GÖRmek ve BAKmaK!
Gönderilme zamanı: 03 Eki 2012, 12:10
GÖR-mek ve BAK-maK
> BAK-ışa > AK-maK
>c-ÂN-ÂN dİLEyen
cÂNını > YAK-maK!..
ZEVK 5058
dEĞİL "YIKa" mak ihvÂNi.. ÇİLE ÇİMMek SABBe-sinde
RABBımı RABBımla GÖRmek.. RASÛLULLAH RABB’esinde
Ehl-i Beyt YOLUn AZM eYYle.. “BİZ BİR-İZ SıRRI” n HAZM eYYle..
.. SÖZÜn ..SESİ SEViyede.. HaBiBuLLAH HABBe-sinde…
22.08.12.. 04:30..
brsbrs. tktktrstkkmz
ÇİMMek SABBe-sinde:
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبًّا
---“Ennâ sabebnel mâe sabbâ: Biz şüphesiz, SU-yu akıttıkça akıttık” (Abese 80/25)
Sabbâ: başından aşağı çimdirmek, iliğine işletmek.. RAHMete gark etmek..
O, "O" nu GÖRdü:
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
---“Mâ kezebel fuâdu mâ reâ: (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.” (Necm 53/11)
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى
---“E fe tumâr rûnehu alâ mâ yerâ: Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?” (Necm 53/12)
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
“Ve lekad reâhu nezleten uhrâ: Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,” (Necm 53/13)
عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
---“İnde sidretil muntehâ: Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında.” (Necm 53/14)
---Cabir bin Abdullah, Peygamber Efendimiz’in, Necm Suresi’nin “Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l Münteha'nın yanında.” mealindeki 13 ve 14. âyet-i kerimeleri üzerine: “Elbette Rabbimi gördüm, Ben Sidretü’l-Münteha’da Rabbimi gördüm. Öyle ki, ilahi vechinin nuru, benim için zahir oldu.” buyurduğunu bildirmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme soruldu: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?"
"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Dolunay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"
"Hayır."
"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?"
"Hayır."
"İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz.”
(Buhari, Müslim, Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Adn Cenneti'nde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın vechindeki (yüzündeki) rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur.
(Buhari, Müslim, Tirmizi), Cennet 3, 2530)
--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi en güzel surette gördüm.”
(Tirmizî, tefsir, 39).
--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rabbimi, Rabbimle anladım".
(Sırrül Esrar. S.75, Seyyid Abdülkadir Geylani)
Hz.Ömer, bu konuda der ki:"Kalbim, Rabbımı, Rabbimin Nuru ile gördü".
(Sırrül Esrar. S.54, Seyyid Abdülkadir Geylani)
ـ عَنْ جرير بنِ عَبْدُاللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]نظَرَ رَسُولُ اللَّهِ # الى الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ. فقَالَ: إنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ عَيَاناً كَمَا تَرَوْنَ هذَا الْقَمَرَ َ تُضَامُونَ في رُؤْيَتِهِ. فإنِ اسْتَطَعْتُمْ أنْ َ تُغْلَبُوا عَلى صََةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا فَافْعَلُوا. ثُمَّ قَرأ: وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشّمْسِ وَقَبْلَ الْغُروبِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي
---Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir dolunay gecesi, aya baktı ve: "Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). Artık, güneşin doğma ve batmasından önce hiç bir namaz hususunda size galebe çalınmamasına gücünüz yeterse bunu yapın (namazları vaktinde kılın, vaktini geçirmeyin)."
Cerir der ki: "Resulullah, sonra şu ayeti okudu: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamd ile tesbih et!"
(Buhârî, Mevakitu's-Salat 6, 26, Tefsir, Kaf 1, Tevhid 24; Müslim, Mesacid 211, (633); Ebu Davud, Sünnet 20, (4729); Tirmizî, Cennet 16, (2554)
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى
---“Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ: (Resûlüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!).” (TâHâ 20/130)
---Ebu Zerr radiyallahu anhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: "Rabbini gördün mü?" sorusuna Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin verdiği cevab: رَاَيْتُ نُوراً "Bir nur gördüm" şeklindedir.
(Müslim)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi gördüm!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, İbnu Abbas radıyallâhu anhumâ’dan. İsnadı sahihdir; Münâvî, et-Teysîr: 2/25; Taberânî, İbnu Abbâs radıyallâhu anhu’dan Ebû Zurâre radıyallâhu anhu dan bunun sahih bir hadis olduğunu söylediği nakledildi., Suyuti, K. Ummal, 1/228 h: 1152; Taberânî, es-Sünne, Ummutufeyl radıyallâhu anhu’dan K. Ummal: 1/228, h: 1153; Taberânî, es-Sünne, Muaz b. Afra radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, H:1154; Taberânî, el-Kebir, Ebû Rafi radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, 1/228, H:1151)
--- Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:RABBımı RABBımla tanıdım. Eğer RABBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım!'' (bulamazdım.) buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevi shf. 2)
HaBiBuLLAH HABBe-si: NûR-u MîM..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ki, var/gölge mevcûdâtın İLK Noktası Nûr-u MuhaMMed Nûr-u MîM..
Kendisinin mübârek dilinden;
--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH var idi ve ALLAH’tan başka bir şey mevcut değildi.” buyurdu.
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1317)
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın yarattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur.” buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafâ 1, 309, 311, 827, İmam Suyutî, Kastalanî)
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben yaratılış bakımından peygamberlerin ilki olduğum halde, onların hepsinden sonra gönderildim.” buyurdu.
(Hâkim)
--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben Âdem yaratılmazdan on dört bin sene önce, Azîz ve Celîl olan RABB’imin yanında bir nur olarak mevcut idim.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi. C.12, sh: 404)
--- Câbir radiyallâhu anhu: "Babam anam sana feda olsun ya Resulullah, Allah'ın eşyadan önce yarattığı ilk şeyin ne olduğunu bana haber ver" dedim: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Ey Câbir! ALLAH Teâlâ, eşyâyı yaratmadan evvel kendi nûrundan senin nebinin nûrunu yarattı. Bu nur, ALLAH'ın dilediği şekilde onun kudretiyle deveran ediyordu. Bu vakitte, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Mülk, Semâ, Yer, Güneş, Ay, Cin ve İnsan ortalarda yoktu.
Ne zaman ki ALLAH, mahlûkatı yaratmayı diledi; bu nûru dört parçaya böldü. Birinci bölümden kalemi, ikincisinden levh'i, üçüncüsünden de Arş'ı yarattı. Sonra da dördüncü bölümü tekrar dört parçaya ayırdı. Bunun ilk parçasından Hameletu'l-Arş'ı, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden de kalan melekleri yarattı. Sonra da dördüncü parçayı tekrar dört kısma ayırdı. Bunların ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri; üçüncüsünden de Cennet'i ve Cehennem'i yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü. Birinci bölümle müminlerin gözlerinin nûrunu, ikincisiyle ma'rifetullah (ALLAH bilgisi) olan kalplerin nûrunu, üçüncüsüyle de Kelime-i Tevhîdi yarattı".
(Aclûnî'nin Keşful-Hafâ’da naklettiği bu hadisi Abdurrezzak, İbn Câbir'den rivâyet etmiştir. Aclûnî, Mevâhib'de de hadisin aynı şekilde rivâyet edildiğini kaydetmektedir.)
İbrâhim-i Dessûkî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:
Çok azîz bir Muhammedî âşık olup Evliyâullah:
“ Bu salâvâtın faziletini ALLAH (cc) bilir.” demişlerdir.
TÜRKÇESİ
"Allahumme salli ve sellim ale'z-zâtî'l-Muhammediyyeti'l-latîfeti'l-ehadiyyeti Şemsi semâi'l-esrâri Ve mazhâri'l-envâri Ve merkezi medâri'l-celâlî ve kutbi feleki'l-cemâlî Allahumme bi sırrıhi ledeyke Ve bi seyrihi ileyke âmin havfî ve âkil asreti vezheb huznî ve hırsî Ve kun lî ve hûznî ileyke minnî Verzuknî'l-fenâe annî Vellâ tec'alnî meftûnen bi nefsî Mahcûben bi hissî Vekşif lî an kullu sırrın mektûmin Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!"
MÂNÂSI
"ALLAH'ım! Sırlar Semasının güneşi, nûrların mazharı, Celâl Dâiresinin merkezi (dönüm noktası : akdes noktası), Cemâl Feleğinin (yörüngesinin) kutbu (devrânda devreden cismin cihân çarkının aksı) olan; Ahadiyyet (her hususta mutlak teklik) lâtifetinin (Ahadiyyetten Ahmedîyyete lütûf edilen incelik ve hakikatlerin) tecellîgâhı (ilk zuhûr yeri, çoğalma ocağı olan) Zât-ı Muhammedîyyete salât-ü-selâm eyle! ALLAH'ım! O'nun Senin yanındaki sırrı (teslimiyet) ve Sana olan (istikamet) seyrinin hakkı için; korkumu gider emin kıl (emniyette eyle), (imkanla imtihan seyr-ü-sülûkümde, teslimiyet ve istikamet tevhidinde) ayak kaymalarımı (yolda sürçmelerimi, takılıp düşmelerimi yoldan geri kalmalarımı) azalt, hüznümü (üzüntümü, kederimi) ve hırsımı (dünyaya tamahkarlığımı) gider (bertaraf et), benden yana (lehime) ol; beni, benden Kendine (Sana) al (çek), beni benden fenâ ile rızıklandır (benlik hastalığımdan kurtar, benliğimin yok olmasına izin, inâyet ve hidâyet eyle, nefs perestlikten âzâd et!). Beni nefsime meftun kılma (nefsimin fitnesine düşürme, nefsimin hevâ ve hevesiyle sihirletme, nefsime tüm gönlümü verip ona vurulan, düşkün ve âşık olan kılma!). Âfâkı (dış dünyayı) tanıdığım hislerimi (enfüsümü ve özümü tanıdığım duygularımı) bana (şühûdî tevhid tekemmülüme) hicâb (perde, engel, yol kesici, çeldirici) etme! Bana her türlü, tüm gizli (saklı) sırları aç (ifrat ve tefritten koru, i'tidal üzere ve hazımlı kıl, şaşırtma-taşırtma!) YÂ HAYYU YÂ KAYYÛM (celle celâluhu)!"
> BAK-ışa > AK-maK
>c-ÂN-ÂN dİLEyen
cÂNını > YAK-maK!..
ZEVK 5058
dEĞİL "YIKa" mak ihvÂNi.. ÇİLE ÇİMMek SABBe-sinde
RABBımı RABBımla GÖRmek.. RASÛLULLAH RABB’esinde
Ehl-i Beyt YOLUn AZM eYYle.. “BİZ BİR-İZ SıRRI” n HAZM eYYle..
.. SÖZÜn ..SESİ SEViyede.. HaBiBuLLAH HABBe-sinde…
22.08.12.. 04:30..
brsbrs. tktktrstkkmz
ÇİMMek SABBe-sinde:
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبًّا
---“Ennâ sabebnel mâe sabbâ: Biz şüphesiz, SU-yu akıttıkça akıttık” (Abese 80/25)
Sabbâ: başından aşağı çimdirmek, iliğine işletmek.. RAHMete gark etmek..
O, "O" nu GÖRdü:
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
---“Mâ kezebel fuâdu mâ reâ: (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.” (Necm 53/11)
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى
---“E fe tumâr rûnehu alâ mâ yerâ: Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?” (Necm 53/12)
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
“Ve lekad reâhu nezleten uhrâ: Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,” (Necm 53/13)
عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
---“İnde sidretil muntehâ: Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında.” (Necm 53/14)
---Cabir bin Abdullah, Peygamber Efendimiz’in, Necm Suresi’nin “Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l Münteha'nın yanında.” mealindeki 13 ve 14. âyet-i kerimeleri üzerine: “Elbette Rabbimi gördüm, Ben Sidretü’l-Münteha’da Rabbimi gördüm. Öyle ki, ilahi vechinin nuru, benim için zahir oldu.” buyurduğunu bildirmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme soruldu: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?"
"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Dolunay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"
"Hayır."
"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?"
"Hayır."
"İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz.”
(Buhari, Müslim, Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Adn Cenneti'nde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın vechindeki (yüzündeki) rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur.
(Buhari, Müslim, Tirmizi), Cennet 3, 2530)
--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi en güzel surette gördüm.”
(Tirmizî, tefsir, 39).
--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rabbimi, Rabbimle anladım".
(Sırrül Esrar. S.75, Seyyid Abdülkadir Geylani)
Hz.Ömer, bu konuda der ki:"Kalbim, Rabbımı, Rabbimin Nuru ile gördü".
(Sırrül Esrar. S.54, Seyyid Abdülkadir Geylani)
ـ عَنْ جرير بنِ عَبْدُاللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]نظَرَ رَسُولُ اللَّهِ # الى الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ. فقَالَ: إنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ عَيَاناً كَمَا تَرَوْنَ هذَا الْقَمَرَ َ تُضَامُونَ في رُؤْيَتِهِ. فإنِ اسْتَطَعْتُمْ أنْ َ تُغْلَبُوا عَلى صََةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا فَافْعَلُوا. ثُمَّ قَرأ: وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشّمْسِ وَقَبْلَ الْغُروبِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي
---Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir dolunay gecesi, aya baktı ve: "Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). Artık, güneşin doğma ve batmasından önce hiç bir namaz hususunda size galebe çalınmamasına gücünüz yeterse bunu yapın (namazları vaktinde kılın, vaktini geçirmeyin)."
Cerir der ki: "Resulullah, sonra şu ayeti okudu: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamd ile tesbih et!"
(Buhârî, Mevakitu's-Salat 6, 26, Tefsir, Kaf 1, Tevhid 24; Müslim, Mesacid 211, (633); Ebu Davud, Sünnet 20, (4729); Tirmizî, Cennet 16, (2554)
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى
---“Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ: (Resûlüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!).” (TâHâ 20/130)
---Ebu Zerr radiyallahu anhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: "Rabbini gördün mü?" sorusuna Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin verdiği cevab: رَاَيْتُ نُوراً "Bir nur gördüm" şeklindedir.
(Müslim)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi gördüm!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, İbnu Abbas radıyallâhu anhumâ’dan. İsnadı sahihdir; Münâvî, et-Teysîr: 2/25; Taberânî, İbnu Abbâs radıyallâhu anhu’dan Ebû Zurâre radıyallâhu anhu dan bunun sahih bir hadis olduğunu söylediği nakledildi., Suyuti, K. Ummal, 1/228 h: 1152; Taberânî, es-Sünne, Ummutufeyl radıyallâhu anhu’dan K. Ummal: 1/228, h: 1153; Taberânî, es-Sünne, Muaz b. Afra radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, H:1154; Taberânî, el-Kebir, Ebû Rafi radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, 1/228, H:1151)
--- Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:RABBımı RABBımla tanıdım. Eğer RABBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım!'' (bulamazdım.) buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevi shf. 2)
HaBiBuLLAH HABBe-si: NûR-u MîM..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ki, var/gölge mevcûdâtın İLK Noktası Nûr-u MuhaMMed Nûr-u MîM..
Kendisinin mübârek dilinden;
--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH var idi ve ALLAH’tan başka bir şey mevcut değildi.” buyurdu.
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1317)
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın yarattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur.” buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafâ 1, 309, 311, 827, İmam Suyutî, Kastalanî)
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben yaratılış bakımından peygamberlerin ilki olduğum halde, onların hepsinden sonra gönderildim.” buyurdu.
(Hâkim)
--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben Âdem yaratılmazdan on dört bin sene önce, Azîz ve Celîl olan RABB’imin yanında bir nur olarak mevcut idim.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi. C.12, sh: 404)
--- Câbir radiyallâhu anhu: "Babam anam sana feda olsun ya Resulullah, Allah'ın eşyadan önce yarattığı ilk şeyin ne olduğunu bana haber ver" dedim: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Ey Câbir! ALLAH Teâlâ, eşyâyı yaratmadan evvel kendi nûrundan senin nebinin nûrunu yarattı. Bu nur, ALLAH'ın dilediği şekilde onun kudretiyle deveran ediyordu. Bu vakitte, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Mülk, Semâ, Yer, Güneş, Ay, Cin ve İnsan ortalarda yoktu.
Ne zaman ki ALLAH, mahlûkatı yaratmayı diledi; bu nûru dört parçaya böldü. Birinci bölümden kalemi, ikincisinden levh'i, üçüncüsünden de Arş'ı yarattı. Sonra da dördüncü bölümü tekrar dört parçaya ayırdı. Bunun ilk parçasından Hameletu'l-Arş'ı, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden de kalan melekleri yarattı. Sonra da dördüncü parçayı tekrar dört kısma ayırdı. Bunların ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri; üçüncüsünden de Cennet'i ve Cehennem'i yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü. Birinci bölümle müminlerin gözlerinin nûrunu, ikincisiyle ma'rifetullah (ALLAH bilgisi) olan kalplerin nûrunu, üçüncüsüyle de Kelime-i Tevhîdi yarattı".
(Aclûnî'nin Keşful-Hafâ’da naklettiği bu hadisi Abdurrezzak, İbn Câbir'den rivâyet etmiştir. Aclûnî, Mevâhib'de de hadisin aynı şekilde rivâyet edildiğini kaydetmektedir.)
İbrâhim-i Dessûkî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:
Çok azîz bir Muhammedî âşık olup Evliyâullah:
“ Bu salâvâtın faziletini ALLAH (cc) bilir.” demişlerdir.
TÜRKÇESİ
"Allahumme salli ve sellim ale'z-zâtî'l-Muhammediyyeti'l-latîfeti'l-ehadiyyeti Şemsi semâi'l-esrâri Ve mazhâri'l-envâri Ve merkezi medâri'l-celâlî ve kutbi feleki'l-cemâlî Allahumme bi sırrıhi ledeyke Ve bi seyrihi ileyke âmin havfî ve âkil asreti vezheb huznî ve hırsî Ve kun lî ve hûznî ileyke minnî Verzuknî'l-fenâe annî Vellâ tec'alnî meftûnen bi nefsî Mahcûben bi hissî Vekşif lî an kullu sırrın mektûmin Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!"
MÂNÂSI
"ALLAH'ım! Sırlar Semasının güneşi, nûrların mazharı, Celâl Dâiresinin merkezi (dönüm noktası : akdes noktası), Cemâl Feleğinin (yörüngesinin) kutbu (devrânda devreden cismin cihân çarkının aksı) olan; Ahadiyyet (her hususta mutlak teklik) lâtifetinin (Ahadiyyetten Ahmedîyyete lütûf edilen incelik ve hakikatlerin) tecellîgâhı (ilk zuhûr yeri, çoğalma ocağı olan) Zât-ı Muhammedîyyete salât-ü-selâm eyle! ALLAH'ım! O'nun Senin yanındaki sırrı (teslimiyet) ve Sana olan (istikamet) seyrinin hakkı için; korkumu gider emin kıl (emniyette eyle), (imkanla imtihan seyr-ü-sülûkümde, teslimiyet ve istikamet tevhidinde) ayak kaymalarımı (yolda sürçmelerimi, takılıp düşmelerimi yoldan geri kalmalarımı) azalt, hüznümü (üzüntümü, kederimi) ve hırsımı (dünyaya tamahkarlığımı) gider (bertaraf et), benden yana (lehime) ol; beni, benden Kendine (Sana) al (çek), beni benden fenâ ile rızıklandır (benlik hastalığımdan kurtar, benliğimin yok olmasına izin, inâyet ve hidâyet eyle, nefs perestlikten âzâd et!). Beni nefsime meftun kılma (nefsimin fitnesine düşürme, nefsimin hevâ ve hevesiyle sihirletme, nefsime tüm gönlümü verip ona vurulan, düşkün ve âşık olan kılma!). Âfâkı (dış dünyayı) tanıdığım hislerimi (enfüsümü ve özümü tanıdığım duygularımı) bana (şühûdî tevhid tekemmülüme) hicâb (perde, engel, yol kesici, çeldirici) etme! Bana her türlü, tüm gizli (saklı) sırları aç (ifrat ve tefritten koru, i'tidal üzere ve hazımlı kıl, şaşırtma-taşırtma!) YÂ HAYYU YÂ KAYYÛM (celle celâluhu)!"