KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta ÜMM ve ÜMMet

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta ÜMM ve ÜMMet

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BİZ BİR-İZ

KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta ÜMM ve ÜMMet.:

=>ES SELÂM Yâ RaSÛLuLLAH
BİZ BİRİZ HAYy BÎ-İZNiLLAH
hER>CÂN BIÇAk Ağzı KurbÂN
=>İSMÂiL’e ==>HALiLuLLAH!.


ZEVK 8783

EZEL-EBED =>CEM’ OL!.mıuşuz =>ŞEHÂDet ŞEREFinde=>BİZ
ASLımızın =>EL ÂN fASLı =>NÛR-u =>MuhaMMed BİZ BİR-İZ
RESûLuLLAH HAYy ŞE’ÂNda
ŞİFâ ŞeFÂAtı ÂNda
KIYAMete KaDAR HİZMet!.=>TÜMM PeygambERLere ÜMMetİZ!.


28.03.18 04:12
brsbrsm..tktktrstkkmdhssrettt..


SALkım SAÇak YILDIZLarı
GECE BOYu->SEYreDERim
SIRR-ı SIRfta YALNIZLarı
bEN GiBi!. TEBRik EDERim..


BİZ ÜMMEt-i MuhaMMedİZz:.

ResimALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebiyyike (MahMudiyyeti) , ve
Rasûlike (AhMediyyeti) ve
Nebîyyi’l-ÜMMîyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ÜMMetihi...Resim


ResimResim---"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ÜMMetimden bir grup, kıyamet gününe kadar hak için muzaffer şekilde mücâdeleye devam edecektir.” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 247)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta ÜMM ve ÜMMet

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SALÂVÂT-ı ŞERÎFEmizi ZEVK eEDeLim BİZ BİR-Likte inşâe ALLAH!.

Hasanî Basrî kaddaSALLahu sirrehu’nun muhteşem salâvâtı:
"Kim ki âhirette Havz-i Kevser’den doya doya içmek istiyorsa bu salâvâti çokça okusun!." buyurmuştur.

Resim

TÜRKÇESİ: ''Allâhümme SALLi ve sSELLim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin Nebîyyil Ümmiyyi’l- Habîbi’l- Âliyyi’l- Kadîri’l- Azîmi’l- câhi. Ve alâ âlihi ve ashâbihi ve evlâdihi ve ezvâcihi ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi Ve eshârihi ve ensârihi ve eşyâihi ve muhibbihi ve ümmetihi Ve aleynâ maahum ve'l-mü'minîne ve'l- mü'minâtı ve'l- müslimîne ve'l- müslimâtı ec'maîn. ''

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Sahibimiz ve Efendimiz, kadri-kıymeti-değeri ve şerefi Senin katında azîm-kadîr-âlî olan Ümmî Nebîn ve Habibin MuhaMMed salallahu aleyhi ve sellem'e salât-ü-selâm eyle/teslimiyet ve tâbi' olmak için kendisine kavuşmamıza ve sılamıza salâtımızı vesile kıl!. Ve âilesine, ashabına, evlâdlarına, eşlerine, zürriyetine ve ehl-i beytine de!. Eshârın/seher sırrına, ensarına/oluşum unsuruna, MuhaBBet Medine'sinin elemanlarına, ALLAH adına yardımcılarına ve nûrundan oluşan herşeyine/herşeye ve muhiblerine/el ele, kan kana ve can cana sevenlerine, ve ÜMMetine/O'na tam kemâlla teslim ve tâbi' olup onun imâmlığında ALLAH Tealâ'ya istikamet edenlere de!. Onlarla beraber bizlere de ve mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, müslüman erkeklere ve müslüman kadınların cümlesine de salât-ü-selâm eyle! (ulaşımımıza vesile kıl yâ Rabbü'l- Âlemin)

''ALLAHüMMe'', Allahım!. SALLi, SALL et, ULaştır!. BİLiştir, BULuştur, OLuştur ve YAŞAt!.
Bu dörtlü, Şeriat, Tarikat, Mârifet, Hakikat gibidir.
Beden, Nefis, Kalb Ve Rûh gibidir.
Bedenimizi BİLiştir,
Nefislerimizi BULuştur,
Kalblerimizle OLuştur ve,
Ruhlarımızla YAŞAyıştır!.

Çünkü RUH birdir. Hepimizin ruhu bir ruhtur.
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Emr Âlemindendir.
Yaşamak böyle BİZlik ve BİRlik içindedir, MuhaMMedi MeLÂMette.
Bir kişi =>kendini;
BİLirse,
Gerçekten bir ALLAH Dostu BULursa,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile OLursa,
Hakikaten şah damarından yakın olan RABBiyle YAŞAyacaktır inşâe ALLAH!. Azîz CÂNlar..

''ALLAHÜMMe SALLi ve SELLim''; ALLAHım bizi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Teslim et ve SALL ettir Sırat-ı Müstakimde ZÂT’ına İnşâe ALLAH!.
“Kim?.”
İstikameti yapan tek . İmam-ı Mutlak MuhaMMed aleyhissalâtü vesselâm dır.
Rota =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'dedir.
İstikamet =>O’nun İŞidir.
OLmak ve YAŞAmak-YAŞAtmak O’nunla mümkündür.
''Ve SELLim ve SELLi '' Teslim OL!.mamızı sağla!..
Ve SILAmıza =>SALL ettir..
''Alâ Seyyidinâ''; O Efendimize ki, dinimizin sahibine, sırrına, her şeyine, sebiline, yoluna!.
''Ve Mevlânâ'', bize velîliği ALLAH Dostluğunu, velîliğini kabul etmek, velâyetini kabul etmek. her şeyde onu vekîl kabul etmek.
Aynı çocukların velîsi gibi. Velî bilmek, Vâli bilmek, Mevlânâ bilmek, MevLâ bilmek celle celâlihu.
''MuhaMMed’in''; ki O MuhaMMed aleyhissalâtü vesselâm’a salâtü selâm olsun!.
''Nebîyyi’l- Ümmîyyil''; ki o Nebîyyi’l- ÜMMîyydir.
Nebîyy =>BİLE-lik Nurunu taşıyan demektir.
“BİLE-lik Nurunu taşıyan demektir” ne demek?.
NüBüVvettir. NüBüVvet, el ÂN kullanılan bir cereyÂN gibidir.
Şimdi Kur'ÂN-ı Kerîm’e geçtiğimizde, okunmakta olan Kur'ÂN-ı Kerîm 1400 sene önce gelen Leyl Sûresi olmayacak.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki, Rahmetenli’l- Âlemin BULutundan yağan bu günün yağmurları gibi bir Leyl Sûresi gelecek Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in Ruhundan İnşâe ALLAH!..
“Dünküne benziyor!.” denecek.
Benziyor ama bub =>Bu günün yağmurudur. Bu mânâ yağışıdır..
Madde yağışı zâten her ÂN, her zerre yok edilip var edilmekte, kullanılmakta ŞE'ÂN-da.
Atom her ÂN yok edilip var edildiği için dönülüyor sanılmaktadır..
Atom dönmek için bir enerji felan kullanmıyor.
Biz ise, AkıL Algımız gereği =>Yok oluşu ve ÂNında Var oluşu enerji gibi görmekteyiz. Dönüyor gibi görmekteyiz.
Mânâ da böyledir. Hiçbir şey bir saniye dahi duramaz. Var olur yok olur. Yenisi gelir.
Ve KÜLLî ŞEYy, Her şey böyledir...
''Nebîyyi’l- ÜMMîyyi'';Nebîyy, Nübüvvet ve Hateme’n- Nebîyyî âyetiyle son bulmuştur =>Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’de =>Zâhiren:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Mâ kâne MuhaMMedün eba ehadim mi’r- ricaliküm ve lâki’r- rasûlellahi ve hateme’n- nebîyyîn ve kânellahü bi külli şey'in âlimâ.: MuhaMMed sizin ricâlınızdan hiç birinin babası değil, ve lâkin ALLAH’ın Resûlü ve Peygamberin hatemidir, ALLAH, her şeye alîm bulunuyor'' (Ahzâb 33/40)

''Ve Nebîyyü’l- ÜMMîyyi''; ÜMMî den haber getiren demektir. ÜMMî’ ki A’MÂ’den haber getiren..
Nedir ümmî?.

O ÜMMî nedir?
A’mâ. Nedir, A’mâ?.

Kör demek.. Başka, câhil demek.
Neden?.
Câhil, kördür MuhaMMedî HAKlat Gerçeğini GÖRemez de onun için.
Başkaca AnA demek Arapçada esas ANA yâni ANNe?..
”ÜMM”e neden ANA deniyor?
Çünkü ANA, ana karnı, ana rahmi üç karanlık aşılan, insanoğluna üç karanlık aşılan âlemin son karanlığıdır. Çıkış kapısıdır..
Bu kapıdan, Er Rahîm kapısından Raufu’r- Rahîm olan Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’de çıkmıştır. RAHiMden DOĞmuştur..
Anacak,Firavun da çıkmıştır.
Kim ki, bu sahada, bu salonda KULLuk İmtihanı OLacaksa ÜMMî Kapısından çıkar.
Ama buradaki ÜMMî, “A’M”-lık anlamındadır..
Yâni, “''MiM”'' lere kapalı olan bir ALLAH'a,. ALLAHu zü’L- CeLâ’inL Ahad Âlemidir.. Ahadiyyet Âlemidir. Kendine mahsus BİLinemezlik, BULunamazlık orada OLunamzlık ve de, YAŞAnamazlık perdesi olan tek İP =>HabLi’L- VERîd..=> EL Vahidü’l- Ahadiyyet Sırrıdır. Sonsuzluk karanlığıdır. Bu ise =>“A’M”-dadır.

Ahadiyyet: ALLAHÜ zü’L-CELÂL’in gerçek şahsiyetinin, kişiliğinin, ZÂT-Lığının, insanın akıl kapasitesiyle kavranamayacak, anlaşılamayacak ve kaldırılamayacak oluşunun, EL AHAD celle celâlihu olarak buyurduğu zifiri karanlık ve BİLinemezlik perdesinin arkasında bulunup bize perdeli olmasında ”Tek-BİR”” OLuşudur..
Bu bakımdan ”TEK-Bir”” tane, eşsiz ve benzersiz OLuşudur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?”” Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ''Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “A’M”-daydı”.'' buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî keremullahi veche ise: “ ''EL ÂN dahi öyledir.''” buyuruyor.

A’MÂ ise, körlüktür... Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHÜ zü’L- CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı “AHAD”dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen ”Ümmî” denilmiştir.
Hatta ledün ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ”Nebîyyü’l- ÜMMî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.. hâşâ!..
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye “ÜMM” denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Nebîyyi’l- ÜMMî buyurulması ise;
Nebî: Haber getiren, Nebîyyi’l- ÜMMi ise, bilinemezlik A’MÂ’sından haber getiren, ezel HaBBesinin/Habibîyyetten zuhûru olan demektir.
Arapça, âri ve asil bir dildir. “
Kur'ÂN-ı Kerîmde ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde ARAPÇa ise;


نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
Resim ---Nezele bihir rûhul emîn (emînu): : O’nu, Ruh’ûl Emin (Cebrâil aleyhisselâm) indirdi.” (Şuarâ 26/193)

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
Resim ---Nezele bihir rûhu'l- emîn (emînu).: O’nu, Ruh’û'l- Emin (Cebrâil aleyhisselâm) indirdi.” (Şuarâ 26/194)

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
Resim ---Bi lisânin arabiyyin mubîn (mubînin).: Apaçık bir Arap lisânı ile.” (Şuarâ 26/195)

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ
Resim ---Ve innehu lefî zuburi'l- evvelîn (evvelîne).: Şüphesiz bu (Kur’ÂN’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.” (Şuarâ 26/196)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim ---Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzu'l- hakîm (hakîmu).: Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidâyete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.”(İbrahîm 14/4)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde : "Üç hasletten dolayı Arabı seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur'ân-ı Kerim Arapça olarak nazil olmuştur, cennet ehlinin konuştukları dil Arapça’dır." buyurmuştur.
(İbni Abbas radiyallahu anhu'dan ; Feyzü'l- Kadîr, 1:178 Hadis no: 225.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde: "Cennet ehli Muhammed Aleyhisselâmın diliyle konuşacaklar." buyurmuştur.
(Âişe ANNemiz radiyallahu anha’dan; İmam Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniye , 1:276)

Kur'ÂN-ı Kerîm ve CeNNnet Dilimiz =>Arapça; birkaç bedevînin çölde bir araya gelip uydur kaydır ortaya çıkardığı bir dil değildir..
Sistemi Halkedenin Kur'ÂN-ı Kerîmde Kerem’ini indirdiği mükemmel ve mükerrem bir dildir..

SoruLuyor:””Yâ Rasûlallah ALLAH celle celâlihu, bizleri, kâinâtı yaratmadan neredeydi?””
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem: ”A’mâ-daydı, A’mâ-daydı!.” buyuruyor.

Ali Keremullahı veche Efendimiz de, cevab veriyor:“”EL ÂN da öyledir, el ÂN da öyledir!.””
Şu ÂNda öyledir. Yani kendi bilinemezliği yine bilinemezlik halindedir.
A’mâ yansıması Tecellîsiyle bu âlem dönmektedir.
HaBBe, ötesinde ne vardır bilinemezlik âleminde.
Bir “HaBBe var imiş. Habbe çift“ ”Be”” yani evvel ve âhiriyet “''Be''”nin “''Be”''sinin Zâhir Bâtın “''Be”''sine çıkışı. Henüz yok.
MuhaBBet Tohum demektir..
ALLAHÜ zü’L- CELÂL’in MuRaDuLLAHı demektir. MuRaDuLLAHı budur..
Bu MuRaDuLLAH HaBBedir.
ALLAHÜ zü’L- CELÂL’in kendi iradesiyle buyurduğu bir seçenektir.
Buna tohum, “HaBBe” denmektedir.
HaBBe, kadere gelmemiş kaza’nın adıdır.
Tarlaya ekilmemiş tohum gibidir..
HaBBe ve HaBîBuLLAH budur..
ALLAH celle celâlihu!nun HaBBesi, ilk tohumu..
Bunun bu iki“''Be''nin Hak OLuşu ''MiM''. NûR-u MîM.
Zâhir ve Bâtın BİLE-Liklerinin, ALLAHÜ zü’L- CELÂL kendine mahsusluğunun NÛRundan “=>“Allahu nuru’s- semâvâti ve’l- ard” ı halk edişi,
“Rahmetenli’l- ÂLemin” AYNası”na yansıtışı, ilk aynaya düşümü HaBBEdir… HaBBE, tarlaya düşen tohum gibidir..
HabBîBuLLAH, böyle anlatılıyor Hasan-ı Basrî Kaddesallahu sırrahu Efendimizin salâvatında.

''Âliyyi’l-'', “ÂLiyydir” Ne demek?
Lütfu, Lütfullah Ayan-ı Sabitesine verilen, Ayan-ı Sabitesi kendinde zâten olan. Zâten olan. Aliyy yüce..
''Âlîyyi’l- Kadîri’l- Azîmi’l- câhi'', onu yaratan Halîkı,
Allahu’l- Âlim ALLAH celle celâlihu katında, câhında yani, Onun câhında azîm itibarı, kadir ve kıymeti olan. Yüce kadir ve kıymeti olan,.
''Âliyyi’l- Kadîri’l- Azîmi’l- câhi''; olan bir MuhaMMed aleyhissalâtü vesselâm’dan bahsediyoruz.
Yâ Rabbü’l- Âlemin!.
Senin katında kadri, kıymeti değeri şerefi, Azîm, kadri Alîyy olan’A’mâ-dan bize haber getiren.
Nebî, haberci demektir. Bilelik Nurunu taşıyan demektir.
Türkçe cereyÂN gibidir. Kesildiği anda ses kesilir..
Ve HaBîBin olan MuhaMMed aleyhissalâtü vesselâm'a salât ü selâm eyle!.
Bizim teslimiyetimizi, imanımızı, tâbi oluşumuzu, ve itaat edişimizi nasib eyle BİZe!.
Kavuşmamıza, SILÂmıza SALÂtımızı vesile kıl, bu SALLımızı. Sebeb kıl!.
''Ve alâ âlihi'': o azîz âilesine
''Ve ashâbihi'', ve sohbet sahabelerine. Sahib çıkanlara ve sahib çıktıklarına. Kendisine sahib çıkan aynı zamanda sahib çıktığı o sahabelerine!

Ne demek sahabe?.
Görüyorsunuz. ''Sad, Ha, Be'' dir Bilelik Hakikatına Sahib oluştur.
Bizi birleştiren bir şey vardır.
O gün babayı oğula, oğlu babaya öldürtecek kadar İslâm için muazzam bir şeydir bu.
Onun için diyordu daha önce gördük biliyorsunuz.
Ne diyor en akıllıları müşriklerin: “Siz O’na =>MecNÛN, felan!.” diyemezsiniz deli felan değil..
“Ama babayı oğluna öldürtüyor. Hiç olmamıştı böyle bir şey!” diyorlar.
“Bu getirdiği dine sihir, kendisine de sihirbaz deyin siz en iyisi!.” Çünkü olmamış bir şey!.
Neden oluyor peki?
Neden olacak Onlar öyle bir BİLE-Lik Hakikatına Sahib oldular ki, bu sistemi var edenin hükmüne uydular. DUYdular ve UYdular.
Öyle bir sahabe ki, ölüm felan değil daha ötede bir KULLuk ve ÜMMet ANLAyışı...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta ÜMM ve ÜMMet

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimBİZ BİR-İZ..
TÜMM PeygambERLere ÜMMetİZ!.:


ÜMM.: Ana, anne, vâlide. Nine. Asıl, esas. Başlıca olan şey.
ÜMMehat.: (Ümm. c.) Analar. Esaslar, asıllar.
ÜMMehatü’l- Mü’minîn: Mü'minlerin anaları. Peygamberimiz Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın mübarek zevceleri.
ÜMMî.: Anasından doğduğu gibi kalmış ve tahsil görmemiş, mekteb ve medresede okumamış kimse.
ÜMMiyye.: Analık, annelik.
Ümmü’l- Kur'ÂN: Fâtiha Sûresi.
Ümmü’l- Kitab.: Kitabın anası, esası. Levh-i Mahfuz ve ilm-i İlâhî.
Ümmü’l- Bilad: Beldelerin anası Mekke.
Ümmü’t- Taam: Buğday.
Ümmü’t- Tarîk: Ulu yol. Yüce yol..
ÜMMet.: Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir peygamberin Hakka davet ettiği cemaat. Bir dille konuşan millet. Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat.
ÜMMet-i Kâime.: Hakşinas, doğru, doğrudan ve Allah için kalkan, müstakim ve âdil ümmet.

Kur'ÂN-ı Kerîmde, Kur'ÂN-ı Kerîm İÇin;
Ümmü’l- Kitab:Bütün semavî kitapları ihtiva eden ana kitab Kur'ÂN-ı Kerîm.: Âl-iİmrân 3/7; Ra’d 13/39; Zuhrûf 43/4.

Kur'ÂN-ı Kerîmde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İÇin;
Nebiyye’l- ÜMMîyy.: A'râf 7/157,158.
Kur'ÂN-ı Kerîmde, MeKke İÇin;
Ümme’l Kurâ: Şehirlerin Anası Mekke.: En'âm 6/92; Şûrâ 42/7..
ÜMMiyyune/ ÜMMîLer.: Bakara 2/78; Âl-iİmrân 3/20,75..[/color
ÜMM.: Anne.. Nisâ 4/11,23; Mâide 5/17,116; A'râf 7/150 ;Nahl 16/78, ; Meryem 19/28; Tâhâ 20/38,40; Mü'minûn 23/50 ;Kasas 28/7,10,13,59; Lokmân 31/14 ; Ahzâb 33/4,6 ; Ahkâf 46/15 ; Kaaria 101/9..

ÜMMet kelimesi olarak:
Bakara 2/128,134,141, 143,213; Âl-iİmrân 3/110; Nisâ 4/41;Mâide 5/48,66; En'âm 6/38,42,108; A'râf 7/34,38,181; Yûnus 10/19,47,49; Hûd 11/48,118; Ra'd 13/30; Hicr 15/5; Nahl 16/36,63,84,89,92,93,120; Enbiyâ 21/92; Hacc 22/34,67; Mü'minûn 23/43,44,52; Neml 27/83; Kasas 28/75; Ankebût 29/18; Fâtır 35:24,42; Mü'min 40/5; Fussilet 41/25; Şûra 42/8; Zuhrûf 43/22,23,33; Câsiye 45/28; Ahkâf 46/18..

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءكُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً تَقْتُلُونَ
Resim ---Ve lekad âteynâ mûsâ’l- kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryeme’l- beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhi’l- kudus (kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn (taktulûne).: Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.” (Bakara 2/87)

وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَل لَّعَنَهُمُ اللَّه بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلاً مَّا يُؤْمِنُونَ
Resim ---Ve kâlû kulûbunâ gulf (gulfun), bel leanehumullâhu bi kufrihim fe kalîlen mâ yu’minun (yu’minûne).: Ve dediler ki: “Bizim kalplerimiz kılıflıdır.” Hayır, Allah, küfürleri (sebebi) ile onları lânetledi. Bu sebeble ne kadar az îmân ediyorlar.” (Bakara 2/88)

وَلَمَّا جَاءهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ
Resim ---Ve lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum, ve kânû min kablu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû bihî, fe la’netullâhi ale’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ve onlara, Allah katından onların beraberindeki şeyi (Tevrat’ı) tasdik eden bir Kitap, (Kur’ân) geldiği zaman (o’nu kabul etmediler). (Kur’ân gelmeden) önce kâfirlere karşı (zor durumda kaldıklarında, Tevrat’ta bahsi geçen ahir zaman Peygamberi adına) fetih ve zafer için (Allah’tan) yardım istiyorlardı. Oysa, O bildikleri (Tevrat’ta vasfı bildirilen Peygamber) onlara gelince O’nu inkâr ettiler. Bu yüzden Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.” (Bakara 2/89)

وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim ---"Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen), ve mâ kâne mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: Ve dediler ki: “Yahudi veya hristiyan olun ki, hidayete eresiniz.” De ki: “Hayır. İbrâhîm’in dîni haniftir (hidâyete ermiştir).” Ve o, müşriklerden olmadı.” (Bakara 2/135)

قُولُواْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Resim ---Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn (muslimûne).: Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilenlere, İbrâhîm (aleyhisselâm)’a, İsmail (aleyhisselâm)’a, İshak (aleyhisselâm)’a, Yâkub (aleyhisselâm) ve torunlarına indirilenlere, Musa (aleyhisselâm) ve İsa (aleyhisselâm)’ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rab’leri tarafından verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasından hiçbirini ayırmayız (fark gözetmeyiz). Ve biz, O’na teslim olanlarız.” (Bakara 2/136)

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim ---Ellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûne’l- hakka ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Kendilerine kitap verdiklerimiz, O’na (Hz. MuhaMMed (aleyhisselâm)’e) kendi oğullarına arif oldukları (tanıdıkları) gibi ariftirler (tanıyıp bilirler). Ve muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor.” Kendilerine kitap verdiklerimiz, O’na (Hz. MuhaMMed (aleyhisselâm)’e) kendi oğullarına arif oldukları (tanıdıkları) gibi ariftirler (tanıyıp bilirler). Ve muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor. (Bakara 2/146)

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim ---Âmene’r- resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve’l- mu’minûn (mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih (rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih (rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l- masîr (masîru).: Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü’minler de, hepsi Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O’nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana’dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.” (Bakara 2/285)


إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim ---"İnnemâ kâne kavle’l- mu’minîne izâ duû ilâllâhi ve resûlihî li yahkume beynehum en yekûlû semi’nâ ve ata’nâ ve ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Onların aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resûl'üne davet edildikleri zaman mü’minlerin sözü “işittik ve itaat ettik” demeleridir. Ve işte onlar, onlar felâha erenlerdir.” (Nûr 24/51)


قُلْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Resim ---Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn (muslimûne).: “Allah'a ve bize indirilene ve İbrâhîm (aleyhisselâm)'a, İsmâil (aleyhisselâm)'a, İshâk (aleyhisselâm)'a, Yâkub (aleyhisselâm)'a ve Yâkub oğulları’na indirilenlere, Hz. Mûsâ'ya ve Hz. Îsâ'ya ve nebilere Rab'leri tarafından verilenlere îmân ettik. Onların arasından birini (diğerlerinden) ayırdetmeyiz. Ve biz O'na (Allah'a) teslim olanlarız.” de.” (Âl-i İmrân 3/84)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta ÜMM ve ÜMMet

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem
Hadis-i Şeriflerinde ÜMMet Kavramı.:


Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bu ÜMMet (MuhaMMed ÜMMeti), diğer ÜMMetlere karşı üstün kılındı.” buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel, 5/383)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "...Siz sonuncu ÜMMetsiniz. Siz ÜMMetlerin en hayırlısı ve Allah yanında en değerli olanısınız." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân, hadis no: 3004; İbn Mâce, Zühd 34, hadis no: 4288)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şu ÜMMetim rahmete mazhar olmuş bir ÜMMettir. Âhirette azâba mâruz kalmayacaktır. Onun azâbı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl (öldürme)." buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Fiten, hadis no: 4277)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Ebû Zerr radiyallahu anhu anlatıyor: "Hz. Peygamber aleyhisselâm buyurdular ki: "Bana Cebrâil aleyhisselâm gelerek: 'ÜMMetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi şirk/ortak koşmadan ölürse cennete girer” müjdesini verdi" dedi. Ben (hayretle): “zinâ ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zinâ da yapsa!" cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zinâ yapsa da ha!” dedim. "Evet” dedi, “hırsızlık da etse, zinâ da yapsa!" Hz. Peygamber (aleyhisselâm) dördüncü keresinde ilâve etti: "Ebû Zerr, patlasa da cennete girecektir." buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, hadis no: 94; Tirmizî, İman 18, hadis no: 2646)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ÜMMetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücâdeleye Kıyâmet gününe kadar devam edecektir..." buyurmuştur.
(Müslim, İman 247)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her ÜMMet, kendi peygamberine tâbi olur.” buyurmuştur.
(Buhâri, Tefsir sûre 17, 11)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Karınca, ÜMMetlerden biridir.” buyurmuştur.
(Müslim, Selâm 148)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah Teâlâ, yeryüzünü benim için dürüp topladı; ben de doğusunu da batısını da gördüm. ÜMMetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır. Bana iki hazine verildi: Kırmızı ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ÜMMetimi umumî bir kıtlıkla helâk etmemesini, ÜMMetime kendi nefislerinden başka bir düşman musallat edip çoğunluğu helâk etmelerine meydan vermemesini talebettim. Rabbim bu isteklerime şöyle cevap verdi: "Ey MuhaMMed! Bir hüküm verdim mi artık o geri alınmaz. Ben senin ÜMMetine “Onları umumî bir kıtlıkla helâk etmeyeceğim, kendileri dışında, çoğunu helâk edecek bir düşman da musallat etmeyeceğim, hatta yeryüzünün her tarafında bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama, kendi aralarında birbirlerini helâk edecekler." buyurmuştur.
(Müslim, Fiten 19; hadis no: 2889; Tirmizî, Fiten 14, hadis no: 2177; Ebû Dâvud, Fiten 1, hadis no: 4252)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Benî Muâviye Mescidine girdi. Orada iki rekât namaz kıldı. Yanındaki sahâbeler de onunla beraber kıldı. Sonra Rabbine uzun uzun duâ etti. Sonra ashâbın yanına döndü ve: "Rabbimden üç şey taleb ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ÜMMetimi umumî bir kıtlıkla helâk etmemesini talebettim, bunu bana verdi. ÜMMetimi suda boğulma sûretiyle helâk etmemesini diledim, bana bunu da verdi. ÜMMetimin kendi aralarında savaşmamalarını da taleb etmiştim, bu geri çevrildi." buyurmuştur.
(Müslim, Fiten 20, hadis no: 2890)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "MuhaMMed'in nefsi elinde olan Zât-ı Zü’L- CeLâL'e yemin olsun! İman edip sonra doğru yoldan ayrılmayan hiçbir kul yoktur ki cennete sokulmasın. Siz ve sâlih/iyi nesliniz cennetteki meskenlere yerleşmedikçe (diğer ÜMMetlerin mü'minleri olan) cennetliklerin cennete girmemelerini de ümit ederim ve Rabbim ÜMMetimden yetmiş bin kişiyi hesapsız olarak cennete dâhil etmeyi bana kesin vaad etti." buyurmuştur.
(Kütüb- Sitte Muht. Terc. c. 17, s. 603)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ÜMMetimde dört şey vardır ki, câhiliyye işlerindendir; bunları terk etmeyeceklerdir: Haseble (mal, mevki, zenginlik gibi dünyevî özelliklerle) iftihar, nesebi (ırkçılığı) sebebiyle insanlara ta'n (küçük görüp hakaret), yıldızlardan yağmur bekleme, (ölenin ardından) mâtem!" buyurmuştur.
(Müslim, Cenâiz 9, hadis no: 934)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman, yahûdi ve hıristiyanların misali şuna benzer: Bir adam var, bir grup kimseyi ücretli olarak tutmuş; kendisi için belli bir ücret mukabilinde, geceye kadar çalıştırıyor. Bunlar, gündüzün yarısına kadar çalışıp: “Bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok (biz gideceğiz). Şu âna kadar yaptığımız iş için de para istemiyoruz!.” derler. Adam onlara: "Böyle yapmayın, işin geri kalan kısmını da tamamlayın ve ücretinizi tam olarak alın!" diye ricâ eder. Ancak onlar buna yanaşmazlar ve terk edip giderler. Adam onlardan sonra işi için başkalarını ücretle tutar. Onlara: "Şu gününüzü tamamlayın, öncekilere vaad ettiğim ücreti size tam olarak vereyim!" der. Bunlar, ikindi vaktine kadar çalışırlar. O zaman: “İşin senin olsun, yaptığımız çalışmanın ücretini de istemiyoruz (çalışmayı terk ediyoruz)!.” derler. Adam onlara da: "İşinizin geri kısmını tamamlayın, şurada az bir zamanınız kaldı" diye ricâ eder, ancak onlar dinlemeyip giderler. Adam geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda güneş batıncaya kadar çalışırlar ve önceki iki grubun ücretini de alırlar. İşte bu, onların ve bu nurdan kabul ettikleri miktarın misalidir." buyurmuştur.
(Buhârî, İcâre 11, Mevâkîtu's-Salât 17)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden önce geçen ÜMMetlere nazaran sizin bekanız (dünyada kalışınız), ikindi vakti ile güneşin batması arasındaki müddet gibidir. Tevrat ehline Tevrat verildi, onlar gün ortasına kadar onunla amel ettiler. Daha fazla devam etmekten âciz kaldılar. Onlara kırat kırat ücretleri verildi. Sonra İncil ehline İncil verildi. Onlar da ikindi namazinâ kadar çalıştılar. O zaman onlar da âciz kaldılar, kırat kırat onlara da ücretleri verildi. Sonra bize Kur'an verildi. Biz güneşin batmasına kadar çalışacağız. Bize ücretimiz ikişer kırat, ikişer kırat verildi. İki kitap mensupları: "Ey Rabbimiz, Sen bunlara ikişer kırat, ikişer kırat olarak verdin. Halbuki bize birer kırat, birer kırat vermiştin. Halbuki biz, amel yönüyle onlardan ileriyiz!" dediler. Allah Teâla: "Ben ücretlerinizde bir haksızlık yaptım mı?" buyurdu. Onlar: "Hayır!" dediler. "Öyleyse, bu Benim lütfumdur, onu Ben dilediğime veririm" buyurmuştur.
(Buhârî, İcâre, 8, 9, Mevâkîtu's-Salât 17, Enbiyâ, 50, Fezâilu'l-Kur'an 17, Tevhid 31, 47; Tirmizî, Emsâl 7, hadis no: 2875)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İstemeyip kaçınanlar hâriç, bütün ÜMMetim cennete girecektir!" "Kaçınanlar da kim?" dediler. Rasûlullah (s.aleyhisselâm) şöyle buyurdu: "Kim bana itaat ederse cennete girer; kim bana itaat etmez, âsi olursa, o cennete girmekten kaçınmış demektir." buyurmuştur.
(Buhârî, İ'tisâm 2)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah sizi (MuhaMMed ÜMMetini) üç özellikten himâye edip korudu: Hepinizi helâk edecek olan peygamberinizin bedduâsından, bâtıl ehlinin hak ehline (nûrunu söndürecek, kesin) bir galebesinden, dalâlet üzerine birleşmenizden." buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Fiten 1, hadis no: 4253)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ÜMMetim yağmur gibidir; evveli mi, sonu mu daha hayırlıdır, bilinemez." buyurmuştur.
(Tirmizî, Emsâl 6, hadis no: 2873)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ÜMMetimden bir grup (hak üzerine) gâlip olmaktan hiç geri kalmaz. Allah'ın emri (Kıyâmet) gelince de onlar gâlibdir." (Hadisin bazı rivâyetlerinde şu ilâveler vardır:)
"...Onlar hak için, gâlib olarak Kıyâmete kadar savaşırlar.",
"Bu din ebediyete kadar ayakta kalacaktır. Bir grup müslüman, onun için Kıyâmet kopuncaya kadar savaşmaya devam edecektir.",
"...Onlara yardımı kesenler onlara zarar veremezler, onlar bu halde iken Allah'ın emri (Kıyâmet) gelir.",
"ÜMMetimden bir grup Allah'ın emri üzerine savaşmaya devam eder. Bunlar, düşmanlarına gâlibdirler. Muhâlifleri onlara zarar veremez, bu hal, Kıyâmete kadar devam eder."
buyurmuştur.
(Buhârî, İ'tisâm 10, Menâkıb 27, Tevhid 29; Müslim, İmâret 171, hadis no: 1921)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "...ÜMMetimden bir grup, Kıyâmet kopuncaya kadar, mansûr (Allah’ın yardımına mazhar) olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar onlara zarar veremeyecekler." buyurmuştur.
(Tirmizî, Fiten 27, hadis no: 2193)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah Teâlâ, ÜMMetim için bana iki emân indirdi: “Sen, aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumî bir) azap vermeyecektir. Onlar istiğfârda bulundukları müddetçe, Allah onlara azap vermeyecektir.” (8/Enfâl, 33). Ben aralarından ayrıldımmı, (Allah'ın azâbını önleyecek ikinci emân olan) istiğfârı Kıyâmete kadar aralarında bırakıyorum." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir Enfâl, hadis no: 3082)

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim ---"Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: Ve sen onların arasında iken; Allah, onları azaplandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) Allah, onları azaplandıran değildir.” (Enfâl 8/33)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ÜMMetimden (âlim, şehid, sâlih) bazıları var; bir (çok kabilelere şâmil bir) cemaate şefaat eder; bazıları var, bir kabileye şefaat eder; bazıları var, bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerine sebep olur." buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyâmet 11, hadis no: 2442)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyâmet gününde, ÜMMetimin (iki alâmeti olacak: Biri) secde sebebiyle alnındaki parlaklık, (diğeri de) abdest sebebiyle kollarındaki parlaklıktır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Salât 427, hadis no: 607)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah bir ÜMMete rahmet diledimi, peygamberlerini kendilerinden önce kabzeder ve onu ÜMMete bir öncü ve hazırlayıcı yapar. Bir ÜMMetin helâkini de diledimi, onları peygamberleri hayatta iken cezâlandırır da onun gözünün önünde onları helâk eder. Böylece o ÜMMetin -inkâr ve yalanlamaları sebebiyle- helâkleriyle peygamberin içi rahatlar." buyurmuştur.
(Müslim, Fezâil 24, hadis no: 2288)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mûcize verilmiştir. Ama bana verilen (mûcize) ise, vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyâmet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı (Peygamberlerine bağlı olan ÜMMetleri) en çok olan peygamberin ben olacağımı ümit ediyorum." buyurmuştur.
(Buhârî, Fezâilu'l-Kur'an 1, İ'tisâm 1; Müslim, İman 239, hadis no: 152)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:: “Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran ÜMMeti en çok olan peygamberin ben olacağımı ümit ediyorum” buyurmuştur.
(Müslim, İman 239)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH sizi üç özellikten himâye edip korudu: Peygamberinizin hepinizi helâk edecek olan bedduasından, bâtıl ehlinin hak ehline galebesinden, dalâlet üzerine birleşmenizden.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Fiten, 1)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlâslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı. Bu samimi çevre ve ashâbından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emr olunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle cihad eden mü’mindir, diliyle cihad eden mü’mindir; kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Bu kadarcığı da bulunmayanda hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 80)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön