93. VASİYET

 
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
 
ALLAH’ın kudsî hadislerindeki vasiyetler:
 
“ALLAH’ın dostlarına tazim lâzım. Cenab-ı HAKK:
“Dostuma hakaret eden Bana ilân-ı harb etmiştir.
Veya Ben ona ilânı harb etmişimdir.” buyurur.
ALLAH’ın gazabı karşısında kim durabilir?
“Yanımda en sevgili ibadet nasihattir.
Ey Âdem oğlu!
Hayırlın sana geliyor, senin de şerlerin göklere çıkıyor.
Ben sana nimetler veriyorum sen ise karşılığında günahlar işliyorsun.
Her gün melekler kötü amellerini getiriyorlar.
Beni düşün!
Ben seni her yerde görüyorum.
Benden utan da hayırlı işlere teşebbüs et!
Ben de muvaffakiyetler vereyim.
Emirlerimi, nehiylerimi hep Bana iltica edesin diye verdim.
Benden kaçasın, isyan işleyesin diye değil!

Ben Ganî’yim, sen fakirsin.
Dünyayı yarattım, sana musahhar kıldım.
Rızamı kazanasın diye.
Benden ürkme!
Benden kaçanı huzuruma kabul etmem.
Rahmetime koymam.

Ey Âdem oğlu!
Her gün rızkın gelir sen mahzun olursun.
Her gün ömrün eksilir de haberin yok.
Hâlâ gülersin.
Yeteri elinde varken azdıracak şeyler peşindesin.
Aza kanaatin yok, çokla doymuyorsun.
Hâlin ne olacak!

Benim sevgili dostum kimdir bilir misin?
Cismi hafif, zevkle namazını kılar, ibadetlerini güzelce yapar.
Gizli ve aşikâr her yerde kulluğunu işler, insanlar içinde şöhreti yok, parmakla gösterilmez.
Kendi hâlinde, kazancı ile meşgul, kanaatli, ölünce arkasından ağlayanlar az, Dünyada bıraktığı servet de az.

Kulum, sakın ibadetlerine benden başka bir garaz karıştırma.
Eğer bir şey kanştırırsan ben orada yokum.
Müşterek ameli, karışık kalbi sevmem.

Ey Peygamberlerin kardeşi!
Ey Mürşidlerin yoldaşı Habibim!
Kullarıma söyle evime salim bir kalble, doğru bir dil ile, temiz bir el ile, tâhir bir avretle girsinler.
Bir kimsenin hakkı özlerinde iken sakın evime girmesinler.

Hangi bir kulum borçlu olarak namaza durursa, o hakkı ödemedikçe namazını kabul etmem.
Amma, sahibine hakkı ödenince, onun işitir kulağı, gören gözü olurum.
O benim sevgili bir dostumdur.
Peygamberler, Şehidler, Sıddıyklar, Salihlere onu komşu yaparım.”

ALLAH’ın vasiyeti:
“Kulum, abdestini bozarda abdest almazsa, bana cefâ etmiştir. Abdest alır da namaz kılmazsa, yine bana cefâ etmiştir. Namazlarda dua etmezse, yine bana cefâ etmiştir.
Eğer dua ederde Ben de onun duasını kabul etmezsem, muhakkak Ben de ona cefâ et mişimdir.
Halbuki, Ben cefâ eden Rabb değilim!
Ben cefâ eden Rabb de ğilim!
Ben cefâ eden Rabb değilim!

Gecenin üçte ikisi gidipte biri kalınca.
Dünya gökünden ALLAH şöyle hitab eder:
“Beni sevdiklerini iddia edip de şimdi uyuyanlar yalancıdır.
Herkes sevgilisiyle tenha kalmak istemez mi?
İşte Ben ahbablarıma  nazırım.
Onlar Beni murakabeye aldılar, Benimle konuşuyorlar.
Yarın Cennette onların gözlerini güldüreceğim.
Benden başkasından uman, Beni bilmiyor.
Beni bilmeyen bana kulluk edemez.
Bana kulluk etmeyen gazabıma uğrar.
Benden gayrisinden korkana gazabım hak olur.”

Kıyamete bir insanı getirirler, kurbanlık koyun gibi ALLAH’ın divanına dikerler.
Cenab-ı HAKK sorar :
“Kulum, sana nimetler, servetler ve saman ve rütbeler verdim ne yaptın?”
“Yâ Rabb! Topladım, çoğalttım, verdiğinden daha fazlasını bıraktım, müsaade buyur da getireyim!” der,
Cenab-ı HAKK:
“Getirdiğini göster!”
Yine o adam :
“Topladım, çoğalttım, daha fazla yaptım.” diye mırıldanır.
Hiç bir şey getirmediği görülünce, Cehenneme sürüklenir…

Cenab-ı HAKK, Hazreti Musa’ya şöyle hitap etti:
“Biliyorsun ki mülküm zail olmaz.
Bana taatı terketme!
Yine biliyorsun ki hazinem bitmez, tükenmez.
Rızık için gam yeme, ve biliyorsun ki, düşmanın ölmez.
Emin olma!
Ansızın bastırır.
Benim seni affettiğimi madem ki kat’i olarak bilmiyorsun, başkasının günahlarını ayıplama!
Madem ki Cennetime daha girmedin, fikrimden emin olma!”

Cenab-ı HAKK, Dünyaya şöyfe hitab etti:
“Ey Dünya!
Bana çalışan ve rızamı arayana benim için sen hizmet et!
Sana çalışana, sen sıkıntı ver!”

Cenab-ı HAKK buyurdu ki:
Bir kimsenin vücuduna sıhhat, maişetine genişlik verdiğim hâlde, aradan beş on gün geçer de bana dönüp kulluk vazifesini yapmazsa, o adam mahrumdur.”

Daima ALLAH’dan korkmalı.
Cenab-ı HAKK, İbrahim aleyhisselâm’a :
“Çok korkuyorsun neden bu korku?” diye sordu,
İbrahim :
“Yâ Rabb!
Nasıl korkmayayım.
Âdem babam sana en yakın idi.
Kudretinle yarattın.
Ruhundan nefyhettin.
Meleklere secde ettirdin.
Bir isyanla da civarından çıkardın.” deyince;
Cenab-ı HAKK, İbrahim’e şöyle vahyetti:
“Bilmez misin Yâ İbrahim? Dostun dostuna karşı isyanı çok şiddetlidir.”

Cenab-ı HAKK, Davud aleyhisselâm’a da şöyle vahyetti:

“İsrail oğullarını şehvetlerine düşüp her arzu ettiklerini yemekten korkut, yemesinler. Şehvetlerine bağlı bulunan kalbler. benden mahcuptur.”

Cenab-ı HAKK, Hazreti Musa’ya şöyle nida etti:
“Ey İmran oğlu, sana sığınanı me’yus etme! Senden isteyeni de mahrum etme!”

Bir gün Musa kırda seyahat ederken, bir doğan, güvercini, kovalıyordu.
Güvercin Musa’nın omuzuna indi.
Doğan güvercine hücum etmek istedi.
Güvercin yeğine girdi.
Doğan :
“Yâ İmran oğlu beni mahrum etme, rızkıma mani olma!”
Güvercin feryad etti :
“Yâ Imran oğlu ben sana sığındım beni koru!”
Hazreti Musa:
“Pek çabuk mübtelâ oldum!” dedi ve bıçağını aldı, baldırından kesip doğan’a vermeye kasdetti.
O zaman dediler ki :
“Acele etme biz, Rabbinin elçileriyiz. Ahdini, Sadakatini, Bağlılığını görmeğe geldik…”
 
 
İltica : Sığınmak. Melce’ ve penaha varmak. Birinden himâye istemek.
 
Avret : Eksik. Gedik. Gizlenmesi lâzım gelen şey. Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri. Utanılacak ve hayâ edilecek şey. Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım. * Kadın. Zevce. Nikâhlı.
 
Cefâ : Eziyet. Sıkıntı. Zulüm. * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak.
 
Zail : (Zâile) Geçen, geçici.Devamlı olmayan. Tükenen.
 
Maişet : (Ayş. dan) Yaşayış. Yaşama. Ömür. * Yaşamaya lüzumlu bulunan maddeler.
 
Me’yus : Ümidsiz. Kederli. Ye’se düşmüş. Ümidi kesik.
 
Mübtelâ : Dertli. Hasta. Başı sıkıntılı. Rahatsız. Belâlı. Düşkün. Tutkun. Tutulmuş.