İnsanın Kulluk imtihanında 4 letâif rol almaktadır. Bilindiği gibi bunlar Beden-Nefs-Kalb-Ruh’tur. Bu letâiflerden olan Nefs ise imtihanda başroldedir.
Nefsi ele alırsak,
Nefs yedi mertebededir.
Nefs-i Emmâre, Nefs-i Levvâme, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmâinne, Nefs-i Razziye, Nefs-i Merziye, Nefs-i Kâmile
1. Nefs-i Emmâre:
Kötülükleri yapmayı emreden nefis anlamında arapça bir ifâdedir. Bu nefis, “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, daima kötülüğü emredicidir.”(Yûsuf 12/53) âyetinde ki nefistir. Bu nefis, kötü fiili terk etmek değil, yapmak olduğunu savunur. Bir başka târifle kalbi ulvî değil, süflî (aşağılık, alçak) şeylere celbeden nefse denir. Kişiyi helâk etmeye çalışan, düşmana yardımcı olan, hevâ ve hevese uyan ve türlü türlü kötülüklerle itham olunan nefistir. Nefs-i emmâre, aklı ve kalbi aldatır. En değerli ve en güzel şeyleri akla ve kalbe, kötü, çirkin ve değersiz gösterir. Nefs-i emmâre’den kalbe geçen ilk hastalık şehvettir. Şehvetin peşinden sevgi, istek ve öfke geçer. Bunların peşinden de kibir, çekememezlik, zülum ve tutku gelir. Nefs-i emmâre’nin ortaya çıkmasına sebep olan en etkili organ gözdür. Görmemizi sağlayan göz haramlara baka baka gönül gözü kör olur. Ne kadar kötü sıfat varsa, bunları görmez olur. Bu nedenle gözü haramlardan sakınmak gerekir. Kulak, dil, deri v.b. gibi diğer duyu organlarının durumu da böyledir. Bu organlarında hassasiyetlerini kaybetmemesi için haramlardan muhafazası gerekir.
2. Nefs-i Levvâme:
Kınayıcı nefis anlamında, arapça bir ifâdedir. “Kendini dâima kınayan nefse yemin ederim.” (Kıyâme, 75/2. ) âyetinin ifâde etttiği mânâda olduğu gibi dâima yapıp ettiklerinden dolayı kendini kınar. Bir başka târife göre ise bir parça kalbin nuru ile nurlanmış, o nur ölçüsünde uyanıklık kazanmış nefistir. O, bir hata veya haksızlık yaptığında, bilir ki doğru davranış bu fiili terk etmektir ve bu nedenle kendisini kınar. Bir anlamda vicdânın ortaya çıkışıdır. Sühreverdî, nefsin bu hale gelmesini şöyle açıklar: “Nefis, yaratılışındaki vasıflardan sıyrıldığı ve tabiî karekterinden kurtulduğu zaman, itmi’nan makamına doğru yönelmeye başlar. Bu nefsin adı levvâmedir. İtmi’nan mahallini bilmesi ve oraya bakması dolayısı ile nefis, kendini yine kendisi kınayarak, kendinde var olan kötülüğü emredici normal haline çekilir.” Nefs-i levvâme evresinde sâlikin kalbine ilâhî ve insanî olmak üzere iki türlü perde ilişir ve bu perdeler çoğunlukla ilmî perdelerdir. Böylece bu nefsin üzeri hafif ve ince perdelerle kaplanır. Bu nefis kendini sürekli yapmış olduğu hatalardan dolayı kınar. Hasan Basrî: “Vallahi, mü’mini her halinde kendini ayıplarken görürsün. Yaptığı iyilikleri az ve yetersiz bulur; bundan dolayı pişmanlık duyar ve kendini paylar. Günaha batmış kimse ise, hiçbir şekilde kendini eleştirmeksizin günah işlemeyi sürdürür.” der.
3. Nefs-i Mülhime:
İlham ve keşfe nâil olan nefistir. Bir başka ifâde ile nefsin ilâhî ilhâma uygun hale gelip kendisi için iyi ve kötü olan şeyleri öğrendikten sonra, arzulardan arınıp temizlenmeye başlama aşamasıdır. Şems Sûresinde ki şu âyet-i kerîme bize bu nefsin halinden haber vermektedir. “Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir.”(Şems 91/7) Bu aşamada kendisine yapılan ilham, nefse; kötü işleri öğrenip onlardan kaçınmayı ve iyi işleri öğrenip onları yapmaya çalışmayı telkin eder. Bu durumdaki nefis, şâyet kötülüklerden, arzu ve isteklerden kurtulup, onları boyunduruğu altına alırsa, mülheme aşamasına ulaşır. Bu durumda da nefsin bedensel bağlarla alakası kesilmiş değildir. Bu nefsin üzeri nur-zulmet karışımı olan perdelerle kaplıdır. Bu en zor mertebede hayır ve şerri, yarar ve zararı içine almış olduğundan onda Hakk ile bâtıl, hakikat ehli ile zındıklar birbirinden fark edilemez. Zor olmakla birlikte bu mertebe birbirine çok benzeyenlerin ayırtedilme yeridir.
4. Nefs-i Mutmâinne:
Doyuma, huzura, rahata kavuşmuş nefistir. Nefs-i mutmâinne, “Ey itmi’nâna eren nefis” (Fecr 89/27) âyetinde zikredilen nefistir. Bu hitaba mazhar olmuş nefis, herşeyden emin olmuştur. Allah’a doğru giden bu nefis sahibinin kalbi, tam ve gerçek bir inanışa sahiptir. Şeriatın bazı sırlarını elde etmiş, cömertlik, doğruluk, yumuşak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel sıfatları kazanmıştır. İbn Abbas, “Ey itmi’nana eren nefis” âyetini “Ey doğrulayıp tasdik etmiş nefis!” biçiminde tefsir etmektedir. Diğer bir ifâdeyle arzulardan tamamen kurtulup, onları sanki yapmış ve yaşamış gibi tatmin olmuş bedensel bağların etkisini yok etmiş ve yüce ilkelerle iletişim kurmaktan doğan tatmin olma aşamasına ulaşmış nefistir. İtaatlere devam etmekle tatmin olmuş olan nefis artık ne itaatleri terk, ne de günah işlemek için bir meyil duymaz. Üzerindeki nurlu perdeler, nefs-i mülhimeye göre daha fazladır ve kötü sıfatlardan sıyrılmış, güzel ahlâkla ahlâklanmıştır. Mutmâinlik, aklı tam, imanı güçlü, bilgisi sağlam, zikri saf ve hakikati sabit olan bir kulun yüce halidir. Kulun kalbi Mevlâ’sında sükûn bulursa, onda itmi’nâna erer. Kulun herşeyle dostluğu güçlü olursa, hali de kuvvetli olur.” Gerçek mutmainlik ise ancak Allah’ı anmakla mümkün olur. Bu, Kur’ân-Kerim’de; “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d 13/28) âyetiyle ifâde olunur.
5. Nefs-i Râziye:
Razı olan, hoşnut kalan nefis demektir. Sır: Hakikat, öz anlamlarında olup yaratma esnâsında her mevcudun Haktan payıdır. (Kâşânî, Letâifu’l- A’lâm fî İşarâtı Ehli’l-İlhâm, Tasavvuf Sözlüğü, s. 293.) “Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş olarak Rabb’ine dön!” (Fecr 89/28) âyetinde ifâde edilen nefistir. Aynı zamanda bu nefis, Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmış nefistir. Güzel ve iyi olanları tercih eden, çirkin ve kötü olan hiçbir şeye yaklaşmayan nefistir. Bu nefis sahibi hiçbir şeyden şikâyet etmez. Nefis yerilmiş, beşerî özelliklerden kurtulup fenâ’ya ulaşmıştır.
6. Nefs-i Marziye:
Hoşnut olunan, kendisinden râzı olunan nefistir. Aynı zamanda rıza psikolojisinin kemâli, mutluluğun son aşamasıdır. Bu aşamada nefsin razı oluş halinden Allah Teâlâ da razı olur. Nefs-i râdiye’ye göre üzerinde nur daha fazla, karanlık daha azdır. Kusurları affeden, güzel düşünen, insanları sırf Allah rızası için seven, nefis muhasebesini en iyi şekilde yapan bir nefis özelliği taşır. Allah’ın izin verdiği kadarıyla, Allah tarafından bazı gayb sırlarına vâkıf olur. Bunlar, Allah’ın ona ihsanıdır. “Rahman’ın kulları ki; onlar yeryüzünde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine laf atarsa selâm derler.” (Furkan, 25/63) âyetinde ifâde edilen “Rahman’ın kulları” rahmete ve itmi’nana ermiş nefs-i marzıyye sahibi sâliklerdir ve bunlar kendilerine ilm-i ledün ve hikmet verilmiş kimseler olarak yorumlanmıştır. Allah’ın yarattığı varlıklara karşı iyi davranmak, Allah’a yakınlaşmak, Allah’ı düşünmek, her yanı Allah’ın nuruyla dolmak, Allah’ın zatında O’nunla karşılaşmaktır.
7. Nefs-i Kâmile:
Seyr-u sülûkün son evresini oluşturan ve Kur’ ân-ı Kerîm’de; “Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir.” (Şems 91/9) âyetiyle işâret edilen nefs-i kâmile, olgun nefis demektir. Sıfatların kemâl mertebesine ulaşması aşaması olup, nefis artık arınmayı tamamlamış, felâha kavuşmuştur. Üzerinden perdelerin tamamen kalktığı, zulmetin kalmadığı nefs makamıdır. Takip ettiği yol, bütün önceki nefis aşamalarında açıklanan yolların tümüdür. Sıfatları da önceki bütün nefislerin iyi ve güzel vasıflarıdır. Bu makamda riyazet yoktur. Orta bir yol izlemek yeterlidir. Çünkü artık sâlik, sülûkunun doruk noktasına ulaşmıştır. Nefsi zekiyye sahibi zât, Allah’ın bütün isimlerine, sıfatlerına ve zâtının tecellîlerine mazhar olur. Tek bir tane nefsin, ilk mertebeden yedinci mertebeye doğru yükseldikçe, cismiyet, karanlık gibi özelliklerden sıyrılıp, ruhânîlik, nurânîlik ve latiflik kazandığını görüyoruz. Her nefis mertebesinin kendine göre seyri, yeri ve hâli vardır. Her mertebenin zikir ve eğitim metodu bulunmakta olup, Kelime-i Tevhid’e her mertebede değişik anlamlar verilmektedir. İnsanların çoğunda nefs-i emmâre bulunmakta olup, nefs-i kamile olanların sayısı çok azdır.
Kaynak: (Yukarıdaki nefs mertebeleri ile ilgili bilgiler çeşitli Tasavvuf kitaplarından alınmıştır.)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen/Tanıyan RABBini BİLir/Tanır.” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ II/343 (2532)
Peki biz nefsimizi nasıl bilebiliriz. Nefsimizi ALLAH celle celâlihu Hazretlerinin Kurân-ı Kerimimiz de Bize buyurduğu emirlerinden ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Hadis-i Şerifleri ile buyurduğu ve duyurduğu, Sünnetullah ışığında bilebiliriz, bu Işık yolunda olmaz isek, Nefsimizi hiçbir zaman bilemez karanlıklar içinde kalırız ebediyen, yolumuzu kaybeder ve imtihanı kazanamayız. ALLAH (celle celâlihu) bizleri imtihanı kazanan kullarından eylesin İnşâe ALLAHu TeâLâ!.
Nefsi ele alırsak,
Nefs yedi mertebededir.
Nefs-i Emmâre, Nefs-i Levvâme, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmâinne, Nefs-i Razziye, Nefs-i Merziye, Nefs-i Kâmile
1. Nefs-i Emmâre:
Kötülükleri yapmayı emreden nefis anlamında arapça bir ifâdedir. Bu nefis, “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, daima kötülüğü emredicidir.”(Yûsuf 12/53) âyetinde ki nefistir. Bu nefis, kötü fiili terk etmek değil, yapmak olduğunu savunur. Bir başka târifle kalbi ulvî değil, süflî (aşağılık, alçak) şeylere celbeden nefse denir. Kişiyi helâk etmeye çalışan, düşmana yardımcı olan, hevâ ve hevese uyan ve türlü türlü kötülüklerle itham olunan nefistir. Nefs-i emmâre, aklı ve kalbi aldatır. En değerli ve en güzel şeyleri akla ve kalbe, kötü, çirkin ve değersiz gösterir. Nefs-i emmâre’den kalbe geçen ilk hastalık şehvettir. Şehvetin peşinden sevgi, istek ve öfke geçer. Bunların peşinden de kibir, çekememezlik, zülum ve tutku gelir. Nefs-i emmâre’nin ortaya çıkmasına sebep olan en etkili organ gözdür. Görmemizi sağlayan göz haramlara baka baka gönül gözü kör olur. Ne kadar kötü sıfat varsa, bunları görmez olur. Bu nedenle gözü haramlardan sakınmak gerekir. Kulak, dil, deri v.b. gibi diğer duyu organlarının durumu da böyledir. Bu organlarında hassasiyetlerini kaybetmemesi için haramlardan muhafazası gerekir.
2. Nefs-i Levvâme:
Kınayıcı nefis anlamında, arapça bir ifâdedir. “Kendini dâima kınayan nefse yemin ederim.” (Kıyâme, 75/2. ) âyetinin ifâde etttiği mânâda olduğu gibi dâima yapıp ettiklerinden dolayı kendini kınar. Bir başka târife göre ise bir parça kalbin nuru ile nurlanmış, o nur ölçüsünde uyanıklık kazanmış nefistir. O, bir hata veya haksızlık yaptığında, bilir ki doğru davranış bu fiili terk etmektir ve bu nedenle kendisini kınar. Bir anlamda vicdânın ortaya çıkışıdır. Sühreverdî, nefsin bu hale gelmesini şöyle açıklar: “Nefis, yaratılışındaki vasıflardan sıyrıldığı ve tabiî karekterinden kurtulduğu zaman, itmi’nan makamına doğru yönelmeye başlar. Bu nefsin adı levvâmedir. İtmi’nan mahallini bilmesi ve oraya bakması dolayısı ile nefis, kendini yine kendisi kınayarak, kendinde var olan kötülüğü emredici normal haline çekilir.” Nefs-i levvâme evresinde sâlikin kalbine ilâhî ve insanî olmak üzere iki türlü perde ilişir ve bu perdeler çoğunlukla ilmî perdelerdir. Böylece bu nefsin üzeri hafif ve ince perdelerle kaplanır. Bu nefis kendini sürekli yapmış olduğu hatalardan dolayı kınar. Hasan Basrî: “Vallahi, mü’mini her halinde kendini ayıplarken görürsün. Yaptığı iyilikleri az ve yetersiz bulur; bundan dolayı pişmanlık duyar ve kendini paylar. Günaha batmış kimse ise, hiçbir şekilde kendini eleştirmeksizin günah işlemeyi sürdürür.” der.
3. Nefs-i Mülhime:
İlham ve keşfe nâil olan nefistir. Bir başka ifâde ile nefsin ilâhî ilhâma uygun hale gelip kendisi için iyi ve kötü olan şeyleri öğrendikten sonra, arzulardan arınıp temizlenmeye başlama aşamasıdır. Şems Sûresinde ki şu âyet-i kerîme bize bu nefsin halinden haber vermektedir. “Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir.”(Şems 91/7) Bu aşamada kendisine yapılan ilham, nefse; kötü işleri öğrenip onlardan kaçınmayı ve iyi işleri öğrenip onları yapmaya çalışmayı telkin eder. Bu durumdaki nefis, şâyet kötülüklerden, arzu ve isteklerden kurtulup, onları boyunduruğu altına alırsa, mülheme aşamasına ulaşır. Bu durumda da nefsin bedensel bağlarla alakası kesilmiş değildir. Bu nefsin üzeri nur-zulmet karışımı olan perdelerle kaplıdır. Bu en zor mertebede hayır ve şerri, yarar ve zararı içine almış olduğundan onda Hakk ile bâtıl, hakikat ehli ile zındıklar birbirinden fark edilemez. Zor olmakla birlikte bu mertebe birbirine çok benzeyenlerin ayırtedilme yeridir.
4. Nefs-i Mutmâinne:
Doyuma, huzura, rahata kavuşmuş nefistir. Nefs-i mutmâinne, “Ey itmi’nâna eren nefis” (Fecr 89/27) âyetinde zikredilen nefistir. Bu hitaba mazhar olmuş nefis, herşeyden emin olmuştur. Allah’a doğru giden bu nefis sahibinin kalbi, tam ve gerçek bir inanışa sahiptir. Şeriatın bazı sırlarını elde etmiş, cömertlik, doğruluk, yumuşak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel sıfatları kazanmıştır. İbn Abbas, “Ey itmi’nana eren nefis” âyetini “Ey doğrulayıp tasdik etmiş nefis!” biçiminde tefsir etmektedir. Diğer bir ifâdeyle arzulardan tamamen kurtulup, onları sanki yapmış ve yaşamış gibi tatmin olmuş bedensel bağların etkisini yok etmiş ve yüce ilkelerle iletişim kurmaktan doğan tatmin olma aşamasına ulaşmış nefistir. İtaatlere devam etmekle tatmin olmuş olan nefis artık ne itaatleri terk, ne de günah işlemek için bir meyil duymaz. Üzerindeki nurlu perdeler, nefs-i mülhimeye göre daha fazladır ve kötü sıfatlardan sıyrılmış, güzel ahlâkla ahlâklanmıştır. Mutmâinlik, aklı tam, imanı güçlü, bilgisi sağlam, zikri saf ve hakikati sabit olan bir kulun yüce halidir. Kulun kalbi Mevlâ’sında sükûn bulursa, onda itmi’nâna erer. Kulun herşeyle dostluğu güçlü olursa, hali de kuvvetli olur.” Gerçek mutmainlik ise ancak Allah’ı anmakla mümkün olur. Bu, Kur’ân-Kerim’de; “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d 13/28) âyetiyle ifâde olunur.
5. Nefs-i Râziye:
Razı olan, hoşnut kalan nefis demektir. Sır: Hakikat, öz anlamlarında olup yaratma esnâsında her mevcudun Haktan payıdır. (Kâşânî, Letâifu’l- A’lâm fî İşarâtı Ehli’l-İlhâm, Tasavvuf Sözlüğü, s. 293.) “Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş olarak Rabb’ine dön!” (Fecr 89/28) âyetinde ifâde edilen nefistir. Aynı zamanda bu nefis, Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmış nefistir. Güzel ve iyi olanları tercih eden, çirkin ve kötü olan hiçbir şeye yaklaşmayan nefistir. Bu nefis sahibi hiçbir şeyden şikâyet etmez. Nefis yerilmiş, beşerî özelliklerden kurtulup fenâ’ya ulaşmıştır.
6. Nefs-i Marziye:
Hoşnut olunan, kendisinden râzı olunan nefistir. Aynı zamanda rıza psikolojisinin kemâli, mutluluğun son aşamasıdır. Bu aşamada nefsin razı oluş halinden Allah Teâlâ da razı olur. Nefs-i râdiye’ye göre üzerinde nur daha fazla, karanlık daha azdır. Kusurları affeden, güzel düşünen, insanları sırf Allah rızası için seven, nefis muhasebesini en iyi şekilde yapan bir nefis özelliği taşır. Allah’ın izin verdiği kadarıyla, Allah tarafından bazı gayb sırlarına vâkıf olur. Bunlar, Allah’ın ona ihsanıdır. “Rahman’ın kulları ki; onlar yeryüzünde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine laf atarsa selâm derler.” (Furkan, 25/63) âyetinde ifâde edilen “Rahman’ın kulları” rahmete ve itmi’nana ermiş nefs-i marzıyye sahibi sâliklerdir ve bunlar kendilerine ilm-i ledün ve hikmet verilmiş kimseler olarak yorumlanmıştır. Allah’ın yarattığı varlıklara karşı iyi davranmak, Allah’a yakınlaşmak, Allah’ı düşünmek, her yanı Allah’ın nuruyla dolmak, Allah’ın zatında O’nunla karşılaşmaktır.
7. Nefs-i Kâmile:
Seyr-u sülûkün son evresini oluşturan ve Kur’ ân-ı Kerîm’de; “Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir.” (Şems 91/9) âyetiyle işâret edilen nefs-i kâmile, olgun nefis demektir. Sıfatların kemâl mertebesine ulaşması aşaması olup, nefis artık arınmayı tamamlamış, felâha kavuşmuştur. Üzerinden perdelerin tamamen kalktığı, zulmetin kalmadığı nefs makamıdır. Takip ettiği yol, bütün önceki nefis aşamalarında açıklanan yolların tümüdür. Sıfatları da önceki bütün nefislerin iyi ve güzel vasıflarıdır. Bu makamda riyazet yoktur. Orta bir yol izlemek yeterlidir. Çünkü artık sâlik, sülûkunun doruk noktasına ulaşmıştır. Nefsi zekiyye sahibi zât, Allah’ın bütün isimlerine, sıfatlerına ve zâtının tecellîlerine mazhar olur. Tek bir tane nefsin, ilk mertebeden yedinci mertebeye doğru yükseldikçe, cismiyet, karanlık gibi özelliklerden sıyrılıp, ruhânîlik, nurânîlik ve latiflik kazandığını görüyoruz. Her nefis mertebesinin kendine göre seyri, yeri ve hâli vardır. Her mertebenin zikir ve eğitim metodu bulunmakta olup, Kelime-i Tevhid’e her mertebede değişik anlamlar verilmektedir. İnsanların çoğunda nefs-i emmâre bulunmakta olup, nefs-i kamile olanların sayısı çok azdır.
Kaynak: (Yukarıdaki nefs mertebeleri ile ilgili bilgiler çeşitli Tasavvuf kitaplarından alınmıştır.)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen/Tanıyan RABBini BİLir/Tanır.” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ II/343 (2532)
Peki biz nefsimizi nasıl bilebiliriz. Nefsimizi ALLAH celle celâlihu Hazretlerinin Kurân-ı Kerimimiz de Bize buyurduğu emirlerinden ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Hadis-i Şerifleri ile buyurduğu ve duyurduğu, Sünnetullah ışığında bilebiliriz, bu Işık yolunda olmaz isek, Nefsimizi hiçbir zaman bilemez karanlıklar içinde kalırız ebediyen, yolumuzu kaybeder ve imtihanı kazanamayız. ALLAH (celle celâlihu) bizleri imtihanı kazanan kullarından eylesin İnşâe ALLAHu TeâLâ!.