RIZÂ MI ÇİLE Mİ?

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

RIZÂ MI ÇİLE Mİ?

Mesaj gönderen gullale »

Resim

Rızâ-Çile!

Râzılık, rızâ göstermek, OL-ANı olduğu gibi beğenmek… Öngörmemek, istememek, îtiraz etmemek, sabır etmek ile değil, çile olarak algılamak ile değil, MÜHRÜNÜ KALIBINI BASMAK İLE İSBAT BULAN DEĞER…

Çile, dert, keder, hüzün ise kıyasın getirdiği bir yanılsama… Herkesin kötürüm olduğu yerde ben niye böyle oldum çilesi olabilir mi?
Herkesin hasta olduğu yerde hastayım çilesi olabilir mi?
Bunu her türlü ÇİLE başlığına düşünebiliriz.

Ne beklemekteyiz HAYYattan da HAYYata ne-neler ile bağlıyız da OL-ANa ya da OL-may-ANa çile demekte ah u figanlar etmekteyiz? HAYYatın kuruluşunda ortaklar mı idik? BİZe sorulmadı da “bana sorulmadan nasıl yapıldı? “ mı demekteyiz? Beğenmedik te;

“değiştir şu senaryoyu”

“ ben daha güzelini biliyorum”
mu demekteyiz?

AN içinde yaşarken -bir ömrü- ağladığımız, güldüğümüz, sararıp solduğumuz, üzülüp yandığımız…
Hatt⠓nedennnnn?” diye sorgulayıp, derinden sitemler, isyanlar ettiğimiz KADERimizi BAŞ UÇtan SON UCa BİLdik GÖRdük te karne mi hazırladık, hatâ raporu mu düzenledik?
KÂDİR-İ MUTLAK, RABBİ’L-‘ÂLEMÎN, EL-‘ALÎM, EL-HÂLIK, ZU’L-CELÂL-İ VE’L-İKRÂM olan ALLÂHU TEÂLÂ'ya?

Yazdık, çizdik, oyduk, biçimlendirdik, besteledik ÇİLElerimizi ...
ÇİLEdaşlarımızla sarmalandık, benimki senden çok, seninki benden beter dedik BİRlik kurduk niyazlarımıza sardık “Ey yüce RABBımız, iyi güzel de ne edip eylemektesin? Yaptığından haberin varmı?” dercesine SESlerimizi SALLdık GÖKYÜZÜne…


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen).(Rasulum!) De ki: «RABBim size ne kıymet verir duânız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır!
(FURKAN 77)

Duâmız da'vetimiz, çağırışımız değil miydi? Rızâyı çağıracaktık, Teslimiyeti çağıracaktık, emînliği çağıracaktık, "kâlû BELÂ" diyecektik... Duâmız bunu değiştir, beğenmedim, sevmedim, bu çok kötü, yanlış der gibi mi olacaktı?

Çile’nin ne olmalılığını kavrayabilseydik, uyurken gördüklerimize ağlamaz, gülmez, korkmazdık… Çilemiz ASL’ında diri miyiz değil miyiz, uyanık mıyız uykuda mıyız OLmalı değil mi?

YÂR hasreti, HAKK vuslatı, SILA SALLı, ASLa rucû’ çırpınışı değil mi ÇİLE …

Resim

Gerisi çocukların her gördüğü oyuncağa meyletmesi, elde edemediği için, oyuncağı kırıldığı veya kaybolduğu için feryat figan etmesi gibi değil mi?

Rıza göstermek zor mu OL-Ana ? Ki göstersek te göstermesek te OL-AN Olmakta…
Hadi OL-AN ZORluyorsa BİZi, taşıyorsa KAB(e)ımız, kaldıramıyorsak RÂDİYETEN MERDİYYETEN ne OLacak? Kim için OLacak?

