KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


KELÂMuLLAH =>Hudûd HaZıR
=>KUL KÜRREsin GÖRmek İÇin
ALLAH =>RASÛLuLLAH=>NâZıR
VARın =>YOKun.. HEPin=>HİÇin..


ZEVK 9009

İÇ DENge-DIŞ DÜZen =>ALLAH!. =>KORKusuz UMUDun GÖZet!
HAŞRi - NEŞRi YAZan =>ALLAH!. =>“ELEStü UHUDu”n=>GÖZet!
RASÛLULLAH BİZ BİR-İZ-Le
=>EHL-i BEYt EDEBİn=>İZLe
“KUL SINIRI”n ÇİZen =>ALLAH!. =>“ALLAH’ın HUDÛDu”n GÖZet!.

celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


22.09.18 23:21Resim 12.mHRRm.1440..
brsbrsm..tktktrstkkmdseyrÂNnn..

UHUD.: (Ahd. C.) Ahidler, yeminler, peymanlar, anlaşmalar, sözleşmeler.
UMUD.: f. Ummak. Ümit. Emel. Arzu. İntizar. Umut. Ricâ.
HUDÛD.: (Hadd. C.) Sınırlar, hududlar. * Uçlar. Bucaklar. * Şeriatın cezâ hükümlerinin tatbiki..



ResimKELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

ResimKELÂMuLLAHta HUDÛDULLAH

Hudûd, “had” kelimesinin çoğulu olarak, Kur’ân ve sünnette belirlenmiş, kısas ve diyet dışındaki cezâî müeyyideleri ifâde eden bir fıkıh terimidir..
HADD.: Zâhir Bâtın Dâimiyyetin MuhaMMedî HAKikatıdır..

Had kelimesi (çoğulu hudûd) sözlükte masdar olarak “engel olmak, iki şeyin arasını ayırmak”; isim olarak “iki şeyin birbirine karışmasını önleyen şey, bir nesnenin uç ve kenar kısmı, sınır, tanım” gibi anlamlara gelir.
Fıkıhta ise, ALLAH celle celâlihu hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, miktar ve keyfiyeti nasla belirlenmiş cezâî müeyyideleri ifâde eder. Kelimenin fıkıh ilminde kazandığı terim anlamı, kısmen “Hudûdullah” tâbirinin Kur'ÂN-ı Kerîm'de geniş bir muhtevâ ile kullanılmış olmasının, büyük ölçüde de “hadd” kelimesinin hadislerde oldukça belirginleşen ıstılahî/ bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanımının sonucudur.

Kur'ân-ı Kerim'de hudûd kelimesi 14 yerde geçer; Bakara 2/187, 229, 230; Nisâ 4/13,14; Tevbe 9/97, 112; Mücâdele 58/4; Talâk 65/1.

Kur'ÂN-ı Kerîm’de;
On iki yerde =>“Hudûdullah”
Bir yerde =>“Hudûdehu”
Bir yerde de =>Hudûde mâ enzelellahu alâ Resûlihi”
Olmak üzere toplam 14 yerde geçmekte olan bu kelime, geçtiği yerlerin tamamında ALLAH’ın Sınırları ve Hükümleri anlamını ifâde etmektedir..

Bu ifâdenin yer aldığı âyetlerin bir kısmında;
“Bunlar Allah’ın sınırları/hükümleridir. Onları çiğneyip geçmeyin!.”
“Onlara yaklaşmayın!.”
“Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse gerçekten o kendi nefsine zulmetmiş demektir!.”
Şeklindeki ifâdelerin yer alması ayrıca dikkat çekmektedir. Dikkat çeken bir başka husus ise boşamayı konu eden Bakara Sûresi’nin 229. âyetinde bu kelimenin dört, yine aynı konudan bahseden Bakara Sûresi’nin 230. âyetinde ve Talak Sûresi’nin 1. âyetinde iki defa tekrarlanmış olmasıdır..


Bunlardan 14 yerde ALLAHu zü’L- CeLÂL’e doğrudan, 1 yerde ALLAH =>ZÂTuLLAH İsmi yerini tutan zâmirle, 1 yerde de “ALLAH’ın indirdiği” ifâdesi ile isim tamlaması hâlinde kullanılmıştır..
1 âyette ise, ALLAH'ın RESÛLü sallallahu aleyhi vesellem'e indirdiği vahye izâfe edilir ki.:


الأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلاَّ يَعْلَمُواْ حُدُودَ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى رَسُولِهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Resim---“El a'râbu eşeddu kufran ve nifâkan ve ecderu ellâ ya'lemû hudûde mâ enzelâllâhu alâ resûlihî, vallâhu alîmun hakîm (hakîmun).: Bedevî Araplar, küfür (inkâr) ve nifâk bakımından daha şiddetlidir. ALLAH’ın Resûl’üne indirdiği şeylerin sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Ve ALLAH; Alîm (en iyi bilen)’dir, Hakîm (hikmet sahibi, hüküm sahibi)’dir.” (Tevbe 9/97)

Kur'ÂN-ı Kerîmde âyetlerde Hudûdullah/ALLAH’ın Sınırları” tâbiri, öncesinde birtakım hükümler ve mükellefiyetler belirtildikten sonra onlara atıfla zikredildiğinden, âyetlerin ifâde akışına bağlı olarak “ALLAH'ın koyduğu hükümler, yasaklar, ölçüler, sınırlar” gibi anlamlar taşır. Âyetlerin bir kısmında, ALLAH'ın koyduğu bu hükümlerin yerine getirilmesi ve iyi muhafaza edilmesi istenir.: Bakara 2/229; Tevbe 9/112..

Bir kısmında da ALLAH'ın belirlediği ölçü ve sınırların çiğnenmemesi, onlardan ileriye geçilmemesi istenir.: Bakara 2/229; Nisâ 4/14; Talâk 65/1..

Kur’ân'daki Hudûdullah tâbirlerine, kelimenin sonradan fıkıhta kazandığı, “ALLAH tarafından belirlenmiş sabit cezâî müeyyide” anlamını çağrıştıran hukukî bir mânanın ağırlıklı olduğu anlaşılır. Bu âyetlerin önemli bir kısmında Hudûdullah tâbiriyle âyet içinde zikredilen, hukukî müeyyideye de konu olabilecek dinî-ahlâkî hükümlerin kastedildiğini de gözden uzak tutmamak gerekir. Nitekim oruçlu için yasak olmayan ve yasak olan fiillere (Bakara 2/187), mirasçıların miras paylarını belirleyen hükümlere (Nisâ 4/12-14) zıhâr yemininde bulunan kimse için gerekli görülen üç kademeli kefaret hükümlerine (Mücâdele 58/2-4), evlilik birliğinin sona ermesinin ardından kadınlar için öngörülen iddet yükümlülüğüne ve süknâ hakkına (Talâk 65/11) Hudûdullah denilmesi ve bunlara riâyet edilmesinin istenmesi, “had” kelimesinin fıkıhtaki terim anlamına da belli ölçüde zemin teşkil etmiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimHadislerde “had” kelimesinin, sözlük anlamını ve örfteki çeşitli kullanımlarını, ayrıca Kur'ÂN-ı Kerîm'deki geniş muhtevâsını yansıtan bir çeşitlilik ve zenginlikte yer aldığı çok defa da bu tâbirle Kur'ÂN-ı Kerîm'de belirlenen veya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in takdir ve uygulamasıyla sabit olan cezâî müeyyidelerin yahut bu müeyyideleri gerektiren suçların ifâde edildiği görülür.
(bknz. Muvatta, Hudûd 10; Müsned, IV, 226; Buhârî, Şüfa, 1; Müslim, Hudûd, 8-9; Ebû Dâvûd, Hudûd, 38; bk Wensinck, el-Mu'cem, “hdd” md.)

Her ne kadar bu son anlamın, Kur’ân'daki Hudûdullah tâbirinin muhtevâsından fazla bağımsız olmadığı söylenebilirse de hadis mecmualarında “Kitâbü'l- Hudûd” başlığı altında yer alan hadislerde geçen “had” kelimesiyle genelde belirli cezâî müeyyidelerin veya bunlara yol açan suçların kastedilmiş olması, haddin fıkıh literatüründe kazandığı terim anlamını hazırlayıcı bir rol üstlenmiştir.

Kur’ân-ı Kerim'de, ahkâm âyetleriyle ilgili olarak ALLAH celle celâlihu'a izâfeyle yer alan başlıca kavramlar; Şeâirullah, Dînullah, Âyâtullah, Hudûdullah, Hükmüllah, Kitâbullah, Sebîlullah, Emrullah gibi kavramlardır. Bu kavramlar, bir şekilde insanların tutum ve davranışlarıyla ilgilidirler. Ayrıca bu kavramlar, birbirleriyle de anlamlı bir biçimde ilgili görünmektedirler.
Bu kavramlardan “ALLAH'ın çizdiği sınırlar; ALLAH'ın belirlediği kurallar; ALLAH'ın sınırları; ALLAH'ın yasaları” anlamına gelen “Hudûdullah” kavramı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in hadis ve sünnetiyle desteklemiştir..

Had, iki şey arasında birbirine karışmasını önleyen engel, sınır demektir. Belirginleştirmek, başkalarından ayırt edici nitelik ve engellemek gibi anlamları vardır. Kur’ân-ı Kerim'deki “Hudûdullah” ifâdesi, ALLAH'ın ahkâmı/belirlediği hükümler ve kurallar anlamında kullanılmaktadır.

(Râgıb el-Isfahânî, Müfredât, yay. Safvân Ahmed Dâvûdî, Dımaşk-Beyrut 1997, s.221)

Hudûdullah birleşiği ve buna yakın ifâdeler;
Kur’ân-ı Kerim'de onbiri “Hudûdullah” olarak, biri “Hudûdehu”, biri “Hudûde mâ enzelâllah”, üç yerde de yakın anlam ifâde eden “verâe zâlike” olmak üzere toplam onaltı yerde geçer. Bu âyetleri incelediğimizde, Hudûdullah ifâdesinin iki ana kullanımı olduğunu görebiliriz:


I-) Genel Kapsamlı Kullanımı.:


ALLAHu zü’L- CeLÂL, mü'minlerin başlıca özelliklerini sayarken, bunlardan biri olarak “ALLAH'ın sınırlarını / yasalarını korumayı.” da belirtmektedir:

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Et tâibûnel âbidûne’l- hâmidûne’s- sâihûne’r- râkiûne’s- sâcidûne’l- âmirûne bi’l- ma’rûfi ven nâhûne ani’l- munkeri ve’l- hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiri’l- mu’minîn (mu’minîne).: Tövbe edenleri, (Allah’a) kul olanları, hamdedenleri, oruç tutanları veya seyahat edenleri (Allah yolunda hicret edenleri, savaşmak için veya Allah’ın adını yüceltmek, dînini kuvvetlendirmek için, Allah yolunda hizmet için, ilim tahsil etmek için yurtlarından çıkanları, yeryüzünde ibretle gezip tefekkür edenleri); rükû ve secde edenleri, ma’rufla emredenleri, münkerden nehyedenleri (yasaklayanları), ALLAH’IN HUDÛDLARINI muhafaza edenleri ve mü’minleri müjdele!” (Tevbe 9/112)

Bu âyetin belirttiğine göre, Hudûdullahı korumak, mü'minlerin bir özelliğidir. Öyleyse mü'minlerin başlıca özellikleri, ALLAH'a iman ve bunun gereği olarak ona kulluk ederek, iman-amel bütünlüğü içinde davranışta bulunmaktır. İman sahibi olan, âyette belirtilen diğer düzgün davranış özelliklerini de günlük hayatında uygular.
Hudûdullahı Gözetmek =>Mü'minlerin Özelliğidir..

İman noktasındaki zaaf, ALLAH'ın sınırları konusunda da kendini gösterir:


الأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلاَّ يَعْلَمُواْ حُدُودَ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى رَسُولِهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Resim---“El a'râbu eşeddu kufran ve nifâkan ve ecderu ellâ ya'lemû hudûde mâ enzelâllâhu alâ resûlihî, vallâhu alîmun hakîm (hakîmun).: Bedevî Araplar, küfür (inkâr) ve nifâk bakımından daha şiddetlidir. ALLAH’ın Resûl’üne indirdiği şeylerin sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Ve ALLAH; Alîm (en iyi bilen)’dir, Hakîm (hikmet sahibi, hüküm sahibi)’dir.” (Tevbe 9/97)

Hudûdullahı Bilmemek => İman zaafı, ya da İman Zaafı =>Hudûdullahı Bilmemektir..
Bu âyetlerin bulunduğu öbek, münafıkların iman zaafı, servet ve dünyalık hırsları, ikiyüzlü gündelik davranışları, en önemlisi de savaş gibi zor şartlardan binbir gerekçeyle ve yaldızlı sözlerle sıyrılmaya çalışmaları, bu arada bedevîlerden de benzer tutum takınanlar olduğu konularının dile getirildiği bir öbektir. (bk. Tevbe, 9/69-96, 98-111)


II-) Günlük Hayattaki Özellikle Hukuk Olaylarıyla İlgili Kullanım.:


Hudûdullah kavramının Kur’ân-ı Kerim'deki ikinci kullanım alanı, günlük hayatımızdaki hukuk olaylarıdır. Bu hukuk olayları konusunda, Hudûdullah kavramının geçtiği âyetlerin özellikle aile hukukuna ve miras hukukuna ilişkin olması dikkat çekmektedir.
Bunları, söz konusu bu özelliklerine göre ele alabiliriz:

1-) Evlilik Hukuku: Hudûdullah kavramının en yoğun biçimde yer aldığı başlıca âyetlerin, evlilik ve özellikle boşanma hukukuna ilişkin açıklamaların yer aldığı âyetler olması çok dikkat çekmektedir.

a-) Eş Dışındakine Gitme Yasağı:
Mü'minlerin temel özellikleri sayılırken, evlilik hayatıyla ilgili özelliklerinin neler olduğunu da belirten âyetteki, “verâe zâlike” ifâdesi, Hudûdullah tâbiriyle eş bir kullanıma sahiptir:


إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
Resim---"İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn (melûmîne).: Zevcelerine veya ellerinin altında sahip olduklarına (cariyelerine karşı davranışları) hariç. O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler.” (Mü'minun 23/6)

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
Resim---"Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humu’l- âdûn (âdûne).: Artık kim bunun ötesinde bir şey isterse o taktirde onlar, haddi aşanlardır.” (Mü'minun 23/7)

Aynı hüküm için ayrıca bk. Meâric, 70/29-31. “verâe zâlike.: bunun arkasında, bunun ötesinde” ifâdesinin benzer kullanımı için bk. Nisâ 4/24..

Hudûdullahı Aşmak =>Aşırı Gitmek..

b-) Oruç, İtikâf ve Cinsel İlişki: Evlilik hayatında cinsel ilişkinin Ramazan gecelerinde de imsak ve iftar vakitleri dikkate alınarak olması gerektiği, Yüce ALLAH tarafından, Hudûdullah tâbiri kullanılarak belirtilmektedir:


أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Resim---"Uhılle lekum leylete’s- sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun (lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fe’-l âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumu’l- haytu’l- ebyadu mine’l- haytı’l- esvedi mine’l- fecri, summe etimmu’s- sıyâme ile’l- leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fî’l- mesâcid (mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî li’n- nâsi leallehum yettekûn (yettekûne).: Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah, sizin nefslerinize ihânet ettiğinizi bildi. Bunun üzerine tövbelerinizi kabul etti ve sizi affetti. Şimdi artık onlara (eşlerinize) yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdığı (takdir ettiği) şeyleri isteyin. Fecr vaktinde beyaz iplik, siyah iplikten tebeyyün edinceye (size belli oluncaya, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıncaya) kadar yeyin ve için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfta iseniz onlarla (kadınlarınızla) mübaşeret etmeyin. Bu Allah’ın hudududur (yasaklarıdır). Artık ona (yasaklara) yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece onlar takva sahibi olurlar.” (Bakara 2/187)

Ayrıca bu âyette, Hudûdullah tâbiri ile Âyâtullah/ALLAH'ın âyetleri tâbiri, birbirinin eşanlamlısı (Hudûdullah = Âyâtullah) olarak yer almaktadır.
Hudûdullaha Yaklaşmamak =>Sorumluluğunu Bilmek/Takvâ..

2-) Boşanma Hukuku: Hudûdullah tâbirinin en yoğun kullanıldığı âyetler kümesi, boşanmanın usûlünün ve genel hükümlerinin yer almış olduğu âyetlerdir.

a-) Boşanma Usûlü / Boşanmanın Genel Hükümleri: Boşanma usûlü ve boşanmanın sonuçları, boşanmadan sonra yeniden evlenebilme durumları, sık sık Hudûdullah ifâdesi kullanılarak belirtilmiştir:


الطَّلاَقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ وَلاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُواْ مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلاَّ أَن يَخَافَا أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَعْتَدُوهَا وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---"Et talâku merratân (merratâni), fe imsâkun bi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsân (ihsânin), ve lâ yahıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih (bihî), tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ, ve men yeteadde hudûdallâhi fe ulâike humu’z- zâlimûn (zâlimûne).: Boşanma iki keredir. Bundan sonra (kadın) ya ma’rufla (örf ve adete uygun olarak) iyilikle tutulur veya ihsanla serbest bırakılır. Kadınlarınıza verdiklerinizden bir şey (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Ancak ikisi de, Allah’ın (evlilik hakkındaki) hududunu gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden (ayakta tutamayacaklarından) korkmaları hariç. O zaman siz de eğer, Allah’ın bu hududunu ikame edemeyeceklerinden (gereği üzere yerine getirimeyeceklerinden) korkarsanız, bu durumda kadının (ayrılmak için) verdiği fidye konusunda her ikisinin üzerine de günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın hududlarıdır. Artık onları (Allah’ın hududlarını) aşmayın. Kim Allah’ın hududlarını aşarsa işte onlar, onlar zâlimlerdir.” (Bakara, 2/229)

فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىَ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يَتَرَاجَعَا إِن ظَنَّا أَن يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim---"Fe in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen gayrah (gayrahu), fe in tallakahâ fe lâ cunâha aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâh (hudûdallâhi), ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).: Bundan sonra eğer (koca), karısını (iki kere boşadıktan sonra üçüncü kere) boşarsa artık o kadın başka bir zevceye (erkeğe) nikâhlanmadıkça (ve sonra da o nikâhtan boşanmadıkça) kendisi için helâl olmaz. Eğer (ikinci eş de) onu boşarsa, Allah’ın (koyduğu) hududları ikame edeceklerine (gereği üzere yerine getirip ayakta tutacaklarına) inanırlarsa o taktirde onların, (eski karı-kocanın tekrar) birbirine dönmelerinde, ikisinin de üzerine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın hududlarıdır. Allah bunları, bilen bir kavim için açıklıyor.” (Bakara, 2/230)

Bu âyetler öbeğinde, Hudûdullah tâbiri tam tamına altı defa yer alarak, evliliği sürdürürken de, bitirirken sınırların sık sık aşılarak çiğnenme durumu ortaya çıkabileceğini önemle hatırlatılır.
Hudûdullahı Korumak = Evlilik ve Boşanma Kurallarına Uymak..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de bu âyetin bir açıklaması olarak, karısına “seni boşadım; sana döndüm; seni boşadım” diyerek önce boşayıp sonra dönen kimseleri “ALLAH'ın Sınrlarıyla oynayanlar” olarak nitelemektedir.
(İbn Mâce, talâk, 1)

b-) İddeti Gözetmek: Boşanma sonrasında iddet beklemek, neseb karışıklığını önlemek için zorunludur. İddet hükümleri de, Hudûdullah tâbiriyle belirtilerek taşıdığı önem vurgulanır:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاء فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَأَحْصُوا الْعِدَّةَ وَاتَّقُوا اللَّهَ رَبَّكُمْ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِن بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَلِكَ أَمْرًا
Resim---"Yâ eyyuhân nebiyyu izâ tallaktumun nisâe fe tallikûhunne li iddetihinne ve ahsû’l- iddete, vettekûllâhe rabbekum, lâ tuhricûhunne min buyûtihinne ve lâ yahrucne illâ en ye’tîne bi fâhişetin mubeyyinetin, ve tilke hudûdullâhi, ve men yeteadde hudûdallâhi fe kad zaleme nefsehu, lâ tedrî leallallâhe yuhdısu ba’de zâlike emrâ (emren).: Ey nebî! Kadınları boşadığınız zaman, o taktirde onların iddetlerini sayarak iddetlerinde boşayın. Ve Rabbiniz Allah’a karşı takva sahibi olun. Onları evlerinden siz çıkartmayın. Size açıkça bir fahişelikle gelmedikçe onlar da (evlerinden) çıkmasınlar. Ve bunlar, Allah’ın hududlarıdır (sınırlarıdır). Ve kim Allah’ın hududlarını aşarsa, o taktirde kendi nefsine zulmetmiş olur. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra bir iş (yeni bir durum) husule getirir (başka bir kapı açar).” (Talâk 65/1)

Boşanma sonucunda hukuksuzlukların ve sınırı aşmaların olacağı, iddet hükümleri belirtilirken de yeniden hatırlatılmaktadır.

c-) Dolayısıyla Boşanma Olan Zıharın Sonucu: Zıhar, Cahiliye Arap kültüründe, kocanın karısını anasına benzeterek kendine haram saymasıyla ortaya çıkan bir boşanma çeşididir. Zıharın kötü bir fiil olduğu, bu kötülükten kurtulup karısının tekrar kendisine helâl olması için zıhar kefareti ödenmesi gerektiği belirtildikten sonra, şu hükümler yer alır:


فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---"Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’âmu sittîne miskînâ (miskînen), zâlike li tu’minû billâhi ve resûlihî, ve tilke hudûdullâh (hudûdullâhi), ve li’l- kâfirîne azâbun elîm (elîmun).: Artık kim (azad edecek köle veya câriye) bulamazsa, o taktirde (eşlerine) temas etmeden önce iki ay devâmlı (ardarda) oruç tutsun. Fakat kimin (oruca) gücü yetmezse, o zaman altmış miskini (çalışmaktan aciz, yaşlı kimseyi) doyursun. İşte bu, Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân ettiğiniz içindir. Ve bu, Allah’ın hudududur ve kâfirler için elîm azab vardır.” (Mücâdele 58/4)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim3-) Miras Paylarının Düzeni.:

Miras paylarının miktarı ve dağıtım düzeni belirtildikten sonra, bunların ALLAH'ın sınırları/yasaları olduğu, sınırları gözetenler ile aşanların karşılaşacakları sonuç hatırlatılmaktadır.:

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"Tilke hudûdullâh (hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlike’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: İşte bunlar, Allah'ın hududlarıdır ve kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, (Allah) onu altından nehirler akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere koyar ve bu, “Fevzul Azîm”dir (en büyük kurtuluştur).” (Nisâ 4/13)

وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Resim---"Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ. Ve lehu azâbun muhîn (muhînun).: Ve kim Allah'a ve O’nun Resûl'üne isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azab" vardır.” (Nisâ 4/14)

Hudûdullahın, insanların aile ve toplum hayatlarında belki de en çok çiğnedikleri ve gerekli hassasiyeti gestermekte zorlandıkları belli alanlar konusunda çok sık zikredilmesi, hiç şüphesiz bu konuların önemini ve önceliğini göstermektedir.

