mebde-i taayyün

Sorularınızı Ayet ve Hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağız.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

mebde-i taayyün

Mesaj gönderen yeliz »

insanın "mebde-i taayyünü "olan isme uruç etmesi ne demek?
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Re: mebde-i taayyün

Mesaj gönderen elifdostu »

yeliz yazdı:insanın "mebde-i taayyünü "olan isme uruç etmesi ne demek?
yeliz kardeşimiz,
"mebde-i taayyün" kelime manası olarak:
mebde: Baş taraf. Başlangıç. Başlama. Kaynak. Kök. Temel. Esas.
taayyün:Meydana çıkmak, âşikâr olmak
anlamlarının birleşmesi ile oluşan bir kelimedir.

Şimdi gelelim üstteki sualinizin cevabına...
Öncelikle şu hadis-i kudsiyi hatırlatayım: "İnsanda göründüğüm kadar hiç bir şeyde görünmedim" buyurmakta ALLAH (CC). Bunun anlamı, ALLAH(CC) Zatı ile değil, RAB olarak esması ile insanda daima tecellidedir demektir. Bunu biraz daha açayım inşaAllah:
Bir hadise karşısında hiddetlenmişsek, öfkelenmişsek, Allahın (CC) ES SABUR ismi, tecellisini azaltmış veya hiçe saymış oluyoruz, o ismin tecellisinin gereğini yapmıyoruz demektir. Bir başka örnek vermek gerekirse, bizden yardım isteyen kimseye insanlık icabı (insan Allahın (CC) esma tecellileri bütünüdür, her ne kadar et ve kemik yığını gibi görünse de) EL Nİ'MENNASIR (ne güzel yardımcı) ismini hiçe saymış, içinzden gelen yardım isteğini (ismin tecellisi icabıdır) nefsimizle reddetmiş oluyoruz. Son bir örnek daha vererek sorunun cevabına geçeyim inşaAllah:
Bir doktor, ağır bir hastası olduğu halde, EŞ ŞAFİ ismi gereğince hasta ile ilgilenmediğinde, hasta olan insan vefat eder ve EL HAYY (hayat veren) esmasının tecellisi sona ermiş, EL MÜMİT (öldüren) ismi tecelli etmiş olur.
Şunu da hatırlatmadan geçmeyeyim ki en üstün zikir fiili zikirdir(üstte üç örneğini anlattım), insan İNSAN olursa esma tecellilerine ters bir davranış göstermez. Yani kamil insan olur. Sorunuzun cevabı acizane şudur ki:
Her insanın galip bir esma tecellisi vardır, insanın ahlakını oluşturan, ve İSM-İ AZAM diye bilinen. İşte insan asıl yaratılış temizliğine (manevi ve maddi olarak) ulaştığında, kendisindeki İSM-İ AZAM'a ulaşmasına, yükselmesine denir ki bu insan artık kamil manada İNSAN olmuştur, Allahın (CC) arzu ettiği insandır... Selam ve dua ile...
En son elifdostu tarafından 13 Ara 2008, 14:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen yeliz »

insan "kendi terbiyesine" gelen ismi,yani "kendinde galip" olan o ismi anlayabilir,değil mi? bunun için hayat şartlarına bakması, hangi belirli esmanın öne çıkması için imtihanlar yaşadığına bakması vs. yeterli midir?yoksa bunun anlaşılması için illa bir seyr-i süluk mu lazımdır.

İnsan ;Peygamberimizin temsil ettiği o vahdetten yani "herkesin Rabbi"nden nasip alamazsa eğer, kendi esmasına kavuşması yani sadece "kendi Rabb"ine ulaşması kemal için, yeterli midir?
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

İnsan kendisindeki galip olan esmayı elbette anlayabilir, ancak önce 1001 esmayı ve manasını (en azından kelime olarak) bilmesi gerekir. Bu esmalar CEVŞENde mevcuttur, oradan faydalanabilirsiniz. Nitekim bir kardeşimiz "ben ism-i azamı buldum" demişti. Kişiye mahsus olduğunu bildiğim için kendisinie "sakın, ben dahil kimseye söyleme" uyarısında bulundum. İlla seyr-ü sülük lazım değil, manevi ilerlemenin 99 usulü olduğunu duymuştum ve bu da 99 esmaya tevafuk eder adet olarak. Ancak her insanın fıtratı aynı olmadığından kendisi başarılı olamayabilir, ki sebebi nefsin arzularına olan bağımlılığıdır, şeyhin yaptığı iş, nefsi fani arzularından arındırmaktır. Bunu kişi kendisi yaparsa İSM-İ AZAMdan istifade noktasına gelebilir. İlim sadece Allah(CC)ın bir ismi olan EL ALİM ismi olduğu halde, muttaki alimlerin velayet mertebelerine kavuştuklarının da biliyoruz. O halde iş ALLAH(CC) esmaları ile donanmaya bakmak lazımdır. Demak isterim ki hiç kimse diyemez ki ben çok merhametli olmak, çok cömert olmak.. vs istiyorum ama yapamıyorum. Bu konuda insan ireadesiyle serbest bırakılmıştır. "Mü'min MÜ'MİN'in aynasıdır" hadis-i şerifinin manası, EL MÜ'MİN olan Allahın(CC) aynası insandır. Temiz insanlar birbiriyle buluştukları zaman sonsuz bir sevgi ve haz duyarlar, işte bunun nedeni birbirinin aynasını görmeleridir, tıpkı karşılıklı iki aynanın sonsuz görüntüsü olduğu gibi. Son sorunuza gelince kardeşim, kabirde insana "Rabbin kimdir?" sorulacaktır, felancanın Rabbi veya Alemlerin Rabbi kimdir ya da haşa Allahın kimdir sorulmayacaktır. Dolayısıyla kurtulmak için insanın kendisini, dolayısıyla RABBini bilmesi yeterleidir. Daha fazla ilerlemek ise DR. MÜNİR DERMAN hocamızın dediği gibi "ALLAH YANINDA KIYMETİNİZİ ARAMAYIN, KENDİ YANINIZDA ALLAHIN KIYMETİNİ ÖLÇÜN, O ZAMAN NE KADAR KIYMETLİ OLDUĞUNUZU ANLARSINIZ" buyurarak bize "BEN KULUMUN ZANNI ÜZEREYİM" hadis-i kudsisini hatırlatmaktadır. Acizane ALLAH(CC)ı en yakın tek dost olarak bilirim, maksad O, amaç O, gaye O. Başka tüm gayeler bize perde olmaktadır, 70000 çeşidi vardır... selam ve dua ile..
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen yeliz »

Kardeşim, okuduğum kadarıyla, Peygamberim'izin nurunda bütün hakikatlar cem olmuş. Yani O'nda bir Yeliz'in hakikatı-tabiri caizse yelizin ayinelik ettiği esma- veya bir Ali'nin veya bir Ayşe'nin hakikatı vs. var.
Eğer kişi- mebde-i taaayünü olan ismi en güzel şekilde göstermek istiyorsa, Onun sünnetinden istifade etmeli. eğer onun davranışlarına bakmaz ise hakikatı tam gerçekleşmez. tabiki insan onun her davranışını yapmaya muktedir olamaz ama onda vahdet saklı olduğu için bir davranışı birlikleri içinde barındırır:
Diyelim ki, ben ateş unsuru ağır basan celalli birisiyim; bu cüzi sıfatın istikameti bulması"pey'izdeki celalin hakikatından payını " alarak olur. O sinirlenirse, nelere sinirlenirdi, nasıl sinirlenirdi kısacası nasıl bir yol alırdı onu bilmek lazım .asıl önemli kısmı ve sorumla ilgili yanı da şu: onun hakikatından payını alması lazım çünkü onun celalinin içinde cemal de var, adalet de var,rahmet de var. yani sinirlendiğinde merhametsiz davranmıyor, ya da kızdığı kişinin aleyhinde kararlar vermiyor...

ona bakarak yapılan her celal yüklü bir davranış biz farkında olmasak da- diğer isimleri de içinde barındırıyor. yani kemalde bir celal
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »


yeliz, elifdost'u kardeşilerim, Konu başlığınızı görünce netten araştırma yaptım üsteki alıntıyla katılmak istedim. faydalı olur inşallah. Bilgilendirdiğiniz için teşekür ederim.


Allah Vergisi Varlık

Allah vergisi varlık (vücûd-i mevhûb-i Hakkânî), onun (tasavvuf yolcusunun) ayn-ı sâbitesinin açılıp keşf olunmasından ibârettir. Yani sırf Allah vergisi ile kevnî taayyünâtın (dünyevî belirtilerin) yok olmasından sonra ortaya çıkar. Onun taayyünü, cem mertebesinden olan o sâde taayyündür.


Zâtî Tecellî ve Hakîkat-ı Muhammedî

Allah'ın zâtının tecellîsi, zâtın zuhûr edip görünmesinden ibârettir. Bir şeyin zuhûru, taayyün (belirme) ve temeyyüz (sıfatların ayrışması) olmadan imkânsızdır. O hâlde zâtın tecellî ve zuhûru ancak taayyünle olur. O da taayyünlerin en büyüğü ve en genişi olup ''vahdet'' diye adlandırılan ''taayyün-i evvel''dir. Bütün mahlûkâtın efendisi olan Peygamber Efendimiz (a.s.)'ın mebde-i taayyünü (belirişinin başladığı yer) bu ''vahdet'' mertebesidir. Tasavvuf yolcusunun mânevî seyahatinin son noktası, mebde-i taayyünü olan ilâhî isim olduğuna göre, tecellî-i zât Peygamber Efendimiz (a.s.)'a mahsustur. O taayyün (-i evvel), bütün ilâhî sıfat, isim, nisbet ve îtibârları icmâlî olarak (özetle ve topluca) birbirinden ayrışmaksızın ihtivâ etmektedir. ''Vâhidiyyet'' mertebesinde ise bu sıfatların tafsîli ve detayları ortaya çıkar, kısımları oluşur. Sıfatlardaki bu tafsîl ve kısımlar diğer mahlûkâtın mebde-i taayyünleridir. Bunlar, o birinci taayyünün (vahdet mertebesinin) altında kalan ilâhî isim ve sıfatlardan ibâret olup (ikinci taayyün olan) vâhidiyyet mertebesinde tafsîl ve detayları ortaya çıkmıştır. O hâlde (Peygamber Efendimiz hâricindeki) diğer tasavvuf yolcularının mânevî ilerleyişinin son noktası bu (tafsîli) ilâhî isim ve sıfatlara (ikinci taayyüne) kadardır. Bu durumda diğerleri için (zât değil) sıfat ve isim tecellisi olur. ''Zâtî tecellî, tecellî sâhibinin mebde-i taayyünü olan ilâhî ismin perdesinde olur'' sözünün mânâsı da budur.

Bu durumda, Hakîkat-ı Muhammedî (Hazret-i Muhammed'in hakîkati) ''bütün'' ve genel olur, diğer varlıkların hakîkatleri ise O'nun ''cüz'' ve parçaları olur. Hazret-i Muhammed (a.s.)'a tâbî olma mutluluğuna erişen ve tam olarak O'na uyanlara bu tâbî olma ve münâsebet sebebiyle zâtî tecellîden bir nasip ve hisse vardır. Çünkü onlara keşf olunmuştur ki, onların hakîkatleri, bütün varlıkların hakîkatlerinin özüdür. Bu sebeple onlar (Peygamber'e tâbî olarak zâtî tecellîden nasip alanlar) ayrışma ve kısımların tafsîle gelmesi sıkıntısından kurtulmuştur. Sanki onlardan görülen şey, kısım perdesi olmaksızın (tecellî-i zâtîden) o hissenin aynısıdır. Onların mebde-i taayyünleri de o hissedir, kısımlar değil.

Meselâ ''isim'', kendisine delâlet etme ve bir zamana bağlı olmama perdesi içinde kelimenin bir özelliğidir. Yani ''isim'', onun mebde-i taayyünü ve kelimenin diğer kısımlarından ayrışmasının başladığı yerdir. Ancak isim kendisini fiil ve harfin aynısı olarak görünce, ayrışma ve kısımlarda tafsîlâta gelme sıkıntısından kurtulur. Kendi mebde-i taayyünü olarak aynı kelimeyi bulur, o kelimenin bir kısmını değil.



mebde: Baş taraf. Başlangıç. Başlama. Kaynak. Kök. Temel. Esas.
taayyün:Meydana çıkmak, âşikâr olmak
anlamlarının birleşmesi ile oluşan bir kelimedir.
__________________
HizmeT NimettiR...

Gavs-ı Sani...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Değerli kardeşlerim, katılımlarınızdan dolayı Allah(CC) razı, SAV memnun olsun inşaallah. Dileğim odur ki, inşaAllah BİZ BİR olarak Muhammedi(SAV) şuur ile kendimizi okuyarak "Kendini bilen RABBini bilir" hadisi şerifiyle amel edenlerden, o sırra erenlerden, GÖRDÜRENi gören, İŞİTTİRENi işiten ve RIZASIna ulaşanlardan oluruz... Selam ve dua ile...
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Cevapla

“►Soru - Cevap◄” sayfasına dön