhu'nun ilim hazînesini külliyen ANlamamız BİLmemiz BULmamız imkânsız görünmekte. Yeni yeni bilgilere eriştikçe aczimizi daha bir ANlamakta ve ezilmekteyim, O'nu BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmak için ömür dediğimiz ANlık zaman süreci yetmez. Ancak ümitsiz ve devâsız değiliz. Bu yazıda belirtildiği gibi, "bilen biri" ile yüründüğünde ÖZün ÖZüne vâkıf olup Derman Doktorumuza Hızır a.s tarafından ikrâm edilen "buz gibi su" dan şerbet gibi içeriz inşallah...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

İnşaallah Abla İnşaallah!.

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Gariban Kardeşim Allah (c.c) razı olsun Sen'den.

Bir sorum olacak size. inşaAllah Halim Can kardeşim'de o güzel yorumuyla bir cevap verir.

Ana konudan uzaklaşıp sonrada yorgun bitkin,aciz yani bedbahat bir durumda kendimi ana konunun kollarına teslim etmek bende bir huy haline geldi. İşte bu soru bu huyumun bir ürünü olsa gerek...Bu huyda heralde basar+basiret birliğinde sadece basar ile birliği sağlamaya çalışmaktan olsa gerek...

4(bin),16(bin), 2(bin),18(bin) ve de kendimin türettiği 32(bin),36(bin),40 (bin), 64(bin),72(bin), 80(bin) ve de 96(bin) de vardı ama onu nasıl hesapladığımı unuttum..v.s. gibi rakamlara Bawa Muhyiddin Hazretleri(nin) 12(yıl)ı da eklendi.

Yani niye 12 ay ya da gün-saat, saniye-salise ve ya BİR AN değil de YIL?12 asır-a zaten insan ömrü yetmez ama aslında niye asır da değil diye de sormadan edemiyorum.

Görebildiğim kadarıyla hepsinin tek bir ortak özelliği var: Çokluğu sadeleştirince 360 derece=1 (sabit sayılar gibi , birimsiz) oluyor. Sevgili anka kuşu içinden "matematiği alt üst ettin Gül kardeşim!" mi diyor acaba?

Dün bir İŞ için PTT ye gitmiştim. Sıra fişi aldım, bir baktım ki benden önce bekleyen sayı kişisi:99!...

Tamda Resulullah (sav)'in insanın kaderini dairelerle anlattığı ve de kaderi ecel karesiyle çevrelediği o hadisi şerifi tefekkür etmeye çalıştığım bu günlerde denk geldi bu olay. Kendi kendime "sıramın gelmesini beklerken tefekküre devam edeyim"dedim..Başladım düşünmeye;

99 kişi. Her biri bir daire..Ve her biri ecel dörtgenimde..Ecel-e ne zaman varacağım? İŞim bittiğinde. Yani PTT ye geliş amacıma ulaştığım an İŞim bitmiş olacak..Ecel nedir? ÖLMEKtir. Yani ben İŞim bittiğinde ölmüş olacağım. Peki bu işin bitmesi acaba kaç dakika sürer diye düşünürken birisi "benim işim bitti diyerek' elindeki fazladan aldığı fişi bana uzattı. "Ne güzel ecelimi anlamaya çalışıyordum bu erken ölüm! de nerden çıktı" dedim kendi kendime , zaten bir kaç dakika sonrada sıram geldi İŞimi hallettim ve PTTden çıktım. Ama işim daha da zorlaşmıştı. Ölmek için İŞin tamamlanması ve 99 dairenin çizilmesi gerekiyordu. İŞimde tamamlanmış olduğuna göre demekki 99 dairede çizilmiş ve ecel dörtgenine ulaşabilmiştim. Aslında 99 daireden rakamsal olarak aşağıya doğru indikçe (1-0) için; 0,99-0,98-0,97-0,96,... ve O=AN a yaklaşıyorduk ve ecelin gelmesi içinde =0'dan 1'e gitmemiz gerekiyordu...0,1-0,2-0,3...0,99 ve 1...

"0"a yaklaştıkça AN, "1"e yaklaştıkça da İŞ oluyordu!

Aslında burada beni rahatsız eden bir nokta oldu o da şu idi: Bana verilen fiş ile yaklaşık olarak 90 kişi kadar insanın önüne geçmiştim aslında en SONlardaydım. Acaba KUL hakkı mı yedim? Çünki O İŞ benim kaderimdi ve ecel dörtgenimle çevrelenmişti zaten olması gerekendi.(tabi bu olayı yaşadıktan sonra söylüyorum bunu. Kaderimi-işimi belirleyen Rabbimiz c.c) Yani demek istediğim acaba 99 kişiyi beklemelimiydim?.Beklesem de beklemesem de gerçekleşecekti bu İŞ. Ve benim orada öyle davranmam kelebek etkisi gibi oradakilerin ecelini ve onların iletişime gireceği kişilerin ecelini ve 3. göbekten olanların ve 4., 5... ve herkes içinde bu kural geçerli olduğuna göre...Aman Ya Rabbi! Aklıma tamam yeter diyorum! Basirt'e ihtiyacın var.

Allah (c.c) günahımı afftesin ve bana bu konuda doğru yolu göstersin inşaAllah!...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Gul Kardesim,
Bu mesajinizi gormemisim , simdi Bawa baba(K.S)'nin yazilarina ekleme yaparken farkettim. Yazini okudum, fakat sualini anlayamadim, daha dogrusu sanki bir cok dusunceni yansitmissin ve bunlarin icinden bir ayiklama yapmak istemissin gibi. Icinde kader, ecel, sayisal analizler bir cok sey var. Bunlari musait bir zamanda konusuruz insaallah. Hem belki o zamandan bu zamana daha da baska seyler dusunup aktarmak istersiniz ve bu garibide aydinlatirsiniz insaallah.

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s. ? - ?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Sabırlı balıkçı balığı yakalar

Sevgim sizlere torunlarım, buralarda bir yerlerde çok güzel lotus çiçekleriyle dolu temiz bir göl olacak. Hadi biraz yürüyelim ve bulabilecek miyiz bakalım. Ah, işte orada ana kavşağın ötesinde. Pek çok insan bu küçük göle çeşitli sebeplerle geliyorlar. Bakın, bazı kimseler balık tutuyor. Onları seyredelim mi? Oltasını göle atan şu balıkçıyı gördünüz mü? Şimdiden iki üç tane balık yakalamış ve daha da tutmaya çalışıyor. Onun yanındaki adam da oltasını suyun dibindeki bir lotus’un köküne takmış. Oltasını nasıl kuvvetle çekip kurtarmaya çalıştığına bakın. En sonunda öyle hızlı çekiyor ki, koparıyor. “Aksi şeytan!” diye bağırıyor. “Bu lotus çiçeği benim oltamı ve çengelimi kopardı!” Öfkeyle ayağını yere vuryor. Buraya balık tutmaya geldi ama tek yakalayabildiği bir lotus bitkisi oldu.

Bakın, şu ilerdeki adam oltasını tekrar tekrar atıyor ama hiçbir şey yakalayamıyor. O da gitgide öfkeleniyor. Balıklar her yönde yüzüyorlar fakat bir türlü ısırmıyorlar. “Oh,seni kahrolası balık!” diye bağırıyor. “Neden yemi almıyorsun? Seni neden yakalayamıyorum? Burada sonsuza kadar bekleyemem!” O kadar gürültü yapıyor ki, balıkları korkutuyor. Her yöne kaçışıyorlar ve bu durum adamı daha da sinirlendiriyor. Bir kere daha oltasını atıyor fakat balıklar gene yaklaşmıyorlar. En sonunda oltanın sapını kırıyor ve suya fırlatıyor: “Seni şeytan! Vaktimi boşa seninle harcıyorum!” Ve tıpkı ilk adam gibi ayağını hızla yere vuruyor.

Fakat bakın, başka üç kişi daha burada ve şanslarını deniyorlar. Şikayetlenmelerini dinleyin. “Bu gölet güzel değil! Yeterli balık yok ve aradığımız cins de değiller. Belki de nehre gitmeliyiz.” Böylece onlar de gölü suçlayarak uzaklaşıyorlar.

Şimdi bir yolcu su almaya geliyor. Fakat kilden kabını doldurmak yerine, gölün kenarında durup diğerlerinin yaptıklarını izliyor. “Bu korkunç!” diye yakınıyor. “Şu adamlara bak! Bazıları sırtlarını ve bazıları da ayaklarını yıkıyorlar. Bu su artık temiz değil!” Böylece kenarda duruyor, işiyor ve kabını doldurmadan orayı terkediyor.

Fakat bakın, at arabasının içinde bir adam onu durduruyor ve ondan suyu soruyor. “Bu göldeki suyu sakın içme!” diye uyarıyor yolcu. “Bu su pis!”

“Olabilir” diye cevap veriyor arabadaki adam. “Ama onbeş mil boyunca kullanılabilecek tek su bu. İnsanlar bu nehri kirletmek için pek çok şey yapmış olabilirler, fakat biyerlerde temiz bir pınar gölü besliyordur. Lütfen bana bu sudan biraz getir yoksa susuzluktan öleceğim.”

“Hayır, hayır!” diye itiraz ediyor adam. “Bu kirli suyu içmemelisin!”

Fakat adam ısrarına devam ediyor, “Başkalarının ne yaptığına aldırma. Sadece biraz temiz su bul ve bana getir, aksi takdirde öleceğim”

Oh, hayır! Kavga etmeye başladılar. Bakın su kabı darmadağın oldu, neredeyse birbirlerini öldürecekler! Sonunda, yarı baygın ve dövülmüş halde, ikiside tökezleyip kalıyorlar.

Şimdi ilk gördüğümüz balıkçı dışında herkes gitti. Tüm bu zaman boyunca sabırla oturuyor, oltasını atıyor ve ara sıra balık yakalıyor. Görünüşe bakılırsa yaklaşık yirmi kadar balık yakalamış. Diğerleri eli boş ve öfkeleriyla kalakalmışlar.
* *

Torunlarım, hergün pek çok kimse farklı amaçlar için bu göle geliyorlar. Kimisi çiçek koparmaya geliyor. Diğeri sırtını yıkamaya geliyor. Bir kaçı da su götürmeye geliyor. Bir inek geliyor ve idrarını boşaltıyor. Fakat herkes ne yaparsa yapsın, göletin nasıl hep aynı kaldığını görüyor musunuz? Güzelim lotus çiçekleri temiz suyun üzerine yayılmaya devam ediyorlar, bu arada balıklar ve diğer yaratıklar da yüzeyin altında yüzüyorlar. Her bir kimse buraya gelip zihninin kargaşasını oynasa da, gölete hiçbir şey tesir etmiyor.

İnsanlar bu göle bazı arzularını yerine getirmek için geliyorlar, ve başarısız olduklarında kendileri dışında başkalarını yahut başka şeyleri suçluyorlar. Oltasının çengeli lotus bitkisine takılan balıkçı çiçeği suçladı, fakat belki daha dikkatli olsaydı bu başına gelmeyecekti. Başkalarının yaptıklarını eleştiren yolcu da gölde kusur buldu ve suyu almadan terketti. Hiçbir şey yakalayamayan adam da küplere bindi ve balığı suçladı. Fakat orada sabırla oturan, pek çok balık yakaladı.

Her şeyi dikkatle seyrettiniz mi? Gölet hatalı mıydı? Balık yahut lotus bitkisini suçlamalı mıyız? Hayır, bu onların kabahati değildi. Başarısız olanlar, suçu başkalarının üzerine attılar, fakat istediklerini almaktan kendilerini ayıran şey kendi dikkatsizlikler, sabırsızlıkları veya öfkeleriydi.

Herbirisi kusuru diğerlerinde görür. Kendi cahilane düşünceleri, onu başkalarına saldırtır. Hangi hale yahut huya sahipse, aynı hali ve huyları başkalarında da görür ve sonra onları suçlar. Dünya işte böyledir.

Fakat Allah böyle değildir yavrularım. İnsalar ne yaparsa yapsın, göletin aynı kalması gibi, Allah da değişmez ve ebedidir. O’nun için renk, ırk ve din ayırımı yoktur. Tüm felsefelerin ve dogmaların ötesindedir. Tüm varlığa aynı davranır. Kudreti kusursuz saflıktadır. Hali tam saflıktır. Sıfatları, rahmeti, irfanı, birliği, huzuru ve eşitliği tam bir saflıktadır. Tam bir mükemmeliyet sahibidir. Zenginlik ve tamlık halindedir. O Allah’dır. Bu O’nun halidir.

Eğer dini farklılıklara sahip olan insanlar Allah’ın huzuruna gelseler, birisi der ki, “Oh, bu bir hindu tanrısı” ve terkeder. Bir diğeri, “Bu hristiyanların tanrısı” ve diğeri de “Bu müslümanların tanrısı” der. Hepsi de “bu kişinin ibadet doğru değil, şunun tanrısı sahte, bu bizden birisi değil” diye şikayetlenir.

Bu yüzden, her birisi Allah’ın huzuruna geldiğinde, kendi vasıflarını da beraberinde getirir ve sonra bu Tek gerçekle ilgili kusur bulmaya başlar. Aşkın sıfatlarını katleder ve merhamet, birlik, huzur, adalet ve Allah’ın kudretiyle ilgili kusurlar bulur. Ve hatta kendi davranışları hatalı olduğu halde, Allah’ı azarlar ve O’nun saltanatında kabahat bulur. Böyleleri gölü suçlayan balıkçılar gibidirler.

Dünya saltanatıyla Allah’ın saltanatı arasındaki fark, insanın sıfat ve davranışlarında görülebilir. İnsan, Allah’ın sıfatlarını, davranışlarını ve birliğini elde etmeden O’nun saltanatını anlayamaz. Fakat bunun yerine, insan bu dünyada kendi vasıflarını ve farklarını sergiler.

Allah bu halde değildir. O her varlıkta hayat sahibi olsa da, O’nu ancak saflık ve güzel amel sahibi olan, Allah’ın vasıflarına, merhametine ve sabrına sahip olanda yansırken göreceksiniz. Allah, böyle birisinin kalbinde ışıldar. Her ne kadar insan suretinde olsa da, Hak cemali onda görülür. İşte Allah bu şekilde işini halleden ve saltanat sahibi olandır.

Sevgili torunlarım, gölde olan herşeyi anlayabildiniz mi? Kusur bulan veya eleştiren sekiz on kadar insan vardı. Ancak bir tanesi sabrederek, dikkatle ve odaklanarak işini yaptı. Bu özelliklerinden dolayı pek çok balık yakalayabildi. Dünya her zaman kusur bulacak ama sabırlı adam da balığı yakalayacak.

Bu dünyada da böyledir evlatlarım, torunlarım. Sabır ve şükür sahibi olan, yaşamında ihtiyaç duyduğu herşeyi alacaktır. Allah’a tevekkül eden ve O’nu öven, irfan elde eden ve sevgi yolunu tutan; utanma, edep, iffet ve yanlış yapmaktan korkma erdemlerine sahip olan; tam bir iman, azim ve kararlılık sahibi ve Allah’a güvenen böyle birisi Allah’ın zenginliğini, aşkını, sıfat larını, ilmini alacaktır. Allah’ın tüm zenginliğni elde edecek ve hem bu dünyada ve hem de öteki dünyada huzur içinde yaşayacaktır. Fakat her zaman kusur bulan ve sabırsız olanlar herşeyi kaybedeceklerdir. Bunun hakkında düşünmelisiniz.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »



Sevgili Gariban Can,

Bawa Muhyiddin(K.S) bir önceki yazısında on iki yıldan bahsetmekte idi. Kişinin ihtiyaç duyduğu ve olması gerken anlayışa erişmesi için on iki yıl boyunca irfan sahibi birisini, bir kamil insanı izlemesi gerektiğini vurgulamış idi.

Bende niye 3-5 yıl değilde 12 yıl gerekli diye sorarken düşünce alemine dalıp bir an ki tefekkürümü paylaşmıştım sizlerle. Gerçi daha sonra hocamız sohbetlerinde bu konuya değindi. Kemalatın bir süreç olduğundan ve zamana ihtiyaç olduğundan bahsetti. "Sabırlı balıkçı balığı yakalar" misali...

Gariban Can ilginden dolayı çok teşekkür ediyorum. Şu an "niye on iki yıl" diye bir sorum yok çok şükür.

Garibanca sonlandırayım yazımı...

Selam ve sevgiyle,
Gül.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Gul yazdı:

Sevgili Gariban Can,

Bawa Muhyiddin(K.S) bir önceki yazısında on iki yıldan bahsetmekte idi. Kişinin ihtiyaç duyduğu ve olması gerken anlayışa erişmesi için on iki yıl boyunca irfan sahibi birisini, bir kamil insanı izlemesi gerektiğini vurgulamış idi.

Bende niye 3-5 yıl değilde 12 yıl gerekli diye sorarken düşünce alemine dalıp bir an ki tefekkürümü paylaşmıştım sizlerle. Gerçi daha sonra hocamız sohbetlerinde bu konuya değindi. Kemalatın bir süreç olduğundan ve zamana ihtiyaç olduğundan bahsetti. "Sabırlı balıkçı balığı yakalar" misali...

Gariban Can ilginden dolayı çok teşekkür ediyorum. Şu an "niye on iki yıl" diye bir sorum yok çok şükür.

Garibanca sonlandırayım yazımı...

Selam ve sevgiyle,
Gül.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Gul Kardesimiz,
Sorunun cevabini hocamizdan ogrenmeniz cok iyi olmus. Allah hepimize sorularimizin cevaplarini zamanla bulabilmeyi nasip etsin. Soru uretmek te cok onemli, sormadan ogrenemiyor insan.

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Resim


''GİZLİ BAHÇE'' Yİ HER OKUDUĞUMDA HOCAMIN BU ÖZ'LÜ SÖZÜ
(GÖZÜNÜN ÖNÜNDEN ÇEKİLİRSEN BİN BİR ALEMİ GÖRÜRSÜN ) GELİP KURULUYOR GÖZHÜCRELERİMİN BİR KÖŞESİNE.


ILIK BİR SEHER VAKTİ
MİM-LENEN YILDIZIN ALTINDA
CEM'DEN CAN-A
AŞK-TAN YANA
GİZLİ BAHÇEDE
BİZİ BULUŞTURAN
SAYIN GARİBAN BEY'E
GÖNÜL DOLUSU SELAMLAR
YÜREĞİNİZE SAĞLIK
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Eyvallah Has-AN kardesimiz,
Bu güzellik Resulullah SAV'e aittir , ve hasbi hizmet lezzeti olarak Emre Yaşar kardeşimize akmış o da hizmetlerini bize taşımıştır, ve bizde bunu aktarma gayretinde bir boru görevi görmekteyiz hamdolsun. Böyle bir bahçeye girebiliyorsak ne mutlu bize. Ağaçlarında ki meyvelerinden bol bol yiyelim inşaallah.

Selam ve sevgiyle
GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
turabi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 76
Kayıt: 14 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen turabi »

AMİN YA RABBİ....
BİZ NEYİ BİLİRİZ, NEYİ BİLMEYİZ, BİLEN BİRİSİ ÇIKSIN DA BİLENLERİN NE OLDUĞUNU BİLELİM...
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.? -?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Tavus kuşu gibi canını sıkmak


Sevgili yavrularım, hadi ormanda bir yürüyüşe çıkalım.

Şuradaki tavus kuşunun açan bir çiçek gibi dans edişine bakın. Bunu dişi tavus kuşları için yapıyor. Uzun, güzel kuyruk tüyleri neredeyse beş fit kadar açılıyor. Sizce de sevimli değil mi? Tüylerinin yalnızca beş rengi var fakat güneş ışığı üzerine vurduğu zaman renkler çoğalıyor. Yeşilin, mavinin, turkuazın, toprak ve ateş tonlarının ve en koyu siyahın tüm tayfları boyunca parlıyor. Şu güzel renklere bakın!

Fakat tavus kuşu bu kadar nefis bir kuş olmasına rağmen ayaklarına baktığı zaman üzülür ve ağlar,
“Neden ayaklarım bu kadar çirkin? Allah benim bedenimi hoş ve dolgun yaptı fakat bana bu sıska ve siyah ayakları verdi. Neden vücudumun diğer kısmına uygun yaratmadı ki?”

Torunlarım, tavus kuşunun ayakları için ne kadar üzüldüğüne bakın! Neden ayaklarını örten bu ince siyah deri tabakası için bu kadar üzülsün ki? Derisinin altında, bacakları siyah değil fakat tavus kuşu bunu anlamıyor. Çok güzel danslar ediyor, güzelim renklerini sergiliyor fakat sonra başını aşağı eğiyor ve morali bozuluyor.


Sevgili torunlarım, Allah da insanı pek çok renk ve tonda yaratmıştır. Gözlerindeki, yüzündeki ve derisindeki tüm renklere bakın! Başındaki güzel saçlara bakın. Tırnakları bile ne kadar hoş. İnsan pek çok değişik güzelliklere sahip. Sesini dinleyin. Söyleyebildiği tüm kelimelere ve çıkarabildiği seslere bakın. Dişlerine ve diline bakın. Tüm yaratılmışlar içerisinde en güzeli odur.

İnsan da tavus kuşu gibi beş renge sahiptir. Hava, ateş, su, toprak ve esirin renklerini içermektedir. Tavus kuşu gibi caka satarak, yeryüzünde hoş bir şekilde dans eder. Fakat zihni karanlıktır. Ve tıpkı tavus kuşunun ayaklarıyla ilgili üzüntü duyması gibi, insan da zihnine baktıkça canı sıkılır. Kendi fiziksel güzelliğini övse dahi, zihninin yarattığı üzüntü, keder ve farklılıklara baktıkça canı sıkılır.

İnsan gerçekten güzel olduğunu anlamalıdır. Eğer zihnin karanlığını uzaklaştırabilirse, artık moralini bozmayacaktır. Kendisindeki herşey güzel, temiz ve mutlu olacaktır. Yanlış olan herşey onu terkedecektir.

Kendisindeki problem siyah zihnidir. Akıl, arzular, ego, öfke, nefret, gurur, kıskançlık, haset, darılma, şüphe, yalan, yanılsama ve diğer tüm fena sıfatlar bu karanlığa sebep olmaktadır. Eğer bir insan bunları uzaklaştırabilirse, geriye yalnızca Hakk’ın güzelliği kalacaktır. Bu ne muhteşem, ne harika bir güzelliktir! Bunu gören herkes gerçekten hayran olacaktır.

Bu gerçekten yalnızca ufak bir iştir sevgili yavrularım. Kalbinizi kaplayan zihin tıpkı tavus kuşunun ayaklarını örten deri gibidir. Eğer tavus kuşunun bacağından bu deriyi soyarsanız, artık siyah olarak kalmayacaklardır. Ve eğer zihnin bu ince tabakasını da soyarsanız, çok güzel olacaksınız. Yalnızca dış güzelliğini gören tavus kuşundan farklı olarak, siz Hakk’ın güzelliğini hem içte ve hem de dışta göreceksiniz.

Sevgili yavrularım, bunu biraz düşünün. Cehennemin bu siyahlığını soyun ve uzaklaştırın. Ve artık bundan sonra asla üzüntü duymayacaksınız. Bu karanlık sıfatları kesmek zorundasınız. O zaman huzur, sükunet, eşitlik, adalet, birlik, rahmet, şevkat ve Allah’ın vasıflarını bileceksiniz. Sonradır ki hem bu dünyada, hem ruhlar aleminde ve hem de Hakk’ın hükümranlığında hür bir hayat süreceksiniz. Doğru ile yanlışı öğrenmek için çaba gösterin ve yanlış olanı soyup atın. Bu iyi olur. Allah yardımcımız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.? -?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim


Safari parkı


Sevgili yavrularım, evlatlarım, torunlarım. Birazcık dışarı çıkalım mı? Gelin hadi her çeşit hayvanın doğal ortamlarında yaşadığı safari parkına gidelim. Aslanlar, kaplanlar, leoparlar ve diğer etobur hayvanlar özgürce dolaşıyorlar fakat geyiklerden, fillerden ve diğer otobur hayvanlardan ayrı tutuluyorlar. Bakıcılar bu iki gurubu ayrı tutmak için bir çit inşa etmişler.

Hadi biraz daha yaklaşalım. Burası geyiklerin ve keçilerin yaşadığı yerdir. Korkmayın, tehlikeli değiller. Bize zarar verip öldürmezler. Fakat dikkatli olmak ve sınırlarına saygı duymak zorundayız çünkü filler de bu alanda yaşıyorlar. Çitin arkasında durmak ve oradan seyretmek bizim için daha güvenli.

Yavru fili görüyor musunuz? Nasılda ufak ve beyaz. Geyik yavruları da çok sevimli öyle değil mi? Genç atlar, eşekler, ve keçiler de güzeller. Hiç bebekkenki kürklerinin büyüdükleri zaman nasıl değiştiğine dikkat ettiniz mi? Annelere bakın. Artık onlarda, bu gençlik güzelliği kalmamış. Bebekler küçükken mutlu bir şekilde oynuyorlar, koşuyorlar ve zıplıyorlar fakat anneleri artık mutlu değil. Onlar değiştiler. Sadece başlarını sallıyor ve otluyorlar.

Hey bakın, şu küçük keçi bir çukura düştü! Diğerleri üzerinden atladılar fakat bu içine düştü. “Beehh, beehh” diye bağırıyor, ve anne koşarak ona yardıma geliyor. Önce ağzıyla onu çıkarmaya çalışıyor fakat bu işe yaramadı. Sonra iki bacağını çukurun içine koyuyor ve başıyla dışarı doğru itmeye çalışıyor. Ah, böyle oldu ve yavru keçi biraz daha oynamak için koşuyor. Anneler sürekli bu tür işlerle meşguller. Yavrularının yaptığı gibi oyun oynama rahatlıkları yok.

Şuradaki genç karacaları görüyor musunuz? Bakın, burunlarını çitten dışarıya doğru uzatıyorlar. Hadi onlarla konuşmaya gidelim. Şimdi insanlardan korkmuyorlar fakat büyüdükleri zaman bizden kaçacaklar.

Hadi diğer tarafa doğru dolanalım aslanların ve leoparların bulundukları çitli kısıma. Onlarında bebekler çok mutlu. Nasıl da koştuklarına ve zıpladıklarına, birbirlerini kovalayıp tırmaladıklarına bakın. Yavru köpek ve tilkiler gibi hep beraber yerde yuvarlanıyorlar! Birbirlerine yahut herhangi başka bir canlıya zarar vermeden sadece oynuyorlar. Küçük olanlar çok sevimliler, fakat bir de annelerine bakın. Onların özellikleri çok farklı; kükrüyor ve başkalarını öldürmek için korku veriyorlar. Aslan yavruları da büyüdükleri zaman böyle olacaklar. Anneleri gibi vahşi olacaklar. Bugün mutlular fakat sonra yetişkinleri onlara kendi vasıf ve davranışlarını öğretecekler. Yavrularına başka hayvanları nasıl yakalayıp öldüreceklerini ve açlıklarını nasıl yatıştıracaklarını öğretecekler.

Fakat şu an için yavrular mutluluk içinde oynamaktalar. Aslan, kaplan ve leopar yavruları tam üzerimize doğru geliyorlar, şirin sesler çıkarıyorlar ve kokluyorlar. Onlara zarar verip vermediğimize annelerinin nasıl baktıklarını görüyor musunuz? Anneleri bizi yok edecek güce sahip fakat korkmaya gerek yok. Bariyerin bu tarafında olduğumuz sürece güvendeyiz.


Sevgili çocuklarım, ne gördüğümüzü anladınız mı? Burası bir safari parkı, hem barışçıl ve hem de tehlikeli hayvanların beraberce yaşadıkları bir alan. Dünya da burası gibi. Orada hayvan insanları ve insanları bulabilirsiniz. Onlara bakarak ikisi arasındaki farkı söyleyebilir misiniz? Hayır. Br kaplanla geyiği ayırt etmek kolaydır fakat hayvan-insanlarla gerçek insanlar asasındaki farkı göremezsiniz. Hepsi birbirine benzer. Yetişkin bir aslan gördüğümüzde hepimiz korku içinde kaçarız çünkü onun tehlikeli olduğunu biliriz Fakat insanları gördüğümüz zaman onların iyi mi, kötü mü olduğunu ve bize zarar verip vermeyeceklerini bilemeyiz. Hepsi de insan gibi gözükür, fakat fena huylar ve davranışlar onlara geldiğinde tehlikeli canavarlara dönüşürler. Aradaki farkı tanımayı öğrenmek önemlidir. Kurtulabilmek için bu farkındalığa sahip olmalıyız.

Bir kişinin insan mı yoksa bir canavar mı olduğunu nasıl söyleyebiliriz? İnsan hayvanların dünyayla pek çok bağlantıları olacaktır. Bencillik, öfke, kıskançlık ve haset sahibi olacaklardır. Böyle insanların yaşamlarında hiç huzur yoktur. Sadece şüphe ve endişe, acelecilik, sabırsızlık, içerleme ve gururları vardır. Övgü, unvan ve onur peşinde koşup “Ben, ben, ben!” derler. Farklı dinlere, ırklara, renklere ve belirli ibadet çeşitlerine karşı dahi önyargıları vardır. Dörtyüz trilyon onbin ruhani farklılıkları vardır ve kibir, karma, ilüzyon, şehvet ve bencillikle doludurlar.

Bu hayvan insanların yaptıkları herşey bencillik, gurur ve ‘ben’ kibri tarafından harekete geçirilir. Başka varlıklara zarar verirler, sorun yaratır ve kavgalara sebep olurlar, başkalarına işkence, eziyet ve cinayet sebebi olurlar. Savaşlara sebep olan politik farklılıklar yaratırlar. Dini savaşlar, ırk savaşları, toprak savaşları ve özgürlük savaşları çıkartırlar. Ben ve sen arasında savaş verirler. Birbirlerini ve birlik ve sevgiyi yok ederler. Barışı engeller ve her zaman merhametin karşısında dururlar. Sabır, şükür, teslimiyet ve Allah’a tevekkül etme ve O’nu övme bu insan hayvanlarda bulunmaz.

Sevgili yavrularım, sizler böyle insanlar gördünüz öyle değil mi? Yetişkin bir aslan nasıl avını parçalıyorsa, böyleleri de başkalarını ayırırlar. Herşeyi yok etmeye çalışırlar. Birliği, huzuru ve mutluluğu nasıl yok ettiklerine bakın. Önyargıları sizin kendinizi kötü hissetmenize sebep olur. Kısa zaman içinde sizi üzebilirler. “Ben senden farklıyım. Benim Tanrı’m seninkinden farklı. Ben kendi Tanrı’ma ve sen de kendininkine yapıyorsun.” Bir an olsun size huzur vermezler.

Sevgili yavrularım, gözümün nurları. İnsanlar arasında durum böyledir. Huzur sahibi birisi çok azdır. İnsanların çoğunluğu hayvan gibidir. Bu korkunç karmik hastalık, bu ilüzyon ve kibir hastalığı insanın yakasına yapışmıştır.

Şimdi sizler sevgili torunlarım, Allah’la bir bağlantınız olduğu için huzurlusunuz. O’nunla oynuyorsunuz ve O da sizinle oynuyor. Gerçekle oynuyorsunuz ve sükunet sahibisiniz. Kalpleriniz temiz, bedenleriniz temiz, sevginiz temiz ve huzurunuz temiz. Şimdi bu haldesiniz. Tüm çocuklar ister zenci olsun ister beyaz yahut kızıl; hepsi de böyle. Küçük çocukların hepsi de aynı dili konuşuyorlar ve birbirleriyle mükemmel iletişim sağlayabiliyorlar. Bazılarınız hala bu tek dili anlayabilecek kadar küçük ve konuştuğunuz zaman, Allah anlıyor. Mutlusunuz ve sakinsiniz ve herkesi rengine yahut diğer farklılıklarına bakmadan kucaklayabiliyorsunuz. Fakat bu hastalıklara sahip olan insanlar sizin dilinizi anlamıyorlar. Ebeveynler bu çeşit bir iletişimi anlamıyorlar. Bu çeşit bir huzuru ve mutluluğu anlamıyorlar.

Küçük torunlarım, doğduğunuzdan beri sahip olduğunuz bu güzelliği korumaya gayret edin. Birliği ve güzel sıfatları aziz tutun ve sonuna kadar muhafaza edin. Eğer bu vasıfları korursanız her zaman Allah’ın koruması altında olacaksınız. Yaşamlarınızda bunu tesis edin.

Sevgili kardeşlerim, çocuklarım, daha yaşlı olanlar kendi halimizi analiz etmeli ve tekrar insana dönüşmeliyiz. Allah’ın vasıfları ve fiilleriyle huzuru bulmalıyız. İçimizdeki hayvan düşmanları kovalamalı ve böylece gerçek birer insan haline gelmeliyiz. Bunlar içimizde varolduğu sürece asla huzur sahibi olamayacağız. Yaradanımızın güzelliğini ve sükunetini asla bilemeyeceğiz. Asla ruhun nuruna, güzelliğine ve huzuruna sahip olamayacağız. Kibir, karma ve yanılsama hastalıkları bizi kapınca hepsini kaybediyoruz.

Sizler ve ben bunu düşünmeli ve bu şeyleri kovalamaya çalışmalıyız. Sonra Yaradanımız bizde huzur içinde yaşayabilir ve biz de O’nda huzur içinde yaşayabiliriz. Güzelliğimizi, ışığımızı, saflığımızı ve mükemmelliğimizi tekrar kazanacağız. Sonra kalplerimizdeki ve yaşamımızdaki huzuru başkalarıyla paylaşabiliriz. Bunları yapan gerçek bir insandır.

Sevgili yavrularım, hadi bunları biraz düşünelim. Allah hepimiz korusun. Bizlere birlik ve irfan versin. Bu huzura ve rahmetine erişmemiz için bize yol göstersin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.167 -168
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Sel suyuna karşı yüzemezsiniz

Sevgili yavrularım, bakın su yükseliyor. Korkunç bir sel yaklaşıyor. İnsanların nasıl koşuştuklarını görüyor musunuz? Sel suları arkalarından hızla yaklaşıyor ve suya doğru çekiliyorlar. Diğer tarafa geçerek kurtulmaya çalışıyorlar fakat ne yöne gideceklerini bilmeden ölecekleri merkeze doğru sürükleniyorlar. Akıntının çok büyük gücünü anlamadıklarından, ona karşı yüzmeye çalışıyor ve aşağı doğru çekiliyorlar.

Torunlarım, bakın! Sel bize doğru hızla yaklaşıyor. Nasıl emniyette kalacağız? Akıntıyla beraber yüzmeli ve dikkatlice ilerlemeliyiz. Öylece suya dalıp hızla akan suya karşı yüzemeyiz. Diğerlerinin sel akıntısıyla nasıl boğuşup öldüklerini görmediniz mi? Ancak, dikkatlice onunla ilerleyebilirsek, ufak ufak, santim santim, diğer kıyıya ulaşabiliriz.

Yavrularım, ben önden gideceğim. Beni takip edin ve ne yapıyorsam aynısını yapın. Benimle aynı konumda kalın. İnce irfanımızı kullanmalıyız. Beni takip edin, suyun bu kadar kuvvetli olmadığı bir yere ulaşana kadar su tarafından sürüklenerek kurtulabiliriz. Gelin çocuklarım, burada kuvveti azalmış! Bu noktadan geçebiliriz. Oh, güzel! Kurtulduk ve güvenli bir biçimde ulaştık.

Çocuklarım, anlayabildiniz mi? Bu sel sularının yıkım yaratması gibi, aynı şekilde yanılsamanın rüzgarları, karma ve kendini beğenmenin fırtınaları, beş element, şeytan, dört yüz trilyon onbin fırtınanın bağlantıları ve tüm sihirler tüm dünyayı yok etmek üzere yükseliyorlar. Bu yıkımdan kurtulmalıyız, fakat bunu yaparken irfan sahibi olmalıyız. Dünyanın tüm kuvvetlerine bir seferde karşı duramayız. Onların yanısıra gitmeli ve azar azar üstesinden gelmeliyiz.

Dinler, ırklar ve renk farklılıkları kuvvetle yükseleceklerdir. Kan bağları, akrabalıklar, elementlere dayalı sihirler, sen ve ben kibri, ünvanlar, toplumsal roller, para ve mülk hepsi de beraber yuvarlanıp sel gibi üstümüze geleceklerdir. Dünya bize devasa bir kuvvetle saldıracaktır. Şu halde yavaşça ilerlemeliyiz. Kademeli olarak içine girmeli ve akıntıyla beraber hareket etmeliyiz. Sonra yavaş yavaş karşıya geçebiliriz.

Sevgim sizlere yavrularım, Bakın, size yolu gösteriyorum. Doğuda ortaya çıktınız, doğum yerinizde, ve batıya, doğumun olmadığı yer olan Yaradanınıza gitmelisiniz. Doğudan batıya doğru gitmelisiniz, batıdan doğuya doğru gidemezsiniz, aksi halde muhalefetle karşılaşacaksınız. Karmayı ve diğer tüm kuvvetleri yavaş yavaş aşıp geçmeli ve diğer sahile doğru ilerlemelisiniz. Doğrudan suya dalamazsınız. Eğer onlara “şimdi irfan sahibi olmalıyım” diyerek karşı koyarsanız, bu dört yüz trilyon onbin dalga ve fırtına sizi fırlatıp atacak ve yok edecektir. Onlarla beraber ilerleyin ve yavaş yavaş aklın, arzuların ve karmanın üstesinden gelin, onları fethedin. İlerleyin, dünyanın üstesinden gelin ve O’nun sahiline ulaşın.Yapabilmenin en ince yolu budur. Bu irfandır.

Değerli çocuklarım, doğumunuzun üstesinden gelmenin yolu budur. Çılgınca savaşarak “Benim acelem var! Kurtulmalıyım! Tanrı’yı şimdi görmeliyim! Şimdi irfanı bulmalıyım! Bundan hemen bir an önce kurtulmalıyım!” dememelisiniz. Bu olmamalı. Yuvarlanır ve fırlatıp atılırsınız. Devam etmekte olduğunuz yolu düşünün ve yavaşça, çok yavaşça, kuvvetlerle ilerleyip kurtulun. Bu, muhakemenizi kullanmaktır. Bu, hassas irfan, kutsal çözümleyici irfan, ve kutsal saf irfandır.

Bu, dünyanızın karmasını geçmenin ve bu doğumun bağlarını kesmenin yoludur. Allah’a inanmak zorundasınız. Bu okyanusta yüzebilmek için irfan, kararlılık ve azim sahibi olmalısınız. O zaman özgürlüğe erişebilirsiniz.

Sevgim sizlere çocuklarım. Bunları anlayın. Allah hepimizi korusun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.69 -71
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Sirk

Sevgili yavrularım, hadi eve gidelim. Güneş batıyor ve hava kararmaya başladı. Bu gece pek çok insan dışarda. Her yerde ayıların, aslanların, kaplanların, köpeklerin ve daha pek çok çeşit hayvanın renkli poster resimleri var. Bakalım bu posterlerde ne yazıyor. Oh, bu bir sirk! Bakın gösteri alayı geliyor! Hadi hayvanları ve akrobatları seyredelim. Şunların dans edişlerine ve yukarı aşağı nasıl zıpladıklarına bakın.

Şimdi insanlar çadır kurdular. İçeriye girip gösteriyi izleyelim mi? Ne harika! Beş altı kişi birbirinin üstüne çıkıp takla atıyor. Diğerleri bir trapezden diğerine havada dönerek ve birbirlerinin elini ve ayaklarını kaparak uçuyorlar. Bu insanlar pek çok zor numarayı başarabiliyorlar.

Sevgili yavrularım, şuradaki maymunu görebiliyor musunuz? Tıpkı akrobat ve trapez artistleri gibi sallanıyor ve zıplıyor. Bu numaraları maymun doğal olarak yapıyor fakat insanlar bunları nasıl yapacaklarını öğrenmek zorundalar. Belki de maymunları izleyerek öğrendiler. Salıncakta sallanmak büyük bir sanat olarak kabul edilyor fakat ormanda daha iyi performanslarını görmüştüm; orada maymunlar eller ve ayaklarıyla asmalara tutunuyorlar, başaşağı asılıyorlar ve bir asmadan diğerine sıçrıyorlardı. Hala, insanların numaraları keyifle izleniyor. Ayaklarıyla trapeze tutunarak havaya doğru uçuyor, sonra taklalar atarak pek çok ilginç şeyler yapıyor. Yalnızca ufak bir iç çamaşır giyerek coşkuyla havalara yükseliyor, fakat orada kalmıyor. Nihayetinde tekrar yere dönmek zorunda.

İnsanoğlu yerde ve gökte, her alanda pek çok numara yapabilir. Bazen öyle ki bir hiç uğruna muallakta kalır. Bununla beraber, buna irfan ile bakarsak göreceğiz ki sadece maymunların davranışlarını taklit etmektedir. O halde insanın rehberi kimdir? Maymun mu?
Sirkte olan biten herşeyi seyrediyor musunuz? Oh, şuraya bakın. İki maymun kavga ediyor ve birbirlerine sert yumruklar atıyorlar. Sanki boks yapıyorlar gibi. Kangurular da boks yapıyorlar; ellerini, bacaklarını hatta başlarını ve burunlarını kullanıyorlar.

Sevgili torunlarım, İnsan neden böyle şeyleri taklit ediyor? Bu sayede meşhur olacak da ondan. İnsanlar marifetleri övüyor ve başarılarını harkulade buluyorlar. Bir kanguru gibi boks yapmaktan ve havada maymunlar gibi sallanmaktan keyif alıyor. Fakat boks yapmaya gelince en iyi kim yapıyor? Kangrular. Peki sallanmada en iyi kim? Maymunlar. Neden? Çünkü bu hareket onlar için doğal.

Torunlarım, insanlar maymunların davranışlarını kopyalamayı öğrenmiş olsalar da, gerçek bir insanın işini keşfedememişlerdir. İnsan yaşamında bir taraf daha vardır ki, henüz hakkında hiçbir şey öğrenmemiştir. Allah’ın davranış ve sıfatlarını öğrenmemiştir. Allah’ı sevmeyi ve O’ na inanmayı öğrenmemiştir. Allah’ın birlik ve irfanını ve nurunu, doğruluk, huzur ve adaletini öğrenenemiştir. Kıyaslanamaz sevgi ve akla sığmaz lütuf sahibini öğrenememiştir. Nadide ve yüce bir varlık olarak yaratılmış fakat bunu unutmuştur.

Bunun yerine insan, çözümleyici irfanı bile olmayan hayvanlardan öğreniyor. Yediği yerde dışkı yapan ve dışkı yaptığı yerde yiyen. İnsanın öğrendiği budur. Balığın suda yüzmesi gibi, insan da su altında yüzmesini öğrenmiştir. Atlar ve diğer hayvanlar yol boyunca süratle koşabilirler ve insanlar da kızlı koşmayı öğrenmişlerdir. Sinekler havada uçar ve insan da kanat yapmayı ve uçmayı öğrenmiştir. Belirli kuşlar balık tutmak için suya dalarlar ve insan da tıpkı onlar gibi suyun altına dalmayı öğrenmiştir. İnsanlar kanguruların, maymunların, keçilerin, ineklerin, ağzından alev çıkaran ejderhaların, eşeklerin, yılanların, tavus kuşlarının, kargaların, kedilerin, farelerin, köpeklerin, maymunların ve pek çok diğer hayvanın davranışlarını taklit eder. Onların numaralarını öğrenir ve sıfatlarını benimser.

Sevgili torunlarım, eğer kendi tecrübelerinizle dönüp bakarsanız, insanların hayvanları nasıl taklit ettiklerini göreceksiniz. Allah’ın yarattıklarında sayısız şeyleri taklit etmeyi öğrenmiştir, fakat Allah’a ait olan kısımla ilgili herşeyi unutmuştur. Dış görünüşü değişmese de, irfanı, vasıfları ve davranışları çok bozulmuştur. Her zamanki yüzüne, ellere ve gözlere sahiptir. Fakat oynamayı, bu hayvan sıfatlarından zevk almayı ve dans etmeyi, yüzmeyi ve zıplamayı tercih etmektedir.

Böylece insan mevcut durumuna gelmiştir. İyi için bir parça bile değişmemiştir. Allah’ın kudretini anlayamamıştır bu kudretli, sonsuz ve sınırsız rahmeti ve sevgiyi. Eğer yalnızca bu kuvvete dönse, eğer sadece irfanı ve Allah’ın sıfatlarını elde etse, ne kadar da çok öğrenirdi! Allah onu bir insan olarak yarattı ve ona sevgi, merhamet ve irfanla dolu nadide ve yüce bir yaşam bağışladı. Güzel doğmuştu fakat kendisini yaratanın yoluna dönmedi. Bu hayret edlecek bir şey değil mi?

Yavrularım, anlamalısınızı ki, Allah hayvanları yarattığı zaman onlara belirli sıfat ve davranışlar verdi. Bunlar hayvanlar için doğal fakat sizin için değil. Şu halde bu dün yada ödül kazanmak için onların yolunu taklit etmeye çalışmayın. Allah insan için farklı bir kısım yarattı. Ve bu kısım çok yücedir!

Anlamaya çalışmak zorunda olduğunuz ve sonra uygun şekilde davranmanız gereken budur. Kendinizinkini koruduğunuz gibi tüm hayatları koruyun. O zaman rahmeti, birliği, ahengi ve huzuru bileceksiniz. Her zaman aşk halinde olmayı öğreneceksiniz. Bunu düşünün torunlarım. Allah size yüce irfanından bahşetsin.
Resim
Cevapla

“►Bawa Muhyiddin◄” sayfasına dön