Emreden, BİZi aşıp SULTAsını kuran ve estiği gibi esmeye çalışan EMMÂREyi BİLip, “bak bu yaptığın doğru değil, ne dersin?” diye kınayan LEVVÂMEyi BULup, OL-ANı koyunun çobanına teslîmiyeti içinde sürüye dâhil olup başını yere eğen MÜLHîME Olup, RÂZI Olmaya ve RIZ bulmaya yaklaşan OL-ANı ANladım diyerek MUTMAİNliği YAŞAyan RÂDİYETEN MERDİYYETEN müjdesine nâil olmakta ve akabinde SÂFİYYE hâline ulaşmakta. SELÂMET yurduna, İB-RÂHİM makâmına SALL bulmakta Nûr-u Mîme ermekte…

Eğer ÇİLEyi dert-keder-acı olarak görüyor ve HAYYat örgümüzde OL-Anı, KADERimizi ÇİLE olarak tanımlıyorsak “ ÇİLELİ bir HAYYat” sürmüş, “gün yüzü görmemiş” olarak göçeceğiz Âhiret yurduna. Orada da kah kavgalı kah küskün kah kızgın olduğumuz RABBımız ne buyurursa yine onu yaşayacağız…

Eğer KADERimizi, OL-ANı murâd eden RABBımıza güvenimiz, teslîmiyetimiz, tâbiliğimiz, râzılığımız kıvâmınca olursa “dertlerini zevk edinenler dirildiler” sözünce hatt⠓RABBımın yapıp edişi başım üstüne, O ne derse odur” diyebiliyorsak “beğendim” “eh ne yapalım emrin olur” gibi kerhen de değil, fermandır baş üstünedir diyebiliyorsak “kul” oluruz inşallah;


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً فَادْخُلِي فِي عِبَادِي وَادْخُلِي جَنَّتِي
'' Ya eyyetuhe'n-nefsu'l-mutmeinneh. İrci'i ilâ RABBiki radiyeten merdiyyeh. Fedhulî fî 'ibâd. Vedhulî cennetî :
“Ey Mutmaîn (kesin inanmış, kani’olmuş, tatmîn olmuş) nefs! RABB’ine dön! Razıyeten (O’ndan razı olmuş bir kul olarak) ve Merzîyyeten (kendisinden razı olunmuş bir kul olarak) ! Kullarımın (Muhammedî oluş şuûruna nâil olan) içine gir (katıl) ! Ve cennetime (Darü’s-Selâm’a, selâmet yurduna, Cemâl âlemine) gir (buyur) !”
(Fecr 89/27-30)

İşte o zaman Rasûlullah İzinde hizmetimiz başlar. Kendimizden, “ben”den çekilirsek, BİZ OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizde Cem Oluruz inşallah.

Kabirler… binlerle sayacağımız suskun sessiz insanların konakları. Defterleri dürülmüş…
Sustukları için mi dürüldü defterleri yoksa defterleri dürüldüğü için mi sustular?
Sanki sessiz sözsüz görüntüsüz ne çok şey anlatmaktalar… Biz artık sustuk. Ses edemiyoruz. Kar mı yağmış üstümüze, toprak mı dolmuş ağzımıza, gözümüze, kimse aramaz mı olmuş, ev bark nerde kalmış? Boğazım aç, bedenim tozda mı kalmış.
Îtiraz yok, istek yok, kavga yok, ihtiras yok…
Ne için koştuğumu, neye gülüp ağladığımı, nefesimi ne için harcadığımı anladım ve sustum.. der gibiler.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin “mûtû kable en temûtû” buyruğu, kabirlerdekileri dinleyiniz, duyunuz, hepsi lisan-ı hâl ile toprak üstüne anlatmaktalar, özetlemekteler, yardım etmekteler, “DUY”unuz ve “UY”unuz der gibi, örnek alınız der gibi… Öldüler sustular ! Öldüler istekleri bitti ! Öldüler çile nedir bildiler de bildirmekteler. Her biri bir özetin zımbası gibi. Sâbit, değişmez, kararlı, inançlı bir ifâdenin, haykırışındalar. Sâkin ve olgun tavırla mütebessim ve veylleri hafiften, bu denli kör bu denli sağır mısınız? Görün, duyun, okuyun da siz de alta inmeden üstte iken alttaymış gibi dokuyun nefeslerinizi.
Heyecanlanmayın, endişelenmeyin, kızmayın, koşmayın


فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ
Fe eyne tezhebûn(tezhebûne).
Böyle iken siz nereye gidiyorsunuz?
(TEKVİR 26)

ÂLEMLERİN RABBİne koşalım, nasıl koşalım? Nasıl kaçalım? Nerden? Neyden kaçalım? Bilmeden isyandan, kefera’dan, hatâ’dan kaçalım inşallah…


فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse ALLAH'a kaçınız. Ben, O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

(ZÂRİYAT 50)

Kabirlerden buram buram fışkıran öğütlere baş uçtan son uca bağlanan ALLAHu Teâlâ'nın sesi onay vermekte. ALLAH’ın huyu ile huylanmak… AHHHH… Kudretinin azâmetinin Vâhidu’l-Kahhar’lığının RABB’lığının nefesi. Her esmâsı ile kun feyekun.
Cem’ul cem kun fe yekun’u. Tek nefes, binbir ses… HAYY sesinden HAYYat fışkırmakta. Çileler Rızâ’ya tebdîl OL-Ana değin… Rızâ’lar Çile’yi mahvedene değin…

Eksik ve yanlış düşüncelerimden ALLAHu Teâlâ'ya sığınır, en kolayı en güzeli ile doğrultmasını niyâz ederim.

Resim

Muhammedî MuHABBEtle...
Resim
Kullanıcı avatarı
feyz
Üye
Üye
Mesajlar: 40
Kayıt: 01 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen feyz »

Sevgi ve Saygı değer GÜLLALE Hatun kardeşim,
Ne kadar güzel anlatmışsınız.
Ben de dün yaşadığım bazı olaylardan sonra,
kısaca şöyle bir kanaate vardım. Ve huzur buldum."İnsanın muradı ile HAKK Teala'nın muradı örtüşünce, dahası, ALLAHcc ın takdirine kul razı olunca,
ortada ne çile kalır ne dert. Her şey "BİRR" olur ,ne yedi kalır ne dört.
ALLAH cc ın ahlakı ile ahlaklanırken, "O"'nun muradı ile de muratlanmak...
ALLAH cc cümlemize bunu "İHSAN" eylesin. Lütfu keremi asla bitmeyen bir RABB olarak...
İNSANIN MUTSUZLUĞU, MUTLULUK KAYNAĞINDAN UZAKLAŞTIKCA
ARTAR.....
İLAHİ MUHABBETLERİMLE......

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/mzaaajf5.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim


Muradını O’nun Kapısının Önüne Boşalt



Bir zalim sana tasallut ettiği, sen de onu savuşturmaktan aciz kaldığın zaman bil ki işte o anda sen, ciddi bir şekilde Allah’a iltica ile karşı karşıya bulunmaktasın. Bu durumda kalbini bütün varlığı ile O’nun gayrından ayır. Muradını O’nun kapısının önüne boşalt. Meseleyi O’na bırak. Göreceksin ki sana imdat gelecek ve hiç hatırına gelmeyen yardımı sana yapacaktır. Bu netice teslimin sırrıdır, Allah’a ilticanın doğruluğudur.

Eğer himmetin, kadere rıza mertebesine ulaşmışsa, yani kendi gönül rızanla kadere razı olabilecek noktaya varmışsan, işte bu en büyük kurtuluş mertebesidir. Hem de hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatırına gelmeyen kurtuluş mertebesi.
Allah’a yöneldiğin ve O’na sığındığın zaman bu yolda vesile olarak O’nun habibi Muhammed’e (s.a.) sarıl. Ona elinden geldiğince bol salat-selam yolla. Onun güzel ahlakını kendine düstur edin.

Allah’ın kapısında, Efendimizin sünneti ile amel ederek dur ve isteyeceğini, Allah’a güvenerek O’ndan yardım talep ederek ve O’na mütevekkil olarak yine O’ndan iste…
Bütün kapılar yüzüne kapandığı zaman, sen yine de Fettah olan Allah’dan bir kapının açılmasını bekle. Esasen, kullar her ne zaman bir yolu kapadıklarında Allah onu mutlaka açar. Bunu rubûbiyyetinin bir icabı olarak yapar.

Öyle ise O’nun rahmetinden ümidini kesme. Yardımından ümitsizliğe düşme. Sana, Allah’a yönelmek yaraşır.(1)
Unutma, “Hakiki bir dost-veli- sahip olarak Allah kafidir. Hakiki yardımcı olarak da Allah yeter” (Nisa 45)

(1) Ahmet er Rufai-Hak Yolunun Düsturları
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

feyz yazdı: Sevgi ve Saygı değer GÜLLALE Hatun kardeşim,
Ne kadar güzel anlatmışsınız.
Ben de dün yaşadığım bazı olaylardan sonra,
kısaca şöyle bir kanaate vardım. Ve huzur buldum."İnsanın muradı ile HAKK Teala'nın muradı örtüşünce, dahası, ALLAH cc ın takdirine kul razı olunca,
ortada ne çile kalır ne dert. Her şey "BİRR" olur, ne yedi kalır ne dört.
ALLAH cc ın ahlakı ile ahlaklanırken, "O"'nun muradı ile de muratlanmak...
ALLAH cc cümlemize bunu "İHSAN" eylesin. Lütfu keremi asla bitmeyen bir RABB olarak...
İNSANIN MUTSUZLUĞU, MUTLULUK KAYNAĞINDAN UZAKLAŞTIKCA
ARTAR.....
İLAHİ MUHABBETLERİMLE......
Kıymetli CAN kardeşim Feyz, yazınızla anlatmak isteyipte beceremediğimi çok doğru cümlelerle ne güzel şekilde ifâde etmişsiniz. ALLAH'ın Murâdı ile hemmurâd olmak. İnşallahu'r-RAHMÂN

"sevgi ve saygı değer Güllale hatun ..." hitâbınız, sizin sevgi dolu gönlünüzün ve saygın kişiliğinizin göstergesi;
Can kardeşim, acizâne gullale HAKK yolunda aşağıların en aşağısında debelenen, RAHMÂNU'R-RAHÎM'in nefes üfleyip lutfeylediği, bu ikrâmına ve ihsânına lâyık olabilmeye yürek atan bir avuç topraktır. Gâh ALLAH sevgililerinin ayağının altına serilmeye gâh ALLAH'ı sevenleri baştâcı etmeye heves eden bîçâredir.

Muhammedî MuHABBEtlerimle...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9091
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

SEVGİ İZi, AŞK ANteni SEVGİli bacım harika güzellikler sunmuşsun... Yüreğine sonsuz BEREKETi dilerim.

ÇİLEler bizim DAYANMA TESTlerinden geçirilme ŞİFREmizdir!
ŞİFREmizi çÖZdükçe RESULULLAH Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin yüreğinde RIZAya ERişenlerden OLmayı dileriz...



Sene 2001 ağustos YANLIZlık İMTİHANının en şiddetli dışa vurumlarının YAŞAdığı sıralar.
BEDEN cayır-cayır tarifi imkansız bir şekilde yanıyor, RUH BULunduğu yere ÖZlem çekiyor.
Kendi elimizle ÖRTüğümüz NEFS perdeleri bir türlü sıyrılıp AÇılmıyor.

'' 5 DUYUDAN SIYRIL!'' dendiğinde Ne-Neden-Niye-Niçin ve Nasıl! OLacaktı.
KİM OLduğunu BİLE BİLE!
İÇ SESin HAYYkırışına YÖNelememenin çok derin ACIsını yaşıyorken.
KONSANTIRASYON eksiği giderilecek gibi değilken.
Nasıl giderilecekti.
Ve; ''En çürük ev örümcek evidir!'' dendiğine

مَثَلُ الَّذٖينَ اِتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اِتَّخَذَتْ بَيْتًا وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
‘’Meselullezinet tehazu min dunillahi evliyae ke meselil ankebut, ittehazet beyta, ve inne evhenel buyuti le beytul ankebut, lev kanu ya'lemûn.: Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!’’
ANKEBUT Suresi 29/41


DÜŞünülmesi İSTEnen Neydi?

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim ki NEFSin bilir, Rabbini de bilir” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nasıl BİLecek, Nasıl BULacaktık!

ŞER ve BATIL olanlar NEydi!
Ne SAVıp BİLecek!
Neden SAVıp BULacak!
Niye SAVıp Olacak!
Niçin SAVıp YAŞAnacaktı!
DÖRT İşlemi; Nasıl ÖĞRENecek
Nasıl EĞİTİLecek!
Nasıl HAYYata geçirilecek ve; YAŞAyacaktık!


CAN DOSTum Hatice’me (RAHMETi bol olsun) ÖN SÖZden çıkamıyorum dedim durdum senelerce!
Şimdi YAŞAnanları YAŞAdığımı Anladığımda bunların DÜŞÜNmem gerektiğini ANlıyabiliyorum artık…
BİZ BİR İZ BİLEliğinde!
Çok şükür ki BİZler, İZinde SÖZünde ve ÖZünde sadece ALLAH için nefes alıp veren ZOR YOL YOLdaşlarıyız şükür..


لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اِذْ بَعَثَ فٖيهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِهٖ وَيُزَكّٖيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفٖى ضَلَالٍ مُبٖينٍ
" Le kad mennellahu alel mu'minine iz bease fihim rasulem min enfusihim yetlu aleyhim ayatihi ve yuzekkihim ve yuallimuhumul kitabe vel hikmeh, ve in kanu min kablu le fi dalalim mubîn.: ALLAH, mü'minlere, aralarında kendilerine ALLAH'ın âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulundu. Oysa, bundan önce açık bir sapıklık içindeydiler!"
(Âl-i İmrân 3/164)




MuhaMMedi MuHABBEtlerimİZle!....
Resim
Kullanıcı avatarı
canan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 145
Kayıt: 28 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen canan »

Güzeller güzeline bağlı ablalarım
Allah C.C. Hamd olsun Şükürler olsun ki sizler gibi kâl ile değil hâl ile konuşan çileyi bala çevirme yolunda yürürken izlerrini de yol üstünde bırakarak geriden gelenlere ''korkmayın gelin bu taraftan'' diye bağıran yazılarınızı anlamaya çalışarak yol adreslerini almaktayız çok şükür.Bir dalda henüz ham olan ama olgunlaşmış tatlanmış üzüm tânelerinin yanında duran tatlanamadan kalmış tânelerde vardır. Bir salkım tümden kararmaz bâzısının bir tarafı bâzısının her yanı kararır bâzısı da hem küçük hemde ekşi kalır. İşte bu sitede bizler kararmış tatlanmış üzüm tânelerine bakarak "aynı salkımdayız, İnşaallah bizde tatlanıp bal oluruz'' ümidiyle beklemekteyiz.

Çile denilen bu gün yaşananlar inşaallah "Lütfun da Hoş Kahrın da Hoş" a dönüşür.
Bu gün gördüğümüz bir köpek leşine bakıpta kötü kokmakta kötü görünmekte derken Güzeller Güzelinin o bakışını örnek alırızda

'Hey Mubarek ne güzel dişleri varmış '

sözünü hatırlayıp bize leş gibi görünenlerde güzel olanı görmeye çalışırız İnşaallah. Nazımız ve Niyazımız elbet olacak .Firavunun karısı Asiye nin dediği gibi Yâ Rabbim! bu çektiklerimin karşılığında 'hangi Cennet köşkünü bana hazırladın?' diyen sesimiz de var ,
Hz Hacer anamız gibi çölde bir başına kucağında bebesi ile bırakıp giden Hz İbrahim'e ,

'Allah bizi Zayi etmez ' diyen sesimiz de.

Allah C.C. cümlemizi cem eylesin, Rasûlullah Ravzasında bir eylesin.
Aynı salkımdaki bizleride Bal eylesin İnşaallah
Sevgi ve Muhabbetle...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sg_1.jpg[/img]
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön