EL CEBBÂRU c.c.

 
EL CEBBÂRU

El Cebbâru : Mahlûkatını kaza, kader, irade ve meşiyetine mecbur edip zorlayan ve bu hususda da yüce ve gücü olan, muktedir olan, eksikleri tamamlayan. Kırıkları saran ve el ulaşamayan, güçlü olan… Kuvvetli, lâyık olana lâzım olanı zorla yaptırıcı ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL.

        Kırık Dökük ve bozuk olanşeyleri zorla ya da zorlamadan düzeltip onaran Her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her hâlde yürüten. Cebr (bozuk olan bir şeyi isla edip düzeltmek, birine zor kullanarak iş yaptırmak) kökünden mübâlâğa sıfat ismidir. Câbir: Kırıkları onaran, nizâmından çıkanı islah eden, güç olanı kolaylaştıran demektir.

        İnsanlar için kullanıldığında; bencil, haksız, kibirli, zorba, fiziken ve ruhen kaba, ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e boyun eğmeyen mânâlarını anlatır. Kur’ân-ı Kerîm’de 51 âyette cebbâr, 2 âyette ise çoğulu olan cebbârin şeklinde geçmektedir. 1 âyette ALLAH-U ZÜ’L-CELÂL’e nisbet edilmiştir (Haşr 59/23 bkz.).

Cebera : Kırılan kemiği düzeltmek. Fâkirin ihtiyacını gidermek. Zenginleştirmek. Yetime ihsan etmek.
Ecbera : Zorlamak, zorla yaptırmak.
İlmü’l-cebr : Cebir ilmi.
Ceberût : Kudret, azamet, kahr, üstünlük.

EL CEBBÂRU (celle celâluhu) ZEVKİ :

        Bu ism-i şerîfin insan olarak zuhûr yeri sadece ve sadece Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de Rabbü’lâlemîn’e tâbi olmaya mecburdur. Ancak bütün insanlar ise önce beşer ve Resûl olarak Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)‘e teslim ve tâbi’ olmaya mecburdur. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), dâvetine icâbetin mecbur olduğunu ilân eder. Başka hiçbir insan, Hakkın kullarını dâvetlerine mecburi gibi çağıramaz…Bizim nâsibimiz ise, nefsimizin RABB’ımıza kulluktan başka bir fereci (çıkış yolu) olmadığını anlamamız ve yaşamamız olur…