HEMAN TEVHÎD
Gönderilme zamanı: 13 Ağu 2007, 14:10
HEMAN TEVHÎD EDİN TEVHÎD!
Hudâ'yı isteyen ihvan!
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Hulûs-i kalb ile her an
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Akıtsun gözinüz yaşlar
Nitekim akıdur taşlar
Dutun sözimi kardaşlar!
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Mecâlis olmanız zinhâr
A'na kim, dinidür dînar
Beher dem, her nefes, her bâr
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Gönüller pasını silsün
Saraya, Pâdişâh gelsün,
Ki, her gün İyd ü Kadr olsun.
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Munâfık sözine uyman!
Kulağınıza hem koyman
Dediklerini hiç duyman!
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Ne lâyık sâlike hıltat.
İde kim, nâs ile ülfet
Kamudan eyleyüp Uzlet
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Revâmıdır size gaflet
Ki, nefse viresiz möhlet?
Eğer dilerseniz vuslet
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Yatur iken, otururken
Ayak üzre yürür iken
Gezer iken, durur iken
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Denilmez kim a'na âkıl
Çalışmaz hiç olur gafil
Tutun bu pendi velhâsıl
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Edin Tevhîd kurun halka
Dahi îlâm edin halka
Duruşup bu güzel hulka
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Bu Kuddûsî eder pendi
Amel etmezse de, kendi
Çezilsün kalblerin bendi
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Hakk Âşığı
Ahmedi Kudûsî Baba
İhvan : Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.
Heman : f. Derhâl, hemen, acele olarak, çarçabuk, o anda.
Hulûs-i kalb : Kalbden, gönülden, içten samimiyet.
Mecâlis : Meclisler. Toplantılar. Toplantı yerleri.
Zinhâr : Sakın.
Dînar : Lât. Eskiden kullanılan altın ve sikkeli para.
Bâr : Defa kez. Her bar: Her defa, her kez.
Beher dem : Her bir zaman. Daima.
İyd ü Kadr : Gündüzü bayram geesi Kadir gecesi.
Hıltat : Karışmak, birlikte olamak.
Ülfet : Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma
Uzlet : Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.
Revâ : f. Lâyık, uygun. Meydana gelmek. * Gidici.
Gaflet : Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
Möhlet : Mühlet. Vakit. Bir işi bir zaman için geri bırakmak. * Rıfk ve teenni ile meydan vererek tutmak.
Vuslet : Vuslat. Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
Âkıl : Uyanık. Aklı başında. Tedbirli. Düşüncesi sağlam. Huşyâr.
Velhâsıl : Sözün kısası, özü, kısacası.
Pend : f. Nasihat, vaaz, öğüt.
Îlâm : Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. * Mahkeme hükmünü bildiren resmi karar yazısı.
Hulk : Huy. Ahlâk. Tabiat. Yaratılıştan olan haslet. Seciyye. Cibilliyet. * İnsanın doğuştan veya sonradan kazandığı ruhî ve zihnî hâller.
Çezilsün kalblerin bendi : Kalblerin bağı çözülsün.
Hudâ'yı isteyen ihvan!
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Hulûs-i kalb ile her an
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Akıtsun gözinüz yaşlar
Nitekim akıdur taşlar
Dutun sözimi kardaşlar!
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Mecâlis olmanız zinhâr
A'na kim, dinidür dînar
Beher dem, her nefes, her bâr
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Gönüller pasını silsün
Saraya, Pâdişâh gelsün,
Ki, her gün İyd ü Kadr olsun.
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Munâfık sözine uyman!
Kulağınıza hem koyman
Dediklerini hiç duyman!
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Ne lâyık sâlike hıltat.
İde kim, nâs ile ülfet
Kamudan eyleyüp Uzlet
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Revâmıdır size gaflet
Ki, nefse viresiz möhlet?
Eğer dilerseniz vuslet
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Yatur iken, otururken
Ayak üzre yürür iken
Gezer iken, durur iken
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Denilmez kim a'na âkıl
Çalışmaz hiç olur gafil
Tutun bu pendi velhâsıl
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Edin Tevhîd kurun halka
Dahi îlâm edin halka
Duruşup bu güzel hulka
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Bu Kuddûsî eder pendi
Amel etmezse de, kendi
Çezilsün kalblerin bendi
Heman Tevhîd edin Tevhîd!
Hakk Âşığı
Ahmedi Kudûsî Baba
İhvan : Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.
Heman : f. Derhâl, hemen, acele olarak, çarçabuk, o anda.
Hulûs-i kalb : Kalbden, gönülden, içten samimiyet.
Mecâlis : Meclisler. Toplantılar. Toplantı yerleri.
Zinhâr : Sakın.
Dînar : Lât. Eskiden kullanılan altın ve sikkeli para.
Bâr : Defa kez. Her bar: Her defa, her kez.
Beher dem : Her bir zaman. Daima.
İyd ü Kadr : Gündüzü bayram geesi Kadir gecesi.
Hıltat : Karışmak, birlikte olamak.
Ülfet : Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma
Uzlet : Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.
Revâ : f. Lâyık, uygun. Meydana gelmek. * Gidici.
Gaflet : Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
Möhlet : Mühlet. Vakit. Bir işi bir zaman için geri bırakmak. * Rıfk ve teenni ile meydan vererek tutmak.
Vuslet : Vuslat. Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
Âkıl : Uyanık. Aklı başında. Tedbirli. Düşüncesi sağlam. Huşyâr.
Velhâsıl : Sözün kısası, özü, kısacası.
Pend : f. Nasihat, vaaz, öğüt.
Îlâm : Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. * Mahkeme hükmünü bildiren resmi karar yazısı.
Hulk : Huy. Ahlâk. Tabiat. Yaratılıştan olan haslet. Seciyye. Cibilliyet. * İnsanın doğuştan veya sonradan kazandığı ruhî ve zihnî hâller.
Çezilsün kalblerin bendi : Kalblerin bağı çözülsün.