"onu bütün tecessüsüme rağmen göremiyorum; zira insan için görülmesi en müşkül olan, kendisidir
"Ara! diyorum: fakat sen bu sözleri anlayıcı mısın,yoksa okuyucusu musun...Bahara mensup olan yağmurun fiil ve eseri,taze ve yaş olan ağacadır;kuruyup odun haline gelmiş olana değil...
Seferim var, seferim var
Dıştan içe seferim var.
Bir eyyam gideyim, cihandan göçeyim,
candan geçeyim
Seferim var, seferim var
Yanıma yanaşma, derdime sataşma;
sorma hâlimi,
bilen bir Allah
Seferim var, seferim var
Bırak gideyim, gideyim,
kendimi geçeyim; tâ yanına varınca,
kapına ulaşınca
Seferim var, seferim var
Dur deme, duramaz oldum;
dünyâya sığamaz oldum.
Yıldız yıldız atlayım,
yeri göğü aşayım,
sen önüme düşeli,
önü ardı olmayan
seferim var, seferim var
kapını aç, kapını aç
Sana geldim, kapını aç
Bu dünyadan o dünyâdan, aldım boyum ölçüsünü
Ezel, ebed arasında, nice eyyâm gezip tozdum
Sığamadım dü- âleme, sana geldim kapını aç
Yoldaşım var, çift kişiyim, günâh benden hiç ayrılmaz.
Tek değilsem Nolur sanki?
Yer gök sığmış o kapıya
Bizi de al kapına aç,kapını aç
Kapını aç..
Samiha Ayverdi
Samiha Ayverdi Yusufçuk Metninden alıntılar :
'Zaman zaman hislerimin kapısını çalan, aldırış etmezsem zorlayan bir el vardır. Ona,
-Kimsin, ne istiyorsun? Derim.
Cevap yerine içeri bir el uzanır. Düşünürüm. Para istemeyen, mala, rızka tamah etmeyen bu avuca ne koyacağımı uzun uzun düşünürüm ve düşüncelerim bir karara bağlanamayınca da, sualimi hiddetle tekrar ederim. O belki dalgınlığıma, belki unutkanlığıma, belki de gafilliğime küsen, fakat gene de tesir ve halavetini eksiltmeyen sesiyle,
-Yokluk! Der.'
Yokluk, inisiyatik sözlükte 'fena'yla karşılanır. Acz, fakr, kusur vb. ıstılahlar da bu kavramın anlam dünyasına aittir. Beka fenadan geçer. Varlığa yoklukla ulaşılır. İnsan yok olmadan Rabb belirmez.
Sonunda Ayverdi, 'varlık anında verilen, yokluk olmaz ki vereyim...Yokluk anında varlık bulunmaz ki, 'gel al' diyeyim' diyerek varlığın yokluktan geçtiğini bildirmektedir.
Yusufçuk metninde Samiha Ayverdi muazzam bir hakikati tek cümlede tasvir eder :
Ezel bilişikliği dediği bu temaya kitapta sık sık döner: "Ezel gününün divane yolcusunun parmağına dünyaya gelirken bir yüzük takmış, sonra da, 'bunu hırsızlar çalacaktır; sen gene onu ara bul" demiştin. İlk sözün pek çabuk çıktı. Gözümü bu aleme açar açmaz, onun parmağımdan çalınmış olduğunu gördüm. Çaldıran da ben, arayıp bulacak olan da bendim."
Yusufçuk'taki bir metin bize bu hakikati olağanüstü bir saflık ve açıklıkta anlatır :
'Küçük kız! Mektebe başladığın gün, hocan ilk iş olarak sana harfleri öğretmişti. Az sonra bu öğrendiğin harfleri birbirine çatma temrinleri yaptın ve böylece kelimeler meydana çıktı. Sonra bunları sıraladın ve ibare oldu. Böylece de okumayı söktün. Artık büyüdün, mektep bitti. Şimdi yeni bir dersaneden içeri giriyorsun. Ben de sana ilk iş, bu kitapsız kalemsiz kazanılan ilmin baş harflerini öğreteyim: Gülümseme ve utanma. İşte yavrum bunlar, aşk kitabının ilk harfleridir.'
Aşk yolunda ise insanı ıstırap karşılar. Ayverdi şöyle der:
'Istırap denen bir harf vardır ki, bunu hepsinden evvel öğrenmeye çalış; zira onu ihtiva etmeden mana kazanmış hiçbir kelime, hiçbir cümle yoktur.' Bu, bize aşk şarabıyla sermets olanların en üstünü ve bir aşk şehidi olan Hallac-ı Mansur hazretlerini hatırlatır. Ölümünden birkaç gün önce, zindanda kendisini ziyarete gelen Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine şöyle der:
'Yarından sonra beni öldürdüklerinde, sen medresene dön ve üzerindeki sufilik hırkasını çıkararak müderrislik cübbesini giy. Çünkü aşk yolunda, şehitlik kaçınılmazdır. Bu meslekte insanın kendi kanıyla alacağı abdestle kılacağı iki rekat namaz üzerine farzdır.
Ayverdi, meselinde küçük kıza son olarak şöyle seslenir:
'Eğer ıstıraba yer vermemiş bir ibareye rastlarsan, korkma; 'bunun aşk kitabında yeri yok' diye haykır.'Buna 'bela' da tabir edilir. Bela da inisiyatik bir mazmundur.
Aşk gerçekten de tüm bağları yıkarak kendi bağlarını kurar. Bu onun kozmik niteliğidir.
Ayverdi şöyle der: 'Konuşuyorduk. İçimizden biri sordu:
-Tarihin kaydettiği en müstebit hükümdar kimdir?
Her ağızdan bir isim çıkmaya başladı. Saydılar, söylediler.
Fakat sorgu sahibi bunların hiçbiriyle tatmin olmuyordu. Bir ara göz göze geldik. Bana,
-Niçin sesin çıkmıyor? Sen de bir şey söylesene, dedi.
Zaten ben de söylemeye hazırlanıyordum. Yavaşça,
-Aşk! Dedim.'
Ayverdi bu hakikati ifade ederken, aşkın ezelden ebede tahtında tek rakibi olmaksızın saltanat sürüp buyruk yürüttüğünden bahs açmaktadır. Zaten sonunda, 'bunu, bu aşikar zaferi koyup uzaklara gitmek ne reva' diyerek, 'aşk imiş her ne var alemde' gerçeğini tahkim etmektedir.
Varoluşun sırrı aşktır. Evren aşktan doğmuştur
Hikmetin dili sembol ve sükuttur. Yusufçuk'ta bu hakikat de bizi karşılar :
'Bana, 'söyle' deme. Bugün susmak istiyorum. Sözlerimi gönlümün kınına sakladım; söyle, diye üstüme varma. Şayet sana uyar da onları çekip çıkarırsam, el sürenin parmakları doğranır.
' Sükut da bir haldir ve veli seyri sülukun bir yerinde buna uğrar. Halvet zaten sessizliğin yurdudur. Orada beşeri olan susar, İlahi olan konuşmaya başlar. İnsandaki ilahi merkez olan kalbin konuşması sükuttur. Hallac-ı Mansur hazretleri bir kezinde şöyle demiştir:
'Dillerin konuşması, kalplerin helakindendir
Bu aynı zamanda, 'ya hayır söyle veya sus' uyarısının da tevili gibi görünmektedir.
Büyükler, 'dert ağlatır, aşk söyletir' demişlerdir. Muhabbet olmaksızın söz kemale ermez. Kemale ermeyen söz hayrı taşımaz.
Ayverdi bu hakikati şöyle dillendirir: 'Rabbim, senin takat getirilemeyen ateşinle kavrulup yanarken, söyleniyor, haykırıyor, inliyor, feryad ediyorum. Beni divane diye, biçare diye de olsa dinleyenler var.
Yusufçuk'un hemen tüm metinleri inisiyasyon sözlüğünün ıstılah ve manalarıyla doludur. Modern zamanlarda yaşamış veli bir yazarın kaleminden dökülen bu eserin tekke-tasavvuf edebiyatı geleneği içinden okunması ve yorumlanması gerekmektedir.
Şerhi gerektiren bu metinler toplamı, bize yitiğimiz olanı, hikmeti aktarmayı deniyor.
Sözü Ona bırakıyorum:
'Bana tarif edilmeyeni et' dedin. Bu nasıl mümkün olur Devletlim?
Bilirim, hep olmazları oldurur, muhalin başını imkan tarağıyla tararsın. Ama gene de insaf et Devletlim, bende o taşları su gibi akıcı, bulutları kaskatı dondurucu, ateşleri bahar rüzgarına çevirici kudret nerede, söyle nerede?
Acaba tarif edilmeyeni et, derken, yedi cehennemi yakıp kül edecek bu gönül ateşini mi dile getirmemi istedin? Ah Devletlim, sana evvelce de söylemiştim. Güneşler doğar batar, yıllar yılları, devirler devirleri kovalar; dünya seyrinde, kainat devrinde, sadık köleler gibi, şaşmadan, durup dinlenmeden, eskiyip yenilenir.
Ve bu bir yandan ölüp bir yandan dirilen cihan, yiğitlerin kuvvetleri, cihangirlerin pazuları, zeka ve idrak hamlelerinin harikaları ile mamur olup ahenklenirken, her zorluğu yenen, her müşkili başaran insanoğlu bir aşık gönlünün o kendini ve kainatı yağmaya veren yanıklığını dile getiremez.
İzin ver Devletlim, izin ver de bu akşam, lafza gelmez bir kıyametin karşısında her zamanki gibi derin derin susayım.'
Hislerim, göç etmek telaşıyla alt üst edilmiş bir evin dağınıklığı içinde perişan
"haksız olduğun bir mes'elede, haklı olduğunu kendine inandırmaya çalışma." Demişlerdir
bir sır var gönlümde nam istemez, şan istemez, söz istemez, saz istemez, açılmaz saçılmaz sen olmayınca , sen olmayınca ...
SEMİHA AYVERDİ
- turabi
- Dost Üye
- Mesajlar: 76
- Kayıt: 14 Şub 2008, 02:00
SEMİHA AYVERDİ
BİZ NEYİ BİLİRİZ, NEYİ BİLMEYİZ, BİLEN BİRİSİ ÇIKSIN DA BİLENLERİN NE OLDUĞUNU BİLELİM...
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Re: SEMİHA AYVERDİ
turabi yazdı:"
bir sır var gönlümde nam istemez, şan istemez, söz istemez, saz istemez, açılmaz saçılmaz SEN olmayınca , SEN olmayınca ...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- hamdolsun
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 496
- Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00
Re: SEMİHA AYVERDİ
MINA yazdı:turabi yazdı:"
bir sır var gönlümde nam istemez, şan istemez, söz istemez, saz istemez, açılmaz saçılmaz SEN olmayınca , SEN olmayınca ...
Bu aşk bir bahri ummandır
Buna haddi kenar olmaz
Delilim sırrı Kurandır
Bunu bilende ar olmaz
Sure geldik ezeliden
Pirim Muhammed Aliden
Şarabı lem yezaliden
İçenlere humar olmaz
Eğer aşık isen yare
Sakın aldanma ağyare
Düş ibrahim gibi nare
Bu gülşende yanar olmaz
Kıyamazsan başa cana
Uzak dur girme meydana
Bu meydanda nice başlar
Kesilir hiç soran olmaz
Hak ile Hak olanlara
Kendi özün bilenlere
Dost yolunda ölenlere
Kan bahası dinar olmaz
Biz aşığız biz ölmeyiz
Çürüyüp toprak olmayız
Karanlıklarda kalmayız
Bize leylü nehar olmaz
Bak şu mansurun işine
Halkı üşürmüş başına
Enel Hakkın firaşına
Düşenlere tımar olmaz
İşte bu sırrı Kur'andır
Küllemen aleyha fandır
İki kapılı bir handır
Konan göçer karar olmaz
Seyfullah sözünde mesttir
Şeyhinden aldığı desttir
Divaneye kalem pestir
Ne söylense inan olmaz
- Ahmed
- Admin
- Mesajlar: 1137
- Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00
Re: SEMİHA AYVERDİ
Kaybım var HAK dostları, kaybım var.
Akçe mi, mücevher mi? Senet sepet, hazine mi?
Sırça saray, define mi?
Kaybım var HAK dostları, kaybım var.
Kimya, simya, sihir bilmem. Bilmediğim daha neler...
Adak,nezir, duam yok.
Çaresizim. Siz arayın, siz yalvarın, siz dileyin.
Avuç açın, boyun bükün.
Kaybım var HAK dostları, kaybım var.
Ben kendimi kaybeyledim.
Gezin tozun soruşturun.
Dağı taşı aralayın, yeri göğü karışlayın.
Beni bulun, beni bulun... Beni bana kavuşturun.
Samiha AYVERDİ - HANCI
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani