ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Şu ANdaki Sünnetullah içinde yaşayan “Biz”lerin hamm AKLı ile Kur'ân-ı Kerimimize baktığımızda İnsÂNlık Mâ-SALLı Muhteşemdir:

ANAsız BaBasız ÂDEM aleyhi's-selâm.
ANAsız BaBalı HaVva aleyha's-selâm.
ANAlı BaBasız İSÂ aleyhi's-selâm
ANAlı BaBalı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.. ve HATMm


Ve her İnsÂNoğlunun geçirdiği 4 EVRe:

1. Nutfe (damla) merHÂLesi
2. Alaka (kan pıhtısı) merHÂLesi
3. Mudga (et parçası) merHÂLesi
4. Ruh üfürülmesi merHÂLesi..


merHÂLe: (Rihlet. den) Menzil. Konak. İki konak arası mesafe. Bir günlük yol. Derece, kÂdeme.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِن مُّضْغَةٍ مُّخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِّنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاء إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِن بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنبَتَتْ مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ

Resim---“Yâ eyyuhen nâsu in kuntum fî raybin mine’l- ba’si fe innâ halaknâkum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe min mudgatin muhallekatin ve gayri muhallekatin li nubeyyine lekum, ve nukırru fîl erhâmi mâ neşâu ilâ ecelin musemmen summe nuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum ve minkum men yuteveffâ ve minkum men yuraddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme min ba’di ilmin şey’â(şey’an), ve tere’l- arda hâmideten fe izâ enzelnâ aleyhe’l- mâehtezzet ve rabet ve enbetet min kulli zevcin behîc: Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.”
(Hacc: 22/5)


min turâbin: topraktan
min nutfetin: nutfeden, bir damla sudan
min alakatin: alakadan (bir noktadan asılı duran şeyden), (rahim cidarına bir noktadan asılı duran embriyo)
min mudgatin: bir çiğnemlik et görüntüsündeki ceninden


ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
Resim---“Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn: Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.”
(Mü'rninûn: 23/13)

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Resim---“Summe halaknen nutfete alakaten fe halakne’l- alakate mudgaten fe halakne’l- mudgate ızâmen fe kesevne’l- izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn: Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.”
(Mü'rninûn: 23/14)

İşte bu, İnsÂNlık Hayatımızın Temel Tohumu ÂDEM aleyhi's-selâm BaBamızı Temel Kitabımız Kur'ân-ı Kerimce inceleyelim inşae ALLAHu TeâLâ:

İnsÂN’ın Tekvin Tecellîsi Serüveni..


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ: Andolsun, biz Âdemoğlunu yücelttik-mükerrem kıldık; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.”
(İsrâ 17/70)

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---“Lekad halakne’l- insâne fî ahseni takvîm: Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde-kıvamda yarattık.”
(Tîn 95/4)


ahseni: en güzele (ahsene) ulaşabilecek.
takvîmin: takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı. Kıvam.


وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ
Resim---“Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn: Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.” (Rûm 30/20)

فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ مِمَّ خُلِقَ
Resim---“Fel yenzuril insânu mimme hulık: İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı?”
(Târik 86/5)

خُلِقَ مِن مَّاء دَافِقٍ
Resim---“Hulika min mâin dâfik: Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı.”
(Târik 86/6)

يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ
Resim---“Yahrucu min beynis sulbi vet terâib: (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlar)dan çıkar.”
(Târik 86/7)


ve et terâibu: ve göğüs kemikleri, göğüs kafesi.

إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ
Resim---“İnnehu alâ rec’ıhî le kâdir: Şüphesiz (Allah), onu yeniden döndürmeye güç yetirendir.”
(Târik 86/8)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »


İLK NÜVe-Çekirdek, ASLın fASLı, insÂNın-Mâsivânın zâhirî Menba’ı-ANA Kaynağı ÂDEM aleyhi's-selâm..

يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Resim---“Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ (rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr (hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn: Ey Âdemoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (varettik). Takva ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.”
(A'râf 7/26)

يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrace ebeveykum mine’l- cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn: Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.”
(A'râf 7/27)

وَإِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً قَالُواْ وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءنَا وَاللّهُ أَمَرَنَا بِهَا قُلْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء أَتَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Ve izâ faalû fâhişeten kâlû vecednâ aleyhâ âbâenâ vallâhu emerenâ bihâ, kul innallâhe lâ ye’muru bil fahşâi, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn: Onlar, “çirkin bir hayasızlık” işlediklerinde: "biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti" derler. De ki: "Şüphesiz Allah, 'çirkin hayasızlıkları' emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?"
(A'râf 7/31)

Allahu Teâlâ celle celâluhu, ilk insanı, ilk peygamberi, insanlığın babasını yaratmakta..
Zâhiren Zuhûr Tohumuz NEFS TAMMımız Âdem BaBamız aleyhi's-selâm..


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim---“Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ (nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî ve’l- erhâm (erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ: Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.”
(Nisâ 4/1)

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe rabbehumâ le in âteytenâ sâlihan le nekûnenne mineş şâkirîn: O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."
(A'râf 7/189)

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh (rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn: Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”
(Rûm 30/21)

Âyeti kerimenin metninde geçen "es-sülâle" kelimesi Arapça "selle" kelimesinden türemiştir. Bu da; bir şeyi başka bir şeyden çekip çıkarmaya denilir. Mesela; kılı hamurdan "çekip çıkardım" da kullanılan anlam gibi. Buna göre meni yani damla da, âyette sülâle gibidir. Çünkü meni sırttan çekilip çıkarılır. (Bunu Kurtubî ifâde etmiştir)
(Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmil-Kur'ân, 12/109)

Sülâle: Soy, sop. Bir kimsenin soyu.
Sülâle: Sıkınca parmakların arasından dışarı çıkan safi balçık. Meni akıntısı..


Hz. Âdem aleyhi's-selâm’ın yaratılışının nasıl gerçekleştiğini ve onun, insanların atası olduğunun açıklanması Buharî ve Müslim'in Sahîhlerinde rivâyet edilen "şefaat" hadisinde geçmektedir.
Bu hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"İnsanlar, kıyamet gününün musibetinden kendilerini kurtarmak için şefaat edecek kimseleri araştırırlar. Bunun üzerine insanlar, Âdem'e gelirler ve ona, kendileri için şefaat etmesini isteyerek: “Ey Âdem! Sen insanların atasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi (bütün isimleri sana öğretti), melekleri senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Bundan dolayı Allah katında itibarın ve makamın var) Rabb'in nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu hâlimizi ve başımıza şu geleni görmüyor musun?” derler. Âdem: “Bugün Rabb'im öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonrada böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü cennette iken Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa karşı geldim. (Ben Cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bana yeter) Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Nuh'a gidin!” diyecek......"

(Şefaat hadisini îbn Hacer el-Askalânî'n, Buharî'nin Sahîh'i üzerine yazdığı Fethü'l- Bari 6/371'de bulabilirsiniz. Ayrıca Buharî, Enbiyâ 3/8, Tefsir Beni İsrail 5, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rîkâk 51; Müslim, îman 322 (193), 327 (194); Tirmizî, Kıyamet 11, (2436)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Âdem aleyhi's-selâm’ın YARAtılış serüveni Kur'ân-ı Kerimde:

1- “TurÂB-Toprak” HÂLinde ÂDEM aleyhi's-selâm:

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ
Resim---Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn: Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.” (Rûm 30/20)

Sahîh bir hadisi şerîfte ise,
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: "Allah, Âdem'i yeryüzünün her tarafından topladığı bir tutara topraktan yaratmıştır. Bu sebeble Âdemoğulları toplanan o topraklar ölçüsünde bir kısmı beyaz, bir kısmı kırmızı ve siyah, bir kısmı kötü, bir kısmı temiz ve hoş olarak dünyaya gelmiştir."
(Bu hadisi, Tîrmizi (2934)de; Ebu Davut (4693) de rivâyet etmiştir. Tîrmizi bu hadis hakkında, "Hasen- Salâh" demiştir. B.k.z: İbnü'l-Esîr, Câmiü'l-Usûl, İV/ 31)

Hz. Âdem aleyhi’s-selâm'ın TürÂB- Toprak merHÂLesine işaret eden âyetler şunlardır:

قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا
Resim---Kâle lehu sâhıbuhu ve huve yuhâviruhû e keferte billezî halakake min turâbin summe min nutfetin summe sevvâke raculâ: Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" (Kehf 18/37)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِن مُّضْغَةٍ مُّخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِّنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاء إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِن بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنبَتَتْ مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
Resim---Yâ eyyuhen nâsu in kuntum fî raybin mine’l- ba’si fe innâ halaknâkum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe min mudgatin muhallekatin ve gayri muhallekatin li nubeyyine lekum, ve nukırru fîl erhâmi mâ neşâu ilâ ecelin musemmen summe nuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum ve minkum men yuteveffâ ve minkum men yuraddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme min ba’di ilmin şey’â(şey’an), ve tere’l- arda hâmideten fe izâ enzelnâ aleyhe’l- mâehtezzet ve rabet ve enbetet min kulli zevcin behîc: Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.” (Hacc 22/5)

وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Resim---Vallâhu halakakum min turâbin summe min nutfetin summe cealekum ezvâcâ (ezvâcen), ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih (ilmihî), ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâb (kitâbin), inne zâlike alâllâhi yesîr: Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.” (Fâtır 35/11)

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ (şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn: O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır).” (Mü'min 40/67)

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
Resim---Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ (sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, huve enşeekum mine’l- ardı vesta'marakum fîhâ festagfirûhu summe tûbû ileyhi, inne rabbî karîbun mucîb: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir." (Hûd 11/61)

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى
Resim---Minhâ halaknâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ.: Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.” (TâHâ 20/55)

ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا“
Resim---''Summe yuîdukum fîhâ ve yuhricukum ihrâcâ: "Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip çıkaracaktır." (Nûh 71/18)

ALLAH celle celâluhu yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklerine bildirdiği zaman; İlim, İrade ve Kudret sıfatlarıyla donatacağı ve tüm Esmâlarını fiilen yükleyeceği bu varlığın yeryüzüne uyum sağlaması için maddesinin de yeryüzü elementlerinden olmasını dilemiştir:

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ
Resim---Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn: Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.” (Rûm 30/20)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLAH celle celâluhu İmkÂNla İmtihÂN edeceği İNSÂNın İLKi ÂDEM aleyhi's-selâmın Bedeni-Kabı olan TurÂBın-Toprağın HÂLden HÂLe GEÇişini Kur'ân-ı Kerimde:

2- "Tîn" HÂLinde ÂDEM aleyhi's-selâm:


Tîn: (c.: Etyân) Balçık. TOPRAĞın Su ile karışımıdır-bİLEliği ki, buna çamur ve balçık denilir.

Bu safha insan ferdiyyetinin ilk teşekkül ettirilmeğe başlandığı merhaledir:

فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ
Resim---Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib: Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık.” (Saffât 37/11)

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ
Resim---Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ (ecelen), ve ecelun musemmen indehu summe entum temterûn: Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun katındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz.” (En'âm 6/2)

قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلاَّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَاْ خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Resim---Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuke, kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn: (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (A'râf 7/12)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ
Resim---Ve lekad halakna’l- insâne min sulâletin min tîn: Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.” (Mü'minûn 23/12)

الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ
Resim---Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halka’l- insâni min tîn: O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.” (Secde 32/7)

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
Resim---İz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn: Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.” (Sâd 38/71)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Resim---Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn: "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sâd 38/76)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Resim---Halaka’l- insâne min salsâlin ke’l- fehhâr: İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.” (Rahmân 55/14)

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Resim---Ve halaka’l- cânne min mâricin min nâr: Cann'ı (cinni) da 'yalın/dumansız bir ateşten' yarattı.” (Rahmân 55/15)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---Ve le kad halakne’l- insâne min salsâlin min hamein mesnûn: Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.(Hicr 15/26)


salsâlin: toprak (inorganik maddeler) ve su karışımından meydana gelmiş, zamanla sıcakta suyu uçup kurumuş ve içinde havanın dolaşabileceği, sese dönüşebileceği boşluk olan cisim (Al-i İmran-59, Rahmân-14)
hamein: organik) dönüşüme uğramış
mesnûnin: standart (belli) bir şekil verilmiş.



وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn: Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım." (Hicr 15/28)

قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn: Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim." (Hicr 15/33)

ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ
Resim---Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn: Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.” (Secde 32/8)


mehînin: basit, kıymetsiz, aşağılık.

هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا
Resim---Hel etâ ale’l- insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ: Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip geçti.(İnsân 76/1)

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا
Resim---İnnâ halakne’l- insâne min nutfetin emşâcin nebtelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ: Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.(İnsan 76/2)


min nutfetin: nutfe, bir damla.
emşâcin: karışık, (iki hücrenin) karışımı, birleşimi.



خُلِقَ مِن مَّاء دَافِقٍ
Resim---Hulika min mâin dâfik: Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı.” (Târik 86/6)

يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ
Resim---Yahrucu min beyni’s- sulbi ve’t- terâib: (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlar)dan çıkar.(Târik 86/7)

الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ
Resim---''Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halka’l- insâni min tîn: O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.” (Secde 32/7)

SU.. Mâe.. NûruLLAHın MuhaMMedîyyet HÂLi.. MâsiVÂ Menbağı..
Hayatımızın Temel taşı ve tıpkı yeryüzü gibi %75'imizi oluşturan SU..


وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih (batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn (ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’ (erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr: Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Nûr 24/45)

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
Resim---Ve huvellezî halaka mine’l- mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ (sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ: Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir.(Furkân 25/54)


ve sıhran: ve sıhriyyet, (birbirine) karışma, hısımlık.


ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
Resim---Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn: Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.” (Mü'minûn: 23/13)

“İşte ilk insan, yaratılışının mertebelerinde, önce böyle bir çamurdan sıyrılıp çıkarılmış, sonra hülâsadan (bir soydan) yaratılmıştır.”
(Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, V, 3056-3059, 3431-3432)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

3- “Tîn-i Lâzib” HÂLinde ÂDEM aleyhi's-selâm:

Tîn-i Lâzib: Cıvık ve yapışkan-yapışıp kalan-sabit yapışkan ve cıvık olan çamur ki süzülmüş çamurun cıvık ve yapışkan HÂLİ..


فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ
Resim---Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib: Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık.” (Saffât 37/11)

4- “Hame-i Mesnûn” HÂLinde ÂDEM aleyhi's-selâm:


Hame’: Uzun müddet su ile yumuşayıp değişmiş cıvık ve kokar çamur. Balçık.
Mesnûn: Sûretlenmiş. Şekillendirilmiş. Kalıba dökülmüş. KÂBb Olmuş.


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---Ve le kad halakne’l- insâne min salsâlin min hamein mesnûn: Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.(Hicr 15/26)

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Resim---Ve’l- cânne halaknâhu min kablu min nâri’s- semûm: Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.(Hicr 15/27)

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Ve iz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn: Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım." (Hicr 15/28)

5- “Salsal” HÂLinde ÂDEM aleyhi's-selâm:


Salsal: Kuru balçık. Kumla karışıp kurumuş olan balçık..

وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Resim---Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn: Şüphesiz biz, gerçekten biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar biziz.” (Hicr 15/23)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Resim---Halaka’l- insâne min salsâlin ke’l- fehhâr: İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.” (Rahmân 55/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

6- “Fahhâr” HÂLinde ÂDEM aleyhi's-selâm:

Fahhâr: kupkuru Çanak, Çömlek. Toprak testi. Kiremit..
Salsal: Kuru çamur demektir.


ALLAHu zü’l- CeLÂL kokmuş ve sûretlenmiş çamuru da kurutarak "fahhâr" (kiremit, saksı, çömlek) gibi tamtakır kuru bir hale getirdi.
(Hâzin; Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., VIII, 4669)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Resim ---Halaka’l- insâne min salsâlin ke’l- fehhâr: İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.” (Rahmân 55/14)

Ve Toprak KABın bekleyişi..:

هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا
Resim ---Hel etâ ale’l- insâni hînun mine’d- dehri lem yekun şey’en mezkûrâ: Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip geçti.” (İnsân 76/1)

Hz. Âdem aleyhi’s-selâm'a Ruh Verilmesi:


ALLAHu zü’l- CeLÂL Hz. Âdem aleyhi’s-selâm 'i yaratırken, yukarıda anlatıldığı gibi maddesi olan çamuru, çeşitli mertebelerde değişikliğe uğratarak, canın verilmesi ve ruhun nefhedilmesine müsaid bir hale getirdi. Nihâyet şekil ve sûretinin tesviyesini ve düzenlemesini tamamlayınca ona can vermiş ve ruhundan üflemiştir:

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
Resim ---İz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn: Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.” (Sâd 38/71)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Resim ---Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn: "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sâd 38/72)

فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
Resim ---Fe secede’l- melâiketu kulluhum ecmaûn: Meleklerin hepsi topluca secde etti;” (Sâd 38/73)

إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنْ الْكَافِرِينَ
Resim ---İllâ iblîs (iblîse), istekbere ve kâne mine’l- kâfirîn: Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.” (Sâd 38/74)

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْعَالِينَ
Resim ---Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy (yedeyye), estekberte em kunte mine’l- âlîn: (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" (Sâd 38/75)

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Resim ---Kâle ene hayrun minh (minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn: Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sâd 38/76)

قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلاَّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَاْ خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Resim ---Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuke, kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn: (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (A'râf 7/12)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Resim ---Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn: "Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr 15/29)


sevveytu-hu: onu sevva ettim, dizayn ettim. seviyeledim.


ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ
Resim ---Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn: Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.(Secde 32/8)

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim ---Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn: Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?(Secde 32/9)


sevvâ-hu: sevva etti, düzenledi. Seviyeledi.


ALLAHu zü’l- CeLÂL böylece Hz. Âdem aleyhi's-selâm'ı en mükemmel bir şekilde yarattı. Boyunun uzunluğunun altmış "zirâ" olduğu bazı kaynaklarda kaydedilir.
(Kurtubî, Tefsir, XX, 45)

Yaratılışı tamamlandıktan sonra Allahü Teâlâ ona, haydi şu meleklere git, selâm ver ve onların selâmını nasıl karşıladıklarını dinle! Çünkü bu, hem senin, hem de zürriyyetinin selâmlaşma örneğidir. Bunun üzerine Hz. Âdem aleyhi’s-selâm meleklere: "Es-selâmü aleyküm" dedi. Onlar da: "Es-selâmu aleyke ve rahmetullah" diye karşılık verdiler, Âdem aleyhi’s-selâm, insanların büyük atası olduğu için, Cennet'e giren her kişi, Âdem aleyhi’s-selâm’ın bu güzel sûretinde girecektir. Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın torunları, onun güzelliğinden birer parçasını kaybetmeye devam etti. Nihâyet bu eksiliş şimdi (Hz. MuhaMMed zamanında) sona erdi.
(Buhârî, Sahih, IV, 102, Halk-ı Âdem aleyhi’s-selâm, 2 Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 76, Hadis no: 1367)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Hz. Âdem aleyhi’s-selâm'a İsimlerin Öğretilmesi:

Allah Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ı yarattıktan sonra, dünyaya yerleşip kendilerinden faydalanabilmeleri için ona eşyanın isimlerini ve özelliklerini öğretti. İsimlerin dalâlet ettiği varlıkları anlama kabiliyeti verdi.

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim ---Ve iz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî câilun fî’l- ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku’d- dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn: Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.” (Bakara 2/30)

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim ---Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum ale’l- melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn: Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi.” (Bakara 2/31)

قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Resim ---Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente’l- alîmul hakîm: Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara 2/32)

Bu âyetlerde geçen "halife" vekâlet gibi asaletin karşıtı olarak başkasına vekillik etmek, yani az veya çok aslın yerini tutarak, onu temsil etmek demek olan “hilâfet” masdarından türemiş bir sıfattır. İsim olarak kullanılır. Aslı "halif"tir. Sonundaki "tâ" harfi mübalâğa içindir. Birinin arkasından makamına ve yerine vekâlet eden demektir. Bu niyâbet (vekâlet) ya aslın geçici olarak makamından ayrılması dolayısıyla verilir veya aslın acizliğinden dolayı yardım etmesi için verilir. Yahut bunların hiçbiri olmadığı halde asıl, vekiline sırf bir şeref bahşederek onu yüceltmek için vekâlet verir. İşte Cenâb-ı Allah'ın arzda evliyâsını istihlâfı bu kâbildendir.(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Garibi'l-Kur’ân İstanbul 1986, s. 223; Hamdi Yazır, a.g.e., I, 300)


İstihlâfı: Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek.

Cenâb-ı Allah: "Yeryüzünde bir halife yaratacağım ve tayin edeceğim." buyurmuştu ki: “Kendi irade ve kudret sıfatımdan ona bazı salâhiyetler vereceğim, o bana izâfeten, bana niyâbeten yarattıklarım üzerinde birtakım tasarruflara sahib olacak, benim namıma ahkâmımı yeryüzünde yürürlüğe koyup uygulayacaktır. O, bu hususta asil olmayacak, kendi zâtı ve şahsı namına asıl olarak hükümleri icra edemeyecek ancak benim bir nâibim, kalfam olacak, iradesiyle benim iradelerimi, emirlerimi, kanunlarımı tatbike memur bulunacak sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı vazifeyi icra edecek olanlar bulunacaktır.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ الأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim ---''Ve huvellezî cealekum halâife’l- ardı ve rafea ba’dakum fevka ba’dın deracâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîu’l- ikâbi ve innehu le gafûrun rahîm: Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir.” (En'âm 6/165)
Âyetinin sırrı zâhir olacaktır. Bu mânâ, Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn'den uzun uzadıya nakledilegelen tefsirlerin özetidir. (Elmalılı, a.g.e., I, 300)

Allah Teâlâ, Âdem aleyhi’s-selâm’ı yeryüzünde halifesi yapacağını meleklerine istişâre eder gibi tebliğ etmiş, Âdem aleyhi’s-selâm’ı yarattıktan sonra ona eşyanın isimlerini öğretmiş, eşyanın bilgisini edinme ve beyân etme kabiliyetini vermiştir. Meleklerin devamlı olarak tesbih ve takdis vazifesiyle meşgul olmaları ve nefislerinin olmaması sebebiyle yeryüzünde halifelik ve imtihan keyfiyetlerine Âdem aleyhi’s-selâm ve evlâdlarının lâyık olacaklarını Âdem aleyhi’s-selâm ile meleklerini bir imtihandan geçirerek göstermiştir.
ALLAHu zü’l- CeLÂL Âdem aleyhi’s-selâm’ı yarattıktan sonra zevcesi Havva'yı onun eğe veya başka bir görüşe göre kaburga kemiğinden yarattı.

(Kitabü Mecmuatün mine't-Tefâsir içinde Hâzin, II, 3)

İbn Mes'ûd ve İbn Abbâs: "Allah Havva'yı, Âdem aleyhi’s-selâm’ı Cennet'e yerleştirdikten sonra yaratmıştır." demişlerdir.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim ---Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ (nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî ve’l- erhâm (erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ: Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisâ 4/1)
(Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, XI, 304)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın Cennet'e Yerleştirilmesi:

ALLAHu zü’l- CeLÂL, Âdem aleyhi’s-selâm ve eşine şöyle buyurarak, Cennet'e yerleştirdi:

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ
Resim ---Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcuke’l- cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihi’ş- şecerete fe tekûnâ mine’z- zâlimîn: Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik(Bakara 2/35)

وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim ---Ve yâ âdemuskun ente ve zevcuke’l- cennete fe kulâ min haysu şi'tumâ ve lâ takrabâ hâzihi’ş- şecerete fe tekûnâ mine’z- zâlimîn: Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zâlimlerden olursunuz.” (A'râf 7/19)

فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى
Resim ---Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ mine’l- cenneti fe teşkâ.: Bunun üzerine dedik ki: "Ey Âdem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun." (Tâha 20/117)

إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى
Resim ---İnne leke ellâ tecûa fîhâ ve lâ ta’râ.: Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda (cennette kalmana bağlı)dır." (Tâha 20/118)

وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى
Resim ---Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ.: Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve güneş altında yanmayacaksın da." (Tâha 20/119)

Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve eşine yasaklanan bu ağacın ne olduğu kesin olarak bilinmiyor. Bu ağacın buğday veya üzüm veyahut da incir olduğu hakkında rivâyetler vardır. Biz bu ağacın ne olduğunu bilemeyiz. Çünkü ALLAHu zü’l- CeLÂL bu ağacın ismini bize bildirmemiştir. Cenâb-ı Hakk Cennet'te Âdem aleyhi’s-selâm’a büyük bir hürriyet vermekle beraber yine de buna bir sınır koymuştur. Bu sınırı aştıkları takdirde, kendilerine zulüm edeceklerdir. Cennet'e bu yasak ağaç, yenilmek için değil, insanın hayatını disipline etmek ve bir sınırlama ve kulluk için konulmuştur. Bununla beraber biz "Dünyayı sevmek, her bir günahın başıdır" hadîsinde bu yasak ağacı tayin eden bir dalâlet buluyoruz. Demek Hz. Âdem aleyhi’s-selâm o zaman dünya sınırlarına yaklaşmamak emri almış ve bundan bir müddet fıtratının gereği olarak yememiştir.
(Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., I, 323-324).

Daha önce İblis, Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın üstünlüğünü çekemeyerek Allah'ın emrine karşı gelmiş, Âdem aleyhi’s-selâm’a secde etmeyip, saygı göstermemiş ve Cennet'ten kovulmuştu. O zaman şeytan'ın Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve evlâtlarına musallat olup azdırma imkânı kaldırılmamıştı. Hatta, İblis'e onları günah işlemeye teşvik etme gücü verilmişti.

قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلاَّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَاْ خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Resim ---Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuke, kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn: (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (A'râf 7/12)

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَاخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرِينَ
Resim ---Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mine’s- sâgirîn: (Allah:) "Öyleyse ordan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.'' (A'râf 7/13)

قَالَ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Resim ---Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn: O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.(A'râf 7/14)

قَالَ إِنَّكَ مِنَ المُنظَرِينَ
Resim ---Kâle inneke mine’l- munzarîn: (Allah:) "Sen gözlenip ertelenenlerdensin" dedi.” (A'râf 7/15)

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
Resim ---Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâteke’l- mustekîm: Dedi ki: "Mâdem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım." (A'râf 7/16)

ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ
Resim ---Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn: "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (A'râf 7/17)

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُومًا مَّدْحُورًا لَّمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنكُمْ أَجْمَعِينَ
Resim ---Kâlehruc minhâ mez'ûmen medhûrâ (medhûren), le men tebiake minhum le emleenne cehenneme minkum ecmaîn: (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (A'râf 7/18)
(bknz. Hicr 15/32-42)


Çünkü Âdem aleyhi’s-selâm’ın şeref ve üstünlüğü, nefsine ve şeytana uymamakla gerçekleşecekti. Kendilerine verilen akıl ve irade sebebiyle Âdem aleyhi’s-selâm ve soyu, imtihandan geçecekler, sınanmaları için de peygamberler gönderilecekti.
Vesvese vererek insanları azdırma kabiliyetine sahib olan şeytan, ne yaptıysa yaptı, bir yolunu bularak Cennet'e girebildi.

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ
Resim ---Fe vesvese lehumu’ş- şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev'âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihi’ş- şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ mine’l- hâlidîn: Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A'râf 7/20)

وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ
Resim ---Ve kâsemehumâ innî lekumâ le mine’n- nâsıhîn: Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.(A'râf 7/21)

فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَاتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim ---Fe dellâhumâ bi gurûr (gurûrin), fe lemmâ zâkâ’ş- şecerete bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh (cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkume’ş- şecereti ve ekul lekumâ inne’ş- şeytâne lekumâ aduvvun mubîn: Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" (A'râf 7/22)

قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Resim ---''Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne mine’l- hâsirîn: Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız." (A'râf 7/23)

فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى
Resim ---Fe vesvese ileyhiş şeytânu kâle yâ âdemu he’l- edulluke alâ şecereti’l- huldi ve mulkin lâ yeblâ.: Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" (Tâha 20/122)

فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى
Resim ---Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafıkâ yahsıfâni aleyhimâ min varakı’l- cenneti ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ.: Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp kaldı.” (Tâha 20/123)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Böylece Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve Havva ve nesillerinin yeryüzünde yerleşip kalmaları ve burada üreyip geçinmeleri, imtihan edilmeleri takdir edildi ve gerçekleştirildi.

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
Resim ---Fe ezellehumâ’ş- şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh (fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv (aduvvun), ve lekum fî’l- ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.(Bakara 2/36)

mustekarrun: kararlaştırılmışolan, karar kılma.
ve metâun: ve meta, geçinme, maişetini temin etme,


فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim ---Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh (aleyhi), innehu huve’t- tevvâbu’r- rahîm: Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.” (Bakara 2/37)

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim ---Kulnâhbitû minhâ cemîa (cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara 2/38)

قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
Resim ---Kâlehbitû ba'dukum li ba'dın aduvv (aduvvun), ve lekum fîl'- ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." (A'râf 7/24)

Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd, Neseî ve Tirmizî'nin rivâyet ettikleri bir hadîsinde,
Resim ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Âdem aleyhi’s-selâm (aleyhi’s-selâm) ile Musa (aleyhi’s-selâm)'ın ruhları Rableri nezdinde münakaşa ettiler ve Âdem aleyhi’s-selâm (aleyhi’s-selâm), Musa (aleyhi’s-selâm)'ı delil getirerek mağlûb etti. Musa (aleyhi’s-selâm) dedi ki: "Sen Allah'ın eliyle (kudretiyle) yarattığı ve ruhundan üflediği ve melekleri senin için secde ettirdiği ve Cennet'ine yerleştirdiği Âdem aleyhi’s-selâm'sın. Sonra da sen işlediğin suç sebebiyle insanları yeryüzüne indirdin.” dedi. Bunun üzerine Âdem aleyhi’s-selâm: “Sen Allah'ın peygamberliğine ve konuşmasına seçtiği ve içinde her şeyin açıklaması bulunan (Tevrat) levhalarını verdiği ve münacât edici olarak kendisine yaklaştırdığı Musa'sın. Benim yaratılmamdan kaç sene önce Tevrat'ı yazdığını gördün?” dedi. Musa (aleyhi’s-selâm): “Kırk sene önce” diye cevâb verdi. Âdem aleyhi’s-selâm: “Şu halde içinde 've Âdem Rabbi'ne isyan etti de...” meâlindeki âyeti gördün mü?” dedi. Musa (aleyhi’s-selâm): “Evet, gördüm” dedi. Âdem aleyhi’s-selâm: “Allah'ın beni yaratmasından kırk sene önce işleyeceğimi yazdığı işi işlemem üzerine beni nasıl azarlarsın” dedi. Resûlullah (aleyhi’s-selâm): “Neticede Âdem hüccet ile Musa'yı mağlûp etti" buyurdu.
(et-Tâc, I, Hadis no: 40)

Bundan sonra gelecek hidâyet rehberlerine (peygamberlere), iman ederek uyup bağlanacaklar için, korkup üzülecekleri bir şeyin olmadığı ve bunların Cennet'e girecekleri bildirildi. İnkâr edip kötülük yapanların Cehennem'e girecekleri anlatıldı.

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim ---Kulnâhbitû minhâ cemîa (cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara 2/38)

وَالَّذِينَ كَفَرواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim ---Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbu’n- nâr (nârı), hum fîhâ hâlidûn: "İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır." (Bakara 2/39)

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim ---Vellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ulâike ashâbu’l- cenneh (cenneti), hum fîhâ hâlidûn: İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara 2/82)

Âlimler, Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve eşi Havva Anamızın iskân edildiği (yerleştirildiği) Cennet hakkında görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Cennet, lügat açısından bağ, bahçe, bahçelik ve bağlık yer mânâsına gelir. Acaba Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın iskân edildiği bu Cennet, yeryüzünün bağlılık, bahçelik ve ağaçlık köşelerinden bir köşe midir? Yoksa dünyadan ayrı âhirette mü’minlere va'd edilen Cennet midir? Kur’ân-ı Kerim'de buna dair açık ve kesin bir bilgi verilmemiştir. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın eşiyle yerleştirildiği ve içinde yasak ağacın bulunduğu Cennet, âhirette mü’minlere ve iyilik yapanlara va'd edilen, darü's-sevâb (mükâfat yurdu) olan Cennet'tir.
Çünkü ALLAHu zü’l- CeLÂL buyurdu:

قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
Resim ---Kâlehbitû ba'dukum li ba'dın aduvv (aduvvun), ve lekum fîl'-ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." (A'râf 7/24)

قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ
Resim ---Kâle fîhâ tahyevne ve fîhâ temûtûne ve minhâ tuhracûn: Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız." (A'râf 7/25)

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
Resim ---Fe ezellehumâ’ş- şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh (fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv (aduvvun), ve lekum fî’l- ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn: Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.” (Bakara 2/36)

Bu âyetlerde Hubût (inmek) tâbiri ve inilecek yer de arz (yeryüzü) olarak zikredilmiştir. İlk yerleşme noktası yeryüzü dışında bir yer olmalıdır ki, buradan yeryüzüne iniş söz konusu edilebilsin. Eğer Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve Havva aleyha's-selâm'ın yerleştikleri yer arzdaki bir bahçe olsaydı "hubût"tan, inişten söz etmek mümkün olmazdı.
Tâhâ suresi 118-119'uncu âyetlerde Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın yerleştiği Cennet'in anlatılan vasıfları, yani acıkmamak, susamamak, çıplak kalmamak, güneşte yanmamak, sevab ve mükâfat yurdu olarak mü'minlere va'd edilen cennet'e aid niteliklerdir. Bu vasıfta olan bir cennet (bahçe) dünyada yoktur. Öyle ise Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın iskân edildiği Cennet, âhirette mü’minlere va'dedilen Cennet'tir.

إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى
Resim ---İnne leke ellâ tecûa fîhâ ve lâ ta’râ.: Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda (cennette kalmana bağlı)dır." (Tâha 20/118)

وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى
Resim ---Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ.: Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve güneş altında yanmayacaksın da." (Tâha 20/119)

Bu "Cennet" lâfzının başındaki elif lâm (lâm-ı ta'rîf) umûm (istiğrak) için değil, âhid içindir. Bu elif lâm, umûm ifâde ederse Cennetlerin hepsi mânâsına gelir. Hâlbuki Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın bütün Cennetlere (bahçelere) yerleşmesi imkânsızdır. Öyle ise bu Cennet'in mânâsını müslümanlar arasında bilinen ve dârü's-sevâb (mükâfat yurdu) olan Cennet'e hamletmek gereklidir.
(Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, I, 233; Razı, Mefâtîhu'l-Gayb, I, 455; Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu, Kur’ân-ı Kerim Meâl ve Tefsiri, s. 95 vd.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂLEMdeki ÂDEM aleyhi's-selâm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Yine bazı haberlere göre: Allah meleklerinden birisine dünyanın her yerinden topraklar getirterek Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ı Cennet'te yaratmıştır. (İbn Kesîr, Tefsirü'l-Kur’ân'i'l-Azîm, I, 132.)
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ile Hz. Musa aleyhi's-selâm'ın ruhlarının çekiştiğini bildiren hadîs (bunun meâlini yukarıda verdik) de bu Cennet'in sevâb yurdu olan Cennet olduğunu açıklar.
Ebu'l-Kasım el-Belhî ve Ebû Müslim el-İsfahânî de "Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın yerleştiği Cennet, bahçe mânâsına olup bu dünyadadır" derler.
Bu zâtlar âyette geçen "ihbitû" kelimesine de "giriniz, gidiniz, konunuz" gibi mânâlar veriyorlar. " İhbitû mısran = Bir şehre ininiz, yerleşiniz

وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نَّصْبِرَ عَلَىَ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ اهْبِطُواْ مِصْراً فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَآؤُوْاْ بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ذَلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ
Resim ---Ve iz kultum yâ mûsâ len nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayr (hayrun), ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimu’z- zilletu ve’l- meskenetu ve bâu bi gadabin minallâh (minallâhi), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûne’n- nebiyyîne bi gayri’l- hak (hakkı), zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûn: Siz (ise şöyle) demiştiniz: «Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın.» (O zaman Musa da) «Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır.» demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.(Bakara 2/61) gibi.

Bu zâtlar, Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın yerleştiği Cennet'in bu dünyada olduğuna dair şu şekilde delil getiriyorlar:
1) Eğer Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın yerleştiği bu Cennet, sevab ve mükâfat yurdu olan Cennet olsaydı, elbette ebedî kalınacak Cennet olurdu. Hz. Âdem aleyhi’s-selâm de ebedî kalınacak Cennet'te olduğunu bilir ve şeytan da onu:

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ
Resim ---''Fe vesvese lehumu’ş- şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev'âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ mine’l- hâlidîn: Şeytan, kendilerinden “örtülüp gizlenen çirkin yerlerini” açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A'râf 7/20) diyerek aldatamazdı.

2) ALLAHu zü’l- CeLÂL'in buyruğu:
"Onlar (Cennet'te olanlar) oradan çıkarılacaklar da değildir."

لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
Resim ---''Lâ yemessuhum fîhâ nasabun ve mâ hum minhâ bi muhrecîn: Orada onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak değildirler.” (Hicr, 15/48)

Sözünün delâletiyle Cennet'e giren bir daha oradan çıkmaz.

3) İblis, Hz. Âdem aleyhi’s-selâm için secde etmekten kaçınarak kibirlendiğinden Allah'ın gazâb ve lânetine uğramış ve kâfir olmuştur. Böyle olan bir kimse Cennet'e giremez.

4) Âhirette mü’minlere va'd edilen Cennet teklif ve imtihan yeri olmayıp mü’minlerin içinde serbestçe dolaşacakları ve bütün nimetlerinden diledikleri gibi faydalanacakları bir yerdir. Halbuki burada eşiyle beraber Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’a bir ağacın meyvesi yasaklanmıştır.

5) Allahu Teâlâ: "Yeryüzünde bir halife yaratacağım..."
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim ---Ve iz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî câilun fî’l- ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku’d- dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn: Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.” (Bakara 2/30)

Diye belirttiği için Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ı Arz'da yarattı. Kur’ân'da onu göğe (Cennet'e) naklettiğini zikretmedi. Onu dünyadan semaya nakletmesi, ni’metlerin en büyüğünden olduğu için zikredilmeye daha layık olurdu. Kur’ân-ı Kerim'de böyle önemli bir olayı doğrulayacak kesin ve açık bir ifâde yoktur. Öyle ise Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve eşinin iskân edildiği bu Cennet, içinde ebedî kalınacak Cennet'ten başka bir Cennet'tir.
(Râzî, Mefâtîhu'l- Gayb, I, 454)

Hz. Âdem aleyhi’s-selâm'ın oturduğu Cennet'in mükâfat yurdu olan Cennet olması veya bundan başkası olması mümkündür. Çünkü bu konudaki nakli deliller zayıf ve Kur’ân'da buna dair kesin bir delil yoktur. Bunu Allah'tan başka kimse bilemediğine göre, “şu Cennet'tir veya bu Cennet'tir” diye kestirip atmamak veya bu konuda tevakkuf etmek lâzımdır. Nitekim selefi salihîn ve bunlara tâbi olan birçok müfessirler böyle yapmışlardır.
(Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb, 1, s. 455)

Fakat biz burada hemen şunu kaydedelim: Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ve eşinin iskân edildiği Cennet'in mükâfat yurdu olan Cennet olduğuna dair deliller daha kuvvetlidir. Ayrıca Cennet'e girince çıkılamayacağı meselesi duruma göre değişir. Misafir olarak girmekle mûkîm olarak girmek aynı değildir. Nitekim Hz. MuhaMMed (aleyhi’s-selâm) mi'rac gecesi Cennet'e girmiş ve çıkmıştır. Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın Cennet'ten yeryüzüne inişinin mahiyeti bizce meçhuldür.
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın Peygamberliği:
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm ilk insan olduğu gibi aynı zamanda ilk peygamberdir. Hz. Âdem aleyhi’s-selâm yeryüzüne indirildikten sonra, ALLAHu zü’l- CeLÂL insan nesillerinin hepsini onunla eşi Havva'dan türetmiştir.
Allahü Teâlâ bu hakikati Nisâ sûresinin birinci âyetinde şu şekilde dile getiriyor:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim ---Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ (nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ: Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisâ 4/1)

Resim ---Bir hadîs-i şerîflerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Allah Teâlâ Âdem aleyhi’s-selâm’ı yeryüzünün her tarafından avuçladığı bir avuç topraktan yarattı. Bunun için Âdemoğulları kendilerinde bulunan toprak miktarına göre, kimi kırmızı, kimi beyaz kimi siyah, kimi bunların arasında bir renkte; (tabiat bakımından da) kimi yumuşak, kimi sert, bazıları kötü, bazıları da iyi olarak geldiler." buyurdu.
(Tirmizî, Tefsir, 3). Bu hadisi Tirmizî sahih bir senetle rivâyet etmiştir.

Allah, insanı nefsinin şehvet ve şeytanın vesveselerine maruz kalacak şekilde yaratmış, ona bunlara karşı koyacak akıl, hayır ve şerri birbirinden ayırt edecek vicdan (kalb gözü) vermiştir. ALLAHu zü’l- CeLÂL böylece insanı bu dünyada imtihan alanına koyduğu için, hikmet ve rahmetinin gereği olmak üzere hayır, fazilet, şer ve rezâlet yollarını gösterecek, hak ile bâtılı öğretecek, hayır ve kemâl yollarına irşad edecek peygamberler göndermiştir. Cenâb-ı Hakk peygamberler göndermekle, insanın tabiatına ve halîfeliğine uygun imtihan şartlarını tamamlamıştır. Neticede insan bu dünyada yaptıklarının hesabını öldükten sonra diriltilince verecek, imanlı olup iyilik ve sevap terazileri ağır gelenler Cennet'e girecektir. Bunları kendilerine öğretip ikaz etmek için peygamberlere ihtiyaç vardır. İlk insanlara peygamber olmaya en lâyık olan zât, Allah Teâlâ'nın doğrudan doğruya vasıtasız konuştuğu ataları Hz. Âdem aleyhi’s-selâm'dı.
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın peygamberliği kendisine emir ve nehiy olunduğuna dalâlet eden Kur’ân âyetleri ile sabittir. Çünkü onun zamanında başka bir peygamber yoktu. Bu duruma göre kendisine gelen o emir ve nehiyler, vahiy vasıtasıyla olup başka bir vasıta ile değildir. Kur’ân'da geçen Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın iki oğlunun (Habil ve Kabil) Allah'a kurban takdim etmeleri, ikisinden birinin kurbanının kabul olunduğunun bildirilmesi (Mâide, 5/27) Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’a vahiy ile bildirilmiştir. Kur’ân'da Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın peygamberliğe seçildiğinin anlatılması için "Istafâ"
(Âli İmrân, 3/33) kelimesi ile "İctebâ"
(Tâhâ, 20/122) kelimeleri kullanılıyor. Kur’ân'da diğer peygamberler için de ıstıfâ' ve ictibâ' kelimelerinden müştak kelimeler kullanılıyor. (A'râf, 7/144; Bakara, 2/130; Hac, 22/75; Sâd, 38/47; Nahl, 16/121; Âli İmrân, 3/79; Yusuf, 12/6; En'âm, 6/87; Şûrâ, 42/13; Kâlem, 68/50)
Öyle ise Hz. Âdem aleyhi’s-selâm da peygamberdir.
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın peygamber olduğunu açıkça bildiren hadisler de vardır.

Resim ---Ebu Ümame (ö. 81/700) rivâyet ediyor: "Ebu Zerr (ö. 32/652) Peygamberimize: “Yâ Nebîyallah, peygamberlerden ilk peygamber kimdir?' diye sorduğunda, Peygamberimiz (aleyhi’s-selâm): "Âdem aleyhi’s-selâm'dır." dedi. Ebu Zerr: "Yâ Rasûlullah o, Nebî oldu mu?" diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet o mükellem bir Nebî (Allah'ın kendisiyle vasıtasız konuştuğu peygamber) idi." buyurdu.”
(Ahmed b. Hanbel, V, 265)

Diğer bir hadîste de kıyamet gününde, diğer nebîler gibi Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın de bir peygamber olarak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sancağı altında bulunacağı haber verilmiştir. (Tirmizî, II, 202)
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın peygamberliği hususunda bütün müslümanlar ittifak etmişlerdir.
(Teftâzânî, Şerhu'l-Akâid, s. 62; Devvânî, Celâl, s. 71; Aliyyü'lKârî, Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber, 101)
Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’ın evlâdları onun irşâdı ile Allah'a iman etmiş, zamanlarındaki maddî ve manevî ihtiyaçlarını temin eden ahkâmı ondan öğrenmişlerdir. Ebû İdris el-Havlânî'nin, Ebû Zerr'den rivâyet ettiği bir hadîste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Âdem aleyhi’s-selâm'a on sahifelik bir kitap indirildiğini söylemiştir.
(Abdurrahmân Hubneke'l-Meydânî, el-Akidetü'l- İslamiyye ve Usûsuhâ, II, 260)

İnsanların dinden ayrılarak ihtilâf etmeleri, hak dinin izini kaybederek bâtıl i’tikadlara saplanmaları sonradan çeşitli sebeblerle meydana gelen kötü bir durumdur. Böylece beşeriyetin başlangıcının bir vahşet devri olmadığı anlaşılır. Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’dan sonra yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağılan insanlar doğru yoldan ayrılmışlardır. Allah, onlara zaman zaman peygamberler göndermiştir.

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim ---Kâne’n- nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumu’l- kitâbe bi’l- hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîhi, ve mâhtelefe fîhi illâllezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumu’l- beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi mine’l- hakkı bi iznihî, vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm: İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara 2/213)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön