16. HADÎS :
عَنْ أَبِي سَعَِيدْ الْخُدْرِي قَالَ :قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ
يَقُولُ اللّهُ تَعَالَى يَوْمَ الْقِيَمَةِ : شَفَعَتِ الْمَلَاءِكَةُ وَشَفَعَ النَّبِيُّونَ وَ شَفَعَ الْمُؤْمِنُونَ وَلَمْ يَبْقَ إِلَّا أَرحَمُ الرَّاحِمِينَ فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِنَ النَّارِ فَيُخْرِجُ مِنْهَا قَوْماً لَمْ يَعْمَلُوا خَيْراً قَطُّ قَدْ عَادُوا حُمَماً فَيُلْقِيهِمْ فِي نَهْرٍ في أَفْوَاهِ الْجَنَّةِ يُقَالُ لَهُ نَهْرُ الْحَيَاةِ الْحَدِيثُ. وَ مِنْهُ ثُمَّ يَقُولُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى إدْخُلُوا الْجَنَّةَ فَمَا رَأَيْتُمُوهُ فَهُوَ لَكُمْ فَيَقُولُونَ رَبَّنَا أَعْطَيْتَنَا مَا لَمْ تُعْطِ أَحَداً مِنَ الْعَالَمِينَ فَيَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي أَفْضَلُ مِنْ هَاذَا فَيَقُولُونَ يَا رَبَّنَا أَيُّ شَيْءٍ أَفْضَلُ مِنْ هَاذَا فَيَقُولُ رِضَاءِي فَلَا أَسْخَطُ عَلَيْكُمْ بَعْدَهُ أَبَداً
Ebû Saîd el-Hudrî Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini nakleder:
“Allah şöyle buyuracaktır:
“Melekler şefâat etti, mü’minler de şefâat etti.
Geriye en çok merhamet sahibi olan Allah kaldı.”
Bundan sonra bir grup insanı ateşten alarak, içlerinden dünyâda iken hiçbir hayır işlemeyip de cehennemde kömüre dönmüş bir çok kimseleri çıkaracak ve cennetin önünde Hayat Nehri denen bir nehre onları bırakacak (…)
Sonra Yüce Allah şöyle buyuracak:
“Cennete giriniz, gözünüzün görebildiği ne varsa sizindir.”
Onlar:
“Ey Rabbimiz! Sen âlemlerden hiç kimseye vermediğini bize ihsân ettin” diyecekler.
Allah:
“Benim indimde size vereceğim bundan daha değerli bir şey vardır” buyuracak.
“Bundan daha değerli ne olabilir?” diyecekler.
Allah cevap verecek:
“Benim rızam! Artık bundan sonra size ebediyyen gazâb etmem!”
(Hadîsin tamamı için bkz. Müslim, Îman, 302)
Şefâat : Şefaat etmek. Af için vesile olmak. * Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü’minlerin affedilmeleri ve itaatli mü’minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların Allah Teâlâ’dan (C.C.) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.
17. HADÎS :
عَنْ جَابِر إبْن عَبْدِ اللّه رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ عَنْ جِبْرَاءِيلَ
قَالَ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ : إِنَّ هَاذَا دِينٌ إِرْتَضَيْتَهُ لِنَفْسِي لَنْ يُصْلِحَهُ إلَّا السَّخَاءُ وَحُسْنُ الْخُلُقِ فَأَكْرِمُوهُ بِهِمَا مَا صَحِبْتُمُوهُ
Câbir b. Abdillah Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini nakleder:
“Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurdu:
“Bu, benim zâtım için râzı olduğum bir dîndir.
Buna yaraşan da ancak cömertlik ve güzel huydur.
Bu dîne uyduğunuz müddetçe, onu bu iki hasletle yüceltiniz.”
(İbn Asâkir)
.
Haslet : Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
I8. HADÎS :
عَنْ صُحَيْبُ رَصِيَ اللّهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
إِذَا دَخَلَ أَهْلُ الْجَنَّةِ الجَْنَّةَ قَالَ يَقَولُ اللّهُ تَعَالَى : تُرِدُنَ شَيْءاً أَزِيدُكُمْ فَيَقَولُونَ أَلَمْ تُبَيِّضْ وَجُوهَنَا أَلَمْ تُدْخِلْنَا الْجَنَّةَ مِنَ النَّارِ قَالَ فَيَكْشِفُ الْحِجَابَ فَمَا أُعْطُوا شَيْءاً أَحَبَّ إِلَيْهِمْ مِنَ النَّظَرِ إِلَى رَبِّهِمْ عَزَّ وَجَلَّ ثُمَّ تَلَا هَاذِهِ الْآيَةَ :
لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ
Suhayb (radiyallahu anhu) Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem)’den nakleder:
“Cennet ehli cennete girdiği vakit Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“İlâve etmemi istediğiniz bir şey var mı?”
Onlar:
“Yüzlerimizi beyazlaştırmadın mı?
Bizi cennete koyup cehennemden kurtarmadın mı?” derler.
Bunun üzerine Allah perdeyi kaldırıverir.
Artık kendilerine verilen en değerli şey Azîz ve Celîl olan Rabb’lerine bakmalarıdır.
Sonra (Hz. Peygamber) şu âyeti okudu:
“İyilik edenlere dâimâ daha iyisi ve üstünü verilir.”
(13 Müslim, Îman, 297-298)
لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Yunus, 10/26)
19. HADÎS :
عَنْ أَبِي سَعَِيدْ الْخُدْرِي قَالَ :قَالَ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ
يَقُولُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ : يَا آدَمُ يَقَولُو لَبَّيْكَ رَبَّنَا وَ سَعْدَيْكَ فَيُنَادِي بِصَوْتٍ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكَ أَنْ تُخْرِجَ مِنْ ذُرِّيَّيِكَ بَعْثاً إِلَى النَّارِ قَالَ يَا رَبِّ وَمَا بَعْثُ النَّارِ قَالَ مِنْ كُلِّ أَلْفٍ أُرَاهُ قَالَ يَا رَبِّ قَالَ تِسْعَمِِءَةٍ وَ تِسْعَةً وَ تِسْعِينَ فَحِينَءِذٍ تَضَعُ الْحَامِلُ حَمْلَهَا وَيَشِيبُ الْوَلِيدُ وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا بِسُكَارَى وَلَاكِنَّ عَذَابَ اللّهِ شَدِيدٌ فَشَقَّ ذَلِكَ عَلَى النَّاسِ حَتَّى تَغَيَّرَتْ وَجُوهُهُمْ. فَقَالَ النَّبِيِّي صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ مِنْ يَأْجُوجَ وَ مَأْجُوجَ تِسْعَمِِءَةٍ وَ تِسْعَةً وَ تِسْعِينَ وَ مِنْكُمْ وَاحِدٌ ثُمَّ أَنْتُمْ فِي النَّاسِ كَالشَّعْرَةِ السَّوْدَاءِ فِي جَنْبِ الثَّوْرِ الْأَبْيَضِ أَوْ كَالشَّعْرَةِ الْبَيْضَاءِ فِي جَنْبِ الثَّوْرِالْأَسْوَدِ وَإِنِّ لَاَرْجُو أَنْ تَكُونُو رُبْعَ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَكَبَّرْنَا ثُمَّ قَالَ ثُلُثَ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَكَبَّرْنَا ثُمَّ قَالَ شَطْرَ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَكَبَّرْنَا
Ebû Saîd el-Hudrî Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan nakleder:
“Allah kıyâmet günü:
“Ey Âdem!” buyurur.
Hz. Âdem:
“Buyur Yâ Rabbî!” der.
Bir ses kendisine şöyle seslenir:
“Allah sana, soyundan cehenneme girecekleri seçip çıkarmanı emrediyor”
Âdem:
“Yâ Rabbî, cehenneme gideceklerin mikdarı ne kadardır?” diye sorar.
Allah:
“Her bin kişiden -sanırım öyle buyurmuştu- 999’u” diye cevap verir.
“O sırada (bunun verdiği şiddetle korkudan) gebe kadın çocuğunu düşürür, çocuk saçları ağarıp ihtiyârlar; ve o anda insanları (korkudan) sarhoş sanırsın.
Hâlbuki onlar hiç de sarhoş değildir. Fakat Allah’ın azâbı çok şiddetlidir.”
Bu durum oradaki insanlara pek ağır geldi, öyle ki yüzlerinin rengi değişti.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
“O cehennemliklerin 999’u Ye’cûc ve Me’cûc’den, biri de sizdendir.
Sonra insanlar içinde sizler, beyaz öküzün üzerindeki siyah tüy veya siyah öküzün üzerindeki beyaz tüy durumundasınız.
Ben sizin, cennet ehlinin dörtte biri kadar olacağınızı kuvvetle ümid ediyorum.”
Bunun üzerine biz tekbir getirdik.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Cennet ehlinin üçte biri olacaksınız” dedi.
Biz tekrar tekbir getirdik.
Sonra o:
“Cennet ehlinin yarısı” dedi.
Biz tekrar tekbir getirdik.
(Buhârî, Enbiyâ, 7; Tecrîd terc. lX, 102; Müslim, Îman, 379)
Ye’cûc ve Me’cûc: Kısa boylu olacakları söylenen ve Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen ve ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin ismi.
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُم بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ
“Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir!” (Hacc 21/2)
20. HADÎS
عَنْ إِبْنِ عَبَّاسْ رَصِيَ اللّهُ عَنْهُمَا عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ
أَوْحَى اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ إِلَى مُوسَى : إِنَّكَ لَنْ تَتَقَرَّبَ بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنَ الرِّضَا بِقَضَاءِي وَلَننْ تَعْمَلَ عَمَلاً أَحْفَظَ لِحَسَبَاتِكَ مِنَ النَّظَرِ فِي أُمُورِكَ يَا مُوسَى لَا تَتَضَرَّعْ إِلَى أَهْلِ الدُّنْيَا فَاَسْخَطَ عَلَيْكَ وَلَا تَجُدْ بِدِينِكَ لِدُنْيَا فَاُغْلِقَ عَلَيْكَ أَبْوَابَ رَحْمَتِي. يَا مُوسَى قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ التَّاءِبِينَ أَبْشِرُوا وَ قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ الْمُخْبِتِينَ اجْتَنِبُوا أَوْ أَحْسِنُو
İbn Abbas (radiyallahu anhu) Resûlullah’ın şöyle dediğini nakleder:
“Azîz ve Celîl olan Allah Mûsâ’ya şunu vahyetti:
“Sen bana, kazama râzı olmaktan daha iyi bir şeyle yaklaşamazsın.
İyiliklerini muhafaza konusunda yapacağın en doğru şey, işlerinde kontrol sahibi olmandır.
Ey Mûsâ! Dünyâ adamlarına yalvarıp yakarma, yoksa benim gazâbıma uğrarsın.
Dünyâ uğruna dînini elden çıkarma, yoksa rahmet kapılarımı sana kapatırım.
Ey Mûsâ! Tevbe eden mü’minlere sevinmelerini söyle!
Alçak gönüllü mü’minlere de sakınmalarını ve iyilik etmelerini söyle!”
(İbn Arabî, (son iki cümlenin ilâve edilmiş olmasından) şüphe ettiğini söyler).
Kaza : Allah’ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi.
Muhafaza : Zarar ve ziyandan sakınıp korumak. * Himâye ve hıfzetmek. Gözetlemek. * Bir şeye devamlı olmak.