1- Bâb-ı evvel : BİRİNCİ BÖLÜM

BÂB-I EVVEL
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
Hak Subhânahu ve Ta’âlâ âdamı dört dürlü nesneden yaratdı ve hem dört gürüh kıldı ve hem dört bölüğün daha dört dürlü tâ’atları vardur ve dört dürlü arzûları vardur ve dört dürlü hâlları vardur.
 
HakK Subhânahu ve Ta’âlâ, İnsanı anasır-ı erba’a denilen dört şeyden yarattı. Ve dört türlü topluluğa ayırdı, her kısmın kendine mahsus Rabblarına ibadet (kulluk) şekilleri, dört türlü istek ve arzuları ve dört türlü hâlleri vardır.
 
 
Âdamı : Âdem’i.
 
Gürüh : Güruh. f. Bölük. Cemaat. Takım. Kısım. * Fevc.
 
Dürlü : Türlü.
 
Tâ’at : İbadet etmek. Allah’ın (cc) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
 
 
 
Pes imdi (eyit kim) dört dürlü nesneden kim yaratdı. Evvel toprakdan, ikinci sudan, üçüncü oddan, dördüncü yilden yaratdı.
 
Bu dört türlü şeyden yarattı ki; ilki TOPRAK, ikincisi SU, üçüncüsü ATEŞ, dördüncüsü YELdir.
 
Hazreti Hünkârın buyurduğu haktır. Bir incir çekirdeğinde Kıyamete kadar gelecek incir ağacı neslinin tüm özellik ve güzelliklerini Yaratış Sırrı olarak yaradılışından beri saklayan ve devam ettiren ALLAHU ZÜ’L- CELÂL; Sünnetullahını-İlâhi tavır ve tarzını sürdürmektedir şükür…
 
Belki gençlerimizin aklına takılır ki:
“İnsanın ana maddesi nasıl oluyor da Toprak – Su – Ateş (enerji) – Yel (hava) oluyor?” diye.
Diri olan, özü çürümemiş bir incir tohumunu masanızın üzerine koyup:
“ Hadi kalk, diril, büyü, bize meyve ver!” dediğiniz de size:
“ Bana önce bir avuç toprak, sonra bir damla su, sonra güneşin ısı ve ışık enerjisini getir! Ve unutma ki vakum-boşlukta canlılığımı geliştiremem onun için  bir nefes hava da almam lâzım. Hem böylece hava da yaratılan CO2 i gece emer onunla besinimi hazırlar sonunda gündüz size O2 olarak iade ederim!” der.
Bu teknik bir gerçektir.
İlim ve Fen Ehli bilir ki dirliği olan ve can taşıyan her hayvanın besin zinciri bitkide son bulur.
Et yiyen, ot yiyeni yer.
Ot yiyen de zaten bitkiden alır besinini.
Bitki ise bizce henüz çözümlenememiş bir şekilde Güneş enerjisini çeşitli bitki çeşidi ambalajı içinde aktarıp durmaktadır.
 
Bu bilgileri arz etmemdeki gayelerden biri de;
Hazreti Hünkâr gibi Dosdoğru Hakk Dostlarının buyruklarını iyi duyup – anlayıp da uyarsak, kafa ve kalb mutluluğu içinde dünyamız, dinimiz ve âhiretimiz için hak ve hayr olanı yaşayabiliriz İnşâllah…
 
 
Eyitmek : Söylemek, demek, anlatmak.
 
Yil : Yel, Hava.
 
 
 
Ve dahı dört gürüh kim kıldı:
Evvel gürüh âbıdlardır, bunlar Şariât kavmıdur ve asılları yildendür. Pes yil hem şâfîdur ve hem kavîdur zîre kim bunlar dün ü gün Hak’un tâ’atından ayrılmaz. Yil esmeyince deneler samanından ayrılmaz ve eger yil esmeyeyidi macmû’-ı âlam yiyiden (kokudan) helek olayıdı. Pes imdi her ne kim bu dünyede vardur, halâl ve harâm ve mısmıl ve murda kamusı Şarî’at birle ma’lum olur. Zire kim Şarî’at kapusı ulu kapudur. Nitekim Çalap Celle Celâluh cümle dürlü nesnenün varlığını Kur’ân içinde yâd kıldı.
 
Kavluhu Ta’âlâ :
 
وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ …..
 
Ve de  dört grup topluluk ki yarattı;
Birinci kısım  Âbidlerdir.
Bunlar Şariât üzere olan kıskımdır.
Galib olan yaratılış unsurları hava ağırlıklıdır.
Hava yaratılışı itibariyle şifâ verici ve sağlam olduğundan bu insanlar devamlı Hakk’a ibadeti üzere olup ayrılmazlar.
Zâten hava hareketi olan yel esmeyince ekilen buğdayların harmanında buğday daneleri samanından ayrılmazdı.
İnsanların yarar ve yaramazı gibi…
Ve yine yel esmeseydi bütün âlem kokudan helâk olup yaşanmaz hâle gelirdi.
Bundan sonra bilmek gerekir ki; bu dünyadaki yaşamında, dinde yenilmesi yasak veya serbest veya dinen kesilip-kesilmediği açısından yenilmesi uygun ya da değil her ne ki var ise bunlar Şariât kanunlarıyla bilinir.
Bu sebebden dolayı Şariât Kapısı  yüce kapıdır.
Nasıl ki Allah Celle Celâluh  her türlü şeyin var olduğunu şöyle bildirmektedir:
“…Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır..” (En’âm 6/59)
 
 
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
 
    “Ve indehu mefatihul ğaybi la ya’lemüha illa hu ve ya’lemü ma fil berri vel bahr ve ma teskutu miv verakatin illa ya’lemüha ve la habbetin fi zulümatil erdi ve la ratbiv ve la yavisin illa fi kitabim mübin : Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır..” (En’âm 6/59)
 
Âbıd : Âbid. İbâdet (kulluk) eden. Tapınan.
 
Şariât : Şerîat. Doğru yol. Hak din yolu. * Büyük ve geniş cadde. * Nur, aydınlık, ışık. * Kur’an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (cc) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz’ ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kanunların hey’et-i mecmuası. Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta’meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer’iye denen ibadet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukukunu ihtivâ etmektedir..
 
Kavm : Kavim. (Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet.
 
Şâfî : Hastaya şifa veren (Allah. cc). * Yeter görünen, kifayet eden.
 
Kavî : Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
 
Zîre : Zira. f. Çünkü. Ondan ki, şundan, şu sebepten ki.
 
Dün ü gün : Devamlı, durmadan.
 
Dene : Dane. Buğday danesi
 
Macmû’ : Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem’ olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
 
Macmû’-ı âlam : Bütün âlem. Her yer.
 
Yiyi : Koku.
 
Helek : Helâk. Yıkılma, bitme, mahvolma.
 
Dünye : Dünya.
 
Mısmıl : Murdar olmayan. İslam dinince kesilen veya yenilmesi helâl olan.
 
Murda : Murdar. f. Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. * İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan.
 
Kamu : (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
 
Kapusı : Kapısı.
 
Çalap : Allah, Tanrı Teâlâ.
 
Yâd kıldı : Andı, bildirdi, yâd etti.
 
 
 
Pes imdi azîz-ı men! Gey sakınmak gerek kim Çalap Ta’âlâ buyurduğın cehd eyleyüb dutmak gerek ve yığlınun didüğünden yığlınmak gerek. Pes imdi âdam olanlar kendülerin tiz (ğâyat) ulu bileler ve Hak Ta’âlâ Hazratunun nehy itdüginden yığlınalar ve resme olan kişilerün âmaları ve hâlları neyidügin Ma’rıfat gelübeni cânı diri kıldugı yirde yâd kılavuz İnşâllâhu Ta’âlâ.
 
 
Bundan sonra azîzim!
Hakkıyla sakınmak gerek.
Allah Teâlâ’nın emir ile  yasak buyurduğunu ciddi bir çaba ile tutmak lâzım.
Ve Uyarıcı, menedici ve görevli yasaklayıcı olarak gönderilen Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğundan çekinip sakınmak gerek.
İnsan olduğunun şuûruna ulaşanlar kendilerinin bu hâllerinin değerini bilsinler.
Hak Teâlâ Hazretlerinin yasakladıklarından sakınanlar ve bu hâl üzere olan kişilerin âmellerinin  ve hâllerinin neler olduğunu Ma’rifet gelip de canı diri kıldığı yerde (kısımda) anlatırız  İnşâallah Teâlâ.
 
Pes: Öyle ise, ard, arka geri.
 
İmdi : Şimdi, artık, o halde, öyleyse.
 
Azîz : İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. * Dost. * Şerif. * Nadir. * Dini dünyaya âlet etmeyen. * Sireti temiz. * Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sahibi. * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk’ın bir ismidir.
 
Azîz-ı men : Benim azîzim.
 
Gey : Key. Çok, pek, gayet, pek çok, iyi, iyice, hakkıyla, uygun, lâyık, yerinde, doğru, muvafık.
 
Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.
 
Dutmak : Tutmak.
 
Yığlı : Sakındırıcı. Uyarıcı. Menedici.
 
Yığlınmak : Çekinmek, kaçınmak, nefini menetmek, sakınmak.
 
Didüğü : Dediği.
 
Tiz : Tez. Çabuk.
 
Ğâyat : Gayet. Çok, pek çok. * Nihayet. Gaye. Encam.
 
Nehy : Yasak etmek. Menetmek. * Gr: Emrin menfi şekli.
 
İtdüginden : İttiğinden.
 
Resme : Bu hâl üzere, böylece.
 
Âmaları : Amelleri, işleri.
 
Neyidügin : ne idiğin, ne olduğun.
 
Ma’rıfat : Ma’rıfet. Bilme, bir şeyi cüz’i vecihle bilmek. * Hüner. Üstadlık. San’at. * Tuhaflık, garib hareket. * Vasıta, tavassut. * İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. İrfan kazanmak. (Bak: İrfân)
 
Gelübeni : geldiğinde, geldiği zaman.
 
Kıldugı yirde : Kıldığı, yartığı, ettiği yerde, zamanda.
Yâd kılavuz : Yâd ederiz, anarız, anlatırız.