SAÇLAR

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

SAÇ --> PERÇEM --> ZÜLÜF

ANTRPOLOJİK VE SOSYOLOJİK AÇIDAN SAÇLAR VE İNANÇLAR

Dr.Nermin ÖZTÜRK

S.Ü. İlahiyet Fakültesi
Dinler Tarihi Öğretim Görevlisi

GİRİŞ

Saçlar geçmişten günümüze, modadan sağlığa, edebiyattan efsaneye, siyasetten dine değin oldukça geniş bir yelpazede, adından sıklıkla söz ettiren organlarımızdır. Bu yüzden işgal ettikleri her sahada farklı açıdan ele alınmışlar, incelenmişler ve değerlendirilmişlerdir. Onların özellikle edebi sahadaki betimlemeleri harika olmuştur; bazen bir şairin dilinde aşığın gönlünü maşukuna bağlayan zincire dönmüşler, bazen rüzgârda savrulup dağıldıkları gibi aşığın gönlünü dağıtıp perişan etmişler, kimi zaman da kaybedilen sevgiliden geriye kalan bir hatıra olmuşlardır.

Onlar, ölümün ardından hızla çürüme sürecine giren bedenin aksine, asırlarca kesildiği günkü durumlarını muhafaza ederler, kötü kokmazlar ve kolayca çürümezler; bu yönleriyle de bir ayrıcalık sergilerler. Hayati organlarımızdan birisi olmamalarına rağmen, hastalik ve yaşlılık gibi sebeplerle kaybedildiklerinde insanın içini sızlatırlar. Oysa kökleri bizde ve sağlam olduğu sürece onları kesmekten veya kazıtmaktan korkmayız. Canlı birer organizma olmalarına karşın kesilirken hiç acı vermez ve kesildikçe uzarlar.

Onların hayatımızdaki varoluş sebebini ve sırlarını her ne kadar tam anlamıyla Yaratan biliyorsa da konu; kutsal kitaplardaki ve mitlerdeki söylemler, insanın kendini tanıma çabası ve fiziksel görüntüsüyle ilgili endişeleri gibi muhtelif sebeplerle her zaman güncelliğini muhafaza etmiştir. Öyle görünüyor ki bu konu canlılığını daha da sürdürecektir.

Saçlarla ilgili en ilginç söylemlerden biri Sofya'da 1922 yılında "Evrensel Beyaz Kardeşlik" adıyla ezoterik bir okul açan ve spritüalite konusunda bir hayli çalışmış olan Peter Denov'a aittir. Denov'un Sağlık Kitabı'nda vücudumuzu kaplayan kıllarla ve başımızdaki saçlarla ilgili hayli enterasan fikirleri bulunmaktadır. Konumuzun saçlar olması hasebiyle sadece saçlarla ilgili olanları aktarmak istiyoruz. Denov'a göre baştaki farklı bölgeler, farklı duyguların algılanmasını sağlarlar. Buradaki saçlar bulundukları yere göre adalet, doğruluk, ve merhametin vb. titreşimlerini algılarlar. Aslında düşünebilmek demek algılayabilmek demektir. Bir kimse kendi başına düşünce veya fikir üretemez. Düşünce insanlardan çok daha yüksekte bulunan varlıklardan çekilerek alınır. Yüce değerlere, asil duygulara ve hikmete sahip olmak isteyenlerin onları daha yüce varlıklardan kendilerine çekmeleri gerekir. Dolayısıyla insanların saçları ve diğer kılları dünyanın uzak yerleri veya diğer gezegenlerle haberleşme araçları olarak antenden başka bir şey değildirler. İnsan onlar vasıtasıyla Güneşin, Ayın, Mars, Venüs ve Jüpiter gibi gezegenlerin titreşimlerini algılayıp onlarla iletişime geçebilir. Saçların doğa güçleri ile ilişkileri vardır. Herkesin saçı kendine aitmiş gibi görünse de saçlar kendilerinden önceki binlerce neslim hatırlarını taşır. Herkes eski nesillerin kayıtlarına sahiptir. İnsanın başı radyo, saçları anten görevi yapar. Nasıl radyonun parazitsiz yayın yapması için doğru ayarlanması gerekiyorsa yüksek değerlerin, asil düşüncelerin net aktarılması için saçlara itinayla bakılmalıdır. Her saçın ışık iletkeni olduğu unutulmamalıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »


Sipiritüalist olan Denov'un saçlar ile ilgili olarak ileri sürdüğü fikirlerin doğruluğu konusu, umarız bilimsel olarak araştırılmaları için, ilgili alan uzmanları açısından tetikleyici bir unsur olur. Onun ileri sürdüğü görüşler bizim şu anda bildiklerimizin ötesindedir, ama bilinmeyecek olan değildir. Fakat Denov'un saç hakkında söyledikleri ile Hz. Mevlânâ'nın yedi yüz yıldan fazla bir zaman öncesinde bu konuda söyledikleri arasındaki benzerlik oldukça hayret vericidir. O, Fihi Mafih adlı eserinde Denov'un iddia ettiği, saçların anten yani "alıcı olma çekme" özelliğinden bahsetmekte ve "Güzellerin şaçlarının kıvrımları aşkı fevkalade çekicidir"2 demektedir. Mevlânâ, güzellerin en değerli, en nadide taşlarla süslenmiş altın taç veya külah dahi giyseler, yine de onların canı olmadığından asla saçların yerini tutamayacaklarını söyleyerek konuya dikkat çekmekte ve saçın önemini vurgulamaktadır. Yine Denov'un saçların geçmiş kuşakların kayıtlarını taşıdığına dair iddiasını Rûmî'nin, "Her milletin, dinin, kerametin, mucizelerin ve nebilerin ahvalinin, her insanın ruhunda bir ip ucu vardır. İcap etmedikçe bu ipucu kımıldamaz ve görülmez."3 şeklindeki ifadesi doğrulamaktadır. O, Divan-ı Kebir'de de saçların başka bir özelliğinden bahsetmekte ve onların koku tutucu oluşlarına dikkat çekmektedir.4
Konuya tarihsel süreç içerisinde bakıldığında ise, en ilkel olanlarından en uygarına kadar bütün toplumlarda saç uzatmak ve kesmek saç kesim tarzları ve kesilen saçın muhafazası gibi hususların psikolojik, dini, sosyal ve kültürel konularla ilişkisi olduğu görülür.

1- Saç ve Güç

Afrika, Avustralya, Amerika kıtalarının bazı bölgelerinde ve Doğu Hint Adalarında yaşayan ve modern çağın ilkel kabileleri olarak nitelendirilen halklar üzerinde yapılan araştırmalar sonucu değeri antropolojik bulgulara ulaşılmıştır. Bu bulgular arasında söz konusu halkların saçlarla ilgili inanç ve düşüncelerine ilişkin verilen de vardır. İlkel halkların inançlarına göre ruh, insan ölmeden de geçici olarak bedenden ayrılarak güvenli yere konabilir. Hatta ruh bir saç kılının içinde saklanabilir. Bu yüzden Ambon Adası yerlileri saçın doğaüstü güçler içerdiğine ve saç kesilince gücün de gideceğine inanırlar. Bu inanış yerliler arasında öylesine kökleşmiştir ki bu kabilelere mensup bir sanık, bölgeyi sömürge idaresi altında tutan Hollanda mahkemesinin yaptığı bütün baskılara ve işkencelere rağmen konuşmamış, ancak saçları kesilince suçunu itiraf etmiştir. Bir başka tutuklu görevlinin elinde usturayla geldiğini görüp saçlarını keseceğinden emin oluncaya kadar konuşmamış ve saçlarının kesilmemesi şartıyla bildiği her şeyi anlatmıştır. Bu ve benzeri olaylar sonrasında saç kesimi Hollandalı sömürgeciler için etkili bir tutuklu sorgulama ve konuşturma yöntemi olmuştur. Ceram Adasında yaşayan gençler hâlâ saçları kesilince güçlerini kaybedeceklerine inanmaktadırlar.5


1- Peter Deunov, ... Sofya 1999, 28-30 (Türkçesi bulunmayan bu kitabın ilgili kısımları Bulgarcadan Psikoloj Mustafa Recep tarafından türcüme edilmiştir.
2- Celâeddîn Rûmî, Fihi Mafih, Çev. Meliha Ülker Anbarcıoğlu, İstanbul 1974, 197.
3- Celâeddîn Rûmî, Fihi Mafih, 198.
4- Celâeddîn Rûmî, Divan-ı Kebir, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı. Ankara 2000, VII/8807-8808b.
5-James Gi. Frazer, Altın Dal. Çev: Mehmet H. Doğan, İstanbul 1991, II/296.297.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

İlkel kabilelerde totemik gruplar inandıkları totemin sembollerini üzerlerinde taşımaya özen gösterirler. Hanedan armalarının fonksiyonuna sahip bu simgeler, klan üyelerinin kalkanlarında çadırlarında, sandallarında ve çoğu zaman da bedenlerinde dövme olarak bulunur. Bireyin dış görüşünü ile mensup olduğu totem arasındaki emareyi taşıyan en önemli beden parçası ise saçlardır. Mümkün olduğu kadar saçlarına verdikleri şekille totemlerini yansıtmaya çalışırlar. Örneğin, eğer Manda Klanı'ndan iseler saçları iki taraftan yukarıya doğru toplanarak boynuz şeklinde düzenlenir. Eğer Kamlumbağa Klanı'ndan iseler baş tıraş edilir; yalnızca önden, arkadan ve yanlardan hayvanların kafasını, kuyruğunu ve ayaklarını sembolize eden altı tutam saç bırakılır. Eğer totemleri bir kuş ise ona benzemeye çalışır ve o kuşun tüylerini takarlar. Bütün bunların dinsel bir niteliği vardır. Öyle ki bireylerin kendi üzerinde taşıdıkları ve totemle alâkalı bu figür ve simgeler, totemin kendisinden daha kutsal sayılmaktadır. İnsanlar bu gibi obje ve şekilleri üzerlerinde bulundurmakla totemin kutsallık vasfını kendilerine geçirdiklerine inanırlar. Bundan dolayı klan üyelerinin saçlarını kesiliş tarzları dinsel içerikli sayılmış ve kesimlerin özel bir kutsallığı olduğu kabul edilmiştir.
Bir kimsenin ruhunun ya da gücünün saç ile temsil edilmesine Yunan mitolojilerinde de rastlanır. Saç kesildiğinde kişi gücünü kaybeder veya ölür. Mesela denizler ve depremler tanrısı olan Poseidon, Taphos Kralı olan Pterelaus'un başına altın bir saç vererek onu ölümsüzleştirir. Başında "altın saç" olduğu sürece asla ölmeyecektir, ama bir gün o da ölür. Onun ölümü ülkesini kuşatan düşmana âşık olan kendi kızının aşkı uğruna babasının başındaki o altın saçı koparmasıyla gerçekleşir.
Karşılıksız aşkı ve ihaneti anlatan Dalila ve Samson'un hikâyesi "saç ve güç" arasındaki ilişkinin önemli bir mitolojik yansımasıdır. Eski Ahit'te geçen hikaye insanları yüzyıllarca derinden etkilemiştir. Hikâyeyi konu alan sineme filmleri çekilmiş, operalar sahnelenmiş ve resimler çizilmiştir. Hikâyeye göre Yahudilerin Filistin esareti altında yaşadığı dönemde Samson'un annesine bir melek görünür ve hiç çocuğu olmayan bu kadına bir oğul müjdesi verir. Gakat bu çocuğun sıradan biri olmayacaktır. Melek, anneye çocuğunun daha anne karnındayken Tanrıya adanmış bir çocuk olduğunu, bu yüzden başına hiç ustura değmemesi gerektiğini ve büyüdüğünde İsrailoğullarının özgürlük mücadelesini başlatacak kişi olduğunu söyler. Meleğin söyledikleri açısından bakıldığında Samson figürünün hem Nazarite hemde Mesih inancıyla ilişkili olduğu söylenebilir. Vahiy gereği başına ustura değmeden büyütülen Samson çok güçlü bir erkek olmuş ve sıradan insanların tek başlarına yapamayacakları işlerin üstesinden gelmiştir. Hatta onu genç bir aslanı bir oğlakmış gibi parçaladığı anlatılır. Fakat Samson bir gün Filistinlilerden bir kıza aşık olur. Kız ondan gücünün sırrının saçlarından geldiğini öğrenir ve bunu yandaşlarına anlatır. Samson'un saçlarını kesmek için bir plan yapılır ve uyurken saçları kesilir. Saçları kesilen Samson artık güçlü değildir. Bir tapınağa götürülerek tapınağın sütunlarına bağlanır. Fakat düşmanlar saçlarını tekrar uzayacağını unutmuşlardır. Saçlar uzadıkça eski gücüne tekrar kavuşan Samson kalın zincirlerle bağlı olduğu sütunları devirir ve sütunların taşıdığı mabet yıkılır, kendisi de tapınaktakilerle beraber enkaz altında kalarak can verir. Yıkıntı altında kalarak ölen insanlarının sayısının çoğluğuna işaret etmek için, bu kişilerin Samson'un bütün hayatı boyunca öldürdüğü düşmanlardan daha fazla olduğu söylenir. Rabbinik literatür Kutsal Ruhla dolan Samson'un saçlarından zil sesi geldiğinden ve bunun Zorah'tan Eştaol'a kadar işittiğinden bahseder.


6- Felicien Chaliheye, Dinler Tarihi, Çev. Samih Tiryakioğlu, İstanbul 1994, 12.
7- Frazer, II/278; Azra Erhat Mitoloji Sözlüğü "Amphitryon", İstanbul 1984, 38.
8- Bkz. Hakimler 13/ 3-6 Baplar.
9-Bkz. Hakimler 13-16 Baplar.
10- Bkz. Hakimler 14/6.
11-Bkz. Hakimler 16/29-30.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Eski Ahit'in saçlarıyla meşhur bir diğer şahsiyeti Absalom'dur. Absalom'un güzelliği ile meşhur olan saçları gücün de sembolüdür. Kutsal Kitaba göre saçları öylesine gürdür ki yılda bir kez kestiği saçların ağırlığı iki yüz şekel gelmektedir. Ne var ki gür ve güzel saçları yüzünden gurur ve kibirle yaşayan Absalom saçlarıyla asılarak car vermiş. Saç, gücün alâmeti olunca doğal olarak saçsızlık da alay konusu olmuştur.

Yahudilikte saç ile görme gücü arasında kurulan enteresan bir ilişki de mevcuttur. Tanrının Eyüp Peygambere verdiği bir bilgiye göre; " Her kıl ayrı bir foliküle sahiptir, eğer bir folikülden ikisi kıl kıçacak olsaydı insanın görmesi zayf olurdu. "Böyle bir ifade ede tıpkı Denov'un söyledikleri gibi konunun uzmanlarınca değerlendirilmelidir.

Saçla güç arasındaki ilişki ilginç bir şekilde kur'an'da da karışımıza çıkar. Alındaki saçlar için kullanılan perçem ifadesi kişiyi " en güçlü" parçasından yakalama anlamı taşır ki bu, ona tamamıyla hâkim olmak demektir. Yine Hz. Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) saçlarından bir kaç t elin muska niyetiyle sarıkların içine dikildiği olmuştur. Bu, insan bedeninin bütünüyle kudret bereket taşıdığına olan inançtan kaynaklanır. Bedenin en önemli bereket, merkezlerinden birisi de saçtır. İşte bereketle dolu olduğuna inanılan saç, Hz. Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) saçı olunca daha da fazla önem kazanmaktadır.

Saç ve Güzellik


Diğer antik toplumlarda olduğu gibi Yahudilerde de kadın saçı ve özellikle uzun saç güzelliğin alâmeti olarak kabul edilmiştir. Eski Ahit'te uzun saçla güzellik arasındaki ilişkiyi dile geçiren açık ifadeler yoktur. Yine de Robbiler saçlarını gizlemeleri gerektiğine kâil olmuşlardır. Bu yüzden evli dindar Yahudi kadınları saçlarını eşarp, şapka, türban veya perukla örterler.

İncillerde saçla alâkalı herhangi bir emir veya hüküm mevcut değildir. Fakat yeni ahit'teki bazı ifadelere dayanarak Hristiyanlıkta da saçın kadını süsleyen bir unsur olarak görüldüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Petrus mektubunda kadınların dış ve iç süslerinden bahseder. Pavlos, mektubunda saçın kadına örtü olarak verilmediğinden bahseder. Saçın uzunluğu ve kısalığı cinsiyete göre farklı anlamlar kazanır; erkeğin uzun saçlı olması onu küçük düşürürken kadının uzun saçlı olması onu yüceltir.

Yen Ahit'in aksine Kur'an-ı Kerim saçtan doğrudan bahsetmez. Kadınların genel mânâda süslerini yabancı erkeklere göstermemelerini emreden ayetleri yorumlayan İslâm Alimleri başka uzuvların yanı sıra saçı da kadının güzellik unsuru olarak kabul etmiştir.


13 BkzII. Samuel 14/25-26
15 Bkz. II Krallar 2/23; İşaya 3/!7.
17 Hûd/56 "Yer yüzünde bululan hiç bir canlı yoktur ki, Allah onu perçeminden tutmuş olmasın."
Alak/15-16 "Hayır, andolsun eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden o yalancı günahkar perçeminden yakalarız."
Rahmân/ 41 "Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar."
18 Amenane Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul 2004.231
19 Schimmel, 232
21Bkz Petrus 3/3-4
22 Bkz. I. Korintoslulara II/14-15.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

III- Saç Kesmek ve Uzatmak

İlkel kabile insanları ruhun başta oturduğuna ve bu ruhun başın yaralanmasına veya başa yapılacak saygısızlığa karşı çok hassas olduğuna inanırlar. Mesela Siyamlılar başın içinde, başı koruyan bir ruh oturduğuna inanırlar. Bu ruhun her türlü yaralanmadan korunması gerektiği için saç ve sakal tıraşı merasimle yapılır. Çünkü saçı keserken baş yaralanabilir ve ruh bu durumda kendisini rahatsız eden kişiden öç alabilir. Saçların çok sık yıkanması da ruhu yaralayıp rahatsız edebileceğinden hoş karşılanmaz. Ayrıca ruh onuruna öyle düşkündür ki içinde oturduğu başa yabancı bir el dokununca kendisini son derece aşağılanmış hisseder.
Her şeye rağmen saçın kesilmesi gibi bir durum ortaya çıkmışsa gelebilecek tehlikeleri önlemek için tedbir alınır. Mesela Maoriler saç kesmenin gök gürültüsü ve şimşeğe neden olacağına inandıklarından, kesme işlemi sırasında hem bunları önlemek hem de obsid taşından yaptıkları bıçaklarını kutsamak için büyü yaparlar. Saçlarını kestiren kişi cinlerin saldırısına açık olduğundan kimseye dokunmasına izin verilmez. O kişi diğer insanlardan tecrit edilir ve hatta yemeğe dahi el süremez ve bir süre bir başkası tarafından doyurulur. Saçı kesilen kişi kadar kesen kişi de tabulu olur. Elleri kutsal bir başa dokunduğu için o ellerle hiçbir iş yapamaz, onu da başkası doyurur. Yiyecekleri kutsal ateş üzerinde pişirilir. Bir gün sonra yine kutsal ateş üzerinde pişirilmiş patates ya da eğrelti otu köküyle ellerini ovuşturur. Bunlar daha sonra ailenin kadın soyundan olan büyüğüne götürülür, onun bunları yemesiyle tabulu durum ortadan kalkar. Saç kesme işlemine çok önem verilen bir başka bölge de Yeni Zelanda'dır. Yılın en önemli günü saç kesim günüdür. Kamboçya'da ise kralın saçının kesilmesi devlet töreniyle olur. Rahipler kralı tıraş edecek olan berberin parmaklarına iri taşlı eski yüzükler takarlar. Bu yüzükler kral için uğurlu gelecek ruhları taşırlar. Kötü ruhları kovmak içinse tıraş esnasında yine rahipler tarafından gürültülü bir müzik sunulur. Japon krallarının (Mikado) kesim merasimleri tam aksine oldukça sessizdir. aslında belki ona bir merasim bile denemez, hatta kralın kendisinin bile haberi olmaz, çünkü o uyurken kesilir. Frazer bunun sebebini, uyku sırasında ruhun bedenin dışında bulunduğuna inanıldığından, makasla incitilme ihtimalinin azalmasına bağlar.



24- Frazer, I/84-89.
25- Frazer, I/194.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

İlkel kabilelere göre saç kesimi zor ve tehlikeli bir iştir. Baştaki ruhu rahatsız etme kaygısının yanı sıra kesilen saçların ne yapılacağı sorunu vardır. Çünkü onlar bedenlerinden ayrılan bütün fiziksel parçalarla bağlarını tamamen koparmadıklarına ve duygusal olarak ilişkilerinin devam ettiğine inanırlar. Kesilmiş saçların akıbeti kendilerini etkileyecektir. Mesela ateşli bir hastalığa tutulan Avusturalyalı bir genç kız, rahatsızlığının sebebi olarak bir gencin kendisinin arkasından gelerek saçlarının ucundan bir tutam kesmesini göstermiştir. Genç kıza göre delikanlı saçları bir yere gömmüştür ve acılarının bütün sebebi budur. Saçların çürüme süresince onun da böbrek yağları eriyecek; saçlar tamamen çürüdüğünde ise kız ölecektir. Atılan saçlarla ilgili Almanya'daki bir inanışa göre, eğer kuşlar bunları bulup yuvalarının yapımında kullanırlarsa o kişinin başı ağrıyacak veya saçları dökülecektir. Yine Orta Avrupa'daki bir inanışa göre adet dönemindeki bir kadının saçları kesildiğinde toprağa gömülürse saçlar yılana dönüşecektir. Normalde kadınların diğer zamanlarında olmayan bu güç, bir Breton efsanesine göre büyücülerde her zaman vardır. Kadınlar ancak ayın etkisi altındayken, "dönüşüm" ün büyüsel gücünü paylaşırken bu şansı yakalayabilirler. Nitekim bazı Akdeniz tanrıları (Artemiz, Herakete, Persephone, vb) yılanlardan oluşan saçlarla temsil edilmiştir.

Kesilen saçlar sadece isabet edecek korku ve felaket gibi nedenlerle saklanmaz. Onların muhafaza edilmesinin bir diğer önemli sebebi bedenin yeniden dirilmesi umududur. Bu yüzden Peru'daki İnkalar tararken çıkan saç tellerini bile duvar içlerindeki deliklerde ve yarıklarda saklarlar. Bu sayede yeniden dirilme günü geldiğinde kendilerine ait olan bedenin atılmış parçalarını bulmakta güçlük çekmeyeceklerdir. Duvar yarıklarında saç saklama âdeti Şilililer arasında da yaygındır. Aynı âdet Türklerde de vardır. Yahudiler de kesilen saçlarını ya gömerler ya da duvar çatlaklarında saklarlar. Rasgele atılan saçların baş ağrısı yapacağına inanırlar.

Atık saçların ortalıkta bırakılması şahsı zararlara sebep olmakla kalmaz bir takım istenmeyen tabiat olaylarına da neden olur. Taranıp atılmış veya kesilip atılmış saçlar hava koşullarını etkiler. Örneğin Almanya'daki bir inanışa göre ortaya atılan saçlar yüzünden dolu yağabilir,yıldırım düşebilir. Avusturya'nın Tirol eyaletinde de aynı doğa olaylarını yaratabilmek için cadıların kesik saç kullandığına inanılır. Thlinket Kızılderelileri ise fırtınalı havayı bir kızın evin dışında saçlarını taramasına yorarlar. Romalılarda da bu görüşleri destekleyen atasözleri vardır. Bazı Viktorya Kabilelerinde kuraklık durumunda yağmur yağması için saç yakılır. Kuraklık dışında yakılırsa sel basacağına inanılır. Azalan nehir sularının seviyesinin yükseltmek için sulara insan saçı atılır.


24 Frazer, I/184-189.
25 Frazer, I/194.
26 Frazer, I/191.
27 Frazer, I/195.
28 Frazer, I/196.
29 Mircae Eliade, Dinler Tarihine Giriş. Çev. Lale Arslan, İstanbul, 2003, 179.
30 Frazer, I/199.
32 Frazer, 1/196
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

İşte böylesine güçlü etkilere sahip olduğuna inanılan ve herhangi bir nedenle vücuttan ayrılan saçların büyücüler ve düşmanlar gibi kötü niyetli insanların eline geçmeyecek, zarar görmeyecek veya kazaya uğramayacak yerlere bırakılması şarttır. Herkes için geçerli olan bu kurallar kutsal kişiler için daha sıkıdır. Güvenilir ve basit olan yol ise saçı hiç kesmemektir. Frank kralları saçlarını bu yüzden kesmemiş olabilirler. Bazı yerlerde büyücü-hekimler de saçlarını taramayıp kesemediklerinden açları hep uzun ve dolaşıktır. Bu saç kesiklerinin büyücülerin eline geçmesi ihtimaline karşı en etkili koruyucu büyü tükürmektir. Saçların üzerine tükürüldükten sonra artık korkmaya gerek yoktur. Başka bir çözüm de yakmaktır. Ama kesik parçalarla insan arasında duygu ilişkisi varsa bu parçaların insana zarar vermeden yok edilmesi mümkün değildir.
Eliade kesilen saçlara (tırnaklar ve giysiler de dahil) büyü uygulaması inancının, kişilerin kendilerinden ayrılan parçalarının daha sonra yine kendileriyle sıkı bir ilişki içinde olduğuna inanmalarından kaynaklandığını söyler. Böyle bir inanç birbirlerinden çok uzakta bulunan nesnelerin bir tür çekim sayesinde birbirlerine bağlandıkları bir "ağ mekân" ın varlığını zorunlu kılar. Ancak böyle bir "ağ mekan" ın var olduğuna inanıldığı ölçüde büyü etkisinin eylemine de inanılabilir.
Atık saçlarıyla hala ilişki içinde olduklarına inanan Maldiv yerlileri de saçlarını biraz suyla birlikte veya ap pamuk içine koyarak, en emin yer olan düşündükleri mezarlıklara gömmeyi uygun bulmuşlardır. Çünkü bedenden ayrılan her parça bütüne aittir ve bedene öldükten sonra ne yapılıyorsa parçalarına da aynısı yapılmalıdır. Yeni zelanda'da kabile reislerinin saçları aynı şekilde mezarlara konur. Zaten toprak herkes için güvenilir bir korunaktır. Tahitililer güvenli yer olarak tapınakları tercih etmiştir, saçlarını oralara gömmüşlerdir. Bazı yerlerde kutsal ağaçların kökleri, bazılarında dalları atık saçlar için emaneti ehli olmuştur. Bazen de Almanya'daki gibi eski bir çalı dibine gömülerek toprak anayla kucaklaşmaya terk edilmiştir. Yine Almanya'da uygulanan değişik bir işlem de şöyledir: Atık saçlar bir beze sarılır, yeni ay çıkmadan önce üç gün yaşlı bir ağacın kovuğunda tutulur. Daha sonra kovuk tıkanır. Orta Afrika'daki Wanyorolar kesik saçlarını yataklarının altında biriktirir, sonra da uzun otların arasına atarlar. Alaska'nın Yukon bölgesinde yaşayan Kızıldereliler de kesilen saçları atmaz, küçük parçalar halinde biriktirerek ya ağaç çatallarına bağlarlar ya da hayvanlar dokunup hasta olmasın diye onların erişemeyecekleri yerlerde gizlerler. Almanya'nın Swabia bölgesinde atık saçlar Ay ve Güneş ışığı almayacak bir yere gömülmek zorundadır. Baltık Denizi kıyısında Polonya ile de komşu olan Danzig'de ise bir torbaya konur ve eşik altına gömülür. Zerdüştlerin kutsal kitapları Zend Avesta'da da saç kesikleriyle ilgili bir hüküm b ulunur: Bunlar çukurlara konmalı ve her çukurun çevresin de madeni bir bıçakla üç, altı ya da dokuz art açılmalıdır.
Tarihsel olaylara bakılınca saç kesimiyle uğursuzluk arasında bir ilişki olduğu görülür. Mesela Ceram'da evli erkekler saçlarını keserlerse eşlerini kaybedeceklerine inandıklarından saçlarını kesmezler. Timor'daki evli erkekler de saçlarını kesmezler, fakat dul ve yolcu olan erkekler bir kümes hayvanı veya domuz kurban etmek şartıyla saçlarını kesebilirler. Yolculukta saç kestirmeme adetine Mısırlılar da rastlanır. Aynı kural Romalılarda da uygulanmıştır. Bu inançlar yolculuk esnasında kişinin kesik saclarının düşmanları tarafından bulunarak ona karşı büyü yapılması ve yok edilmesi kaygısına dayanıyor olabilir. Almanya'da rastlanan bir başka inanış da yedi yaşından önce saçları kesilen erkek çocukların ileride korkak olacaklarıdır. Totemik klanlardaki ölüm törelerine göre de kadınların saçlarını kesmeleri yas işaretidir. Yakını ölen k adın bedenine toprak sürerek, saçlarını kesmek zorundadır.

33 Frazer 1/191
34 Frazer 1/200
35 Frazer 1/203
36 Eliade, 35
37 Frazer 1/197
38 Frazer 1/199
39 Frazer 1/198
40 Frazer 1/192
41 Frazer 1/195
42 Challeye, 17
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

XIX. yüzyılın ortalarında, Bengal'deki bir Dravid kabilesinden olan Khondların gerçekleştirdikleri insan kurbanı törenlerindeki saç kesme eylemi muhtemelen "adanma, arınma ve şükran" ifadelerinin hepsi ile ilgili olsa gerektir. Çünkü bu törenlerde kurban olarak seçilen kişi aynı zamanda bir gönüllüdür. Britanyalı yetkililer tarafından yasaklanıncaya kadar uygulanan ve doğanın üretkenliği, ürünün bolluğu için yapılan bu törenlerde, kurban edilecek kişinin saçları on on iki gün önceden kesilir, tören günü tören alanına götürülür, kurban edildikten sonra beden yakılır, külleri ekinlerin üzerine iyi hasat elde etmek için serpilirmiş.

Bazı halkalarda insan saçının yanı sıra "toprak ananın saçı" kavramıyla da kaşışılaşılır. Toprağın Tellus Mater, yani ana olarak kabul edildiği "Yeryüzü Ana" inanışının hâkim olduğu topluluklarda toprak beden olarak, taşlar kemikler ve otlarda ağaçlar da saç olarak kabul edilmiştir. Bir Kızılderili kâhini toprağa çapalamaktan "annenin bağrını delmek" olarak, otları yolmaktan da "annenin saçlarını" yolmak olarak bahseder. Altay halkları da yer yüzünün otları yolunurken tıpkı saçı veya sakalı yolunan kişi acı çektiğine inandıklarından, otları yolmayı büyük günah saymışlardır.

Çalışmanın başında ilkel Kabile mensuplarında ve Samson'un öyküsünde saç kesme ile güç kaybetme arasındaki ilişkiden söz edilmişti. Kadının saçlarını tıraş ettirmesi ise, Eski ahit'e göre ya yas işareti, ya itibarsılık ya da kötü bir durumun sembolüdür. Yeni Ahit'e göre ise onu alçaltan bir eylemdir ve başa örtü takmamakla eşdeğerdir. Uzun saç bağlamında Yahudilikte rastlanan ilginç bir manzara da özellikle Hasidik, Yahudi erkeklerinde görülen, kimilerinin kulak arkasına attığı, kimilerinin lüle şeklinde kulakların iki yanında sarkıttığı, dini bir vecibe olan buklelerdir. "Peyos" veya "Pe'ot" adı verilen bu buklelerin hem saç hemde sakallardan farklı bir yeri vardır. Bazı otoriter peyosları sakallardan tamamıyla farklı görerek onların değil kesilmesini, kırpılmasını bile yasaklamışlar ve onların kesilmesini bir putperest âdeti saymışlardır. Bu yüzden çok küçük yaştaki Yahudi erkek çocuklarında bile peyos görmek şaşırtıcı değildir.
Eski Ahid'in Levililer bölümündeki: "Saçınızı yuvarlak kesmeyeceksiniz ve sakalın köşelerini bozmayacaksınız" emrine uyan dindar Yahudi erkekleri sözünü ettiğimiz kılları uzatırlar. Talmud bu kuralın kadınlara ait olmayıp sadece erkekleri ilgilendirdiğini söyler. Maymonides'e (1135-1204) göre sakalın bu kısmının yuvarlaklaştırmasında maksat peyosu kısaltmakta ustura ve cımbızın kullanılmamasıdır. Fakat Maymonides makasın kullanılmasında bir sakınca görmez. Saçların kıvrılarak bukle haline getirilmesi veya kulakların arka tarafına salınması kişisel zevkler ve geleneklerle ilgilidir. Rabbi Samson Raphael Hirsch'e göre peyosların kesilmesinin yasaklanış sebebi insanların görüntülerine verdikleri değeri azaltmak, bunun yerine akla ve güzel karakterlere yöneltmektir. Çünkü insanların görüntüleri zihinlerini daime meşgul etmekte ve ayrıca saç kibre sebep olabilmektedir.

Rabbi Hirsch insan yüzünü, maddi ve manevi yapıyı temsil eden olmak üzere iki kısma ayırır. Ağız ve gözler maddi kısmı temsil ederken alın manevi ve akli yanı temsil eder. Her iki kısmı da önemli olmakla birlikte fiziksel yön daha özel bir gözetim gerektirir. Hiçbir kontrol mekanizması olmadan fiziksel yönlerin peşinden sürüklenirse, bu durum insanın yıkımını hazırlayabilir. Yani baştaki ağız ve gözün kontrol altında tutulması gerekiği gibi el ve ayak gibi diğer organlarda kontrol altında tutulmalıdır. Saçlar bu bağlamda insanın sınırsız şekilde yol almasını engelleyen birer hatırlatıcıdırlar. Onlar beyin kutsallık için kullandığı soyut düşüncelerin yeri olan ön taraf ile bedeni yöneten arka tarafı birbirinden ayırırlar.

Kabbala'ya göre spritüel anlamda saçlar, beynin atık ürünleridir. Bilhassa erkeklerdeki uzun saçlar negatif etkilerin tutunacağı ip işlevini görür. Bu durum özellikle beyinle bedenin geri kalan kısmı arasındaki bağlantı noktasını oluşturan beyin kökünün dibini de, yani ensede biten saçlar için geçerlidir. Zararlı etkiler özellikle oraya tutunarak spritüel ve fiziksel olan arasındaki sağlıklı bağlantıyı koparmaya çalışırlar. Deyin yerindeyse sanki ruhun başını bedeninden ayırırlar. Fakat Zohar'da enteresan bir şekilde peyoslar ve sakallar ile baştaki diğer saçlar arasında ayrım yapılmıştır. Peyoslar kutsal kaynaklardan çıkmaktadırlar ve pozitif spritüel enerjiyi yansıtırlar. Beynin üç bölümüyle bağlantılı olan bu saçlar binlerce yuvacıktan geçerek çıkar ve büyürler. Lüle üstüne lüle yapılmalarının sebebi, işte bu geçtikleri yerleri hatırlatmaktadır.

Yüzyıllar boyunca Doğu Avrupalı Yahudiler, özellikle de Polanyalı ve Rusyalı olanlar, peyosları yasaklamıştır. Yasak bir süreliğine geçerli olmakla birlikte, bu gelenek veya ritüel günümüzde Avrupa, Amerika ve Ortadoğu'da yaşayan Yahudiler ve özellikle Hasidikler arasında yaşatılmaktadır. Rabbinik, literatür de Levililer 19/27 ve 21/5'i referans göstererek peyosların kesilmesini yasaklamıştır.


43 Eliade, 335.
44 Eliade 335-36.
45 Eliade, 248-49
46 Yerimya 7/29; Tesniye 21/12.
47 I. Korintoslulara 11/5.
49 Levililer 19/27.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Yahudilerde "Nazanite" denen yeminli kimseler için daha başka yasaklarla birlikte saçlarını kesmelerini de yasaktır. Bir arzunun yerine getirmesi sıkıntılı bir durumdan kurtulmak veya hastalıktan şifa bulmak gibi sebeplerle yemin eden ve kendilerini Tanrı'ya adayan kişiler ister kadın ister erkek olsun, yeminlerini sona erinceye kadar saçlarını kesemezler. Çünkü böyle kişilerin başlarına ustura değdirmemeleri ve saçlarını uzatmaları Rabbin emridir. Nazir, herhangi bir nedenle yasakları çiğneme durumunda kalırsa bu kez tam tersine saflığını yitirmiş olacağından dolayı saçlarını kökünden kazıtması ve suç takdimelerini sunup adağına yeniden başlaması gerekir. Yahudi din adamlarına gelince onlar ne saçlarını kökten kazıtabilirler ne de Nazaniteler gibi uzatabilirler. Ancak saçlarını normal biçimde kısatabilirler.

Yas ifadesi olarak genellikle kadınlarda uygulanan saç kesme eylemine ilkel toplumlarda ve Yahudilikten başka kültürlerde de sıklıkla rastlanmaktadır. Mesela yas alâmeti olarak saç kesme âdeti Şamanist Sagaylar'da da tespit edilmiştir. Sagaylar defin töreninde tamamlayıp ölenin evine döndükten sonra karısının saç örgüsünü yarısından keserler. Kırgız ve Kazaklar'da günümüzde de kadınlar yas törenlerinde saçlarını yolarak ağlarlar. Yas işareti olarak saçların kesildiği diğer bir gelenek de Hindistan'dadır. Ölen kişinin oğulları varsa en büyük oğlanın saçları kesilir. Eski Mısır'da bu hususta tam tersine bir uygulama söz konusudur. Onlar zaten normal zamanlarda başlarını kazıttıkları için yas zamanı, normalde kazıdıkları saç ve sakallarını uzatırlarmış. Fakat davranışlarından hayvanları çok sevdikleri anlaşılan bu insanlar, hayvan sevgisi sebebiyle de kıllarının hepsinden vazgeçebilirmişler. Örneğin Eski Mısırda evin kedisi doğal bir ölümle öldüğü zaman evde yaşayanların hepsi kaşlarını kazıtırlar, köpek öldüğünde ise tüm vücut kıllarını kazıtırlarmış.

Saç kesme ve uzatma eylemi çok eski zamanlardan beri statü belirleyici fonksiyonlarını da sürdürmektedir. Hindistan'da hâlâ sürdürülen bir gelenek olan dul kadınların saçlarının kesilmesi, eski Türklere kadar uzanan bir fenomendir. Nitekim Kırgızların Manas destanında kadınlarını boşadıktan sonra saçlarını kestirerek dışarı atan bir hakandan bahsedilir.

Doğu Asya'da saç modellerine basılarak insanların yerleşik veya göçebe olduklarını anlamak mümkündür. Saçlarını tepelerinde veya enselerinde bağlayarak toplayanlar şehirli iken tıraşlı veya örgülüler göçebelerdir. Uygur Türklerinde kadınların saçlarına bakarak medeni durumundan ahlaki özelliklerine kadar onlarla alâkalı pek çok şeyi anlamak mümkündür. Kızların on bir veya on beşten başlayıp kırk bire kadar çıkan tek sayılı saç örgüleri onların "tek", yani bekar olduklarına işaret ederken, kadınların çiftli sayılardaki belikleri ise "çift", yani evli oluşlarına işaret eder. Beliklerin uçlarındaki minik örgüler çocuk sayısını gösterir. Eşlerinden ayrılanlar beş, yedi veya dokuz olmak üzere yine tek sayılı belikler örerler. Nine olanlarsa iki kol örgüsü şeklindeki saçlarını altın ya da gümüş pullarla birleştirirler. Tek örgülü olan kadınlara iyi gözle bakılmaz. Hafif meşrep sayılırlar.


55 Sayılar 6/5.
56 Sayılar 6/9.
57 Yusuf Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi "Nazir", İstanbul 2001, II/441.
58 Hezekiel 44/20.
59 Eski Tür Destanlarından günümüze değin Türklerdeki saçın serüvenleriyle ilgili olarak Emine Gürsoy Naskali, Saç Kitabı,
Türklerin ve Mogolların eski dini Aykut Kazancıgil
61 Heredot, Herodat Tarihi, Henri Berguin'den çeviren: Müntekim Ökmen, İstanbul 1991/96
62 Herodot, 105.
65: J.E. Vollmer, "Clothing: Religious Clothing in the East", The Encyclopedia of Relligion, Edit: Mircae Eliade, New York 1987, III/540.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Statü belirleyici özellikleri açısından saçların Hindistan'daki fonksiyonları bir hayli zengindir. Pek çok dinin bir arada bulunduğu bu ülkede saçlar kimlik kartı gibi görev yaparlar. Örneğin Vedalar zamanından beri tıraşlı başın tepesindeki bir tutam saç Brahmanlar, Kşatriyalar ve Vaisyalar kastları için ayırıcı özellik olmuştur. "Shikha" denilen bu saç beynin bir kısmını kaplar. Bu kısımdaki saçların kesilmeme nedeni bir ana damarla çok önemli bir sinirin bağlantı yeri olmasından kaynaklanır. Buradaki bir yaralanmanın öldürücü olabileceğine inandığından bir tutam saçla burası korunmaya çalışılır. Başın tepesindeki bu saç Hindu tapınaklarının kubbelerindeki görüntüyü temsil eder. Madala şeklinin esas alındığı tapınak mimarisi ise aslında Tanrı Brahma'ye temsil eder. Tapınağın kubbesi Brahma'nın başı gibidir. İşte bu yüzden başın tepesindeki bu saçlar Brahma'ın oturduğu söylenen Brahamanda'yı simgeler. Bu saç aynı zamanda büyüklüğün ve temizliğin de sembolüdür. Cenaze töreni dışındaki dini törenlerde bu saçların bağlı olması gerekir. Bağlanmamış saçlar pecmürdeliğin, kirliliğin veya matemin sembolüdür. Shikha uygulaması bugün sadece Brahmacharya (bekâr keşişler) ve Sanyasinler (Tanrıya adanmışlar) tarafından sürdürülmektedir.

Hindistan'da uzun saç ve türbanlarıyla dikkat çeken esas grup sihlerdir. Sihizmin kurucusu olan Guru Nanak'ın bizzat kendisi tarafından başlatılan saç uzatma işlemi takipçileri tarafından da uygulanmıştır. Sihler için saçın önemi ve kesilmemesi tek bir nedene indirgenemez. Her şeyden önce saçlar (hem erkek hem kadın için) ve sakallar insanı en yüksek bilinçte tutmak için Tanrı tarafından verilen en önemli araçlar ve hediyelerdir. Sih inancında "5 K" olarak bilinen beş sembolden birisi olan saçlar bu yüzden kesilip atılamazlar. Ayrıca saçlar, Tanrıya karşı duyulan aşkın ve O'nun insanlara bahşettiği her şey için duyulan saygının ifadesidir. Tanrı insanı bütün yaratıklarından en güzeli olarak yaratmıştır. Saçları kesmemenin bir sebebi de Sih kimliğini muhafaza etmektir. Hindistan nüfusunun sadece %2 sini oluşturan Sihler aksi takdirde oldukça kalabalık olan Hindu ve Müslüman nüfus içinde kolaylıkla kaybolabilir. Bu yüzden milyonlarca Sih saçlarını kesmezler ve onların saçları bireysel özelliklerine göre belli bir uzunluğa kadar uzar. Diğer ilginç bir nokta Sihlerin doğumdan itibaren ne saç ne de vücuttaki diğer kılları kesmek için ustura veya benzeri bir araç kullanmamalarıdır.

Kutsallığın göstergesi olarak kabul edilen saçları doğal halinde bırakmak sadece Khalsa ve Sih inancının değil, aynı zamanda Tanrının istekleriyle uyum halinde yaşamanın da sembolüdür. Bir Sih dua ederken Tanrı adını her andığında vücudundaki kılların titrediğini bilir. Kılar vücudun ayrılmaz parçalarıdır ve muhafazaları gerekir. Sih dinindeki en büyük tabulardan biri saçları kesmektir. Saçları temiz ve düzenli tutmak da en az uzatmak kadar önemlidir. Sihizm'in "5 K^sından birisi olan Kongha'ya göre saçlar mutlaka günde iki kez taranmalı ve temiz bir türbanla bağlanmalıdır. Türban hem saçların korunmasını sağlar hemde sosyal kimlik ve bağlılık gösterir. Gurular türban takarlar ve sihlere de bunu emrederler. Türban spiritüalitenin tacı olarak da görülür. Dastar adıyla bilinen bu türbanla başı örtmek, Tanrıya duyulan saygının da bir ifadesidir. Kadınlar ve erkekler eşit olduklarından hem erkekler hem kadınlar başlarını örterler ve Tanrı her yerde olduğundan onlar bunu her zaman yapmak zorundadırlar.

Kendisi de bir Sih olan S. Sarup Singh Alağ "Saçın Gücü" adlı kitabında saçların kesilmemesi ve muhafazası (türbanla korunması) ile ilgili bilimsel verilere yer vermiş, olayı dinsel değil mantıksal olarak açıklamaya çalışmıştır. Alağ'a göre çocukların zihinsel olduğu kadar kemikler, dişler ve sinir sistemleri gibi fiziksel gelişimleri için de çok gerekli olan D vitamini uzun saçlar sayesinde maksimum seviyede üretilebilir. Gelişmiş ülkelerde çocukların yemeklerine ilave edilen D vitamini katkısı, az gelişmiş veya yoksul ülkelerde çocukların uzun saçlarıyla doğal olarak karşılanabilir. Saçlar ne zaman uzunsa saçtaki yağın güneş ışığıyla etkileşimi sonucu o kadar çok D vitamini üretir. Saçlar topuz şeklinde başın tepesinde toplandığında, tıpkı televizyon anteninin atmosferdeki foto dalgalarını çektiği gibi, güneş ısısını maksimum seviyede çeker.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Sarup Sing Alag'ın verdiği bu bilgilerle Tarihçi Herodot'un Mısırlıların usturaya vurulmuş kafaları hakkında söylediği sözler arasındaki çelişkiyi çözmek ise herhalde bilim idamlarına düşüyor: Heredot Mısırlılarla Persler arasında geçen bir savaş sonrasında her iki taraftan da savaştı ölenlerin kafatası ve kemik yığınlarına şahit olmuştur. Ortada ilginç bir durum vardır; Perslerin kafatasları çakıl taşları ile delinmesine rağmen, Mısırlılarınki taşla bile zor kurulmaktadır. Onu ço şaşırtan bu durumun izahını oranın yerlileri yaparlar: Mısırlılarda erken yaşlardan itibaren saçlarını kazıtma adeti vardır. Saç olmadığı için güneşe daha fazla maruz kalan kemik dokusu sıklaşır, böylece saçların dökülmesi de önlenmiş olur ve dolayısıyla kelliğe de en az Mısırlılarda rastlanır. Perslerde ise tam aksine başlarına çocukluktan başlayarak keçe ve sarık sarma adeti olduğu için kafatasları incedir.

Hindistan'daki başka bir uzun saçlı grup sadhulardır. ^Sadhu" ismi zahitlerden gezginlere kadar bir çok gruba atfedilen ve kutsal kişiler için kullanılan genel bir terim olmasına rağmen burada bahsedilen Sadhular, "Jata" diye bilinen oldukça uzun saçlara sahip olanlardır. Genellikle çıplak dolaşan, dünyadan elini eteğini çekmiş ve insanların verdiği yiyecekle ancak yaşayabilecek kadar karınlarını doyuran bu insanlar tıraş olmaz, sakal bırakır ve saçlarını kesmezler. Onlar uzun saçlarıyla Tanrı Şiva'yı taklit ederler. Başının tepesinde toplanmış uzun saçlarının arasından Ganj nehri fışkırırken betimlenen Şiva'nın saçlarında doğaüstü güçlerin oturduğuna inanılır. O uzun saçları sayesinde Ganj nehrini zapt edip kontrol altına almıştır. Eğer onun bu kontrol edişi olmasaydı Ganj'ın cennetten sel gibi akışı dünyaya sulara gömerdi. Onun jatası Himalaya ağacının kökleri ve yapraklarıdır. Kutsal banyan ağacının (Hint inciri) dallarından sarkan dağınık köklere de jata denir. Jatalar çoğu zaman kıvrılarak toplanmış vasiyette daha ziyade başın üzerindedir. Puja ve banyo yapmak gibi özel zamanlarda ise açılır. Jataya saygıyla davranılır: hem kutsal hem de temiz olan küller ve tezekle ovulur; kokulandırılır ve çiçeklerle süslenir.

Batılıların "dread" veya "dreadlock", Hinduların "jata" dedikleri bu saç tarzının Türkçede tam karşılığı yoktur. Türk insanına aşine olmadığı bir saç biçimi olan bu şekli ara sıra yapancı turistlerde, nadiren de olsa metropol de farklı olmaktan hoşlanan özgürlükçü gençler arasında görmek mümkün. Gençler arasında Türkiye'de de dread veya dreadlock olarak tanımlanyor. Sadece bu konuda ehil ve deneyimli müstesna kuaförler tarafından uzun uğraşlar sonucu yapılan dredlockları, Sadhular'da olduğu gibi doğal olarak oluşturmanın yolu ise saçı, saf su ile yıkamak, kesmemek ve tarak fırça gibi aletler kullanmadan saçı kendi doğallığında bırakmaktır. Keçeleşmiş saç bukleleri olarak tanımlayabildiğimiz bu saçlar Hindulardaki adıyla jata "ja Taa", Dravidce bir sözcük olan "ca Tai" yani bükülmüş veya dolanmış anlamına gelen kelimeye dayanır. Çok eski zamanlardan günümüze değim muhtelif tplumlarda görülen bu saçlar Afrika'da hem siyahların birliğini ve gücünü temsil eden hem de baskıyı ve emperyalizmi reddeden çift yönlü politik bir semboldür. Ayrıca Afrika'da bazı çocukların doğumdan itibaren keçe saçlarına yeni doğanın spritüel gücünün ifadesi olarak da bakılır ve uzatılır. Hindistan'daki Sadhu ve sadhviler (bayan asketikler) için bu keçeleşmiş lüleler kutsaldır, dini bir pratik olarak düşünülür, bazen de fiziksel görünüşün önemsiz olduğu şeklindeki spritüel anlayış kadar, dünyevi gösterişe ilgisizliğe de simgeler. Keçeleşmiş saçların umumi sembolü, bu eşsiz deneyim sayesinde yeniden yaratılan her bir zaman ve bireydir. Şilva ve onun dalgalanan lüleleriyle ilgili neredeyse bütün mitlerde yaratılış ve yıkımı bağlayıp birleştiren erkeksi (güçlü, iktidarlı) güçle müfrit zahitliğin daimi bir karşılık etkileşimi vardır. Buna karşın tamamen keçeleşmiş saçlarla dolu bir baş gücün kontrolünü sembolize eder. Jatalar ruhlarla özel bir ilişki kurmayı sağlayan spritüel güçlere sahiptirler. Antik vedalardaki "uzun saçlı bilgenin ilahisi"nde ateşin üstadı olan ve iki dünya arasındaki yolculuk eden bir ölümsüzün hikâyesi vardır. Uzun saçlı biri ataşe ve zehre tahammül edebilir, her iki dünyada da tahammül edebilir, gözlerini cennete dikmiştir, o ışıktır, zehirli kaptan içebilir, bir şey olmaz. Hindistan'n asketiklerinden olan Shaiva Nagasların jataları da başlarının üstünde toplanmış veya boyunlarına dolanmış vaziyettedir. Ancak sebepler ve ritüeller dolayısıyla aşağı sarkıtılırlar.


75 Heredot, 146
76 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç sözlüğü, Ankara 1998, 327.
77 Mehmet Aydın, Ansiklöpedik Dinler Sözlüğü "Sadhu", Konya 2005, 660.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Saçlar ayinler sırasında serbest bırakmak veya örgülü iseler çözmek ve elbiseleri çıkarıp tamamıyla soyunmak bazı halklarda görünmeyen şer kuvvetleri etkisiz hale getirmenin yolu olarak görülür. Mesela Eski Yunanda verimliliği artırmak ve zararlı otları yok etmek için genç kızlar soyunup saçlarını serbest bırakarak tamamıyla çıplak olarak tarlalarda dolaşırlarmış. Zaten normal hayatlarında da çıplak olarak dolaşan bu sodhulann başlarının üzerinde topladıkları veya boyunlarına doladıkları dreadlocklarını ayinler sırasında serbest bırakmalarının ardında da böyle bir sebep yatabilir.

1930 larda jamaikalılar arasında ortaya çıkan yeni bir dini hareket olarak Rastafari akımında da dreadlocklar yaygındır. Onlar Reviler 21:5 e ve sayılar 6:5 e uyarak saçlarını uzatırlar ve saç büyütmenin spritüel bir yolculuk olduğuna inanırlar. Akıl, zihin ve ruhun birlikte yolculuğunu temsil eden bu saç uzatmanın anahtarı ise sabırdır. Onun spritüel kalıpları Rastafari hareketi ile bağlantılıdır. Rastalar için ustura, makas ve tarak Babillilerin veya Romalıların icadıdır. Rastalar da sadhular gibi doğal diredlocaklara sahiptirler. Dreadlocaklar Yahuda aslanın yelesini ve Babil'e karşı isyanı da sembolize ederler.

Yukarıda anlatılan uzun saçlara muhalif olarak Hindistanda ağızlarında maskeleri ve ellerinde süpürgeleriyle ilginç görüntüler oluşturan jonist rahip ve rahibeler saçlarla ilgili uygulamalarıyla dikkat çekerler: Rahipler saçlarını kestirmezler, tıraş da olmazlar elleriyle saç ve sakallarını yolarlar, rahibeler de aynısını yaparlar. Spritüel bilgi aktarımı anlamına gelen Diksha törenlerinden sonra iki kez veya en azından Panyushan zamanlarında (yılda bir zihindeki dillerdeki ve eylemlerdeki kirliliği arındırmak için yapılan festival) bir kez saçlarını yolarlar. Ya kendileri yolarlar ya da başkalarına yoldururlar. Kesh-Lochan veya Loch olarak adlandırılan ve saç yolmanın acısına soğukkanlılıkla dayanıldığını gösteren bu tören bir çeşit zahitlik olarak düşünülür. Kutsal yazmalara göre Jainizm'in kurucusu olan Mahavira da dünyayı terk etmek üzere beş avuç dolusu saç yolmuştur.

Hindistan'da saç konusunda liderlerini taklit eden başka bir grup Budistlerdir. Bir prens olarak dünyaya gelen Budizm'in kurucusu Siddharta keşiş olmaya karar verince elbiseleri ve atı da dahil olmak üzere tüm sevdiklerini geride bırakmış, dünyadan vazgeçtiğini göstermek için saçlarını kazıtmıştı. Budist rahip ve rahibeler de dünya yaşamının artık kendilerini ilgilendirmediğini, ruhani hayatlarını geliştirmek için çalıştıklarını göstermek üzere saçlarını keserler. Tıraş edilmiş başrahip ve rahibelerin ev hayatını terk edip Sargha'nın (bekar rahipler topluluğu) birer üyesi olduklarının hatırlatıcısıdır.

Bhikhuların (Budist rahiplerin) saçlarının belli bir uzunluğun ötesine geçmesine izin verilmez veya belli bir zaman diliminde mutlaka saçlarını ve sakallarını kesmelidirler ki bu süre genellikle onbeş günde veya ayda birdir. Hatta bazen daha da erkendir. Bunu yapabilmek için ustura kullanırlar ki zaten bu sahip olmaları gereken levazmattandır. Baştaki saçlar vücudun beş bölümünden biridir ve vücudun gerçek tabiatını anımsatır. Bhikhuların saçlarını boyatmalarına veya aklaşan tellerini yolmalarına asla izin verilmez. Çünkü aklaşan saç telleri yaşlılık çağının ve dünyadaki yaşamının geçiciliğini hatırlatıcısıdırlar.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Bhikhuların (Budist rahiplerin) saçlarının belli bir uzunluğun ötesine geçmesine izin verilmez veya belli bir zaman diliminde mutlaka saçlarını ve sakallarını kesmelidirler ki bu süre genellikle on beş günde veya ayda birdir. Hatta bazen daha da erkendir. Bunu yapabilmek için ustura kullanırlar ki zaten bu sahip olmaları gereken levâzımattandır. Baştaki saçlarını boyatmalarına veya aklaşan tellerini yolmalarına asla izin verilmez. Çünkü aklaşan saç telleri yaşlılık çağının ve dünyadaki yaşamın geciciliğinin hatırlatıcısıdırlar.

Yine din adamlarının dazlak olduğu Eski Mısırda ise saç kesme nedeni budist rahiplerinkinden farklı nedene dayanmaktadır. Temizlik konusunda fevkalade titiz olan rahipler normal dini aktivitelerini yaparken üzerlerinde bit, pire gibi kirli ve asalak şeylerin bulunmasını önlemek için gün aşırı tepeden tırnağa kadar kazınırlarmış. Belki de bu davranışlarıyla beden için zararlı olan şeylerin üzerimizde barındırmamak gerektiği gibi zihinlerdeki faydasız ve acıya sevk eden zararlı düşüncelerin yok edilmesi gerektiği mesajını da vermeye çalışmışlardır.

Sufîler arasında dazlak kafalarıyla tanınan bir grup vardır. Hz. Mevlânâ'nın da Mesnevî'sinde Cavlakî diyerek bahsettiği bu tarikat Kalenderîler olarak da bilinir. Mesnevî şâirihi Abdülbâki Gölpınarlı'nın rivayetine göre bu tarikatın kurucusu Cemâleddin-i Sâvî'ye bir kadın âşık olmuş, Cemâleddîn ne yaptı ne ettiyse bu kadından kurtulamamış, sonunda kendinden soğutabilmek için saçını, sakalını, bıyığını ve kaşlarını usturayla tıraş ettirmiştir. Kadın adamı bu halde cascavlak görünce soğumuş, bir daha onu arayıp sormamış, bu suretle Cemâleddîn kadından kurtulmuştur. Bu olaydan sonra kendisi de müritleri de bu şekilde tıraş olmayı sürdürmüşler, Türkçedeki söylenişiyle cascavlak olmuşlardır. Yüzlerindeki tüm kıllarını kazımalarıyla ünlenen Kalenderilere karşın sadece saçlarını kesmeleriyle biinen Çiştiyye gibi tarikatlar da vardır. Ahmet Yesevî geleneğine bağlı dervişlerin de saçlarını tıraş ettirdikleri bilinmektedir.

Saç kesme ile alâkalı olarak farklı toplumlarda ortak bir eylem karşımıza çıkar. Yeni doğanın ilk saçlarının kesilmesi... Roti adasında çocuk bir aylıkken düzenlenen saç kesme töreninin sebebi çocuğun gürbüz ve sağlıklı olması içindir. Rotide bu âdetin yeni doğan tabu sayılması inancıyla da ilgisi vardır. Bu işlem tabulu kimsenin kullandıkları kap kacağın yok edilmesine denk gelen bir işlemdir. saç kesilince tabu kalkar.

Hindistan'ın farklı bölgelerinde "mundan", "chaula" veya "choodakarana" gibi farklı adlar altında yeni doğan için yapılan saç kesme törenlerinin sebebleri Rotidekilere benzer: Bebeğin doğumdan sonraki saçları güçlü değildir. Saç köklerini güçlendirmek için başın tepesi tıraş edilir. Saçları tıraş etmek hem medikal hem de spritüel yönden faydalıdır. Başın arka tarafından "shikha" denen bir tutam saç bırakmanın hafızamıza yardımcı olan beynin bu kısmının korunmasına katkıda bulunduğuna inanılır. Bu saç kesme törenine kadar sadece biyolojik olduğuna inanılan çocuğun bedeni, törenle birlikte ruhsal kimlik de kazanmış olur. Benzer törenlere Çin ve Moğalistan'da da rastlanır. İnançlarına göre bu törenler çocuğun ömrünü artırmaktadır. Bu yüzden Hindular için saç kesme törenleri doğru tarihlerde yapılmalıdır. Gerçekten de Brahmanlar ve rahipler berbere gitmek için yıllık takvimlerine göre belirlenmiş zamanlara uymaya dikkat ederler. Ortodoks Hundular ay olmadığı zamanlarda berber salonlarına gitmezler. Sadece swamis veya sannayasis olarak bilinen rahipler ay olmadığı zaman da başlarını tıraş ettirirler. Geceleri tıraş olmaktan kaçınmak ise hijyen sebebiyledir. Her ne kadar bazı kesimlerde kız çocuklar için de düzenlense de "mundan" erkek çocukları için yapılan bir törendir. İlk tıraş günü yıllık takvime göre belirlenen ve "muhurat" olarak bilinen uğurlu bir zamanda yapılır. Birinci, üçüncü veya beşinci yıllarda yapılsa da genellikle üç yaşını tamamlamadan önce yapılması tercih edilir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »


Yine din adamlarının dazlak olduğu Eski Mısırda ise saç kesme nedeni Budist rahiplerinkinden farklı nedene dayanmaktadır: Temizlik konusunda fevkalede titiz olan rahipler normal dini aktivitelerini yaparken üzerlerine bit, pire gibi kirli ve asalak şeylerin bulunmasını önlemek için gün aşırı tepeden tırnağa kadar kazınırlarmış. Belki de bu davranışlarıyla beden için zararlı olan şeyleri üzerimizde barındırmak gerektiği gibi, zihinlerdeki faydasız ve acıya sevk eden zararlı düşüncelerin yok edilmesi gerektiği mesajını da vermeye çalışmışlardır.

Sûfiler arasında da dazlak kafalarıyla tanınan bir grup vardır. Hz. Mevlânâ'nın da Mesnevî'sinde "Cavlâkî" diyerek bahsettiği bu tarikat Kalenderîler olarak bilinir. Mesnevî şârihi Abdülbâki Gölpınarlı'nın rivayetine göre bu tarikatın kurucusu Cemâleddin-i Sâvî'ye bir kadın âşık olmuş, Cemâleddîn ne yaptı ne ettiyse bu kadından kurtulamamış, sonunda kendinden soğutabilmek için saçını, sakalını, bıyığını ve kaşlarını usturayla tıraş ettirmiş. Kadın adamı bu halde cascavlak görünce soğumuş, bir daha onu arayıp sormamış, bu suretle Cemâleddiîn kadından kurtulmuştur. Bu olaydan sonra kendisi de müritleri de bu şekilde tıraş olmayı sürdürmüşler, Türkçedeki söylenişiyle cascavlak olmuşlardır. Yüzlerindeki tüm kıllarını kazımalarıyla ünlenen Kalenderilere karşın sadece saçlarını kesmeleriyle bilinen Çiştiyye gibi tarikatlar da vardır. Ahmet Yesevî geleneğine bağlı dervişlerin de saçlarını tıraş ettirdikleri bilinmektedir.

Saç kesme ile alâkalı olarak farklı toplumlarda ortak bir eylem karşımıza çıkar: Yeni doğanın ilk saçlarının kesilmesi... Roti adasında çocuk bir aylıkken düzenlenen saç kesme töreninin sebebi çocuğun gürbüz ve sağlıklı olması içindir. Rotide bu âdetin yeni doğanın tabu sayılması inancıyla da ilgisi vardır. Bu işlem tabulu kimselerin kullandıkları kap-kacağın yok edilmesine denk gelen bir işlemdir, saç kesilince tabu kalkar.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Hindistan'ın farklı bölgelerinde "mundan", "chaula" veya "choodakarana" gibi farklı adlar altında yeni doğan gibi yapılan saç kesme törenlerinin sebepleri Roti'dekilere benzer. Bebeğin doğumdan sonraki saçları güçlü değildir. Saç köklerini güçlendirmek için başın tepesi tıraş edilir. Saçları tıraş etmek hem medikal hem de spritüel yönden faydalıdır. Başın arka tarafında "shikha" denen bir tutam saç bırakmanın hafızamıza yardımcı olan beynin bu kısmının korunmasına katkıda bulunduğuna inanılır. Bu saç kesme törenine kadar sadece biyolojik olduğuna inanılan çocuğun bedeni, törenle birlikte ruhsal kimlik de kazanmış olur. Buna benzer törenlere Çin ve Moğolistan'da da rastlanır. İnançlarına göre bu törenler çocuğun ömrünü artırmaktadır. Bu yüzden Hindular için saç kesme törenleri doğru tarihlerde yapılmalıdır. Gerçekten de Brahmanlar ve rahipler berbere gitmek için yıllık takvimlerine göre belirlenmiş zamanlara uymaya dikkat ederler. Ortodoks Hindular ay olmadığı zamanlarda berber salonlarına gitmezler. Sadece swamis veya sannyasis olarak bilinen rahipler ay olmadığı zaman da başlarını tıraş ettirirler. Geceleri tıraş olmaktan kaçınmak ise hijyen sebebiyledir. Her ne kadar bazı kesimlerde kız çocuklar için de düzenlense de "mundan" erkek çocukları için yapılan bir törendir. İlk tıraş günü yıllık takvime göre belirlenen ve "muhurat" olarak bilinen uğurlu bir zamanda yapılır. Birinci, üçüncü veya beşinci yıllarda yapılsa da genellikle üç yaşını tamamlamadan önce yapılması tercih edilir.
İlk mundan töreni aile, dostlar, arkadaşlar ve rahip eşliğinde ya evde yahut ta tapınakta yapılır. Çocuğun doğumdan olan saçlarının temiz olmadığına dair bir inanç vardır. Bu yüzden saçlar tıraş edilmesiyle birlikte kirlilikten kurtulma gerçekleştiği için bu törene bir nevi arınma töreni denilebilir. Fakat daha da önemlisi anne ve baba çocuklarının saçlarını kestirerek onun güzelliğini feda ettiklerinden dolayı bu aynı zamanda bir kurban törenidir. Buna mukabil tanrıdan çocukları için uzun ömür ve refah talep ederler.
Hindistan'da bir de daha çocuk doğmadan yapılan bir tören vardır. Hamileliğin dördüncü, altıncı veya sekizinci ayında yapılan doğum öncesi törenin amacı annenin ve bebeğin sağlığını korumadır. Bu törene "simantoyannayanam" denir Kelime anlamı olarak "saçın ayrılması" demektir. Rahip davet edilir, mantralar okunur, ateş töreni yapılır. Koca karısının saçından kestiği parçaların yerine kırmızı (zencefre) sürer. Günümüzde pek rağbet edilmeyen simantonnayana töreninin bir başka amacı da hamile kadınlardan şer güçlerin uzaklaştırılması ve kadının neşelendirilmesidir.
Yahudilerde çocukların saçları en azından üç yaşına gelinceye kadar kesilmez. Adak yemini sonrasında doğan bir çocuğun ise saçları altı-yedi yaşına gelince kadar kesilmez. Bu durumlarda kesilen saçların ağırlığınca çocuğun ebeveynleri tarafından yoksullara sadaka olarak "para verme âdeti" ise Müslümanların ki ile benzerlik göstermektedir, ancak aralarında bazı farkları vardır. Müslümanlar tarafından günümüzde pek rağbet edilmeyen bu geleneğe göre hem saç hem kurban kesilir. Yeni doğanın başı tıraş edilerek saçın ağırlığı miktarınca gümüş veya altın sadaka olarak verilir. Doğumun yedinci gününde yapılması tavsiye edilen bu işlem, cenin halinde bebek haline dönen çocuk için gerçekleştirilen bir şükran sunusu niteliğini taşır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Yeni doğan için uygulanan seç kesme işlemlerinin ardında Dinler Tarihinde sıklıkla karşılaşılan "İlk Ürün" ve "İlk Doğan Sunuları" olgusu yatıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Babil ve Sümer söylencelerinde de rastlanan bu fenomene Tevrat'ta geniş yer ayrılmıştır; hem yeni doğan insan ve hayvan yavruları hem de bitkilerden alınan ilk ürünlerle ilgili oldukça ayrıntı mevcuttur. Rab, Musa'ya bütün ilk doğanların kendisine adanmasını emretmiştir. Yeni doğanın saç kesme işleminde de "bütünün yerini bir parçasının alması" pars pro toto kuranı görülür; yani bedenin kurban edilmesi yerine sadece saçların kesilmesiyle işlem gerçekleşmiş olur.
Saç kesme işlemi hem Hinduların hem de Müslümanların hac sırasında gerçekleştirdikleri ortak bir eylem olarak karşımıza çıkar. Müslümanlar Hac suresinin 29. ayetine dayanarak hac esnasında saçlarını keserler. Harem bölgesi içinde gerçekleştirilen bu eylemde erkekler saçlarının tamamını tıraş ederler, kadınlar saçlarının uçlarından az miktar keserler. Böylece sembolik olarak Allah yolunda varlıklarını kurban ederler, Ayrıca Allah inananlara Kur'an'da "başlarını tıraş ettirmiş" veya "saçlarını kısaltmış" vaziyette Mescid-i Haram'a gireceklerini de müjdelemiştir. Hz. Muhammed de hac esnasında tıraş olanlara ve saçlarını kısaltanlara merhamet etmesi için Allah'a dua etmiştir. Kendisi de suçlarını kestirmiş ve bunların halka dağıtılmasını istemiştir. Hindular da yine hac amaçlı, başta Ganj olmak üzere kutsal nehirlerde suya dalmadan önce saçlarını kazıtırlar. Bu eylem, görevlerini tamamladıktan sonra günahlarından arınmalarını ve analarından doğdukları günkü gibi yepyeni varlıklar olarak adeta yeniden doğumlarını simgeler. Saç kesme geleneğinin bir başka amacı Tanrının teveccühünü kazanma arzusudur. Tanrı için saçları kesmek aynı zamanda benliğin yok edilmesini de simgeler pek çok hac mekânının bulunduğu Hindistan'da en önemli hac yerlerinden birisi Trupati kentidir. Burası aynı zamanda en çok saçın kesildiği yerlerdendir. Eskiden kulübelerde kendi kendilerine yapılan bu işlem şimdi tapınak yakınlarındaki özel yerlerde berberler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Bu arada saç renkleri yüzenden farklı muameleye maruz kalan insanlardan da bir örnek vermek saçın önemini kavramak bakımından herhalde etkili olacaktır: Eski Mısır'lıların kurban olarak kızıl saçlı erkekleri yaktıkları ve küllerini savurdukları belirtilmektedir (kurban edilen öküzler de kızıl renkli olurmuş). Frazer'e göre eğer bu insanlar ürünlerin büyümesi için kurban edilmişlerse, çok büyük bir ihtimalle tahıl tanelerinin altın rengini simgeleyen kızıl renkli saçları yüzünden seçilmişlerdir.
Saçların fonksiyonelliği üzerinde tarihte ilginç örnekler de vardır. "Çok gizli" kişinin başına ulaştırılmak istenen mesaj dövme olarak yazılmış, adamın saçları uzayınca yola salınmış, düşmanın arasından hiç şüphe çekmeden geçip giden şahıs müttefiklere ulaşınca saçları kazınmış ve böylece haber güvenli bir şekilde yerine ulaştırılmıştır. Başka bir örnek olay Hz.Muhammed sav. zamanında Mekke'nin fethi sırasında yaşanmıştır. Mekke'ye sefer yapılacağı etraftan gizlenmesine rağmen bundan haberdar olan bir sahabenin Kureyş'e haber vermek üzere yazdığı mektup bir kadının saç örgüleri arasına gizlenerek gönderilmek istenmiş, fakat olay Hz. Muhammed'e Allah tarafından bildirilmiştir. Bunun üzerine yakalanan kadın suçunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Sonuç

Bilim ve teknolojinin baş döndürücü ilerlemesi bir zamanlar çok büyük gibi gelen dünyamızı küçülttü, çok uzakları yakınlaştırdı, çok gizli sırlarımızı ortaya çıkardı, mahremiyetimizi ortaya dökmeye başladı, nihayetinde etkileşim süreci de buna paralel olarak oldukça hızlandı. Artık totemleri aslan olan bir kabilenin aslan yelesini andıran saç biçimlerini, horoz totemli kabilelerin horozibiği görüntülü saçlarını, sadhuların eçeleşmiş lülelerini, Budist rahiplerin dazlak kafalarını gençler arasında görmek sıradanlaştı. Sosyal kimlik göstergesi olan şekiller bireyler kimliğe dönüştü. Eskiden herkesin görünce ^ne idüğü" hakkında fikir sahibi olduğu saçları analiz etmek için artık sosyolojlara değil, psikolojlara ihtiyaç var. Saçların uzunluğu, kısalığı, renkleri, modellerine göre kişinin ruhsal durumuyla ilgili sonuçlar çıkarılıyor. Eskiden bir kadın için kötü veya yaslı durum alâmeti sayılan kısa saç, bu gün modern ve özgür kadını simgelerken, erkeklerdeki özgürlüğü ise uzun saç simgeleyebiliyor.
Aynı amaç için çalışan din adamlarının bir kısmının dazlak, bir kısmının hiç saç kesmemecesine saçlarını uzatmaları ise belki de Tanrı'ya giden yolların vasıtasızlığını anlatıyordur. Girişte saçların anten olma özelliğinden bahsedildi. O satırları okuyan saçsın insanların kendileriyle alâkalı bir takım endişelere kapılabilirler. Onlara Allah'ın elçileri arasında da kel olanlar bulunduğunu hatırlatalım. Hz. İlyas ile kelliğinden dolayı çocuklar bile "taş başlı" diye alay etmişlerdir (III. Krallar, 2/23)
Görüntüler müşahhas bir varlık olan insan için oldukça önemlidir. Zaten bu yüzden peygamberlerden mucize istemişlerdir. Her halde saçlar da kendilerine yüklenen sosyal, siyasal, dinsel ve simgesel anlamlardan bihaber, sadece kendilerine iyi bakılmasını istiyorlardır ama öyle görünüyor ki onların morfolojileriyle insanın ilişkisi hiç bitmeyecek.

Kaynakça Kitaplar:
Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevi ve Şerhi (1.), İstanbul 1985.
Annemarie Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, Çev. Ekrem Demirli, İstanbul 2004.
Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü "Amphitryon", İstanbul 1984.
Celâleddin Rumi, Fihi Mafih, Çev. Meliha Ülker Anbarcıoğlu, İstanbul 1974
Celâleddin Rumi, Divan-ı Kebir, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Ankara 2000.
Ekrem Sarıkçıoğlu, Din Fenomenojisi, Isparta 2002.
Fahrettin Atar, "Akika" DİA, II/264, İstanbul 1989.
Felicien Challeye, Dinler Tarihi, Çev. Samih Tiryakioğlu, İstanbul 1994.
Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 1997.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

Hz. Peygamber (s.a.s.) Döneminde Saç Bakımı

Yusuf Ziya KESKİN - Prof. Dr., Harran Ü. İlahiyat Fak. Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Şanlıurfa/Türkiye

İnsan bedeninin tabiî aksesuarlarından biri olan saç, hem erkekler, hem de kadınlar için vazgeçilmez bir estetik unsur olarak binlerce yıldır önem taşımakta ve kişisel güzelliğin/cazibenin önemli bir parçası kabul edilmektedir. Saç dökülmesi ise, bedenin estetik görüntüsünü bozmakta ve buna bağlı olarak insan psikolojisini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Saç bakımı, kültürden kültüre göre değişiklik arz etmiş ve dolayısıyla tarihte saçın şekli, uzunluğu, kesilmesi ve boyanmasıyla ilgili farklı uygulamalar görülmüştür. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde de saç bakımı konusunda belli bir kültür oluşmuş ve hadislerde saç konusunda çeşitli hükümler yer almıştır. Bu bağlamda hadislerde; saçın bazı ibadetlerle ilişkisi, saç bakımı, saçın uzunluğu, kesilmesi, şekli, boyanması vb. konular üzerinde durulmuştur. Konuyla ilgili bilgiler, hadis kaynaklarının ağırlıklı olarak Zînet, Libâs, Tereccül, Şa‘r, Tahâret gibi bölümlerinde yer almıştır. Bu çalışmamızda, hadis kaynaklarından ve diğer bazı eserlerden yararlanarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dönemindeki saç bakımı konusunu incelemeye çalışacağız.
Kişisel güzelliğin bir parçası kabul edilen saç, İslam kültüründe önemli bir yere sahip olup pek çok dinî hükme konu olmuştur. Abdest, gusül, namaz, hac-umre ve kurban, saçın ilgili olduğu ibadetler arasında yer almaktadır.

Abdest alırken başı, yani saçları meshetmek farzdır.2 Saçmeshedilmeden alınacak abdest ve buna bağlı olarak kılınacak namaz geçersizdir. Guslün geçerli olabilmesi için de başın yıkanması ve suyun saç diplerine ulaştırılması gerekir.3 Bundan dolayı Hz. Ali’nin, gusülde suyun saç diplerine rahat ulaşmasını ve başında kuru yer kalmamasını sağlamak için saçlarını iyice kısalttığı rivayet edilir.4 Saç diplerinin kuru kalmaması için gusül sırasında erkeklerin saç örgülerini açmaları gerektiği,5 kadınların ise saç örgülerini çözmeden gusledebilecekleri6 ve gusül sırasında üç defa başlarına su dökmelerinin yeterli olduğu ifade edilmiştir.7 Saç örgülerini her defasında açıp yeniden örmek külfetli bir iş olduğu için bu konuda kadınlara ruhsat verilmiştir. Kadınların namaz dışında ve namaz içinde saçlarını örtmeleri gerektiği konusu da saçla ilgili hükümler arasında yer alır.8

Saçın alakalı olduğu önemli ibadetlerden biri de hac ve umredir. Buna göre hac ve umre ibadeti, belli görevler yerine getirildikten sonra saç kesimiyle tamamlanır9 ve ihramdan çıkılmış olur. Bu arada ihramlı iken bakımındaki zorluklar sebebiyle Hz. Peygamber ve sahâbîler, ihrama girmeden önce yıkanır, saçlarını tarar ve bakım yaparlar;10 daha sonra saçlarını yapışkan bir madde veya bal ile toplayıp keçeleştirirlerdi.11 İhramdan çıkınca da tekrar yıkanır ve saçlarına bakım yaparlardı.
Öte yandan hacca gitmeye niyet eden kimsenin Ramazan bayramından sonra hac görevini tamamlayıncaya kadar saçından bir şey kesmeyeceği,12 kurban kesecek kimsenin Zilhicce ayı girince kurbanını kesinceye kadar saçlarını kesmeyeceği,13 itikâfta olan birinin saçını yağlayıp kestirebileceği,14 yeni Müslüman olan kimsenin Müslüman olmadan önceki kıllarını kesmesi gerektiği15 gibi hususlar, saçın dinî pek çok konuyla sıkı bir ilişkisi olduğunu göstermektedir.

Yukarıda saydıklarımızın dışında saç, başka konularla da ilişkilendirilmiştir. Buna göre dağınık saç, zühd alameti sayılmış,16 ölü için ağıt yakarken saçların yolunmayacağına dair kadınlardan biat alınmış17 ve zina ithamına maruz kalan kadının doğurduğu çocuğun nesebini belirlerken çocuğun saçının kime benzediğine bakılmıştır.18 Ayrıca saç, bazen sihir malzemesi olarak kullanılmış,19 bazen de gizli bir belgenin saklandığı yer olmuştur.20

Buna göre saç, İslam kültüründe pek çok hükümle alakası bulunan önemli bir konudur. Beden estetiği olarak saç bakımı da Hz. Peygamber’in üzerinde önemle durduğu hususlardan biridir.


1 Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil (ö. 256/870), el-Câmi‘u’s-sahîh, İstanbul 1992, ehâdîsu’l-enbiyâ 51 (IV, 146); Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc elKuşeyrî (ö. 261/874), el-Câmi‘u’s-sahîh, İstanbul 1992, hac 147 (I, 891).
2 Mâide 5/6.
3 Mâlik, Ebû Abdillah Mâlik b. Enes (ö. 179/795), el-Muvatta’, İstanbul 1992, tahâret 67 (s. 44); Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu‘ayb (ö. 303/915), es-Sünen, İstanbul 1992, tahâret 157 (I, 135).
4 Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman (ö. 255/869), es-Sünen, İstanbul 1992, vudû’ 69 (s. 157); Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş‘as es-Sicistânî (ö. 275/888), es-Sünen, İstanbul 1992, tahâret 97 (I, 173).
5 Ebû Dâvûd, tahâret 99 (I, 175).
6 İbn Hanbel, Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî (ö. 241/855), el-Müsned, İstanbul 1992, VI, 43; Dârimî, tahâret 115 (s. 209).
7 İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî (ö. 273/886), es-Sünen, İstanbul 1992, tahâret 108 (I, 198); Ebû Dâvûd, tahâret 99 (I, 174); Tirmizî, Ebû Îsa Muhammed b. Îsa (ö. 279/892), es-Sünen, İstanbul 1992, tahâret 77 (I, 175-76).
8 Nûr 24/31; Ebû Dâvûd, libâs 31 (IV, 357-58); Tirmizî, salât 160 (II, 215).
9 Hacda saç kesimiyle ilgili ayetler için bakınız: Bakara 2/196; Feth 48/27.
10 Nesâî, menâsikü’l-hac 41, 42 (V, 136-40).
11 İbn Sa‘d, Ebû Abdillah Muhammed el-Basrî (ö. 230/844), et-Tabakâtu’l-kübrâ (Thk. İhsân Abbâs), Beyrût 1968, III, 158; Buhârî, hac 19, 34 (II, 145, 152); libâs 69 (VII, 59); Ebû Dâvûd, menâsik 11 (II, 360); İbn Mâce, menâsik 72 (II, 1012-13).
12 Mâlik, hac 186 (s. 396).
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 16, Sayı 26, Temmuz–Aralık 2011
13 Müslim, edâhî 39-41 (II, 1565); Ebû Dâvûd, edâhî 2-3 (III, 228-29); Nesâî, dahâyâ 1 (VII, 211).
14 Mâlik, i‘tikâf 8 (s. 318).
15 Ebû Dâvûd, tahâret 129 (I, 253).
16 Müslim, cennet 48 (III, 2191); İbn Mâce, zühd 36 (II, 1438-39).
17 Ebû Dâvûd, cenâiz 24-25 (III, 496).
18 Nesâî, talak 37 (VI, 171-72).
19 Buhârî, da‘avât 57 (VII, 164).
20 Buhârî, tefsir 60/1 (VI, 60); Tirmizî, tefsîru’l-Kur’ân 60 (V, 409-10).
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

A. Saçın Temizliği

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Saçı olan ona ikram etsin”21 buyurarak saçın temiz ve bakımlı olmasını tavsiye etmiş ve saçına bakım yapmayan, saçı başı dağınık kimseleri de uyarmıştır.22 Bir defasında saçı başı dağınık biri mescide girince, eliyle çıkmasını işaret etmiş, adam saçını başını düzeltip geldikten sonra, “Herhangi birinizin böyle gelmesi, şeytan gibi saçı başı dağınık bir halde gelmesinden daha iyi değil mi?”23 buyurarak saçın bakımlı ve estetik görünümlü olmasını istemiştir. Kendisi de saçına her fırsatta bakım yapmış, hatta itikâfta bile eşi Hz. Âişe onun saçını yıkamış ve taramıştır.24

Haftada en az bir kez saçı yıkamayı,25 özellikle de cuma günleri yıkanıp saçları yağlamayı ve güzel koku sürünmeyi tavsiye eden26 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, abdest sırasında saçlarını meshederken bile saçlarının şeklini bozmamaya özen göstermiştir.27 Hz. Peygamber’in yakın arkadaşları da saç bakımı ve saç estetiğine önem vermişler ve zaman zaman bu konuda birbirlerini uyarmışlardır.28

Saçın taranması ve bakımı konusunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den farklı rivayetler gelmiştir. Bazı rivayetlerde her gün taranmaya ve bakım yapmaya izin verilirken29 bazılarında her gün taranma yasaklanmıştır.30 İzin veren rivayetlerden hareketle bazı sahâbîler her gün saçına bakım yapmış, hatta günde iki defa saçına yağ sürenler olmuş;31 yasak rivayetinden hareket eden bazıları ise saç bakımını ihmal emişlerdir.32 Hadislerden ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in uygulamalarından anlaşıldığına göre saça bakım yapmakta ve her gün taranmakta dînen herhangi bir sakınca yoktur. Nitekim uzun ve gür saçlı bir sahâbînin saçları konusunda soru sorması üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, saçlarına iyi bakmasını ve her gün taranmasını söylemiştir.33 Kanaatimizce yasak rivayetleri, saç bakımı ve taranma konusundaki aşırılıkla ilgilidir. Nitekim bazı rivayetlerde aşırı taranma/süslenme yasaklanmıştır.34 Dolayısıyla aşırıya kaçmadan saça bakım yapıp taramakta herhangi bir sakınca yoktur.

Hz. Peygamber döneminde kadınlar da yıkamak, taramak, yağ/jöle vb. şey sürmek, örgü yapmak ve boyamak suretiyle saçlarına bakım yaparlardı.35 Özellikle gelinlerin saçları itina ile taranır ve şekillendirilirdi.36 O dönemde çocukların saçları anneleri tarafından taranır, bakım yapılır ve örülürdü.37

İnsanlar saç bakımını kendileri yaptığı gibi, kuaförlere de yaptırırlardı. Özellikle kadınlar, belli bir ücret karşılığı saçlarına örgü yaptırırlar,38 bazıları da bayan kuaförleri evlerine çağırarak saç kesimi ve bakımı yaptırırlardı.39 Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in eşi Hz. Hatice’nin Ümm Züfer adında bir bayan kuaförü olduğu rivayet edilir.40 O dönemde kuaförlük yapan kadınlar arasında Âmine bt. Affân ve Büsre bt. Safvân’ın isimleri de zikredilmektedir.41

Bu arada bazı kadın kuaförler, erkeklerin saçlarına da bakım yaparlardı. Mesela Kays oğullarından bir kadın, Ebû Mûsa elEş‘arî’nin saçını hacda yıkamış, taramış ve bakım yapmıştır.42 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in saçını da bir kadın kuaförün taradığı ve bakım yaptığı rivayet edilir.43

O dönemde saç temizliği ve bakımında değişik malzemeler kullanılmıştır. Bunlar yağ/jöle, sidr ağacından (Arabistan Kirazı) mamul sabun, halûk44 ve misktir.45 Saçını sidr ağacından mamul bir çeşit sabun ile yıkayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,46 hangi şeyle saçına bakım yapması gerektiğini soran bir kadına da aynı şekilde bu sabunu tavsiye etmiştir.47 Hz. Peygamber, mübarek olduğunu söylediği zeytinyağı ile saçları yağlamayı tavsiye etmiş;48 kendisi de saçlarının güzel kokması için misk; saçı beslemek ve parlak bir görüntü vermek için de yağ kullanmıştır.49 Hatta saçlarındaki az olan beyaz kılların, kullandığı koku ve yağdan dolayı fark edilmediği50 ve sürdüğü koku ve yağın üç gün sonra bile parlaklığını devam ettirdiği rivayet edilir.51


21 Ebû Dâvûd, tereccul 3 (IV, 394-95).
22 Ebû Dâvûd, libâs 14 (IV, 332-33); Nesâî, zînet 60 (VIII, 183-84).
23 Mâlik, şa‘r 7 (s. 949).
24 Buhârî, i‘tikâf 2 (II, 256); Müslim, hayz 7 (I, 244); İbn Mâce, sıyâm 64 (I, 565).
25 Müslim, cum‘a 9 (I, 582).
26 Dârimî, salât 191 (s. 300).
27 İbn Hanbel, VI, 359; Ebû Dâvûd, tahâret 51 (I, 91).
28 Ebû Dâvûd, tereccul 1 (IV, 392-93).
29 Nesâî, zînet 60 (VIII, 184).
30 Ebû Dâvûd, tereccul 1 (IV, 392-93); tahâret 15 (I, 30); Tirmizî, libâs 22 (IV, 234); Nesâî, zînet 62 (VIII, 185).
31 Mâlik, şa‘r 6 (s. 949).
32 Nesâî, zînet 7 (VIII, 132).
33 Nesâî, zînet 60 (VIII, 184).
34 İbn Hanbel, VI, 22.
35 Mâlik, talak 101 (s. 596); Dârimî, tahâret 115 (s. 209); Müslim, imâre 181-82 (II, 1527); İbn Mâce, tahâret 133 (I, 215).
36 Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi (Trc. Salih Tuğ), İstanbul 1993, II, 1048 (pr. 1836).
37 Buhârî, buyû‘ 34 (III, 15); meğâzî 18 (V, 32); Nesâî, zînet 10 (VIII, 134).
38 Dârimî, tahâret 115 (s. 209).
39 İbn Hanbel, VI, 297.
40 İbnu’l-Esîr, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezerî (ö. 630/1233), Üsdü’l-ğâbe fî ma‘rifeti’s-sahâbe (el-Mektebetu’ş-şâmile el-isdâru’s-sânî), III, 439; İbn Hacer, Ebu’lFadl Ahmed b. Ali el-‘Askalânî (ö. 852/1448), Fethu’l-Bârî (el-Mektebetu’ş-şâmile el-isdâru’s-sânî), XVI, 144.
41 İbn Hacer el-‘Askalânî, el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe (el-Mektebetu’ş-şâmile el-isdâru’ssânî), III, 431, 451 .
42 Buhârî, hac 125 (II, 188); Müslim, hac 154-55 (I, 895); Nesâî, menâsiku’l-hac 50, 52 (V, 154, 157). Erkeklerin saçlarına bakım yapan kadın kuaförlerin, ya o erkeğin mahremi bir kadın veya cariyeler olması muhtemeldir. Sahîh-i Buhârî şarihi Aynî, yukarıdaki rivayeti açıklarken Ebû Mûsa el-Eş‘arî’nin saçına bakım yapan kadının onun mahremi olması ihtimalinden bahsetmiştir. Nitekim Ebû Mûsa el-Eş‘arî, Müslim’in kaydettiği bir rivayette, kendi saçına bakım yapan kadının kendi kavminden olduğunu ifade etmiştir. Müslim, hac 155 (I, 895).
43 Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn (ö. 458/1066), es-Sünenu’l-kübrâ (elMektebetu’ş-şâmile el-isdâru’s-sânî), VII, 383. Hz. Peygamber’in saçına bakım yapan kadının cariye olması muhtemeldir.
44 Safran ve başka bazı maddelerin karışımından meydana gelen bir çeşit parfümdür. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, V, 178.
45 İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 484; IV, 155; Dârimî, et‘ime 20 (s. 426); Buhârî, libâs 70, 74 (VII, 59, 60).
46 İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 448.
47 Nesâî, talak 66 (VI, 204-05).
48 Dârimî, et‘ime 20 (s. 426).
49 İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 484; Buhârî, libâs 70, 74 (VII, 59, 60); Müslim, fadâil 102, 108 (II, 1821-22); hac 39, 45 (I, 847, 849); Nesâî, menâsiku’l-hac 41, 42 (V, 136-40).
50 Müslim, fadâil 108 (II, 1822); Nesâî, zînet 29 (VIII, 150).
51 Nesâî, menâsiku’l-hac 42 (V, 140).
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

B. Saçın Uzunluğu;

Uzun saç, eskiden beri erkeklerin uygulaya geldikleri bir modeldir. Nitekim Hz. Âdem’in uzun saçlı,52 Hz. İsa’nın saçlarının kulak memelerini geçecek şekilde uzun olduğu53 ve eski Türklerde erkeklerin saçlarını uzattıkları rivayet edilmektedir.54 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde de Hicaz bölgesindeki erkeklerin saçları genellikle uzundur.55 Bununla birlikte bazı kimselerin saçlarını kısalttıkları, bazılarının da usturaya vurdukları rivayet edilir.56 Bazı kadınların ise saçlarını kulak yumuşağı hizasına kadar kısalttıkları bildirilir.57

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin saçlarının uzunluğu konusunda farklı rivayetler gelmiştir. Bu rivayetlerde; onun saçlarının omuzlarına değdiği, kulaklarının yarısına veya yumuşağına kadar olduğu, kulakları ile omuzu arasında veya boynuna kadar uzun olduğu, kulak memesinden aşağı, fakat omzuna değecek kadar olmadığı, kulak yumuşağı ile omuzları arasında olduğu, ön taraftan iki gözüne doğru sarktığı, omuzlarına ulaşan gür saçı olduğu ifade edilir.58 Bütün bu farklı rivayetler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin saçının değişik zamanlarda farklı uzunlukta olmasından ve sahâbîlerin de onu gördükleri andaki durumu nakletmelerinden kaynaklanmıştır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin saç uzunluğu farklılık arz etmekle birlikte bazı rivayetlerde onun kısa saçı daha güzel bulduğu ifade edilmektedir. Nitekim huzuruna gelen çok uzun saçlı birini görünce, onu kastetmeksizin “uğursuzluk, uğursuzluk” demiş, adam gidip saçını kestirince, kendisini kastetmediğini, ancak yeni şeklinin daha güzel olduğunu ifade etmiştir.59 Yine saçları kulak memelerinden aşağı inecek kadar uzun olan Hureym el-Esedî’nin saçlarının bu şekilde olmasa ne iyi adam olduğunu söylemiş, bunun üzerine Hureym, eline bir bıçak almış ve onunla saçlarını kulakları hizasına kadar kısaltmıştır.60

49 İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 484; Buhârî, libâs 70, 74 (VII, 59, 60); Müslim, fadâil 102, 108 (II, 1821-22); hac 39, 45 (I, 847, 849); Nesâî, menâsiku’l-hac 41, 42 (V, 136-40).
50 Müslim, fadâil 108 (II, 1822); Nesâî, zînet 29 (VIII, 150).
51 Nesâî, menâsiku’l-hac 42 (V, 140).
52 İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 31.
53 Buhârî, ehâdîsu’l-enbiyâ 48 (IV, 141); ta‘bîr 11 (VIII, 72).
54 http://turkolojimerkezi.sitemynet.com/t ... zi/id3.htm (21.03.2007).
55 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 239; Buhârî, buyû‘ 99 (III, 38).
56 Ebû Dâvûd, tahâret 97 (I, 173); Nesâî, tahrîmu’d-dem 26 (VII, 118).
57 Müslim, hayz 42 (I, 256).
58 Buhârî, libâs 68 (VII, 57-58); menâkıb 23 (IV, 165); Müslim, fadâil 91, 92, 94-96 (II, 1818-19); Ebû Dâvûd, tereccul 9 (IV, 405-06); Tirmizî, libâs 21 (IV, 233); Nesâî, zînet 6, 59 (VIII, 131, 183
59 Ebû Dâvûd, tereccul 11 (IV, 408-09); Nesâî, zînet 6, 11 (VIII, 131, 135).
60 Ebû Dâvûd, libâs 25 (IV, 349).
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

C. Saçın Modeli

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde erkekler saçlarını genellikle ortadan ikiye ayırırlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem da bir ara ehl-i kitaba uyarak onlar gibi saçını alnına salmış, daha sonra o dönemdeki Arap örfüne tabi olarak saçlarını ikiye ayırmıştır.61 Onun bu uygulamasından hareketle saçları ortadan ikiye ayırmak sünnet kabul edilmiştir.62

O dönemdeki erkeklerin saç modellerinden biri de saçın arkadan topuz şeklinde bağlanmasıdır. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu modeli tasvip etmemiş;63 özellikle bu halde namaza durulmamasını ve bu şekilde namaz kılan kimsenin, elleri arkada bağlı namaz kılan kimse gibi olduğunu söylemiştir.64

Kanaatimizce saçın arkadan bağlanmasıyla ilgili yasak, saçın secdede yere değmesine mani olmasından dolayıdır.65 Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, secdeye varınca yere sarkan saçlarını toplamaması emredilmiş;66 ayrıca bazı sahâbîler, başla beraber saçların da secde etmesi gerektiğini söylemişlerdir.67 Saç arkadan bağlanınca bu emrin ifa edilmesi mümkün olmadığı için böyle bir yasak getirilmiş ve bunun içindir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bunlar (yani saç topuzları) şeytanın oturak yerleridir”68 buyurarak bu konuya dikkat çekmiştir. Bununla birlikte namaz dışında saçı topuz yapmakta dînen bir sakınca bulunmamaktadır. Nitekim bazı sahâbîler, günlük yaşantılarında saçlarını toplayıp arkadan bağlamışlardır.69

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde bazı erkeklerin saçlarını ördükleri,70 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in da Mekke’yi fethettiği sırada saçında dört örgü olduğu rivayet edilir.71 O dönemde kadınların saçları da genellikle örgülü idi.72 Hatta ölen kadınların bile saçları yıkandıktan sonra örülürdü.73

Çocukların saçlarına da örgü yapıldığı ve genellikle çocuk saçlarının iki örgülü olduğu rivayet edilir.74 Çocuğun saçı ilk olarak doğumun yedinci gününde akîka kurbanı kesildikten sonra tıraş edilir ve kesilen saçın ağırlığınca gümüş sadaka olarak dağıtılırdı.75 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in de oğlu İbrahim’in saçını yedinci günde kestirdiği, saçın ağırlığınca gümüş sadaka verdiği ve kesilen saçı gömdürdüğü nakledilir.76

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, çocukların saçlarının her tarafını kesip sadece ön kısımda bir miktar saç bırakılmasını yasaklamış;77 saçın ya tamamının tıraş edilmesini, ya da hiç kesilmemesini emretmiştir.78 Bu yasağın; ya o dönemin saç estetiği anlayışına ters olduğu ya da başka kültürlere benzeme kaygısıyla getirilmiş olabileceğini söylemek mümkündür. Nitekim Enes b. Mâlik, çocukların başlarının ön tarafında kâkül bırakmanın Yahudilerin şiârı olduğunu söylemiştir.79


59 Ebû Dâvûd, tereccul 11 (IV, 408-09); Nesâî, zînet 6, 11 (VIII, 131, 135).
60 Ebû Dâvûd, libâs 25 (IV, 349).
61 Buhârî, libâs 70 (VII, 59); Müslim, fadâil 90 (II, 1817-18).
62 Ebû Dâvûd, tahâret 29 (I, 46).
63 İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik (ö. 218/833), es-Sîre (el-Mektebetu’şşâmile el-isdâru’s-sânî), II, 594; İbn Hanbel, I, 304; Müslim, salât 232 (I, 355).
64 Ebû Dâvûd, salât 87 (I, 425); Nesâî, tatbîk 57 (II, 215-16).
65 Benzer yorumlar için bkz.: Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref (ö. 676/1277), Şerhu Müslim (el-Mektebetu’ş-şâmile el-isdâru’s-sânî), II, 241; Münâvî, Muhammed Abdurraûf (ö. 1031/1622), Feyzu’l-kadîr (el-Mektebetu’ş-şâmile el-isdâru’s-sânî), III, 6.
66 Buhârî, ezân 133 (I, 197); Müslim, salât 228 (I, 354); İbn Mâce, ikâmetu’s-salavât 19 (I, 286).
67 İbn Receb el-Hanbelî, Zeynuddîn Ebu’l-Ferac Abdurrahman b. Ahmed (ö. 795/1393), Fethu’l-Bârî fî şerhi’l-Buhârî (el-Mektebetu’ş-şâmile el-isdâru’s-sânî), VI, 52.
68 Ebû Dâvûd, salât 87 (I, 424-25); Tirmizî, salât 165 (II, 223).
69 İbn Hişâm, es-Sîre, II, 648.
70 Mâlik, hac 162 (s. 386); Dârimî, tahâret 1 (s. 131); Tirmizî, fiten 63 (IV, 517).
71 Tirmizî, libâs 39 (IV, 246).
72 Dârimî, tahâret 115 (s. 209).
73 Buhârî, cenâiz 16 (II, 75); İbn Mâce, cenâiz 8 (I, 469).
74 Ebû Dâvûd, tereccul 15 (IV, 411-12); Nesâî, zînet 10 (VIII, 134).
75 Mâlik, akîka 2, 3 (s. 501); Dârimî, edâhî 9 (s. 406); Tirmizî, edâhî 19 (IV, 99).
76 İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 135.
77 İbn Hanbel, II, 118; Buhârî, libâs 72 (VII, 60); Ebû Dâvûd, tereccul 14 (IV, 410).
78 Ebû Dâvûd, tereccul 14 (IV, 411); Nesâî, zînet 3 (VIII, 130).
79 Ebû Dâvûd, tereccul 15 (IV, 412).
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

D. Saça Saç Ekleme

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde bazı kadınların çeşitli sebeplerle saçlarına saç eklettikleri rivayet edilir. Bunu, Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem sorulan bazı sorulardan anlamaktayız. Nitekim bir kadın, yeni evlenen kızının hastalık sebebiyle saçının döküldüğünü, onun saçına saç ekletip ekletemeyeceğini sormuş; fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem saçına saç ekleten ile bu ekleme işini yapan kuaförlere Allah’ın lanet ettiğini söyleyerek buna izin vermemiştir.80 Bu hadisten hareket eden İslam âlimlerinin çoğu, saça insan saçını eklemeyi haram kabul etmişlerdir. Ancak bazı âlimler, insan saçı dışında, yün, ip, ipek vb. şeylerden yapılma yapay saçları eklemede/peruk takmada bir mahzur görmemişlerdir.81 Nitekim Saîd b. Cübeyr ve Ahmed b. Hanbel, insan saçı dışında iplik ve yünden mamul suni saç eklemede bir sakınca olmadığını söylemişlerdir.82 Bu yasağın; insanın yaratılışını değiştirmeye83 yönelik bir müdahale olarak değerlendirilmesi84 veya Yahudi kadınlara benzeme endişesiyle getirilmiş olması muhtemeldir. Nitekim Hz. Muâviye, saça saç ekletme işini ancak Yahudilerin yapacağını, onların kadınlarının bu şekilde saç edindikleri için helak olduklarını söylemiştir.85

E. Saçın Kesilmesi

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınların saçlarını herhangi bir özür olmaksızın tamamen kesmelerini nehyetmiştir.86 Bu yasağın estetik kaygıyla veya erkeklere benzeme endişesiyle getirilmiş olduğu söylenebilir. Çünkü kadınların erkeklere, erkeklerin de kadınlara benzemeye çalışması yasaklanmıştır.87 Hz. Peygamber döneminde insanlar saçlarını berberlere kestiriyorlardı.88 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem da veda haccında saçını berbere tıraş ettirmiş; önce sağ tarafını, sonra sol tarafını kestirmiştir.89 Onun saçını tıraş edenler arasında Hırâş b. Ümeyye el-Huzâ‘î ve Hz. Muâviye’nin90 isimleri zikredilmektedir. Bazen de insanlar birbirlerinin saçlarını keserlerdi. Nitekim hac ve umre ibadetinin bir parçası olan saç kesme işleminde sahâbîler birbirlerinin saçlarını kesmişlerdir.91 Genellikle erkekleri erkek berberler, kadınları da kadın berberler tıraş ederdi. Bununla birlikte bazı erkeklerin saçlarını cariyelerin tıraş ettikleri rivayet edilir.92 Kadın berberler sadece saç kesimi değil, kadınların saçlarına örgü de yaparlardı. Hatta bazı kadınların, saç örme ücreti olarak berbere bir ûkiyye verdiği rivayet edilir.93 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde saç kesme aleti olarak makas,94 bıçak95 ve mişkas96 denen enli ok demiri kullanılmıştır.



80 Buhârî, libâs 83 (VII, 62); Müslim, libâs ve zînet 115 (II, 1676); İbn Mâce, nikâh 52 (I, 639); Ebû Dâvûd, tereccul 5 (IV, 396-99).
81 Nevevî, Şerhu Müslim, VII, 236; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XVII, 35; ‘Aynî, Bedruddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed (ö. 855/1451), ‘Umdetu’l-kârî şerhu Sahîhi’lBuhârî, b.y.y., b.t.y., XXII, 64 (Dâru’l-fikr); Hatipoğlu, Haydar, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1982, V, 476-77; Zuhaylî, Vehbe, İslam Fıkhı Ansiklopedisi (Trc. Ahmed Efe ve diğerleri), İstanbul 1994, I, 228; Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, b.y.y., b.t.y., VII, 15 (Zaman Gazetesi Promosyonu).
82 Ebû Dâvûd, tereccul 5 (IV, 399).
83 Nisâ, 4/119.
84 Nesâî, zînet 23 (VIII, 145-46).
85 Mâlik, şa‘r 2 (s. 947); Buhârî, libâs 83 (VII, 62); ehâdîsu’l-enbiyâ 54 (IV, 149).
86 Tirmizî, hac 75 (III, 257); Nesâî, zînet 4 (VIII, 130); İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XVII, 35.
87 Tirmizî, edeb 34 (V, 105-06).
88 İbn Sa‘d, et-Tabakât, IV, 154; Buhârî, merdâ 16 (VII, 8 ); Müslim, hac 323 (I, 947).
89 Müslim, hac 324 (I, 947); fadâil 75 (II, 1812); Ebû Dâvûd, menâsik 78 (II, 500-01).
90 Müslim, hac 209 (I, 913); Nesâî, menâsiku’l-hac 183 (V, 244).
91 Buhârî, şurût 15 (III, 182).
92 İbn Sa‘d, et-Tabakât, IV, 154.
93 Dârimî, tahâret 115 (s. 209). Bir ûkiyye 40 dirhemdir, o da yaklaşık 128 gramlık bir ağırlığa tekabül etmektedir. Saç örme için bu kadar yüksek bir ücretin verilmiş olması uzak bir ihtimaldir. Ancak bir ûkiyyenin o dönemde daha az bir ağırlığı ifade etmiş olması muhtemeldir.
94 Mâlik, hac 161, 188 (s. 386, 397).
95 Ebû Dâvûd, libâs 25 (IV, 349).
96 Buhârî, hac 127 (II, 189); Ebû Dâvûd, menâsik 24 (II, 396).
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: SAÇLAR

Mesaj gönderen Hakan »

F. Saçın Boyanması

Allah Resûlü, ihtiyarlık ve kemal isareti kabul edilen97 beyaz kılları yolmayı yasaklamıs98 ve beyaz kılların Müslüman’ın nûru oldugunu söylemistir.99 Bununla birlikte agaran saçları boyamayı tavsiye etmis ve Yahudiler, Hıristiyanlar ve acemlerin100 saçlarını boyamadıklarını, onlara muhalefet olsun diye saçın boyanmasını emretmistir.101 Bu tavsiye, henüz yeni olusan Müslüman topluluga kimlik kazandırma maksadıyla yapılmıs olmalıdır.

Konu ile ilgili rivayetlerden, Hz. Peygamber döneminde saç boyamanın yaygın oldugu anlasılmaktadır. Bununla birlikte aralarında Hz. Ali, Übey b. Ka‘b ve Enes b. Mâlik’in bulundugu bazısahâbîlerin saçlarını boyamadıkları rivayet edilir.102 Öyle görünüyor ki, kisisel estetik anlayıslara göre boyama ihtiyacı hissedenler boyamıs, gerek görmeyenler ise boyamamıstır.

O dönemde saçın boyanmasında kına, çivit yapragı (vesme),103 çivit otu (ketem)104 ve safran kullanılmıstır.105 Çivit yapragını Mekke’ye ilk getirenin Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib oldugu rivayet edilir. Rivayete göre o, Yemen’e yapmıs oldugu bir seyahatte bu bitkinin saç boyamada kullanıldıgını görünce, kendi saçını bu bitkiyle boyamıs, Mekke’ye dönerken beraberinde bu bitkiden çok miktarda getirmis ve ondan sonra insanlar saç boyamada çivit yapragını kullanmaya baslamıslardır.106 Hz. Hüseyin’in de saçını çivit yapragı ile boyadıgı rivayet edilir.107

Allah Resûlü, beyazlasan saçın rengini degistirmede kullanılacak en uygun boyanın kına ve çivit otu (ketem) oldugunu söylemistir.108 Kendisi kına kokusunu sevmemekle birlikte109 kına ile saçını boyayana güzel, kına ve çivit otu karısımı boya yapana daha güzel, sarıya boyayana ise en güzel demistir.110 Aralarında Ebû Bekir, Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh’ın111 bulundugu bazı sahâbîler saçlarını kına ve çivit otu112 ile,113 bir rivayete göre Ebû Bekir kına ve çivit otu karısımı ile, Ömer ve diger bazı sahâbîler ise sadece kına ile boyamıslardır.114 Kına ve çivit otu karısımından dolayı Ebû Bekir’in saç renginin siyaha çaldıgı ifade edilir.115 Diger bazı sahâbîler ve tâbiîler ise saçlarını kırmızıya veya sarıya boyamıslardır.116

Hz. Peygamber’in saçlarını boyayıp boyamadıgı konusu ihtilaflı olmakla birlikte, çogu rivayetler onun saçının boyanacak kadar agarmadıgı, dolayısıyla boyamadıgı yönündedir.117 Ancak bazı rivayetlerde, onun vefatından sonra saklanan saç tellerinin kırmızı oldugu ifade edilmektedir.118 Enes b. Mâlik, bu kırmızılıgın boyamadan degil, Resûlullah’ın sürdügü kokunun etkisinden dolayı oldugunu söylemistir.119 Bazı âlimler ise saçtaki kırmızı rengin, zamanın geçmesiyle birlikte saçta meydana gelen degisimden kaynaklandıgını, dolayısıyla Resûlullah’ın saçını boyamadıgını söylemislerdir.120 Zaten rivayetlerin çogu da onun saçını boyamadıgı yönündedir.

Peygamberimiz saçını boyamamakla birlikte121 agaran saçların boyanmasını emretmis, fakat saçı siyaha boyamayı yasaklamıstır.122 Nitekim Hz. Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe, Mekke fethi günü Resûlullah’a getirilince, onun saçını boyamalarını, fakat siyah boyadan kaçınmalarını söylemistir.123

Bu ve baska rivayetlerden hareketle bazı slam âlimleri saçı siyaha boyamanın tahrîmen mekruh, bazıları ise tenzîhen mekruh oldugunu söylemislerdir.124 Aslında saçı siyaha boyama yasagı daha çok yaslılar içindir. Genç kimselerin ise saçlarını siyaha boyayabilecekleri ifade edilmistir. Nitekim tâbiîlerden bn Sihâb ez-Zührî, gençken saçını siyaha boyadıgını, yaslanınca boyamaktan vazgeçtigini söylemistir.125


97 Mâlik, sıfatu’n-Nebî 4 (s. 922).
98 Nesâî, zînet 20 (VIII, 143).
99 Tirmizî, edeb 56 (V, 125); bn Mâce, edeb 25 (II, 1226).
100 bn Sa‘d, et-Tabakât, I, 438.
101 Buhârî, ehâdîsu’l-enbiyâ 50 (IV, 145-46); libâs 67 (VII, 57); Müslim, libâs ve zînet 80 (II, 1663); Ebû Dâvûd, tereccul 18 (IV, 415); Nesâî, zînet 14 (VIII, 137).
102 bn Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 491.103 Vesme, uzun yaprakları olan, rengi maviye çalan, sögüt agacı yapragından büyük,fasulye yapragına benzeyen ve ondan daha büyükçe bir bitkidir. Hicaz ve Yemen taraflarından getirilir. Ketem ile karıstırılıp saç boyamada kullanılır.
104 Ketem, yaprakları zeytin yapragına yakın, boyu adam boyundan uzun olan ve ovalarda biten bir bitkidir. Çekirdegi ezildigi vakit kararır ve boya malzemesi olarak kullanılır.
105 Buhârî, fadâilu ashâbi’n-Nebî 22 (IV, 216); Müslim, fadâil 100 (II, 1821); Nevevî, Serhu Müslim, VII, 204.
106 bn Habîb, Muhammed el-Bagdâdî (ö. 245/859), el-Muhammak fî ahbâri Kureys (Ta‘lîk: Hursid Ahmed Fârik), Beyrût 1405/1985, s. 112-13.
107 Buhârî, fadâilu ashâbi’n-Nebî 22 (IV, 216).
108 bn Mâce, libâs 32 (II, 1196); Ebû Dâvûd, tereccul 18 (IV, 416); Tirmizî, libâs 20 (IV,232); Nesâî, zînet 16 (VIII, 139).
109 Ebû Dâvûd, tereccul 4 (IV, 395).
110 Ebû Dâvûd, tereccul 19 (IV, 418).
111 bn Sa‘d, et-Tabakât, III, 41.
112 Çivit otu dövülerek un haline getirilir ve suyla karıstırılarak saç boyamada kullanılır. Sevkânî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ali (ö. 1250/1834), Neylu’l-evtâr serhu Münteka’l-ahbâr (el-Mektebetu’s-sâmile el-isdâru’s-sânî), I, 309.
113 Buhârî, menâkibu’l-Ensâr 45 (IV, 262-63); Müslim, fadâil 100 (II, 1821).
114 bn Sa‘d, et-Tabakât, III, 226; Müslim, fadâil 103 (II, 1821); bn Mâce, tahâret 133 (I,215).
115 Buhârî, menâkibu’l-Ensâr 45 (IV, 263).
116 Mâlik, sa‘r 8 (s. 949-50); Müslim, hac 9 (I, 837); Nesâî, menâsiku’l-hac 44 (V, 142-43); Nevevî, Serhu Müslim, VII, 204; bn Battâl, Ebu’l-Hasen Ali b. Halef el-Magribî el-Kurtubî (ö. 449/1057), Serhu’l-Buhârî (el-Mektebetu’s-sâmile el-isdâru’s-sânî),XVII, 181; ‘Aynî, ‘Umdetu’l-kârî, XXII, 50.
117 Buhârî, libâs 66 (VII, 56-57); Nesâî, zînet 17 (VIII, 140-41).
118 Buhârî, libâs 66 (VII, 57).
119 Buhârî, menâkıb 23 (IV, 164).
120 bn Hacer, Fethu’l-Bârî, XVI, 489.
121 Mâlik, sa‘r 8 (s. 949-50).
122 bn Sa‘d, et-Tabakât, I, 441.
123 Ebû Dâvûd, tereccul 18 (IV, 415); Nesâî, zînet 15 (VIII, 138).
124 Mâlik, sa‘r 8 (s. 949-50); Nevevî, Serhu Müslim, VII, 204; bn Hacer, Fethu’l-Bârî, X,262; ‘Aynî, ‘Umdetu’l-kârî, XXII, 51; Miras, Kâmil, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Serhi, Ankara 1983, IX, 192; Canan, Kütüb-i Sitte, VI, 540-41.
125 bn Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 491.
Resim
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön