ADEM ALEYHİ'S SELÂM OĞULLARI

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

ADEM ALEYHİ'S SELÂM OĞULLARI

Mesaj gönderen Gul »

Resim

AKIL KÜBÜNDEN NAKİL KÂBESİNE:

ÂDEM ALEYHİ’s- SELÂM’IN İKİ OĞLUNUN HABERİ

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِن أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ

Resim---“Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bi’l- hakkı iz karrebâ kurbânen fe tukubbile min ehadihimâ ve lem yutekabbel mine’l- âhar (âhari) kâle le aktulennek (aktulenneke) kâle innemâ yetekabbelullâhu mine’l- muttekîn (muttekîne): Onlara Âdem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "ALLAH celle celâlihu, ancak korkup sakınanlardan kabul eder."
(Mâide 5/27)

Kur’an-ı Kerimde Âdem aleyhisselâmın iki oğlu hakkında 5 âyette bize haber verilmiştir. Bu haber Kur’ÂNdaki kıssaların özellikle de müttaki oluş anlayışının ritmi niteliğindedir. Anadır, temeldir, asıldır, ve de esastır. Çünkü İnsanlık tarihinde beşer-beşer arasında geçen bize ulaşan ilk nakli diyalogtur. Kişinin sosyalleşeme sürecinde ilk ilişkisi annesiyle olurken Kur’ÂN’da ilk sosyal ilişki olarak iki kardeşin diyaloğunu okuyoruz. Bu haberde geçen ALLAH celle celâlihu ile beraber iki kardeşin ALLAH celle celâlihu’a yakınlık için sundukları kurbanları ve ZÂTen iki kardeş ile bir de karga karşımıza çıkmaktadır. Bu altılıyı akıl kübümüzün 6 yüzüne yerleştirip birbiriyle doğrudan ilşkili olanları, karşılıklı yazalım. Ve kübün açılmış şeklinde gösterelim.


Resim

2 nolu yüzeye Âdem aleyhisselâmın kurbanı kabul olmuş oğlunu yazdığımızda onun karşı yüzeyinde de kendisinin aynası niteliğinde ALLAH celle celâlihu’ya yakınlık için sunduğu ve kabul olan kurbanı yazabiliriz. Bu kişi âyetten anladığımıza göre kendisinin kurbanının kabul olma nedeni olarak kendisi için müttaki değerlendirmesini yapmaktadır.

Müttaki: Nakili akılla sarınca (örtünce) (ki yaradılış imtihanı gereği ve de “Elest Meclisi sözünün eri” olmanın ispatı için bu gereklidir) işler karışır. Aklın gersinde-arka planında işleyenin nakil olduğunu bilmek gerekir ve buna da UYANIKlık (HAKK’ı DUYuş-UYuş) denir. Yani nefsin uyanık olmasıdır ki o zaman hased-fesad-kin v.b. olumsuz ve naklin kişi üzerindeki etkisine zarar verici duygu-düşünce ve son aşamasıda bu olumsuz duygu ve düşüncelerin emrettiği fiillerden korunulmuş olur. Ve gerçek takvâya erilir ve müttaki ismiyle anılınır.

Oysa 3 nolu yüzeyde yer alan ve yakınlık için sunduğu kurbanı kabul olmayan ilk oğulun ise RABB’inden ne kadar uzak düştüğü ortadadır. Diğer kardeşin yaptığı açıklamaya göre bu kardeşin kurbanının kabul olmama nedeni ise bu kişinin yaşadığı fesad-hased v.b. olumsuz duygulardır ki, bütün bu hissedişleri onu yakınlık kurmaktan alakoymuştur. Bu iki durumu şu âyet çerçevesinde anlamak en güzeli olacaktır.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

Bu uzak kalıştan dolayı bu kişi yaradılış fıtratındaki hakikatı yaşama ve yaşatma özelliğini öldürmüştür (fesada uğratmıştır, bozmuştur.) Bu öldürüş ise onun zâhirindeki hakkı ve hayrı tercih eden kardeşini de öldürmeye kadar götürmüştür.

لَئِن بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَاْ بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لَأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Lein besadte ileyye yedeke li taktulenî mâ ene bi bâsitın yediye ileyke li aktulek (aktuleke), innî ehâfullâhe RABBe’l âlemin (âlemîne).: "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, âlemlerin RABBi olan ALLAH celle celâlihu'tan korkarım."
(Mâide 5/28)

إِنِّي أُرِيدُ أَن تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَلِكَ جَزَاء الظَّالِمِينَ
Resim--- “İnnî urîdu en tebûe bi ismî ve ismike fe tekûne min ashâbi’n- nâr (nâri), ve zâlike cezâû’z- zâlimîn (zâlimîne).: "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
(Mâide 5/29)

فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُ فَأَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Resim--- “Fe tavveat lehu nefsuhu katle ahîhi fe katelehu fe asbaha mine’l- hâsirîn (hâsirîne).: Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.” (Mâide 5/30)


Kendisini öldüreceğini söyleyen abisine karşı elini kaldırmayacağını söylemesi ise tekrar müttaki oluşun duruşu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Âlemlerin RABBinden korktuğu için elini kaldırmayacağını söylemiştir bu ise işleyecek olduğu kötü bir fiilin sonucundan RABBine sığınmayı ifade etmektedir. Yani o fiilin kötü sonuçlarından korunmuştur o fiili işlemeyerek. Bu ise takvâ ehline has bir özelliktir. Bunu yapmakla da kalmayıp abisini bu konuda uyarmıştır. Eğer kendisini öldürürse, ona kendi günahlarının yüklenmesini ve ateş halkından olmasını isteyeceğini söylemiştir. Ancak bütün bu uyarıya rağmen abisi kardeşini öldürmüştür. Ve böylece fıtrî yapısını (içte) fesada uğratmasınının yani bozmasının yanı sıra dıştata HAKkı ve HAYRı tercih eden kardeşini öldürmekle zâhirdeki hayr kapısını da kapamıştır. Bu durum hüsran kelimesi ile âyette ifade edilmiştir.

فَبَعَثَ اللّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءةَ أَخِيهِ قَالَ يَا وَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْءةَ أَخِي فَأَصْبَحَ مِنَ النَّادِمِينَ
Resim---“Fe beasallâhu gurâben yebhasu fî’-l ardı li yuriyehu keyfe yuvârî sev’ete ahîh (ahîhi) kâle yâ veyletâ e aceztu en ekûne misle hâze’l- gurâbi fe uvâriye sev’ete ahî, fe asbaha minen nâdimîn(nâdimîne).: Derken, ALLAH celle celâlihu, ona, yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.”
(Mâide 5/31)

En sonunda bir kargadan ders almıştır ki, burada karga bir öğretici konumundadır. Ve kendisini kargadan da aşağı görüp yaptığından pişman olmuştur. Ancak son pişmanlık fayda vermeyebiliyor çünkü bu kişi ilk cinâyeti işlemiş ve ilk masum insan kanının dökülmesine sebeb olmuştur. Bir hadisi şerifte:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Zulümle öldürülmüş hiç kimse yoktur ki, onun kanında Âdem'in ilk oğluna bir pay düşmesin. Çünkü adam öldürenlerin ilki odur!” buyurdu.

(Tirmizî, 2812)

Ödürülen masum kardeş ise tevbe mekanizmasını bildiği için kendisinin öldürüleceğini öğrendiği zaman tevbe kapısının kapanacağından dolayı kendi günahlarının abisine yüklenmesini istemiştir. Bu istek ise yine bir korunma şeklindedir. Kendi günah yükünden korunmak ve yine takvâlı bir duruş sergilenmiştir.

Sonuç olarak bu haberden öğrendiğimiz kadarıyla TAKVÂ ile ilgili diyebiliriz ki;

1-Aklın geri planında işleyen nakli duyup uymak takvâlı bir davranış olduğu gibi aynı zamanda RABBimize yakınlık sağlayacağımız bir duruştur.

2- İşleyeceğimiz kötü fiillerin sonuçlarına maruz kalmamak için o filleri işlememek (yani hakkı tercih etmek) takvâlı bir davranıştır

3- Kendi günah yükümüzden kurtulmak ( ya da korunmak için) tevbe mekanizmasını çalıştırmak takvâlı bir duruştur..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ADEM ALEYHİ'S SELÂM OĞULLARI

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ÇOCUKLARA ÂDEM-HAVVA aleyhumusselam MASALI

Bu gün size tüm nebi ve rasûllerin atası, insanlığın babası ilk nebi Adem aleyhi's- selam ile tüm insanların annesi Havva annemizin oğullarının hikayesini anlatacağım. Şu anda hepimiz birer Adem oğlu ve Havva kızıyız. Bunun için bu hikaye hepimizi çok yakından ilgilendiriyor.

Bundan binlerce sene önce henüz yeryüzünde hiçbir köy, şehir ya da insan grupları yoktu. Bugün sahip olduğumuzu şeylerden hiç bir şey yoktu. Bir evleri bile yoktu. Ağaç kabuklarında (kovuklarında) yaşıyor, hayvanları avlayıp sebze meyve yetiştirerek besleniyorlardı. Bizler gibi anneanneleri babaanneleri de yoktu. Gidecekleri bir okulları, oyun oynayacakları oyuncakları ve arkadaşları da yoktu. Sadece kardeşleri vardı ve kardeşler birbirleriyle arkadaşlık ediyordu.

İşte bunlardan bir tanesi Âdem Babamızın ilk oğluydu. Şimdi ilk oğlu bize kendini kendisi tanıtsın bakalım.


“Merhaba arkadaşlar ben babamın ilk oğlu en büyük kardeşim. Hemencecik öfkelenirim, Sinirlerime hiç hakim olamam, hemencecik işlerimi bitirmek isterim çok aceleciyim ve de çoook kıskancım. Bende olmayan bir şey kardeşimde oldu mu hemen ona sahip olmak ister onu çok kıskanırım ve de babamla annemim hep kardeşimi benden daha çok sevdiğini düşünürüm. Bu özelliklerimden dolayı babam benim tarımla uğraşmamı uygun gördü. Bana bir arazi verdi ve ben orada; buğday, sebzeler meyveler yetiştirip bütün gün çalışırım. Kardeşime daha kolay işler verdiklerini düşünür hep isyan ederim ama annemle babama belli etmem.”

Evet arkadaşlar hepinizin duyduğu gibi Adem ilk oğlu oldukça kibirli, kıskanç, fesad, ve pek çok kötü özelliğe sahip birisidir. Şimdide diğer kardeşi tanıyalım.

"Merhaba arkadaşlar, ben yumuşak huylu, merhametli, her konuda babamı ve annemi dinleyen, Allahtan korkan birisiyim. Bu özelliklerimden dolayı da Babam benim çobanlık yapmamı istemiştir."

Evet arkadaşlar birbirine böyle zıt iki kardeş aynı zamanda da arkadaştılar. Beraber oynar, beraber yemek yer beraber gezer dolaşırlardı. Yıllar su gibi akıp geçmekte idi. İkisi de büyümüş delikanlı olmuşlardı. Ve artık Allahla hangisinin arasının daha iyi olduğunu anlama vakti gelmişti. Bunun için Babaları ikisinden de Allaha bir kurban vermelerini istemişti böylece kimin kurbanı kabul olursa o Allaha daha yakın demekti. Ve bunu çocuklarına söyledi. İki kardeşte babalarının bu isteği üzerine Allaha birer kurbanlık hazırlamaya başladılar.

Büyük kardeş tarlalarının içinde gezip Allaha verecek olduğu kurbanlığı hazırlarken kendi kendine de söyleniyordu.


“Ya şu babamın da isteğine bak, o kadar bu buğdayları, sebzeleri, meyveleri yetiştirmek için bir sürü zahmetler çektim, şimdi onları al da kurban et. Olacak iş mi? Bari bu çürümeye başlamış, yenilmeyecek durumda olan yiycekleri toplayım da onları vereyim .Böylece çöpe atacak olduğum yiyecekleri kurbanlık olarak kullanırım”

Diye diye bir sepet çürük meyve sebze toplamış ve kurbanlık olarak Allaha sunmuştur.
Diğer kardeş ise çobanlığını yaptığı koyun sürüsüne bakarak;


“Koyunlarım içindeki en güzel, en çok beslenmiş olanını kurbanlık yapacağım. Çünkü bana bütün bu sürüyü veren Alalhtır, isterse elimden alır isterse daha iyisini verir.”
Diyerek en güzel koçluk kuzusunu Allaha kurbanlık seçti ve sundu.

Allah büyük olan oğlanın kurbanını kabul etmediğini diğerininkini kabul ettiğini babalarına bildirdi, babaları da oğullarına bunu açıkladı. Bunu duyunca Büyük çocuk kıskançlıktan deliye dönmüş bir şekilde hemen kardeşinin yanına geldi ve;


“Ey kardeşim neden Allah benimkini değil de seninkini kabul etti? Ben artık herkesin seni benden çok sevmesine dayanamıyorum bu yüzden seni öldürüp yok edeceğim böylece de rahata ereceğim” dedi
Küçük kardeş;
“ağbi senin için çok kötü sen çok fesadsın beni de çok kıskanırsın. Allaha verdiğin kurbanlıkların hepsi çok kötüydü. Görmedim sanma yiyeceklerin hepsi çürük çarıktı. Ve eğer sen beni bu yüzden öldürecek olursan ben senin gibi katil durumuna düşmeyeceğim, o yüzden sana elimi bile kaldırmayacağım ama eğer beni öldürürsen benim bütün günahlarımı yüklenirsin ona göre yanlış yapma!.” dedi demesine ama ağbisinin fesadlıktan gözleri kör, kulakları sağır olmuştur ve oracıkta kardeşinin başına bir taş atıp onu yere yıkıverdi.

Büyük kardeş kendinden geçmiş bir vaziyette bir süre öylece kalakaldı. Kendisine geldiğinde hava kararmış orman sessizleşmişti. Artık eve de dönemezdi. Eve gitse basına ve annesine ne anlatacaktı. Kardeşinin cansız bedeninden kurtulup çooook uzaklara gitmeyi düşündü. Ama öce bu cansız bedeni ne yapmalıydı. Saatler geçti gün ışıdı ve bir karga geldi yanı başına kondu. Toprağı eşelemeye başladı o an aklına bir fikir geldi. Bu ölü bedeni toprağa gömmeliydi. Bir yandan bunu düşünürken bir yandan da başını ellerinin arasına alıp:
"ah ah şu karga kadar olamadım yazıklar olsun bana!.” diye pişmanlığını sözlere döktü. Ama son pişmanlıktı ve çare vermiyordu.Kardeşi artık geri gelemezdi. Kendisi insanlık tarihinde "ilk insan öldüren kişi" olarak binlerce yıl anılmaya mahkumdu.

İşte arkadaşlar bu gün bile hâlâ bu kişinin yaptığı kötülüğü burada hatırlıyoruz, oysa kardeşi doğruyu seçmiş ve binlerce yıl sonra bile burada iyi anılmaktadır.

İnşaallah sizler-bizler de her zaman bu iyi kardeş gibi içimizi iyi tutmayı başarabilir ve iyilerle beraber olup onlarla anılırız..


nOt: Kur'ÂNı-ı Kerîmimizde Mâdie 5/27-40 arası ayetlerimiz bu kıssayı anlatır..
Resim
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön