İHSAN ve MUHSİN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

İHSAN ve MUHSİN

Mesaj gönderen kulihvani »

İHSAN ve MUHSİN

İNSANoğlunun Evvel ve Âhiri kendisine meçhuldur-bilemez.
Oysa Zâhir ve Bâtınını AN ve AN yaşar durur da İmkanla İmtihan edilir..
Yönünü Bâtıla ve Şerre dönen Akıl Sahibleri Hizbuşşeytana yem olup hüsran bulurken,
Yönünü Hakka ve Hayra dönen Akıl Sahibleri Hizbullaha yâr olup İHSAN bulurlar..

Bir zamANlar ZEVK ettiğim ve ŞECERETÜ'L-AŞK, ŞECERETÜ'L-KEMÂLÂT, ŞECERETÜ'L-KEVN diye adlandırdığım HAZZda İHSAN TEVHİDî Taçtı…


Resim

Öyle kelime KÖKleri vardır ki sayısız Hakk Dallarından ve Sayısız Hayr Çiçekleri açar ve İhsanını İkram eder Âşıklara..

HaSeNe de bunlardan birisi…


İHSAN: İyilik, lütuf, bağışlamak. Sahilik etmek, cömertlik yapmak. Allah'ı görür gibi ibadet etmek. Güzel bilmek. Güzel eylemek.
Hüsn: (Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
Hüseyn: Küçük güzel. Güzelcik.
Hüsnî : Güzelliğe dâir. Güzelliğe âit ve müteallik.
Hasan: Hasen. Güzel. Hüsünlü. Güzellik. Güzel olmak.
Hasene: İyilik. Güzellik. Hayırlı amel. Allah rızasına çok uygun iş.
Ahsen: En güzel. Çok güzel.



Kur’ân-ı Kerîm de İHSAN:

İHSANa İHSAN:


هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ

“Hel cezâul İHSÂNi illel İHSÂN (ihsânu).: İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” (Rahmân 55/60)

Allah, adaleti, İHSANı ve akrabaya vermeyi emreder:

(İnnallâhe ye’muru bil adli vel İHSÂNi ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy (bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne):) (Nahl 16/90)

Allah sana İHSAN ettiği gibi, sen de İHSANda bulun:

(Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırete ve lâ tense nasîbekemined dunyâ ve ahsin kemâ AHSENallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard (ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn (mufsidîne): Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana İHSAN ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.) (Kasas 28/77)


Ana-babaya İHSAN edin:

(Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni İHSÂNâ (ihsânen), immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ (kerîmen): Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.) (İsra 17/23)

“Ana-babaya İHSAN edin!” (Nisa 36, Enam 151,

Allah İHSAN edenleri sever:

“Allah İHSAN edenleri sever.” (Âl-i İmran 134, 148, Maide 13, 93)

“Allahü teâlâ, İHSAN edenlerle beraberdir.” (Ankebut 69)

“İhsan edenleri müjdele!” (Hac 37)

“İhsan edenlere Allahü Teâlânın rahmeti elbette çok yakındır.” (Araf 56)

“Allah muhsinlerin, İHSAN edenlerin ecrini zayi etmez.” (Tevbe 120, Hud 115)

Hazret-i Yusuf ve Hazret-i Musa’ya verilen nimetler bildirilip sonra buyuruluyor ki:

“İhsan edenleri işte biz böyle mükafatlandırırız.” (Yusuf 22, Kasas 14)


Kur’ân-ı Kerîm de MUHSİN:


MUHSİN: İhsan eden, iyilik eden. Kerim. Cömert. Allah'ı görür gibi O'na ibadet eden.

İhsan etmeyi dinimiz tavsiye etmektedir. Kur’ân-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).: Bilâkis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.” (Bakara 2/112)


الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

“Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne). :O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân 3/134)


وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً

“Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).: İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisa 4/125)


فَأَثَابَهُمُ اللّهُ بِمَا قَالُواْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء الْمُحْسِنِينَ

“Fe esâbehumullâhu bimâ kâlû cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâûl muhsinîn(muhsinîne).: Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde devamlı kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükâfatı işte budur.” (Mâide 5/85)


وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ

“Ve lâ tufsidû fîl ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ(tamaân) inne rahmetallâhi karîbun minel muhsinîn(muhsinîne).: Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.” (A'raf 7/56)


وَإِذْ قِيلَ لَهُمُ اسْكُنُواْ هَـذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُواْ حِطَّةٌ وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّدًا نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطِيئَاتِكُمْ سَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ

“Ve iz kîle lehumuskunû hâzihil karyete ve kulû minhâ haysu şi’tum ve kûlû hıttatun vedhulûl bâbe succeden nagfir lekum hatîâtikum, senezîdul muhsinîn(muhsinîne).: Onlara denildi ki: Şu şehirde (Kudüs'te) yerleşin, ondan (nimetlerinden) dilediğiniz gibi yeyin, «bağışlanmak istiyoruz» deyin ve kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara ileride İHSANımızı daha da artıracağız.” (A'raf 7/161)


وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

“Ve lemmâ belega eşuddehû âteynâhu hukmen ve ilmâ(ilmen), ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne)." : (Yusuf) erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.” (Yûsuf 12/ 22)


إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ

“İnnallâhe meallezînettekav vellezîne hum muhsinûn(muhsinûne).: Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.” (Nahl 16/128)


وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

“Ve lemmâ belega eşuddehu vestevâ âteynâhu hukmen ve ilmâ(ilmen), ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne). Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böylece mükâfatlandırırız.” (Kasas 28/14)


هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ

“Huden ve rahmeten lil muhsinîn(muhsinîne).: Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).” (Lokman 31/3)


وَمَن يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ

“Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, ve ilâllâhi âkibetul umûr(umûri).: İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu Allah'a varır.” (Lokman 31/22)

وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا

“Ve in kuntunne turidnallâhe ve resûlehu veddârel’âhırete fe innallâhe eadde lil muhsinâti minkunne ecren azîmâ(azîmen).: Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb 33/29)

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

“İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne). : Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.” (Sâffât 37/121)

لَهُم مَّا يَشَاءونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ جَزَاء الْمُحْسِنِينَ

“Lehum mâ yeşâûne inde rabbihim, zâlike cezâul muhsinîn(muhsinîne). : Onlar için Rableri yanında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik edenlerin mükâfatıdır.” (Zümer 39/34)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9091
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ÖZ TASAVVUF

4. BÖLÜM: A Ş K


Latif YILDIZ


4.2.9. İhsân

Hûsn masdarından türeyen "güzel olmak"anlamınadır.
Hasen, Hasan : güzel, Hûseyin : güzelcik, küçük güzel (sevgili).
Hûsnâ : (dişil) en güzel. Ahsen : (eril) pek güzel...
Hûsn : güzellik. Husnî : güzellikle ilgili...
İhsân : (hasen'den) : iyilik etme, bağış, bağışlama, verilen, bağışlanan şey, lütûf ve ikrâm.
İnsanoğlunun ihsânı : insanın, bir şeyi yaparken sebeb ve sonucunun şuûrunda olarak neyi, nasıl ve ne için yapması gerektiğini iyice bilerek yapmasıdır.

İmâm-ı Alî (keremullahi veche) : " İnsanoğlunun işinin değeri, ihsânıyladır. " buyuruğu budur.

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İhsân; Cenâb-ı HAKK'a O'nu görüyor muşsun gibi ibâdet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görür."
(Buhârî, Îmân 47; Ebu Hureyre ve Ebu Zer (radiyallahu anhu)'dan; Nesâî, Ömer (radiyallahu anhu)'dan; Ebu Dâvud; Beyhâki)

Resim --- "ALLAH kullarını daru's- selâm'a çağırıyor ve O, dilediğini sırât-ı müstakîme iletir (hidâyet eder). Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası (ziyâdesi) vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ve ne de zillet (horluk, aşağılık). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır." (Yûnus 10/26)

Ömrünü Muhammedî Mûhsin olarak yaşayana ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ihsânı olan El HÜSNÂ : Daru's-selâm, cennet.
Ziyâdesi ise Cemâlullahtır.
Dâru's- selâm : esenlik yurdu, cennet, selâmet yurdu, eminlik evi, selâm iklimi, HAKK'ın halkına, halkın halka selâmeti. Es SELÂM (celle celâluhu) olan selâm sahibinin gazabından salim olan yurd.

ALLAH Tealâ ihsânı emretmektedir :

Resim --- "Haberiniz olsun ki ALLAH, size adâleti, ihsânı (güzel ve iyi davranışı) ve yakınlara yardımda bulunmayı emrediyor; fahşayı (azgınlığı, çirkin işleri) münkeri (fenalığı) ve azgınlığı da yasaklıyor; dinleyip, anlayıp tutasınız diye size ögüt veriyor." (Nahl 16/90)

Hayr ve şerri toplayan bu âyet-i celile :

1- Hayr olan; adâleti ki tevhidin gereği halka ve ni'mete adl ile muameleyi,
2- Hayr olan ihsânı; HAKK (celle celâluhu)'yu görürcesine ihlâs ve ittika ile kulluğu,
3- Hayr olan sılayı rahîmi akraba bağını kesmemeyi, haklarına riâyeti emrediyor. Rahmetenlil âlemin ve "rahm"in kaynağı olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile "sıla-yı rahm" bağını koparmamayı emrediyor.

Bunlara karşılık :


1- Şer olan fahşa ki akıl, mantık ve şerîatın kabul etmediği söz, iş, şehvanî hâller, zinâ ve kısacası meşrû olmayan ameller.

2- Şer olan münkeri; şer'an ma'rûf (bilinen) olmayan, nekr (kabul edilmeyen) olan, yapılmasına izin verilmeyen fenâlıklar (bozgunculuk, iftira v.s.)

3- Şer olan bâgiliği : azgınlığı, serkeşliği, haksızlığı âdet edinmişliği şiddetle yasaklıyor...

a-) İ'tikadda (inançta) ve sadakatta ifrat- i'tidâl- tefrit :

İfrat olursa Resim şirk Resim çok ilâh ve "kulun iradesi sonsuz hâldedir"diyen ateistler (dinsizler).

İ'tidal (adâlet) de olursa Resim Tevhid Resim tek ALLAH ve "kulun iradesi, HAKK (celle celâluhu)'nun verdiği takdirin kadar"diyen müslim-mü'minler.

Tefrit olursa Resim ta'til Resim "kulun iradesi yoktur. Herşeyi ALLAH yaptırdı"diyen Cebriyeciler.

b-) Amelde ve adâlette ifrat- i'tidâl- tefrit :

1- ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL kuluna ibâdette, ifratı yasaklamıştır :

Resim --- "Ta Hâ Biz, Kur'ân-ı sana., güçlük çekesin diye değil, ancak ALLAH'tan haşyet duyan (korkan) lara bir öğüt olsun diye indirdik." (Ta Hâ 20/1-3)

Ta Hâ sûre-i celilesi Mekkî olup ilk nâzil olanlardandır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ihsândır.
El teşkâ : zora sokan, yorgunluk bıkkınlık güçlük veren ifrat olandır.

2- ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL ümmet-i Muhammedî i'tidâl üzere, mutedil bir millet kılmıştır :

Resim --- "İşte böylece sizi, bütün insan üzerine (insanlığa adâlet örneği) hak şâhidler olasınız, Resûl de sizin üzerinize şâhid olsun diye sizi mutedil (doğru bir caddeye çıkarıp ortada yürüyen) bir ümmet (millet, toplum) kıldık..." (Bakara 2/143)

Vesta : orta, El veseta : orta, mutedil, âdil, dengeli, fazîletli, iyi, hayırlı ve seçkin.

3- ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL kullukta tefriti reddetmektedir :

Resim --- "Yoksa sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza dönmeyeceğinizi mi sandınız (hesabettiniz.) " (Mü'minun 23/115)

Abes : boş, saçma sapan olan şeydir.

Halka merhamete ve halka muhabbete me'mur ve mecbur oluşun Muhammedî Menşe'ine (esasına, köküne) ulaşan âşık; ilmin ikrâmı ve ihsânı olan kerem deryasıKur'ân-ı Kerîm'in mârifet mâverası (aynanın ardındaki sır'ın arkası) na dalıp çıkınca haşyet, hayret ve dehşet içinde sudan çıkmış balığa dönüyor.
Ve ahmaklara ayak uyduramayınca da çile çarşısında yapayalnız yaşıyor...

İnsan; beden, nefs, kalb ve ruhuyla; ilâhî bilgi kemâlâtı, adl, ihsân ve sılasıyla yükselebileceği üstte illiyin ile, benlikçi bilgisizlik cehâleti, fuhş, münker ve azgınlığıyla indiği en alttaki esfelin arasındaki; emredilen ve muradedilen yerini arıyor bu âlemde...
Hayvânî şehveti fûhşa; nefsanî şehveti, kibr, hırs ve gazabıyla münkere ve şeytânî vehmi (kuruntusu), bâgiliğe (egoizme azgınlığa) çağırırken;
Rahmânî, melekî ve ihsânî aklı; esasen adl-ü-ihsâna, sıla ve Dâru's-selâma çağırıyor...

"Nasrullahi ve'l-fethu!" bulanlara,
"Semiğnâ ve ateğnâ!" diyenlere,
"İyyakena'bûdü ve iyyakenestâ'in"i yaşayanlara :
"Selâmün kavlen min Rabbi'r Rahîm!" sırf selâmı olsun!
Azîz Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Salât-ü-selâm olsun! ruhu şâd olsun...
Sonsuz teşekkürler ederiz Zât-i Âli'sine...

Azîz kardeşim, mahlûk olan insanın diğer mahlûkata olan ihsânı aynı zamanda merhamet, muhabbet,hasbi hizmet, saygı, şefkat ve benzeri güzellik ve iyilikleri de kapsar.
İhsân sahibi muhsinler için : tefritte korku ve ifratta hüzün yoktur. Onlara i'tidâl üzere RABB'leri katında cennet ücreti vardır.

Resim --- "Bilakis! (böyle değil ve doğrusu) kim muhsin olarak vechini (özünü, yüzünü tümüyle zâtını, kendini) ALLAH'a tertemiz teslim ederse (döndürürse, hakkıyla kulluk ederse) Onun ücreti (ecri) RABB'i katındadır. (böyleleri için) Onlara bir korku yoktur ve mahzûn da olmayacaklardır." (Bakara 2/112)

ALLAH (celle celâluhu) muhsinleri sever : (Bakara 2/195; Âl-i İmrân 3/134,48; Mâide 5/13,93 bkz.)

ALLAH (celle celâluhu) muhsinlere yakındır : (A'râf 7/56; Ankebut 29/69 bkz.)

Kur'ân-ı Kerîm'de muhsinun : (Bakara 2/236;Mâide 5/85; En'âm 6/84; A'râf 7/161; Tevbe 9/120; Hûd 11/115; Yûsuf 12/22,36,56,78,90; Nahl 16/128; Hacc 22/37; Kasas 28/14; Lukman 31/3; Sâffat 37/80,105,121,131; Zümer 39/34,58;Ahkâf 46/12; Mürselât 77/44 bkz.)

Dikkatini çekerim ki kulluk kuru lâf ile değil de ihsân şartına bağlı; ilim, irâde, idrak ve iştirak içinde, imân ve ibâdetin, ilim, edeb, ihlâs ve ittika ile yapılmasıdır.
ALLAH'dan korkan ve ALLAH için işi noksansız, hakkını vererek yapan ve ALLAH (celle celâluhu) rızası için veren muhsindir.

Muhsin : ihsân edenin ALLAH Tealâ olduğunu bilerek ve inanarak, O'nun ihsânını O'nun kullarına ihsân edendir...

Sömürücü, soyucu, halkı kaz gibi yolucu benliklerinin bekçisi, ham sofu ve câhil cûhelâ iken güzelim tarikatlarımızı oyuncak haline getiren oyunbazların kulakları çınlasın!
Ve unutmasınlar ki :

Resim --- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kim bir kavme benzerse o da onlardandır." buyurmuştur.
(İmâm-ı Ahmed, Sünen II-50)

İki korku ile iki güven bir arada olmaz.
Dünyada âhiret korkusu çekene âhiret güveni vardır.
Dünyada kendini güvende sanana da âhiret korkusu vardır.
Kısacası ve Türkçesi : İhsân; işi, lâzım ve lâyıkıyla yapmaktır.
Onun için niyeti halis, ameli ihlâs olan ve ALLAH için cömertçe verici muhsinlere korkusuz, hüzünsüz olarak iki âlemde sonsuz saâdetler vardır.

Kur'ân-ı Kerîm muhsinlerin rahmet bağı ve hidâyet rehberidir :

Resim --- "Elif. Lâm. Mim. İşte bu âyetler hikmet dolu kitabın âyetleridir. Muhsinler için de bir hidâyet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir.) O kimseler ki namazı kılarlar, zekâtı verirler, onlar âhirete de kesin olarak imân ederler.İşte onlar RABB'leri tarafından bir hidâyet üzeredirler. Onlar kurtuluşa erenler (iflâh olanlar) dır." (Lokman 31/1-5)

Tahkik tevhide kavuşan muhsinler gereğini işlerler ve rahmete ererler. Namazı ikâme ederler (hakkını tam vere vere kılarlar), gönüllerinin cimrilik pisliğini zekâtla temizlerler. Ve felâh (emele nâil oluş) a ulaşırlar.

Resim --- "ALLAH'ın sana verdiğinden (ihsân ederek) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nâsibini unutma. ALLAH sana ihsân ettiği gibi sende iyilik et..." (Kasas 28/77)

İyilik edenlerin iyilik bulacakları kendi nefislerinin lehine olacağı ve âhiret mükâfâtı kazanacakları bildirilmiştir : (Nahl 16/30; İsrâ 17/7; Neml 27/89; Kasas 28/84; Fussilet 41/34 bkz.)...

Resim --- "İhsânın karşılığı ihsândan başka bir şey midir?" (Rahmân 55/60)

Azîz kardeşim, İhsânullah bambaşka bir iyilik ve güzelliktir.

Resim --- "O (ALLAH) ki; yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır." (Secde 32/7)

ALLAH Tealâ'nın ihsânı, maddî ve mânevî lâzım ve lâyıkını fazlası ile vermektir. İnsanın ihsânı ise emredileni canı gönülden işlemenin ötesine geçerek ziyâdesini yapmaktır. ALLAH Tealâ mutlak iyilik ve güzellikte ihsân üzeredir :

Resim --- "Gökleri ve yeri, yerli yerince yarattı. Sizi (sûretlendirdi) şekillendirdi ve şekillerinizi de (ihsân üzere üstün meziyetli) güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır." (Tegabûn 64/3)

İhsân insana nisbet edildiğinde :
Bir işi ALLAH rızası niyetiyle ihlâs ve takvâ ile hak ve hayr üzere yapmasıdır.
HAKK (celle celâluhu)'yu hâzır ve nâzır bilmesidir.
İhsân : ilimle, bilimle ve hilimledir.
Tevâzu' ve hoşgörü esastır. Kısacası, insanın içindeki Emânetullaha (ahde) sıdk dışındaki Ni'metullaha (herşey) adl ile muâmalesi insanın ihsânıdır. Buna karşılık, bundan dolayı razı olan RABB'ımızın kat kat fazlası ile cennetlerden Cemâlullah'a kadar verdikleri ALLAH Tealâ'nın ihsânıdır.
İhsâna eren muhsin RABB'ısından razıdır.
Nefs-i râziyyedir. RABB'ısı (celle celâluhu) da ondan razı olunca Nefs-i Merzîyyedir...

Tevhid ilk sözün, son sözde isbatıdır.
İlk söz Ahdullahdır (kulluk sözü verişimiz) ve özümüzdeki ilâhî emânettir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in insan sûretinde halkedip akıl sîretini ni'met olarak ikrâm ettiği ehl-i kerem olan (mükerrem kılınan) insan ilmullahla İLİM eder, Haşyetullah (abdin; RABB'ısından korkusu, hayâsı, hürmeti, saygısı, sevgisi v.s.) ile hakkı bâtıldan, hayrı şerden ayırıp İRADE eder.
HAKK'ı ve HAYR'ı tercih edip kesin kararını doruğa çeker (kani'olup zirve zevki eyler) İDRAK eder ve sonunda Rızaullah'a isal (salât) olur, ulaşır, kavuşur ve İŞTİRAK eder.
Kendisine, sistemin Sultânı ihsân etmiş ve muhsinlerden kılmıştır.
Artık bu kişi anlatılan "-ilâhe-illâ-ALLAH" tevhidini söylemiyor, dinlemiyor, yazıp çizmiyor da su içer gibi yaşıyor...
Hem de her yerde, her zaman, her hâlde, her hücresi ile her şeyle ve herkesle beraber...
Çünkü O, Muhammedî yolu izledi ve merhamet ve muhabbet'in ta kendisi (bizzâtîhi) olan MUHAMMED (aleyhi's-selâm) da fenafirresûl oldu. Fenafillah'a götürecek gönül gemisi ise Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir ve's- selâm ve'l-kelâm...
İlimin aslı İlmullahtır, sahibi ALLAH (celle celâluhu) dur.
Edebin aslı anası ve sahibi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir ve Edebü'l-Ekremdir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in tüm varlık adına Habibine ikrâm ettiği edebdir.

ALLAH'çada harflerin dili vardır âşıklıkta...
E D E B : Elif'i "en"liktir ki : (kebir, büyük, elifi başına alınca ekber : en büyük. Sagir; küçük, esgâr en küçük gibi) "dâl" : dâimilik, "be" : bilelik. Açıkçası : Hakkla bileliği dâim olanın en fazla olanı...
Edebsiz ilim İblisinkidir. Edebsizlik, ifrat (cahim, cehennem) veya tefrittir (zemheri, dondurucu).
Edeb ise i'tidâldir. (vücûd ısısı gibi)...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e El ALİM denilir ve hakktır.
El Edib denemez hâşâ, El Edib ve Edibullah olan Resûlullahtır.
Edib (sallallahu aleyhi ve sellem)'in edebi kendi üzerindekileri (insan-imân-ibâdet-itâat-irfân-îkan-ihsân v.d.) kapsar...
Edebsiz (sırf) oldumu İblis veyâ uşağıdır. İslâh ve iflâhı Hakk'a kalır...

İhlâs : ALLAH için yapmak.
İttika : ALLAH'dan korkmak.
İrfan : anlayış melekesi.
Erkân : rükünler, esâslar ki vusûlûn ince ayar usûlüdür...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in mi'râcında cebrâil (aleyhi's-selâm) ile yolculuğunun sırrı bu ezel-ebed erkânıdır.

Îkan : en sağlam ve zannsız olarak kavrayıştır.
Yakîn makamıdır. Kurb makamıdır.
Ayn'el yakîn makamıdır.
Ayn, göz olduğu kadar bir de insanın mâhiyet ve hüviyetinin bir noktaya dönüştüğü a'yân-ı sabite vardır ve aslıdır.
Yakîn; yakın ve yaklaşmış olandan da yakîn ve bile olandır.

İz'ân ise îkanın bâtını olup : zansız kavrayışın bu makamda Resûlullah edebine gark olup son sözünü dinleyip boyun eğip Edib oluşu...
Açıkça ve Tükrçesi Hakke'l-yakîn Makamıdır.
Hamd Makamıdır...
Makam-ı Mahmud (sallallahu aleyhi ve sellem)'dur.
İnsanoğlunu burada Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in misâfiri, ihsânda ise ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in misâfiri say sen kardeşim...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Hadis-i Şeriflerde İHSAN ve MUHSİN:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Hased ancak iki kişi hakkında caizdir: (biri) ALLAH Kendisine Kur’ân İHSAN edip de gece - gündüz onunla meşgul olan ve (diğeri) ALLAH Kendisine mal verip de gece - gündüz ondan infakta bulunan kimsedir.” buyurdu.
(Abdullah İbni Ömer (radiyallahu anhu)’dan; Buharî; Müslim)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Her kim bir müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse ALLAH da onun kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntısını (gussa) giderir. Kim başı sıkılan birine kolaylık gösterirse ALLAH ona dünya ve ahirette kolaylık İHSAN eder. Kim bir müslümanın kusurunu örterse ALLAH da onun hem dünyada hem ahirette kusurunu örter. Kul, din kardeşinin yardımında oldukça ALLAH da o kulunun yardımındadır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l-Merâm 1493/1262)

Ebû Hurayra'dan (r.a.) rivâyetle Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem: “ Kıyâmet günü ALLAH'ın İHSANından ve rahmetinden en fazla uzak olan, başkalarına yapmalarını söyledikleri şeyin tersini yapan kimselerdir.” buyurdu.
(Deylemî Müsnedü’l-Firdevs)

Cerir bin Abdullah (r.a.) rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem: “
ALLAH gökleri ve yeri yaratmadan önce Levh-i Mahfuz'a şöyle yazmıştır:
"Ben Rahmanım. Sıla-i rahmi [akrabalık haklarını] yarattım. Ve ondan kendime bir isim türettim. Kim sılâ-i rahmi devam ettirirse Ben de ona iyilik ve İHSANımı sürdürürüm. Kim de onu koparırsa, Ben de ona olan iyilik ve İHSANımı keserim. ” buyurdu.
(Taberânî, Kebir)

Semûre bin Cündeb (r.a.) rivâyet ediyor Râsûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “
ALLAHu Teâla İHSAN sâhibidir. Öyle ise siz de İHSANda bulununuz.
(İbnİ Adiyy, el-Kâmil)

îbni Mes'ûd (r.a.) rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “
Şüphesiz ALLAH'ın yeryüzündeki evleri câmilerdir. Câmilere ibâdet için uğrayan kimselere İHSANda bulunmak ALLAH'ın üzerine bir haktır” buyurdu.
(Taberânî'nin Kebir.)

Ebû Hurayra (r.a.) rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben size İHSAN edilmiş bir rahmetim” buyurdu.
(İbni Sad Tabakkat; Hâkim Müstedrek)

Câbir (r.a.) rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “
ALLAH bir kulu hakkında hayır dilediğinde, onu sâlih kimselere iyilik ve İHSAN yapmaya sevk eder. ALLAH bir kul hakkında şer dilediğinde de kötü ve fâsık kimselere iyilik ve İHSAN yapmaya sevk eder. ” buyurdu.
(Deylemî Müsnedü’l-Firdevs)

Yâ'iş Zûzvâid (r.a.) rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “
İdârecilerin İHSANını, İHSAN olarak kaldığı sürece alın. Fakat, Kurayş hınçla hâkimiyeti birbirinin elinden kapmaya çalışınca ve İHSAN, dininizden tâviz için rüşvet hâlini alınca terk edin. ” buyurdu.
(Ebû Davûd, İmare: 17.)

Ebû Saîd rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ Şüphesiz ben peygamber ve sâlih kimseyi, sizlerin ALLAH'ın İHSANına sevindiğinizden daha çok belâ ve musîbete sevindiklerini görüyorum. ” buyurdu.
(İ.Ahmed, Müsned, 3:94)

Nûman bin Beşir'den (r.a.) rivâyetle Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Başkalarının iyilik ve İHSANda âdil davranmasını istediğiniz gibi, siz de hediye vermede çocuklarınız arasında âdil davranınız. ” buyurdu.
(Taberânî, Kebir)

îbni Ömer rivâyet ediyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH beni bir rahmet ve İHSAN olarak gönderdi. Ben bir kavmi yükseltmek, diğerini ise zelil kılmak için gönderildim. ” buyurdu.
(İbni Asakir)

İyi bir isnadla Enes'den (Radıyallâhu Anh) rivâyet edildiğine göre demiştir ki Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Ben, kimin yanında anılırsam, bana SALAT getirsin; çünkü bana bir defa salât getirene (Allahumme Salli Alâ Seyyidina Muhammed, diyene) ALLAH Azze ve Celle on rahmet İHSAN eder. ” buyurdu.
(İbn-i Sünnî, Nesâî.)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAHu Teâlâ İHSAN sâhibidir. Öyle ise siz de İHSANda bulunun! ” buyurdu.
(İ. Adiy)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İdârecilerin İHSANını, İHSAN olarak kaldığı sürece alın!” buyurdu.
(Ebû Davûd)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İhsan ehlinden olun! ” buyurdu.
(Ebu Davûd)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ömrü İHSANdan gayrısı artırmaz.” buyurdu.
(Nesâî)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ana-babaya İHSAN, ömrü uzatır ve kötü ölümden korur. ” buyurdu.
(Ebu Nuaym)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem: “Vermeyene İHSANda bulunanı, ALLAHu Teâlâ Cennete koyar. ” buyurdu.
(Hâkim)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ana-babanıza İHSAN ederseniz, çocuklarınız da size İHSAN eder!"
(Taberanî)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ömrünün uzun ve rızkının bol olmasını isteyen, ana-babasına İHSANda bulunsun ve sıla-i rahim yapsın! ” buyurdu.
(İ. Ahmed)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İhsan kapısını açana, ALLAHu Teâlâ dünya ve âhiret hayrını verir. ” buyurdu.
(İbni Cerir)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Komşuna İHSANda bulun ki, mümin olasın! ” buyurdu.
(Tirmizî)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön