SAMİMİYET

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SAMİMİYET

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SAMİMİYET
İhlâslı İyi niyet

İslâm Dini -> ALLAH celle celâluhu'ya ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e;

MuhaMMedî ŞUÛRu BİLerek Sadakatla Teslimiyyetle MüslümÂN OLuş
MuhaMMedî NÛRu BULarak Samimiyyetle İMâN Edişle Mümin OLuş,
MuhaMMedî SÛRuRda OLarak Sabırla TâBi OLuşla Velîyullah OLuş,
MuhaMMedî ONÛRu YAŞAyarak SeLÂMetle İTÂAT Edişle Ehlullah OLuştan ibârettir..


Samimiyyet: ÖZden-İçten ve kalbden olan sevgi ve bağlılık duygusudur.
Samimiyyeti sağlamak için nasihat, ögüt.,nefsin tâlim/öğretim ve terbiye/eğitiminde esastır.
Halisâne niyet İhlas ve takva ile amel işlemek ve istikâmet üzere yaşayışı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:


لدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ *

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Din nasihattır/samimiyettir!” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da: “ALLAH’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün Müslümanlara!” diye cevap verdi.

(Müslim, İmân, 95)

Samimiyyet, bir işi yapmakta Özümüzün o işle ilgili sadakatından ibârettir.
Samimiyet, sadakatle niyetin ihlasla uygulama dileğidir..
Samimiyyet, hayatta inancın iman, ibadet, irfan, erkan üzere UYgulanmasıdır.

“الدين النصيحة Din, samimiyettir.” Hadis-i Şerifi, mânâ ve muhtevâ/içerik bakımından İslam’ın temeli/medâr-ı İslam olarak kabul edilen dört hadisten biri kabul edilmiştir.

Samimiyetin zıttı olarak aldatma, kandırma, iki yüzlülük gibi davranışlar, zaten İslam ahlâkıyla asla bağdaşmayan niteliklerdir.
Bu bakımdan samimiyet ve ihlas, İslam Dininin özünü oluşturmaktadır.

Bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“ انما الاعمال بالنيات . Ameller niyetlere göredir” buyurmuştur.

Hz. Ömer’ radiyaallahu anhu’dan naklediyor:


إنما الأعمال بالنيات وإنما لكل امرئ ما نوى، فمن كانت هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله ورسوله، ومن كانت هجرته لدنيا يُصيبها أو امرأة يتزوجها فهجرته إلى ما هاجر إليه


Resim---“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.”

(Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11)

Kur'ân-ı Kerimimizde dinimizin özünün samimiyet ve ihlas olduğunu gösteren pek çok âyet ve hadis bulunmaktadır:

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
Resim---“Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).: Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.”
(Beyyine 98/5)

لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn(muhsinîne).: Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.”
(Hacc 22/ 37)

قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأرْضِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Kul in tuhfû mâ fî sudûrikum ev tubdûhu ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).: De ki: "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, her şeye güç yetirendir."
(Âl-i Imrân 3/ 29)

إِنَّ اللّهَ لاَ يَخْفَىَ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء
Resim---İnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fîl ardı ve lâ fîs semâ’(semâi): Şüphesiz, yerde ve gökte Allah'a hiç bir şey gizli kalmaz.”
(Âl-i Imrân 3/5)

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُم بِمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يِظْلِمُونَ
Resim---Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum bimâ kânû biâyâtinâ yazlimûn(yazlimûne).: Kimin tartıları hafif kalırsa, bunlar da ayetlerimize zulmede geldiklerinden dolayı nefislerini hüsrana uğratanlardır.”
(A'râf 7/29)

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---“Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).: Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım."
(Hicr 15/39)

إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
Resim---“İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).: "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
(Hicr 15/40)

قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
Resim---“Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).: (Allah) Dedi ki: "İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur."
(Hicr 15/41)

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
Resim---“İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn(gâvîne).: "Şüphesiz, kışkırtılıp saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur."”
(Hicr 15/42)

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---“Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn(ecmaîne).: Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım."
(Sâd 38/82)

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
Resim---“İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).: "Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç."
(Sâd 38/83)

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
Resim---“İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn(dine).: Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.”
(Sâd 39/2)

قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
Resim---“Kul innî umirtu en a’budallâhe muhlisan lehud dîn(dîne).: De ki: "Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum."
(Sâd 39/11)

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ
Resim---“Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kemâ bedeekum teûdûn(teûdûne).: De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi döneceksiniz."
(A'râf 7/29)

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).: (İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!”
(Hicr 15/39)

إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
Resim---İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).: "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
(Hicr 15/40)

قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
Resim---Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).: (Allah) Dedi ki: "İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur."
(Hicr 15/41)

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn(ecmaîne).: Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım."
(Sâd 38/82)

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
Resim---İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).: "Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç."
(Sâd 38/83)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de buyurdu ki;

عن تميم الداري أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: الدين النصيحة . قلنا لمن؟ قال: لله ولكتابه ولرسوله ولأئمة المسلمين وعامتهم.
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Din, samimi/nasihattir.’ buyurmuştur. (Ravi der ki:) “Biz, “Kime karşı”, diye sorduk. O da: “Allah’a, Kitabına, Rasulüne, Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı” buyurdu.

(Temim ed-Dârî’den; Müslüm, İman 95, Hadis No:55)

قال الله عز و جل احب ما تعبدنى به عبدى الى النصح
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah buyuruyor ki; ‘Kulumun en çok sevdiğim ibadeti, bana karşı samimi olmasıdır.”

(Ahmed b. Hanbel, V/254)

عَنْ أَميرِ الْمُؤْمِنِينَ أبي حفْصٍ عُمرَ بنِ الْخَطَّابِِ رضي الله عنه ، قال : سمعْتُ رسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ « إنَّما الأَعمالُ بالنِّيَّات ، وإِنَّمَا لِكُلِّ امرئٍ مَا نَوَى ، فمنْ كانَتْ هجْرَتُهُ إِلَى الله ورَسُولِهِ فهجرتُه إلى الله ورسُولِهِ ، ومنْ كاَنْت هجْرَتُه لدُنْيَا يُصيبُها ، أَو امرَأَةٍ يَنْكحُها فهْجْرَتُهُ إلى ما هَاجَر إليْهِ »
Resim---Ömer ibni Hattâb radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”

(Buhârî, Bed’ü’l–vahy 1, Îmân 41, Nikâh 5, Menâkıbu’l–ensâr 45, İtk 6, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Talâk 11; Tirmizî, Fezâilü’l–cihâd 16; Nesâî, Tahâret 60; Talâk 24, Eymân 19; İbni Mâce, Zühd 26)

عَنْ أبي عَبْدِ اللَّهِ جابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الأَنْصَارِيِّ رضِيَ الله عنْهُمَا قَالَ :كُنَّا مَع النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم في غَزَاة فَقَالَ : «إِنَّ بِالْمَدِينَةِ لَرِجَالاً مَا سِرْتُمْ مَسِيراً ، وَلاَ قَطَعْتُمْ وَادِياً إِلاَّ كانُوا مَعكُم حَبَسَهُمُ الْمَرَضُ» وَفِي روايَةِ : «إِلاَّ شَركُوكُمْ في الأَجْرِ» رَواهُ مُسْلِمٌ .

Resim---Ebû Abdullah Câbir İbni Abdullah el–Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi::”Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir gazvede bulunuyorduk. Buyurdu ki: “Hastalıkları yüzünden Medine’de kalan öyle kimseler var ki, siz bir yolda yürüdüğünüz veya bir vâdiyi geçtiğinizde, onlar da sizinle birlikte gibidir. ” buyurdu.
Bir başka rivayete göre:
“Sevap kazanmada size ortak olurlar” buyurdu.

(Müslim, İmâre 159)

عَنْ أَنَسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ :رَجَعْنَا مِنْ غَزْوَةِ تَبُوكَ مَعَ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقَالَ: «إِنَّ أَقْوَامَاً خلْفَنَا بالمدِينةِ مَا سَلَكْنَا شِعْباً وَلاَ وَادِياً إِلاَّ وَهُمْ مَعَنَا ، حَبَسَهُمْ الْعُذْرُ».
Resim---Enes radıyallahu anh şöyle dedi: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Tebük Gazvesi’nden döndüğümüz sırada şöyle buyurdu: “Medine’de bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vâdiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mâzeretleri alıkoymuştur. ”

(Buhârî, Megâzî 81, Cihâd 35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihad 19; İbni Mâce, Cihâd 6)

عَنْ أبي هُريْرة عَبْدِ الرَّحْمن بْنِ صخْرٍ رضي الله عَنْهُ قال : قالَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «إِنَّ الله لا يَنْظُرُ إِلى أَجْسامِكْم ، وَلا إِلى صُوَرِكُمْ ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعمالِكُمْ » رواه مسلم .

Resim---Ebû Hüreyre Abdurrahman İbni Sahr radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar. ”

(Müslim, Birr 33; İbni Mâce, Zühd 9)

عَنْ أبي مُوسَى عبْدِ اللَّهِ بْنِ قَيْسٍ الأَشعرِيِّ رضِي الله عنه قالَ: سُئِلَ رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَنِ الرَّجُلِ يُقاتِلُ شَجَاعَةً ، ويُقاتِلُ حَمِيَّةً ويقاتِلُ رِياءً ، أَيُّ ذلِك في سَبِيلِ اللَّهِ؟ فَقَالَ رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَنْ قاتَلَ لِتَكُون كلِمةُ اللَّهِ هِي الْعُلْيَا فهُوَ في سَبِيلِ اللَّهِ » مُتَّفَقٌ عليه

Resim---Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el–Eş`arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:“Biri cesaretini göstermek, diğeri milletini korumak, öteki kendine yiğit adam dedirtmek için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır?” diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:
“Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır. ”

(Buhârî, “İlim”, 45)

عَنْ أبي الْعَبَّاسِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَِّلب رَضِي الله عنهما، عَنْ رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فِيما يَرْوى عَنْ ربِّهِ ، تَبَارَكَ وَتَعَالَى قَالَ : «إِنَّ الله كتَبَ الْحسناتِ والسَّيِّئاتِ ثُمَّ بَيَّنَ ذلك : فمَنْ همَّ بِحَسَنةٍ فَلمْ يعْمَلْهَا كتبَهَا اللَّهُ عِنْدَهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى عِنْدَهُ حسنةً كامِلةً وَإِنْ همَّ بهَا فَعَمِلَهَا كَتَبَهَا اللَّهُ عَشْر حَسَنَاتٍ إِلَى سَبْعِمَائِةِ ضِعْفٍ إِلَى أَضْعَافٍ كثيرةٍ ، وَإِنْ هَمَّ بِسيِّئَةِ فَلَمْ يَعْمَلْهَا كَتَبَهَا اللَّهُ عِنْدَهُ حَسَنَةً كامِلَةً ، وَإِنْ هَمَّ بِها فعَمِلهَا كَتَبَهَا اللَّهُ سَيِّئَةً وَاحِدَةً».
Resim---Ebü’l–Abbâs Abdullah İbni Abbâs İbni Abdülmuttalib radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’dan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı:
Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb–ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.
Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb–ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar. ”

(Buhârî, Rikâk 31; Müslim, Îmân 207, 259. Ayrıca bk. Buhârî, Tevhîd 35; Tirmizî, Tefsîru sûre (6), 10)

Kaynaklar:

-NEVEVÎ, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref en-Nevevî(v.676/1277), Riyâzü’s-Salihîn, Ter. Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvâmüddin Burslan, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ank. 1972, I/1-16

-Türkçe Trecüme ve Şerhi: Riyâzü’s-Salihîn Peygamber Efendimizden Hayat Ölçüleri, Hazırlayanlar: Prof. Dr. M. Yaşar kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Doç Dr. Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İst. 1997, I-VIII C. Not: Bu projedeki Hadis Mealleri bu kitaptan iktibas edilmiştir, I/89-140

-GÖRMEZ, Mehmet, Hz. Peygamberin Bir Hadis-i Şerifinde Din Tanımı, Diyanet İlmi Dergi(Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed –Özel sayı),Ankara 2000, s.331-338.

-DAVUDOĞLU, Ahmet, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İst 1977, I/298 vd.
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: SAMİMİYET

Mesaj gönderen der-ya »


Er-Reşid Esması İle Hakka Münacat

Ulaştırırsın menzile, vîrânı âbâd edersin, Diler isen mahzunları lûtfun ile şâd edersin, Gösterirsin doğru yolu kullarına ey er-Reşîd; İlâhî nizâm içinde, yön verip irşâd edersin... Yârabbi... Yönlendirensin, Mürşid gönderirsin doğru yolu göstermeye, Çıkarırsın darlıktan ferahlığa... Eğer ki uzatmıyorsam yakan ateşe elimi, Veren sensin Yâ İlâhî, akl-ı selimi... Bırakmazsın sıkıntıda hiç bir kulunu, Aydınlatırsın nurunla hidâyet yolunu... Sevk-i tabiî verensin bunca kurda kuşa, Götüren sensin Yârabbi, bizi kurtuluşa... Yönelecektir mutlaka her şey döne döne, Senin gösterdiğin yöne... Dönüp, dururken içinde binbir vesvesenin, Elbette irşâd eden güç, Yâ İlâhî senin... Yönelt İlâhî dergâha, lûtfunla sen bizi, Şaşkın ve perişanız yönlendirmezsen bizi... O engin denizlerde yol gösteren balıklara, Tutunduran midyeleri o kaygan kayalıklara Sensin Yâ İlâhî... Sensin vantuzla süsleyen ahtapotun kollarını, Sensin turnaya gösteren havada göç yollarını... Sensin küçük karıncaya Yuvasını bulduran güç, Yerden göğe varıncaya Olmazları olduran güç... Sen ki şaşkın kullarını doğru yola sevkedensin, Aklı veren, yol gösteren yine sensin... İsabetlidir her işin, Dönüşünü bilirsin cümle gidişin. Şaşıyor verdiğin akıl, bu serazat hıza Yârab, Yetişen sensin şaşkınlığımıza Yârab... Hüküm senindir İlâhî, Şu aklın hükmü ne ola İrşâd eyle bizi Yârab, yönelt sana gelen yola... Erdir İlâhî lûtfuna, eyle şu mahzun gönlü şâd,, Sensin er-Reşîd Yârabbi, sensin eyleyen irşâd...


ALINTI
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön