AH AŞK AH!..
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12889
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
AH AŞK AH!..
AH AŞK AH!..
HAKK AŞK;
Altı yüzü AYNalı
Sekiz köşesi kenetli
On iki ayrıtı acılı
OL-AN Kapalı-Kilitli
KUL Kâbesin,
"BEN" EVinden, "CAN"ın çırılçıplak çıkış kapısıdır...
AŞKa Şeenullahda CANıyla Şâhid olan Şehidlerin yüce DİRİliğinın HEPliğini doğuran HİÇlik, Sırr-ı Sıfır Sermayesi..
Her Nurun ANAsı Nardır, Zor Yolda ZITların zevki peymanesi..
Ve HAKK ÂşıK; Cevr-i Cihan çark-ı Çile Divânesidir!...
DEVR-ÂNda
SEYR--ÂNda
CEVL-ÂNda
HAYR-ÂNda...
AŞK, Nur-u Mîmdir..
Muhammedi Muhabbetle..
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- ASLI
- Dost Üye
- Mesajlar: 63
- Kayıt: 09 Eki 2008, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Aşk güçlüydü
Aşk cesurdu
Aşk nefesti
Aşk büyüktü
Aşk erişilmezdi
Aşk eşsizdi
Aşk pervasızdı
Aşk sessizdi
Aşk söylenmeyen son sözdü
Aşk zamansızdı
Aşk beyaz bir sayfaydı
Aşk amansızdı
Aşk özlemdi
Aşk beklemekti
Aşk kalbinin emin ellerde olduğunu bilmekti
Aşk acıydı
Aşk savaştı
Aşk barıştı
Aşk mutluluktu
Aşk yaşamaktı
Aşk ölmekti
Aşk tezattı
Aşk güncel bir boşluktu
Aşk ASLI olmaktı
Aşk KEREM ini bulmaktı.
Aşk kanatlarımın olduğunu hissettirendi
Aşk asi başımı dize getirendi
Sahi, AŞK neydi?
Aşk cesurdu
Aşk nefesti
Aşk büyüktü
Aşk erişilmezdi
Aşk eşsizdi
Aşk pervasızdı
Aşk sessizdi
Aşk söylenmeyen son sözdü
Aşk zamansızdı
Aşk beyaz bir sayfaydı
Aşk amansızdı
Aşk özlemdi
Aşk beklemekti
Aşk kalbinin emin ellerde olduğunu bilmekti
Aşk acıydı
Aşk savaştı
Aşk barıştı
Aşk mutluluktu
Aşk yaşamaktı
Aşk ölmekti
Aşk tezattı
Aşk güncel bir boşluktu
Aşk ASLI olmaktı
Aşk KEREM ini bulmaktı.
Aşk kanatlarımın olduğunu hissettirendi
Aşk asi başımı dize getirendi
Sahi, AŞK neydi?
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12889
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Şahlanırken doludizgin mavi hülyalarla,
Duyar Cananı rûh sihirli râyihalarla.
Sardıkça her yanı o füsunlu hâtıralar,
Köpürür dalga dalga vuslat tüten duygular.
Uzaklaştıkça kendine âit sahillerden.
Ağarır az ötede ufuk, ağarır birden..
Derken sarar her yanı Mâşukun cazibesi,
Duyulur tasavvurlar üstü sihirli sesi..
Varlık aşkla gürleyen bir mûsikî kesilir,
Gittikçe düğüm düğüm bir âleme erilir.
Artık her yerde o sırla gezer ki, büyülü,
Her manzarayla tülîenir Cânânın kâkülü..
Hislerde işveyle tüten bir üslûp duyulur
Ve insan uhrevilige sırlı bir yol bulur.
Düşünceleriyle hummalı, ruhu pür neşe,
Ziya püskürür, fecrin tepeleri peş peşe
Rüya gibi bir iklime erilir ki; eşsiz,
Füsûnuyla kuşatır bir haz, her yanı sessiz.
Donakalır, sarı güller gibi alnında ter,
Sonra da bir ışığa erer ve her şey biter
Solar bütün renkler; yeşil, mavi, pembe ve mor,
Mekân lâ mekân olur, zamanın nabzı durur.
Dökülür karanfil, yasemin, erguvan, zambak
Menekşe, papatya, lâle ve gül yaprak yaprak.
Görülen bu rüya bitince her yan ağarır,
Rûh da, vuslata ereceği rıhtıma varır..
Anlar o zaman gayenin Allah olduğunu;
Duyar, var olmanın zevkini duyanlar bunu
îman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise,
Rahman, onlar İçin bir sevgi kılacaktır. Mesnevi
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12889
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
değerli kardeşlerim,
nur-ye, ASLIhan, habibi ve duygu seli mina can tebrik ve teşekkür ederim,
AŞKı MEŞKte canyoldaşlığınıza..
Allah cc Kabul etsin hizmetinizi..
Muhammedi Muhabbetle..
HUU Dost!..
KUL İhvanî Garib AŞKın Fakiri
Ahmaklar ölmüştür, Âşıklar diri
Sonsuzdan-Sıfıra Kervan Kıtmiri
Âşıklara Âşık gÖZ yaşlarımız..
*
MeczubuzMecnununuz Zülf-ü Leylâya
AŞK çekti başımız kara sevdâya
Mahşeri derc ettik Kâlû Belâya
Bezm-i Elestinde bir HOŞlarıyız
*
Âşıklar AŞK Okur gÖZüm yaşında
Gönlümüz tutsaktır hilâl kaşında
Kimi ayık gezer AKLı başında
Şükürler olsun BİZ sarhoşlarıyız
*
Alnımızda KADER Senetlerimiz
Sîretin Sûreti Sanatlarımız
Sevabla-Günahtan Kanatlarımız
Zuhurat Zevkinde AŞK KUŞlarıyız
*
KUL İhvanî Sefil bâtın adımız
YÂR ADIn anmaktır her AN yâdımız
Acı-Tatlı-Ekşi-Tuzlu tadımız
Muhabbet Mevsimin mayhoşlarıyız
04.06.1998 14:04
Derc: İçine almak. Katmak. * Kitaba koymak. * Nakışlı kâğıt üzerine yazılan yazı. * Hattatın yazılmış kâğıt tomarı.
Zuhurât: Birden oluveren şeyler. Hesapta olmayan umulmadık hâdiseler. * Sünuhat. (L.R.)
Yâd: f. Anma. Hatırda tutma. Zikretme. * Hediye. * Hâtıra. * Hatır, gönül. * Uyanıklık
nur-ye, ASLIhan, habibi ve duygu seli mina can tebrik ve teşekkür ederim,
AŞKı MEŞKte canyoldaşlığınıza..
Allah cc Kabul etsin hizmetinizi..
Muhammedi Muhabbetle..
HUU Dost!..
KUL İhvanî Garib AŞKın Fakiri
Ahmaklar ölmüştür, Âşıklar diri
Sonsuzdan-Sıfıra Kervan Kıtmiri
Âşıklara Âşık gÖZ yaşlarımız..
*
MeczubuzMecnununuz Zülf-ü Leylâya
AŞK çekti başımız kara sevdâya
Mahşeri derc ettik Kâlû Belâya
Bezm-i Elestinde bir HOŞlarıyız
*
Âşıklar AŞK Okur gÖZüm yaşında
Gönlümüz tutsaktır hilâl kaşında
Kimi ayık gezer AKLı başında
Şükürler olsun BİZ sarhoşlarıyız
*
Alnımızda KADER Senetlerimiz
Sîretin Sûreti Sanatlarımız
Sevabla-Günahtan Kanatlarımız
Zuhurat Zevkinde AŞK KUŞlarıyız
*
KUL İhvanî Sefil bâtın adımız
YÂR ADIn anmaktır her AN yâdımız
Acı-Tatlı-Ekşi-Tuzlu tadımız
Muhabbet Mevsimin mayhoşlarıyız
04.06.1998 14:04
Derc: İçine almak. Katmak. * Kitaba koymak. * Nakışlı kâğıt üzerine yazılan yazı. * Hattatın yazılmış kâğıt tomarı.
Zuhurât: Birden oluveren şeyler. Hesapta olmayan umulmadık hâdiseler. * Sünuhat. (L.R.)
Yâd: f. Anma. Hatırda tutma. Zikretme. * Hediye. * Hâtıra. * Hatır, gönül. * Uyanıklık
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
CANAmın CANı, CANYOLDAŞım Kul İhvanim'e;
AH AŞK AH!..
HAKK AŞK;
Altı yüzü AYNalı
Sekiz köşesi kenetli
On iki ayrıtı çileli
OL-AN Kapalı-Kilitli
KUL Kâbesin,
"BEN" EVinden, "CAN"ın çırılçıplak çıkış kapısı'ndan UYkUYu UYut UYma! (Kul İhvani)çalışmalarımızı yaparken MURADımız;
AŞKa Şeenullahda CANıyla Şâhid olan Şehidlerin yüce DİRİliğinin HEPliğini doğuran HİÇlik, Sırr-ı Sıfır Sermayesi'nden
Ve HAKK ÂşıK; Cevr-i Cihan çark-ı Çile Divâne'liğine
AŞKı MEŞKte canyoldaşlığını sınırsız sunduğunuz HİZMETlerinizden ALLAH c.c RAZI olsun! Es SELAM NÛRUN ÂLÂ NUR'umuza ve DUYup UY-AN BİZlere olsun İNŞAALLAH!....
MUHAMMEDİ MuHABBetlerimİZle!....
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Güneşi izleyen bulut, gizleyebilir mi hiç varlığını güneşin;Âşıklar AŞK Okur gÖZüm yaşında
Gönlümüz tutsaktır hilâl kaşında
Kimi ayık gezer AKLı başında
Şükürler olsun BİZ sarhoşlarıyız
*
Alnımızda KADER Senetlerimiz
Sîretin Sûreti Sanatlarımız
Sevabla-Günahtan Kanatlarımız
Zuhurat Zevkinde AŞK KUŞlarıyız
acıyı saklayan tebessüm, ya saklayabilir mi hiç vücudunu acının?
Dokunulunca en ince teline içindeki sızının,
bülbül durabilir mi şeydalanmadan ta mahşer olunca?...
Her nereye bakarsa gördüğü âhtır aşkın;
âh elinden niyaz için mescide girse dahi...
Minaresi elif, kubbesi he'dir çünkü camilerin...
Ve hala elifin bağrı şerha şerha kan ve hala iki gözü iki çeşme he'nin...
Erbab-ı aşka pîşe heman her gün âh imiş
Her bir nefes ki âh ile geçmez, günah imiş...
Ve sözün düğümü; Âh mine-l aşk!...
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
canyoldaşı...gönülyoldaşı olabilirsek ne mutlu bize..
gönlü sevgi kulihvani ağbim..
Mevlam tşklerinize, dualarınıza bizleri layık eylesin inş..
Sizleri Allah c.c için çok sevdik...
SONSUZ OLANIN SONSUZ SEVGİSİDE ÜZERİNİZE OLSUN DİLERİZ...
İLAHİ AŞK
Günlerden bir gün güneşe uyandı gönül.
İlk kez gözlerini açtı
varlığa. Önce aslına baktı. Yüzünde binlerce ışık gezinen bir aynaydı özü.
Aynasında iç içe geçmiş binlerce göz saklıydı. Sonra baktıkça baktı etrafına.
Bir çiçeğe değdi gözleri önce. Zarif boynu, incecik renkli yapraklarıyla ne hoş
şeydi bu. Çiçeğin kokusuna büründü gönül, binbir rayihadan geçip, beyazı seçti
en çok, alın, morun, sarının arasından. Beyazı sevdi. Aklığa, saflığa,
katışıksızlığa özlemdi bu belki. Beyaz, renklerin sultanı, beyaz sinesinde
gökkuşakları saklı. Kök salar her renk boyasına beyazın ya, sevdası beyaza
ondandı. Sonra bir kuşu sevdi gönül. Kanatlanıp alabildiğine, kucak açtı
masmavi göklere. Uçtu, uçtu, uçtu sonsuz ufuklara. Gökler hiç kimsenin
olmadığı kadar onundu. Bir düş gördü gönül kuşun kanatlarında. Apak bulutlar,
uçuşan kar taneleri düşüne renkler kattı. Düşe sevdalandı gönül. Adı
hürriyetti onun.
Sonra bir ağaca özendi gönül. Bir tepeye kurulup sapasağlam
gövdesiyle yüzyıllarca yaşayan, kolları göklere uzanan, kökleri toprağın
damarlarına karışmış bir ulu ağaçtı o. Güneşin altın ışıklı ikindilerinde
yemyeşil yaprakları tatlı hışırtılarla bir o yana bir bu yana salınırdı usulca.
Gelinlik giyerdi baharlarda, meyvelerle dolardı elleri yazlarda.
Kuşlara, sincaplara yuvaydı merhametli kolları. Ağaç bir türkü söylüyordu ılık
bir meltem gibi yalayarak geçerken ona bakan gözleri. Yemyeşil ovalarda
asırlardır duyulurdu sesi. Ağacın türküsü huzurdu. Gönül huzuru sevdi.
Sonra gönül toprağı gördü. Sımsıcak ve kara yüzüyle ana toprağı.
Bağrında nice nazireler saklıydı. Vakti gelince kapıları açılırdı hazinelerin,
fışkırırdı ağaçlar, otlar cümle nebatat. Toprağın elleri sımsıcaktı, cömertlik
kokuyordu; hele de yağmur sonrası. Severdi gönül vereni. Toprağa sevgisi bu
yüzdendi.
Sonra göklere uzandı gönül. Uçsuz, bucaksız maviliklerde yüzen
bulutları sevdi. Susayan canlara damla damla serinlik göklerden gelirdi.
Çöllere dönerdi yeryüzü, buluşmasaydı suyla. Çölü kim severdi?
Ve gönül gördü daha binlercesini. Sevdi ayrı ayrı her birini.
Sevdikçe yüzünü sevdiğine çevirdi. Ona hep gülümseyecekti ebedî. Madem ki
cömertlik, huzur, sevgi, güzellik yüzündeydi her birinin. Varlık en değerliydi.
Gönül sevdi her gördüğünü aynasında. Yüzüne tutulan renklere bulandı her
gördüğüyle. Doğduğundan beri sevdi hayatı, yaşamayı, sonsuz varlığı. Hep
sürseydi bu böyle, düşünmeden fazla ötesini, oh ne güzeldi! Hangi çocuk
oyuncaklarla oynamaktan bıkardı ki?
Bir gün ama bir gün... Ölümü gördü gönül. Nefesini duydu tam da
yanında.
Daha önce gördüklerine benzemiyordu ölüm. Korktu, kaçtı önce,
gözlerini yumdu binlerce kere. Oysa kaçış yoktu hiçbir nefse, göz yummak
nafile.
Dünya güzel, dünya capcanlı, dünya onun iken ölüm de ne demekti?
Elveda tüm sevgililere, gülen yüzlere, öyle mi? Bir kara deliğin bağrına dökmek
varlığı ve varlığını, ölüm bu mu? Ölüm, yokluk mu, bitiş mi, son mu?
Ölümü şikâyete gitti gönül sevgililerine. Dile geldi onca varlık.
Ölümün kapısından giremezdi onunla ne çiçekler, ne kuşlar, ne toprak, ne
ağaçlar, ne gökler. Gelmeyecekti hiçbiri beraberinde. Arkadaşlıkları ve
alıştıkları yoktu yalnızlığın en koyusundayken gönle. Elleri uzanmazdı
hiçbirinin o an ellerine.
Gönül küstü, gönül darıldı tüm sevdiklerine. Güler yüzler solmuştu
birdenbire. Gönül acı çekti bir zaman kendi içinde. Arayanı, soranı olmadı
ölümün eşiğinde.
Peki bunca güzellik, sevgi, hikmet, temizlik, sanat, ilim.. neydi
varlığın bedeninde görülen? Köksüz ağaç olur mu? Güneşsiz ışık gelir mi?
Öyleyse neydi kaynağı buncanın? Özünde neler saklıydı varlığın?
Nihayetinde gönül anlamaya başladı. Önce hayatı anladı ölümün
yüzünde.
Ölüm anlattı hayatı. Göründüğü gibi değildi özü hiçbir şeyin. Ne
toprak cömert, ne gökler güzel, ne bulutlar merhametliydi. Gönül aynasına
yansıyanların ışıkları başka yerdendi. Sonra hayat anlattı ölümü. Herkesin
ebedî yolculuğunda uğrayacağı bir eşikti o. Lezzetleri acılaştıran son değil,
bitiş değil, sadece bir duraktı ölüm. Ve ne mutluydu hazırlığını yapanlara.
Cennetlere açılan kutlu bir koridora dönüşürdü o zaman ölüm.
Gönül kendine dönüp baktı... Anlamı neydi öyleyse varlığının.
Sonra duydu ansızın uzaklardan bir seslenişi. Aradıkça kuvvetlendi sesleniş,
aradıkça çoğaldı, sisler dağıldı. Tatlı bir çağrıydı bu. Samimî, katışıksız,
apaydınlık. Çiçeklerin olmadığı güzellikte, ağacın tatmadığı huzurda, göklerin
bilmediği özgürlükte, toprağın hissetmediği merhametlilikteydi sesleniş.
Gel... Gel... Batırıp gidenlere, yitip kaybolanlara bağlanma.
Onlar sadece Yaratan'a götüren vasıtadır. Bedenleri kırılmaya mahkûm aynadır.
Işıklarının kaynağı Yaratan'dır. O ki Ebedî Dost'undur, seni
bekliyor, varlıkların dilleriyle sana mesajlarını yolluyor. Ne duruyorsun.
Gel...
Gel... Gel...
Gönül ayağa kalktı. Varlığın silinmişliğinde yudumlarken
yalnızlığın en koyusunu, çağrıya uydu. Gönül cennetlere çağrılıyordu. Gönül
aşk denizine daldı. Sonsuz damlaların arasına kendi özünü de kattı. Aktı,
aktı, aktı ebediyetlere...
Gönlün adı artık 'ilâhî aşk'tı.
gönlü sevgi kulihvani ağbim..
Mevlam tşklerinize, dualarınıza bizleri layık eylesin inş..
Sizleri Allah c.c için çok sevdik...
SONSUZ OLANIN SONSUZ SEVGİSİDE ÜZERİNİZE OLSUN DİLERİZ...
İLAHİ AŞK
Günlerden bir gün güneşe uyandı gönül.
İlk kez gözlerini açtı
varlığa. Önce aslına baktı. Yüzünde binlerce ışık gezinen bir aynaydı özü.
Aynasında iç içe geçmiş binlerce göz saklıydı. Sonra baktıkça baktı etrafına.
Bir çiçeğe değdi gözleri önce. Zarif boynu, incecik renkli yapraklarıyla ne hoş
şeydi bu. Çiçeğin kokusuna büründü gönül, binbir rayihadan geçip, beyazı seçti
en çok, alın, morun, sarının arasından. Beyazı sevdi. Aklığa, saflığa,
katışıksızlığa özlemdi bu belki. Beyaz, renklerin sultanı, beyaz sinesinde
gökkuşakları saklı. Kök salar her renk boyasına beyazın ya, sevdası beyaza
ondandı. Sonra bir kuşu sevdi gönül. Kanatlanıp alabildiğine, kucak açtı
masmavi göklere. Uçtu, uçtu, uçtu sonsuz ufuklara. Gökler hiç kimsenin
olmadığı kadar onundu. Bir düş gördü gönül kuşun kanatlarında. Apak bulutlar,
uçuşan kar taneleri düşüne renkler kattı. Düşe sevdalandı gönül. Adı
hürriyetti onun.
Sonra bir ağaca özendi gönül. Bir tepeye kurulup sapasağlam
gövdesiyle yüzyıllarca yaşayan, kolları göklere uzanan, kökleri toprağın
damarlarına karışmış bir ulu ağaçtı o. Güneşin altın ışıklı ikindilerinde
yemyeşil yaprakları tatlı hışırtılarla bir o yana bir bu yana salınırdı usulca.
Gelinlik giyerdi baharlarda, meyvelerle dolardı elleri yazlarda.
Kuşlara, sincaplara yuvaydı merhametli kolları. Ağaç bir türkü söylüyordu ılık
bir meltem gibi yalayarak geçerken ona bakan gözleri. Yemyeşil ovalarda
asırlardır duyulurdu sesi. Ağacın türküsü huzurdu. Gönül huzuru sevdi.
Sonra gönül toprağı gördü. Sımsıcak ve kara yüzüyle ana toprağı.
Bağrında nice nazireler saklıydı. Vakti gelince kapıları açılırdı hazinelerin,
fışkırırdı ağaçlar, otlar cümle nebatat. Toprağın elleri sımsıcaktı, cömertlik
kokuyordu; hele de yağmur sonrası. Severdi gönül vereni. Toprağa sevgisi bu
yüzdendi.
Sonra göklere uzandı gönül. Uçsuz, bucaksız maviliklerde yüzen
bulutları sevdi. Susayan canlara damla damla serinlik göklerden gelirdi.
Çöllere dönerdi yeryüzü, buluşmasaydı suyla. Çölü kim severdi?
Ve gönül gördü daha binlercesini. Sevdi ayrı ayrı her birini.
Sevdikçe yüzünü sevdiğine çevirdi. Ona hep gülümseyecekti ebedî. Madem ki
cömertlik, huzur, sevgi, güzellik yüzündeydi her birinin. Varlık en değerliydi.
Gönül sevdi her gördüğünü aynasında. Yüzüne tutulan renklere bulandı her
gördüğüyle. Doğduğundan beri sevdi hayatı, yaşamayı, sonsuz varlığı. Hep
sürseydi bu böyle, düşünmeden fazla ötesini, oh ne güzeldi! Hangi çocuk
oyuncaklarla oynamaktan bıkardı ki?
Bir gün ama bir gün... Ölümü gördü gönül. Nefesini duydu tam da
yanında.
Daha önce gördüklerine benzemiyordu ölüm. Korktu, kaçtı önce,
gözlerini yumdu binlerce kere. Oysa kaçış yoktu hiçbir nefse, göz yummak
nafile.
Dünya güzel, dünya capcanlı, dünya onun iken ölüm de ne demekti?
Elveda tüm sevgililere, gülen yüzlere, öyle mi? Bir kara deliğin bağrına dökmek
varlığı ve varlığını, ölüm bu mu? Ölüm, yokluk mu, bitiş mi, son mu?
Ölümü şikâyete gitti gönül sevgililerine. Dile geldi onca varlık.
Ölümün kapısından giremezdi onunla ne çiçekler, ne kuşlar, ne toprak, ne
ağaçlar, ne gökler. Gelmeyecekti hiçbiri beraberinde. Arkadaşlıkları ve
alıştıkları yoktu yalnızlığın en koyusundayken gönle. Elleri uzanmazdı
hiçbirinin o an ellerine.
Gönül küstü, gönül darıldı tüm sevdiklerine. Güler yüzler solmuştu
birdenbire. Gönül acı çekti bir zaman kendi içinde. Arayanı, soranı olmadı
ölümün eşiğinde.
Peki bunca güzellik, sevgi, hikmet, temizlik, sanat, ilim.. neydi
varlığın bedeninde görülen? Köksüz ağaç olur mu? Güneşsiz ışık gelir mi?
Öyleyse neydi kaynağı buncanın? Özünde neler saklıydı varlığın?
Nihayetinde gönül anlamaya başladı. Önce hayatı anladı ölümün
yüzünde.
Ölüm anlattı hayatı. Göründüğü gibi değildi özü hiçbir şeyin. Ne
toprak cömert, ne gökler güzel, ne bulutlar merhametliydi. Gönül aynasına
yansıyanların ışıkları başka yerdendi. Sonra hayat anlattı ölümü. Herkesin
ebedî yolculuğunda uğrayacağı bir eşikti o. Lezzetleri acılaştıran son değil,
bitiş değil, sadece bir duraktı ölüm. Ve ne mutluydu hazırlığını yapanlara.
Cennetlere açılan kutlu bir koridora dönüşürdü o zaman ölüm.
Gönül kendine dönüp baktı... Anlamı neydi öyleyse varlığının.
Sonra duydu ansızın uzaklardan bir seslenişi. Aradıkça kuvvetlendi sesleniş,
aradıkça çoğaldı, sisler dağıldı. Tatlı bir çağrıydı bu. Samimî, katışıksız,
apaydınlık. Çiçeklerin olmadığı güzellikte, ağacın tatmadığı huzurda, göklerin
bilmediği özgürlükte, toprağın hissetmediği merhametlilikteydi sesleniş.
Gel... Gel... Batırıp gidenlere, yitip kaybolanlara bağlanma.
Onlar sadece Yaratan'a götüren vasıtadır. Bedenleri kırılmaya mahkûm aynadır.
Işıklarının kaynağı Yaratan'dır. O ki Ebedî Dost'undur, seni
bekliyor, varlıkların dilleriyle sana mesajlarını yolluyor. Ne duruyorsun.
Gel...
Gel... Gel...
Gönül ayağa kalktı. Varlığın silinmişliğinde yudumlarken
yalnızlığın en koyusunu, çağrıya uydu. Gönül cennetlere çağrılıyordu. Gönül
aşk denizine daldı. Sonsuz damlaların arasına kendi özünü de kattı. Aktı,
aktı, aktı ebediyetlere...
Gönlün adı artık 'ilâhî aşk'tı.
En son MINA tarafından 03 Tem 2009, 19:34 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Akıl misali Cebrailim kaldı SİDREDE
Aşk ile yürüdü Muhammedim vuslata ol YERDE
Aşk için terkeyledik aklı SERDE
Mansur gibi Enel Hakk nidası dilde
Bir değil Bin canım alsalar CANAN uğruna AMADE
Bir kez dese bana ey AŞIK-I DİLDADE
Mukarreb der ki Aşktan gayrı her söz BEYHUDE
Her anı CANAN ile geçen ömür ASUDE
Aşk ile yürüdü Muhammedim vuslata ol YERDE
Aşk için terkeyledik aklı SERDE
Mansur gibi Enel Hakk nidası dilde
Bir değil Bin canım alsalar CANAN uğruna AMADE
Bir kez dese bana ey AŞIK-I DİLDADE
Mukarreb der ki Aşktan gayrı her söz BEYHUDE
Her anı CANAN ile geçen ömür ASUDE
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
AŞK ve ÂŞIK
AŞK söz değil, Aşk sır duyu
AŞK'sız ömür bir kör kuyu
Sızar iner sinem suyu
Gözlerimin pınarına...
Bizi de ÂŞIK 'tan sayıp
Bunca kusur bunca ayıp
AŞK suçundan yargılayıp
Çeksinler çile dârına
Bülbül-ü biçârem gülsüz
Gâh deli, gâh velî tülsüz
Ateşsiz, dumansız, külsüz
Yanmışam Aşkın nârına...
ÂŞIK ömrün Aşkla bezer
CANAN için CAN'ın ezer
SIR SAHRASI'n sıfır gezer
"VAR"ını verir "YÂR"ına...
KUL İHVÂNÎ git işine
AŞK değer kırar dişine
Meczublar düşer peşine
Ah-ü-feryâd-ü-zârına
AŞK söz değil, Aşk sır duyu
AŞK'sız ömür bir kör kuyu
Sızar iner sinem suyu
Gözlerimin pınarına...
Bizi de ÂŞIK 'tan sayıp
Bunca kusur bunca ayıp
AŞK suçundan yargılayıp
Çeksinler çile dârına
Bülbül-ü biçârem gülsüz
Gâh deli, gâh velî tülsüz
Ateşsiz, dumansız, külsüz
Yanmışam Aşkın nârına...
ÂŞIK ömrün Aşkla bezer
CANAN için CAN'ın ezer
SIR SAHRASI'n sıfır gezer
"VAR"ını verir "YÂR"ına...
KUL İHVÂNÎ git işine
AŞK değer kırar dişine
Meczublar düşer peşine
Ah-ü-feryâd-ü-zârına
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
- fatmaana
- Aktif Üye
- Mesajlar: 199
- Kayıt: 15 Eki 2006, 02:00
Yâ HaYYYY!
Yâ HaKKKK!
Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur.
O âdeta gezen, dolaşan bir ölüdür.
Eğer aklın varsa, git de Hakk'tan dert iste, çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır.
Hz. Pîr (ks)
[url=http://www.muhammedinur.com][img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/mesajresimleri/ftm11fh9.gif[/img][/url]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12889
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
mukarreb yazdı:Akıl misali Cebrailim kaldı SİDREDE
Aşk ile yürüdü Muhammedim vuslata ol YERDE
Aşk için terkeyledik aklı SERDE
Mansur gibi Enel Hakk nidası dilde
Bir değil Bin canım alsalar CANAN uğruna AMADE
Bir kez dese bana ey AŞIK-I DİLDADE
Mukarreb der ki Aşktan gayrı her söz BEYHUDE
Her anı CANAN ile geçen ömür ASUDE
ZEVK 3372
İnsAN Ağzı bir Değirmen! İmtihAN, Demir Leblebi
Sebeb, Sonuç doğuruyor! Ardından Sonuç, Sebebi
NAKLi BUL-AN AKILmış AŞK! Gerisi Laf-ı Güzâfmış!
BİZ BİRiz, Bile CANımız! RABBımızın Mukarrebi!...
03.11.08 21:59
Lârâ - A N t a l Y A
NAKL: Kurân-ı Kerîm ve kusursuz Hadis-i Şerif Buyrukları.
Laf-ı Güzâf: f. Boş, bîhude, lüzumsuz söz
Muakrreb: (Kurb. dan) Yakınlaşmış. Yakınlaştırılmış. Yakın. Büyük zât veya padişah gibi kimselere hizmette yaklaşmış olan.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
AŞKta AŞKtan AŞKa AŞKla!..
AŞK : SIRR-ı SIFIR SEViyesinde SEVgidir!..
AŞK : AŞK : Tenzih ve teşbihi iyice bilip-anlayıp ikisinin ortasında tevhid ile yaşamak şerefidir...
AŞK : Zamanı yaşamanın her kişinin işi, "AN"ı yaşamanın ise "Er kişi"nin işi olduğunu biliş ve yaşayıştır...
AŞK : Âşığın alnındaki yazı, ahındaki harf, sırrındaki ses ve niyâzındaki nefestir...''
AŞK : SIRR-ı SIFIR SEViyesinde SEVgidir!..
AŞK : AŞK : Tenzih ve teşbihi iyice bilip-anlayıp ikisinin ortasında tevhid ile yaşamak şerefidir...
AŞK : Zamanı yaşamanın her kişinin işi, "AN"ı yaşamanın ise "Er kişi"nin işi olduğunu biliş ve yaşayıştır...
AŞK : Âşığın alnındaki yazı, ahındaki harf, sırrındaki ses ve niyâzındaki nefestir...''