Hudûdullah bu âyetlerde görüldüğü gibi, daha çok bazı özel olaylarla ilgili olarak geçmesine rağmen, mü'minlerin Hudûdullahı gözetici olduğu âyetiyle birlikte düşünüldüklerinde, Hudûdullahın genel kapsamlı bir kavram olduğunu düşünebiliriz. Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sınır çizgileri hassasiyetini haram-helâl kavramları çerçevesinde ve “hükümdarın korusu” eğretilemesiyle veciz biçimde belirtmektedir.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: [/color]“Helâl apaçık bellidir. Haram da, apaçık bellidir. Bu ikisi arasında, halktan birçoğunun, helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için, bunları yapmayan esenliktedir. Bunlardan bazısını yapan ise, haram işlemeye çok yaklaşmış olur. Nitekim korunun çevresinde hayvanlarını otlatan kimse de koruya dalma tehlikesiyle burun buruna gelmiş olur. Dikkat ederseniz, her hükümdarın bir korusu vardır. ALLAH'ın korusu ise, haram kıldığı şeylerdir.” buyurmuştur.
(Buharî, iman, 39, büyu, 2; Müslim, müsakat, 107; Tirmizî, büyu, 1; İbn Mâce, fiten, 14)

Buna göre, sınırları belirlenmiş alanlar konusundaki hassasiyet kadar, sınırı geçme tehlikesiyle karşı karşıya bırakan şüpheli şeylerden de kaçınmak, onların uzağında olmak gerekir. Ancak bunu da yine sınır hassasiyeti mantığı içinde yapmak, evham ölçüsüne vardırıp sınır ötesine geçmemek doğru ve uygun olur.

ALLAH'ın Sınırlarını Gözetmek ve Çiğnemek.:
Hudûdullah kavramının yer aldığı değişik konuları içeren âyetlerde, Hudûdullahı bilmek ve gözetmek ile Hudûdullaha yaklaşmak ve aşmak noktasında ortaya çıkabilecek başlıca özellikler ve sonuçlar da bütün açıklığıyla belirtilmiştir. Bu belirlemeleri, dört kavram çerçevesinde, şöylece gösterebiliriz:

Hudûdullahı Bilmemek = İman Zaafı.: Tevbe, 9/97..

اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Resim---“El-e’râbu eşeddu kufran venifâkan veecderu ellâ ya’lemû hudûde mâ enzela(A)llâhu ‘alâ rasûlih(i)(k) va(A)llâhu ‘alîmun hakîm(un).: Bedevîler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem de Allah'ın Resûlüne indirdiği kanunları tanımamaya daha yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/97)

Hudûdullahı Gözetmek = Mü'minlerin Özelliği.: (Tevbe, 9/112)..:

اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Resim---“Ettâ-ibûne-l’âbidûne-lhâmidûne-ssâ-ihûne-rrâki’ûne-ssâcidûne-l-âmirûne bilma’rûfi ve-nnâhûne ‘ani-lmunkeri velhâfizûne lihudûdi(A)llâh(i)(k) vebeşşiri-lmu/minîn(e)
:
Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.” (Tevbe 9/112)

Evliliği sürdürmede veya bitirmede gerçekleştirilmesi çok zor: Bakara, 2/229-230..

ALLAH'a ve peygamberine itaat =>cennet/kurtuluş: Nisâ, 4/13..:


تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Resim---“Tilke hudûdu(A)llâh(i)(c) vemen yuti’i(A)llâhe verasûlehu yudḣilhu cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâru ḣâlidîne fîhâ(c) veżâlike-lfevzu-l’azîm(u): Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Nisâ 4/13)

Hudûdullaha Yaklaşmamak = Sorumluluğunu Bilmek/Takvâ.: Bakara 2/187..

Hudûdullahı Aşmak = Aşırı Gitmek.: Mü'minun, 23/7; Mearic 70/31..:


فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Resim---“Femeni-bteġâ verâe żâlike feulâ-ike humu-l’âdûn(e).: Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.” (Mearic 70/31)

Kendine yazık etmek=zulüm.: Talâk 65/1..:

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَاَحْصُوا الْعِدَّةَۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ رَبَّكُمْۚ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ لَا تَدْر۪ي لَعَلَّ اللّٰهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذٰلِكَ اَمْرًا
Resim---“Yâ eyyuhâ-nnebiyyu iżâ tallektumu-nnisâe fetallikûhunne li’iddetihinne ve ahsû-l’idde(te)(s) vettekû(A)llâhe rabbekum lâ tuḣricûhunne min buyûtihinne velâ yaḣrucne illâ en ye/tîne bifâhişetin mubeyyine(tin)(c) vetilke hudûdu(A)llâh(i)(c) vemen yete’adde hudûda(A)llâhi fekad zaleme nefseh(u)(c) lâ tedrî le’alla(A)llâhe yuhdiśu ba’de żâlike emrâ(n).: Ey Peygamber, kadınları boşadığınız zaman, iddetleri süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse, gerçekte o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah, bunun arkasından bir iş (durum) oluşturur.” (Talâk 65/1)

ALLAH'a ve peygamberine isyan=>cehennem/alçaltıcı azab.: Nisâ 4/14; Mücâdele, 58/4..:

فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۚ فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَاِطْعَامُ سِتّ۪ينَ مِسْك۪ينًاۜ ذٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Resim---“Femen lem yecid fesiyâmu şehrayni mutetâbi’ayni min kabli en yetemâssâ(s) femen lem yestati’ fe-it’âmu sittîne miskînâ(en)(c) żâlike litu/minû bi(A)llâhi ve rasûlih(i)(c) ve tilke hudûdu(A)llâh(i)(k) ve lilkâfirîne ‘ażâbun elîm(un).: Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azab vardır.” (Mücâdele 58/4)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
Resim RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellemde HUDÛDULLAH.:

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Şeriât- Garrâ Hudûdu, Kur'ÂN-ı Kerîm’inde Buyurulmuş Duyurulmuştur.
Kur'ÂN-ı Kerîmdeki hükümlerini UYgulama SÜNNetiyse Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin 23 yıllık hayatında belirlenip kesinleşmiştir. Örnek olarak Kur'ÂN-ı Kerîmde “Namaz kılın, Hacca gidin!” hükümleri vardır. Ancak bu eylemlerin uygulanış şekli teferruatıyla belitilmemiştir.
Elbette ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Kur'ÂN-ı Kerîmini Tebliğ eden görevlisi ve RESÛLü UYgulamış ve UYgulamamızı BİLdirmiştir:.


مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---“Men yutiı’r- resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen).: Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki Allah'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.” (Nisâ 4/80)

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---“Mâ efâallâhu alâ resûlihî min ehli’l- kurâ fe lillâhi ve li’r- resûli ve li zî’l- kurbâ ve’l- yetâmâ vel mesâkîni vebni’s- sebîli key lâ yekûne dûleten beyne’l- agniyâi minkum, ve mâ âtâkumu’r- resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe şedîdu’l- ikâb (ikâbi).: Allah’ın o şehir halkının (malından), resûlüne fey olarak verdiği şey (savaşsız elde edilen ganimet), artık Allah’ın, resûlünün (peygamberinin), ona yakınlığı olanların, yetimlerin ve yoksulların ve yolcularındır. (Bu) içinizden zengin olanların arasında elden ele dolaşan bir mal (servet) olmaması içindir. Ve resûl, size ne verdiyse o zaman onu alın. Ve o, sizi neden nehyetti ise o taktirde ondan vazgeçin. Allah’a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.” (Haşr 59/7)

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Bil beyyinâti ve’z- zuburi, ve enzelnâ ileyke’z- zikre li tubeyyine li’n- nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitaplarla (resûller gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için sana da zikri (Kur’ân-ı Kerim’i) indirdik. Umulur ki böylece onlar, tefekkür ederler.” (Nahl 16/44)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in SÖZLeri/Hadisleri ve Fiilleri İslam Dinin UYGULAnış Şartıdır.

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---“Ve mâ yentıku ani’l- hevâ.: O, hevâdan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.” (Necm 53/3)

“Ve mâ yentıku ani’l- hevâ”
Hevâsından söylemiyor yâni kendi hüviyetinden, kendi halinden, kendine ait bir kimlik ve kişilikten nutketmiyor. Nutk nedir?. Nutk, Kudretillah taraflığını yâni Kudretullahı kullanışının yâni, sana ait olan kısmın en İÇ ÖZden gelen şeyin NURudur. Sen onu nutk edersin, içinden geleni söylersin.. Türkçesi, rast gele bir şey söylersen sende gülersin “bu nutk değil!” dersin..
O‘nun, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin nutku hevâsından değildi. Kendi ham nefsinin, çif UÇlu aklının yâni, rüşde ermemiş aklının dalal sahibi nefsinin söylediği şeyler değildir.. Çünkü böylesi tercih edenleri bildirmiştir ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîmde;

ALLAHu zü’l- CeLÂL ÖZü =>KeLÂMuLLAH SÖZü =>ResÛLULLAH SESinde ve =>DUYUp UYanların NEFESİndedir El ÂN-Şimdi Şe’ÂNuLLAHta SüNNetuLLAH Üzere.. Bunlar HizBuLLaHtırlar..


فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
Resim---“Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ (teslîmen).: Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar.” (Nis, 4/65)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Namazı nasıl kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle kılın!” buyurmuştur.
(Buhârî, Ezân, 18)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Haccın menasikini(hac vecibelerini) benden alın / benden öğrenin.” buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel, III/318, 366)


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH'ın Sınırlarını gözetenler ile bu sınırları aşanları, “aynı geminin yolcuları” olarak anlatmıştır:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH'ın Sınırlarını/HUDÛDULLAHı gözetenler ile bu sınırları çiğneyenler, bir gemiyi paylaşanlara benzer: Gemi konusunda kura çektiler. Kimisine geminin üstü, kimisine de altı düştü. Geminin alt bölümünde bulunanlar, sudan almak istedikleri zaman, yukarıdakilerin yanına uğruyorlardı. Alttakiler: “Biz payımıza düşen ambarda bir delik açsak, kendimize de, onlara da zarar vermemiş oluruz” dediler. Şayet bu üsttekiler alttakileri bu dilekleriyle başbaşa bıraksalardı, hepsi yok olurdu. Fakat onların ellerini tutarlarsa, hem kendileri kurtulur, hem de onlar kurtulur.” buyurmuştur.
(Buharî, şirket, 47/6, Türkçesi: 5/2308-9, alt kattakilerden birinin gemiyi baltayla delmesi ayrıntısıyla bk. Buharî, şehâdât, 30, Türkçesi: 5/2481; Tirmizî, fiten, 34/12; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 4/268, 269, 270, 273)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir kimse perdeyi (âr perdesini) sıyırmadıkça, Hudûdullaha düşmez/ALLAH'ın Sınırlarını çiğnemez!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, edeb, 44/76)


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir hadîs-i şerîfinde aynı benzetmeyi “hudûd” kelimesiyle değil ama Arapların hayatında çok yer tutan “hımâ: Mera/koruluk” kelimesiyle yapmaktadır:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dikkat edin! Her kralın bir merası vardır. Allâh’ın yeryüzündeki merası ise yasakladığı davranışlardır (mehârimdir).” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân, 37)


Hudûdullah kavramının geçtiği hadislere baktığımızda şunu görmekteyiz; Hadislerde bu tâbir, bâzen Allah tarafından belirlenen bütün hükümleri ifâde edecek şekilde kullanılmıştır.

(Buhârî, Şirket, 6, Şehâdat, 30; Tirmizî, Fiten, 12; Dârekutnî, Sünen, IV, 184, 298; Hakîm, Muhammed b. Abdullah, el-Müstedrek, IV, 129)


Bâzen de bu kelime, bağlayıcılığı kesin olan hükümleri anlatmak için kullanılmıştır.

(İbn Mâce, Talâk, 1)


Ancak bu tâbirin, hadislerde daha çok sınırları belli cezâ hükümlerini ifâde etmek için kullanıldığı da görülmektedir.

(Buhârî, Meğâzî, 53, Enbiyâ, 54, Hudûd, 12, 42; Müslim, Hudûd, 8, 9, 40; Ebû Dâvûd, Akdiye, 14, Hudûd, 4, 38; Tirmizî, Hudûd, 6; İbn Mâce, Hudûd, 6, 32; Muvatta, Hudûd, 12)


Söz konusu hadislerde geçen “ALLAH'ın Sınırları/HUDÛDULLAH” ile ilgili olarak şu hususların ÖNEMi BİLdirilmektedir:
1-) Allah’ın cezâ olarak belirlediği hususların uygulanmasına engel olmak için aracılık yapılmaması,
2-) Allah’ın hadlerinin, oyuncak haline getirilmeyip bu konuda ciddî davranılması,
3-) Allah’ın hadlerini koruyanlarla onlar karşısında kayıtsız kalanların mukâyese edilmesi,
4-) Allah’ın koyduğu sınırlar ihlâl edilirse bu sınırları koruyanların da korumayanların da zarara uğrayacağının vurgulanması..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, diğer din mensubları ve kişilerden İslam Dinin farkını bildiren uygulama hükümleri koymuştur.:

Resim---Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Hayır, Onlar helâl olan bir şeyi haram, haram olan bir şeyi de helâl kılıyorlar, onlarda onlara itaat ediyor. İşte bu onların âlim ve rahiblerine olan ibadetleridir.” buyurdu.
(Tirmizî, 3095; İbn-i Kesir, 2/459. Hadisin tercümesi, farklı rivâyetleri bir araya getirerek verilmiştir.)

Helâl Sınırının bittiği yerde Haram Sınırı başlar. Ara kesit Kırmızı ÇİZgidir. Ve ALLAH'ın Sınırları/HUDÛDULLAHıdır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Helâl, Allah’ın kitabında helâl kıldığı şeyler, haram da Allah’ın kitabında haram kıldığı şeylerdir. Hakkında hüküm belirtmediği hususlar ise sizin için affettiği şeylerdir” buyurmuştur.
(Tirmizî, Libâs, 6; İbn Mâce, Et’ime, 60)

Hudûdullah’ın haramla doğrudan ilişkisi vardır. Kur’ân’da geçtiği âyetler dikkate alındığında bu kelimenin, helâl veya haram kılındığı beyan edilip, muhalefet edilmemesi ve çiğnenmemesi emredilen cüz’i hükümleri ifâde etmesi yanında, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Kur’ÂN’da yer alan bütün hükümlerini kapsayacak şekilde kullanıldığı da açıktır.

وَمَا لَكُمْ أَلاَّ تَأْكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلاَّ مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ وَإِنَّ كَثِيرًا لَّيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِم بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ
Resim---"Ve mâ lekum ellâ te’kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi ve kad fassale lekum mâ harrame aleykum illâ mâdturirtum ileyhi, ve inne kesîren le yudıllûne bi ehvâihim bi gayri ilm (ilmin), inne rabbeke huve a’lemu bi’l- mu’tedîn (mu’tedîne).: Size ne oluyor ki; üzerine Allah’ın ismi anılan şeylerden yemiyorsunuz? Darda kalıp, ona mecbur olduğunuz şeyler hariç; size haram kıldığı şeyleri size ayrı ayrı açıklamıştı. Muhakkak ki; onların çoğu, bir ilimleri olmaksızın, kendi hevesleri ile (başkalarını) dalâlette bırakıyorlar. Muhakkak ki; senin Rabbin, o haddi aşanları en iyi bilendir.” (En’âm 6/119)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. Allah’ın haram kıldığı şeylerin özelliklerini açıklayıp örneklendirerek bu konuda rehberlik etmiş ve onları harama düşmekten korumayı hedeflemiştir. Helâl ile haram arasında kalan ve şüpheli bulunan bazı şeylerden kaçınmanın da takva ve ihtiyat gereği olduğunu buyurmuştur;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Haramlar apaçık bellidir, helâller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helâl olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı KORULUğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her kralın bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesedde bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalbdir” buyurdu.
(Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davûd, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, “Büyû” 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241)

ALLAH'ın Sınırlarının/HUDÛDULLAHın korunmasında bizzât RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem en hassas OLANdır;

Resim---Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: “Benî Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyşlileri çok üzmüştü. Onlar: “Bu konuyu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kim konuşabilir, diye kendi aralarında müzakere ettiler. Bazıları: “Buna Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgilisi Üsâme İbni Zeyd’den başka kimse cesaret edemez, dediler. Üsâme, onların istekleri doğrultusunda Resûlullah ile konuştu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Üsâme’ye: “Allah’ın koyduğu cezâlardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun?” diye sordu ve sonra ayağa kalktı ve halka şöyle hitap etti: “Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezâlandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.” buyurdu.
(Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 4; Tirmizî, Hudûd 6; Nesâî, Sârik 6; İbni Mâce, Hudûd 6)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’ın Kitabı’nda helâl olarak belirlediği helâl, haram olarak ifâde ettiği ise haramdır.Sükût edip değinmediği hususlar ise insanların muaf tutulduğu hususlardır. Allah’ın muaftutmasını kabulle karşılayınız. Zira Allah hiçbir şeyi unutmaz!.” buyurmuştur.
(Tirmîzî, Libas,6)

Muaf.: Afvolunmuş. İstisna edilmiş, ayrı tutulmuş. Bağışlanmış. Serbest.

Resim---Ömer radiyallahu anhu, Haceru’l- Esved ile ilgili olarak: ”Vallahi senin fayda veya zarar vermeyecek bir taş olduğunu çok iyi biliyorum, fakat Rasulüllah’ın seni istilâm ettiğini/selâmladığını gördüğüm için ben de istilâm ediyorum” buyurmuştur.
(Buhârî, Hac,50,57,58)

Resim---Bu sözü ile; yine onun tavaf sırasında yapılan remel (adımları kısaltarak ve omuzları silkerek çalımlı bir biçimde koşmak) hakkında: “Biz neden bu remele devâm ediyoruz? (vaktiyle) Biz, müşriklere remel ile (kuvvetli) görünmek isterdik. Hâlbuki Allah onları helâk etmiştir. Remel, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptığı bir uygulamadır. Biz Peygamber’in bu sünnetini terk etmeyi sevmeyiz!” buyurmuştur.
(Buhârî, Hac,57; Müslim, Hac,248,251;Ebû Davûd, Menâsik,46)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in koyduğu İslamî Kuralların Teabbudî- Taabbudî/ Kulluk ve İbâdet etmek zorunluluğu vardır ki;
İmam Ali kerremallahu vechehu: “Din (sırf) akılla olsaydı mestin üst kısmı yerine altını meshetmek daha ma’kul/ akla yakın, aklın kabul edeceği olurdu. Hâlbuki ben Rasuüllah’ı mestlerinin üzerine mesh derken gördüm!.” buyurmuştur.


A'meş (bir evvelki senedde yer alan hocaları yoluyla), İmam Ali kerremallahu vechehe'nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Ben Rasûlü Ekrem'in (aleyhisselâm) mestlerin üst kısmına meshettiğini görünceye kadar ayakların (mestlerin) alt kısmının mesh edilmesinin daha uygun olacağını zannediyordum.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah (sizin için) birtakım hudûdlar belirlemiştir, onları aşmayın; bir takım farzlar ortaya koymuştur, onları (terk ederek) zâyi etmeyin; bazı şeyleri haram kılmıştır, onları çiğnemeyin. Bazı konularda, unuttuğundan değil, sadece size olan rahmetinden dolayı sükût etmiştir, onları da araştırmayın!.” buyurmuştur.
(Bazı lafız farklılıklarıyla birlikte bk. Dârekutnî, Ali b. Ömer Ebû’l-Hasen, es-Sünen, IV, 184 (no: 42), IV, 298 (no: 104); Hakîm, el-Müstedrek, IV, 129 (no: 7114); Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, X, 12.)

Söz konusu hükümlerin kabulü için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sâdır olmasını yeterli gören kimi sahabîler, bu gibi hükümleri olduğu gibi kabul etmişlerdir. Bu konularla ilgili hadislerin ifâde ettiği hükümleri bazı gerekçelere dayandırmak mümkündür. Ancak söz konusu hükümlerin gerekçesini araştırmadan kabul etmek Müslüman âlimler arasında daha yaygın bir kanâattir. Bu konu ile ilgili en çok öne sürülen örnek şudur: Âdetli kadın namaz ve orucu terk edip, temizlendikten sonra orucu kazâ ile yükümlü olduğu halde namazı kazâ ile sorumlu tutulmaz. Yine kerâhet vakitlerinde namaz kılma yasağı da bu kabil hükümlerdendir. Bu hüküm şu hadise dayandırılmıştır:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Üç vakit vardır ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize, bu vakitlerde namaz kılmamızı ve ölülerimizi defnetmemizi yasakladı: Güneş doğduğu zaman yükselinceye kadar, güneş tepe noktasına geldiği zaman zevâline kadar, güneş batmaya meylettiği zaman.” buyurmuştur.
(Müslim, Müsâfirîn, 293; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 51; Tirmizî, Cenâiz, 41, Mevâkit, 31, 34; İbn Mâce, Cenâiz, 30.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HAKk TeÂLÂ İLe HALkı =>NAHNU =>BİZ BİR-İZi!.
AŞK’ın GÖRünüşü =>SEVgi!.
GÜNEŞLe =>IŞIğı GiBi!.


Aslında İslâm Dinindeki bu yasaklar, KUL için koruma alanları derecesindedir. Koruma alanlarına sokulmak, yasak bölgelere yaklaşmak demektir ki;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her hükümdarın bir korusu vardır. Allah’ın korusuda yasakladığı; haram kıldığı şeylerdir. Koru etrafında dolaşanlar içine düşmek tehlikesiyle karşı karşıyadır.” buyurmuştur.
(Buhârî, İman, 39; Büyû, 3; Müslim, Müsâkat, 107; Ebû Dâvud, Büyû, 1; Nesâî, Büyû, 3; İbn Mâce, Fiten, 14; İbn Hanbel, IV, 267.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki Allah birtakım şeyleri size farz kılmıştır, onları kaybetmeyin iz. Bir takım sınırlar/ ölçüler koymuştur, onları da aşmayınız. Birtakım şeyleri haram etmiştir, onlara el uzatmayınız. Birtakım şeylerden de unutkanlık eseri olmayarak size merhamet olsun diye sükût etmiştir, onları da soruşturmayınız!."
buyurmuştur.
(Taberanî, Mu’cemu’l-kebîr, XXII, 222; Hakim, Müstedrek, II, 375; Nevevî, el-Erbaûn, 48; farklı lafızlar İçin bk. Dârekutnî, IV, 298.)

Hadis-i ŞerifLerde Haram KıLınan HususLara ÖrnekLer:

Kur'ÂN-ı Kerîm’de yer alan bazı âyetler ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den nakledilen bazı hadisler helâl ve haram kılma yetkisinin ALLAH celle celâlihu’ya ait olduğunu ifâde etmektedir.
Ancak bunun yanında bazı âyet ve hadisler de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e helâl ve haram koyma yetkisi vermektedir. Bu yetkinin âyetlerin kapsamını beyân/açıklama anlamına geldiği de açıktır..


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---"Ellezîne yettebiûne’r- resûlen nebiyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fî’t- tevrâti ve’l- incîli ye’muruhum bi’l- ma’rûfi ve yenhâhum ani’l- munkeri ve yuhıllu lehumu’t- tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu’l- habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu, ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını/ağır yüklerini (günahlarını sevâba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” (A’raf 7/157)

قَاتِلُواْ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلاَ يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلاَ يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُواْ الْجِزْيَةَ عَن يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
Resim---"Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bi’l- yevmi’l- âhıri ve lâ yuharrimûne mâ harramallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtû’l- kitâbe hattâ yu’tû’l- cizyete an yedin ve hum sâgirûn (sâgirûne).: Kitab verilenlerden, Allah’a ve yevmi’l- âhire (Allah’a ulaşma gününe) inanmayan kimselerle ve Allah’ın ve O’nun Resûl’ünün haram ettiğini haram etmeyenlerle ve hak dîni, dîn edinmeyenlerle, onlar küçük düşüp, cizyeyi elleriyle verinceye kadar savaşın.” (Tevb 9/29)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bana, Kur’ân-ı Kerim ve onun bir misli (hüccet olmada eş değer bir benzeri) daha verilmiştir. Karnı tok vaziyette koltuğunda oturarak: 'Sadece şu Kur’ân'a sarılınız; içinde helal olarak gördüğünüz şeyleri helal sayın, haram olarak gördüğünüzü de haram kabul edin!.” diyecek bazı kimselerin gelmesi yakınlaşmıştır. Şüphesiz Allah Resûlünün haram kıldığı şey, Allah’ın haram kılması demektir." buyurmuştur.
(Musned:4/130-133, Tirmizi, İlm, 2660 nolu hadis.)

Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla- kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir.
(bk. Ebu Davûd, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şunu bilin ki, bana Kur'ÂN-ı Kerîm ve onunla birlikte onun bir misli verilmiştir. Karnı tok bir halde koltuğuna yaslanarak: “Şu Kur’ân’a sarılın, onda helâl olarak ne bulursanız onu helâl kabul edin. Onda haram olarak ne bulursanız onu da haram kabul edin!” diyecek bazı kimseler gelmek üzeredir. Şüphesiz ki Allah Rasulünün haram ettiği şey, Allâh’ın haram ettiği şey gibidir” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm, 60, (2666); İbnu Mâce, Mukaddime 2, (12).)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sakın ola ki, sizden birinizi rahat koltuğuna yaslanmış olarak benim emrettiğim veya nehyettiğim bir şey kendisine geldiğinde: “Biz (başka bir şey) anlamayız, Allah’ın kitabında bulduğumuza uyarız!” derken bulmayayım” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünnet, 6; Tirmizî, İlim, 10)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size bir şey yasakladımsa ondan mutlaka kaçınınız, emrettiğim bir şeyi ise gücünüz nisbetinde yerine getiriniz” buyurmuştur.
(Buharî, İ’tisam, 2. Müslim, Fezâil, 130 Nesaî, Hac, 1.)

İslam Âlimleri bu gibi hadislere dayanarak, Kur’ân’da olmayan (en azından açıktan görülmeyen) birçok hükmün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sünnetiyle sabit olduğunu söylemişlerdir.
İmam Şafiî radiyallahu anhu gibi
(eş- Şâfiî, er- Risâle, s. 89) bazı büyük âlimler bu hadislere dayanarak: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sünneti, Kur’ân’ın bir tefsiri, bir açıklaması hükmünde olduğunu...” belirtmişlerdir.
Çok açıktır ki, İslam’ın temel esaslarından olan namaz, oruç, hac, zekât gibi vecibelerin hiçbiri Kur’ân’da detaylandırılmamıştır. Bu uygulama detaylarının tamamını sünnetten öğreniyoruz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in şu hadisleri de bu gerçeğe işaret etmektedir:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Namazı nasıl kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle kılın!” buyurmuştur.
(Buhârî, Ezân, 18.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Haccın menasikini (hac vecibelerini) benden alın/benden öğrenin.” buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel, III/318, 366.)

Çünkü Kur'ÂN-ı Kerîmde HükmuLLah;

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
Resim---"Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ (teslîmen).: Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)

Bu âyet-i celîle ve benzerleri, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Sünnetinin de İslam Dininin uygulama imkanını açıklayıcı ikinci kaynağı olduğunu göstermektedir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âdemoğlu midesinden daha şerli bir kap doyurmamıştır. Kişiye belini doğrultacak kadar yemesi kâfidir. Eğer iyice yiyecekse üçte bir yemek, üçte bir, su, üçte bir de nefesine ayırmalıdır.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Zühd, 47; Ahmed b. Hanbel, XVIII, 422); Taberânî, Mu’cemü’l- kebîr, XX, 272.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yiyeceklerinizi ölçerek alın ve satın, bereket bulasınız” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Buhârî, Büyû, 52; İbn Mâce, Ticârât, 39.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sahur yemeğini yeyiniz, çünkü o, bereketli bir yemektir” buyurmuştur.
(Nesâî, Sıyâm, 26.)

Resim---Mikdâm b. Ma’dîkerib şöyle söylemiştir.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in abdest alışını gördüm. Başını mesh ederken, önce avuçlarını başın ön tarafından arkaya doğru yürüttüğüne, sonra öne doğru getirdiğine şahid oldum.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Tahâret, 50.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim bir borç bırakırsa Allah ve Rasûlüne aittir. Kim bir mal bırakırsa varislerinindir. Ben vârisi olmayanın vârisiyim. Vefat edeni ve mîrâsını birbirine bağlarım. Dayı, mîrâsçısı olmayanın varisidir, onun adına tasarrufta bulunur. Bu hadisin başka tarikleri de vardır.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Ferâiz, 8.)

Resim---Mikdâm b. Ma’dikerib’in rivâyetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem omuzuna vurdu ve.: “Ey Kudeym, İdareci, zabıt kâtibi ve bilirkişi olmadan ölürsen felâha erersin.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Harac, 5.)

Bu hadiste Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mikdâm’a “Kudeym” diyerek diyerek muhabbet izharında bulunmuştur. İbn Hacer, bu hadisin sahih olduğunu belirtir ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Usâme b. Zeyd’e “Useym” dediğini de zikreder.
(İbn Hacer, el- İsâbe, V, 428)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e erişmiş olan Mikdâm’ın rivâyetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi, kardeşini severse bu sevgisini ona söylesin.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Edeb, 123; Tirmizî, Zuhd, 53.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi kendi el emeğinden daha temiz bir şey kazanmamıştır.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; İbn Mâce, Ticâret, 1.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi asla kendi el emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Zira Allah’ın peygamberi Dâvud (aleyhisselâm) da kendi el emeğini yerdi.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Buhârî, Târîhu’l- kebîr, VII, 305.)

Resim---Mikdâm b. Ma’dîkerib, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ellerini açtığını ve şöyle dediğini nakletmiştir.: “Sizden biriniz dünyada elinin emeğini yemesinden daha hayırlı bir şey yememiştir.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Ahmed b. Hanbel, XVIII, 427.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphesiz ki Allah size annelerinizi vasıyyet etti. Sonra yine annelerinizi vasıyyet etti. Sonra babalarınız vasıyyet etti. Sonra yakınlarınızı vasıyyet etti.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Buhârî, el-Edebu’l- mufred, s. 35.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nefsine yedirdiğin helâl lokma sadakadır. Çocuğuna yedirdiğin helâl lokma sadakadır. Hanımına yedirdiğin helâl lokma sadakadır. Hizmetçine yedirdiğin helâl lokma sadakadır.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Buhârî, el-Edebu’l- mufred, s. 42.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şehîdin, Allah katında altı özelliği vardır; şehîd olur olmaz günahları affedilir, Cennet’teki makâmı kendisine gösterilir. Kabir azabından korunur kıyametteki en büyük korkudan emin kılınır. Başına vakar tâcı giydirilir o taç üzerindeki tek bir yakut taşı dünyadan ve içindekilerden daha kıymetlidir. Cennet’teki iri gözlü yetmiş iki huri ile evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat edebilmesine izin verilir.” buyurmuştur.
(Mikdâm b. Ma’dîkerib radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Fedâilu’l- cihâd, 25; İbn Mâce, Cihâd, 16.)

Resim---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’den rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir.: “Ensar’dan bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in mescidinde oturur, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den hadis dinler, (hadis dinlemek) hoşuna gider ama ezberleyemezdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bu durumdan yakındı ve şöyle dedi: “Yâ Resûlullah! Ben sizden hadis dinliyorum, hoşuma gidiyor, fakat ezberleyemiyorum.” Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem; “Elinin yardımına müracaat et!” buyurdu ve eliyle yazıyı işaret etti.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 12.)

Resim---Abdullah ibn Amr İbni As (radiyallahu anhu) anlatıyor.: “Ben Resulullah(sallallahu aleyhi vesellem)`tan işittiğim her şeyi yazıyordum. Kureyş bu işten beni men etti. Dediler ki: “Sen her (işittiğin) şeyi yazıyorsun, hâlbuki Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir insandır, memnun ve öfkeli halde de konuşur.” Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)`a anlattım. Parmağı ile ağzına işâret ederek: “Yaz, nefsimi elinde tutan Zâta yemin olsun, ondan haktan başka bir şey çıkmaz!.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, İlim 3, 3646.)

Emin olmak, eminlik veya emanet müminin karakteristik özelliklerinden birisidir. Bilindiği gibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e verilen lakaplardan birisi el-emin'dir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Emâneti olmayanın imanı olmaz!.” buyurmuştur.
(Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 135.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HUDÛDULLAH

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim HUDÛDULLAH!.

HUDÛDULLAH Hükümleri her MuhaMmedî Mü’minin; İmÂN ve AmeL Muhafızıdır..
MuhaMmedî İmÂN ve AmeL Sahibi her Mü’min ise,
HUDÛDULLAH’ın Muhafızıdır.:

Yeryüzünde Müslim-Mü’minlerin ortak ve İlahî görevlerinden birisi de HUDÛDULLAH’ın muhafızlığıdır. ALLAHu zü’l- CeLÂL’e karşı hudûd yarışına kalkışanlara meydan boş bırakmadan HUDÛDULLAH’ın muhafızlığını yapanlar kimlerdir?.
ALLAHu zü’l- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîm’inde Ayet-i Kerimesinde, müjdelediği bu MuhaMMedî Müslim-Mü’minler;


إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"İnnallâheşterâ mine’l- mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumu’l- cenneh (cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yuktelûne va’den aleyhi hakkan fî’t- tevrâti ve’l- incîli ve’l- kur’ân (kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâhi, festebşirû bi bey’ıkumullezî bâya’tum bihî, ve zâlike huvel fevzu’l- azîm (azîmu).: Allah muhakkak ki; Allah yolunda savaşan, böylece öldüren ve öldürülen mü’minlerden onlara verilecek cennet karşılığında, canlarını ve mallarını satın almıştır. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da, O’nun (Allah’ın) üzerine hak olan vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa eden kimdir? O’nunla yaptığınız alışveriş ile sevinin! Ve işte o, en büyük fevz (mükâfat)dir.” (Tevbe 9/111)

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Et tâibûnel âbidûne’l- hâmidûne’s- sâihûne’r- râkiûne’s- sâcidûne’l- âmirûne bi’l- ma’rûfi ven nâhûne ani’l- munkeri ve’l- hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiri’l- mu’minîn (mu’minîne).: Tövbe edenleri, (Allah’a) kul olanları, hamdedenleri, oruç tutanları veya seyahat edenleri (Allah yolunda hicret edenleri, savaşmak için veya Allah’ın adını yüceltmek, dînini kuvvetlendirmek için, Allah yolunda hizmet için, ilim tahsil etmek için yurtlarından çıkanları, yeryüzünde ibretle gezip tefekkür edenleri); rükû ve secde edenleri, ma’rufla emredenleri, münkerden nehyedenleri (yasaklayanları), ALLAH’IN HUDÛDLARINI muhafaza edenleri ve mü’minleri müjdele!” (Tevbe 9/112)

Müfessirin ulemâdan Fahreddin-i er-Razî radiyallahu anhu der k: “Bu âyette yer alan yedi sınıf, bir önceki âyette canlarını ve mallarını cennet karşılığında Allah’a satarak Allah’ın müjdesini hak etmiş olan mücahidlerin vasıflarıdır.”
(Tefsiru Kebir, Fahreddini Er Razi, c:4, sh: 503, İst/ 1308)

Bu MuhaMMedî YürekLi HUDÛD MUHAFIZLarı.:

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in müjdesini hak eden mü’minlerdir.
O mü’minler o tevbekârlar ki;
Âbidler; ALLAH celle celâlihu’ya ihlas ile ibâdetle kulluğa devâm edenler,
Hamidler; gerek sevinçli, gerek sıkıntılı zamanlarında, hangi durumda olurlarsa olsunlar Allah’a sürekli hamd edenler,
Oruç tutanlar,
SubhÂNî Seyyahlar, gezginlerdir. Hareket ve bereket ehli insanlar,
rükû ve secde edenleri,
ma’rufla emredenleri, münkerden nehyedenleri
ALLAH’IN HUDÛDLARINI muhafaza edenleri,
Bunlar, hayatları boyunca kendilerini bir tek Allah’ın hudûdlarıyla mukayyed bilirler. Allah’a karşı hudûd yarışına kalkışanlar karşısında dik dururanlar,
Allah yolunda savaşanlar, öldüren ve öldürülen mü’minler..


HUDÛDULLAH’ın Muhafızları; Tabiûn ve Abidûndur onlar. Çokça tevbe ederler. Mallarını ve canlarını ortaya koyarak, malları ve canları konusunda ALLAHu zü’l- CeLÂL’i söz sahibi bilerek ALLAH celle celâlihu yolunda yaptıklarını yetersiz görürler..

HUDÛDULLAH’ın Muhafızları; Saihûn olanlardır. ALLAH celle celâlihu’ya iman etmenin, hamd etmenin bedeline katlananlardır. Onlar seyyahtırlar. Onlar kâim oldukları kadar sâimdirler.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimin seyahati oruçtur” buyurmuştur.
(İmam Suyutî, Dürrü’l- Mensur, 4/297-298.)

Resim---Ebu Umame radiyallahu anhu şöyle dedi: “Bir adam, yâ Rasûlallah! Bana seyahat için izin ver.” dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:“Kuşkusuz ki, benim ümmetimin seyahati, Allah-u Teâlâ’nın yolunda cihaddır.”
buyurmuştur.
(Sünen-i Ebî Davûd, Cihad: 6; Beyhakî, Şuabu’l İman: 4, Sh: 14, Beyrut/ 1990.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bu ümmetin seyahati oruç tutmaktır.” buyurmuştur.
(Taberî bunu senedi ile zikretmektedir.)

SÖZün ÖZü o ki;
HUDÛDULLAH’ın Muhafızları;
Allah’ın emirlerinin, nehiylerinin, şeriatinin işâretlerinin muhafızlarıdır.

(Nesefî, Medâriku’t- Tenzîl ve Hakâiku’t- Te’vîl, C: 2, Sh: 148, İst/ 1984.)


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Yüce RuHunda,
BİZ BİR-İZ e es SeLÂm OLsun inşae ALLAHu Teâlâ!..


Resim

ResimEs-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah
''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''

Dâimen ebeden İn şâe ALLAH.
Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtlerimİZle!....

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön