EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


CİHÂNI HİÇE!.


Cihânı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk!.


MuhaMMedî MeLÂMî AŞKuLLAH Öylesine BedeLsiz-Kıyassız-Şartsız-SeBeBsiz bir OLGU-SONuÇ’tur ki cÂNLar CeNgi seyrÂNgÂHı şu CihÂNısevdÂlılarına beleşe hatta üstesine vererek satmaktır!
İzafî-İğreti-Gelgeç-Gölge- Ölümlü ve kısacası fÂNi MevCÛDların tümünü terkedip RABBu’l- ÂLEMîne DÖNüşün ADIdır AŞKk!.


Resim

Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk!.


AŞK öylesine mukaddes bir YOLdur ki, KÂR-ü-BeLÂ ÖLÜM ÇÖLÜnde el,ndeki şekeri diğer cÂNlara sunmayı tercih edip zehir-zıkkım-ağıyı kendisi YUTaBİLMek ER-DEM-idir AŞKK!.

Resim

Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ona tutmaktır adı aşk!.


ELEST SÖZümüz gereği “BELÂ!.”mız BAŞımıza göklerden YAĞmur gibi yağarken BAŞını-cÂNını esirgemeden ve AŞK YOLUNdan dönmeden YÜRÜmektir AŞKk!.

Resim

Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Ana kendini atmaktır adı aşk!.


İçinde bulunduğumuz şU cÂNLar cENgi CihÂN cehennemi DERyÂsında İBRAHÎM aleyhisselâm MİLLeti OLarak SEBBeha YÜZÜşü ve BERDen SeLÂMen Es SELÂM SeLÂmetine ÇIKış FeLÂHı FETHidir AŞKk!.

Kur'ân-ı Kerimimizde bir âyet-i celîle vardır “hepiniz cehenneme uğrayacaksınız” diye.. Peygamberler aleyhumu's-selâmlar da dahil HEPimİZ ceheNNeme uğrayacağız ki ->zâten şu ANda içindeyiz ki!..

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---''Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ : Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrıyacakdır. Bu, Rabbinin üzerine kat'i olarak aldığı, kazaa etdiği (bir şey) dir.” (Meryem 19/71)

->“SıRR-ı SıFıR SICağı”nda ->İBRAHîMî-Ler ->SaBîRun!.:

HAKk’ı tercihle İbrahîm aleyhisselâm için, cehennem “berden selâmen” olmuştur..
Berden seLÂM” et:

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm (ibrahîme): Ey ateş! İbrâhim için serinlik ve esenlik ol! dedik.” (Enbiyâ 21/69)

Resim

Var Eşrefoğlu Rumî bil hakikat
Vücudu fâni etmektir adı aşk!.


EYy MuhaMMedî MeLÂMî HaKk AŞıK Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu BİL ki,
EZEL-EBED HaYYu’L- Kayyum ve Vâcibu’l- ViCÛD OL-ÂN ALLAHu zü’L- CeLÂL’in NÛRu OL-ÂN İzafî-SanaL “bENlik”ini YOKk saymak-fÂNi etmenin Adıdır AŞKk!.



Resim

Sükker: şeker.
Ayruk: Ayrı, başkası.
Od: ateş.. aşk ateşi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


YÜREĞİME ŞERHA!.!.


Yüreğime şerha şerha yâreler urdu bu aşk
Gâret etti gönlüm ilin yağmaya urdu bu aşk..


Bu İLahî AŞK vüreğimi dilim dilim eyledi sayısız YÂReler açtı.
Gönül ÜLekemi talan etti VARım-YOKum yağmaladı aldı götürdü bu İLahî AŞK..


Resim

Şimdi hakim gönlümün iklimine aşktır benim
Akla nefse tene cana hükmünü sürdü bu aşk..


Şimdi Şu ÂNda Şe’ÂNuLLahta GÖNüL Memleketimin tek Hakimi oldu bu İLahî AŞK benim.
AkLıma, Nefsime, Bedenime ve cÂNıma HÜKMünü geçirmekte bu İLahî AŞK..


Resim

Her sıfat kim nefsin ü aklın ruhun var idi
Tartdı Seyfullah yürüdü kamusun kırdı bu aşk..


Elbette benimde NEFS, AKIL ve RUH Sıfatlarım var idi ancak,
ALLAH celle celâlihu AŞK KILICInı Çekti yürüdü ve tÜMMünü kırdı geçirdi ve de, yerle bir etti bu İLahî AŞK..


Resim

Bu gönül hücrelerini tahliye kıldı kamu
Âdemiyyet noktasından sildi süpürdü bu aşk..


Şu GÖNÜL HÜCRelerimin tümünü bomboş eyledi,
Beni ÂDEMiyyet-İnsanlık noktasından SİLdi-süpürdü de ADEMiyyet-YOKLuk HİÇliğine aldı götürdü bu İLahî AŞK..


Resim

Kendi varlığıyla küllî varlığım mahv eyledi
Dost gözüyle baktı ol Dost yüzünü gördü bu aşk..


Bu İLahî AŞK, ÖYLesine bir şey ki değdiği her NEFSi, ATEŞ gibi yakıp sırf KENDine çevirip, her ŞEYimi mahvedip KENDine çevirimekte.
O zaman her HÜCRem Dost gözüyle DOSt cemÂLin gördü/gösterdi bu İLahî AŞK..


Resim

Çün fenâ dârında menlik Mansur'u berdâr eyledi
Dost eşiğinde "Ene’l- Hak" nevbetin urdu bu aşk..


Şu İçinde Olduğumuz feNÂ DÂRağacında; “BEN”Lik Mansur’umu, El HAKk ALLAH celle celâlihu KULLuk KAPısının Eşiğinde, "Ene’l- Hak: Ben HAKk'ım!." DEdirdi de HALLAC gibi DÂRe ÇEKti-AStı ve kanını döktü.. cÂNımı TESLim ALdı bu İLahî AŞK..

Resim

Dün gün Eşrefoğlu Rumî derdin artar pes neden
Zahmine hod Dost elinden merhem irgördü bu aşk..


Eyy Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu, dün de bu gün de durmadan bu İLahî AŞK DERdim hiç durmadan artmakta acaba neden?.
Çünkü Derdimin dermÂNı OLdu, merhem yetiştirdi-merhem oldu yine bu İLahî AŞK.
.


Resim

Şerha: Dilim. Kesilip dilimlenmiş şey. parça.
Garet: (A, uzun okunur) Yağmacılık. Düşmanın malını yağma etmek.
Seyfullah: Allah'ın (C.C.) kılıcı, askeri. *Ashab-ı Kiram'dan Hz. Hâlid İbn-i Velid'e (R.A.) verilen ünvan.
Kamu: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Men: f. Ben. (Farsçada birinci şahıs zamiri) (Bak: Mâ)
Berdâr: f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.
Ene’l- Hak: Ben HAKk’ım..
Zahm: Yara, ceriha.
Hod: f. Kendi. * Miğfer, baş zırhı..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


<=Resim=>

AŞK!. AŞK!.


Cefâ vü renc ü ihnettir adı aşk!.
Firâk-ı derd-i firkattir adı aşk!.

Herkeslerin hayran kaldığı AŞK ki,
Âşıklık davasında bulunan kişini ömür boyu süren denenme serüveni olan aşk, baştan aşağı, Eziyet, zahmet, sıkıntı, ayrılık, hasret, ağrı, sızı, gazab, hışım ki SONuçta Aşk derttir ve beLÂdır Aşk!.

Resim

Verip râhatları mihnetler alıp
Dün ü gün âh ü hasrettir adı aşk!.

Rahatça akıp giden hayatını verip yerine AŞKın; zahmet, eziyet, dert ve beLÂsını alıp dagecegündü her gün hiç durmadan ahh çekip hasrette beklemektir Aşk!.

Resim

Bir oddur kim cefâ düşmüş binâdır
Yürek dolu harârettir adı aşk!.

Öylesine bir ateştir ki Aşk, ateş düşmüş bir binâ gibi cayır cayır yakarda durmadan.. yürek dolusu kızıl kor sıcaklığı hiç gitmez yürekten fişe sokulu ütü gibi Aşk!.

Resim

Karârı yok bu aşkın bî-karardır
Ki türlü türlü hâlettir adı aşk!.

AŞK, yersiz yurtsuz baş ayaksız ki kararsızlıktır ve asla denge düzen kurdurmaz ve ATEŞ gibi herşeyi yakar kendi kurallarını işletir.
Ki, Yaşamayan kimseye YALAN gelir ve herkesler de bAŞKa bir türlü HÂLde yaşanır Aşk!.

Resim

Münezzehtir gehî iki cihandan
Dükelliden ferâgattir adı aşk!.

AŞKuLLah Dünyâ ve âhiret şeylerinden ve de düşüncelerinden soyutlanmış-arınmış-tenzih edilmiştir ve cümleden, hepsinden, bütün şeylerden ve herkesten vaz geçip boşalmaktırAşk!.

Resim

Gönülde derd-i yâr ancak hemindir
Bu halktan kamu uzlettir adı aşk!.

Gönlünde, her HâLde, her zaman ve her yerde, HemHÂL olduğun NazLı YÂRin AŞK DERdidir dâimâ.
HaLKından tamamen uzaklaşıp HAKk İle Başabaşalık Yalnızlığıdır Aşk!.

Resim

Bu aşkı kimse vasf etmez dil ile
Gam ü gussa vü hayrettir adı aşk!.

Bu Aşkı hiç kimseler, YAŞamayanlara dil ile vasıflandırıp bir şeylere benzeterek ANLAtamazlar asla ki
Bu Aşk!. Gamlar tasalar ve haret ve dehşettekalışların Toplam adıdırAşk!.

Resim

Sıfattır mâşuka bu aşk-ı âşık
Ki aşk ma’şûk bir zâttır adı aşk!.

Âşıkların-SEVenLerin, bu ateşten gömlek AŞKLarı, Mâukların-SEViLenLerin sabit sıfatlarıdır ki varlıklarının var oluş sebeb ve sonucudur ki,
İŞin ASLında AŞık-MâŞuk Bir ZÂTtır.. Bir BeDeNde cÂN-cÂNÂNın CihÂN CÜNbüşüdür Aşk!.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Resim

Bu aşkı ol bilir kim âşık oldu
Nice tevhîd ü vahdettir adı aşk!.

Bu AŞK DERdinin ve Kendisinin NE Olduğunu, ASLen-fASLen-fiiLen YAŞayıpda BİLen-BULan-Olanlar ANLAr ki,
Nasıl bir MutLak Tevhîd ve dahası Kahhariyyet VâHdetidir kiadı AŞKuLLAH!.

يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ ۖ لَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ ۚ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ۖ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
---“Yevme hum bârizûn(e)(s) lâ yaḣfâ ‘ala(A)llâhi minhum şey-/(un)(c) limeni-l mulku-l yevm(e)(s) li(A)llâhi'l- Vâhidi'l- Kahhâr(i): O gün onlar kabirlerinden meydana fırlarlar. Kendilerinin hiçbir şeyi Allah'a karşı gizli kalmaz. "Bugün mülk kimindir?" (diye sorulur. Cevaben): "Tek-Vâhid ve Kahhâr olan ALLAH'ındır." (diye soran cevab verir.)” (Mü’min 40/16)

Resim

Sorarsan aşkı Eşrefoğlu Rûmî
Tamam dost ile vuslattır adı aşk!.

Ey Eşrefoğlu Rûmî Baba kaddesallahu sırrahu, AŞKIn neolduğunu sorarsan eğer,
El VELî ALLAH celle celâlihu ile et TAMM ALLAH celle celâlihuya, Tastamam Kavuşmadır, SILAya ebeden SALLdır.. fASLın ASLına SaLÂtıdır ve’s- SeLÂm..

El Veliyyü :
Resim
Et Tâmmü :
Resim



Resim

Cefâ: Eziyet. Sıkıntı. Zulüm. * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak.
Dükeli: (tükeli, dükel, düğeli) anlamı. Hep, cümle, hepsi, bütün, herkes.
Hâlet: Suret. Hâl. Keyfiyet.
Münezzeh: (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş. * Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
Ferâgat: Tok gözlülük. Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek. Şahsî dâvasından vaz geçmek. * Boşalmak, hâlî olmak.
Firak: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Firkat: (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Renc: f. Sıkıntı, zahmet, eziyet. * Ağrı, sızı. * Öfke, gazab, hışım.
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
İhnet: Gazap, öfke. Hiddet. * Kalb katılığı. * Kin bağlamak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


<=Resim=>

HER KİME!.


Her kime kim şu’le bıraktı bu aşk
Âleme düpdüz anı çaktı aşk!.

Her kim ki AALAH’ın NÛRu NÛR-u MuhaMMed’den Yaratılan bir NÛR Şu’lesi-zuhûru olduğunu ANLAdıysa AŞKuLLAH SANcağı olarka yeryüzünde MevCÛD HAKk Âşığı kıldı o kimseyi AŞKk!.

Resim

Atlası çıkardı giydirdi palas
Tahtlarından şâhları yıktı bu aşk!.
Bu Âlemin Nefsî Hevâ-Heves Atlas-İpeğini soyup yerine tenezzül ve Tevazû’ Tevhid ÇULunu giydirdiher ÂN Yeniden Yaratılış Şûru KEFeni olarak..
Ve Nice İbrahim Ethem gibi dünya şahlarını KULedip Tahtlarını yıktırıp Sırat Sırtında KUL iken SuLtÂN EYyLedi bu AŞKk!.

Resim

İki âlemde gönül bağlamadı
Her kimin kim gönlüne aktı bu aşk!.

Her kimin ki gönlüne akıp yer etti bu AŞKuLLAH, dünyâ ve âhiret Âlemlerini yakıpkül etti de Vâhidu’L- Kahhâr olan ALLHu zü’L- CeLÂL’e Tahkik imanla MuhaMMedî Kul EYyLedi bu AŞKk!.

Resim

Yazılarda Mecnun'u hayran kodu
Leylî'ye çün bir nazâr kıldı bu aşk!.

Âşık MecNÛN'u, Mâşuku LeYyLÂ’ya bir kez baktı diye, ÇiLe ÇÖLLerinde DevrÂNda-SeyrÂNda-CeVLÂNda ve de HayrÂNda HAYyrette koydu bu AŞKk!.

Resim

Hem de oldu bir nefes Mansûr ile
Boynuna urganını taktı bu aşk!.

HaKk Âşık HaLLacı ManSÛR ile TEK-BİR Nefes BİZ BİR-İZ OLdu diye ÇiLLe ÇharMIHInda boynuna HabLi’L- VERîD İPİni Kendi Eliyle taktı bu AŞKk!.

Resim

Harut'u Marut'u indirdi yere
Zühreyi aldı göğe çıktı bu aşk!.

Göklerin melekleri Harut'u ve Marut'u yere indiripKuLLuk İmtihÂNı ARAcı kılarken,
Âşkın Sevgi SıRRı Zühreyi gökyüzünde Çile Çobanı YILdızı EYyLedi bu AŞKk!.

وَاتَّبَعُواْ مَا تَتْلُواْ الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
“Vettebeû mâ tetlû’ş- şeyâtînu alâ mulki suleymân (suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinne’ş- şeyâtîne keferû yuallimûne’n- nâses sihra, ve mâ unzile alâ’l- melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût (mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beyne’l- mer’i ve zevcihî, ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh (iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fî’l- âhirati min halâkın, ve le bi’se mâ şerav bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn (ya’lemûne).: Onlar Süleyman (aleyhisselâm)’ın mülkü üzerine şeytanların tilavet ettiği (okuduğu) şeylere tâbî oldular (uydular). Süleyman (aleyhisselâm), inkâr etmedi (sihir yapmadı ve kâfir olmadı). Fakat şeytanlar insanlara, sihri ve Babil şehri’ndeki iki meleğe, Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretmekle kâfir oldular. Ve oysa onlar, “Biz sadece bir fitneyiz (sizin için bir imtihanız). O halde (sakın sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın.” demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden, bir erkek ile onun karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı ve de onlar, Allah’ın izni olmadan onunla (sihirle) hiç kimseye zarar verebilecek değillerdir. Ve onlar kendilerine fayda vermeyen, zarar veren şeyleri öğreniyorlar. Ve andolsun ki onlar, onu (sihri ve ona ait bilgileri) satın alan kimsenin ahirette bir nasibi olmadığını kesin olarak öğrendiler. Elbette onunla (sihre karşılık) nefslerini sattıkları şey ne kötü, keşke bilselerdi.” (Bakara 2/102)

Resim

Nicelere bağladı zünnarını
Zühd harmanını oda yaktı bu aşk!.

Nice sofuların kanına girdi kâfirlere âşık edip de bellerine ZiLLet Bağı BAĞLadı ve çok güvendiği Dünyadan KAÇış ZüHdLeri-AHD Sahibi oluşlarını kendi Nefslerinin Hevâ-Heves ateşlerinde yaktı da ELLerini BOŞa ÇIKardı bu AŞKk!.

Resim

Eşrefoğlu Rumî aşka pek yapış
Çün sana da geldi yolaktı bu aşk!.

EYy Eşrefoğlu Rumî BaBam kaddesallahu sırrahu sen MuhaMMedî YOLu İZLe de, AŞKuLLAHa sıkıca yapış ve ASLa bırakma ki,
Çünkü bu sana Ni’met-i UZmâ Olarak Nâsib oldu ve GideBİLeceğin tek YOL-YOLaktı bu AŞKk!.


Resim

Şu’le: Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun.
Palas (f): Aba. Adi ve eski giyim.
Yazı: Çöl.. bomboş arazi..
Mansûr: Yardım edilen, yardım görmüş. * Gâlib, muzaffer.
Urgan: Kalın ip.. incesi: Sicim..
Harut ve Marut: Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen iki meleğin ismidir.
Zühre: Çoban yıldızı. Sabah yıldızı. Târık. Venüs. Kervan kıran. Çulpan. Güneşten ikinci derecede uzak olan ve sair seyyarelerden daha parlak olan yıldızlar. * Berraklık, safilik.
Zünnar: İp. * Hristiyan rahiplerinin veya puta tapanların, papazların bellerine bağladıkları örme kuşak. (Rükûa mâni olduğu için kuşanılması İslâmiyette küfür alâmeti sayılmıştır.)
Zühd: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Yolak: TEK YÖN Gidilen YOL..
İ’dam: Vücudu ortadan kaldırmak. Yok etmek. Öldürmek.

Resim

Hallâc-ı Mansûr

kaddesallahu sırrahu

Hallâc-ı Mansûr veya Mansûr el-Hallâc
(tam ismi Abū al-Muġīṭ Husayn Manṣūr al-Ḥallac)
(d. Ağustos 858, Tûr – ö. 26 Mart 922, Bağdat)

Zındıklıkla suçlanması ve uzun süren bir soruşturma neticesinde Abbâsî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle idâm edilmesiyle meşhur olan spiritüalist yazar ve mistik şâir.

Hayatı:
Asıl adı "Ebû’l Moğıt Huseyn bin Mansûr bin Mehemmed Beyzâvvî" idi.
Babasının mesleğinden dolayı “Hallâc” lakabını aldı.
Tahirîler devri İran'ının günümüz Güney Horasan Eyâleti'ne bağlı Nehbendan şehristânı'nın Meyghan Kırsalı'ndaki "Tûr" köyünde dünyaya geldi. Hallâc-ı Mansûr’un dedesi Mahamma Mecûsî, Beyazid Bistâmî'nin ki gibi bir Zerdüşt idi. Babası ailesiyle Dicle yakınlarına, Araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan Vasıt'a taşındı. Mansûr, on iki yaşında burada hafız oldu.

Eğitimi:
Önceleri kısa bir süreliğine sûfî azizlerinden Beyazid Bistâmî’nin de mürşidî olan Zû’l-Nûn el-Mısrî’nin öğrencisi Sahl al-Tustarî’nin müridi olur. Yirmi yaşında Basra’ya geldi. Buradan Bağdat’a giderek tanınmış sufîlerin sohbetlerine katıldı. Daha sonra ise Emr el-Mekkî ile Cûneyd-î Bağdâdî’nin talebesi olur. 896 yılında ilk haccını yapmak üzere Hicaz’a gitti. Burada vaktini ibadet geçiren Hallâc, daha sonra bir grup sufî ile birlikte Bağdat’a dönerek Cüneyd’in sohbetlerine devam etti. Fakat, hocalarıyla fikir ayrılığına düştüğü için onlardan ayrılarak Tüster’e döndü. Hallâc beş yıl sürecek bir yolculuğa çıkmak üzere Tüster’den ayrıldı. Horasan, Mâverâünnehir, Sicistan ve Kirman bölgelerini dolaştı. Fars’ta halka vaazlar verdi, onlar için eserler yazdı. Ardından Ahvaz’a geçti ve ailesini de buraya getirtti. Ahvaz’da meclis kurup vaazlar vermeye başlayan Hallâc halkın ve aydınların büyük teveccühüne mazhar oldu ve burada Hallâc-ı Esrâr diye tanındı. Daha sonra ailesini Ahvaz’da bırakarak 400 müridiyle birlikte ikinci defa hac yapmak üzere Basra üzerinden Mekke’ye gitti. Hac dönüşü Basra’da bir ay kaldıktan sonra Ahvaz’a gelen Hallâc, ailesini ve buranın ileri gelenlerinden bir grubu yanına alarak Bağdat’a geçti. Burada bir sene kaldı; ardından küfür ve şirk beldelerini Allah’ın dinine davet etmek için manevî bir işâret aldığını söyleyerek ailesini müridlerinden birine emânet edip deniz yoluyla Hindistan’a gitti. Horasan, Tâlekān, Mâverâünnehir, Türkistan, Maçin, Turfan ve Keşmir’i dolaştı. Gezdiği yerlerdeki halk için eserler yazarak İslam’a girmelerinde etkili oldu. Onun tesiriyle müslüman olanlara Mansûrî deniliyordu. Bu durum kendisini büyük bir üne kavuşturdu.
Bu seyahatten dönünce aleyhindeki faaliyetler de tekrar başladı. 903 senesinde üçüncü defa hacca gitti ve burada iki yıl kaldı. Bazen ibâdet ediyor, bazen de halk arasına karışıp hacda kesilen kurbanlar gibi Allah yolunda kendini fedâ etmeye hazır olduğunu haykırıyordu. Bir ara Arafat’ta kendisine hakaret ve işkence edilmesini istedi. Bağdat’a dönen ve bir ev satın alan Hallâc’da bir değişikliğin meydana geldiği farkedilmişti. Hakkında anlatılan bir hikayeye göre Bağdat’ta açıkça Hak yolunda canını fedâ etmek istediğini, kanının dökülmesinin halk için helâl olduğunu ilan etti. Karmatiler’ in Abbasî Devleti’ ni tehdit ettiği, 870 yılında başlayıp 883 yılına kadar devam eden Zenc İsyanının izlerinin henüz silinmediği, istikrarsızlığın devam ettiği bir dönemde Hallâc’ın sözleri ve davranışları halk ve ulemâ arasında yeni bir huzursuzluk meydana getirdi. İbn Dâvûd ez-Zâhirî öncülüğünde bir grup âlim Hallâc’ın aleyhinde bir faaliyet başlattı; bazıları onun sihirbaz, şarlatan veya deli olduğunu ileri sürerken bazıları da kerâmet sahibi bir velî olduğunu söylüyordu. Aleyhindeki faaliyetler artıp bir kısım müridleri tutuklanınca kendisini de aynı akıbetin beklediğini anladı ve Ahvaz’a kaçtı. Sûs’ta bir dostunun yardımıyla Dânyâl Peygamberin türbesi civarında bir yıl saklandı. 913' de yakalanarak Bağdat’a getirildi ve i’dam tâlebiyle mahkeme önüne çıkarıldı. Vezir Ali b. Îsâ el-Kunnâî onu üç defa siyâset meydanında teşhir ettikten sonra hapsedilmesini yeterli gördü. Sekiz yıl süren hapis hayatı, genellikle dostu Nasr el-Kuşûrî’nin evindeki bir odada göz hapsi şeklinde geçti. Bütün ihtiyaçları karşılandı; ziyâretçi kabul etmesine izin verildi. Hapiste bulunan Hallâc’ın Bağdat ve çevresindeki etkisi giderek arttı. Burada iken Kitâbü’t-Tavâsîn’in “Tâsînü’s-sirâc” ve “Tâsînü’l-ezel” bölümlerini yazdı.

Öğretisi ve Fikirleri:

Hallâc'ın Allah'ta eriyip yok olmak anlamında söylediği "En-el Hak", yani: "Ben Hakk'ım: ‏انا الحقّ‎ ‎-> Enâ el-HAKk” sözü bâhane edilerek 912 yılında tutuklandı.
"Fî" ve "An" ->O’nda ve O’ndan:
Hallâc’ın savunduğu Tâsîn Tevhîd akîdesinin özü olan "Fî" ve "An" kavramı Vahdet-i Vücud’daki "Her şey Allah’tır" akîdesinden farklı olup, "Her şey Allah’tadır ve her şey Allah’tandır" anlamına gelmektedir.

Katli-Şehid Edilişi:

Hallâc hapisteykende aleyhindeki faaliyetler bütün şiddetiyle devam ediyordu. Cezalandırılması yönündeki taleplerin artması üzerine Vezir Hâmid b. Abbas tarafından i’dam isteğiyle tekrar hakimler heyetinin önüne çıkarıldı. Delillerin yetersiz olduğunu söyleyen hakimler i’damı için hüküm vermekten kaçındıklarından mahkeme uzun sürdü. Fakat Vezir Hâmid’in ısrarlı takibi karşısında bir oldu bittiyle karşı karşıya kalan Mâlikî kadısı Ebû Ömer Muhammed b. Yûsuf el-Ezdî i’damına hükmetti. Hanefi kadısı İbn Bühlûl’ün muhalefetine rağmen bu hüküm diğer kadılara ve şâhidlere imzalatıldıktan sonra Halife Muktedir-Billâh tarafından tasdik edilince Hallâc, 26 Mart 922 tarihinde Bağdat’ın Bâbüttâk denilen semtinde önce kırbaçlandı; burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra i’dam edildi. Başı kesilerek Dicle üzerindeki köprüye dikildi; gövdesi yakılıp külleri nehrin sularına savruldu. Kesik başı iki gün köprüde dikili bırakıldıktan sonra Horasan’a gönderilerek bölgede dolaştırıldı.
Hallâc’ın asıldığı yer zamanla önem kazanmaya, Hak şehidi bir velînin türbesi olarak ziyâret edilmeye başlanmıştır. Vezirliğe yeni tayin edilen Ali b. Mesleme’nin, görevine başlamadan önce Hallâc’ın kabri olarak bilinen yeri ziyaret ederek manevî huzurunda dua edip niyazda bulunması, Abbasî Devleti’nin ondan özür dilemesi ve itibarını iade etmesi anlamına gelmiştir. Hallâc adına burada türbe inşa edilmiştir.

Hallâc’ın Şehid Edilme sebebi:
Hallâc-ı Mansûr’un öldürülme sebebi hakkında, Abbasîler’e karşı ayaklanmış olan Karmatiler’le gizlice mektuplaştığı, “Ene'l-Hakk” sözüyle ulûhiyyet “ilâhlık” iddiasında bulunduğu, haccın farz oluşunu inkar edip yeni bir hac anlayışı ortaya koyduğu şeklinde çeşitli iddialar ileri sürülmüştür. Hallâc’ın i’dam fetvâsı dinî olmaktan çok siyasî bir karar olup ancak siyasî baskılar ve entrikalar sonucunda çıkarılabilmiştir. Onun büyük bir üne sahib olması, çevresinde çok sayıda mürid toplaması, sarayda ve yüksek rütbeli devlet adamları ve kumandanlar arasında bile taraftar bulması, Zenci Kölelerin İsyanı'na sıcak bakması, "Mehdi” olduğu ve Abbasîler’e karşı Karmatiler’le gizlice iş birliği yaptığı yolunda söylentiler çıkması devlet adamlarını endişelendirmiş, bu yüzden baskı altında çalıştığı ileri sürülen bir hakimler kurulundan fetvâ alıp i’damı gerçekleştirmişlerdir.

Eserleri:
Ta’Sînû’l Ezel ve’l-Cevherû’l-Ekber ve’ş-Şeceretû’n-Nûr’iyye (Kitâb-ût Tavâsîn)
49 adet kayıp risâleleri..

Resim

İbrahim ibn Edhem
Kaddesallahu sırrahu

M. 718-782 / H. 100-165
İlk zâhid sufi evliyâ'dan.
Değişiminin hikayesi, Sufi menkıbelerin en meşhurlarından biridir. Tahtını bırakıp zühdü ve derviş olmayı seçen prensin hikayesi, Gotama Buda'ninkine benzer. Ebu Nuaym'e göre, İbrahim bin Ethem tasavvufta hareketsizliği ve rabıta'yı vurgulamıştır. Mevlânâ Celaleddin Rumiî Mesnevî'sinde geniş bir şekilde menkıbesini anlatmıştır. İbrahim bin Ethem'in en meşhur tâlebelerinden biri Şakik-i Balhiî'dir (ö. M. 810).
Bir kıssa:
Tasavvufi hayat bakışıyla ilgili şöyle yazılır: İbrahim Ethem hazretlerine sormuş arkadaşı, "Senelerdir arkadaşız, söyle bakalım bende hoşuna gitmeyen şeyleri."
İbrahim Ethem hazretleri cevâb verir, "Ben sana hiç o gözle bakmadım ki!."
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


<=Resim=>

OL ZAMAN ki!.



Ol zaman kim ben ol Dost'tan ayrı düştüm oldum ırak
Hasret ü derd ü ah ile çok ağladım tuttum firak!.


Ben dehrinden bir zamandı ki, İLLiYyîn İKLiminden AYRılıp ESFeLin Çukuruna düştüm ve şol VELî Dosttan ayrı ve ırak kaldım..
ASLıma fASLımı RüCÛ’ ettirip DÖNdürmek için ağladım, ahh ettim, vahh ettim, HASsretini çekip ayrılık ateşinde hicranda kaldım!.


Resim

İstedim yedi iklimi ne Rum'u kodum ne Şam'ı
Gezdim yürüdüm temamı başım açık yalın ayak!.


Yedi DiYÂR Dolaştım durdum ki, ne Rum DiYÂRı koydum ne Şam DiYÂR ını koydum!.
Baştan aşağı; yalın ayak ve başım kabak yürüdüm de yürüdüm.. gezdim durdum ve hep aradım NazLı YÂRimi yollarda!.


Resim

Yer mi kodum istemedik âdem mi kodum sormaduk
Aç ve susuz halvetlerde zâri kılur idim yavlak!.


Habarını sormadığım ne bir yer kaldı, ne de bir KİMse kaldı kapısını çalmadığım bu DiYÂRda!.
Şu Gurbet DÜNyâsında; aç-susuz YALNIZlıkta, TEKe TEKte ->TEK BAŞıma, hiç durmadan zâri zâri İNLedim durdum şu AkIL ÂLEMinde ben ÂŞIKça!.


Resim

Kimse hâlim bilmez idi derde derman kılmaz idi
Derdim kime söyler isem der idi bana ahmak!.


MuhaMMedî MeLÂMet HÂLimi hiç bir bilmez idi ki, derdime derman OLaBİLsinLer!.
Gerçi ben de, DERdimi Kimlere DERisem bana dönüp: “Sersem, şaşkın ve de, bizim gibi olmayan AHhmak!.” DEmekteydiler!.


Resim

Derdim benim ol yâr idi âlem bana ağyâr idi
Gözüm yaşı revan olup akardı sanki bir ırmak!.


Çünkü ben gerçekten MuhaMmedî MeLÂMî HaKk ÂŞIktım ve TEK-BİR DERdim var idi o da, YÂRim idi!. Gerisi-gAYRısı MâSiVÂ-YÂRimden bAŞKası idi!.
İçiM YANdıkça Kaynar, kaynadıkça COŞar, GÖZLerimden TAŞAR da,sanki CeNNet IRMAKları gibi ALTtan alta ve de, Gizlice siyim siyim Yanaklarımdan SÜZÜLür inerdi tENhâLarda Âşıkça!.


Resim

Derdim bulam mı ben anı komuştum ortaya canı
Her kim görür ise beni delidür der idi mutlak!.


Derdim tasam o idi ki: “Acaba bu cÂN, bu TENden Uçmadan YÂRimi BULaBİLir miyim ben?.”.. bu Yüce YOLda cÂNımı KurbÂN edip ortaya koyup fed etmiştim..
Öylesine dünyadan ve KENDİmden GEÇmiştim ki, beni bu HÂLLerimde kim görse kesinlikle bana: “bu KİMse zırDeLidir!.” Der idi!.


Resim

Ne uslu ne delü idim ne diri ne ölü idim
Dost fikriyle dolu idim endişem Dost idi ancak!.


ÖYLesine KENDİmden GEÇmiştim ki, ne AKıLLı, ne DELi, ne DİRİ ne de Ölü oLduğumun farkında değildim!.
AKLım-FiKrim-ZiKrim Dost DERdiyle dopdolu idi ki, HAYyatta tek Endişem/Korkum, düşüncem, merakım, kederim, kuruntum DOStum idi ANcak!.


Resim

Dost Dost deyu gider idim Dost kandedir sorar idim
Dost haberin verenlere iderdim yüzümü toprak!.


Gece-Gündüz, Dag-taş, dost-Düşman DEmeden “Dostt!. Dosttt!.” Diyerek DiYÂR DiYÂR gider ve “Dostum Nerede?.Dostumu Gören var mı?.” Diye sorar dururdum herkesLere-HerŞEYyLere!.
Dostumdan bir HABER VEREn OLursa, yüzümü AYAKLarı Altına toprak eder SERer idim!.


Resim

İsteyürek buldum eri gerçek ere sordum yâri
Didi yeter ettin zâri Dost sendedir sen sana bak!.


Ben bu AŞKuLLAH YOLunda MuhaMMedî Mürşidim ERENLer ERİ’ni BuLmayı Çok İstedim ve sonunda Muradıma nâil OLdum ve de, gERçEK ER’e SORdum YÂRimi..
DEdi ki: “Bu YOKLuk-ÇOKLuk ÂLEMinde YETERince ÇiLLE ÇEKtin KÂR-ü-BeLÂ ÇÖLünü GEÇip, TEKe TEKLik DiYÂRına ULAŞtın ki, ARAdığın YÂR’in Sana SENden de YAKın-AKREB ve CÂNından da ÖZünde CÂNÂNın idi..KENDİ NEFSini BİL RABBini BİL!. YÂR sendedir sen sana baKk!.”


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.(Kaf 50/16)


Resim

Yürü halvet eyle seni senden zerre koma seni
Senden gidericek seni Dost sende edüben durak!.


Sen hiç durma MuhaMMedî TEVHİD Terakkisi yap ve YAPAYALNIZ-TEKe TEKte, Riyâsız-Kibirsiz Yürü YÂRine!. Hatta o kadar KENDİn-NEFSinden de geç ki, kim Olduğunu BİLe UNutt!.
Ne zaman SEN, SENlik PERDEni terk edersen ve ARAdan ÇEKilirsen, “senden de SEN, benden de BEN” OLAN YÂRİNin DURAK YERinin ŞAH DAMARından da AKREBA-YAKîN Olduğunu;
BİLir-BULur-OLur-ANLAR da YAŞAyıp Şâhidi OLur MuhaMMedî Şehâdete fiilen İştirak EDersÎn İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

Tutdum ol erin sözünü çevirdim benden yüzümü
İzledim kendi özümü benden bana göründü Hak!.


ELE ELe, EL Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemeki YEDULLAHa Zincirinde HabîBî HALKa Olduğun, ER SÖZünü DUYUp-Uyduğun, KENDİ bENLiğinden “GERÇEK BEN”e VECHini ÇEVİRdiğin..
KENdi ÖZÜNe EZLden YÜKLü HÂKk’ın, “MuhaMMedî BİZ BİR-İZ İZi”ni İZLediğin zaman Kendi ÖZünde, HABLi’L- VERîDinde DERsÎn ki: “Benden Bana GÖRündü HaKk!.”


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.” (TâHâ 20/14)


Resim

Gördüm âlem Dost'tan dolu geldi bana der ol ulu
Var imdü sen şimden gerü sen ben defterin oda yak!.


Ne zaman ki, KESRET gördüğüm şu ÇOKLuk ÂLemi meğer, KESrette ->VAHdet ÂLemiymiş.. “Lâ Huve ->İLLâ Huve” İMiş.. NÛRuLLAHmışş.. MeğerMEVLÂm ÜryÂN İmiş.. KüLLî ŞEY’yi O’nun NÛRuymuşş..
Var git artık sen, MuhaMmedî Hakikat Gerçeğini YAŞAdın ya, bundan sonra gerek kalmadı ->“benlik DEFterini” yak gitsin!..
Hani Marmara DENizine DÜŞen GÖZ YAŞIn DERyâda DERyâ Olmuştu yaa!. İşte öyle bir ŞEyyy bu AŞK İŞi.. VARken yokk!. YoKKen ama VARr!.


Resim

Yaktım oda defterleri terk ettim ol tertipleri
Gördüm ki key hicap imiş âşıklara bu kara ak!.


Bende AŞKuLLah ERLerini DUYup-Uydum NEFSimin, tÜMM Hevâ-Heves ve AKIL Defterlerini Yaktım KÜLünü Dumanıyla BİRLikte GÖKlere sAVurdum Hamd Olsun RABBım TeÂLÂ’ma!.
Ve GÖRdüm ki meğer nasılda ZOR GEÇilen bir “benlik PRDESİ”ymiş bu AŞK YOLU HaKk ÂŞIKLarına şu AK-KARA İKİLik KÖRDÜĞÜMü GÖRDÜĞÜMm!


Resim

Geçtim bu akdan karadan ikiliği sürdüm aradan
Birliğe yetdüm Dost ile birlikte okudum sebak!.


Bende bu ÂLemde YAŞarken, AK-KARA İKİLik KÖRDÜĞÜMümü Çözdüm, bu ÇIKmazdan FEREC-ÇIKış Kapısı BULdum ve ERENLER GÖNLünden GEÇtim.. İKİLİK-> ŞEYy-t-ÂLLığımı MüSLümÂN Ettim HAKkLa ARAMdaki HAKsızlık İKİliğimi Sürdüm ÇIKardım HAMd OLsun!.
MuhaMMedî BİZ BİR-İZ-Liğe ki, SILAma SALÂvÂtLa SALL edip kAVuştum TEKe TEK-BİR-e YETiştim-ULAştım ve de,
HAKk TeÂLÂ’nın SÖZünü, HAKk’ın ResÛLü aleyhisselâm SESinden ve KULLuk NEFEsimden DERÛNî DERSim OLarak Okumak Şefâatı ve ŞEREFi ŞeHÂdetine Şâhid Oldum YAŞArken Şe’ÂNULLAHta şu ÂNda El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemînnn!.


Resim

Eşrefoğlu Rumî gibi bu yola gerçek isen
Ta âşıklar arasında sana da dirler sadak!.


Ey Kıtmir Nefsim Kul İhvÂni SefîLim;
Eğer sen de MuhaMmedî HAkk Âşık Eşrefoğlu Rumî BaBam kaddesallahu sırrahu giBi gERçekten ERENLer ERi’ysen;
VE ÖyLeySEN, hiç merak edip tasalanma sana da derler ki: “BU ÂŞIk da ->İLK SÖZünün ERi ->SÂDIKlardan!.”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn (sâdikîne).: Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.(Tevbe 9/119)


Resim

Bilesin bu muammayı yermeyesin yoksul bayı
Bir bakasın hâss'a amma'a tutmayasın kimseye tâk!.


Ve sen zavallı Nefsim, bu Nakilsiz AKLın ANLAyamayacağı kadar anlaşılmaz zor iş, karışık şey ve bilinmeyen hâl olan muammayı MuhaMMedî ÂRiFçe BİLip-ANLA ki, bu âlemdeki HAKk’ın HALkını zengin-yoksul vs. diye yerip, ayırıp-gayırmayasın!.
HASsu’l HASs HaKk Dostlarınca herkese BİR BAKk!. Amma sakın haa kimseyei kendine mecbur çıkışkapısı vs. yapmayasın haa.. HaKk TeÂLâ İŞİnin BAŞında..


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---El hamdu liLLÂHi RABBi’l- âLemîn.: Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.” (FÂtiha ½)




Resim

Firak: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Halvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Yavlak (t): Çok fazla.
Ahmak: (Humk. dan) Pek akılsız, sersem, şaşkın. Anlayışsız.
Revan: f. Giden, akıcı. * Derhal. * Ruh, can. Nefs-i nâtıka. * Edb: Su gibi akıp giden güzel söz.
Kanda (t): Nerde.
Key: ne zaman, ne vakit.
Sebak: (C.: Esbâk) Ders.
Sadak: S’adık. SÖZünün eri.
TÂK: Bina kemeri. Yarım daire şeklinde kapı ve pencere üstü. Çardak. Kubbe. Kavisli bina. Eyvan.
Muamma: (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


DOST YOLUNA!.

Dost yoluna gidenlere
Eyidem nice gitmek gerek
Kimin ile yoldaş olup
Kimleri terk etmek gerek..


Dost HAKkTeÂLÂ YOLuna gitmeyi tercih edenlere ben nasıl gidileceğini söyleyeyim.
Bu ULu YOLda kimlerle arkadaş olunup ve kimlerin terk edilmesi gerektiğini bildireyim..


Resim

Evvel mürşid elin tuta
Kalmaya dünya ahrete
Hiç demeye hâlim nite
Bildiğin unutmak gerek..


İlk yapılacak iş ise, Tarikat-ı MuhaMMediyye YOLunda gerçek bir MuhaMMedî Mürşidin eLine EL verilmesi Lâzım ve de Lâyıktır!.
Sonra dünya ve âhiret hayatının izâfi olduğu, ASL OLananın HaKk Rızası OLduğu BİLine ve dünya-âhiret ikisinin de derdi terke edile.
SON-uç Olarak ALLAH celle celâlihuya ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize teslim olup İsLÂM olduktan sonra artık: “Benim HÂLim nice olacak!.” Demeye ne gerek!. ve Hamm Nefsinin eski BİLdiklerini TÜMMden unutmak gerek!.


Resim

Çeke bu yolun zahmetin
Rahat bile her mihnetin
İki cihân saadetin
Cümle hiçe satmak gerek..


Diğer İnsacıklar, Dünya zevkleri için dertleriyle boğuşurken Bu Yüce YOLun zahmetin katlanıp, çekip de sabredip,
Bu YOLdan gelecek her türlü eziyeti, derdi ve belâyı geleceğin Rahatına merdiven BİLip,
CüMMle hep dertlerini HİÇ bahasına satmak gerek!.


Resim

Nefsine zecr ide kati
Hiç anmaya akıbeti
Dost'a bulmağa vuslatı
Dünü güne katmak gerek..


RABBımıza KULLuk İmtihanı gereği dünyaya meyilli ve istekli yaratılan NEFSine kesinlikle engel olup zorlamalı,
MuhaMMedî Tâlim ve Terbiye görememiş câhil NEFSinin gelecek endişesi mırıltısına kulak vermeye,
Şu gelgeç-iğreti ÖMRünün SON-uç’unda, Dost ALLAH celle celâlihuyu BULup kAVuşmak için dününü gününe katmak gerek!.


Resim

Meşgul ola riyâzete
Bel bağlaya ibâdete
Müştak olan hazrete
Ne uzanıp yatmak gerek..


Bu sanal dünya hayatının gerçek YOLundan engelleyici isteklerinden vaz geçip, fâni şeylerinden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamaya uğraşmalı.
Ve kendisine Kur'ÂN-ı Kerîmde BUYrulup-DUYurulan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemce uylanıp YAŞAmamız emredilen ibâdete bel bağlamalı..
Zâten yürekten HAKk’a İnananıp da gönlünü SEVdiğine kaptıran kimsenin üç günlük dünya hayatında yan gelip yatmasına ne gerek ki!.


Resim

Şol kim geçe kendisinden
Ne canın ana ne hod ten
Cansız gider Dost'a giden
Dahi diyem nitmek gerek..


Bu Âleme kendisinden önce gelip geçen atalarını görüp dururken kendisinin de, geçip gideceğini ve elinde “benim!” dediği ne varsa yok olup gideceği, kendisinin sandığı ne canın ne de tenin kalmayacağı açıkça ortadayken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

EMRini DUYup-UYarak, Gerçek DOST’a gidenin: “Bir SEN varsın bide bEN!” diyemeceği gerçeğini bilerek HAKKtan EMÂNet olan CANını yaşarken vererek mutlak TEVHİD EHLi OLup, ÖLÜ gibi DİRİ OLarak yaşamak gerek!. Ve dahi, daha neler yapmasını nitmesi gerektiğini de demem gerek!.

Resim

Canlular varamaz yola
Canum diyen yolda kala
Can terk edip Dost'u bula
Candan sefer etmek gerek..


Bu ÂLEMe yerleşip de, CANına sahip çıkan Nefsinin keyfince oynayan dünya çocuğu nefisli insanlar burayı ve CANını terkedip gönüllü olarak HAKk YOLa çıkamazlar!. “Canım!. canım!.” diye diye ASLında mecburen gitmekte oldukları yoldan kaldıklarını sanırlar!.
Ne zaman ki, CÂNLarını Şahdamarlarından da AKRABA CÂNÂNLarına iÂDe edip, Dostu DostLa BULup şu CÂN DiYÂRından gerçek YÂRe sefer etmek gerek!.


Resim

Eşrefoğlu Rumî yârı
Sevenlerin budur karı
Ol dost için ağuları
Sükker gibi yutmak gerek..


Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu Babamın TeK-BİR hedefi YÂRi HAKk TeÂLÂ’mızdır ki,
ÖZden SEVenlerin, bu TEVHİD Ticareti DiYÂRındaki ELde kalan tek KÂRLarı da budur zâten!.
İmkÂNLarla İmtihÂN DiYÂRı olan şu Yalan DÜNyâda, Gübreden GÜLe ERmek için Zehir-Zıkkımını Şeker-BAL gibi yutarak, HAYYat SIRAT KÖPrüsünü geçmek gerek!.


Resim

Eyitmek: f. (esk. türkç. aymak'tan -t- ettirg. ekiyle). Söylemek.
Nite-ki (t): Nitekim, nasıl ki.
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Zecr: Menetme, engel olma. Nehyetme. * Zorlama, zorla yaptırma. * Önleme. Sıkma. * Kovma. Eziyet etme.
Riyâzet: Nefsi kırma. Fâni şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak. * Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak. * İdman.
Hod (f): Kendi.
Sükker: Şeker.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


ResimBEN DOST!.



Ben Dost hevâsına düştüm
Özge hevâ neme gerek!.
Başımda Dost sevdâsı var
Dahi sevdâ neme gerek!.


Ben MuhaMMedî HAKk Âşığıyım ki, hevâmı İlâhım edinmedim de, hevâmı El İLÂH ALLAH celle celâlihu’ya KUL edindim ve O’nun derdine düştüm!. Bundan daha başka Nefsî hevâ-heves neme gerek!.
Benim BAŞımda herYERde her zamANda, her HÂLde ve de her NEFeste, Dostun kara SEVdÂsı hastalığı var ki, benliğimi yuttu başka sevdâlar artık neme gerek!.


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen) : Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) iLâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? (Furkân 25/43)


Resim

Ey zâhid-i dünyaperest
Var zühdünü arz eyleme
Ben âşık-ı şurideyem
Zerk u riyâ neme gerek!.


Eyy zavallı nefsini Dünyani’metleri kaşısında zikkeleyip zincirleyen, kabuğun kulu ve de dünya görüntüsüne tapıcı ham akıllı zâhid!
Bir de BİZe karşı: “şuna buna yan bakmıyorum!” deyip yellenmeden teyYÂRe zühdünü ileri sürme!
Ben se, HAKK teÂLÂ’nın tutkunu, âşığı, meftunuyum ki, benim sencileyin ona-buna sataşma ve çirkin söz söylememe ne gerek!.


Resim

Ben Dost yolunda nakdümü
Hep oynayıp öldürmüşem
Çün gitti küllî varlığım
Havf u recâ neme gerek!.


Ben ki,DOST ALLAH celle celâlihunun Sırat-ı Mustakîm YOLUnda KULu OLaraka yaratılış sermâyemi ki, NEFsimi KÛN feyeKÛN OYUNunda “Mutü kable en temut!.” edip, Ölmeden Öldürüp Diriltmişim ve de şeytÂNımı MüslmÂN etmişim El Hamdulillahi!.
Ve de neticede, izafî-iğreti-gel-geç-gölge bENlik VARLığım yerlebir oldu gitti!.
Atık bundan sonra Nefsimin hevâ hevesoyuncağı ve de geçek olmayan korku ve umut oyununu DİLLendirmek nemegerek!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan, Müslim)


Resim

Ben lâubâli giderim
İki cihânı niderim
Meylim yok sekiz uçmağ'a
Pes mâsivâ neme gerek!.


Ben ki, bu ALLı-PuLLu Dünya GELinine karşı senli benli olamam alâkasızım ve de kayıtsızım ki ben,
Dünayâ âhireti neylerim ki, benim gönül yönüm ceNNetlere, Hurilere-Gılmanlara, kadınlara-oğlanlara değil, dosdoğru KIBLem CeMÂLuLLAhadır hamd olsun!. Ben daha bundan sonra O’ndan gayrısı ki, ALLAH celle celâlihu’dan başka her şey neme gerek!.


Resim

Ben uykumu fikretmezem
Düş görüp tâbir etmezem
Ben gelmezem ben gitmezem
Bekâ fenâ neme gerek!.


Ben her ÂN Yeniden YARaTIŞ SIRRın Yaşamaktayım ki, UYKU NEdir BİLmezem ki, sencileyin NEFis DÜŞLeri görüp ham aklımca YORumlayayım!.
Ben her ÂN ->“feyeKÛN”um!.
Doğmak-Ölmek GELmek-GİTmek de ne?.
Ölümlü gÖLge bENLiğim için Bekâ imiş, Fenâ imiş neme gerek!.


Resim

Ben mest-i ezel gelmişem
Ben tâ ebed mest giderim
Hiç ayılmaz esrüklüğüm
Zühd ü Takvâ neme gerek!.


Ben ki EZeLin BEZM-i ELEST’inden “BeLÂ!. ->BiLÂkis RABBImsın!” demiş ÇIKmışım.. GELmişim bu en ESFELine.. KULLuk İMtihÂNı ÇÖLÜne!.
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin PÂK Yüreğinde ->“Kendi NEFsimi ve de RABBımı ANLAdım” artık EBEDen zilzurna SER-HUŞş giderem bu Âlemden..
Bu SıRR-ı SıFır SONsuz SERHOŞşLuğum asla AYIKmaz ki sizin hamaklınızca YORumladığınız Zühd ile Takvânım benim neme gerek!..


Resim

Ben Dost ile peymanımı
Elest'den ön berkitmişem
Ben Dost'u ıyan görmüşem
Hayal u rüyâ neme gerek!.


bEN bENi Yaratan RABBu’L- ÂLEMîn’im ile AHADî AHDımı, YÂR yeminimi ELESTinde de ötelerde berketmişim ->sağlam SÖZE BAĞLamışım hamdolsun!.
Kısacası ->ben RABBımı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin müBÂrek GÖZLerinden AÇık-SEÇik GÖRmüşüm!. Artık bundan sonrası ->bu yalan DÜN-ya da hayalmış rüyaymış daha benim neme gerek!.


Resim

Gerçi sûretde insanım
Ben sultân-ı ins ü canım
Ben fariğ-i dü cihânım
İşbu gavga neme gerek!.


Gerçi şu Yalancılar DÜNyasında sizler gibi insan sûretinde görülmekteyim zâhirinde..
Oysa ben ->Ebdâl-Ebrâr-AHYÂR-AHRâR Âlemlerinin İNSÂN-SULTÂNıyım.. cÂNda CÂNÂNıyım hamdolsun!.
Ben İki cihân derdini BOŞalttım ->alâka İpini kestim!.
Ki, sizin sürdürdüğünz ŞEY-t-ÂN-Lık SAVAşında ne İŞİm var ve bu kuru gürültü kavga daha benim neme gerek!.


Resim

Ben Eşrefoğlu Rumî'yem
Ben bâkiyem ben kadîmem
Ben ol mür-i lâhutîyem
Arz u sema neme gerek!.


Ben ki, SÎNe-yi MuhaMMed aleyhisselâm’da Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu'yem!.
Başlangıcı olmayanım!. Sonu gelmeyenim!.
Ben ş’ol HAKK ÂŞIKım ki, İlâhî Uluhiyet âlemine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem SÂYesinde GEÇip GİTmişim hamdolsun!
Bundan sonra sizin KULLUK İMtihÂNı DARAĞACınız yermiş göklermiş vs.. daha benim neme gerek!.



Resim

Özge: Başka
Sevdâ: f. Fazla sevgi sebebiyle meydana gelen bir çeşit hastalık. Aşk. * Hırs. Tama. * Heves, istek.
Şuride: f. Perişan, karışık. * Tutkun, âşık, meftun.
Zerk: Çirkin söz söylemek.
Riyâ: Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket.
Nakd: (C?: Nukûd) Madeni para, akçe. * Bir şeyin bedelini peşinen ödemek. * Para olarak bulunan servet. * Vezin ve ayarı tamam olan para.
Havf: Korku, korkutmak.
Lâubâli: Alâkasız, kayıtsız, hürmetsiz, dikkatsiz. Senli benli. ("Lâ" harfi ile" Ubâli" muzari fiilinden müteşekkildir.)
Uçmak:Cennet.
Mâsivâ: Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler.
Bekâ: Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma. * İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır. * Bâki olmak. Ebedîlik
Fenâ: (Bekâ'nın zıddı) Yokluk. Yok olma. * Geçici dünya. * Geçip gitme. * Tas: Kendi varlığından geçmek.
Mest: Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
Tâbir: İfade, anlatma. Söz. Mânası olan söz. Deyim. * Terim. * Rüya yorma.
Esrük: Sarhoş, mest. * Azgın, kızgın. * Zayıf, hasta, hâlsiz, dermansız, tâkatsiz.
Zühd: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
Peyman: f. And, yemin, muahede, ahitleşmek.
Berkitmek: Sağlamlaştırmak, tahkim etmek, takviye etmek.
Iyân: Ayân. Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
Fariğ: İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş. * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
: İki.
Bâki: Ebedî, dâimî. Sonu gelmez. Ölmez. * Sonsuz. * Cenab-ı Hak. * Artan. Geri kalan. * Bundan başka.
Kadîm: Eski zaman. * Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Merr: Geçmek. Mürur etmek.
Mürur: Geçmek, gitmek. Bir taraftan girip öteden çıkmak. * Sona erme, nihâyet bulma.
Lâhutî: İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, mânevî ÂLem.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


ResimEĞER KADîMi!.


Ger Kadîmî Dost gerekse ol kadimi iste bul
Andan özgesinden arın var anın derdiyle dol!.


Eğer sana Kadîm Dost gerekse ki O, El Kadîm olan ALLAH celle celâlihu’dur ve sen O, EZEL-EBED El Kadîmi BİL-BUL!.
Bunun için de, O’ndan başkasının derdlerindenarınıp sıyrılçık da O’nun VusLât derdiyle dol!.


El Kadîmü:
Resim

Resim

Kim ana gerçek kul olsa ta ebed azad olur
Hiç zevâl ermez ana çün Dost anı kıldı kabul!.


Kim ki gerçekte O’na Hakkıyla kuL olsa, ebeden başkasına Kulluktan azad olup kurtulur.
Artık bir daha ona AYRıLık uğramaz çünkü o kimseyi Ebedi Dost El Veliyyü’l- Mevlâ ALLAH celle celâlihu dostluğa kabul buyurdu..


El Veliyyü:
Resim
El Mevlâ:
Resim

Resim

Dünyanın lezzetine aldanma kim tizcek geçer
Heşt behişt'ten fariğ ol kim bulasın Hazret'e yol!.


Sakın sen bu dünyanın gelgeç-iğreti-izâfî lezzetlerine kapılıp da kalmayasın ve de, tezce geçip gideceğini unutmayasın!
Sekiz cennetleri sitemekten bile boşalıp-vazgeçip VechuLLAHa yol bul!.


Resim

Var götür küllî hevesten gönlünü ey yol eri
Varlığın yokluğa değşür ölümünden öndin öl!.


MuhaMMedî MuhaBBet YOLunun ERİ isen sen de, Nefsiyin tüm hevâ ve heveslerinden kalbini temizle!
KuLLuk imtihÂNın için gelgeç-iğreti-izâfî olarak verilen “benlik” varlığının Muhammedî Hakikat gerçeğini görüp fenâ BUL YOKluğa er.. ER isen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in:“Ölmeden önce Öl!” emrini DUYup UY!.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutu kable en temutu: ÖLmeden ÖNce ÖLünüz!”
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)


Resim

Ölümünden öndin ölendir bugün Dost'u gören
Bu sözüm hakdır inan öyle buyurdu Resûl!.


Bu Şehâdet Âleminde her ÂN Şe’ÂNuLLAHta her nefeste KÛN feyeKÛN ÖLmeden ÖNce Ölenlerdir, El Veliyy’i bu gün GÖReBİLenler unutma!.
Bu SÖZüm Haktır bana inan ki, böyle buyurdu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!.


Resim

Bundan içeru dahi sözüm var diyem anlar isen
Var seni küllî yitir ta sen gidesin kala ol!.


Bundan dailerde içerde bir sözüm var sana deri ve sen ÂRİf Olup ANLArsan,
“ben” dediğin her ne var ise sende tümünü silip süpür yok et ve sen de o şeylerinle yok olup FenâfiLLAH bul ki, gerçek OLanın ve kalanın EL VÂHiDu’L- KAHHÂR >ALLAH celle celâlihu Olduğunu görüp analayıp da imân edesin!.

Resim ->EL VÂHiDu’L- KAHHÂR >ALLAH.:

..Vahdet-i UHuD ->Vahdet-i ŞüHÛD ->Vahdet-i SüCÛD ->Vahdet-i MevCÛD =>Vahdet-i VüCÛD<=kaHHÂRRiyyet=> Vahdet-i VüCÛD =>Vahdet-i MevCÛD ->Vahdet-i ŞüHÛD ->->Vahdet-i SüCÛD ->Vahdet-i UHuD..

(LÂ diyen HerŞey/kes)..->İLÂhe ->İLLâ =>ALLAH <= TEVHÎD => ALLAH ->İLLÂ ->İLÂhe-> ..(LÂ diyen yok.. VAR OLan Vâhidu'l- Kahhâr ALLAH)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)


Resim

Andan anın gözi ile bak her neye bakar isen
Hak görüne sana küllî fevk u taht u sağ u sol!.


HAKk’ta, HAKk’tan, HAKk’ın Gözü ile bak ki KüLLî Şeyde Eşyânın Hakikatını GÖResin her nereye baksan da..
Ve her gördüğün Hakku’l- HAkk ola tüm üstler, altlar, sağlar sollarda her nevar ise..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahümme erine’l- eşyae kemahiye: Allah’ım, bana eşyanın hakikatini göster” buyurdu.
(Fareddin Razî Tefsirü’l- Kebir, TâHâ Sûresi)


Resim

Eşrefoğlu Rumî'nin tut pendini tâlib isen
Hak nuru ta gönlüne senin dahi ide nüzul!.


Eğer MuhaMmedî Tevhid İsteyeni isen sen de, Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu BaBamızın nasihatını-öğüdünü tut yerine getir..
İşte o zaman HaKk TeÂLÂ’nın NÛRunun Gönlüne, MuhaMmedî GÜNEŞ OLarak doğduğunu inzÂLini görceksin inşâe ALLAHu TeÂLâ!.



Resim

Kadim: (A, uzun okunur) Ayak basan. Ulaşan. Varan. * Azanın mukaddemesi olan insanın başı.
Kadîm: Eski zaman. * Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Lâyezel: Zeval bulmaz. Yok olmaz.
Zeval: Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek.
Heşt: f. Sekiz.
Behişt: f. Cennet. Ahirette iyi kulların gideceği mükâfat yeri. Adn. Firdevs.
Fariğ: İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş. * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
Öndin: Önceden, önden.
Fevk u Taht: Üst ve alt.
Pend: f. Nasihat, vaaz, öğüt.
Tâlib: (C.: Tulleb-Tullâb-Talebe) İsteyen, istekli. * Talebe, öğrenci.
Nüzul: İniş, inmek, aşağı inmek..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


Resim BU DÜNYÂYA!.



Bu dünyaya verme gönül
Dünya sana kalır değil!.
Dünya seven dost katına
Yüz akıyla varur değil!.


Eyy MuhaMMedî ÂŞka gönül veren kardeşim,
Sakın sakın gönlünü geri döndürüp; iğreti-gelipgeçici şu yalan dünyaya bağlayıp, sana kalacak sanıp da boşuboşuna verip de bağlama..
İmkanla KULUk imtihanı ÇÖLü ve bir yaratık olan bu Dünyayı sevenler, gerçek sevgiden habersiz olanlar ki, onlar kendisini yaratan el VELÎ ALLAH celle celâlihu katına yüz akıyla varacak değildir!.


Resim

Bu dünyanın mahabbeti
Şol ağulu bal gibidir
Ağusun bilen ol bala
Parmağını banar değil!.


Şu kandırıcı KULLuk tuzağı olarak halkedilmekte olan yalan Dünyanın muhabbeti, sanki çok zehirli bala benzer ki,
Onun ebedî mahvedici zehirini bilen HaKk MuhaMMedî Âşıklar yanılıp da asla parmaklarını banacak değillerdir..

Resim

Bu dünyanın zehri katı’
Cana erer mazârratı
Zehrini bilmeyen bunun
Kenduyü sakınur değil!.


Bu yalan dünyanın zehiri çok keskin ve zarar-ziyanı bedeni geçer de tâa cÂNa ulaşır ki,
Bu Küfr Zehrinin zararını bilmeyen ya da, bilemeyenler kendini sakınabilecek değildir..

Resim

Bu dünyayı derip yığma
Âhir koyup gitsen gerek
Koyup gideceğin sanan
Dünyayı devşürür değil!.


O HÂLde sen de; gelgeç ve iğreti Dünyaya aldanıp da, ebeden burda kalacak gibi toplayıp yığıp durma ki, sonUÇta bırakıp gideceğini unutma!.
Herbir şeyi burada, sırtındaki elbiseleri gibi bırakıp gideceği gerçeğine eren HaKk Dervişler, dönüp de Dünya mallarını toplayıcı değillerdir!.



Resim

Âşıkların gönlü kuşu
Düşmez dünya tuzağına
Gerçek eren bu dünyayı
Hiç muhale alur değil!.


Hak MuhaMMedî Âşıkların Gönül Kuşları, yalan dünyanın tuzağına düşmezler ..
Gerçekten HaKk ERENlerden olanlar, bu yalan dünyayı hiçbir değer ve sebeble satın alıp da başında kalıcı değildirler!.

Resim

Ol Hak habîbi Mustafâ
Bu dünyaya cife dedi
Ol kim ussu olan kişi
Cifeye aldanur değil!.


O yüceHAKk TeÂLÂ’nın Sevgilisi-Habîbi, tüm Mevcudâtın ELEnip de TEKe TEK Kalan MuhaMMed Mustafâ aleyhisselâm: “Bu Dünya’ya Leştir!” buyurdu..
Onun içindir ki, gerçekten SiLM AKLı olan kimse, gelip-geçilen bu ÇiLLe ÇÖLü LEŞi-ne aldanıp da: “sürekli bundan yerim ve burada ebeden kalırım!.” demez elbette..



Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : “Ed-dünyâ ci'fetun, tâlibuhâ killâbun: Dünyâ bir leştir ve onun tâliplileri köpeklerdir. ” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, Beyrut 1985)(Tirmizî, Emsal, 7)

Dünya leştir onun tâlibi küllâbtır, kelplerdir, köpekler, doğrudur ancak put edinip saldırırsan böyledir. Yoksa, DÜNyâmız TEVHİD TARLAmızdır ve Ni’metuLLahtır!

Resim

Pes yine mahrem olmağa
Şâha bir şahbâz gerek
Yoksa değme kuş avlayan
Ulu şâha varur değil!.


Bu İmkÂNlarla KULLuk İmtihÂNı Yurdu Dünyâda ki, sonsuz ÇiLLeLer ÇÖLünde YAŞarken;
ELEST BEZMinde. ÂLEMLerin RÂBBisi ŞÂH’a SıRR-ı SıFıR ÖZ GİZLiliğinde verdiği ->“Evet!.”siz ve de “Hayır!.”sız -> BiLÂKis RABBımızsın!.” SÖZünün İsbatında Yiğit Yürekli bir ÂLi ŞÂH kerremallahu vechehunun VeLâyet AK DOĞANı gerektir!.
Yoksa sıradan leş peşinde koşan ala Karga ya da kara kargaların işi değildir, YARATAN RABBu’l- ÂLemin YEDinde-KOLunda MuhaMMedî Hasbî Hizmet ŞÂHBÂZı OLmak ->kuL İhvÂNim UYaNnn!..

Resim

Eşrefoğlu Rumî sen de
Eğer şaha mahrem isen
Himmetin gözüne kevneyn
Zerre denlu gelür değil!.


Eyy Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu BaBam, eğer sen de, YARATANın YARATIŞ SeBeBi SıRRına ERmiş ve GİZLEyen ERENLerden isen;
PîR-i AZAM kaddesallahu sırrahu Himmeti sENi bu HÂLLere TAŞıdı ki,
Gayri zÂHİRi Himmetçiler, dünyâ âhiret deseler de BOŞuna ve zerre kadar gözünde yoktur.. Çünkü sen cÂNda CÂNÂN BİZ BİR-İZ-Liğini fiilen YAŞAyan ŞÂHidULLAHsın!. ElhamduLiLLaHiRABBilâlemîn..



Resim

Katı’: (Kat'. dan) Kesen, Kat' eden. Durduran, mâni olan. * Keskin ve iyi bileylenmiş kılıç.
Mazârrat: Zararlar. Ziyanlar. Mazârr.
Muhal: İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Bâtıl, boş söz. * Hurâfe olan nazariye.
Cife: Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
Us (t): AkıL.
Pes (f): Sonra.
Mahrem: Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.
Şahbâz: f. İri ve beyaz doğan kuşu. * Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahraman.
Himmet: Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.
Kevneyn: İki âlem. Dünya ve Ahiret.
SiLM AKıL:
ALLAH celle celâlihuve Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme;
TeSLim Olmuş,
İmÂN Etmiş,
Tâbi OLmuş ve
İtâat Eden Akıl-Nefs..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


Resim GEL BU AŞKIN!.


Gel bu aşkın şerbetinden bir kadeh nuş eylegil
Gel bu aşk ile başını ta ebed hoş eylegil..


Ey bu Âlemi avarece gezip geçen kişi!
Sen de gel bu İlahî AŞKın AŞK Şerbetinden bir Gönül Kadehi dolusu da olsa iç ki,
Bu yüce AŞK ile başını ebeden hoş eyle!.


Resim

Gel beru gel aşk elinde dolu peymâne getür
Gel bu mecliste bu gün sen canı sarhoş eylegil..


Gel beri gel, öyle gel ki elinde yüreğin Aşk Kadehi dolusuyla gel!
Gel ki bu AŞK Meclisinde canını CÂNÂN için sarhoş EYLEyeBİL!.

Resim

Gel bu âşıklar önünde yere sal namusunu
Gel bu zühdü aşka değiş aklı medhuş eylegil..


Gel bu Meclisin MuhaMMedî usta ÂŞIKLarının BİZ BİR-İZinde, halka karşı kuşandığın namusunu arını yerlere ser!
Gel halka karşı gösterişten ibaret dünyadan el çakmek gibi gözüken HÂLLerini gerçek AŞKuLLAH ile değiş ki, aklın HayrÂNda kalsın ve hayretten dehşete düşsün!


Resim

Gel bu aşk pazârına gir yoğa sat hep varını
Gel beru küllî hevesden gönlünü hoş eylegil..


Gel sen de bu AŞK BAZÂRIna gir ki bu gelgeç dünyasının VARını YOKa beleş ver gitsin!.
Gel beri gel, Nefsini tüm hevâ-heveslerinden temizle ki, Gönlünü-Kalbini hoş EYLEyeBİL!.


Resim

Gel biküllî mâsivâdan yüz çevir yum gözünü
Gel bugün can gözün aç Dost yüzüne dûş eylegil..


Gel beri gel, ALLAHu zü’l- CeLÂL’den gayrı tüm Yaratıklar mâsivâsından yüz çevir ve yum gözünü artık..
Gel bugün Şahdamarın-Habli’l- Verîd’in Basîret gözünü aç ki, cÂNda cÂNÂN YÂRin gül yüzüne-CeMÂLuLLAH’a Kavuş!.



Resim

Gel bu aşk ile bugün katreni deryâya ilet
Gel beru deryâ ile deryâ olup cûş eylegil..


Gel beri gel ki, bu gününde AŞKuLLAH ile Yaratılduığın TEK-BİR DAMLanı Ebedî DERyâya Kavuştur!.
Beri gel ki, bu sonsuz Deryâya karışıp SERNde O’nda bir Deryâ OLup AŞKuLLAH ile Coşş!

Resim

Gel bu aşk deryâsının dermek dilersen dürlerin
Gel bu Eşrefoğlu Rumî sözlerin gûş eylegil..


Eğer sende bu AŞKuLLAH Deryâsının İNCİLerini toplamak istersen beri gel!
Beri gel ki, MuhaMMedî HaKk ÂŞıK Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu BaBamın SÖZLerine Kulak verip DUYaBİL!.


Resim

Nûş: f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ.
Peymâne: f. Büyük kadeh. * Ölçek, kile. * Şarap bardağı.
Zühd: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Medhuş: Dehşete uğramış. Şaşırmış. Korkmuş.
Dûş: Mütesadif ve mütelâki olan.
Katre: Damla. Su damlası. * Bir damla olan şey.
Cûş: f. Coşmak, kaynamak. Taşmak. Deprenmek.
Gûş: f. Kulak. * Mc: İşitmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


<=Resim=>


Resim CÂNLAR CÂNıN!.

Canlar canın ister isen
Bu cism u candan fariğ ol..
Gerçek Hakk'a âşık isen
İki cihândan fariğ ol!.

Ey Âşık kardeşim,
Sen de Cânlar Cânı, cÂNda cÂNÂNa kavuşmayı dilersen o zaman bu cihÂNdaki cisim ve cÂN derdinden boşalıp boşol ve alâkanı-ilgini kes!.
Sen de gerçekten yaratanın HAKk TeÂLÂ’ya Âşık isen o zaman İkİ CihÂN SERveri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup UY da, Dünya ve âhireti düşünmekten boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.

Resim

Bu meydana girdin ise
Nefsin boynun urdun ise
Kibr u kini sürdün ise
Dost u düşmandan fariğ ol..


Şu içinde yaşadığımız imkânlarla KuLLuk İmtihÂNı MeydÂNına Hasbe’l- Kader girdin ise,
Ve bu Âleme GELiş SeBeBni-Gidiş SONuçunu ANLAyıpda bu Yalan Dünyada ebediyyen KALacağım derdine düşen Nefsin hevâ-Heves bOYNun VURdun ise, kalbine yerleşip kök salan ve halka gösterdiği kibri ve kini sürüp çıkarmak için izafî-ölümlü dosttan düşmÂNdan boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.

Resim

Aşk şerbetin içtin ise
Can gözünü açtın ise
Dost ile buluştun ise
Assı ziyândan fariğ ol!.

Sen gerçekten AŞKuLLAH Şarabını EREN Elden İçtin ise, cÂN GÖZüyün basîreti AÇıldıysa, “NEFSini ANLAyıp da RABBını ANLAdıysan, BİLişip-BULuşup-OLuşup-YAŞAmaktaysan o HÂLde bu Yalan Dünyanın Kâr-Zarar DERDinden boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.

Resim

Gafletten ayıldın ise
Kendözüne geldin ise
Fesad işetn döndün ise
Tertib düzenden fariğ ol!.

Seni çaktırmadan cehâlet-Dalalet ve İhÂNete sürükleyen Gaflet UYkusundan AYIKdın ve kendi ÖZÜyün sAKLadığı gerçeğe GELdin ise, kalbiyin en amansız İBLİS hastalığı olan Hasedden-Fesaddan geri dönüp uzaklaştın ise o HÂLde ham AKLıyın KURgulayıp öne sürdüğü tertib ve DÜZenden boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.

Resim

Ölmezden evvel öldün ise
Ger sen seni bildin ise
Yola boyun verdin ise
Bu ad u sandan fariğ ol!.


Eğer sen, “ÖLmezden evvel ÖL!.” Buyuran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UYdun ise,
Ve bÖYLece KimLik-KişiLiğini-KENDİni- sen seni BİLdin ise,
o HÂLde, bu sanal İsim-Cisim-şandan-Şöhretten hemence boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!”
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini Bilen -> RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim

Mürşid elin tuttun ise
Dünyayı terk ettin ise
Hak sözün işittin ise
Veren elinden fariğ ol!.

Eğer ki senin AKLın NAKLi DUYup-Uydu da bir MuhaMMedî KâmiL Mürşid ELini TUTup-YOLunu İZLiyorsan ki şu GELGEÇ ÇÖLü Yalan DÜNyayı ciddiye almayıp terk ettin ise,
Ki SON-Uçta HAKk TeÂLÂ EMRini-SÖZünü Duyup-İŞİTtin ise, hâlâ Bu DÜNya ALış-VERişinde Olan ELinden boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.

Resim

Eşrefoğlu Rumî sen de
Eğer gerçeklerden isen
Fariğ ol bu cümlesinden
Kevn ü mekandan fariğ ol!.


Eyy Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu Babam eğer sen de gerçek MuhaMMedî HAKk gERçeklere inanıp Uygulayan HAKk ERERLerden isen,
KULLUk YOLUndaki bu CüMMLe engelleyicilerden, ÖLümlü-Sonlu MevCÛDiyyetten ve OLANLardan boşalıp boş ol ve alâkanı-ilgini kes!.



Resim

Fariğ: İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş. * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
Urmak. Vurmak.
Assı ziyân: Kâr-ve-ziyân.
Gaflet: Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
Kend' özü (t): Kendisi.
Fesad: Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.
Tertip: (C.: Tertibât) Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koymak. * Tedarik edip hazır ve müheyya kılmak. * Bir şeyi bir yere sabit ve pâyidar kılmak. * Mertebelere göre davranmak. * Hile ile aldatma.
Kevn: Hudus. Varlık, var olmak. Vücud, âlem, kâinat. Mevcudiyet.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


Resim KARARI KALMADI!.



Kararı kalmadı canın
Nidem pes azm-i yâr idem..
Yıkam bünyadını nefsin
Dağıtam tar u mar idem..


Bu AŞKın ELinden cASNımın bir kararı kalmadı, ne yapayım ki mecburen bundan sonra niyetimi ve tüm kasdımı YÂimden yana çevirdim.
Nefsimin şu yalan dünya için durmadan düşünüp çabaladığı ebedîymişçesine kurduğu düzeni derneği yıkayım, dağıtıp yerle bir edeyimm..


Resim

Düşem derdine ol yârin
Uram terkine ağyârın
Visâline bu hicranın
Ola bin can isar idem..


O Nazlı YÂRin AŞK DERDine düşüp, YÂRden gAYRısının tümünü terk edeyim ve de vazgeçeyim,
Bu bu canımı yakan hasret ayrılığından ileri gelen keder, sızı, ve acıdan geçerek bin canım olasa da fedâ ederek YÂRime vereyimm..


Resim

Tasarrufdan elim çekem
Varam bir kuşede çökem
Dün ü gün gözyaşı dökem
İşim ah ile zâr idem..


Şu yalan dünyanın gelgeç işleriyle uğraşmaktan elimi çekeyim de, bir köşede oturup Yârimi düşüneyim.. gece gündüz demeden göz yaşı döküp şimi güzücümü ah ile zâr etmek yapayım..

Resim

Bana aşk oldu çün hâdi
Gönülde urdu bünyadı
Koyam bu ehl ü evladı
Beni aşka uyar idem..


Çünkü bu yalan dünyada bana gerçek HAKk hidâyet YOLumu gösteren AŞKuLLAH OLdu..
Gönlüme HaKk Köşkünü kurdu payitahtı eyledi..
Ben de artık bundan sonra aile derdini evlat derdini bırakıp her şeyimle gönlümü AŞK YOLu YOLcusu edeyimm..


Resim

Nice gurbet nice firkat
Nice bu halk ile ülfet
Bulamadım beni halvet
Ki bu derde timar idem..


İLLiyin Sılamdan bu Esfelin gurbetine düşmüşüm ve YÂRden Ayrılık ateşindeyim.. Nedendir ki bu halk içine dalıp onlara dostluk göstermek ve de bağlanmak nedendir?.
Ben kendi aklımı fikrimi bir kenara çekip, kendi HÂLimde kalarak gönül derdimi tedavi edebilseydim..


Resim

Uram aşk odunu cana
Nite ki yâne pervâne
Olam şöyle ki divâne
Melâmet ihtiyâr idem..


En iyisi ben bu AŞK Ateşine cÂNım atayım da, ben de pervÂNe Kelebekleri gibi yanayım..
Öylesine kaybedeyim ki DÜNya ile ilgili aklımı deliler gibi olup herlkesin ayıplayıp kınadığı gerçek MeLÂMî MuhaMMedî HaKk ÂşIklardan olmayı seçeyim artık..


Resim

Belâsın nuş idem aşkın
Sadasın guş idem Dost'un
İrem şahin varam Şahın
Cemâlini şikâr idem..


Bu AŞKın derdini belâsını başıma dikip içeyim de Dostumun sesini duyayım.. Tıpkı bir Şahin gibi uçup ŞÂH OLan YÂrimin gülyüzünü Cemâlini avlayayım..

Resim

Teallük kat’idem benden
Geçem bu can ile tenden
Tevelli çün gele andan
Benim nem var ki var idem..


Benim kendimle uğraşıp alâkalanmayı ve ilgilenmeyi kesip atıp bu tenden de candan da geçeyimm..
Bütün bunlar için gönül yönümü çevirme ÇAĞrısı YÂRden gele ki, ben âciz bir KULuyum ne gücüm kuvvetim var ki, bir şeyler yapabileyim..


Resim

Var Eşrefoğlu Rumî var
Öligör ölmeden zinhar
Bu derde bu olur timar
Ki dâim derd-i yâr idem..


Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu var git, sakın durma bu ÂLemde hemence “ÖLmeden ÖNce ÖL!” ve AŞKderdiyin devâsı-çâresi budur kiYÂR DERDİni Ebediyyen çekmektir AŞK Derdinin çâresi..


Resim

Azm: (Azim) Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Sebât.
Pes (f): Sonra.
Bünyad: f. Temel, esas. Yapı, binâ.
Tar u mar: f. Dağınık, karmakarışık, perişan.
Terk: Bırakma, salıverme, vazgeçme. * Boşama. Bakmama. İhmal etme.
Ağyâr: Yabancılar. Başkaları. * Rakipler. (Bak: Gayr)
Visâl: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
Hicran: Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.
İsar: Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.
Tasarruf: İdare ile kullanmak. Sarfetmek. Tutum. Sâhib olmak. İdare etmek. Sâhiblik. Kullanma hakkı. * (Para veya mal) artırma. * Bir şeye karışıp müdahale etme.
Hâdi: Hidayete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidayet yolunu gösteren. Hidayete, doğruluğa eriştiren. Önde giden.
Firkat: (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Ülfet: Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma.
Halvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Timar: f. Bir şeyin devam ve inkişafı için yapılan hizmet.
Nite-ki (t): Nitekim, nasıl ki.
Pervâne: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek.
Divâne: f. Deli. Aklı başında olmayan.
Melâmet: Kınanmışlık. İtab ve serzenişlik. Rezillik ve rüsvaylık.
İhtiyâr: Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek.
Şikâr: f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
Teallük: Alâkalı olmak.
Tevelli: (Tevella) Birisini dost edinme. * Bir işi üzerine alma. * Dönme, yönelme, i'raz etme. * Ehl-i Beyt'e tam sevgi. * Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.
Zinhar (f): Sakın.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


Resim YÜZÜNÜ GÖRELİ!.


Yüzünü göreli hayran olmuşam
Bilmezem ben ben mi ya sen olmuşam..


Eyy yâr yüzünü göreli, güzelliğini takdirden âciz ve hayran kalmışım,
Öylesine hayretteyim ki, bilemiyorum ben, ben miyim yoksan ben SEN mi olmuşum..


Resim

Düşmüşem aşk bahrine gavvas olup
Bahr içinde gevhere kân olmuşam..


AŞKuLLah Deryasına bir damla göz yaşı gibi aşk dalgıcı olarak dalmışım,
ÖZümdeki LÜBBÜ’L- LÜB Denizi’nin gönlümde cevher madeni yatağı olmuşum..


Resim

Zâhirde gerçi fakirem na-tüvân
Bâtında kevneyne Sultân olmuşam..


Gerçi halk önünde, zâhirde, dış görünüşte güçsüz kuvvetsiz bir kalender fâkirim,
Halk katındaysa, bâtında dünya ve âhirete SuLtÂN olmuşum..


Resim

Kaf ber kaf hakimem hükmeylerem
Mühr elimdedir Süleymân olmuşam..


Kâf üstüne Kâf ki Resim KÛN feyeKÛN Hakiminin Resim KULu ve SULtÂNı Hakimiyim-Halifesiyim Resim Hükmederim.
Resim Ki ben O’nun SüLeymÂN-ıyım, Mührüm elimdedir ve cinlere, rüzgârlara hükmüm geçer..


وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
Resim---“Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve revâhuhâ şehr (şehrun), ve eselnâ lehu ayne’l- kıtr (kıtri), ve mine’l- cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih (rabbihî), ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbi’s- saîr (saîri).: Ve sabah gidişi ile bir aylık, akşam gelişi ile bir aylık mesafeyi kateden rüzgâr, Süleyman içindi (onun emrine vermiştik). Erimiş bakırı, kaynağından onun için akıttık. Ve cinlerden, Rabbinin izniyle onun elinin altında (emrinde) çalışanlar vardı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateşin azabını tattırırız (tattırdık).” (Sebe 34/12)

Resim

Gulgulemle yerler gökler doludur
Ben hemin dillerde destan olmuşam..


Her ÂN ki şu ÂNda Şe’ÂNuLLahta SüNNetuLLAH üzere, KÛN feyeKÛN yeniden YARATIŞ MuhaMMedî ŞÛUruna ERİşe Şâhid OLuş hayretimin şaşkınlık çığlıkları yerleri gökleri doldurmaktadır.
Bu durumuma Şâhid olan MuhaMMedî HaKk ÂŞıKLarın dillerinde destÂN olmuşum..


Resim

Mü’mine ikrârı sıdk ile safâ
Münkire inkâr u tuğyan olmuşam..


MuhaMMedî Mü’mine “Lâ İlâhe” İnkârını, “İLLâ ALLAH” İkRÂRına Dönüştürmesinde, KuLLuk sadakatı ve SıRR-ı Sıfır Sefâsı ki gönül SEVincine ulaşmasında, MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olmuşum..
ŞeytÂNî İnkarı tercih edip inanan ve savunanların ise, inkârlarına ve tagutluk azgınlığına hedef olmuşum..


Resim

Eydün ol dertlilere gelsün beri
Kim bugün her derde derman olmuşam..


Kulluk imtihÂNından gönül derdi olanlara haber verin ki öne çıkıp beri gelsinler,
Ki bu gün ben, HabîbuLLAH HastahÂNesinde, Hasbî-Habibî Hizmette, her derde dermÂN olmuşum..


Resim

Sırrımı bilmez benim ins ü melek
Sırr içinde kim ne pinhan olmuşam..


ALLAHuZü’L- CeLÂL’imİZin Ben Halifesi olan ABDuLLAH’ına bahşettiği ve ERdiğim, AKLen-NAKLen MuhaMMedî KuLLUK SıRRıma sıradan ham Akıllı insanlar ve melekler Eremez-BİLemezler..
Öyle bir SıRR ki Yaşamayan YALAN sanmaktadır ve kafa gözüyle bana bakmaktadır..oysa ben Şahdamardan da AKRABAmla BİZ BİR-İZ GİZ-i olmuşum..


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum ale’l- melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne).: Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).” (Bakara 2/31)

قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Resim---“Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente’l- alîmu’l- hakîm (hakîmu).: (Melekler): “Seni tenzih ederiz.” dediler. “Senin bize öğrettiğinden başka (hiç) bir ilmimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, Alîm’sin (en iyi bilensin), Hakîm’sin (hikmet sahibisin).” (Bakara 2/32)

قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Resim---“Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybe’s- semâvâti ve’l- ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn (tektumûne).: (Allah): “Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman (Allah, meleklere): “Ben size demedim mi, muhakkak ki Ben, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim.Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemiş olduğunuz şeyleri de bilirim ?” dedi.” (Bakara 2/33)

Resim

Gerçi kim ben Eşrefoğlu Rumî'yem
Cümlenin isteği ben olmuşam..


Gerçi beni, kim ki ister zâhirde ister bâtında görsün gördüğü gerçek benim ve Eşrefoğlu Rumî'yim.. kaddesallahu sırrahu..
TEVHİD TEKMiLİndeyse CEMmü’L- CEM’ cÜMMLesinin TÜMMLük Arzusu ve DİLeği Resim “bEN” olmuşum..


Resim

Hayran: Takdirkârlığından dolayı şaşa kalmış. Çok takdir etmiş. Çok beğenmiş.
Bahr: (C.: Bihâr - Ebhâr - Ebhur - Buhur) Deniz. * Âlim. Çok bilen. * Büyük göl veya nehir.
Gavvas: Çok gayretli. Çalışkan. * Suya dalan. * İnci arayan dalgıç.
Gevher: f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat. * Noktalı olan harf.
Kân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
Tüvân: f. Takat, güç, kuvvet.
Na-tüvân: (Nâtüvân) f. İktidarsız, zayıf, halsiz, kudretsiz, çâresiz.
Kevneyn: İki âlem. Dünya ve Ahiret.
Ber: f. Üzere, üzerine, yukarı mânasına.
Gulgule: Bağrışıp çağrışma. Şamata, gürültü. Velvele. * Ağız tarafı dar olan bir kabdan akan suyun çıkardığı ses.
İkrâr: Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak.
Sıdk: Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. * Ahdinde sâbit olmak. * Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. * Kalb temizliği.
Safâ: Gönül şenliği, eğlence. * Duru olmak, itmi'nan ve meserret üzere olmak. Temiz, sâfi olmak. * Hava açık ve ayaz olmak. * Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi.
İnkâr: Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme. * Yapmadım deme ve ayak direme. * Reddetme.
Münkir: (Nekr. den) İnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.
Tuğyan: Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık. * Kan galebe etmesi hali. * Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak. * Su baskını.
İns: İnsan.
Pinhan: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


Resim BUGÜN İŞ BU YOLA!.


Bugün işbu yola merdâne geldim
Visâli şem'ine pervâne geldim..


Ben bu günümde bu KuLLuk İmtihanı Sahrasına yiğitçe isteyerek girdim,
Nazlı YÂRin Kavuşma kapısı AŞK Ateşine dalan çille kelebkleri gibi seçerek geldim!.


Resim

Elime aşk çevkanını aldım
Top edip başımı meydâne geldim..


Bu Âleme geliş sebebim olan İmkÂNLa KuLLUk imtihÂNı KÛN feyeKÛN OYUNunda,
elimde AŞKuLLAH Oyun sopasına kendi BAŞımı OYUn TOPu edip meydâne geldim..


Resim

Ezel nuş etmişem aşkın şarabın
Ebed ayılmazam mestâne geldim..


Ben bu AŞKuLLAH BeLÂ’ Şarabını tâa Ezel Elest Meclisinde içmişim,
Artık bu Şehâdet Âleminin serhoşuyum ki ebeden ayılamam mestâne geldim..


Resim

Susamış canları kandırmak için
Elimde dop dolu peymâne geldim..


Bu ÇiLLe ÇÖLünde bir damla SUya hasret CÂNları SUya Kandırmak için,
Elimde dopdolu Kevser kadehiyle MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olarak geldim..


Resim

Kayırmazam hezâran müddeîden
Anın aşkıyla çin bi-gâne geldim..


Yanlış iddiası peşinde olanlardan çekinmeden, kayırmadan,
YÂRimin AŞKıyla tamamen her şeyden bağsız olarak bu Âleme geldim..


Resim

Namusum şişesini taşa çaldım
Niderim arı çün divâne geldim..


Dünyaya dönük insanların AR ve Namus anlayış şişesini ben taşa çalıp kırdım.
Ben zâten ASLımdan bu Âleme MecNÛN ve delice geldim..


Resim

Ol meclis mestiyem hem sakisiyem
Sürerim devrimi devrâne geldim..


Ben o meşhur KuLLuk Bezmi, Elest meclisinin hem şarab sunan sâkisi hemde içip içip serhoş olanıyım,
Elestten Mahşere geçerken uğradığım bu DevrÂNda KULLuk devrimi sürerim ki devrâne geldim..


Resim

Selâdur dertli gönüller selâdur
Tabib ü hâceyem dermâne geldim..

Bu AŞKuLLAH derdime yakalanan dertlilere İlahî-MuhaMMedî bir çağrıdır,
Ben bu derdin MuhaMMedî Tabîbi ve Bilgesiyim ki her cÂNa dermâne geldim..


Resim

Ben ol şahinem uçdum şah kolundan
Şikâr eğlemeğe cevlâne geldim..


Ben öylesine bir AVcı Kuşu AŞK Şahiniyim ki, ŞÂHımın sağ KOLundan havalanıp Uçmuşum,
Ve AV AVlanmak için dönüp durup tavaf etmeye cevlâne geldim..


Resim

Selâdur kim gelirse şaha iletem
Delil olmağa her insâne geldim..


Bu çağrım İlahî-MuhaMMedî bir çağrıdır ki, kim DUYar-UYarsa onu ŞÂHıma Ulaştırırım,
Ki ben her ÜMMetineyol göstermek için, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olarak insâne geldim..


Resim

İman donun MuhaMMed meclisinde
Giyip tavusleyin cevlâne geldim..


Ben bu MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi kaftanını MuhaMMed aleyhisselâm meclisinde giyip,
yedi renkli tavus kuşu gibi cevlâne-buhar gibi gezip tozmaya geldim..


Resim

Âşıklar dârını gördüm diklimiş
Kararı kalmadı meydâne geldim..


Ben bu Âlemin, Hakk MuhaMMed Âşıkları için kurulmuş bir dâr ağacı olduğunu BİLmişim,
ve tereddüt etmeden bu cehenneme İbrahim aleyhisselâm ardından atlayıp meydâne geldim..


Resim

Benim bu Eşrefoğlu Rumî mücrim
Ki âşıklara ihsâne geldim..


Gerçi ben bu Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu isem suçum da var ise de,
MuhaMMedî Âşıklara ALLAH celle celâlihu İhsÂNını saçmaya ihsâne geldim..


Resim
Merdâne: f. Erkekçesine. Merdcesine. Er'e yakışır surette.
Şem': Mum, ışık.
Visâl: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
Pervâne: f. Fırıldak çark. * Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek.
Çevkan: f. Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek. * Baston, ucu eğri değnek.
Nuş: f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ.
Mestâne: Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
Peymâne: f. Büyük kadeh. * Ölçek, kile. * Şarap bardağı.
Divâne: f. Deli. Aklı başında olmayan.
Saki: (Saky. dan) Sulayan, içecek su veren, sucu. * Kadeh sunan. İçki sunan.SAKİ'
Devrân: Devir, felek, zaman, deveran, dünya.
Selâ: Namaza davet için çağırmak. Minarede okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)
Hâce: f. Hoca, efendi, sâhib, muallim, âile reisi.
Şikâr: f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
Cevlân: Tavaf etme yeri.
Tavus: Meşhur bir süslü kuşun adı.
Mücrim: Cürüm ve kabahat işlemiş olan. Suçlu.
Bi-gâne: Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


<=Resim=>


Resim EZELDEN AŞK!.


Ezelden aşk oduna yâne geldim
İçdim aşkın şarabın kane geldim..


Ben bu İlahî Aşkın Ateşine Ezelden Elest Bezminden beridir yana yana geldim.
O Âlemde içtiğim ilk kadeh BeLÂ AşK Şarabını kana kana içtim ve de, içmekteyim hâlâ!.


Resim

Cüdâ düşmüş yârinden bir garibim
Visâlin isteyü hicrâne geldim..


Yâ RaBbenâ!. Ben YÂRinden ayrı düşmüş bir garibim bu gurbet eli olan yalan dünyada..
SANA kavuşmak isteğim ve hasretimden ayrılık ateşinde yana yana geldim..


Resim

Şu bülbülüm ki gülden ayrı düşdüm
Firakıyle bu hâristâne geldim..


Ben o bülbülüm ki, gülümden ayrı düşdüm de,
Ayrlık ateşine düşdüm ve bu Diken bAHçesinde esir kaldım inlerim!.


Resim

Kararım yok cihândan tiz giderim
Bu sûret mülküne mihmâne geldim..


Ben bu izafî-iğreti-gelgeç-fâni-ölümlü-gölge canlar cengi cihÂNına elimde olmadan düştüm, burada karar kılıp kalıcı da değilim tezce çeker giderim..
Zâten bu sanal sûretler-gölgeler mülüküne geçici misâfir olarak getirildim ve bu mülkün de Sahibi El Mâlikü’l- Mülk celle celâlihu’ya gitmeye geldim..


Resim

Benim Yusuf bugün Ken'ân eli'nde
Beden mısrındaki zindâne geldim..


Ben o RûH Yüzlü Yûsufum ki, bu ÇiLLe ÇÖLü olan Ken'ân İli'ne sürüldüm, Beden Kuyusuna sokuldum, hayat Mısır Ülkesinin zindanlarına atıldım geldim..


Resim

Bana düzehtir ansız kamu cennet
Anın gayrına çün bî-gâne geldim..

YÂRimin olmadığı her cennet bahçesi, benim için cânıma Cehennemdir.
Çünkü ben İbrahimîyim ve YÂRimden başkasına asla ilgi duyamadan geldim..


Resim

Ben nefsin leşkerin kırmağa dâim
Bahadır oluben meydâne geldim..


Bu İmkÂNlar Ülkesine KuLluk İmtihÂNı olmak için Nefsimin/Aklımın İKİLik-ŞEYt’AN-lık Huylarını kırıp yok etmeye/teslim alıp dâimî Müslüman etmek için MuhaMMedî Fütüvvet Yiğidi olarak bu meydâne geldim..

Resim

Gaza etmekliğe bu nefs'i şoma
O Dost yoluna can kurbâne geldim..


Nefsimin bu söz dinlemez-hayırsız-uğursuz tarafıyla savaş etmeye ve de,
O Yüce Dostumun YOLUna cÂNımı kurbÂN etmeye geldim..


Resim

Şikârım süre bu sahraya çıktım
Adam iletmeğe Sultân'e geldim..


AVım Olan ŞeytÂNımı çıkarıldığımız cennetten beridir süre süre bu yalan dünya ÇÖLüne çıkageldim,
Ve ben onu teslim alıp, adam ederek Sultân'ıma götürmeye geldim..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Resim

Hakk'ı bilmeğe geldim bunda bellü
Ne cennet hur u ne rıdvâne geldim..


Ben bu Âleme nefsimi ve RABBımı tanıyıp MuhaMMedî ÂrifiBiLLAH Olmaya geldim,
besbellidir ki, ne cennet, ne huri ne de cennet bekçisi/rıdvânı görmeye gelmedim..


Resim

Hakka bildim ki âdem doğru yoldur
Anınçün azm edüb insâne geldim..


HaKk TeÂLÂ’ya SALL/Ulaşımda bildim ki, doğru yoldur ki Âdemiyyetimdir.
Ben de onun için, bu âlemde beni de İNSÂN edecek MuhaMMedî Mürşid İNSÂN'a sağlam bir inanç ve sadakatle geldim..


Resim

Bugün bil Dost'u Eşrefoğlu Rumî
Yarın deme ki vah pişmâne geldim..


Ey Eşrefoğlu Rumî BaBam kaddesallahu sırrahu, O Yüce Dost ALLAH celle celâlihu’yu Bu gün BİL-BUL- Şâhidi OL ve Tevhidini YAŞA!.
Ki, sakın: “Yarın!.” deme ki sonunda “Eyvah başıma gelenler!.” demeyesin!


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


Resim

Cüdâ: f. Ayrılık. Ayrılmış.
Visâl: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma
Hicrân: Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.
Firak: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Hâristân: f. Diken bahçesi.
Mihmân: f. Misafir.
Ken'ân eli: Filistin. Hz. Yâkub'un (A.S.) memleketi.
Zindân: f. Karanlık, yeraltı hapishânesi. Sıkıntı ve karanlık yer.
Düzeh: Duzah. f. Cehennem. Tamu. * Mc: Keder. Külfet.
bBî-gâne: Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
Leşker: f. Asker.
Bahadır: f. Kahraman. Cesur. Yiğit. Dilâver.
Şom: Şum. Hayırsız kişi.
Şikâr: Av.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



<=Resim=>


Resim RAZIYEM DERDİNE!.

Razıyem derdine yârim men şikayeti itmezem
Kendi hâlim söylerem gayri hikayet itmezem..

Eyy YÂRim ben SENden gelen derdine razıyım ve asla şikâyet etmem ki,
Benim söylediklerim hâlimi arzedip söylemekten ibârettir ve ben bşkasının hikâyelerini anlatmam..


Resim

Derd ü mihnet yoldaşımdır bu yola azm ideli
Dost belâsından başım bir dem selâmet itmezem..


Ne zaman ki bu AŞKuLLAH yoluna düştüm düşeli dâim yoldaşım dert, zahmet, eziyet belâları oldu..
Öylesine Dost belâsıyla can-ciğer olduk ki, ben bu dertten kurtulup başımın selâmete çıkmasını asla istemem..


Resim

Her ne kim Dost'tan gelir sâbir ü şâkir durmuşam
Âşıkam derdim yeter özge feraset itmezem..


AŞKuLLAH yolunda başıma gelenler Dost'tan gelir diye inancım beni her yerde, her zamÂN, her HÂLde ve her nefeste şükreden ve sabreden ve bekleyen kul eyledi..
Ben kizâten Nazlı YÂRimin HAKk Âşıkıyım bana O’ndan gelen AŞK DERDi yeter bundan başka bir firâset/ANLAyış ve tez seziş istemem..


Resim

Niceler yârin visâline irişmeğe iver
Çün iradet Dost elinde ben acalet itmezem..


Nice âşıklar vardır ki onlar Nazlı YÂRine bir ÂN önce kavuşmak için acele eder dururlar..
Ben ise bilirim ki vuslatın dileme anahtarı Dost’un elinde bilirim ve asla acele etmem..


Resim

Aşk ile bilişeli illetle kılmadum amel
Cennet ü hur u kusur için ibâdet itmezem..


Ben İlahî AŞKuLLAH derdine düştüm düşeli, normal insanların Nazlı YÂRe yaptıkları bedensel amelleri yapamaz oldum.
Onların ibâdet ettikleri hedeflerindeki cennet, huri, gılman ve köşkler için ibâdet etmez oldum..


Resim

Her ne kim işledüm ise bigaraz işlemişem
Bendeyem tâcir değilem ben ticaret itmezem..


Ben bu âlemde her ne iş işlemişsem bî-garaz/maksatsız, niyetsiz, gayesiz, kasıtsız karakucak işlemişim.
Ben zâten Nazlı YÂRimin kölesisiyim bu âlemde tüccâr değilim ki ticâret peşinde koşayım..


Resim

Geçüben assı ziyândan lâubali giderem
Dost'a gider çün gönül gayra delâlet itmezem..


Ben bu âlemde AŞKuLLAH yolunda, sermâyeden, kârdan ve zarardan vaz geçmişim, ilgisiz, alâkasız ve kayıtsız geçer giderim..

Resim

Dost önünde nefs ile dün ü günü cenk iderem
Nefsim ile dost olup Dost'a adavet itmezem..


Sevgili Dostum ile aramdaki tekbenlik perdesi olan nefsimle dün-bugün-yarın savaş eder dururum.
Ben gibi gözükse de nefsimin hevâ-hevesine sahip çıkıp da Dost’uma düşmanlık edemem..


Resim

Dost bana nefsini kahreyle berü gel didi çün
Nefsimi kahreylerem hergiz inâyet itmezem..


Çünkü Dostum bana: “Aramızdaki NEFS Engelini kahreyle yerle-bir edip BANA gel!” dedi.
Ben de bu nefsimi ezer dururum ve ona asla yardım lütfedip meded eylemem..


Resim

Dost yolun göstermedin bildim ki benlikmiş bana
Benlik evin yıktım u yaktım imaret itmezem..


Meğer, Dost’umun Yolunu bana göstermeyen engel benim Dost’tan ayrı “benlik” düşüncemmiş.
Ben de bu ““benlik evim”i yıktım, yaktım ve yerle-bir ettim ve artık onu tekerar tâmir edecek de değilm..

Resim

Korku kaygu ar u namus olmaya âşıklara
Dost için baş oynaram vehm ü hayâlet itmezem..


Gerçek MuhaMmedî HaKk Âşıklarda bu dünya ehline mahsus ar ve namus utanma korkusu ve kaygusu olmamalı.
Ben ise AŞKuLLAH Oyununu başım bahasına oynarım ve bu hususta, belirsiz fikir ve düşüncelere düşüp de mânâsız korkuları hayal etmem..

Resim

Aydurem âşıklara aşktan haber şimden geru
Aşikâre gün gibi gizli işâret itmezem..


MuhaMmedî HaKk Âşıklara söylerim ki, şu âNdan itibaren AŞKuLLAH Yolundan haberler verdim ki, güneş gibi açık-seçik pırıl pırıl ortaya döktüm ve ben gizli işâretlerle anlatmayı sevmem..

Resim


Söyle Eşrefoğlu Rumî derdini âşıklara
Dime kim ben gizlerem aşkı melâmet itmezem..


“eYy Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu BaBam AŞK DERdini MuhaMmedî HaKk Âşıklara anlat!.” deme!.
Ki, ben ÂŞıkın ve AŞKın Özellik Güzelliklerini ortaya dökerek övünmeyi sevmem saklarım ki insanlar beni kınasınlar ve ben AŞKın onurunu taşırımda rezil-rüsvay etmem..


Resim

Sâbir: sabreden, bekleyen.
Şâkir: Allaha şükreden. Hâlinden memnuniyetini bildiren.
Özge (t): Başka, yabancı.
Feraset: (Bak: Firâset) Anlayışlılık, çabuk seziş. (Aslı firâsettir)
Visâl: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
İvmek: acale etmek.
İradet: İrade, istek, dileme. * Gönül isteği.
Acalet: Aceleci. * Acele eden. Hemen. * Derhal. Peşin. * Çabuk.
İllet: (İlle) Esas sebeb. Vesile. * Hastalık, maraz, dert, sakatlık. Mûcib, maksad, gaye.
Kusur: Cennet'teki köşkler.
Bî-garaz: Maksat, niyet, gaye, kasıtsız.
Bende: Köle.
Tâcir: Ticaret yapan, ticaretle uğraşan.
Ass: Her nesnenin aslı, her şeyin esası.
Lâubali: Alâkasız, kayıtsız, hürmetsiz, dikkatsiz. Senli benli. ("Lâ" harfi ile" Ubâli" muzari fiilinden müteşekkildir.)
Gayr: Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
Delâlet: Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek. * İşaret.
Adavet: Husumet, düşmanlık. Kin. buğz. Garaz.
İnâyet: Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak.
İmaret: Mâmur etmek, şenlendirmek. Mâmurluk.
Vehm: (Vehim) Mübhem ve mânasız korku. * Belirsiz fikir ve düşünce. * Cüz'i mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvveti.
Ayıtmak (t): Söylemek, demek. Hitab etmek.
Melâmet: Kınanmışlık. İtab ve serzenişlik. Rezillik ve rüsvaylık.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNüL-gÖZ Rum!.


<=Resim=>


Resim EY DOST!. celle celâlihu..

Ey Dost senin yoluna
Canım vereyim canım!.
Aşkını koymayayım
Oda gireyim canım!.


Eyy CÂNımdan da yakın AKREB Olan CÂNÂNım-cÂN Dostum!. SENin YOLuna senin olan CÂNımı vereyim ben!.
SENin AŞKuLLAH YOLUnu cehennemlerine-dünya ateşlerine gitrsem de, asla terketmeyeyim CÂNım!.


Resim

Bu dünya aşılara
Bir aldangaç olurmuş
Bu yalan aldangaçın
Terkin urayım canım!.


şU İÇİnde yaşamakta olduğumuz izafî-iğreti-gelgeç-gölge-Ölümlü dünyâ, MuhaMMedî HaKk ÂŞıKLara, aldatma engeli, çeldiriciçengeli olagelmiştir EZELden beridir.
Ben bu MuhaMedî Şûura Erdim şkürü ki, artık kandırcı DÜNyânın terki vurup ona dönüp bakmayım CÂNım!.


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : “Ed-dünyâ ci'fetun, tâlibuhâ killâbun: Dünyâ bir leştir ve onun tâliplileri köpeklerdir. ” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, Beyrut 1985)(Tirmizî, Emsal, 7)

Dünya leştir onun tâlibi küllâbtır, kelplerdir, köpekler, doğrudur ancak put edinip saldırırsan böyledir. Yoksa, DÜNyâmız TEVHİD TARLAmızdır ve Ni’metuLLahtır!

Resim

Çün ömür göçer imiş
Can kuşu uçar imiş
Yoluna cism ü canı
Harca süreyim canım!.


Bu Âleme gelen her cÂN ÖMRü ÖLüm şerbetinden içer ÂHirinde o Âleme GÖÇer. Ve her CÂN KUŞu da bu Kanlı KÂFesini terk edip uçar.. Gerçeğine mutmâin MUhaMMedî Mü’min OLarak ben de SebiLiLLAH YOLuna benin sandığım, ismi, cismi şu cÂNımı, EMRuLLAHınca ve SüNNet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İçinde HARCayayım-sarf edeyim CÂNım!.


Resim

Beni sana vereyim
Sensiz beni nideyim
Ben senin huzuruna
Bensiz varayım canım!.


ASL Olan ve yaratan sSENsin, ben ise FASLım ve yarattığınım.. Güneşin IŞIğı gibiyi. SANA-ASLıma Döneyim ki ben bu gelgeç-ölümlü-aldatıcı mevCÛD-luğumu neyleyim.. ARAmızda tek engel olan şu “benlik” pasımı silip, mutlak Vâcibu’L- VüCÛD ALLAHu Zü’L- CeLÂL’ime “iazafî ben”siz varayım-vuslât BULayım CÂNım!.

Resim

Vahdetin şarabından
Bir cur’a nuş ideyim
Enelhak çağırâyin
Feryâd urayım canım!.


ZÂTına mahsus El AHADu’L- VÂHiD TEK-Birliğin, BİZ BİR-İZ-Lik VUSLât Şarabından TEK-BİR DAMLa İÇip ben de OL DERyâda VAR-Yok bir BİZ BİR-İZ DAAMMlası olayım da CÜMMLe CihÂNa: “ Resim
HAKk’tan ResimHAKk’a ResimHAKk’ta HAKk’La ben de ResimEne’l- HaHk!. ResimHAKk’ta ResimHAKk’ım!. ResimEL hamdu LiLLâhi RabbiL âLemîn!.” ÇAĞın Çığlığıyla Çağırayım feryâd edip ilân edeyim CÂNım!.


Resim

Halka gavga salayım
Ben dahi Mansûr'lâyin
Zülfünde asılayım
Dâra varayım canım!.


Ben de tıpkı benden önce AYNı YOLun YOLcusu MuhaMMedî HaKk ÂŞıKLardan Hallac-ı Mansûr gibi “Ene’l- HaHk!. ResimHAKk’ta HAKk’ım!. EL hamdu LiLLâhi RabbiL âLemîn!.” Çığlığımla ham akıllı tasavvuf simsarlarını ve onlara uyan halkı asırların kavgasına sokayım!.
EYy AHADiYyet LEYyLÂM!. Beni de Halac-ı Mansûrun gibi SENin ZıTLarın ZEVKi ZÜLfüyün TELine Asıp idâm etsinler ki ResimbEN de bu Âlemdeki DÂRAĞACIndan o Âlemdeki DÂRü’s- SELÂMa GEÇeBİLeyim CÂNım!.


وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin): Allah selâm evine- selâmet yurduna (cennete) çağırır ve O, kimi dilerse onu doğru yola iletir.” (Yûnus 10/25)

لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---“Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne): Onlara Rableri katında Dârü's-Selâm (Selâmet Yurdu) vardır; yapageldikleri (iyi amelleri)ne karşılık onların dost ve yârı (Allah)dır.” (En’âm 6/127)


Resim

Ger beni senin için
Yetmiş kez öldüreler
Bin kez dahi ölmeğe
Boyun vereyim canım!.


Eğer ki beni senin ham akıllı rÜŞDe ERmemiş kulların “Ene’l- HaHk!. ResimHAKk’ta HAKk’ım!. EL hamdu LiLLâhi RabbiL âLemîn!.” Dedim deyü DÂRağacı kurup assalar bedenimi yetmiş defa öldürseler ben ise bin kez dahi ölmeye bOYNumu uzatıp yine “VUR!.un” desem CÂNım!.

Resim

Meşâyihın himmeti
Kılıcını alayım
Kendi nefsim boynunu
Kendim urayım canım!.


MuhaMMedî HaKk ÂŞıK Şeyhleriyin HÂL-i Hazır HiMMeti, MuhaMMedî gAYReti ve Hasbî Hizmeti KILICını alıp şu Nefs-i EMMÂremin Resim“HAKksız bENLİk BAŞı”nı kendi MuhaMMedî RÜŞDe ERmiş ELimle vurayım CÂNım!.

Resim

Benden bana yakınsın
Canımdan sevgilisin
Ya ben seni isteyü
Kanda varayım canım!.


Yâ RABBenâ!.
Bende bENsin!. cÂNda cÂNÂNsın!. ŞÂHdamarımdan da AKRABamsın!. Ki, ASLımsın gÖLge-ÖLümlü cÂNımdan da SEVgilisin!. Bu MuhaMMedî Hakikat gERçeğine Erince ÖZüm hep SENi DİLemekte ki, nasıl varayım ve VUSLât Nerede CÂNım!.

Ulaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

Resim

Sen canımın canısın
Gevherimin kanısın
Vaslın haberin girü
Sana sorayım canım!.


SEN ki, cÂNda cÂNÂNsın!. ŞÂHdamarımdan da AKRABamsın!. ÖZ CEVHERim-ÖZümün ÖZü- fASLımın ASLı-ESASısın!.
SANA Nasıl geri VASlım-SILÂ ULAŞımım OLacak haberini SANA Sorayım CÂNım!.


Resim

Eşrefoğlu Rumî'yi
Aradan tarh ideyin
Senin ile bakayım
Seni göreyim canım!.


Şu Şehâdet Âleminde ŞehâdetuLLAH gereği mevCÛD gözüken gÖLge Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu’yu ARAdan ÇIKarayım ki seni BİReBİR GÖReBİLeyim CÂNım!.


Resim

Od: t. Ateş, nar.
Urmak: Vurmak.
Aldangaç: Aldatıcı, çeldirici her şey.
Harc: Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde. Vergi.
Vahdet: Birlik. Yalnızlık. Teklik.
Cur’a: Tek yudum. Bir içimlik. Bir yudumluk.
Nûş: f. İçen, içici. Tatlı şerbet gibi içilecek şey. Zevk ve safâ
Dâr: Dârağacı. İdâm sehpası.
Meşâyih: Şeyhler. Pirler. İhtiyarlar
Himmet: Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. Tabiî şevk ve meyil ve heves. Lütuf, yardım.
Kanda (t): Nerde.Nasıl.
Gevher: f. Akıl ve edeb. Asıl ve neseb. Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat.
Vasl: Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. Birleştirmek, ulaştırmak.
Tarh: Uzaklaştırmak. Vaz' etmek. İndirmek. Bırakmak, elinden atmak.



Hallâc-ı Mansûr veyâ Mansûr el-Hallâc:]

(d. Ağustos 858, Tûr – ö. 26 Mart 922, Bağdat)
Zındıklıkla suçlanması ve uzun süren bir soruşturma neticesinde Abbâsî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle idâm edilmesiyle meşhur olan spiritüalist yazar ve mistik şâir.

Hayatı:

Asıl adı "Ebû’l Moğıt Huseyn bin Mansûr bin Mehemmed Beyzâvvî" idi. Babasının mesleğinden dolayı “Hallâc” lakabını aldı.
Tahirîler devri İran'ının günümüz Güney Horasan Eyaleti'ne bağlı Nehbendan şehristanı'nın Meyghan Kırsalı'ndaki "Tûr" köyünde dünyaya geldi. Hallâc-ı Mansûr’un dedesi Mahamma Mecûsî, Beyazid Bistâmî'nin ki gibi bir Zerdüşt idi. Babası ailesiyle Dicle yakınlarına, Araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan Vasıt'a taşındı. Mansûr, on iki yaşında burada hafız oldu.


Eğitimi:

Önceleri kısa bir süreliğine sûfî azizlerinden Beyazid Bistâmî’nin de mürşidî olan Zû’l-Nûn el-Mısrî’nin öğrencisi Sahl al-Tustarî’nin müridi olur. Yirmi yaşında Basra’ya geldi. Buradan Bağdat’a giderek tanınmış sufilerin sohbetlerine katıldı. Daha sonra ise Emr el-Mekkî ile Cûneyd-î Bağdâdî’nin talebesi olur. 896 yılında ilk haccını yapmak üzere Hicaz’a gitti. Burada vaktini ibadet geçiren Hallâc, daha sonra bir grup sufî ile birlikte Bağdat’a dönerek Cüneyd’in sohbetlerine devam etti. Fakat, hocalarıyla fikir ayrılığına düştüğü için onlardan ayrılarak Tüster’e döndü. Hallâc beş yıl sürecek bir yolculuğa çıkmak üzere Tüster’den ayrıldı. Horasan, Mâverâünnehir, Sicistan ve Kirman bölgelerini dolaştı. Fars’ta halka vaazlar verdi, onlar için eserler yazdı. Ardından Ahvaz’a geçti ve ailesini de buraya getirtti. Ahvaz’da meclis kurup vaazlar vermeye başlayan Hallâc halkın ve aydınların büyük teveccühüne mazhar oldu ve burada Hallâc-ı Esrâr diye tanındı. Daha sonra ailesini Ahvaz’da bırakarak 400 müridiyle birlikte ikinci defa hac yapmak üzere Basra üzerinden Mekke’ye gitti. Hac dönüşü Basra’da bir ay kaldıktan sonra Ahvaz’a gelen Hallâc, ailesini ve buranın ileri gelenlerinden bir grubu yanına alarak Bağdat’a geçti. Burada bir sene kaldı; ardından küfür ve şirk beldelerini Allah’ın dinine davet etmek için manevi bir işaret aldığını söyleyerek ailesini müridlerinden birine emanet edip deniz yoluyla Hindistan’a gitti. Horasan, Tâlekān, Mâverâünnehir, Türkistan, Maçin, Turfan ve Keşmir’i dolaştı. Gezdiği yerlerdeki halk için eserler yazarak İslam’a girmelerinde etkili oldu. Onun tesiriyle müslüman olanlara Mansûrî deniliyordu. Bu durum kendisini büyük bir üne kavuşturdu.
Bu seyahatten dönünce aleyhindeki faaliyetler de tekrar başladı. 903 senesinde üçüncü defa hacca gitti ve burada iki yıl kaldı. Bazen ibadet ediyor, bazen de halk arasına karışıp hacda kesilen kurbanlar gibi Allah yolunda kendini feda etmeye hazır olduğunu haykırıyordu. Bir ara Arafat’ta kendisine hakaret ve işkence edilmesini istedi. Bağdat’a dönen ve bir ev satın alan Hallâc’da bir değişikliğin meydana geldiği farkedilmişti. Hakkında anlatılan bir hikayeye göre Bağdat’ta açıkça Hak yolunda canını feda etmek istediğini, kanının dökülmesinin halk için helal olduğunu ilan etti. İbn Dâvûd ez-Zâhirî öncülüğünde bir grup alim Hallâc’ın aleyhinde bir faaliyet başlattı; bazıları onun sihirbaz, şarlatan veya deli olduğunu ileri sürerken bazıları da keramet sahibi bir veli olduğunu söylüyordu. Aleyhindeki faaliyetler artıp bir kısım müridleri tutuklanınca kendisini de aynı akıbetin beklediğini anladı ve Ahvaz’a kaçtı. Sûs’ta bir dostunun yardımıyla Dânyâl peygamberin türbesi civarında bir yıl saklandı. 913' de yakalanarak Bağdat’a getirildi ve idam talebiyle mahkeme önüne çıkarıldı. Vezir Ali b. Îsâ el-Kunnâî onu üç defa siyaset meydanında teşhir ettikten sonra hapsedilmesini yeterli gördü. Sekiz yıl süren hapis hayatı, genellikle dostu Nasr el-Kuşûrî’nin evindeki bir odada göz hapsi şeklinde geçti. Bütün ihtiyaçları karşılandı; ziyaretçi kabul etmesine izin verildi. Hapiste bulunan Hallâc’ın Bağdat ve çevresindeki etkisi giderek arttı. Burada iken Kitâbü’t-Tavâsîn’in “Tâsînü’s-sirâc” ve “Tâsînü’l-ezel” bölümlerini yazdı.


Öğretisi ve Fikirleri:

Hallâc'ın Allah'ta eriyip yok olmak anlamında söylediği "En-el Hak", yani "Ben Hakk'ım" (‏انا الحقّ‎ ‎, En el-Hakk) sözü bahane edilerek 912 yılında tutuklandı.
"Fî" ve "An" (O’nda ve O’ndan)
Hallâc’ın savunduğu Tâsîn tevhîd akîdesinin özü olan "Fî" ve "An" kavramı Vahdet-i Vücud’daki "Her şey Allah’tır" akîdesinden farklı olup, "Her şey Allah’tadır ve her şey Allah’tandır" anlamına gelmektedir.
Diğer İnançlara Bakışı:
Kendisinden sonra gelen ve "Yetmiş iki millete bir gözle bakmak" gibi sözlerle tüm farklı inanç ve kanaatleri ötekileştirmeyen Yunus Emre gibi sûfilerde gördüğüm kucaklayıcı, anlamaya dönük yaklaşımın kökleri Hallac-ı Mansûr'a kadar uzanmaktadır. Ünlü Alman tasavvuf araştırmacısı Annemarie Schimmel'in Hallac'dan aktardığı aşağıdaki satırlar onun farklı inançtan insanlara nasıl baktığını apaçık bir şekilde göstermektedir:
Öğrencilerinden biri bir Yahudi'ye hakaret eder ve Hallac'ın kızgınlığını üzerine çeker, bir süre sonra sakinleşen Hallac ona: "Sevgili oğlum. Bütün dinler, ulu Tanrı'nın dinleridir. Tanrı, her bir dini ile ayrı bir insan topluluğunu meşgul etmektedir. İnsanlar inandıkları dinleri kendileri seçmediler; bilakis Rahman ve Rahim olan Tanrı, insaları inandıkları dinler için seçmiştir. Eğer bir kimse başka bir kimseyi inandığı dinin doğru olmadığı iddiasıyla kınarsa, bu hareketiyle o insanın kendi iradesiyle bir tercih yapmış olduğu yolunda bir hüküm vermiş olur. Bu da aslında, Kadercilerin tarzıdır ve Zerdüştler böyle bir dini topluluktur (yani bunlar düalisttir). Bilesin ki Yahudilik, Hıristiyalık ve diğer dinler, sadece çeşitli sanlar ve farklı isimlerdir; fakat hepsinde maksat aynıdır, farklı değildir. Ben dinlerin ne olduğu konusunda çok düşündüm. Neticede gördüm ki, dinler, bir kökün çeşitli dallarıdır. Bir insandan, onu alışkanlıklarından alıkoyan ve bağlarından koparan bir din seçmesini talep etme. O zaten varlığın sebebini ve yüce gayelerin manasını kendisinin en iyi anladığı şekilde arayacaktır" der.
Herşeyin zıddı ile bilindiği ve ayakta durduğu bu ikilikler evreninde küfür-iman diyalektiği de gözardı edilemeyecek bir gerçektir. Öyleyse kimse kendisini, kabullerini diğer herşeyi dışlayacak bir mutlaklık dairesi içinde görmemelidir Hallac'a göre. Hallac'a göre Tanrı dahi kulunun sınırlılığını bilip buna göre ona muamele edecektir. Yine ondan aktarılan şu satırlar onun Tanrı ve insan arasındaki ilişkiye bakışındaki geniş perspektifi ortaya koymaktadır: "Yeryüzünde hiçbir imansızlık yoktur ki, altında iman saklı olmasın; itaat yoktur ki, altında kendinden büyük isyan saklı olması ve kendini tamamen ibadete adama hali yoktur ki, altında saygıdan feragat hali olmasın; sevmek iddiası yoktur ki, altında edepsizlik saklı olmasın. Fakat ulu Tanrı, kullarına istidatlarına göre muamele eder."
Ölümü:
Hallâc hapisteykende aleyhindeki faaliyetler bütün şiddetiyle devam ediyordu. Cezalandırılması yönündeki taleplerin artması üzerine Vezir Hâmid b. Abbas tarafından idam isteğiyle tekrar hakimler heyetinin önüne çıkarıldı. Delillerin yetersiz olduğunu söyleyen hakimler idamı için hüküm vermekten kaçındıklarından mahkeme uzun sürdü. Fakat Vezir Hâmid’in ısrarlı takibi ve baskısı karşısında Mâlikî kadısı Ebû Ömer Muhammed b. Yûsuf el-Ezdî idamına hükmetti. Hanefi kadısı İbn Bühlûl’ün muhalefetine rağmen bu hüküm diğer kadılara ve şahitlere imzalatıldıktan sonra Halife Muktedir-Billâh tarafından tasdik edilince Hallâc, 26 Mart 922 tarihinde Bağdat’ın Bâbüttâk denilen semtinde önce kırbaçlandı; burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edildi. Başı kesilerek Dicle üzerindeki köprüye dikildi; gövdesi yakılıp külleri nehrin sularına savruldu. Kesik başı iki gün köprüde dikili bırakıldıktan sonra Horasan’a gönderilerek bölgede dolaştırıldı.
Hallâc’ın asıldığı yer zamanla önem kazanmaya, Hak şehidi bir velinin türbesi olarak ziyaret edilmeye başlanmıştır. Vezirliğe yeni tayin edilen Ali b. Mesleme’nin, görevine başlamadan önce Hallâc’ın kabri olarak bilinen yeri ziyaret ederek manevî huzurunda dua edip niyazda bulunması, Abbasî Devleti’nin ondan özür dilemesi ve itibarını iade etmesi anlamına gelmiştir. Hallâc adına burada türbe inşa edilmiştir.


Hallâc’ın öldürülme sebebi:

Hallâc’ın idam fetvası dini olmaktan çok siyasi bir karar olup ancak siyasi baskılar ve entrikalar sonucunda çıkarılabilmiştir. Onun büyük bir üne sahip olması, çevresinde çok sayıda mürid toplaması, sarayda ve yüksek rütbeli devlet adamları ve kumandanlar arasında bile taraftar bulması, Zenci Kölelerin İsyanı'na sıcak bakması, "Mehdi olduğu ve Abbasiler’e karşı Karmatiler’le gizlice iş birliği yaptığı yolunda söylentiler çıkması devlet adamlarını endişelendirmiş, bu yüzden baskı altında çalıştığı ileri sürülen bir hakimler kurulundan fetva alıp idamı gerçekleştirmişlerdir. Hallac'ın türbesi Bağdat’tadır. Birçok İslam ülkesinde türbeleri vardır. Bunların hepsi makamdır. Yedi adet olduğu söylenen bu türbelere Hallac-ı Mansûr makamı denmektedir. Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde bulunan türbe de bu yedi makamdan biridir.

Eserleri:

• Ta’Sînû’l Ezel ve’l-Cevherû’l-Ekber ve’ş-Şeceretû’n-Nûr’iyye (Kitâb-ût Tavâsîn)
• 49 adet kayıp risâleleri..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNüL-gÖZ Rum!.


<=Resim=>


Resim DUYMASIN BU CAN!.



Duymasın bu can gönül ben Dost'a pinhan giderim
Akl ü can bî-gânedir bî-dil ü bî-can giderim!.


Ol Nazlı YÂRe öylesine sinmiş-gizlice gitmekteyim ki, canım-gönlüm bile duymasın!.
Bu AŞK Yolunda; akıl da, can da gereksiz-alâkasızdır. Bu sebebden ben de, gönülsüz ve cansız giderim!.


Resim

Mâsivâ rengin döküp aşk ile hem-reng oldum uş
Kodum insan varlığım şöyle uryan giderim!.


Yaratan HAKk’ın yarattığı Mâsivâ-KüLlî Şey OLuş renklerini atıp-dökmüşüm ve ben AŞKuLLAH ile AYNı reği boyanmışım.. ve artık şimdi, SıbgatuLLAH giyinmişim..
Halk içinde gözüken insan kimlik-kişilik sıfatlarımı çıkardım YÂRime çırılçıplak giderim!.


صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ
Resim---“Sibğatellah, ve men ahsenü minellahi sibğatev ve nahnü lehu abidun: Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).” (Bakara 2/138)

Resim

Bana ne ilm ü amel ne küfr ü iman nisbeti
Kamusundan el yudum aşka uyuben giderim!.


Bana ne, hakikatten habersiz ham sofunun, ilim ve amelden bahsetmesinden.. Bana ne, onun küfür ve iman karşılaştırmasından, bağlılıklarından ve oranlarından!.
Bunların tümünden el çekip ellerimi temizledim ve AŞKuLLAHı DUYUp-UYarak ÇEKer giderim!.


Resim

Elvedâ olsun sana ey zühd ü takvâ elvedâ
Cezb edüb çekti beni ol bahr-ı umman giderim!.


Halk içinde, şeriatı aklınca geçerli kılmaya çalışan Hakikat-ı MuhaMMedîyyesinden habersiz ham sofuların, zühdüne/Dünyaya dönük nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermesine ve takvâsından/bütün günahlardan ve şüpheli olan şeylerden çekinip aklınca korumasına elvedâ!.
Benim Şahdamarımdan da Akrabam AKReBim- RABBım TeÂLÂm, Özümden ÖZüne çekti ki, artık ben Damlası/fASLı Olduğum sonsuz UMMaNa/ASLıma nefes nefes giderim!.


Resim

Yedi tamu sekiz uçmak bir dem anlamaz beni
Lutfedip "“İrciî " tablın urdu Sultân giderim!.


Yedi cehennemiz korkusu, sekiz cennet arzusu düşlemek bir ÂN bile olsa aklımdan geçemez ve anlamaz beni!.
Çünkü o yüceler yücesi es SuLtân ALLAH celle celâlihu tâa Ezel Bezminde KULLuk Davuluna “İrciî ilâ rabbiki: RABBine Dön!.” Diye VURduğunda DUYdum ve Uydum ve gönüllü giderim!.


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!”
(Fecr 89/28)

Resim

Bu harabâtın niçin mimarı olam çünkü ben
Dost'la kıldım ezelde ahd ü peyman giderim!.


İçinde yaşamakta olduğumuz Beden ve Dünya denilen; izafî-iğreti-gölge-gelgeç-sonlu harabelerin-virânelerin bakım onarım-tâmiriyle ne diye uğraşıp durayım hiç durmadan ben!.
Oysa ben Rabbu’l- ÂLemîne, işin başında, “Bezm-i Elest”inde “KUL”u Olmaya söz vermiş, ahitleşmiş ve yemin etmiştim ve sözümde dururum ve her Nefes, RABB TeÂLÂ’ma giderim!.


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Resim

Eşrefoğlu Rumî'yem aşkı şarabından anın
Ta ebed şuride mest ü hayran giderim!.


Ben ki MuhaMMedî HAKk ÂŞıK Eşrefoğlu Rumî'yim.. kaddesallahu sırrahu.. ki, ben O’nun, Ezel Bezminde AŞKuLLAH ŞarÂBından İÇmişim,
Artık ben ebediyyen kara sevdâlısı-tutkunu-vurgunu-meftunu ve aklım kaybolmuş olarak sermest ve HAYyrÂNı olarak YÂRe giderim!.


Resim

Ol şarabın cur’asına vermişim kevneyni ben
Vasl iydine irüp canımı kurban giderim!.


Ben, o Vahdet TEKliği Şarabının TEK-BİR Yudumuna, Dünya ve Ahiret iki âlemini verip terk etmişim ve TEK-BİR ZÂTını SEÇmişim!.
Ve Kavuşma Bayramına; fiilen ve YAŞArken ERip Şâhidi Olup, İsmâil aleyhisselâm atam gibi canımı kurbÂN edip çeker giderim!.


فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
Resim---“Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tû’meru setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne). : Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmail A.S): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.” (Saffat 37/102)


Resim

Pinhan: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Bî-gâne: Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
Hem-reng: f. Rengi bir olan, aynı renkte olan. * Mc: Huyları bir olan.
Uryan: Çıplak.
Nisbet: Münasebet, yakınlık, bağlılık, ölçü
Kamu: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Zühd: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
Elvedâ: Allah'a emânet olun. Allah'a ısmarladık (yerine söylenen bir ta'birdir).
Cezb: Kendine doğru çekme. * İçme.
Tamu: (Aslı: Tamuğdur) Cehennem.
Uçmak: Cennet.
Tabl: Davul. * Kulak zarı.
Harabât: Harabeler. Viraneler. Meyhâneler.
Peyman: f. And, yemin, muahede, ahitleşmek.
Şurid: f. Perişan, karışık. * Tutkun, âşık, meftun.
Mest: Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
Cur’a: Tek yudum. Bir içimlik. Bir yudumluk.
Kevneyn: İki âlem. Dünya ve Ahiret.
Vasl iyd: Kavuşma bayramı..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNüL-gÖZ Rum!.

<=Resim=>


Resim ŞÖYLE KİM!.


Şöyle kim bi-dil ü bi-can olmuşam
Kendü ahvâlime hayran olmuşam..


Ben öylesine gönülsüz ve cansız hale gelmişim ki,
HÂLimden habersiz HÂLLerime-vaziyetime hayran olup şaşıp kalmışım..


Resim

Gâh beni ben bilmezem kim kandeyem
Gâh cem ü gâh perişan olmuşam..


Bazı zamanlarda kendimin nerelerde olduğunu bilmez haldeyim.
Bâzen de CüMMLeyle BİZ BİR-İZ CEM’indeyim. Bâzen ise perişan olmuşum.
.

Resim

Gâh oldum bî-nişân ü gâh bâ-nişân
Gâh nişânsız mülke Sultân olmuşam..


Bazı zamanlarda nişânsız kimliği belirsizim, bâzen de nişÂNı veren benim.
Öyle ki hiçbir nişânım, yetkim-etkim yok bir KUL iken CÜMMLe MüLKe Sultân olmuşum..


Resim

Gâh ferişteh olmuşam gâhi peri
Gâh div ü geh Süleymân olmuşam..


Bazı zamanlarda göklerde uçuşan masum melekler gibiyim. Bâzen de gözlerin göremediği periler gibi olmaktayım.
Bazı zamanlarda İfrit gibi şeytanî melek bâzen de, Süleymân aleyhisselâm olmuşum..



Resim

Gâh oldum Şeyh San’an-ı zeman
Gâh tersa geh müslüman olmuşam..


Bazı zamanlarda içinde bulunduğumuz zamanın Şeyh San’ası gibi AŞKa düşüp başıma gelemedikler kalmamakta,
Bâzen de, Hrıstiyan olmaktayım bir de bakarım ki, bâzen de müslüman olmuşum..

Resim

Gâh bulut olup hevâya ağmışam
Gâh katre gâh umman olmuşam..


Bazen buharlaşıp bulut bulut göklere ağmış gibiyim,
Bazı zamanlardaysa damlayım.. Bazı zamanlarda okyonuslar ben olmuşum..


Resim

Gâh hevâdan yağmur olup yağmışam
Gâh nebat ü gâh hayvan olmuşam..

Öyle zamanlar olmakta ki, gökten rahmet rahmet yağmur olup yağmışım,
Benden de, içen bitkiler olmuşum bâzen de hayvanlar ben olmuşum..


Resim

Gâh od u su yel ü toprak fert fert
Gâh tıyn gâh tıynda pinhan olmuşam..


Bazı zamanlarda Anasırı Erbaa-dört unsur ki; Ateş-Su-Hava-Toprak ben olurum tek tek her birisi benim..
Bâzen de çamur-balçık gözüküp, bazen de çamur-balçıkta gizlenip saklanmışım..


Resim

Gâh ısı geh soğuk gâhi i'tidal
Gâh damarlarda girip kan olmuşam..


Bazı zamanlardaysa İfrat-sıcaklık, ya da Tefrit-soğukluk bazen ise ortalarındaki İ'tidal-ILIKlık olmuşum..
Bâzen de canlıların damarlarında dolaşan kanları olmuşum..


Resim

Söyleyen hem söyleten her natıkı
Tenlere can cana cânân olmuşam..


Her bir konuşmayı söyleyen ben, söyleten ben olup,
tenlere cân, canalara da şahdamarlarından da AKREB-Akraba-Yakın CÂNÂN olmuşum..



وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Resim

Gâh mescid gâh sacid gâh sücud
Gâh deyr ü gâh ruhban olmuşam..


Öyle ki bazen secde edilen mescidim, bazen secde edenim, bazen de edilen secde benimm..
Bazen ise, kilise, manastırım bazen de, Hristiyan din adamı Rahib olmuşum..


Resim

Gâh saki gâh sagar gâh mey
Gâh esrük gâh mestan olmuşam..


Bazen içki sunan sâkiyim, bazen içki kadehi, bazen de kadehdeki içki benim.
Bazen zilzurna serhoş, bazen de aklım başımdan gitmiş mest olmuşum..


Resim

Gâh Türk ü gâh Arap gâhi Acem
Gâh Hindu gâh Yunan olmuşam..

Bazen Türküm, bazen Arap, bazen de İranlı Acemim,
Bazen Hindistalı Hindu, bazen de Yunanlı olmuşum..


Resim

Gâh kış u gâh yaz u gâhi bahar
Gâh bülbül gâh gülistan olmuşam..


Bazen kışım, bazen yazım, bazen de baharım.
Bazen bülbül bazen de gülistan-gülbağı olmuşum..


Resim

Gâh cism ü gâh cevher geh araz
Gâh maadine girip kân olmuşam..


Bazen cümle cisimler benim. Bazen cisimlerin esası-değişmeyen aslı-cevher olmuşum. Bazen de cisimlerin meydena gelmesine sebeb-araz ben olmuşum..

Resim

Gâh berr ü gâh bahr ü geh serab
Gâh imâret gâh virân olmuşam..


Bazen karalar benim, bazen denizler benim, bazen de olmadığı halde gözüken serab gibi hayalî deryâlar benim.
Bazen şen-şâduman şenlikli imâr görmüş iskan olmuş şehirlerim bazen de, baykuş öten virânler olmuşum..


Resim

Gâh zemin ü geh zaman gâh asüman
Geh zemanı döndüren ben olmuşam..


Bazen yeryüzüyüm, bazen zaman benim, bazen de gökyüzü benim.
Bazen de zamane feleğini döndüren çark-ı felek benim..


Resim

Gâh Tûr u gâh münacat gâh Musa
Gâh Fir’avn gâhi Haman olmuşam..


Bazen Tûr-i Sinâ Dağı benim, bazen Tûr-i Sinâ Dağında Musa aleyhisselâmım, bazen de münacatı- ALLAH celle celâlihu’ya yaptığı necat duasıyım.
Bazen ise, Fir’avun ben olmuşum, bazen de veziri Haman olmuşum..


Resim

Gâh irad gâh mürid ü gâhi murad
Gâh küfr ü gâh iman olmuşam..


Bazen iyiyi kötüden ayıraBİLmek iradesi benim, bazen bu melekeye tâlib-istekli mürid benim, bazen de müridin dilediği muradı olmuşum..
Bazen küfr içinde kalıp.. bazen de iman olmuşum..


Resim

Gâh düzeh gâh muazzeb geh azab
Gâh cennet gâh rıdvan olmuşam..


Bazen cehennem olurum, bazen azab çeken ben olurum, bazen de çekilen elem-acı azab benim.
Bazen cennet olmuşum, bazen de cennet meleği rıdvan olmuşum..


Resim

Gâh renc ü gâh renclü geh tabib
Gâh nâle gâh efgan olmuşam..


Bazen acı veren yara benim, yaralı benim ve bazen de tabibim benim.
Bazen acılı iniltiler benim, feryadla bağırıp çağırmalar ve figan benim.



Resim

Gâh bu cümlesinden oluram beri
Ne melek ne cin ne insan olmuşam..


Bazen de bu anlattıklarımın tümünden uzakta yapayalnız kalırım.
O zaman bilemem ki ben; melek mi, cin mi yoksa insan mı olmuşum..


Resim

Eşrefoğlu Rumî'yem ben kim bugün
Kesret ü vahdette yeksan olmuşam..


Oysa ki ben bu gün, halkın bildiği Eşrefoğlu Rumî'yim kaddesallahu sırrahu.
Kesrete<->Vahdet.. Vahdette<-> Kesret.. BİZ BİRİZ-liği SeBBehası Sahrasında toztoprakla bir olmuşum..


Resim

Ben Süleymân-ı zemanım kuş dilim
Söylerem âlemde destan olmuşam..


Ben MuhaMMedî HaKk Âşıkım ki, zamanımın kuş dilini bilen Süleymân’ıyım..
Mantıku’t-Tayrı öterim her yerlerde ve bilirler ki beni, âlemlerde destan olmuşum..


Resim

Nisbetim yok mâsivâllaha benim
Bir beş on gün bunda mihman olmuşam..


ALLAH celle celâlihu’dan Başka KüLLî ŞEY’i ve ALLAHın NURLarı olan Mâsivâsına kesin bir balılığım yoktur benim.
Ben ki, bu yalan dünyaya beş-on günlük yolcu uğrağı misafir olmuşum..


Resim

Şahinem şahım şikâre gelmişem
Bu bişede gör ne arslan olmuşam..


Ben Yüce ŞÂHımın Şehâdet şahiniyim ki, beni bu Esfelin Çölüne Şehâdet AVlamam için SALdı..
Gel gör ki, ben bu orman da nasıl bir yırtıcı avcı arslan olmuşum..


Resim

Saydımı aldım yine döndüm şaha
Varuben Şehbâz-ı şahan olmuşam..


Ben yine gönül Avımı yakaladım aldım götürdüm Yüce Sahibim SubhÂN ALLAH celle celâlihuya.
Huzurunda bugün, başarmış bir ŞÂHın Şehâdet doğanı-şahini olmuşum..



Resim

Ahvâl: Haller. Vaziyetler. Oluşlar.
Nişân: f. İz. Nişan. Alâmet. İşaret.
Bî-nişân: Nişânsız.
Bâ-nişân: Nişânlı.
Ferişteh: (Ferişte) f. Melek. Günahsız. Masum. Yumuşak huylu.
Peri: f. Cisimleri çok lâtif ve görünmez olan hoş mahluk. * İnsana muhabbet eden, muvahhid ve müslim lâtif mahluk. *Mc: Güzel insan. Güzel kimse.
Div: f. Dev. * İblis, şeytan. * Cinn, ifrit.
Tersa: (C.: Tersâyâ) Hristiyan. İsevi.
Tıyn: Çamur. Balçık.
Pinhan: f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Sacid: Secde eden, Allah'ın (C.C.) huzurunda başını yere koyarak dua eden.
Deyr: (C.: Edyâr) Kilise, manastır.
Ruhban: Rahib, Hristiyan din adamı.
Saki: (Saky. dan) Sulayan, içecek su veren, sucu.
Sagar: f. İçki bardağı. Kadeh.
Mey: f. şarap, içki. (Bak: şarab).
Esrük: Sarhoş, mest. * Azgın, kızgın. * Zayıf, hasta, hâlsiz, dermansız, tâkatsiz.
Mestan: (Mest. C.) f. Sarhoşlar.
Acem: İranlı. Yabancı. * Arapça konuşmayanlar. Arab olmayanlar.
Cevher: Bir şeyin özü, esası.
Araz: İşâret, alâmet. * Tesâdüf, rast gelme. * Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet. * Fls. Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf. Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir.
Maad: (Meâd) (Avdet. den) Âhiret. Dönülüp gidilecek yer. * Dönüş. * Ahiret işleri. Uhrevi işler.
Kân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
Düzah (f): Cehennem.
Berr ü bahr: Kara ve Deniz.
Serab: Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi
İmaret: Mâmur etmek, şenlendirmek. Mâmurluk. * Hayrat için fakirlere yemek verilen yer.
Asuman: f. Gökyüzü. Semâ. * Felek.
Tûr-i Sinâ: Musâ Peygamberin (A.S.) Allah (C.C.) kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir. * İbn-i Sinâ'nın ceddinin ismi.
Firavn: Mısır'da, hususan Hazret-i Musa (A.S.) zamanında Allah'a isyan edip ilâhlık dâvasında bulunan, Musa Peygamber'e inanmayan hükümdar. * İlâhlık iddia eden dinsiz, azgın ve şaşkın insan.
Haman: Peygamber Hz. Musa (A.S.) zamanındaki Mısır Fir'avununun vezirinin ismi.
Muazzeb: Eziyet çeken, azap içinde bulunan. Sıkıntıda kalan.
Azab: Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza. * Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem.
Rıdvan: Memnunluk, razılık, hoşnudluk. * Cennet'in kapıcısı olan büyük melek.
Renc: f. Sıkıntı, zahmet, eziyet. * Ağrı, sızı. * Öfke, gazab, hışım.
Nale: f. İnilti, figân.
Efgan: f. Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
Yeksan: Beraber. Bir. * Düz. * Her zaman.
Süleymân aleyhisselâm: Beni İsrail Peygamberlerindendir. Davud (A.S.) ın oğludur. Babasının vasiyyeti üzerine Beyt-ül Makdisi yedi senede inşa ettirdi. Kudüste büyük bir hükümet sarayı yaptırdı. Şark ve garb melikleri kendisine itaate geldiler. Kırk sene hem peygamberlik, hem padişahlık yaptı. Beni İsrailden Yahuda ve Bünyamin oğulları kendi hâkimiyeti altındaydılar. Diğer on kabile diğer İsrail Devletini teşkil ettiler. Yahuda Devleti Süleyman (A.S.) oğulları elinde ve merkezi Kudüs idi. (Bak: Belkıs, Davud)(Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve ervah-ı habiseyi teshir edip, şerlerini men' ve umûr-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler: $ ilâ âhir... $ ilâ âhir... âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra, zişuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlara temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki Cenab-ı Hakk'ın evamirine musahhar olan bir abdine, onları musahhar etmiştir. Cenab-ı Hak mânen şu âyetin lisan-ı remziyle der ki: "Ey insan! Bana itaat eden bir abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emrine musahhar olsan, çok mevcudat, hattâ cin ve şeytan dahi, sana musahhar olabilirler."İşte beşerin, san'at ve fennin imtizacından süzülen, maddi ve manevi fevkalâde hassasiyetinden tezahür eden ispirtizma gibi celb-i ervah ve cinlerle muhabereyi şu âyet, en nihayet hududunu çiziyor ve en faideli suretlerini tâyin ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat şimdiki gibi; bazan kendine emvat nâmını veren cinlere ve şeytanlara ve ervâh-ı habiseye musahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımat-ı Kur'aniye ile onları teshir etmektir, şerlerinden kurtulmaktır. S.)
Şikâr: f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
Bişe: f. Orman, meşelik.
Şahbâz: f. İri ve beyaz doğan kuşu. * Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahraman.



Resim

ŞEYH-i SAN'AN'ın HİKAYESİ:

Ferideddin-i Attar, Mantık Al-Tayr adlı mesnevisinde, padişahlarını aramak üzere bir araya gelen kuşların serüvenini hikâye eder. Kuşlar böyle bir heves içindeyken Hüthüt gelir ve onlara zaten bir padişahları olduğunu, fakat o padişahın "binlerce nur ve zulmet perdeleri ardında bulunduğunu ve adının Simurg olduğunu" bildirir ve: "Gelin onu arayıp bulalım" teklifinde bulunur. Uzun müzakerelerden sonra kuşlar yola çıkmaya karar verir. Yollar meşakkatlidir. Simurga ulaşabilmek için istek, aşk, marifet, istiğna, tevhit, hayret ve fakr u fena adlarını taşıyan yedi vadiyi geçmeleri gerekmektedir. Bunları aştılar mı Simurg'a ulaşacaklardır. Yüzlerca kuştan ancak otuz tanesi menzile ulaşır. Yola çıkan kuşlardan kimisi bazı hicaplara takılır, kimisi yem aramak için bir yere dalar, kimi açlıktan, susuzluktan kırılır. Böylesine çetin ve meşakkatli bir yolculuktur. Yolculuğun aşk vadisinde, kuşlara bir yılgınlık düşer. Hüthüt'e: "Bizim bu uçuşumuzla bu yol biter mi?" diye sorarlar. Hüthüt onlara şu cevabı verir:
"Aşık olan canını kayırmaz, canını terket, canını attın mı yol biter. Yolun bağı candır, canını ver, sevgilinin yüzünü gör. Sana imandan çık derlerse, candan vaz geç diye hitap gelirse, imandan da, candan da vaz geç. Böyle şey caiz değil, diye itaraz edene, de ki, aşk küfürden de yücedir, imandan da, aşkın küfürle, imanla ne işi var? Aşık bütün harmanı ateşe verir, başına testereyi korlarsa, sabreder, tenini biçtirir! Aşka dert ve gönül kanı gerek, derdin yoksa bizden ödünç al! Aşka perdeleri yakan bir dert gerek! Aşkın bir zerresi bütün âlemden iyidir; derdin bir zerresi de bütün âşıklardan iyidir. Aşk, daima kâinatın içidir, ama dertsiz aşk, tam aşk değildir. Meleklerde aşk vardır, dert yok. Dert, adamdan başka mahlûkta bulunmaz. Aşkın kâfirliğe yakınlığı var, kâfirlikse yoksulluğun iç yüzü! Yola ayak basan, bu yolda ayak direyen, küfürden de geçer, İslâmdan da! Aşk sana yoksulluğa kapı açar, yoksulluk da kâfirlik yolunu gösterir. Senin küfrünle imanın kalmadı mı şu tenin de yok olur, canın da! İşte ondan sonra bu işin eri olursun. Bu çeşit sırlara sahip olmak için er gerek! Erler gibi ayağını bas, korkma! Nice bir korkacaksın? Bırak çocukluğu! Erlerin arslanı gibi yola gir, işe koyul! Bu yolda yüzlerce tehlike baş gösterse, değil mi ki, bu yolda baş gösteriyor, korku yok!"
Hüthüt'ün hitabı burada biter. Onun hitabındaki çeşitli mecazların anlaşılabilmesi için, burada, araya Şeyh-i San'an'ın hikâyesi girer. Baştan sona mecazlarla, istiarelerle yüklü olan bu hikâye, aşk yolunda düşülen zilletin harika bir anlatımıdır. Önümüzdeki yazılarda o hikâyeyi aktaracağız.

Şeyh-i San'an kimdir?.:
Şeyh-i San'an zamanın piriydi. Yüceliğinin dengi yoktu. Haremde kemal sahibi dört yüz dervişiyle tam elli yıl şeyhlik etmişti.
Dervişleri de aynen kendisi gibiydi: gece gündüz riyazette bulunurlar, bir an bile dinlenmezler, istirahat etmezlerdi.
Hem ameli vardı, hem ilmi. Meydandaki şeyhleri de bilirdi, gizlileri de keşfederdi, sırlara da mahremdi. Elliye yakın haccı vardı. Bütün ömrünce umre eder dururdu. Namazının orucunun haddi hesabı yoktu. Hiç bir sünneti terk etmezdi.
Huzuruna gelen yol kılavuzu erler, kendilerinden geçerler de öyle gelirlerdi. O mana eri, kılı kırk yarardı. Kerametlerde de kuvvetliydi, rütbe ve makamlarda da. Kim hastalanır, gevşekliğe düşerse nefesiyle iyileşir, kuvvetlenirdi. Hülâsa neşe çağında da, gam zamanında da halka rehberdi. Alemde bayrak gibi yücelmiş, şöhret bulmuştu.


Şeyhin Rüyası:
Şeyh, kendisini, kendisiyle sohbet edenlerin ulusu görmekle birlikte, birkaç gece biteviye bir rüya görüyordu. Rüyasında, haremden göçmüş, Rum ülkesinde yurt tutmuş, durmadan bir puta secde ediyor.
O âlemin uyanık eri, bu rüyayı görünce eyvahlar olsun, dedi, şimdi tevfik Yusuf'u kuyuya düştü, yolumuz aşılması güç bir bele çattı! Bilmem bu dertten canımı kurtarabilecek miyim? İmanımı kurtarsam canımı terk ederim. Dünyada bir tek adam yoktur ki, yolda böyle sarp bir geçide rastlamasın! Yoldaki bu sarp geçidi aşarsa, yolu aydınlanacak, gideceği yeri görebilecekti. Fakat o geçidin ardında kalırsa belâlara uğrayacak, yolu uzayıp duracaktı.
Nihayet o bilgi sahibi üstad, dervişlerine dedi ki: "Bir işim düştü, Rum ülkesine hemencecik gitmem gerek, gideyim ki, şu düşün tabiri nedir, meydana çıksın."
Böylece itibar sahibi dört yüz dervişi de ona uydu, beraberce yola düştüler. Kâbe'den Rum ülkesinin bir ucuna kadar vardılar. Bütün Rum ülkesini baştan aşağı dönüp dolaştılar. Günün birinde bir yüce yapının önünden geçiyorlardı. Üst kattaki bir pencerenin önünde bir kız oturmuştu. Ruhânî sıfatlı bir gâvur kızıydı bu. Ruhullah yolunda yüzlerce bilgiye sahip olmuştu.


Rum Kızının Güzelliği:
O, güzellik göğünün en yücesine varmış bir güneşti. Zevali olmayan bir güneş.. Güneş, onun yüzünün aksini görüp kıskanmış da sararıp kalmıştı. O dilberin zülfüne gönül veren o zülfün havasıyla zünnar bağlardı. Velhasıl o güzelliğin teferruatını anlatmak uzun sürer. Yüzünde güneş parlaklığı vardı. Siyah saçlarını bu parlak yüze peçe yapmıştı. Peçe altından yüzünü gösterince, Şeyh kemiklerine, iliklerine kadar ateşlere yandı, gönlü sevda ateşiyle dumanlar içinde kaldı.

Şeyhin aşkı:
Rum kızının güzelliği Şeyhi elden ayaktan çıkardı, ele avuca gelmez oldu. Kızın sevgisi can ülkesini yağmalamış, zülfünden imana küfürler yağdırmıştı! Şeyh imanını verdi, Hıristiyanlığı kabul etti. Takvayı sattı, rezilliği satın aldı. Dervişler onu böyle perişan görünce işi anladılar, öğüt verdiler, ama fayda etmedi. Çünkü derdinin dermanı yoktu. Perişan âşık nasıl olur da söz dinler? Dermanı bile yakıp yandıran dert, nasıl olur da dermanı kabul eder? O uzun günde, Şeyh, akşama kadar ağzı açık hayran bir halde gözlerini pencereye dikti, öylece bakıp kaldı. O gece sevgisi birken yüz oldu, tamamiyle kendinden geçip gitti. Kendinden de geçti, âlemden de. Başına topraklar saçtı, feryat ve figana koyuldu. Ne uykusu kaldı, ne kararı. Sevgiden kıvranmakta, ağlayıp inlemekteydi. "Yarabbi, bu gecenin gündüzü yok mu? Yoksa feleğin ışığı olan güneşin ziyası mı kalmadı? Aşk sevdasıyla yanmaktayım, sevginin hücumuna karşı durmaya takatım yok!" diye dövünüyordu. Ömür nerde, sabır nerde, baht nerde, akıl nerde, el nerde, ayak nerde, sevgili nerde, gün nerde bilemez oldu. Bir dostu: "Ey uluların şeyhi, kalk, bu vesveseden yıkan, arın!" dedi. Şeyh ona: "Bu gece ciğer kanıyla yüzlerce defa yıkanıp arımdım a bihaber!" diye cevap verdi. Bir başkası: "Tövbe et!" dedi. Şeyh de ona: "Namustan, halden tövbe ettim; şeyhlikten, olmayacak şeylerden tövbe ettim." diye cevap verdi. Bir başkası: "Tesbihin nerde? İşin tesbihsiz nasıl düzelir?" dedi. O da: "Belime zünnar bağlayabilmek için elimden tesbihi attım." cevabını verdi. Namazı hatırlatana: "O sevgilinin mihrap olan yüzü nerde ki? Onun yüzünü görmedikçe namazım ne işe yarar?" dedi. "Pişman olmayacak mısın?" diye sorana da: "Bundan fazla pişmanlık mı olur, neden daha önce âşık olmamışım ki? Yolumuzu vurup kesen şeytan ne de güzel vurup kesmekte, bizi ne de güzel azdırmakta, söyle vursun, durmasın!" dedi. Kendisine öğüt verenlerin her birine bir cevap yetiştirdi, dedi ki: "Ben adtan, sandan çoktan geçtim, ar, namus şişesini çoktan taşa çaldım. Gâvur kızının rızasından başkasını istemem, ondan başkasının incinmesine aldırmam. Kâbe olmazsa, kilise hazır; ben Kâbenin akıllısı, kilisenin delisiyim. Cehennem yoldaşım olsa yedi cehennem bile bir âhımdan yanıp kül olur. Yüzü cennete benzeyen sevgili olduktan sonra, bana cennet lâzım olsa, sevgilinin yüzü yeter!" Ona Tanrı'dan utanmasını söyleyene de: "Beni bu ateşe Tanrı attı, kendimi nasıl kurtarabilirim?" dedi. Dervişler ona söz geçiremeyeceklerini anladılar. Şeyh halvete çekildi, sevgilinin civarına yerleşti, o mahallenin köpekleriyle arkadaş oldu. Bir aya yakın oralarda kaldı. Sevgilinin kapısının eşiği ona yastık olmuştu. Kız, şeyhin kendisine âşık olduğunu anladı. Feryatlar içinde ona aşkını ilân etti. Kız da ona: "A kocamış kişi, utan, sen kendine gayri kâfur ve kefen tedarikine bak!" dedi. Fakat kız da ona laf anlatamayacağını anladı ve şeyhe: "Eğer sen bu işin eriysen dört şeyden birini yapmalısın: ya puta secde edersin, ya Kur'an'ı yakarsın, ya şarap içersin, yahut da imandan geçersin." dedi.
Şeyh: "Şarap içmeyi kabul ettim, öbürleriyle işim yok benim. Güzelliğini seyrede ede şarap içerim" dedi.


Şeyh şarap içiyor:
Şeyh, şarap içmeyi kabul edince, sevgilisi ona: "Sevgilisiyle aynı renge boyanmayanın sevgisi, renkten, kokudan başka bir şey değildir, dedi, eğer gerçekten âşıksan Müslümanlıktan el yumalısın!" Şeyh sevgilisinin elinden şarap kadehini aldı, içti. İçtiği anda da, hıfzındaki Kur'an silindi, geriye ondan kuru kelimelerden başka bir şey kalmadı. Sarhoş oldu. Sevgilisini de elinde kadehiyle sarhoş görünce onun boynuna sarılmak istedi. Kız: "Takva ile aşk uyuşmaz, aşkın sonu kâfirliktir, bunu unutma! Benim gibi kâfir olursan kolunu boynuma dolar, beni kucaklarsın." dedi. Şeyh kimseden perva etmedi, Hıristiyanlığı kabul etti. Şeyhi kiliseye götürüp zünnar kuşandırdılar. Şeyh kıza: "Daha ne kaldı?" diye sordu. Kız: "Ey tutsak ihtiyar, dedi, benim mehrim ağırdır, sense yoksulsun." Şeyh, kıza: "Yalnız cennete gitmektense seninle cehenneme gitmek daha hoş." dedi. Kız: "Henüz istediğim gibi pişmeyen âşık, öyleyse mehir işini de bitirelim. Benim mehrim tam bir yıl durup dinlenmeden benim domuzlarımı gütmektir. Yıl bitti mi sana varırım." dedi. Şeyh itiraz etmedi. Kâbe pîri, uluların şeyhi tam bir yıl domuz çobanlığı yaptı. Herkesin içinde yüzlerce domuz vardır, biliyorsun. Ya domuzu yakıp yandırmalı, ya zünnarı kuşanıp kuru davadan vazgeçmeli. İçindeki domuzdan haberin yoksa mazursun, ama yol eri değilsin. Aşk ovasında domuzu öldür, putu yak! Bunları yapmazsan şeyh gibi aşka düş, rüsvay ol!

Hikâyenin Sonu:
Şeyh Hıristiyanlığı kabul edince Rum ülkesinde bir gürültüdür koptu. Dostları onu terkedip Kâbe'ye dönmeye karar verdiler. Kâbe'de onun dirayetli bir dostu vardı. Şeyhten yüz çevirenlerin halini görünce onlara dedi ki: "Mademki şeyh eline zünnar aldı, hepinizin zünnar kuşanması gerekti, hepinizin Hıristiyan olması gerekti. Yaptığınız münafıklıktan başka bir şey değil. Dostuna dost olan, dostu gâvur olsa beraberce gâvur olması lâzım. Aşk, zaten kötü ad san üstüne kurulmuş bir yapıdır. Kim bu yolda baş çekerse bu çekilişi, hamlıktandır. Hadi şeyhinizden çekindiniz, Tanrıya niyazdan niçin çekindiniz?" Böylece hepsi feryada koyuldu, kırk gün kırk gece ne uyudular, ne dinlendiler, ne yediler, ne içtiler. Dua ettiler. Kırkbirinci gün o temiz derviş rüyasında ay gibi Mustafa'yı gördü. Mustafa dedi ki: "Ey himmeti yüce derviş yürü, var.. Şeyhini bağdan kurtardım, himmetin tesir etti, şeyhini affettirdi." Dervişler ağlaya ağlaya koşup domuz çobanı olan Şeyh'in bulunduğu yere vardılar. Şeyh, uzaktan dervişleri görünce kendisini onların yanında nursuz, pirsiz gördü, utancından elbisesini yırttı, başına toprak saçtı. Tövbe etti. Tanrı tövbe ateşini parlattı mı, o ateş neyi bulursa yakar, arındırır. Şeyh gusletti, hikmet, esrar, Kur'an, Hadis bilgileri yeniden canlandı. Dervişlerle beraber Hicaz'a doğru yola düştüler. Şeyh bundan sonra o Hıristiyan kızın, rüyasında, güneşin kucağına düştüğünü gördü. Güneş dile gelip: "Hemen Şeyhin ardından koş, onun dinine gir, ey onu kirleten, yürü, onun yüzünden temizlen!" dedi. Şeyhe, kızın Hıristiyanlıktan vazgeçtiği âyan oldu. Dönüp kıza ulaştılar. Gördüler ki, kızın yüzü altın gibi sararmış, saçları yolun tozlarına bulanmış, ölü gibi yeryüzüne serilmiş. Kız Şeyhi görünce: "Senden utanıyorum. Artık perde ardında yanamam. Perdeyi attım. Bana Müslümanlığı telkin et de yola gireyim." dedi. Kızın hâli perişandı. Müslüman olup dedi ki: "Şeyhim, takatım kalmadı. Kederle dolu olan bu topraktan gidiyorum. Acizim. Beni affet, bana darılma. Elveda!" O ay yüzlü bu sözleri söyleyip candan el çekti, zaten yarı canı kalmıştı, onu da canana teslim etti. O, mecaz denizinden bir katreydi, gene geldiği hakikat denizine gitti. Aşk yolunda bunun gibi neler olur, neler; bunu aşkı bilen bilir.

Not: Şeyh-i Sa'na'nın hikâyesini A. Gölpınarlı'nın Mantık Al-Tayr çevirisinden kısaltıp özetledim, MEB; İst. 1990, s. 95-127.

Şeyh-i San'a'nın Hikâyesinden Çıkartılabilecek Sonuçlar: Başta da söylediğimiz gibi F. Attar'ın Mantık Al-Tayr'da geçen Şeyh-i San'a Hikâyesi, baştan sona zengin istiarelerle yüklüdür. Burada, itibarlı bir Müslüman şeyhin (üstelik yaşlı) elli yıllık şeyhlik hizmeti bulunuyor, bir Rum kızına âşık olması; kızın teklifiyle şarap içme, Kur'an'ı yakma, puta secde etme ve sonunda imandan geçme günahlarını ve küfrünü irtikap etmek suretiyle sevgiliye ulaşma umudunun serüveni aktarılıyor. Şeyh dörtyüz müridi olan, görmüş geçirmiş biridir. Elli yıllık şeyhlik hizmetinden sonra gördüğü bir rüyanın ardına düşmesi ve rüyada görüp taptığı putun neyin nesi olduğunu anlamak üzere Rum diyarına doğru yolculuğa çıkması, bu hikâyenin temel aktını oluşturuyor.
Hikâyede kullanılan istiareleri-anlatımını çözmeye çalışalım:


1-) Şeyhin rüyada put görmesi: Hemen bütün klasik aşk hikâyelerinin değişmez motiflerinden biri olan sevgiliyi rüyada görmek ve gerçek hayatta rüyada görülen sevgiliyi aramak bu hikâyede de yer alıyor. Ancak bu hikâyenin kahramanı olan Şeyh, rüyasında doğrudan bir kız görmüyor, onun yerine bir put görüyor ve o puta tapındığını görüyor. Ne var ki, rüyasının sırrını çözmek üzere Rum ülkesine seyahate çıktığında, Rum kızını pencerede görür görmez ona âşık olduğunu anlıyor. Rüyada tapındığı putun bu Rum kızı olduğu anlaşılıyor. Sevgilinin put, bu demektir ki mabut olarak görülmesi ve gerçek hayatta onun bir kıza dönüşmesi ve Şeyh'in bu kıza tapınır hale gelmesi durumu müstakil bir istiaredir. Tanrı'nın yaşadığımız dünyadaki izdüşümünün sevgili olarak tecelli ettiğini çıkarsayabiliriz.

2-) Sevgili ile mabudun yer değiştirmesi de diyebileceğimiz, bu ikisinin özdeşleştiği sonucuna varabileceğimiz bu sonucu şu durumdan çıkartıyoruz: sevgili (Rum kızı), Şeyh'e âdeta yeni bir din teklifinde bulunuyor. Ona, şarap içmesini veya puta tapmasını, Kur'an'ı yakmasını ve nihayet imanını reddetmesini teklif etmesi, Şeyh açısından bakıldığında, yeni bir "mabud"un yeni şeriatı (şartları) olarak telakki edilebilir. Şeyh bu tekliflerden öncelikle şarap içmeyi kabul ediyor, ötekilerle işi olmadığını bildiriyor. Ama içtiği aşk şarabıdır. Şarabı içince, kızın öteki tekliflerini kabul etmemesi anlamsız kalıyor. Şeyh Hıristiyan olup zünnar kuşanınca, yani artık yeni bir dinin saliki olunca, kıza (sevgiliye): "Daha ne kaldı?" diye sorunca, kız da ona mehri için bir yıl domuz çobanlığı yapması gerektiğini bildiriyor. Şeyh, bunu da kabul ediyor. Bir şeyh için, belki kabulü en zor şartlardan biridir bu; düşülen zilletin dip noktası!

3-) Şeyh'in İslâm'ı terkedip yeni bir dine girmesi acaba bu öyküde ne anlam taşıyor? Burada kullanılan "İslâm" motifi bir istiare olarak insanların önyargıları anlamına yorulabileceği gibi, onların sahip oldukları "ata dini" anlamına da gelebilir. Salikin, sevgiliye (Tanrıya) ulaşabilmesi için atalarının dinini terkedip teklif edilen yeni dine girmeleri öngörülüyor. Ama durum, elbette babayiğitlik gerektiriyor, sıradan insanın ve her babayiğidin üstesinden gelebileceği bir iş, bir sınav değildir bu. Nitekim Ebu Talip, Allah'ın Resulü (sav)'nü, bunca sevmesine ve onu himaye etmekten kaçınmamasına rağmen, O'nun teklif ettiği dini kabul ettiğini açıklayamamıştı. Mekke kadınlarının onu, atalarının dinini reddedip yeğeninin yeni dinine girdi diye kınamasından çekinmişti. Hikâye kahramanımız olan Şeyh'in durumu daha farklı değildir: o da mensup olduğu dini reddedip yeni bir dine intisap ediyor. Şerefini, itibarını, kendini sevenleri.. bütün bunları bir kenara atıp "sevgili"nin emrine koşuyor!

4-) Sevgili'nin bu "olmayacak teklifleri", aslında sevenin sevgisini sınamak için öne sürülmektedir. Acaba seven, sevgili uğruna hangi noktaya kadar gidebilecektir? Zahiren zillet gibi duran, insanın şerefini, itibarını sarsacak, onu bir paralık hale getirebilecek olan bu şartlara, o, nereye kadar mukavemet ve tahammül gösterebilecektir? San'a Şeyhi, bütün bu maniaları çekilmez çileler çekerek, zillete, meşakkate katlanarak aşıyor. Artık aşılacak bir mania kalmadığı noktada hikâye bitiyor. Ve orada Şeyh'in sevgiliye kavuşup kavuşmadığı da müphem bırakılıyor.

5-) Ama yazar, okuyucuya bir teselli vermek istediği için olacak, bu noktadan sonra hikâyeyi biraz uzatarak, Mekke'deki dostlarının ve müritlerin duasıyla Şeyh'in yeniden tövbeye geldiği, üstelik Rum kızının da Müslüman olduğu anlatılıyor. Ancak ilgi çekici olan husus şu ki, Rum kızı, Şeyh marifetiyle Müslüman olduktan sonra bütün bu olup bitenlere takat getiremez ve ölür. Yani vuslat vaki olmaz. Belirttiğimiz gibi, hikâyenin bu son kısmı, hikâyede kullanılan mecazları, istiareyi kavramakta güçlük çekebilecek okuyucuya yalnızca bir teselli sunma amacını taşıyor olmalıdır. Şeyh'in "İslâm"dan vazgeçtiğini okuyan bir Müslüman'ın, buradaki İslâm'ı, doğrudan İslâm dini olarak algılayabileceği tehlikesini bertaraf edebilmek için, işbu son kısmın bir eklenti olarak orada yer aldığını düşünmek isabetli olur kanısındayım. Şeyh'in sevgiliye ulaşmak için vazgeçtiği İslâm, bir Müslüman'ın dininden vazgeçmesine denk bir zorluk, hatta imkânsızlık taşıyan, onun derûnî ön şartları olduğu gibi, toplumun insanlara telkin ettiği her türlü maddî, manevî şartları da tazammun ediyor. Ama son tahlilde, âşıkın maşuka kavuşmak için her türlü zillete, aşağılanmaya göğüs germesi gerektiği hissesi öne çıkıyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNLüm-ÖZü Rum!.


<=Resim=>


Resim VATANı ARZULADIM!.


Vatanı arzuladım bundan giderim
Koyup bu varlığı andan giderim..


Ezel âleminde âdem aleyhisselâm Atamın sülbünde indirildiğim bu EsFeLin Gurbetinden bıktım-usandım, İLiYyiN SıLÂmı-Vatanımı çok özledim, çekip gitmek isterim..
Kulluk imtihanım gereği giydirildiğim bu geçici-iğreti-gelgeç-ölümlü “benlik bedeni”mi-izafî VARlığımı bir çukura atıp ondan sonra çeker giderim!.


Resim

Yuvamı özledim şuride oldum
Uşadup bu kafes tenden giderim..


EZEL BİZ BİRİZ-lik Yuvamı özledim, meftunuyum ve buralarda karmakarışık ve perişan oldum.
Şu CÂNımın, Kanlı ten-beden Kâfesini parçalar da, ondan sonra çeker giderim!.


Resim

Dilerim sabr idem bir dem firaka
Alur şevk sabrımı benden giderim..


Bâzen bir ÂN olsun: “Şu çılgın ayrılığa sabredem!” derim de,
Ancak, o NAZLı YÂRe şiddetli arzum karaSEVdÂm sabrımı alır götürür benden ve yıkılırım ve.. isterim ki çeker giderim!.



Resim

Sefer kılmak için ol Dost iline
Yıkup iş bu beden mısrın giderim.


YÂRm Nefeslik şu Yalan Dünyaya KULLuk İmtihanıma geldim. Ve Yaratan YÂRime RüCû’ edip dönmek için Son Seferime çıkarım TEK-Bir Dostum-MevLâm İndine-Katına-Line..
Bunun için şu kanlı Beden Kafesi ülkesini harab edip yıkıp daondan sonra çeker giderim!.


El Veliyyü:
Resim
El Mevlâ:

Resim

Resim

Bozarım bendini işbu tılsımın
Bu cism ayrılmadan candan giderim..


Ben şu KuLLuk OYUNU BiLmecesinin bağını-barajını bozarım-yıkarım ki, şu Şehâdet ÂLeminde YAŞArken ve bu cÂN bu TENden AYRılamdan, Tevhid Tılsımını Çözerim de, ondan sonra çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..

Resim

Ezel vaslı şarabın içmiş idim
Ayılmadan humarından giderim..

Ben, bu âlem ve KüLLî ŞEYy, İLMuLLahta iken ELest Bezminde Rabbu’L- Âleminin NÛRU Olarak ZÂTen BİZ BİR-İZ Vahdet Şarabını İÇip “BeLÂ’!.” DEmişdim..
İşte o ezelî Rububiyyet Tevhidi Şarbının SeR-HOŞ-luğunu kabetmeden bu Âlemden de, UluhiYyet Şâhidi olarak çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..


Resim

O meclis zevki zâil olmadı hiç
Safâ bulmadım ağyârdan giderim..


O küLlî ŞeYyin CEM’i Elest Meclisi’nin ZÂİkâ ZEVki hiçbir zamÂN AKLımdan Vicdânımdan çıkıp gidip de, yok olmadı Hamd Olsun!.
Ve ben gelip de bunca yıldır birlikte yaşadığım şu, HAKK TeÂLÂ’dan habersiz diri gezen ÖLÜLerden bir şehâdet ŞENliği BİZliği bulmadım ve artık çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..


Resim

"Elest" savtın henüz dinler kulağım
Temamet doldum ol ünden giderim..


O muhteşem ve İLK Elest BEZMindeki RaBu’l- Âlemîn’in: “Elestü bi rabbiküm: Ben sizin RABBiniz değil miyim?” sesi kulaklarımda hâlâ Çınlamakta ve henzü buyurmuşçasına yeniden dinlerim, DUYarım ve UY İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..
O SES-Çağrı ki, RÛHumdan DUYdum ve her ŞEYyimi öylesine Ebed-Ezel Doldurdu ki, DUYduğuma UYar çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---
“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

Resim

Hayali şöyle doldu gönlüme kim
Beni bensiz kodu benden giderim..


Güneşin Işığının Güneşinin HAYyÂLini Özlediği gibi benim de gönlüme, Yaratanım el Vedûd ALLAH celle celâlihu Aşkı Doldu ki,
Şu gelgeç-ölümlü “ben”liğimi soydu.. “GERÇEK BEN” Olanı Tanıttı.. ÖLmeden ÖLdürüp DİRiLtti.. ve beni bu “beden Leşi benliği”nden kurtardı, bağlarımı Çözdü artık ben de SILÂma çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..



ALLAH’ın ->“EN” ->ÂHADi.
ALLAH’ın ->“NahNu” ->VÂHiDi.:

“HAKk ZÂTı”nda-> ENÂ-ALLAHu Zü’L- CeLÂL!.:
HaLkında “NahNu” -> RABBu’l- ÂLeMîn celle celâlihu.:



Kâf ü NûN: KÛN feyeKÛN.. OL!. Hemence OLur!.
MuHitte.. “feyeKÛN-OLdu >sİZ”i.. ->ULuHiYyet “ENâ!.”sı >“BEN ALLAH’ım!.”
MeRKezde.. “KÛN!. OL!. BİZ”i ->RUBubiYyet “NahNu!.”su.:


“EnALLAH!”:

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---“İNNENî ENAllâhu lâ ilâhe illâ ENÂ fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, yalnızca BEN ALLAH'ım. BENden başka ilâh yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl.”
(TâHâ 20/14)

Resim

Yürek kaynar bu can oynar bedende
Gönül cuşi geçer hadden giderim..


HAKk’ı DUYup HAYRa UYan MuhamMedî gönüL, AŞKuLLAH Ateşiyle yandıkça CÂN Kayanayıp feyeKÛN OYUNunu OYNAmaya başlar beden de bu cihÂNda..
Öylesine ki gönlümün COŞkusu-kAYNaması ne Hadd tanır ne Hudud, ne de KÂB tanır patlatmadık.. ben de kurtulur çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..


Resim

Visâli önüme düştü Habib'in
Nice ayro olam Dost'tan giderim..


Kur'ÂN-ı Kerîmden Bilirim ki;
Akl-ı SiLMe Açık Seçik Kur'ÂN-ı Kerîmde;

ALLAHa ve RasûLullaha TESlim OL!
ALLAHa ve RasûLullaha İmÂN Et!
ALLAHa ve RasûLullaha Tâbi OL!
ALLAHa ve RasûLullaha İtâat Et!.

EMRini YAŞAyıp Şâhidi olmak için o yüce BULuşmanın-kavuşmanın YERini; BİLmiş-BULmuş-OLmuşsam HabLi’l- VERid HaBîB aleyhisselâm yüreğinde MuhaMMedî Mü’min Olarak şimdi, şu ÂN da Şe’ÂNuLLAHta fiilen YAŞayıp Şâhidi OL!.arak Dostumun kadir-kıymetini Bilir, BİZ BİR-İZ Tevhidinde Yaşarımda AYRılıklardan kurtulur bu Âlemden çeker giderim!. İnşâ ALLAHu TeÂLÂ..


Resim

Dime bu sözü Eşrefoğlu Rumî
Şulara kim dimez bundan giderim..


Eyy Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu Babam,
Sen bu SÖZünü Dünyaperest AHhmaklara söyleme!.
HaKKk âşıklar SÖZLerin ÖZLerinden BİZ BİR-İZ enterkollkte DUYup-Uymaktalar..
Yine de MuhaMMedî HAKk ÂŞıK Azîz Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu, devrindeki insanların islahına-iflahına sarfettiği büyük çabalarının karşılıksız kaldığına üzülüp kahredip: “Şu ayakta uyuyan dünyacılara HaKk SÖZ denmez!. Ben de çeker giderim bu ÂleMden!.” Buyurmakta..
RÛHuna RAHmetler yağsın ALLAHu TeÂLÂ..



Resim

Şuride: f. Perişan, karışık. * Tutkun, âşık, meftun.
Uşatmak: Parçalamak, ufaltmak.
Firak: Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
Şevk: Çok istek, şiddetli arzu. * Neş'e.
Mısr: Memleket. Şehir.
Bend: f. Bağlanan. Bağlanmış. * Bağ. Boğum. Mafsal. * Su bendi. Baraj.
Tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli şey. * Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.
Vasl: Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. * Birleştirmek, ulaştırmak.
Humar: Sarhoşluk veren ve haram olan içkiden sonra gelen baş ağrısı. * Sersemlik.
Zâil: (Zâile) Geçen, geçici.Devamlı olmayan. Tükenen.
Savt: Ses. Bağırmak.
Temamet: Tamamen.
Ün: Çağrı.
Cuş: f. Coşmak, kaynamak. Taşmak. Deprenmek.
Hadd: Hudut. Çizgi. Sınır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNLüm-ÖZü Rum!.

<=Resim=>



Resim GÂH KENDÜME!.



Gâh kendüme gelürem gâh yavi kılınuram
Gâh yok ile yok oluram gâh varlıkta bulunuram!.


Bâzen olur ki, kendime gelirem aklım başımda, Bâzen olur ki, kendimi kaybederim aklım yok olur,
Bâzen olur ki, yokluk içinde yok olur giderim,
Bâzen olur ki, VÂR OLan YÂRimle Var Olurum.. Vâcibu’l- VüCÛD MevCÛDu olarak halk içinde gözükürüm!.


Resim

Gâh denizlere düşerem mevc urup taşra taşaram
Gâh nâ-dân eline düşerem kem behâya alunuram!.


Bâzen olur ki, sonsuz denizlere düşerim, dalganır sahillere vururum.
Bâzen olur ki, Nâ-dân/câhil, değerimi ve de kendi haddini bilmezler eline düşerim, yok bahasına köle bâzârlarında alınır satılırım..


Resim

Gâh çıkaram bu göklere dönerem çarh ile bile
Gâh ay ile bedr oluram gâh gün ile dolanuram!.


Bâzen olur ki, şu göklere çıkar çark-ı feklerle BİLe dönerim.
Bâzen olur ki, ay ile hilâl-dolunay olurum. Bâzen olur ki, güneş ile göklerde dolaşır dururum..


Resim

Gâh nebat olup biterem gâh toprak olup yataram
Gâh et gâh kan sünğük olup hep tenlerde çalkanuram!.


Bâzen olur ki, kara toprak olur yerlerde yatarım. Bâzen olur ki, bitki olur o toprakta biterim, gövde, kol atar çiçek açarım.
Bâzen olur ki, et olurum, kemik olurum türlü tenlerde çalkalanır dururum..


Resim

Gâh Arafat'a çıkaram "lebbeyk" urup baş açaram
Gâh kurbân yerine gelüp koç olup boğazlanuram!.


Bâzen olur ki, hacca giderim, Arafat Dağı'na çıkarım: "Lebbeyk: Emret geldim!." Nârasın atıp başım açarım.
Bâzen olur ki, Minâ’ya gelirim İsmâil aleyhisselâm yerine yatan KuRBÂN Koçu olur da, boğazlanırım!.


Resim

Gâh hânigâhta sofiyem gâh meyhânede fâsikem
Gâh raksa girüp dönerem gâh saz olup çalunuram!.


Bâzen olur ki, Dervişlerle Tekkelerde SUFî olurum,
Bâzen olur ki, meyhânede fâsik olurumm!.
Bâzen olur ki, zerrelerle-kürrelerle raksa girer “YuseBBihu!.” SEMÂ’sında dönerim.. Bâzen olur ki, Döndürenleri döndüren SAZ ben olurum döndürürüm.. Neyzen NEYi OLurum öttürülürüm!.


Resim

Gâh onaram gâh azâram bu halk içinde gezerem
Gâh şah olup şahbâz olup şikâr edüb avlanuram!.


Bâzen olur ki, dertlerimi onarırım. Bâzen olur ki, dertlerimi azdırıır deli giysim giyerim ve halk içinde ibretlik gezerim!.
Bâzen olur ki, ŞÂH ben olurum. Bâzen olur ki, Şâh KOLunda AK DOĞan olurum O’nun adına-Şerefine AVLanırım AV alırım!.


Resim

Gâh çevgan elüme alup girerim aşk meydanına
Gâh top olup Dost önünde şarktan garba yuvarlanuram!.


Bâzen olur ki, Yâr Adına, AŞK SiLahın kuşanırım AŞK meydÂNında SEVdâ SAVaşına girerim.
Bâzen olur ki, Yâr AŞKı uğruna başım kesilir, Nazlı YÂR ayağında OYUn TOPu olurum da, doğudan batıya, batıdan Doğuya diYÂR diYÂR şutlanırım.. Hasan Dağdan Keşiş Dağına gibi..


Resim

Gâh hassü’l- has oluram gâh Hızır İlyas oluram
Yürürem yaşta kuruda yüklülere bölünürem!.


Bâzen olur ki, seçilmişlerin seçilmişi olurum,
Bâzen olur ki, Hızır ve İlyâs aleyhisselâmlar gibi MeDeDçi olurum.
Yazda kışta, açık kapalı her havada yol alırım da, zorda kalmışların yüklerini yüklenmekte binbir parça olurum!.


Resim

Gâh deniz gâh göl oluram gâh Sultân gâh kul oluram
Gâh bahar u gül oluram elden ele yulanuram!.


Bâzen olur ki, deniz olurum, göl olurum.
Bâzen olur ki, Sultân olurum, kul olurum.
Bâzen olur ki, bahar olur güller açarım, gülsuyu olur Gül ellerden Gül elleri yurum!.


Resim

Gâh şakird ü gâh üstâdem gâh dâdsitân u geh Âdem
Gâh Şirin gâh Ferhâdem kaya kesüp eğlenürem!.


Bâzen olur ki, öğrenci olurum. Bâzen olur ki, öğretmenim. Bâzen olur ki, Zerdüşt/dâdsitânı olurum. Bâzen olur ki, İlk insanım Âdem aleyhisselâm gibiyim!
Bâzen olur ki, bu AŞK Ülkesinde Şâh Şirin olurum da, Ferhâd’a işler keserim. Bâzen olur ki, Ferhâd ben olurum Şirin uğruna, gönül külünğümle dağlar delerim HAYy Dost celle celâlihu..


Resim

Gâh av geh avcı oluram gâh yol geh yolcu oluram
Gâh yürürem gâh araram menzil menzil dinlenürem!.


Bâzen AVım.. Bâzen AVCı olurum.. Bâzen YOLum.. Bâzen YOLCu olurum..
YÂR uğruna DiYÂR diYÂR Nazlı Yârim Ararım, yürürüm, dinlerim yine DURak Durak yürürüm YÂRim ARA!..rım!..



Resim

Gâh ne menzil var ne makam ve ne vücûd var ne a'dem
Hak'tan gayrı yok vesselâm ya ben kande dolanuram!.


Bâzen olur ki, gidecek hedef, ne bir makam, ne bir VARLık ne de bir YOKLuk kalır ortada.. LÂ HUVe İLLâ HUuu!. O’ndan/HaKk'tan gayrı yok!. keser KâiNât.. son-Uçta.. Es SELÂM O ALLAH celle celâlihu..
Ya ben bunca niye dolaşır dururum bu izafî-gelgeç-gölge-ÖLümlü-SANaL-Yalan Dünyada Bilmem!.


Resim

Gâh mutî’ gâh âsiyem gâh âlim gâh âmiyem
Gâh Eşrefoğlu Rumî'yem bu dillerde söylenürem!.


Bâzen olur ki, ALLAH celle celâlihu’ya tam itâat ederim. Bâzen ise âsiyim, Bâzen âlimim ve bâzen ise ümmîyem-bilmezem bir şey..
Bâzen olur ki, Eşrefoğlu Rumî'yim kaddesallahu sırrahu..
AŞKuLLahı ANLAtırım söylerim ki çağlar boyunca dillerde söylenürim!.



Resim

Gâh: (Geh) f. Yer. (Yer ve zaman bildiren "ek" dir.)
Yayı varmak (t): Kaybolmak.
Yavı kılmak (t): Kaybetmek.
Mevc: Dalga. Denizin dalgası. * Titreşim. * Mc: Devir, devre.
Taşra: dış, muhit.
Kem beha: kötü fiyat, değerini bulmamış bedel.
Nâ-dân: f. Cahil, bilmez, haddini bilmez.
Çarh: Çark, tekerlek. * Felek, gök, sema. * Ok yayı. * Elbisede yaka. * Tef.* Devreden, dönen. * Çakır doğan. * Talih.
Bedr: (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
Nebat: (C: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey. Bitki.
Sünğek - Sünğük (ı): Kemik.
Lebbeyk: Buyurunuz. Emredersiniz. * Benim muhabbet ve incizâbım dâim sanadır, başkasına değildir, sıdk ve ubudiyyetim dâim sanadır (gibi mânâlar ifâde eder.)
Hânigâh: f. Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer.
Fâsik: (Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse.
Şahbâz: f. İri ve beyaz doğan kuşu. * Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahrama
Şikâr: f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
Çevgan: f. Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek. * Baston, ucu eğri değnek.
Hassü’l- has: Haslarhası.en seçkin.
Hızır aleyhisselâm: İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas aleyhisselâm: Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (aleyhisselâm) Peygamber olmuştur. İlyâs (aleyhisselâm), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
Şakird: f. Talebe, çırak.
Dâdsitân: Meded edici.. yardımcı.
Menzil: İnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.
A'dem: Yokluk, olmama, bulunmama. * Fakirlik. (Vücudun zıddı).
Vücûd: Varlık. Var olmak. Bulunmak. * Cesed, cisim, ten, gövde
Kanda (t): Kande, Nerde.
Mutî': İtaatli. Terbiyeli. İsyan etmeyen.
Âsi: Çok isyan eden, çok isyancı.
Âmi: kör olan câhil. Avamca. İleri gelenden olmayan. Câhil. Havassa âit olmayan. Avama âit ve müteallik
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNLüm-ÖZü Rum!.

<=Resim=>

ResimAŞK SAYRUSU!.


Aşk sayrusu olanlara gelsünler timâr eyleyem
İçürem aşk şerbetini Dost'tan haberdâr eyleyem..


Aşk derdine-hastalığına tutulanlar bana gelsinler ki, onlara Tevhid Tedâvisi uyğulalayım dertlerine çâre olayım.
Aşkın Şehâdet şerbetinden içireyim ki, Cânda CâNâN Akrabası-Dostundan haberler vereyim BİZ BİR-İZ eyleyeyim!.


Resim

Açam bâtın gözünü göresün kendü kendünü
Dost'a döndüren yüzünü âlemden bizâr eyleyem..


Bâtınî Kalb Gözünün Bâsîretini Açayımda, Zâhirî Kelle Gözün Basarıyla göremediğin Kendi ÖZünden de YAkîn CÂNda CÂNÂN’ı-AKREBini GÖResin!.
EL VELîyy Dostun ALLAH celle celâlihu’ya döndüreyim YÜZünü ki, şu gelegeç-izafî-gölge-Ölümlü ÂLEMLeri seyretmekten Bizâr/BIKmış, USANmış KALasın!.


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---
“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Resim

Söyündürem nefsi odın bozam tılsımının bendin
Götürem benliği seddin ol Dost'a yular eyleyem..

Şu âlemin her ŞEYyine meftun olan Nefsiyin Hevâ-Heves ateşini söndüreyim ve seni sihirleyen tılsımlarının hepsiniyerlebir edip bozayım!.
Seni gerçek dosta göndermeyen zikklerini ve bağlarını söküp-çözeyim ve de, Dostuna çekip götüren Kırat yuların edeyim İnşâe ALLAHu TeÂLâ!.


Resim

Ol taş olmuş gönüllere uram aşkın külüngünü
Ab-ı hayatı akıtam gönlünde pınar eyleyem..


Öyle ki, granit gibi sertleşip-taşlaşan gönüllere AŞKuLLAH Külüngünü vurayım Ferhat gibi,
ŞİRİN’im için HaYyat Suları akıtayım kedi Gönül Dağından SEvd PINARLarı eyleyem..


Resim

Hak bu gönüller kıflının miftahını verdi bana
Açam gönlü kilidini gencini izhâr eyleyem..


Cenâb-ı HAKk TeÂLâ, KuLLarının kalblerini kapsayan gaflet kılıfı kilidinin AŞK ANAhtarını verdi bana.
MuhaMMedî AŞKuLLAH ÇAĞrıma uy gel!. SENin gönlünü Sana Açayım da, Sana ait hazinelerini ortaya çıkarayım ki, bu Şehâdet BÂZÂRInda KULLana-BİLesin!.


Resim

Ben dalmışam aşk bahrine sataşmışam gevherine
Ol gevherden âşıklara gelsünler isar eyleyem..


Ben ki MuhaMMedî HAkk âŞıKım, ERENLer DALgıcıyım ki, DALmışam AŞK Deryâsına ve de ÖZündeki Gönül gevherine/gerçeklerine sataşmışam/el atıp çıkarmışım,
Buyursun gelsin MuhaMMedî HAkk âŞıKLar, ki, onlara işar edem/ kendim muhtaç olduğum halde bu yüce ni’met verip, cömertlik, ve MuhaMMedî İkrâm edeyim İnşâe ALLAHu TeÂLâ!.


Resim

Ben Dost'u görüp gelmişem devranım sürüp gelmişem
Dost dostlara gelsün dedi geldim ki haber eyleyem..


Ben ki ResûLî Seyr-ü-SüLÛkumu, MuhaMMedî Tâlim-Terbiye/Öğretim ve Eğitimle; İlim-İrade-İdrak ve İştirakle ERENLer Mektebinde Hatmettim ki,
Cânda CÂNâN, Şahdamarımdan da Yakın-akreb Dostumu Görüp, DEVRimin Dost DEVrÂNını Sürüp geldim Hamd olsun!
O Dost ALLAH celle celâlihu ki, “Dostlarım gelsin!.” Buyurdu..
Ben de bu âleme döndüm ki, MuhaMMed aleyhisselâmÜMMetine haber vereyim!.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhen nefsu’l- mutmainneh: Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can.”
(Fecer 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh: Dön Rabbine, ondan râzı olarak ve rızâsını kazanmış bulunarak.”
(Fecer 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---Fedhulî fî ibâdî: Artık katıl kullarımın arasına.”
(Fecer 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Ve gir cennetime.”
(Fecer 89/30)

Resim

Kılavuzuyam ol yolun dilin bilürem ol ilin
Cem' eyledüm kâfilemi pes Dost'a sefer eyleyem..


Ben MuhaMMed Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ÜMMetiyim, Hasbî-Habibî Hizmetçisiyim ve de, AŞKuLLAH YOLUnun bu ÇAĞda KervÂN Kılavuzu, Rıza Rehberiyim, YOLu da DİLini de MuhaMMedî Mekteblerde öğrendim ki BİLirim,
Nasib-Kısmetimce Gönüldaş Kervânımı topladım, kendi zamanımın VAKtinden sefer edip çıkmaktayım!.


Resim

Varam ol canlara canını ol madenlerin kanını
Ol iki cihân fahrini kâfile-sâlâr eyleyem..


Ben de dedim ki: “Gideyim şu ÂNda, CihÂNda-Şe’ÂNda, CÂN İmtihÂNından geçmekte olanlara, CÂNlarının Rıza Rehberi-cÂNını, Varlık Madenlerinin Yaratılış Ocağını-NÛRunu ve de, iki cihÂNın Övünç sebebi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in;
Bu KÛN feyeKÛN KervÂNı’nın kâfile Başı-BAŞkanı OLduğunu haber vereyim!.


Resim

Gel bu kâfileye katıl olmasun amelin bâtıl
Gelsün âlim gelsün câhil Cafer-i Tayyâr eyleyem..


Sen de gel ey bu yalan dünyanın “OLsun!. OLmasın!.” derdine dolaşmış kardeşim!.
Düşünme sen de “OLan Hakktır!” de ve, MuhaMMedî KervÂNa gel katıl!
Ki, bir ömür boyunca işlediğin Kulluk Amellerin boşa gitmesin!.
Burası MuhaMMedî HAKk ERENLer İlim-İrfÂN Okuludur ki, “Âlimim diyen de gelsin, câhilim diyen de gelsin”.. Ben onları Cafer-i Tayyâr radiyallahu anhu gibi kerem kanatlarıyla Cennet Kuşu eyleyeyim İnşâe ALLAHu TeÂLâ!.


Resim

Hakikat bahrine daldım mârifet gevherin buldum
Tarikatte satam alam şer' ile pazâr eyleyem..


Ben bu MuhaMMedî tehvid tekemmülünde MuhaMMedî Pîr Elinde-Gönlünde; MuhaMMedî Hakikat Denizine daldım ve de, MuhaMMedî Mârifet Hazinesini BULdum-Çıkardım..
MuhaMMedî Tarikat MeydÂNında SATam-ALam, MuhaMMedî Şeriât üzere, Bedelsiz-Kıyassız-Şartsız ve de Sebebsiz BÂZÂR EYyleyemm..
Deki TEKeTEK Teras TEKKemİZde BUrası Bursa BÂZÂRı HaYy Dost ALLAH celle celâlihu..


Resim

Tuttum MuhaMMed şer'ini hem görklü sünnetini
Dün ü gün salâvâtını dilimde tekrar eyleyem..


Ben bu YÂRım Nefeslik KULLkuk İmtihÂNı YOLumda MuhaMMedî Şeriat YOLundan ayrılmadım ve hem de, güzeller güzeli SüNNetineuydum ve uyulmasına hasbî Hizmetçisi oldum!.
Her yerde, her zamÂN, her HÂLdeher Nefeste ULAŞım SALLını-salâvâtını dilimde tekrarlar eyledim ve de eyleyim..


Resim

Eşrefoğlu Rumî ile gel Dost'a bile git bile
Pek yapışgıl eteğine demegil kim ar eyleyem..


Eyy kul ihvâniŞaşkınımız gel sen de, Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu Babn iLe BİLe git El Veliyy-Dosta BİLe BİLe..
Sakın utanıp da el çekme eteğine BİR yapış, PÎR yapış bırakma!.
“Âr ederim!.” Demeyesin haa!.


El Veliyyü :

Resim


Resim

Sayru: Hasta.
Timâr: f. Bir şeyin devam ve inkişafı için yapılan hizmet. *
Haberdâr: Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan.
Bizâr: f. Bıkmış, usanmış, fütur getirmiş.* Bezginlik.
Tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli şey. * Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.
Bend: f. Bağlanan. Bağlanmış. * Bağ. Boğum. Mafsal. * Su bendi. Baraj. * Gam. Gussa. * Mekir. * Hile. * Mülâhaza.
Sedd: Tıkamak, kapamak, mâni olmak. * Baraj. * Perde, Mânia. * Rıhtım. * Set, tümsek.
Külüng: f. Taşçı kazması.
Ab-ı hayat: Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.
Kıfl: Kifl. Nazir, benzer. * Nasib, ecir. * Oturma yeri. Saray.
Genc: f. Define, hazine. Gömülü hazine. Kenz.
Gevher: f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat.
İsar: Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına nimet vermek, cömertlik, ikrâm. * İhtiyar etmek. * Yumuşatmak. * Dökmek, serpmek. Saçmak.
Sâlâr: f. Kâfile veya kabile reisi. Baş. Başkan. Reis. En büyük âmir. Başkumandan.
kâfile-sâlâr: kâfile başkanı.
Fahr: Övünme. Yaptığını sayarak övünme. Övülmeye sebeb olacak kimse. Fazilet. Büyüklük. Şeref.
Fahr-ı Kâinât: (Fahr-i Âlem, Zübde-i Kâinat, Seyyid-i Kâinat) Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) nâmları. Bütün âlemin kendisi ile şeref bulduğu, iftihar ettiği Hz. Muhammed (A.S.M.). Şer': Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. * Bir işe başlamak. * Dalmak. * Girmek. * Zâhir etmek, göstermek. * Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat..

Resim

Cafer bin Ebu Tâlib radiyallahu anhu.

Cennete uçarak giden sahâbî..
Câ‘fer et-Teyyâr ya da Câ‘fer bin Ebû Tâlib
جعفر ابن أبي طالب / جعفر الطيار) (ö. M. 629)


Dördüncü İslâm Hâlifesi Ali bin Ebâ Tâlib Merkedî Kerremallahu veche'nin ağabeyi olup Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in amcası Ebu Talib'in oğludur.

Hayâtı:

Amcası Abbas bin Abdülmuttalib tarafından yetiştirilmiştir. Üveys kızı Esmâ ile evlidir. Habeşistan'a hicret eden Müslümanlar arasında yer almıştır. Mute Muharebesi, (Bizans İmparatorluğu'yla Müslümanlar arasında yapılan ilk savaştır.) sırasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in:
"Zeyd bin Harise’yi kumandan tayin ettim. Eğer Zeyd bin Harise vefât ederse yerine "Câ‘fer bin Ebû Tâlib" geçsin. "Câ‘fer bin Ebû Tâlib" vefât ederse, Abdullah bin Revaha geçsin. Eğer Abdullah bin Revaha da vefât ederse, Müslümanlar aralarından münasib birini seçip onu kendilerine kumandan yapsın!.”
Emriyle ordunun başına geçip Bizans'a karşı mücadele vermiş ve şehid olmuş bir komutandır.
Birgün Ebû Tâlib, oğlu Câfer ile şehrin dışında yürürken Hz. Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi gördü. Hz. Ali ile beraber namaz kılıyorlardı. Ebû Tâlib oğlu Cafer'e: "Git, sen de kardeşinin yanına dur, namaza başla" dedi. Câfer gidip, Hz. Ali'nin yanında namaza durdu. Namazdan sonra, Peygamber efendimiz, Ona duâ etti: "Hak teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın" buyurdu. Allahü Teâlâ bu duâyı kabul etti. Hz. Câfer, Mü'te gazâsında, şehid olmakla şereflendi

Hicri 8. (m. 629) yılda, 3000 askerle, Şam civârında (Mû'te) denilen yerde Rumlarla harb ederken şehid olduğunda, 41 yaşındaydı Hz. Cafer. O gün yetmişten fazla yara almıştı.

Hz. Cafer'in bir özelliği de, görünüş olarak ve güzel huyları ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e çok benziyen yedi kişiden biri olmasıydı.

Peygamberimiz Hz. Cafer'in bu savaşta şehid olduğunda "Cafer'i Cennette uçları kana boyanmış iki kanatlı bir halde gördüm" hadîsiyle müjdeledi. Allahü teâlâ, ona iki kanat verdi. Firdevs cennetinde uçmaktadır. Bu sebeple kendisine Ca'fer-i Tayyâr denir..


ResimZü’l- Hicereteyn taYYın TaYYÂRı, Zü’l- CeNâheyn Câferi Tayyâri.. radiyallahu anhu.. CiM ile MÎM KanATalı TeVHiD TeYYâresin.. SıRR-I SıFıRR-ın TeYYâresin...
İmam Ali kerremullahi vechenden 10 yaş büyük ağabeyi..
Namaz kılmakta olan İmam ALİ’ye koşup DUY/UYduğunu GÖRen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Hak teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın!” duâsının mazharı..
Câfer radıyallâhu anhu, Habeşistan Hicretinden Medîne’ye döndü..
Habibullah aleyhi's-selâm Hayber’deydi..
Durmadan, dinlenmeden gayretle, hasretle Hayber’i BULuVERdi Câfer radıyallâhu anhu Hayber’in fethi günü 628 (H.7)..
cÂNı cevlÂN CoŞtu ResûL-i EKRem sallallahu aleyhi ve sellem bir ÂNda karşısında görünce:
“Hayber’in fethi ile mi, Câfer’in gelmesi ile mi sevineyim?..” buyurdu

(İbn-i Hişâm, es-Sîre, IV, 3; İstiab, el-İsabenin haşiyesinde, c. 1, s. 312 ve Hısal, s. 107)
Ve SEVinçle SAVruldu SALLandı sallallahu aleyhi ve sellem!..
MERKEZin DÖNmez gibi DÖNüşü..MUHiTini CeZBi..SEMÂ’ SEBBaHasının SEBeBi..neYYin NEyyzeni..
Zafer günüydü, SAVaşmadan ORAdaydı.. Zâhir-Bâtın Ganimetten pay aldı..

(Buhârî, Sahîh, İstanbul 1329, V, 80; Müslim, Sahîh, (Nşr. M. F. Abdülbâki), 1375/1956, IV, 1946).

haYYBERR gÜNü.. uHÛD gÜNÜ.. HaMza aleyhi's-selâm pâReM-pÂRça OLunca..
Rahmetenli’l-ÂLEMîn SÎNe SUyun SALLınca.. ve de ŞeHiD-i ŞeÂNın kızı FATıMA yetiM KALınca.. KiM BAKacak?. KiM BAKacak?..
-> “BEN BAKacak?.” Diye FıRRlayınca Câfer -radıyallâhu anh- öylesine Hoşş OLdu ki Yüreğ-i YÂRuLLaH aleyhi's-selâmın: “Yaratılış ve ahlâk itibâriyle bana ne kadar da benziyorsun.” iltifatın ilân ETTi ÂLeMe..

(Buhârî, Megâzî, 43)
İşte o zamANın, o AN-ın, o VaKTında, TaHTında, BİZ BİR-İZ BaHTında, benden-senden-ondan GEÇti mîM Merkezli PERVÂNÂ pergeli DÖNMeye BAŞladı.. TaYY-i İmkÂN, TaYY-i MekÂN, TaYY-i ZamÂN, TaYY-i İnsÂN!... TaYYÂR Etti TeVHiDuLLAHta.. Rasûlullahta.. ..
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 108)


ResimHayber Gazvesinden 1 yıl sonra, Zeyd bin Hârise kumandasında sefere çıkıldı.. Gassânî hükümdarına karşı Şam’a varıldı.. Mûte, Şam'a yakın bir beldeydi, halkı Gassanîlerden ve Rumlar'dan oluşuyordu.

..Mûte-ÖLüm Harbı başladı..
Komuta Sırası BİLdirilmişti, SEVdâ Sancaktârlığı bELLiydi..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Zeyd b. Hârise'yi komutan tayin ettiğini o şehid olursa yerine Câ'fer b. Ebi Tâlib'in, o da şehid olursa yerine Abdullah b. Revâha'nın geçmesini bildirdi.

(İbn Sa'd, Tabakât, II, 128; İbn İshak, es-Sîre, IV, 15)

Zeyd b. Hârise, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sancağını elinde tutarak ilerledi. Vücudu Rumlar'ın mızraklarıyla delik deşik oluncaya kadar çarpıştı ve sonunda şehid oldu.
(İbn İshak, es-Sire, IV,19- 20; İbnü'l Esir, el-Kâmil, II, 236).

Zeyd b. Hârise şehid düşünce, Câ'fer b. Ebi Talib sancağı aldı, zırhını giyerek atına bindi, düşmanın ortalarına kadar ilerledi.
Savaştı, kurtulamayacağını anlayınca, önce attan indi, düşmana kalmasın diye atıyla vedâlatı bir şarkı mırıldandı içli ve derinden:

Cennet de, ona yaklaşmak da ne güzeldir.
Onun şerbetleri ne tatlı ve ne soğuktur.
Sol ELde Sancak sağ ELde Kılıç VURuşa VURuştu..
sol ELi Uçarken GÖKte Sancağı Sağa ELe ALd..
O da kopunca göklere doğru.. KOLtuğu altına aldığı Sancağ- MuhaMMed aleyhi's-selâm ALKAN-a BULandı… ŞâhiDü’Ş-ŞEHÎD oldu..

(İbn İshak, es-Sîre, IV, 20; İbn Sa'd, Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahîh, V, 87).

Abdullah b. Ömer: “Câ'fer b. Ebi Tâlib'i şehidler arasında aradık. Bedeninde doksandan fazla mızrak, ok ve kılıç yarası bulduk.”
(İbn Sa'd Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahih, V, 87)

Kara/AK Habari tez geldi Medineye de, Câferi Tayyârın 3 oğlu, Abdullah, Muhammed, ile küçük kızı Ammâre-Fatma yetim kaldılar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kolları koptu haberini doğruladı-müjdeledi: Abdullah, Muhammed, Avf ismindeki oğullarıyIa, Ammâre: “Câfer'i, Cennet'te meleklerle birlikte uçarken gördüm.”

(Tirmizî, Menâkıb, 69)

Resulullah, Cafer Tayyar hazretleri şehid olduktan sonra buyurdu ki,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir gece Cafer Tayyar yanıma geldi. Yanında melek vardı. İki kanatlı idi. Kanatlarının uçları kana boyanmış idi. Yemen’deki “Bişe” denilen vadiye gidiyorlardı. Buyurdu.

(Abdullah ibni Abbas’tan; İbni Asakir; İmam-ı Süyutî)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cafer bin Ebi Talibi meleklerin arasında gördüm. Bişe ahalisine yağmur geleceğini müjdeliyorlardı” buyurdu.
(Ali kerremullahi vecheden; İbni Adiyy)

Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhu: “Resulullahın yanında oturuyordum. Esma binti Umeys yanımızda idi. Resulullah: “aleykümesselam” dedikten sonra buyurdu ki: “Yâ Esma! Şimdi, zevcin Cafer, Cebrâil ve Mikâil ile birlikte yanıma geldiler. Bana selam verdiler. Selamlarına cevap verdim. Bana dedi ki: “Mute Gazasında kâfirler ile birkaç gün savaştım. Vücudumun her tarafında 73 yerimden yaralandım. Bayrağı, sağ elime aldım. Sağ kolum kesildi. Sol elime aldım, sol kolum kesildi. Allahü Teâlâ, iki kolum yerine bana iki kanat verdi, Cebrail ve Mikail ile birlikte uçuyorum. İstediğim zaman Cennetten çıkıyorum. İstediğim zaman girip meyvelerini yiyorum!.”
(Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhudan; Hakim)

Esma radiyallahu anha bunları işitince: “Allahü Teâlânın nimetleri Cafer’e afiyet olsun. Fakat, herkes bunu benden işitince inanmazlar diye korkuyorum. Yâ Resûlallah, minbere çık sen söyle! Sana inanırlar!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide teşrif edip, minbere çıktı. Allahü Teâlâya hamd ve sena eyledikten sonra: Cafer ibni Ebi Talib, Cebrâil ve Mikâil ile birlikte yanıma geldiler. Allahü teâlâ, ona iki kanat vermiş. Bana selâm verdi” buyurdu ve hadis-i şerifi yeniden bildirdi.


Resim

ceNNet ceBRine CiMine..
MîMine Kâil MîMine..
Es seLÂM Olsun çiFT Kanat
VaHY u RAHMet İYN
-ine..

*

CiM-MÎM KanATlı seYYâRe
TaYY
-ı TeMÂŞÂe TeYYâRe
MuhaMMedî HaYY MuhaBBet
ÇİFTe kAVrulmuş DeYYâRe


*

BİL-ye giBİ B-AYaKsız
YEDi yÖN
, YOLsuz YOLaKsız
Kul kıtMÎRim
GiR KeHF-İne!”
KİMse -ama-z.. SANcaKsız!..
MîM MuhaBBetlerimle…


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNLüm-ÖZü Rum!.

<=Resim=>

Resim EY DİRİGA!.



Ey diriga geçti ömrün kendü özüne gelmedin
Bir gün ansızın göçersün yol yerağın kılmadın..


Eyvâhlar ve yazıklar olsun sana ki, koskoca ömrün boşuboşuna geçti gitti de, kendi ÖZüne gelemedin ki, şahdamarından da AKRABan-Yakının olan Rabbu’l- ÂLemîn’e RÜCÛ’ edip dönemedin!.
Oysa insan nefsinin KuLLuk İmtihÂNında tercih yurdu dünyada ebedî kalacakmışsın gibi hevâ-heves perdesini delemedin. Ve de bir gün yarım nefesini kaybedip yol hazırlığı-yolluğunu da hazırlamadan göçer gidersin..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---
“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Resim

Dünyayı ma'mur edersin dini eyledin harab
Şöyle gâfilsin bu yolda bir içim su almadın..


Nefsinin hevâ-hevesine uyup, durmadan dünyaya koşturup, sahib çıkıp evler barklar kurmaktasın!.
Ham AKLın NakLuLLAH’a ULAşamadığı için âhireti solladın ve DÎNin gereğini yapmak bir yana harab eyledin.
Sen bu son-UÇu ÖLüm olan KULLuk Yolunda, o kadar büyük bir gaflet/dikkatsizlik, endişesizlik, ve vurdumduymazlık içindesin ki, âhiret yolunda bir İÇimlik BİLe OLsa TEVHiD SUyu ALmadın..


Resim

Nefse uydun aklı kodun Hakk'a olmadın mutî’
Bu dalâlet içre kaldın hiç hidâyet bulmadın..

MuhaMMedî RüŞDüne Ermemiş Nefs-i Emmâreyin hevâ-hevesine uyup, NakLuLLAH’a ULaşım İpin olan AKLını bir tarafa koydun ki, Yaratan HAKk'a MuhaMMedî Mutî’ olup, DUYup UYup itâat etmedin!.
Tüm ömrünü dalâlet sapıklığı bataklığında geçirip Hakka ve Hayra Hidâyete hasrett kaldın..


Resim

Hak yoluna bir kâdem ihlas ile yürümedin
Din ü iman terkin urdun nefs yolundan kalmadın..

HAKk Yoluna bir ayak bile olsa ihlas ile yürümedin, Dini ve imanı terk edip Nefs-i Emmâreyin dünyaperest hevâ-heves yolundan geri kalmadın..

Resim

Ol Hüda nefsini düşman kıldı sana aklı dost
Düşmanını dost edindin ey hayf kim bilmedin..


Halbu ki, ALLAHu zü’l- CeLÂL sana AKLı, NAKLi bulman için dostun kıldı ve nefsini de bozguncu düşmanın kılmışken sen onu dostun yaptın emrine girdin ki, sen gerçek korkunun ne olduğunu hâlâ BİLemedin ve gereğini yapmadın!.

Resim

Hakk'ı koydun sen hevâna uydun oldun putperest
Bende oldun nefsine bir dem Hakk'a kul olmadın..

Koskoca ömür boyu HAKk TeâLânın hükümlerini bir yana koyup, ham nefsiyin hevâ-hevesine uydun ve de, PUTun yaptın eyy putperest!.
Böylece sapık nefsiyin KÖLEsi oldun ve bir ÂN bile olsun HAKk TeâLâ’ya KULLuk yapmadın..


Resim

Kanı Hak ile ezelde ettiğin kavl ü karar
Ahdi sıydün gayri sevdün doğru yola gelmedün..


HAKk TeâLâ ile ezelde ELest Bezminde verdiğin SÖZ ve Kararın hani nerede?.

“elestü bi rabbiküm?.”.. “belâ şehidnâ” Ahdini kalbinden sıyırdın çıkardın, dosdoğru YOLunu terkedip başklarına kul olup sevdin!.


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---
“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

Resim

Eşrefoğlu Rumî ezel ikrârına durdun ise
Mâsivâ rengin gönülden pes ne içün silmedin..


Ey MuhaMMedî Hakk Âşık Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu Babam, ELest Bezminde verdiğin SÖZ ve Kararında durduysan,
Şu gönlündeki mâsivâ/HAkk’tan başka her şey’in renklerini niçin silip tertemiz yapmadın!..


Resim

Diriğ: f. Men'etmek, korumak, esirgemek. * Eyvâh, yazık.
Diriga: f. Yazık, eyvahlar olsun!
Yarağ (t): Yarayan, gerekli şey.Silah.
Mutî’: İtaatli. Terbiyeli. İsyan etmeyen. * Rahat.
Dalâlet: İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak. * Şaşkınlık.
Hidâyet: Doğruluk. İslâmlık. Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak.
Kâdem: Ayak. Adım.
Hayf: (Hayfâ) Emansızlık. Haksızlık. Zulüm. Cevr. (Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun meâlinde söylenir.)
Hevâ: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
Bende: f. Bağlanmış olan. Köle. Esir. Hizmetçi. Hizmetkâr. Kul.
Ahd: Vâdetme. Söz verme. Vefâ. Yemin. And. Misak. Peymân. * Asır. Devir. Tevhid. Mukavele.
İkrâr: Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNLüm-ÖZü Rum!.

<=Resim=>

Resim EY GÖNÜL!.


Ey gönül var kim bu derdden sen haberdâr olmadın
Anın içindir bu yolda sen çekerdâr olmadın!.


Ey gönül var git dünya işine ki, sen bu AŞKuLLAH derdinden haberdâr/özüne vâkıf olmadın/olamadın!.
Onun içindir ki, AŞKuLLAH Yolunun çiLLelerini çekenlerden olmadın/olamadın!.


Resim

Ey gönül var kim benimle Dost'a karşı yetmedin
Çok cefâlar eyledin bana vefâdâr olmadın..


Ey gönül var git dünya işine ki, nefse uydun RÛHumla BİZ Olup Dost'a gitmekte çaba ve azim göstermedin..
Nefsin hevâ-hevesine uydun nice cefâlar eyledin de bana vefâlı olmadın/olamadın!.


Resim

Her gice fikrinde ben bir lahza haba varmadın
Sen benimle yâr olup bir gece bidâr olmadın..


İşin gücün ben oldum geceler boyu beni bekledin de bir ÂN bile uyumadın.
Beni YÂRime salmadında kendine yâr edip bir gece olsun uyuyup kalmadın olmadın/olamadın!.


Resim

Ben doladım Dost zülfün boynuna kılmak kement
Sen perişanlık idüp ol dâra berdâr olmadın..


Ben senin hevâ-heves bOYNuna Nazlı Dostun Tevhid zülfünün telini ip edip doladım,
Sen ise perişÂNLık edip yaklaşmadın ve AŞKuLLAH DÂRağacında SALLanıp Asılmadın.. olmadın/olamadın!.


Resim

Ben ki ol şah’ın cemâli şem'ine pervâneyim
Var gönül var kim düşüp ol şem'a yanar olmadın..


Ben ki tâa EZeLin ELest Bezminden beridirO yüce ŞÂHımın GüL CemÂLinin kor ateşine dalan divÂNe pervanesiydim..
Sen ise Nefsin DÜNyevî hevâ-hevesoyununa saplandın da, ol Şe’ÂNuLLah şem'a/ataşında yanar olmadın/olamadın!.


Resim

Pes senin gibi gönül varsın bana mahrem değil
Çünkü bu aşk zehrini benimle tadar olmadın..


Artık bundan sonrası senin gibi gönül benim gizli sırlarımı bilicim değildir.
Çünkü sen bu gel-geç ölümlü dünyada yaşamaya can attın da, AŞKuLLAH zehrini içip de ebeden DİRiLerden olmadın/olamadın!.


Resim

Eşrefoğlu Rumî ile yoldaş oluben gönül
Geçüben assı ziyândan Dost'a gider olmadın..


Gerçek MuhaMMedî HAKk ÂŞık Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu BaBam ile BİZ BİR-İZ YOL YOLdaşı olup da,
Şu gÖLge Oyunu fâni Dünyanın anasından, kârından ve zararından vazgeçip Ebedî DOST’a gider olmadın/olamadın!.


Resim

Haberdâr: Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan.
Çekerdâr: Çekenler..
Vefâdâr: Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
Lahza: Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman. Bir an. En kısa zaman. Göz ucu ile bir bakış. Zaman.
Hâb: f. Uyku. Rü'yâ.
Bidâr: f. Tutkun, âşık, düşkün.
Dâr: Dârağacı, idam sehpası.
Berdâr: f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.* Tutucu. İtaat edici ve ettirici.
Şem': Mum, ışık.
Pervâne: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek.
Pes: Öyle ise, imdi..
Mahrem: Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.
Ass: Her nesnenin aslı, her şeyin esası.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: EŞREFOĞLU RUMÎ (ks) DİVÂNI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim gÖNLüm-ÖZü Rum!.


<=Resim=>


Resim BU GÖNLÜM!.



Bu gönlüm derdine düştü Hüda'nın
Unuttu şevkini iki cihânın..


HaKk Âşık gönlüm El Hâdî Hüdâ celle celâlihu AŞKına düşünce,
Bu dünya ve âhiret âlemlerinin çok istenen şiddetli arzu ve heveslerinden vazgeçip unuttu..


El Hâdî :
Resim

Resim

Feragat cübbesine çekti başın
Bıraktı kaydını bu cism ü canın..


Bu iki Âlemin isteklerinden Boşaldı, hâlî olup daha bir şey istemekten vaz geçti, feragat cübbesini başına çekti.
Değil iki âlem, şu HÂLdeki ten ve can bağlarımı başı boş bıraktı..


Resim

Kamu sevdiklerinden yüz çevirdi
Özünden yuydu nakşın mâsivânın..


Bu tüm sevdiklerini terk edip yüzünü NazLı YÂRine çevirdi,
RABBının AKReBi ÖZündeki HAKk’tan gAYRı küllî Şeyin ismini, cismini, resmini ve İZini bile yıkadı, sildi, süpürdü ve DIŞa attı İÇinden..


Resim

Boşaldı doldu Dost'un derdi ile
Yudu defterlerin çun u çeranın..


İğreti, izafî, gelgeç ve ölümlü görüntü düşüncelerini boşaltıp attı ve yerine yüce Dostun AŞK Derdiyle dopdolu oldu.
Ve Aklındaki-İçindeki, “niçin, niye böyle, şayet, ne zaman ki” gibi şüphe ve sebeb arama defterlerini yıkadı arıttı kuruttu..


Resim

Taşa çaldı şişesin nam u nengin
Oda yaktı yuvasın ad u sanın..


Halkın zahirî hayatta baş tacı ettiği geçici benlik namı, ünü, şöhret şişesini taşa çalıp kırdı parçaladı..
Bu gölge hayatta doğduğunda kendisine verlen isim ve topladığı makam mevki sanılarının yuvasını İÇ ateşine atıp yaktı temizledi..


Resim

Kamu rahatların mihnete verdi
Dolu dolu içer zehrin belânın..


Bu gelgeç Âlemindeki rahatlıklarının sonunun mihnet/zahmet, eziyet, dert, belâ olduğunu anladı ve
Zehir BeLÂsının doğuracağı Zemzemi BİLdiğinden cümle ÇiLLeleri nefes nefes dolu dolu içmekte..


Resim

Bu yokluk yazusunda çok seğirtti
Bekâsın ta bulunca ol bekânın..


ASLında SANaL ve yokluk yurdunda epeyce sağa sola seğirtip koşturdu,
O kadar ki, kendi bekâsını gerçek El Bâkî ALLAH celle celâlihu Bekâsında buluncuya kadar..


El Bâkî :
Resim

Resim

Ne âşıktır bu gönül Allah Allah
Ne urdu terkini göre mekanın..


“Allah Allah!.” Ne kadar da gerçek HaKk âşık şu deli gönlüm,
Bakıp görür müsünüz ki şu gölge mekânı içindeyken terk etmek erdemine erip, HAKk’a yürüdü..


Resim

Gel Eşrefoğlu Rumî sen dahi gel
Dağıt leşkerlerin kibr ü riyanın..


Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu Babam sen de gel,
Şu KULLuk İmtihânındaki baş engellerinden olan kibir ve riyâ askerlerin dağıtıp yerle bir et!.


Resim

Diriyken kendini var ölmüşe say
Geçir ol Dost ile devr-i zemanın..


Sen de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’inÖlmedenönceöldiril!” fermanını DUY ve UY!. Dünyaya karşı arzuların ölüsay!.
Bundan sonrası Şahdamarından daAKRABan Dostun İle BİZ BİR-İZ devrinde DevrÂN Eyle ve ÖMRünü Hakkta geçir!
.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden ÖNce ÖLünüz!”
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)


Resim

Şevk: Çok istek, şiddetli arzu. * Neş'e. *Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama. * Memnun. Şâduman
Feragat: Tok gözlülük. Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek. Şahsî dâvasından vaz geçmek. * Boşalmak, hâlî olmak.
Kayd: Kelepçe, bağ. * Bağlamak. * Bir şeyi bir yere yazmak. * Deftere geçirmek. * Sınırlamak. * Şart.
Nakş: Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak. * Resim. * Tezyin etmek. * Bedene batmış dikeni çıkarmak. * Bir şeyin esasını araştırmak
Çun: f. (Tâlil edatı) Ne zaman ki, çünkü, şu sebepten ki, gibi, şâyet, zirâ, nasıl, niçin, çerâ.. den beri mânalarına gelir.
Çera: f. Niçin, niye böyle?
Neng: f. Ayıp, utanma, hayâ etme. * Ün, şöhret, nam.
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Leşker: f. Asker.
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön