EHL-İ BEYT HADİSLERİ
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4965
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Ali (r.a.)den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bana şöyle demişti: İki kişi aralarında hüküm vermen için seni hakem tayin ederlerse birini dinler dinlemez hüküm verme ikincisini de dinledikten sonra nasıl hüküm vereceğini daha iyi anlarsın. Ali diyor ki: O günden bu yana bu şekilde hüküm vermekteyim.
(Ebû Dâvûd, Akdıyye: 6; İbn Mâce, Ahkam: 1)
(Ebû Dâvûd, Akdıyye: 6; İbn Mâce, Ahkam: 1)
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Gerçekten ümmet benden sonra sana (Ey Ali ) gadirlik edecektir. Halbuki sen Benim Dinim üzere yaşayacak ve Sünnetim üzere öleceksin. Seni seven beni sevmiştir. Sana buğzeden ise Bana buğzetmiştir. Doğrusu şurası (sakalın) şundan(başından akacak kandan) boyanacaktır (şehid edileceğine işaret olunuyor.)
(Hz. Ali (Keremullahiveche)den; Suyutî Camiül Kebir)
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
Sabah yıldızının, dünya halkına ışık vermesi gibi Ali de Cennette parlayacaktır.
(Enes (r.a.)den; Deylemî Müsnedül- Firdevs)
En son Tahiri tarafından 20 Eki 2010, 23:04 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4965
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4965
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Hz. Ali; Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) Efendimizin şekil ve şemailini şöyle tarif eder:
"Peygamber (a.s.); ne öyle uzun boylu, ne de kısa idi. Uzuna yakın orta boylu idi.
Kendisinin el ve ayak parmaklan kalınca; başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi.
Omuzlan, dizleri ve bilekleri, kemikli idi.
Göğsünde, göbeğine kadar çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı.
Karnında ve göğsünde, bundan başka kıl yoktu.
Peygamber (a.s.) yürürken ayaklarını sürümez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi, önüne doğru eğilirdi.
Kendisinin saçı, ne kıvırcık, ne de düzdü.
Sakalı, sıktı.
Yüzü, az değirmi olup, yusyuvarlak değildi.
Boynu, uzun, gümüş gibi pâk, ve parlaktı.
Teni, kırmızı ile karışık aktı.
Yüzünün teri, inci gibi idi. Miskten daha güzel kokardı.
Gözleri, büyükçe idi.
Gözbebeklerinin siyahı, pek siyahtı.
Gözlerinin beyazında biraz kırmızılık vardı.
Vücudu, ne zayıf, ne de şişmandı.
Bakmak istediği tarafa, bütün vücudu ile dönerek bakardı.
İki küreğinin arası, enli idi.
Omuz küreklerinin arasında peygamberlik hâtemi vardı.
Peygamber (a.s.)ı birdenbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da ona en derin sevgi ve saygı ile bağlanırlardı.
Onun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse 'Ben, ne ondan önce, ne de sonra, onun bir benzerini daha gördüm!1 demekten kendini alamazdı."
İbn Sa'd, Tabak âtü'l-k übrâ, c. 1 , s. 41 0412, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 89, 96,117, 127, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 598, 600, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 386, Taberî, Târih, c. 3, s. 185, 186, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 11, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 30 5, Zehebî, T ârîhu 'l-İslâm, s. 4 34, 435.
"Peygamber (a.s.); ne öyle uzun boylu, ne de kısa idi. Uzuna yakın orta boylu idi.
Kendisinin el ve ayak parmaklan kalınca; başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi.
Omuzlan, dizleri ve bilekleri, kemikli idi.
Göğsünde, göbeğine kadar çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı.
Karnında ve göğsünde, bundan başka kıl yoktu.
Peygamber (a.s.) yürürken ayaklarını sürümez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi, önüne doğru eğilirdi.
Kendisinin saçı, ne kıvırcık, ne de düzdü.
Sakalı, sıktı.
Yüzü, az değirmi olup, yusyuvarlak değildi.
Boynu, uzun, gümüş gibi pâk, ve parlaktı.
Teni, kırmızı ile karışık aktı.
Yüzünün teri, inci gibi idi. Miskten daha güzel kokardı.
Gözleri, büyükçe idi.
Gözbebeklerinin siyahı, pek siyahtı.
Gözlerinin beyazında biraz kırmızılık vardı.
Vücudu, ne zayıf, ne de şişmandı.
Bakmak istediği tarafa, bütün vücudu ile dönerek bakardı.
İki küreğinin arası, enli idi.
Omuz küreklerinin arasında peygamberlik hâtemi vardı.
Peygamber (a.s.)ı birdenbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da ona en derin sevgi ve saygı ile bağlanırlardı.
Onun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse 'Ben, ne ondan önce, ne de sonra, onun bir benzerini daha gördüm!1 demekten kendini alamazdı."
İbn Sa'd, Tabak âtü'l-k übrâ, c. 1 , s. 41 0412, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 89, 96,117, 127, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 598, 600, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 386, Taberî, Târih, c. 3, s. 185, 186, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 11, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 30 5, Zehebî, T ârîhu 'l-İslâm, s. 4 34, 435.
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4965
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4965
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Hz. Ali Kûfe'ye vardığı zaman, Kûfeli adamın biri Hz. Ali'nin yanına gelip mushaf istinsahı hususundaki hizmetinden dolayı Hz. Osman'ı ayıplamaya ve suçlamaya yeltenince, Hz. Ali ona bağırarak:
"Sus! O, bu işi, bizim ileri gelenlerimizden bir cemaatla yaptı.
Osman'ın üzerine almış olduğu vazifeyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, ben de bu hususta onun yolunu tutardım!
Allah, Osman'a rahmet etsin!
Eğer idareyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, mushaflar hakkında, onun yaptığını yapardım!
Ey insanlar! Mushaflar ve fazla mushafların yakılması hususunda Osman'a sakın kin beslemeyiniz! Onun hakkında, hayırdan başka bir söz de söylemeyiniz!
Vallahi, o, mushaflar hakkında yaptığı şeyi, ancak bizim ileri gelenlerimizden bir cemaat toplayarak yapmıştır!" dedi.
[424] İbn Esrr,Kâmil,c.3, s. 112. [425] İbn Ebi Davud, Kitâbu'l-mesâhif, s. 22.]
"Sus! O, bu işi, bizim ileri gelenlerimizden bir cemaatla yaptı.
Osman'ın üzerine almış olduğu vazifeyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, ben de bu hususta onun yolunu tutardım!
Allah, Osman'a rahmet etsin!
Eğer idareyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, mushaflar hakkında, onun yaptığını yapardım!
Ey insanlar! Mushaflar ve fazla mushafların yakılması hususunda Osman'a sakın kin beslemeyiniz! Onun hakkında, hayırdan başka bir söz de söylemeyiniz!
Vallahi, o, mushaflar hakkında yaptığı şeyi, ancak bizim ileri gelenlerimizden bir cemaat toplayarak yapmıştır!" dedi.
[424] İbn Esrr,Kâmil,c.3, s. 112. [425] İbn Ebi Davud, Kitâbu'l-mesâhif, s. 22.]
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4965
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Hz. Ali, Müslüman olduğu zaman, on yaşında idi.
Hz. Ali derki:
"Resûlullah (a.s.); Pazartesi günü peygamber gönderildi. Ben de, Salı günü Müslüman oldum ."
"Ben, Resûlullah (a.s.)la birlikte namaz kılan ilk adamım !"
"Mekke'de, Peygamber (a.s.)la birlikte Mekke'nin bazı taraflarına gitmiştik.
Dağların ve ağaçların arasından geçip giderken, karşısına çıkan hiçbir dağ, hiçbir ağaç yoktu ki, Peygamber (a.s.)a:
'Esselâmü aleyke yâ Rasûlallah=Selam olsun sana ey Allah'ın Resûlü!' diyerek selam vermesin!"
Namaz vakti gelince, Peygamberimiz (a.s.) Mekke vadilerine doğru çıkıp gider; Hz. Ali de, babası Ebu Talib'den, bütün amcalarından ve halktan gizli olarak, Peygamberimiz (a.s.)la birlikte gider, namazlarını oralarda kılarlar, akşamleyin de dönerlerdi.
İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 262, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 21, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 111, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1093, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 128, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 279.
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 102.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 141, Heysemî, Meonau'z-zevâid, c. 9, s. 103.
Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 593, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 19, 20, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 620, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 153-154, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 161, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 6.
Hz. Ali derki:
"Resûlullah (a.s.); Pazartesi günü peygamber gönderildi. Ben de, Salı günü Müslüman oldum ."
"Ben, Resûlullah (a.s.)la birlikte namaz kılan ilk adamım !"
"Mekke'de, Peygamber (a.s.)la birlikte Mekke'nin bazı taraflarına gitmiştik.
Dağların ve ağaçların arasından geçip giderken, karşısına çıkan hiçbir dağ, hiçbir ağaç yoktu ki, Peygamber (a.s.)a:
'Esselâmü aleyke yâ Rasûlallah=Selam olsun sana ey Allah'ın Resûlü!' diyerek selam vermesin!"
Namaz vakti gelince, Peygamberimiz (a.s.) Mekke vadilerine doğru çıkıp gider; Hz. Ali de, babası Ebu Talib'den, bütün amcalarından ve halktan gizli olarak, Peygamberimiz (a.s.)la birlikte gider, namazlarını oralarda kılarlar, akşamleyin de dönerlerdi.
İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 262, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 21, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 111, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1093, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 128, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 279.
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 102.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 141, Heysemî, Meonau'z-zevâid, c. 9, s. 103.
Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 593, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 19, 20, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 620, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 153-154, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 161, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 6.
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1119
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
SEYYİD ve ŞERİF
SEYYİD ve ŞERİF
Başlangıçta, Hasan (r.a) ve Hüseyin (r.a)'ın her ikisi ve onların çocukları için seyyid ifadesi kullanılmaktaydı.
Ancak sonraları Hasan (r.a)'ın soyundan gelenlere şerif, Hüseyin (r.a)'in soyundan gelenlere de seyyid denilmeye başlanmıştır.
Seyyid ve şerifler, Emevîler döneminin sert ve acımasız muameleleri hariç tutulursa, şekli ne olursa olsun sonraki bütün yönetimlerce, lâyık oldukları şekilde saygı görmüşlerdir.
Tarihteki bütün İslâm devletlerinde bu zümrenin işleriyle ilgilenen bir müessesenin bulunması ve bunun başında bulunan kimsenin Nakîbul-Eşrâf en yüksek makamlarından sayılması bunun en açık delilidir.
SEYYİD: Efendi, bey, mevla, ileri gelen baş, reis. Nesebi Hz. Hüseyin (r.a) yoluyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ulaşan ve onun izinden giden kimseleri ifade eden arapça bir sıfat. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem herkesin imamı, büyüğü, önderi olduğundan kendisine bu isim de verilmiştir.
ŞERİF: Şerefli, mübarek. Nesebi Hz. Hasan (r.a) yoluyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ulaşan ve onun izinden giden kimseleri ifade eden arapça bir sıfat.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem, Seyyidu's-Sakaleyn (iki âlemin efendisi), Seyyidul-En'am (yaratılmışların en büyüğü), Seyyidul-Enbiyâ (bütün peygamberlerin efendisi) gibi sıfatlarla vasıflandırılmıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem'den nakledilen hadis-i şeriflerde şöyle buyurulmaktadır:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem : "Ben Ademoğlunun seyyidiyim" buyurmuştur.
(Ebu Davud, Sünne, 13; İbn Mâce, Zühd, 37).
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim" buyurmuştur.
(Buharî, Enbiyâ, 3; Müslim, İman, 367, 369).
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem: Fatıma (r.a) ise, cennetteki kadınların seyyidesidir. buyurmuştur.
(Buhârî, Fedâilul-Ashâb, 29; Menâkıb, 25).
Rasûlüllah (s.a.s), minberde bulunduğu bir sırada yanındaki Hasan (r.a)'ı işaret ederek, "Bu oğlum Seyyiddir. Umulur ki Allah onun vasıtasıyla iki müslüman fırkanın barışmasını sağlar" buyurmuştur.
(Buhari, Sulh, 9; Fedailul-Ashab, 22; Tirmizi, Menakıp, 31).
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem, minberde bulunduğu bir sırada yanındaki Hasan (r.a)'ı işaret ederek:
"Bu oğlum Seyyiddir. Umulur ki Allah onun vasıtasıyla iki müslüman fırkanın barışmasını sağlar"
(Buhari, Sulh, 9; Fedailul-Ashab, 22; Tirmizi, Menakıp, 31).
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin iki seyyididirler" buyurmuştur.
(Tirmizi, Menâsık, 31)
Enes b. Malik (r.a), Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem'i "Biz, Abdulmuttalib'in çocukları cennet ehlinin seyyidleriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî" derken dinlediğini söylemektedir."
(İbn Mace, Fiten, 34)
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Gökler ve yer daha yaratılmadan iki bin yıl önce Cennetin kapısı üzerinde şöyle yazılmıştı: Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlüllah - Allahdan başka hiçbir ilâh yoktur Muhammed Aleyisselâm Allahın Resûlüdür. Onu Hz. Ali ile kuvvetlendirdim. buyurdu
(Cabir (r.a.)den; Taberânî Mucemül Kebir)
(Cabir (r.a.)den; Taberânî Mucemül Kebir)