zÂHiRinde Sınırlı - BÂtıNında Sorumlu İnsAN!..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

zÂHiRinde Sınırlı - BÂtıNında Sorumlu İnsAN!..

Mesaj gönderen tamersah tarik »


zÂHiRinde Sınırlı - BÂtıNında Sorumlu İnsAN!..

Doğumla başlayan hayatımızda kaderlerimizce yaşayıp gidiyoruz.
Bize verilen kadardır bildiklerimiz.
Aile terbiyemiz, annemizin babamızın bize öğrettiği kadardır.
Matematikten anladığımız öğretmenin anlattığı ya da bizim anladığımız kadardır.
Müzik aletinden çıkan notalar ancak bir eğitim sonucu şekillenir, nağmeye-mEŞKe dönüşür ya da bir resim ancak fırça tutmayı öğrendikten sonra şekillenir.
Fakat istidamız ölçüsündedir hepsi. Yani yeteneğimiz varsa olur ya da olmaz.
Hayatın bu kadar renkli olması da bundan değil mi?.
Herkes güzel resim yapsa ressamın değeri mi kalır!.
İnsanın bazı şeylere kabiliyetinin olmaması, o işin en güzelinin yapılabileceği gerçeğinden alıkoyamaz.
Yani matematiği anlamıyorsak bu matematiğin suçu değil bizim matematiğe olan eğilimimiz BİLip BULup OLmamayış çaba tercihimiz veya kabiliyetimizle alâkalıdır.
Yaşama kabiliyeti-kaderimiz ise bize doğuştan verilmiştir.
“İnsan” olma kabiliyeti herkeste mevcuttur. İş ki o kabiliyeti kullanabilelim.
Peki bizi kim eğitecek bu konuda, kim bize doğru yolu gösterecek?

Nur suresinin 18 inci âyetinde:

وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Ve yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun): Ve Allah âyetleri size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nur 24/18)

Bakara suresinin 118 inci âyetinde:

وَقَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ لَوْلاَ يُكَلِّمُنَا اللّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne): Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik.” (Bakara 2/118)

En’am suresi 98 inci âyetinde ise:

وَهُوَ الَّذِيَ أَنشَأَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ

Ve huvellezî enşeekum min nefsin vâhıdetin fe mustekarrun ve mustevda’(mustevdaun), kad fassalnal âyâti li kavmin yefkahûn(yefkahûne): O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.” (En’âm 6/98)

Konuyla ilgili daha bir çok âyet vardır.

Kur'ân-ı Kerimde âyetler açıkca bildirildiğine göre, gerçekleri iyice bilmek ve anlamak için demek ki bir rehbere, bir anlatıcıya ihtiyaç vardır.
O’nun da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğu aşikârdır.
Nitekim yine Kur'ân-ı Kerimde:
“Allah ve Rasûlune; Teslim olunuz, İman ediniz, Tabi olunuz , İtaat ediniz” âyetleri mevcuttur.

O halde “SINIRlılık” nedir?

Mücadele suresinin 7 inci âyetinde:

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَا يَكُونُ مِن نَّجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَى مِن ذَلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

E lem tere ennellâhe ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), mâ yekûnu min necvâ selâsetin illâ huve râbiuhum ve lâ hamsetin illâ huve sâdisuhum ve lâ ednâ min zâlike ve lâ eksere illâ huve me’ahum eyne mâ kânû, summe yunebbiuhum bi mâ amilû yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innellâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun): Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.” buyurluyor. (Mücâdele 58/7)

Herşeyi bilen ALLAH celle celâluhu ise, insanın AKLının kavradıkları, duydukları, gördükleri ölçüsünde hayatı ve gerçekleri algılaması onun “Sınırlı” olması değil midir?.
Kezâ, bu kısıtlılık doğru olanın doğruluğunu değiştirmeyecektir.
Ancak, sorumludur. Neden, sorumludur?
Acizâne bahsettiğimiz sınırlılığın sınırsızlığa ulaşabilmesi gayretinden sorumludur.
Bu gayret, Muhammed aleyhi's-selâmı; BİLiş, BULuş, OLuş, YAŞAyış ŞUURUdur.
Kendimizden haberdâr olabilme hassasiyeti ve ÂLEMin ÂDEMe ANLATtığını DUYabilme ve ÂLEMi de ÂDEMi de Yaratana UYabilme kabiliyetidir.
Sorumludur, çünkü tercihlerini seçme yeteneğiyle donatılmıştır.
Sorumludur, çünkü verdiği bir “SÖZ-AHD” vardır, ve bu sözü tutup tutmayacağı onun elindedir…
ABduhu.. KULLuğu da budur candostlarım..
Acizâne bu şekilde geldi gönlüme
Es Selâm..
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: zÂHiRinde Sınırlı - BÂtıNında Sorumlu İnsAN!..

Mesaj gönderen simurg »


"AFFETMENİN HAFİFLİĞİ

Vakti zamanında cahil biri bir üstadın kapısını calmış ve ona ;
- Efendim, bana kitabı anlatır mısın! demiş.
- Kitabı mı? demiş üstadı,
ben ömrümü kitabı okumaya adadım ona rağmen hala bildiklerim ancak bir hiçken
sana nasıl olur da tüm kanunları ve bunlarin aralarındaki anlamları anlatabilirim ki?

Ancak cahil adam ikna olmamış, onun israrını gören üstad onu denemek istemiş ;
- O zaman şimdi beni iyice dinle.
düşün ki bir eve bacadan iki kişi girdi, birinin yuzu kapkara, digerinin ise tertemiz.
bunların hangisi yüzünü yıkar?"
- Bundan kolay ne var demiş adam ;
- tabi ki kirli olan!".

Üstad gülmüş,
" işte cahil insanların kitabı öğrenmeleri hakkındaki yorumumun sebebi bu idi.
düşünsene, kirli yüzlü olan adam digerinin yüzüne bakacak ve temiz yüzü görecek.
böylece kendi yüzünün temiz olduğunu sanacak.
oysa ki temiz yüzlü adam öbürünün yüzündeki kiri görüp kendi yüzünü de kirli sanacak ve yüzünü yıkayacak".

Adam bir süre düşünmüş..sonunda kafasını sallamış
- Size nasıl teşekkür edebilirim efendim? sanırım sonunda kitabı anladım.

- Aahh, ah.. Daha çok uzun bir yolun var demiş üstad üzüntü ile.
- Aynı bacadan sürünerek inen iki adamdan birinin yüzünün tertemiz ötekinin ise kirli olabileceğine nasıl inanabiliyorsun ki
?.."

Alıntıdır.
Resim
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön