14. VASİYET

 
Muhiddin-i Arabî buyuruyor:
 
İlmiyle amel etmeyen bir âlimi görürsen, ilmine hürmeten yine ona karşı edebli davran!
Çünkü ilim, ALLAH’ın san’atıdır.
Kötü huy larından dolayı ondan, tamamen ayrılma!
ALLAH’ın sevdiği şeylerin sende bulunmasına çalış!
Böyle yaparsan, ALLAH’ın sevgisine kavuşursun, saadete erersin. Kerametler diyarı olan Cennet’te, ilâhî tecellîye mahzar olursun.
İnsan, sevdiği ile beraberdir.
ALLAH’ın sevdiği şeyler çoktur.
Vasiyet ve nasihat kasdıyle bâzılarını sana söyliyeyim:

ALLAH için süslenmek, bu, müstakil bir ibadettir.
Hele namaz için mutlaka lâzımdır.
“Ey Âdem oğulları, her namazda ziynetlerinizi alın!” emrine bak!
Birisi :
“Yâ Resûlullah ayakkabılarımın ve elbisemin güzel olması hoşuma gider” dedi de Peygamberimiz :
“ALLAH Cemil’dir. Güzelleri sever” buyurdu.
ALLAH’ın süs olarak, kulları için yarattığı şeyleri kim haram eder. Kimsenin haddi değildir.
Bunlar, niyete tabi, niyeti güzelse, kimsenin bir şey demeğe hakkı yoktur.
ALLAH’a karşı süslü bulunmak, en güzel bir haslettir.
Cebrail, çok vakit en güzel insan hazret-i DİHYE sûretine temessül ederde, Resûlullah’a öyle gelirdi.
Bu tecmili bilmeyen ve nefsinde tatbik etmeyen, bir çok faziletlerden mahrum kalır.
ALLAH’ın hususi muhabbetine eremez.
El verirki süslenende kibir, aceb, şımarıklık olmasın.
ALLAH’ın sevdiği şeylerden biri de, fitneye tutulunca, ALLAH’a dönmektir.
ALLAH, fitneye uğrayıpta tövbekar olanları sever.
Fitne ve musibetler, ALLAH imtihanıdır.
İnsanlar, kendilerinin ne mal olduklarını, böyle imtihanlarla anlarlar.
Lâf ile dâvalar sabit olmaz.
Fitnelerin en büyüğü, kadın, mal, evlâd ve mevki fitneleridir. Bunlarla imtihana çekilen kimseye yaraşan, bunların aynına takılıp kalmamalı.
Bunları ihsan eden ALLAH’a rücu’ edip :
“Yâ Rabb, bu nimetleri sen verdin!” deyip şükretmeli.
Hadis’i şerifte şöyle varid oldu:
“Cenab-ı HAKK, Hazreti Musa’ya:
“Bana hakkıyle şükret!” diye variyetti.
Musa buyurdu:
“Yâ Rabb! hakkıyle şükür nasıl olur?”
“Yâ Musa! Nimeti Benden görürsen hakkıyle şükretmiş olursun.” Buyurdu.

Bir insan, nimeti verene şükretmezse, ALLAH’ın hususi muhabbetini fevt etmiş olur.
Netice, bir çok nimetlerden de mahrum kalır.
 
Kadın fitnesinden ALLAH’a rücu’ şekli:
 
Kadına muhabbet, onda HAKK’ı görmeye vesile olmalı.
Bunun iki yolu vardır:
 
Birinci yol:
Erkeğin kadına muhabbeti, küllün cüz’e muhabbeti kabilindendir: Belki kadına muhabbet, bir şeyin kendi nefsine muhabbeti kabilindendir.
Zira, kadın yaratılışında kendi şeklini gösterir.
Nasıl ki, insan-ı kâmil HAKK’ın esmâ ve sıfatlarını göstermekle sûret-i HAKK ise, kadın da sûret bakımından erkeğin ayinesidir.
Bir şey, bakanın karşısında mücellâ ayna gibi parlak olursa, bakan onu değil kendini görür.
İşte, kadına olan muhabbetin şiddeti ona, kendini gösteriyor. Kendi de esmâ ve sıfat-ı İlâhiyenin tecellîgâhı olduğundan HAKK’’ın sûretidir.
Kadın ayinesinden, sûret-i HAKK’ı görmekle HAKK’ta fâni oluyor. Muhabbet-i HAKK’a, HAKK’da karar kılıyor.

İkinci yol:
Kadınlarda teessür kabiliyeti vardır.
Ona infisâl denir.
Onlardan insan doğması yâni, iyân-ı emsâl’in zuhuru, tekvin sıfatına mahal olduklarındandır.
Görülenleri hep açığa çıkaran kadındır.
Âlemde görülen şeylerde hep, Esmâ-i HAKK’ın tecellîsini izhar ettiğinden, HAKK’dan hakkını alan her Esmâ, kadın kapısından zuhura gelmiştir.
Binaenaleyh bu bakımdan kadına muhabbet, ALLAH’a muhabbettir.
Muayyen bir kadına bağlılık, iki şahıs arasındaki ruhani münasebettendir.
Bu da, ikinci bir münasebettir.
 
Mal fitnesinden ALLAH’a rücu’un sûreti:

Mal ve servet sahiplerine bütün kalblerde meyil ve ta’zim vardır. İsterse bahiyl olsun.
Bâzı işler, mal ile kolaylaşır.
Ârifler, malda da vech-i ilâhiyi aradılar.
Malı olan karz-ı hasen (güzel ödünç vermeğe denir ) verir. ALLAH’ın: “Karz’ı hasen verin!” emrine muhatab olur.
Sadaka verildi mi yed-i llâhi’ye düşer, vuslata sebeb olur.
“Kulum, senden yiyecek istedim vermedin!” derken ALLAH, kendini sail menziline tenzil ediyor.
Ehl-i servet, verici mevkiinde bulunuyor.
Mal muhabbeti fitnedir amma; insanı ALLAH’ın rızasına da götürür.
 

Evlâd fitnesinden ALLAH’a rücu’:

Evlâd, babanın sırrı, ciğer pâresi, ona muhabbet nefse muhabbettir.
ALLAH, kulunu kendinden çıkan şeyle imtihan ediyor.
Evlâdına muhabbeti, mükellef bulunduğu hukuku yerine getirmeğe, perde olacak mı olmayacak mı? Nebi Aleyhisselâm : “Muhammed’in kızı Fatıma, sirkat etse idi onun da elini keserdim!” demekle, HAKK’ı ikameyi tercih ediyor Ömer, oğluna haddi icra ediyor. ALLAH’ın hükmünü ifade, nefsine hiç sıkıntı gelmiyor.
Nefsinde HAKK’ı ikame ettiğinden dolayı, inşirah duyması evlât fitnesinden ALLAH’a rücu’unu ısbat ediyor.
“Çocuğu ölüp de sabreden babaya, cennet’ten başkası verilmez” buyrulması, fitneden ALLAH’a rücu’un mükâfatını gösteriyor.

Riyâset denilen Cah fitnesinden ALLAH’a rücu’un sûreti:
İnsanın içinde öyle gizli şeyler varki, insan kendini bilmez. ALLAHü Zül Celâl, zaman zaman onları meydana çıkarır, insan kendini bilmez. Doktora muayene olan insan, kendini, bende ne var diye doktora sorar. “Nefsini bilen, Rabbini bilir” derler. Herkes nefsini bilmez. Halbuki nefs, kendinin aynıdır.
ALLAH, o gizli hâllerini çıkardıkça kendini bilmeğe başlar. Sıddıklerin kalbinden en son riyâset muhabbeti çıkar. Söz ve riyâseti görünce adalet ve ALLAH’ın kullarına hizmet, Dini ihya, Mü’minleri muhafaza etmeyi nefsinde görür ve riyâset ister amma, nefsi için değil ALLAH için istediğinden. Riyâset yoluyla ALLAH’a gider.
 
 
 
Kasd : Bir işi bile bile yapmak. * İsteyerek. Niyet ederek. * Niyet. Tasavvur. * İstikamet. Yolu doğru olmak.
 
Müstakil : Kendini idare edebilen. Başlıbaşına. Bağımsız.
 
Temessül : Benzeşmek. Cisimlenmek. * Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek. * Bir kıssa veya atasözü söylemek.
 
Küll : Hep, tüm, bütün. Çok. Cüz’lerden meydana gelen.Bütün cüzlerin şumul ve istiğrak üzere ifadeleri.
 
Cüz’ : Kısım, parça. Bir şeyin bir parçası. * Kitab forması. * Küllün mukabili. * Kur’ân-ı Kerim’in otuzda bir parçası.
 
Tecellîgâh : f. Tecelli yeri. İlâhi kudretin, İlâhi sırrın meydana çıktığı, göründüğü yer.
 
Temcil : Cemil kılma.
 
Fevt : Ölüm, mevt. * Kaybetme. Elden çıkarma. Kaçırma. Bir şeyin bir daha ele geçmiyecek şekilde elden çıkması.
Mücellâ : Parlak, Cilâlı. Cilâlanmış.
 
Teessür : Kederli ve üzüntülü olarak içlenmek. Üzülmek. * Te’sir altında kalmak. * Kederlenmek.
 
İnfisal : Olduğu yerden ayrılma. Yeni bir fasıla geçme. * Yerini bırakıp gitme. * Azledilme.
 
İyân-ı emsâl : A’yân-ı misal :  Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatlarının misalleri, aynısı gibi..
 
Tekvin : Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. * İlm-i Kelâmda: Cenab-ı HAKK’ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.
Mahall : Yer. Mekân. Cây.
Muayyen : Görülmüş olan, kat’i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuş, karalaştırılmış.
 
Bâhil : cimri, eli sıkı.
 
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Menzellezi yukridullahe kardan hasenen fe yüdaifehu lehu ad’afen kesirah, vallahü yakbidu ve yebsut, ve ileyhi türceun : Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah’a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah’tır. Sadece O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara 2/245)
Muhatab : Söyleyeni dinleyen. Kendisine hitab edilen. * Gr: İkinci şahıs.
 
Yed-i llâhi :ALLAH’ın eli
Vuslat : Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
Tenzil : Bir şeyin bir miktarını çıkarmak. * İndirmek, indirilmek, indirilen. Aşağı indirmek. * Kur’an-ı Kerim’in vahiy vasıtası ile Peygamberimize (A.S.M.) indirilmesi. Tedricen indirme. (Birden indirmeye inzal, parça parça indirmeye de tenzil denir.)
 
Mükellef : Bir şeyi yapmağa mecbur olan. Vazifeli. Muvazzaf. * Bir şeyi ödemeğe mecbur olan. * Mükemmel hazırlanmış, külfetle süslenmiş olan. (Bak: Teklif)
 
Sirkat : (Serkat) Çalma. Hırsızlık.
 
İkame : Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek.
 
Hadd : Hudut. Çizgi. Sınır. * Cürüm. * Salahiyyet. * Şeriatça verilen cezâ. * Derece. Son derece. Münteha. * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. * Def etme. Men’ etmek. * Keskin. Sivri. * Sert. Gergin. *
Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. * Ekşi. * Tesirli, müessir.
 
İnşirah : Ferahlanmak, mesrur olmak.
 
Câh : (Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar.