Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
Sadakaya devam et!
Âhirette çok büyük mükâfata nail olacakların içinde, sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar da vardır.
Sadaka, farz zekât vermek gibi.
Nafile de olur.
Farz olan sadakayı verenler, bencillikten kurtulurlar.
Nafile sadaka verenler de büyük derecelere ererler.
Nafile sadaka verenler de büyük derecelere ererler.
İnsanların mallarında zekâttan, başka daha bir çok haklar vardır. Meselâ, düşkün bir kimseyi görünce, ona hediye ve karz olarak yardımda bulunmak insani ve İslâmi bir vazifedir.
İnsanın fıtratında cimrilik vardır.
İnsanın fıtratında cimrilik vardır.
Binaenaleyh sadaka, nefse en ağır gelen ibadetlerdendir.
Sadaka verenle vermeyeni, Peygamberimiz, demir halkalardan örülmüş cübbeyi giyene benzetmiştir.
Şöyleki, evvelâ, giyerken demir halkalar bir biri üzerine gelince biraz sıkar amma, yavaş yavaş tamamen vücuda yerleşince, genişler ve yerde sürünen parçalar ayak izlerini örter. Giyemeyenin kolları askıda kalır.
Izdıraptan kurtulamaz.
Sadakayı da vere vere iyice hazmetmeli.
Demir siper içine girmeli.
Düşman kılıncından korunmalı.
Bâhil olup elini, ayağını askıda bırakıp, işe yaramaz bir hâle gelmemeli.
Sadakayı, vücut sıhhatte, ağız tadı yerinde, parayı harcayacak çağda iken vermeli.
Sadakayı, vücut sıhhatte, ağız tadı yerinde, parayı harcayacak çağda iken vermeli.
Yoksak, hayat bitmiş, eller yana gelmiş, miğde hazmetmez olmuş, hayattan ümid kalmamış, bu hâlde sadaka verilmemesine emrediyor.
Dinlerlerse zararı yok.
Amma, kim dinleyecek.
Zaten, o hâle gelene kadar bu işi bırakmaklığın, cimriliğin en büyük delilidir.
Bilki rızkını kimse yemez.
Bütün mahlukat toplansa, rızkına mani olmak isteseler olamazlar. Elinde bulunupta başkasına aid olan rızkı da elinde tutamazsın.
Hatırına sadaka vermek gelince, verdiğin sadakayı sen vermedin. Hakikatte başkasına aid bulunan bir şeyi sahibine vermek sûretiyle elden çıkardın.
Hatırına sadaka vermek gelince, verdiğin sadakayı sen vermedin. Hakikatte başkasına aid bulunan bir şeyi sahibine vermek sûretiyle elden çıkardın.
Yalnız sadaka kasdıyle verdiğin için metholunuyorsun.
Sehi’sin, kerim’sin.
Eğer elinden o malı çıkarırken tereddütlü veya zorla vermişsen ve verdikten sonra, ben verdim gibi bir tavr-ı câhilane takınmışsan, bu hâline tövbe et!
Eğer elinden o malı çıkarırken tereddütlü veya zorla vermişsen ve verdikten sonra, ben verdim gibi bir tavr-ı câhilane takınmışsan, bu hâline tövbe et!
Resûlullah, cehâletten ve kendisine cehâlet yapılmasından ALLAH’a sığınırdı.
Karz-ı hasen : Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç. Faizsiz verilen borç.
Cübbe: Lügatte süngü demirinin ağaç kısmına girdiği yere denir. Burada palto gibi şeylerdir.
Bahîl : Hasis. Cimri. Tamahkâr. Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan.
Sehi : Cömert, eli açık, muhtaç olanlara çok ihsan eden.
Tavr : Tavır. (Tavr) Suret. Hareket, hal, vaziyet. * Bir kerre, bir defa. * İki şey arasındaki had ve fasıla. * Kader. * Miktar.