EL MALİKÜL MÜLK c.c.

             
                           EL MELİKÜ                                      MÂLİKÜ‘L MÜLKİ                   

        Bir şeye sahib ve mâlik olup elinin altında olarak tek başına tasarruf etmek demek olan mülk (melk-milk) kökünden türemiş ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’in halkettiği maddî-manevî âlemlerin mutlak hakim ve kâdir sahibi oluşunu bildiren kadim bir sıfattır.

        EL MELİK ismi zâtı, sıfatı, isimleri ve fiilleri ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e nisbet edilmiştir. Bütün sistemi kapsayan mülkiyyet, kudret, tasarruf ve idaresinin sınırsız ve mutlak olduğu, arz, semâvât ve meleküt âlemlerine nisbet edilmektedir. Pek çok hadîs-i şerîfte de geçmektedir. El Ganiyyü, El Kadir, El Kahhâru, El Mâlike’l- mülki, El Kaviyyü, El Kayyumü, El Muktediru, Es Samedü ve El Vâcidü gibi isimlerle de kapsama ve tamamlama sıfatî özelliği bulunan bir Esmâü’l-Hüsnâdır.

        Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): ” ALLAH katında en düşük isim (kulların kendileri için kullandıkları), Melikü’l- Emlâk (mülklerin mâliki) ismidir. ALLAH Tealâ’dan başka Mâlik yoktur!” buyurmuştur.(Buhârî, Edeb, 114; Müslim,Edeb 20-2143; Tirmizî, Edeb,65-2839; Ebu Davud, Edeb, 70-4961)

El Melikü : Hâkim’i Mutlak. Sistemin Sahibi. Eşyâ, olay ve herşeyde mutlak tasarruf ve mülkün Sahibi. Sünnetullah Sahibi…Mülkünü idâre eden mutlak Melik olan ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL.

Mâlikü’l-mülki : Mülkün mutlak sahibi olan. Halkettiği mülkünün mutlak mâliki ve sahibi olan ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL.

El meleketü : Meleke, istidât, kabiliyyet.
Meleke : Mâlik olmak.İstila etmek. Hükmetmek
El Mâlikü : Mutlak mülk sahibi olan ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL. Padişah. Melik.
Emleke : Bir şeyi birine mülk eylemek.
El melkü : Serbest irade. Padişah. Melik
El mülkü : Mülk.Üzerinde tasarruf yetkisi bulunan sahib olunan şey. Temlük.
EL melekûtü: Ruhlara has âlem-i gayb. İzzet ve saltanatı ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e ait özel mülkü. Mülküllah.
El memleketü: Memleket.
El memlükü: Köle.

 

EL MELİKÜ (celle celâluhu) ZEVKİ:

        İnsan olarak, EL MELÎKÜ esmâsına mutlak mazhar olan Rasûlullah Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)‘den, lâyık olan ümmetine lâzımınca yansıma olunca bu esmâ sırrı onu sultân eyler. Kalb ve kalb ülkesinde fıtraten nefsinin askerleri olan; hevâ-heves-tamah-hırs-şehvet (her türlü aşırı arzu ve istekler) ve gazab (hırs ve şehvet yerine getirilmeyince duyulan nefsânî ve şeytânî öfke, kin, garez ve düşmanlık ifratları) terorist gibi iken, hakkın ve hayrın köleleri hâline getirilir ve şerîatın emrettiği yerli yerinde kullanılır. Benlik ülkesinin halkı durumundaki el, ayak, göz, kulak, cinsel organ, kalb v.s. ise emr âleminden tertemiz gelen ruhun sadece Livechillah (Allah rızası için) düstüruyla saâdet ve huzura kavuşurlar… “Ben, ben!…” deyip duran nefs; kâinâtın mutlak Melikini tanır, hayâ eder, haddini bilir ve lâzımı-lâyıkı işleyerek hakkıyla kulluğa başlar. Evlenmeyi helâl, zinâyı haram bilerek şehveti kullanır. Bâtıla ve şerre gazablanır v.s… Bütün bu dinî, dünyevî ve uhrevî ni’metlerde velîyy-i nimetimiz olan; muhabbet, merhamet, hürmet ve hasbî hizmet kaynağımız Efendimiz Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)‘e medyûn-i şûkran (şükran borçlusu) olduğunu anlar ve ona göre davranır… Bu anlayışını, inancını ve şuûrunu fiilen yaşayışına aktarır. ALLAH Tealâ’dan gayrısını (mâsivâ) asla Melik bilmez ve boyun eğmez!…

        Mutlak Melîk olan Mevlâ (celle celâluhu)‘muzun şeref ve haysiyetini alnında taşır ve hâşâ kimsenin ayağı altına sermez. Günde 5 vakit, kırk kere şeref secdesinde Rabbü’lâlemîn’e tertemiz olarak arzeder… Şuûrsuzca ve sonsuz sayıda teyp gibi zikir çekmenin ise açıkça yanılğı olduğunu bilirsin!…