ŞEYH ve MÜRİDİ

Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen kulihvani »



ŞEYH ve MÜRİDİ

BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ


Resim

Muhammad Raheem Bawa Muhaiyaddeen Hakkında :

Muhammed Rahîm Bawa Muhyiddîn Hakkında :
M.R.Bawa Muhaiyaddeen’in kişisel öz geçmişi hakkında , 50 yıl önce Sri Lanka’nın ormanlarında belirmesi ve kendisinden öğretmesi istenilmesinden öncesine ait çok az bir bilgi mevcuttur. O zaten kendisinden çok nadiren bahsetti ve asla bir Tanrı üzerinde odaklaşmaktan sapmadı.

Hakikat hiç bir sınır ve çevreleyen bölümlere sahip olmadığından, asla herhangi bir görüşle sınırlanamaz .
Böylece, tamamıyle ümmi olmasına rağmen, bir hindliyle Tanrı hakkında hinduizm’in detaylı sözcükleriyle konuşurdu, bir yahudi yada katolik ile katoliklik ve yahudiliğin detaylı terimleriyle konuşurdu, bir müslümana da İslâm’i terimler ile konusurdu.
Fakat bir ateiste karsı bir araba tamircisiymiş gibiydi ve Tanrı hakkında arabalarla ilgili teknik kelimelerle konuşur, her ne sözcük kişiye kolay gelirse ona öyle açıklama yapardı.

Onun fiilleri konuştuğu hakikatin yasayan bir örneğiydi.
O o anda her ne gerekliyse, o hakikatin bir örneğiydi.
O, bazen kendini “karınca adam” olarak adlandırırdı yada en küçük karıncadan bile daha küçük olan bir karınca.

M.R .Bawa Muhaiyaddeen artık fiziksel olarak bizimle değil. 8 Aralık 1986’da vefat etti.
Gerçek ve kesinlikle saf bir veli bulmak enderden de enderdir.
Tamamen Tanrının niteliklerine teslim olmuş, söyledikleri ile ve kendi ile arasında herhangi bir boşluk bulunmayan, söyledikleri hakikat olan bir kişiyi bulmak çok zordur.
Böyle bir kisiyi bulmak , onunla kendimizi bulabilip hakikatlerimizi görebileceğimiz bir saf aynayı bulmak gibidir.
Böyle mükemmel bir rehber, tanrıyla sürekli olarak bağlantıda yasar.
Bu bağlantı asla doğmaz ve asla ölmez.
Bu bağlantı şeyh ve Tanrının hakikatının öğretileridir.

Bu tanıtım Bawa Muhaiyaddeen’in Dostları adlı sitenin Bawa hakkında yazdığı tanıtımdan türkçeye çevrilmiştir.
Orjinali için bkz. “http://www.bmf.org”


EK :

1900 yıllarında Sri Lanka’nın ormanlarında hacılar tarafından inziva hayatı yaşarken bulunmuştur.
Sohbetlerine katılmışlar ve sonra şehre inip öğretilerini anlatmış ermiş ERENlerden olan Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin Hazretleri 1971 yılında Amerikaya çağrılmış, gitmiştir. Dünyanın pek çok yerinden pek çok kimselere sohbetler etmiştir.
8 Aralık 1986’da Hakk'a yürümüştür.
Yurdumuzda ancak bazı yazılarının tercümesi bulunduğundan tanınmamıştır.

Bizler değerli düşünce dervişi, Gariban üyemiz, Barbaros can kardeşimle birlikte elden ve gönülden geldiğince;
Bu Nur Sitemizde, Gönül Tekkemizde ve Hasbî Hizmet Sahrasında hizmette olacağız inşâallah...




ŞEYH ve MÜRİDİ-I


Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (K.S)

Çevirmenin Önsözü:

Sevgili dostlarım!
Bu metni Bawa Muhyiddin’in “Sheikh and Disciple: Şeyh ve Müridi” adlı kitabin içinde bulunan bir bölümden Türkçeye çevirmeye çalıştım.
Türkçe çevirisi, İngilizce kaynaktan yapılmıştır.
Kusurlarımın affını Yüce Allah’tan diliyorum.

Dostlarım,
Bawa Muhyiddin’in www.bmf.org tarafından yayınlanan kitaplarının çoğu, Seyhin konuşmalarından derlenerek hazırlanmıştır.
Birçok konuşması etrafındaki kişilerce kasetlere alınmış ve sonra bunlardan bazıları bir araya getirilerek bazı kitaplar derlenmiştir.
Bu yüzden bu yazıları okurken bunları şeyhin ağzından çıkıyor olarak düşünün, bir yazarın üzerinde saatlerce uğraşıp yazdığı kelimelerini düzelttiği yazılar olarak görmeyin.
O an konu ne ise o konuda yapılan sohbetin meyveleridir bunlar ve gönülden söylenen sözlerdir.

Bu bölümde incelenen konu insanların neden hayatta bocaladıkları, şeyh ve mürid iliksisi, müridin ilerleyememe sebepleri, imandaki istikrarın Allah’a götüren yolda önemi ve kişinin hayatında huzur bulması için, kişinin nefsanî isteklerine karşı verdiği cihadda Allah’a imanda istikrarın ne kadar önemli rol oynadığıdır.
Bawa Muhyiddin bunları öğrencilerine açıklarken onlara hakikate giden yolda başlarına geleceklere karşı ümit aşılamak istemiş ve tuzaklara karşı tedbir olarak neler yapmaları gerektiğini örneklerle özetlemiş, düşülecek bazı tuzaklara aldanmamalarını nasihat etmiştir.
Ayrıca bu yolda rehberin önemini İnsan-ı Kâmilleri örnek göstererek dile getirmiştir.

Ben sözü burada keserek sizi Bawa Muhyiddin (ks) ile baş başa bırakıyorum.


Selam Sevgi ve Dualarımla...
Barbaros Sert
Basildon –İngiltere
30 Ekim 2007



MÜCEVHERİ (TAŞ’I) KESMEK

Mürid: “Her ne zaman doğru yolda olduğumu hissedersem, öyle oluyor ki daima içim bir üzüntü ve elem ile doluyor.
Her şey iyi gidiyor gibi görünüyor sonra birden her şey mahvoluyor!”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Evlat! Bir yerde sızıntı var, su göletten dışarı akıyor. Suyu tutmaya çalıştığın kapta sızıntı var ve oradan dışarı dökülüyor. Suyu tutabilmen için sızıntıyı durdurmak zorundasın.”

Mürid: “Herhangi bir zâhirî çaba ile bunu durdurmayı başaramıyorum. Bunu içeriden nasıl kontrol edebilirim?”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Su içeride. Dışarıda değil. Su gölette ve sızıntı göleti çevreleyip destekleyen duvarda. Sebebi bu. Eğer tamir edilmezse, aklı bozacak. Yasamı bozacak. İmanda bir sızıntı var.”

Mürid: “Bu sebepten dolayı Şeyh ile beraber olmaya geldim.”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Peki, ozaman onu kontrol et!”

Mürid: “Yutabileceğim bir hap ya da bir şeyiniz var mı?”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Her gün sana böyle bir hap veriyorum fakat onu doğru bir şekilde yutmalısın.
Sakal yüzünde büyürse, onu tıraş edecek bir berbere ihtiyaç duyarsın.
Bunun gibi, eğer kıllar içeride (bâtın) büyürse, onları tras etmek için irfana ihtiyacın olur.
Dışarıdaki kıllar ancak çok keskin bir bıçak ile tıraş edilmelidir.
Eğer düzgün oturursan, berber seni doğru bir şekilde tıraş edebilir.
Fakat devamlı bir şekilde kımıldarsan kesilirsin.
Bundan dolayı berberi ya da bıçağı suçlayamazsın.
Bıçağın doğası keskin olmaktır, bu yüzden onu suçlayamazsın.
Ne de berberi işini yaptığından dolayı suçlayabilirsin.
Oturan kişi doğru oturmalı ve dikkatli olmalıdır.
Bunun gibi, tıpkı yüzünü güzelleştirmek için tıraş ettiğin gibi, bu akılda büyüyen kıllarda aklı güzelleştirmek için tıraş edilmek zorundadırlar.
Bunu yapabilmek için imanın, istikrarın ve kararlılığın güçlü olmalı.
İrfan çok keskindir ve onunla bir şeyi tıraş ederken çok dikkatli olmalısın.
Kendini odaklamasın.
Aklı tıraş etmek için orada sadece hakikat noktası olmalı. Orada hiç bir şüphe olmamalı, sadece hakikat olmalı.
Bu irfan bıçağını hakikat eli tutmalı.
İrfan bıçağı ne kadar keskin olursa olsun, hakikat ne kadar temiz olursa olsun, bu kararlılık olmaksızın, yandan yana hareket edersen kesilirsin.
Hata, hakikatte değildir.
İrfan bıçağı doğal bir keskinliğe sahiptir.
Eğer elin titrerse bıçak seni keser.
Eğer açı değişirse, seni keser.
Bu yüzden oturan kişi doğru oturmalıdır.
O zaman tıraş eden işini yapabilir.
İrfan işini yapıp aklı güzelleştirebilir.
Bu direnç (sabır) ile doğru bir şekilde oturmalısın.
Sonra şeyh senin için bıçağı bileyecek.
Bu keskin irfan bıçağı aklını ve kalbini güzelleştirecektir.
Bununla birlikte, otururken verdiğin karar sağlam değilse, kesilebilirsin.
Bu acıdır. Senin hatan budur.
Bu sebepten dolayı acı çeken herkes oturuşu doğru olmadığından dolayı acı çeker.
Canım benim. Bunu güçlendir.
Yaşamındaki sızıntı bu işte.

Banyo yapmaya gittiğin zaman, kendinle dünya ateşini, dünya günahlarını ya da aklı birlikte götürme.
Sende olan Hakk ile git.
Bu dünya ateşi su ile söndürülecektir ve sen üzüleceksin. Çünkü götürdügün şey yok edildi.
Ateş suya dayanamaz.
İrfanını kullanmalısın.

Mürid: “Dün gece rüyamda yanan bir ev gördüm!”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen:
“Bu ateşi alıp bu vücud kafesi içinde tutma.
O bu evi yakacaktır. Bu iyi değil.
Kendini temizlemek için yola çıktığında sana yardımcı olması için ateşi kullanma.
Dünyayı ve Karma’yı seninle beraber götürme.
Bunlar günah, karma ve açlık ateşleridir.
Bunları kendinle birlikte götürme!
Canım benim. Düşünmelisin!

Dünya insan’a çile veren ateştir ki o insanı yok eder.
Onun bütün düşünceleri ateştir.
Onun niyetleri, arzuları, akraba ve kan bağlarına olan bağlantıları, din farklılıkları, diller, renkler, aşk, açlık, yaşlılık, hastalık, ölüm, bencillik, şüphe, kızgınlık, alınganlık ve acelecilik hepsi ateştir.
Hipokrasi, cehalet, irfansız konuşmak, dünya, cinsellik ve altın’a olan tutkular ateştir.
Böyle kendimizde beslediğimiz sayısız ateş var.
Her gün insan bu alevler tarafından yakılır.
Bunların biri tarafından yanmadığı bir gün bile yoktur.
Mala mülke, çiftlik hayvanlarına, çocuklara, eve ve eşe; kibir ve gurura, karma’ya, iluzyona; tarahan, singhan, suran; şehvet, hiddet, hasislik, fanatiklik, hasetlik, uyuşturucular, hırsızlık, cinayet, yanlışlık, bütün bunlara olan bağlar bir insanin hayatındaki ateşlerdir.
Günah yangınlarıdır.
Her saniye insan yakılır, o bu ateşin içinde yaşar.
İnsanin durumu hayvanlarınkinden daha kötüdür.
Bu cehennemdir!
İnsan bu cehennemde acı çekiyor.
Bağırır, ağlar ve sonra güler.
Bir an : “Oh bu güzel ve harika!” der.
Ve sonraki an : ”Of, bu çekilmez!”diye ağlar.
İnsanin hayatta bulduğu şey budur.

Tarahan, Singhan ve Suran : Tamilce'de İlluzyonun üç oğlu denilir. Bunlar cinsel ilişki esnasında insanin etkisinde oldugu şehvâni hallere verilen isimlerdir.

Hakiki bir şeyhin bize çile çektirme yolu, bize zarar vermek maksadıyla değildir.
O bizim kötü niteliklerimizden kurtulmamız için bize çile çektirir, bu ateşleri besleyen nitelikleri öldürmek için.
Yoksa seni öldürmeye çalışmıyor.
Fakat senin kötü niteliklerinden herhangi birini kestiği zaman, sen başlarsın ağlamaya :
“Ah, benim bağlantımı kesiyor. Ah, canım benim! Ah, anam anam! Ah, dedem!”.
Her bir baglantı kesildigi vakit şikayet edersin.
Bagırırsın : “Ah, erkek arkadaşım gidiyor! Okul öğretmenim gidiyor! Evim gidiyor!”
Tek tek kestiği zaman acıtır.
Kızarsın, gücenirsin, nefret hissedersin, aklın karışır ve şüphe yerleşmeye başlar.
İyi bir şeyh bu ateşleri tek tek söndürdüğü zaman bu olur işte.
O sana zarar vermeye çalışmıyor, senin kötü niteliklerini kesmeye çabalıyor.
Onun işi bu, bunu sen huzur bulasın diye yapıyor…

Bu ateşte yanan sensin!
Sen bu ateşin iyi olduğunu düşünüyorsun, fakat o senin kanını içiyor.
Sen anlamıyorsun; bu senin cahilliğin.
İçine bakmak için irfanını kullan.
İyi şeyh bu 400 trilyon on bin ruhanî hayaleti, mânevî ateşleri, cinleri, perileri, göksel varlıkları, şeytanları, elementleri, dört bacaklı hayvanları, eşekleri, fareleri, tavusları, kargaları, domuzları, köpekleri, tilkileri, timsahları, kertenkeleleri, bukalemunları ve zehirli hayvanları senden keser atar.
Onların hepsi sana tutunuyor.
Çocuğum, armadilloya* bir bak!

Resim


*Armadillo, 16 cm-1.5m boyunda kuzey ve güney Amerika’da bulunan sert bir zırha sahip bir hayvan.

Armadillo, bir fili hortumundan yakaladığı zaman, fil nefes alamaz.
Fil trompet gibi ötmeye bağırmaya başlar.
Aptal bir fil hortumunu, kendisini kurtarmak maksadı ile bir ağaca ya da bir kayaya vurur, fakat fil armadilloyu dövdükçe armadillo daha çok sıkar.
Kapar ve daha daha pençeleriyle sıkar.
Armadillo çok güçlüdür ve onun kibirli tutuşu incitir.
Akıllı bir fil armadillo yakalar yakalamaz koşmaya başlar. Akıllı bir fil kurtulmak için sadece tek bir yolun olduğunu bilir.
Bir gölete koşar ve hemen hortumunu suyun içine sokar. Hortumunu armadillonun nefesi kesilene kadar su altında tutar.
Simdi kaçma sırası armadillonundur.
Hemen tutunduğu yerden gevşeyecek ve süratli bir şekilde uzaklaşacaktır.
Sonra fil : “Ah, kaçtım!” diyerek yoluna yürüyecektir.
Akıllı bir filin hareketi bu olur…

Bunun gibi, bir kere siz sizi kapan şeyin ne olduğunu bilirseniz, onu hemen irfanınıza, Tanrıya (Hakk’a) ve hakikate daldırın.
O zaman kötü nitelikler sizi bırakıp kaçışacaklar.
Siz onları kalkıp da sürekli toprak, ateş, su ve iluzyona vurur durursanız, onlar size hatta daha da sıkı yapışacaklardır.
Bağımlılıklara, tutkulara ve kan bağlarına, daha çok vurdukça size dahada sıkı tutunacaklardır.
Eğer fanatiklik, renk ve ırka vurmaya devam ederseniz, onlar daha süratli tutunacaklardır.
Çözüm bu değildir.
Kendini hakikate, irfana ve sabra daldır.
Bu iyi niteliklere ulaş; sonra kötü nitelikler seni kendi iyilikleri için bırakacaklardır.
İste kaçma yolu budur.
İrfanınızı bu şekilde kullanmalısınız…

İyi, hakiki insan, kâmil bir şeyh bunu yapacaktır.
O, her bir kısmı kestiğinde, aklın acı hissedecek; bağların ve zekân acı ve elem çekecekler.
Bütün böyle düşünceler incitecek.
İyi bir şeyh bütün bunları kesmek zorunda.
“Eğer O bana acı çektiriyorsa, bunu bendeki kötü nitelikleri öldürmek için ve bendeki ateşi söndürmek için yapıyor” diye düşünmek zorundasın.
Bunu böyle düşün!
Onun seni yakan ve senin elem çekmene sebep olan karma ateşini söndürdüğünü hatırla.
O açlık ateşini, şüphe ateşini ve kibir ateşini kesiyor.
O sendeki beş elementin karmasını kesiyor.
Sen bu iluzyon tarafından bastan çıkarılmışsın ve onun içinde demleniyorsun.
Şeyh bunu kesiyor.
O tutku ateşini kesiyor.
O senin sendeki yetmiş bin tabur maymuna olan bağlantını kesiyor.
O vücuda, şehvet, öfke, kıskançlık, haset ve kin bağını kesiyor.
O birer birer her bağlantıyı kesiyor.

Bakmadan, düşünmeden ve fark etmeden bazı şeylere kapılıyorsun.
Şeyh bu eğilimi kesiyor.
O böyle düşünceleri ,
“Ben” ve “Sen” farklılıklarını kesiyor.
O her kısmı senden ayırdığında bu seni incitir.
Fakat irfan ve hakikat acı deneyim etmez.
Acıyı deneyimleyen senin aklındır.
Düşüncelerin acı hisseder.
Arzu (tutku) bu ağrıyı bilir.
Senin kan bağların bu ağrıyı çeker.
Her sefer kesildiğinde incitir ve bu yüzden sen hakiki insanda, İNSAN-ı KÂMİL’de hata bulursun.
Şeyhin işinin bu şeyleri kesmek olduğunu fark etmen lazım. O bunu herhangi “BEN”cil sebeplerden dolayı yapmıyor.

O bir alettir ve sen onun ellerinde değerli bir mücevher taşısın.
O seni, taşının hakiki ışığını açığa vurmak maksadıyla kesiyor.
Sen onun ellerine gelmiş paha biçilmez bir taşsın.
O bu taşı değerli hale dönüştürmek ve sonra hazineye yerleştirmek zorundadır.
Bu onun ellerinde, bu yüzden O bu işi yapmak zorunda.


Resim


Onun için bir faydası yoktur.
Onun bundan bir kazancı yoktur.
O seni değerli bir hale getirir ve seni Allah’ın krallığındaki (Hükümranlığındaki) hazinede ait olduğun yere yerleştirir.
Sen bu yere ulaştığın zaman, bu saflığa kavuştuğunda o zaman onun yaptığı işin değerini anlarsın.
Fakat böyle bir zamana kadar, çile çekeceksin.
Mücevher taşı da kesilirken ve traş edildiği zaman acı hisseder, fakat bu eğer doğru bir bicimde yapılırsa, daha sonra bu işin hakiki değerini fark edeceksin.

Guru’lar sana bir mantra verir ve senden 250$ ister*.
Senin paranı alırlar ve : “Peki olduğun gibi kal. Kesilmemiş bir tas olarak kal!”derler ve seni bırakırlar.
KAMİL İNSAN’ın ise işi farklıdır.
Orada acı olacaktır (Yani çaba sarf etmeden olmaz demek isteniyor).
Tıpkı iltihabı çıkarmak için çıbanın kesilmek zorunda olması gibi.

*Guru: Uzak doğu ülkelerinde marifet sahibi şeyhlere verilen bir isimdir.
*Mantra: Zikir formülü. Sürekli yinelenen zikir kelimeleri. Tasavvuftaki vird.
*Hz. Bawa Muhyiddin(rh.a)’in öğrencilerinden öğrendiğim kadarıyla 1970’li yıllarda Amerika’da Uzakdoğu mistisizmine bir ilgi arttığından, birçok sahtekâr kişi “
Guru: Şeyh” adı altında Budizm, Hinduizm vesaire mistik okulları açmış ve bunlar oldukça popüler olmuştur.
Halen Holywood’ta ve büyük şehirlerde bu büyük bir geçim kaynağıdır.
Hz. Bawa Muhyiddin bunlardan rahatsız olduğundan dolayı kendi isminin önünde yer alan Şeyh ünvanını 1978 civarında kaldırmıştır.
Bu sadece doğuya mahsus bir özellik değildir.
Bu işten İslami tarikatız diyerek gelir sağlayan birçok tarikat şeyhinin Londra ve benzeri Avrupa şehirlerinde, hatta İslami ülkelerde dahi merkezler açtıkları ve birçok insani dolandırdıkları şu an dahi görülmektedir.
Batı halkının mistik güçlere merakı ve zahmetsiz bir takım güçlere ulaşmayı amaçlamaları, bu gibi sahte şeyhlerin çoğalmasını hızlandırmaktadır.


Çıban açıldığı zaman, acı çekeceksiniz.
“Ah onu açıyorlar!” diyerek şikâyet etmemelisiniz.
İltihabı çıkarmak için enfeksiyonu neşterlemek zorundadır.
Bu bittiği zaman rahatlık hissedeceksin.
Hastalık her neyse, iyileştirilmelidir.
Acılar, çıbanlar ve enfeksiyonlar neşterlenmelidir.
İyi bir şeyhin işi budur.
Her inciten nokta bulunur ve çıkarılırsa, o zaman rahat bulacaksın.
Böyle kesilmek için, şeyh ile 12 yıl birlikte olmak zorundasın. Küçük bir olay değil bu.
Sadece küçücük bir ateş değil bu.
Ateş ağacın köklerinden tepesine kadar yakıyor.
Şeyh bu ateş niteliklerini teker kesip atmak zorundadır.
Bu zaman alır.
Bunu sağlayabilmeniz için 12 yıla ihtiyacınız var.
Bunu anlamak, buna katlanmak ve teslim olmak zorundasın.
“Beni iyileştir “ deyip kendini kesilmek için sunmalısın.
Böyle bir iman ve istikrara sahip olmalısın.

“Bu ağrının sıcaklığına dayanmak zor değil. Bu hastalıktan kurtulmalıyım” demeli ve bu istikrar ve kararlılık ile kendini sunmalısın.
Bu İNSAN-ı KÂMİL’in işidir.
Acıya sebep olacaktır fakat dayanmalısın.
Düşünmek, fark etmek anlamak ve dayanmak zorundasın.
Bunu yapabilmen için, huzura, sabra, süküre (Tahmid) ve kesin güvene (Tevekkül) ihtiyacın var.
Bu acıyı duymaktan ancak bu niteliklere sahip olarak kurtulabilirsin.
“Benim böyle bir hastalığım var ve simdi o tedavi ediliyor, Ben bu yüzden acı hissediyorum. Fakat bu iyileşmek için yapılmak zorunda. Bu hastalığım tedavi edilmek zorunda.” diye düşünmelisin.
Sonra tahammül et!
Eğer bu düşünce ve kesinlik sende yerleştiyse, ağrı seni rahatsız etmeyecek ve temizleneceksin.
Dört yüz trilyon on bin hastalık vardır.
Sizin düşünceleriniz ve bu düşüncelerden yaratılan ateşlerin hepsi kesilmek zorunda.
İşte bu sebeple KÂMİL İNSAN ile 12 yıl birlikte kalmak zorundasın.
Bu ağrıya katlanan bir çocuk gibi olmak zorundasın.
“ Onun tedavi ettiği benim hastalığım. Babam beni tedavi ediyor” diye fark etmelisin.
İman etmek zorundasın.
“Bu ateşler yakıyor ve o bendeki yaraları iyileştiriyor” diyerek fark etmelisin.
Eğer bu sabır, bu düşünce ve bu irfan ile buna katlanabilirsen, bu iş kolay olacaktır.
O zaman hiç bir ağrı hissetmezsin ve teker teker bütün hastalıklarından kurtulursun.

Nokta nokta bütün bu kötü niteliklerden kurtulursun.
Kısım kısım karma’n kesilir.
Teker teker günahların kesilir.
Tek tek şüphelerin kırılır.
Bir bir arzuların kesilir.
Tek tek bütün bu bağlantılarını kesilir.
O zaman özgür olacaksın.
Huzur bulacaksın…
İyi bir şeyhin isi seni kötü niteliklerden kurtarmaktır.
Eğer bunlar (kötü nitelikler) atılırsa o zaman Hakk’ın kuvveti gelecektir.
O zaman sen (Tanrı'nın krallığında) Allah’ın Hükümranlığında, (Tanrı’nın Tacına) Tekevvün Tacına yerleştirilmiş bir değerli taş olursun.

Tekevvün :(C.: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliş. * şekillenmek. * Var olmak

Bu hazineye yerleştirilirsin.
Hakiki insanın, İNSAN-ı KÂMİL’in işi işte böyledir.
Bunu düşünmeli ve azmetmelisin.
O senin düşüncelerini kesiyor.
Sen onların çok değerli bir şey olduğunu düşünüyorsun, bu yüzden o kestiği zaman bu seni incitiyor.
Bunun yerine : “O’nun bu kestiği şey kötü bir şey”diye düşünmelisin.
Eğer sabır ile böyle düşünürsen, acıya tahammül edebilirsin. O zaman enfeksiyonu, bu ateşi çıkaracak ve sen rahat edeceksin.
Bununla birlikte, şeyh keserken eğer bir parça şüphe varsa, bu şüphe bir kansere dönüşecektir.
Böyle düşünceleri çıkarıp atmalısın.
Sonra sen ve şeyh “BİR” olacaksınız.
Sonra orada sadece “BİR” olacak…

Her KUL (çocuk) bunu düşünmeli.
Bu ticari bir iş değil.
Birisinin kendi vücudunun bir kısmını kesip atmasında her hangi bir kâr var mıdır?
Senin vücudun şeyhin vücududur.
Senin hastalığın onun hastalığıdır.
Senin ateşin onun ateşidir.
İki (“İKİLİK”) yoktur.
Hastalık ondadır bu yüzden onu kesiyor.
Bunu sen iki olarak görme.
Senin hastalığın onun hastalığıdır bu yüzden kesiyor.
Burada ikilik yoktur.
Sen kendini ayrı olarak görme.
Bu hastalık onun kendi vücuduna geldi ve o kendi vücudunu kesiyor.
İyi bir şeyhin işi budur.
Sen onda olduğundan dolayı, sen de bu acıyı hissedeceksin.
Çünkü sen bu hastalığa sahipsin, bu yüzden bu acıyı hissedeceksin.
Bunu düşünmelisin.
Çok fazla kesme işi yapılmak zorunda.
Cehalet kesilince incitir.
Gözlerimizden dökülen göz yaşlarını bütün dünya görür, fakat içimizdeki ağlamayı kimse göremez.
Gözlerden gelen sudur ve böyle yaşları herkes görebilir.
Fakat içeriden ağladığınız zaman akan şey KAN dır.
Orada kanınızı içen hayaletler vardır.
Dışarıda biz sadece küçük bir yara görebiliriz, fakat içerde onlar kan içiyorlar.
Hakk içeride dökülen KAN’a bakar ve O bunun için ağlar.
Hakikat, Hakk ve iyi şeyh içeride dökülen kanı görür ve ağlarlar.
Onların işi bu kısmı kesmektir.
Kan döken yaşları durdurmak zorundayız.
Her (çocuk) KUL bunun hakkında düşünmeli…

Mürid: “Burada olduğumuz için nasıl bu kadar şanslıyız?”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen:
“Daha önce Tanrı ile bir bağlantın olmuş olmalı ve bu seni buraya getirdi.
Tıpkı tohumun toprağa olan bağlantısı gibi, senin de Tanrıyla bir bağlantın var ve bu Tanrıda büyüyor.
Tıpkı tohumun toprakta büyüdüğü gibi, Tanrıda bir noktaya sahipsin.
Demek ki sende biraz hakikate sahipsin ve bu buyuyor.
Daha evvelden ya da şimdilerde yapmış olduğun bir iyilik, ya da rahimde, ya da bir yerde yapmış olduğun iyilik geri geldi. Bir nokta, bir atom, bir zerre geldi.
Toprakta bir çöküntü vardı ve toprak su ile doldu.

Sevgili Çocuğum, Allah yardımcın olsun!…

M.R.Bawa Muhaiyaddeen
En son kulihvani tarafından 28 Kas 2007, 15:17 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ŞEYH ve MÜRİDİ-II

Mesaj gönderen kulihvani »

ŞEYH ve MÜRİDİ-II


Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (K.S)

Çeviri : Barbaros Sert

İNSAN-I KÂMİL VE İMAN’IN KÖK MUSLUĞU


Resim


Zaman zaman, her KULun (çocuğun) hayatı süresince aklı karışır, kafası bulanır ve yorulur.
Bunun sebebi sizin imanınızın yeterince güçlü olmamasındandır.
Bu yorgunluk, bu güçteki istikrarınızın kuvvetli olmayışından dolayı oluşur.
Hakikat, hakikate iman etmelidir.
Adalet, adalete konuşmalı ve iman etmelidir.
Allah’ın nitelikleri, Allah’a güvenmeli ve iman etmelidir.

Hadi örnek olarak bir ağaca bakalım.
Bir ağaç, yerin derinliklerine giden bir ana kök ve yüzeyde yayılan birçok destekleyici (yardımcı) köklere sahiptir.
Bir fırtına ya da aşırı yağış olduğu zaman, destekleyici kökler yerinden sökülebilirler.
Ağacı düşmekten koruyan onun ana kökü, kök musluğudur. Fırtınaların onu sağa sola silkelemesine rağmen, bu ana kök dengeyi sağlayacak ve ağacın sabitlenmesinde destekleyici olarak görev yapacaktır.

Aynı şekilde, insanın yüzey kökleri, akıl ve beş elementtir. Fakat Allah’a iman, sıkı istikrarlılık, bilgelik, kararlılık ve Allah’ın nitelikleri ise hakikatin içine derin bir şekilde nüfuz eden musluk kökünü meydana getirirler.

Eğer siz bu ulu köke sahipseniz ve o kök kendisini hakikate sabitlediyse, bitkinlik ve aklın tereddütleri sizde oluşmayacaktır.
Eğer bu kök hakikate derin bir şekilde nüfuz ettiyse, o zaman, akıldan, kan bağlarından, dinlerin, ırkların, renklerin, mülklerin, aşkın, illüzyonun, karanlığın, açlığın, yaşlılığın, hastalığın ve ölümün fırtınaları size saldırmak için gelecekler ve sizin Allah’a olan imanınızdaki istikrarınız, sizi tıpkı musluk kökünün ağacı kurtardığı gibi destekleyeceklerdir.

Akıl, arzular ve maya’nın* getirdiği fırtınalar sizi dövecek, fakat eğer Allah’a olan imanınız sabit ve kuvvetli ise hepsi geçip gideceklerdir.

* Maya : Maya Hinduizm’de insanı illuze eden geçici görüntüler, his dünyasının insana etkisi ile illuze olmak. Buna şeytanın etkisiyle kişinin vehmi diyebiliriz. Nefsin hevâ-heves ve vesveseleri, takıntı ve kuruntuları…

Bununla birlikte, eğer bu güçlü kökünüz orada değilse, Allah’a saf bir imana sahip değilseniz ve ağaç sadece yüzey köklerine dayanıyorsa, fırtınalar tarafından kolay bir şekilde sökülecektir.
Eğer insan desteği, dünyadan, ateşten, sudan, havadan ve boşluktan (esir) umarsa, onu kazanamayacaktır.
İnsanlar elementleri ilahlar olarak görürler, fakat onlar Allah’ın gücüne sahip değildirler.

Bu beş element (kendilerine) bağımlı kalınabilinir değildirler, acı ve elem geldiğinde değişebilirler.
Bu beş elementten yaratılan bütün ilahlar (ilah diye vehmedilenler) size, enerjiler ve maya, acı ve çile saldırdığında kaçacaklardır.
Bu ilahlar sizi desteklemeyecekler ve sürekli size yardım etmek için orada olmayacaklardır.

Bu beş element, sizin zekânız, bilinçliliğiniz ve duygularınız, hepsi birden değişeceklerdir.
Eğer üzüntü gelirse bilincinizi kaybedeceksiniz, çile çektiğiniz zaman farkında lığınızı kaybedeceksiniz ve dahada acı çektiğinizde zekânızda gidecek.
Sizi destekleyen bütün şeyler, acı geldiği zaman, sürekliliğini yitireceklerdir.
Onların gücü sınırlıdır.
Onların yardımına (desteğine) dayanamazsınız.

Bizim, Allah’ın sürekli tahammül edici olan (irade) yardımına ihtiyacımız var.
Biz, istikrar ve kesinlikle, bu bir tek Allah’a derin bir şekilde köklenmiş olan imana sahip olmalıyız.
Eğer bu imanın ana köküne sahipsek, o bizi daima destekleyecektir.
Bu diğer bütün elementler, değişeceklerdir, fakat Allah’ın kuvveti asla değişmez.

Eğer Allah’a güçlü bir inancın yoksa yorgunluk, şüphe, karmaşa fırtınası, sana tekrarlı bir şekilde saldırıya geçtiğinde asla huzur bulamayacaksın.
Çünkü bu ana kök zayıf ve sağlam bir köklenme gerçekleştirmemiştir.
Bundan dolayı sen bu acı ve yoğunluğu deneyim ediyorsun.
Ne Allah yolunda nede kendi hayatında bir huzur bulamadın, çünkü sen sağlam bir imanı henüz kuramadın.

Köklerini sağlamlaştırmış bir ağaç bunun yanında gerekli besini ve suyu topraktan çekebilir.
O zaman çiçek açar, meyve verir ve diğerlerine fayda sağlar, çünkü ana kök kendisini toprağın derinliklerinde sağlamlaştırmıştır.
Ağaç şimdi yalnız fırtınalara karşı koymayacak, aynı zamanda kaynağından kendine besin de çekecektir.
Hem kendi besinini bulacak, hem de meyvelerinden başkalarını faydalandıracaktır ve hayatta huzur bulacaktır.

Aynı zamanda insan kendi ruhunun özgürlüğü içinde rızık sağlayabilir ve diğerlerine de bununla bir fayda sağlayabilir.
O huzur bulur, çünkü o iki işi birden yapabilir.
Hem kendi ruhuna olan görevi, hem de diğerlerine.
Her nerede olursa olsun, Allah’dan kuvvet alıp onun kudretinden beslenebilir.

Fakat KULlar (çocuklar), bütün bu beş elementten oluşan vücuda sahip olanlar, acıya tahammül etmek zorundadırlar.
Hatta siz dünyaya olan bağlarınızı ve beş elementle olan bağlantınızı kesmiş olabilseniz bile, bu beş elementten yapılı olan bir vücuda sahip olan herkes bu zorluğu deneyim edecektir.
Yalnız, bir şekli olmayan Allah bu acıyı çekmez.

Bende sizler gibi yorgunluk hissederim.
Neden?
Çünkü hakikatin olduğu yerde olsanız bile, orada zorluk mevcuttur.
Hatta Allah yolunda olan kişiler için bile, çocuklarına (İhvanlarına) bağlılıklarından dolayı zorluklar mevcuttur.
KULlara (Çocuklara) belâ çattığında, o zaman hakikat ehli birisi sorar : “Ey Allah’ım, bu KULlara (çocuklara) neden bu zorlukları veriyorsun? Koru onları”.
Bir İhvanın (çocuğun) yoksulluk, hastalık, acı ve açlığı, bilge kişiyi de bunun yanında etkiler.
Bu acılar hakikat insanını da (İNSAN-I KÂMİL’i) etkiler.
Onun fiziksel vücudu yüzünden, o da biraz sarsılır.
Bununla birlikte, Allah’a olan sağlam imanı yüzünden, bu ancak onu bir iki saniye etkiler ve sonra etkisi geçer.
Fakat bu, bir an için onu da etkiler.

Dünyaya olan bağlantısını bırakmış olsa bile, bu yolda İhvanlarına (çocuklarına) olan bağlantısı onu etkiler.
O bu bağlantıyı bıraktığı zaman, o zaman Hak’tır.
Fakat Allah’ın KULlarını Allah’a götürmek için, bu bağlantıya sahip olduğu müddetçe o İNSAN’dır.

*Burada çocuk fiziksel olarak kullanılmamıştır. Şefkat ilişkisine yönelik bir söylemdir.

O, İNSAN-I KÂMİL olmasına ve Allah’ın halifesi olmasına rağmen, hala Allah’ın KULlarını Allah’a ve hakikate götürmek için bu bağlantıya sahiptir.
Bundan dolayı, o bütün kazalar ve KULların (çocukların) bu yolda düştüğü sıkıntıların hepsi ile bağlantıdadır.

Hastalık, acı, beş element, akıl, arzular, dünyadan gelen rahatsızlıklar onun İhvanlarından (çocuklarından) birine saldırmak için geldiği zaman bilge kişi İhvanın (çocuğun) düştüğünü fark eder, o İhvanı (çocuğu) kaldırmak, onu korumak ve kendiyle birlikte İhvanını da (çocuğu) taşımak zorundadır.
Bu iş biraz zordur ve böyle zamanlarda O’da çile çeker.
Yolu aşıp sizleri Allah’ın sorumluluğuna verene kadar, zorluklar gelecektir.
Bu zamana kadar, sizi dikkatli bir şekilde, güçlü bir iman ile götürmek zorundadır.
O dünyaya bağlı değildir, ama o sizi (Tanrı’ya) Hakk’a götürmek ve ruhunuzun hürriyetini size vermeye bağımlıdır. Bu yüzden sizin acılarınızı paylaşmak zorundadır.

Bu dünya üzerinde 5 elementten gelen bir şekille doğmuş olan herkes acı ve rahatsızlıklar çekmek durumundadırlar.
Sadece Allah bunun haricindedir (bundan münezzehtir).
Sizin hepiniz gibi, benim de fiziksel bir vücudum var.
Allah’ın böyle bir vücudu yoktur, öyleyse bu onun için kolaydır.
Bunu anlamak zorundasınız.
Acılar, size sahip olduğunuz her düşünce ile gelirler.
Gelirler ve giderler, fakat biz mutlak (istikrarlı) ve sabit (güçlü) bir Allah inancına sahip olmalıyız.

Şehvete, kasta*, kızgınlığa, kan bağlarına, renklere ve dine* olan bağlantılarınızın kuvveti ile etkilendiğiniz zaman yorulursunuz.
Bu bitkinlik (aşınma) Allah’dan gelmez.

* Kast: Hindu toplumunda kullanılan kast sistemi. Kast insanları sınıflara ayıran bir sistemdir. Bir kısım insan elit guruptur, alt kastta bulunanlar üst kasttaki insanlara hizmet etmek zorundalardir. Alt guruptaki kişiler aşağı görülürler ve fakirdirler. Diğerlerine kölelik yapmak zorundadırlar, nedeni daha önceki yaşamlarında yaptığı kötülüklerden dolayıdır diye inanılır.

*Din bağları: Bawa (rh. a)’nin bahsettiği olumsuz dini bağlılıklar, dinde aşırıya gitme, fanatiklik ve dinde ashabiye, ırkçı, ulusçu yaklaşımdır. Benim dinim seninkinden iyidir yaklaşımı ve bu sebeple din mensubu insanların birbirlerine saldırıları ve birbirlerini düşman görmeleridir.


Sizin ana kökünüzün yeterince güçlü olmamasından dolayı gelir.
Eğer bu dirence sahip olmazsak, biz ne kendimizde ne de başkaları için huzur bulamayız.

Eğer ağacın kökleri yerin derinliklerine doğru büyüdüyse ve dalları büyüyerek güçlendiyse, bu dallara tutunup ağaca tırmanabilir ve meyveleri koparabiliriz.
Fakat eğer biz maya’nın dalına tutunursak, tırmanamayacağız.
Böyle dallar güçlü görünebilir, pırıl pırıl parıldayan meyvelerle yüklü görünebilirler, fakat o sadece bir gösteriştir.
Eğer bu hayal olan dallardan tutarsak düşeceğiz.
Eğer biz bilgelik ve netlikle yaklaşım gösterirsek, o zaman bu tehlikeye sebep veren maya dallarını tutmayacağız.

Allah’a iman kuvvettir ve Allah’ın hakikat dalındaki meyve gerçek meyvedir.
Eğer biz meyvemizi Allah’ın hakikat dalından koparmazsak, onun yerine, maya, sihir ve şaşkınlık veren daldan parıldayan meyveyi koparırsak, LSD*, afyon ve marihuanaya tutunursak, aşağı düşeceğiz.
Eğer din ve ırk farklarına tutunursak, birçok zorluğu deneyim edeceğiz ve bizim sendelememize sebep olan acıları deneyim edeceğiz.

*LSD: LSD, yasadışı halüsinojen bir uyuşturucudur. Kimyasal ismi D-Liserjik Asid Dietilamid (D-lysergic acid diethylamide) olan bu madde genelde LSD veya LSD-25 olarak anılır.

Fakat hakikatin güçlü dalına tutunursak, gerçek ve güzel rahmet meyvelerini yiyebiliriz.

Çocuklarım, canlarım benim!
Bunun hakkında düşünmek zorundayız.
Sıkı bir şekilde, Allah’a kesin bir imana sahip olmak (kurmak) zorundasınız.
Eğer siz bu imanın direncine sahip değilseniz, fırtınalar ve boralar sizi süpürmek ve itmek için gelecek, fakat onlar geçip gidecekler.
Eğer imanınız ve istikrarınız zayıfsa, onlar sizi etrafa toslayıp silkeleyecekler.

Ağaç diğerlerine yardım ederek, Allah’a olan görevini yerine getirerek ve kendi besinini güvence altına almakla huzur bulur.
Eğer siz Allah’a olan bu iman kuvvetine sahip değilseniz, ne ruhunuzda nede dünyada huzur bulacaksınız.
Bugünkü dünya da, ruhunuz için özgürlük ve hayatınızda hakikati arıyorsanız, şeyh ile o hale kavuşursunuz.

Eğer kesin (istikrarlı) iman ve iyi huylara sahipseniz, bu huzura kavuşabilmeniz için size burada bir yer var demektir.
Burada huzuru öğrenmeniz için bir yer var, hem bu dünya için hem de ruhunuzun özgürlüğü için.
Bunun hakkında düşünmelisiniz.

Bununla birlikte eğer mucize arıyorsanız, onları her yaratıkta bulabilirsiniz.
Timsahlar, kaplanlar, aslanlar, zehirli yılanlar ve hatta bazı zehirli karıncalar insana mucizeleriyle acı çektirebilirler.
Ateş, toprak, su, hava, boşluk, illüzyon, karanlık, bunların hepsi insana acı çektiren güçlere sahiptir.
Ateş bir evi yakabilir, su dünyayı yok edebilir, hava şeyleri parçalayabilir, bir deprem koskoca bir şehri yok edebilir, yıldırımın bir çakması her şeyi sarsabilir.
Elementler bütün bunları yapacak güce sahiptirler.
Bunlar gerçekten mucizelerdir.
Eğer bir yılan bir insanı ısırırsa, insan acı çeker ve ölür.
Bir kaplan bir insanın kanını içip, ciğerini yiyebilir.
Bunlar onların mucizeleridir.
Diğer bir insana saldırmak mucizedir.
Ona acı çektirmek ve bundan gurur duymak bir mucizedir.
Bir başkasını sırf kendi onurunun üstünlüğünü göstermek için yok etmek bir mucizedir fakat bu hakiki bir mucize değildir.

Benim canlarım, çocuklarım.
Kendinle huzur bulmak, gerçek bir mucizedir.
İlim hayatında huzur bulmak ve dünyada huzur bulmak gerçekten bir mucizedir.
Bu bir insanın, tek başına yapamayacağı bir şeydir.
Çok zordur.
Eğer diğer yaşamları incitmeksizin yaşayabilirsen, herhangi bir yaşamı öldürmeksizin, herhangi bir hayata acı çektirmeksizin, herhangi bir şeyi yok etmeksizin; eğer bütün yaşamlara huzur verebilirsen, işte böyle kendi ruhunuz ve hayatınız için huzur bulabilirsiniz.
Siz kendiniz için huzur bulmalı ve sonra başkalarını da bundan faydalandırmalısınız.
Bu gerçek bir mucizedir.
Fakat hiç bir kimse bunu kendi başına yapamaz.
İnsan başka her şeyi yapabilir ama bunu yapamaz.

Aklı kontrol etmek ve onu sabit tutmak gerçekten en zor şeydir.
Bu dünyada ve ruhumuzda huzur bulmak için, Allah’ın niteliklerini ve onun irfanının rahmetini öğrenmemiz gerekir.
Mucizeleri aramak gereksizdir.
Bütün mucizeler sizinledir.
Kendinizi övmek : ”Ben uluyum, sen ulusun, ben ilahım” demek doğru değildir.
Kendinde huzuru bulmak hakikattir.
Bu en büyük mucizedir.

Siz kendiniz neyin iyi ve kötü olduğunu biliyorsunuz.
Her ne zaman yanlış bir şey yaptınızsa, sizden bir uyarı gelip “Neden azarladın onu? Ona niye vurdun? Yaptığın yanlıştır” diyecektir (içinizdeki vicdaniniz).
Doğru ve yanlışın yargısı sizinledir.
Her ne yaptınızsa onun yargı ve adaleti bilgelikle size bildirilir.
Bu uyarıyı tanımayı öğrenmelisiniz.
Mahkemeye gitmenize gerek yok.
Adalet mahkemesi sizinledir.
Başka bir yerden yargı aramanıza gerek yok, yargı sizinledir.
Başka yerde cennet ve cehennem aramanıza gerek yok; her ikicide sizinledir.
Her şey sizinledir.
Hakikat başka bir yerde değildir, sizinledir.
Bilmek istediğiniz her şeyi anlayabilirsiniz, çünkü hepsi sizinledir.

Bu fonksiyonun uygun bir biçimde çalışabilmesi için bilge bir insana ihtiyacınız var.
Allah’ın niteliklerine ve irfanının rahmetine ihtiyacınız var.
Aramamız gereken bilgeliktir.
Her iki dünyada da huzur bulabilmeniz için, bu netliğe ihtiyacınız var.
Allah ahlakı ile ahlaklanmış bir veliyi bulmanız ve ondan öğrenmeniz gerekir.

Diğer bir noktayı dikkate alalım.
Motorlar farklı hızlarda çalışırlar, bazı motorlar dakikada 10000 devir yaparlar, bazıları 20 bin devir yaparlar ve hatta bazıları da 50 bin devir yaparlar.
Motorun gücü dönme hızı ile belirlenir.
Allah yolunda da bu böyledir.
Sürat ve ilminizin incelikleri ve imanınızın kararlılığı ışığın bu güçten gelmesine sebep olur.
Işık, irfanınız hızlı çalışınca parlar.
Akımın doğmasına sebep olan şey bu hızdır.
Bunun yanında irfanın güçlü olması önemlidir, aksi takdirde eğer surat aşırı ise motor yanacaktır (bozulacaktır).
Diğer yandan eğer sürat bozuksa, akım geçemeyecek ve motor bozulacaktır.
Her makine belli bir hıza ve limite sahiptir ki bununla motor döner.
Eğer bu sınırın ötesine geçersek motor bozulur.
Sınırı öğrenmeli ve motorun nasıl çalıştığını bilmeliyiz.

Motor gibi, Allah da bütün dünyaya ışık (nur) temin eder ve karanlığı aydınlatan bir güçtür.
Onun güç istasyonları İNSAN-I KÂMİLler, hakiki insanlar, bilge kişilerdir.
Allah ışığın kaynağıdır ki o aklın karanlığını ve hayatın karanlığını giderir.
Rahmet, irfan ve onun nitelikleri bu ana kaynaktan gelir ve “O” bu gücü bu iletim istasyonlarına, İNSAN-I KÂMİLlere onun temsilcilerine indirir.
Bilge kişi bu gücü alıp dağıtmalıdır.
Karanlığınızı gidermek ve hayatınızda huzur sağlamak için İNSAN-I KÂMİL, ana kaynaktan tedariğini temin etmeli ve sonrada dağıtmalıdır.
O fikir ve hakikati alıp, hayatın ve mayanın karanlığını giderir.
O diğerlerine, üzüntülerinden ve hayatındaki zorluklarından kurtulmaları için, bilgelik temin ederek yardım eder.

Allah her şeyi bilir.
Allah’ın bilmediği hiçbir şey yoktur.
Onun için, hiç bir şey hareket etmezdi.
O’nun var olmadığı bir yer yoktur.
Bütün ruhlar, bütün hakikat, bütün sevenler, her şeyin Allah ile bağı vardır ve o her şeyle bağlantıya sahiptir.
O’nun bilmediği hiçbir şey yoktur, anlamadığı hiç bir şey yoktur.
Çimene, taş altındaki kaplumbağaya ve rahimdeki cenine besin veren odur.
Allah’a ne sorabiliriz?
Eğer Allah’a bir şey sormak isteseydik ne sorardık?
Bir şey sormak gereksizdir.
O her şeyi bilir.

Biz kendi kalplerimize bakıp bu çilenin sebebini sormalıyız.
Biz bu acının sebebini bulmalı ve kendimizi düzeltmeliyiz.
Biz acımızın çaresini bulmalıyız.
Sorgulamamız gereken kendimizdir.
Bu Allah’ın hatası değildir.
Bu acı ve yıpranışlık kendimizdeki bazı bağlantılar tarafından sebep olunuyor, öyleyse biz kendimize neden bunun böyle olduğunu sormalıyız.
Bir şey ters gidiyorsa, bu bizim kendimizde olan bir şeyden dolayıdır.
Sebebi keşfetmeli ve kendimizi düzeltmeliyiz.
Allah’a soracak bir şey yoktur.

Allah kimseyi incitmez.
Onun işi, yaratmak, korumak ve güçlendirmektir.
Ama kendinizi bir şeye güç yetiremez (katlanamaz) halde buluyorsanız, eğer bu çileyi önleyebilecek ya da sonlandıracak bir şeye sahip değilseniz, eğer bu sizin bilgeliğinizin (ilminizin) dışında ise ve onunla artık başa çıkamaz durumda iseniz o zaman teslim olun.
Eğer bunu ilminizle ya da niteliklerinizle halledemiyorsanız, o zaman ellerinizi kaldırıp teslim olun ve “benim yapabileceğim hiç bir şey yok, Allah’ım ben bilgim ve niteliklerimle bir şey yapmaktan acizim, sen bana yardım et” deyin.

Bize gelen bütün acılar ve rahatsızlıkların sebebi kendimizdir ve bu yüzden biz kendi hatalarımızı düzeltmeliyiz.
Kirlettiğimiz şeyi temizlemek bizim işimizdir.
Banyoya gittiğiniz zaman kendinizi temizlemelisiniz. Yatağınızı temizlemelisiniz.
Üzerinde uyumadan evvel, yeri temizlemelisiniz.
Eğer yere uzanıp karıncalar ve böcekler tarafından ısırılırsanız bu sizin hatanızdır.

Allah size iki göz, iki kulak, iki burun deliği, bir ağız ve altınızdan iki delik verdi.*
O bunları siz anlayasınız diye verdi.
Eğer başarısızlığa uğrarsanız bu sizin hatanızdır.
Bütün bunlar size halinizi ve görevinizi anlayasınız diye verildi.

*Bawa Muhyiddin(rh.a) Hac farzının bâtini mânâlarını anlattığı kitabında bu delikler ile ilgili şöyle bir kısa bilgi veriyor: İki göz, iki kulak, iki burun deliği, bir ağız, aşağıda iki açılış (boşaltım ve üreme delikleri), göbek, arş (baştaki taç) ve kürsi (alnın ortasındaki üçüncü göz).
İşte bunlar on iki açılış, on iki gezegendir.
Bunlar on günah, Kürsi ve Arştır.
Nur, Allah, Kürsi ve Arştır.
Bu on ikisi insandadır.
Bu on ikiyi iyi düşünecek olursak, onunu kapatıp sadece ikisini açarsak o zaman Hac olur.
İbadet bundan sonra gerçekleşir.
Arş ve kürsi açılmalıdır.
O zaman O’nu görürsünüz.
Bu ibadet hâli temizliktir, saflıktır.
On kapatılmalıdır.
Bu ona ait tüm zevkler atılmalıdır.
Yavaş yavaş onları atalım.
Azar azar atılabilirler.



Fakat işinizi yapmaksızın, siz başarısızlığa uğruyorsunuz ve sonra :
“Allah beni terk mi ediyor? Allah beni cezalandırıyor mu, bana kızgın mı?” diye soruyorsunuz.
Hayır, hepsi kendi hatanız.
Hatalarınızı düzelttiğiniz zaman temizleneceksiniz.
Allah’tan, soracak başka bir şeyimiz yok.
“Ey Allah’ım lütfen affet beni” demek zorunda değilsiniz.
Eğer, yaptığımız hataları düzeltebilirsek, biz bağışlanırız.
Ne zorluk olursa olsun, hastalık ya da bize üzüntü gelirse gelsin, o bizim kendi hareketlerimiz yüzünden gelir.
Bunu bilmek için, net bir imana, ilime ve Allah’ın niteliklerine ihtiyacımız var.
“Allah’ım koru bizi, yardım et bize” demenin faydası nedir?
Allah’ın görevi korumak, yaratmak ve güçlendirmektir ve “O” bunu zaten yapıyor ve sende kendi görevini yapmalısın, o zaman huzur bulacaksın.
Eğer görevinizin ne olduğunu biliyorsanız, yapın, o zaman hayatınız cennet olacaktır.
Hayatınız cennetin krallığı olacaktır ve sizin için orada cehennemin krallığı olmayacaktır.
Ruhunuzun hürriyeti sizin cennetiniz olacaktır.
O zaman Allah’ın KULları olacaksınız.

Hürriyeti, barış doluluğu ve birliği anlamak zorundayız.
Bunu bilmek bilgeliktir, Allah’ın nitelikleri ve hakikattir.
Bu sebepten dolayı motorunuza güç sağlayabilmeniz için bir İNSAN-I KÂMİL’e, gerçek insana, onun bilgeliğine, onun nitelik ve fiillerine ihtiyacınız var.

Bu yüzyılda, bu çeşit bir yardımı alabilmeniz için burası iyi bir yerdir.
Burada netlik ve bilgelik sahibi olabilirsiniz.
Fakat iman etmelisiniz.
Aradığınız şeye ulaşabilmeniz için imana ihtiyacınız var.
Bu imana, istikrar ve kesinliğe sahip olmalısınız ve bunu bilgeliğe (ilme) ve niteliklere sahip olan birinden öğrenmelisiniz.

Huzur dolu olabilmeniz için, bunu huzur dolu olan birinden almalısınız.
Adaleti adaletli birinden almalısınız.
O zaman hayatınızda ve ruhunuzda huzur bulacaksınız.
Bu dünyada ve gelecekte huzurlu olacaksınız.
Kendinizde bulduğunuz huzur, tek gerçek mucizedir.
İşte bu sizin aramanız gereken şeydir.
Canlarım, anlayın bunu!

Âmin. Allah yardımcımız olsun!..

M.R.Bawa Muhaiyaddeen
En son kulihvani tarafından 05 Kas 2007, 18:23 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen MBurak »

Kıymetli Büyüğüm;
Hasbi hizmetleriniz için Hakk Teala(c.c) sizlerden razı olsun..
Sağ olun, var olun..
Emeğinize ve gönlünüze sağlık
Muhabbet ve dualarım ile esselamunaleyküm rahmetullahu ve berakatuhu
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Armadillo, 16 cm-1.5m boyunda kuzey ve güney Amerika’da bulunan sert bir zırha sahip bir hayvan.

Armadillo, bir fili hortumundan yakaladığı zaman, fil nefes alamaz.
Fil trompet gibi ötmeye bağırmaya başlar.
Aptal bir fil hortumunu, kendisini kurtarmak maksadı ile bir ağaca ya da bir kayaya vurur, fakat fil armadilloyu dövdükçe armadillo daha çok sıkar.
Kapar ve daha daha pençeleriyle sıkar.
Armadillo çok güçlüdür ve onun kibirli tutuşu incitir.
Akıllı bir fil armadillo yakalar yakalamaz koşmaya başlar. Akıllı bir fil kurtulmak için sadece tek bir yolun olduğunu bilir.
Bir gölete koşar ve hemen hortumunu suyun içine sokar. Hortumunu armadillonun nefesi kesilene kadar su altında tutar.
Simdi kaçma sırası armadillonundur.
Hemen tutunduğu yerden gevşeyecek ve süratli bir şekilde uzaklaşacaktır.
Sonra fil : “Ah, kaçtım!” diyerek yoluna yürüyecektir.
Akıllı bir filin hareketi bu olur…

Bunun gibi, bir kere siz sizi kapan şeyin ne olduğunu bilirseniz, onu hemen irfanınıza, Tanrıya (Hakk’a) ve hakikate daldırın.
O zaman kötü nitelikler sizi bırakıp kaçışacaklar.
Siz onları kalkıp da sürekli toprak, ateş, su ve iluzyona vurur durursanız, onlar size hatta daha da sıkı yapışacaklardır.
Bağımlılıklara, tutkulara ve kan bağlarına, daha çok vurdukça size dahada sıkı tutunacaklardır.
Eğer fanatiklik, renk ve ırka vurmaya devam ederseniz, onlar daha süratli tutunacaklardır.
Çözüm bu değildir.
Kendini hakikate, irfana ve sabra daldır.
Bu iyi niteliklere ulaş; sonra kötü nitelikler seni kendi iyilikleri için bırakacaklardır.
İste kaçma yolu budur.
İrfanınızı bu şekilde kullanmalısınız…
ÇOK ÖZEL VE GÜZEL BİLGİLER...
ALLAH(C.C.) RAZI OLSUN DOSD KUL İHVANİ EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK...
MUHABBETLE...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Allah razı olsun Muhammed Burak ve Ankakuşu,

Esas teşekkürü hak eden gurbet ellerdeki gariban kardeşimiz Barbaros Can..
Resulullah sav ve O'nun getirip yaşadığı Şeriat-ı Garra yoluna hasbi hizmetin kadrini kıymetini çok iyi bilen değerli kardeşimiz emek verip Aziz Hak Dostlarının eserleriyle bizleri ve gençlerimizi buluşturmaktadır..

Sanal Âlemde bir Gönül Tekkesi kuruldu şükür..
Tıpkı Yunus Emreler gibi yersiz yurtsuz yel gibi ama her yerde her zaman ve her hâlde var rüzgâr "BİR"liğinde...
Mısrî Babalar gibi bilye gibi başsız ayaksız ama her noktası baş her noktası ayak "BİZ" liğinde..


Barbaros Can, Kevser Havuzunda damlalık, KUL iken SULTANlıktır..

Tevbe, dua, Rıza ve Şehadetimiz Resûlullah sav'de BİR ve BİZ dir..

İlâhî es Selâm
ve
Muhammedî Muhabbetle...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Efendim Allah hepinizden razı olsun.
Eksik olmayın.

Değerli büyüğüm Kulihvanim ben arada yokum diyor,
Ben çeviri yaptım arada yokum sade kanal vazifesi gördüm diyorum,
Bawa (k.s)'de konuşurken ben yokum, konuşurken mikrofon olurum diyor.

O halde bize "
ELHAMDÜLİLLAH" demek düşer...

Beni sevindiren ne oldu biliyor musunuz?
Bu gece bu kitabın başka bölümlerini de buldum.
Belki nasip olur onlarıda çeviririz inşallah.


Selam sevgi ve muhabbetlerimle
Barbaros
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

12 yil sure

Mesaj gönderen Gariban »

Dostlarım,
Bu metinde geçen 12 yıllık süreden kasıt hakikaten sabit bir 12 yıl geçmesi değildir kanısındayım. Muhakkak ki seyri süluk dönemi uzun yıllar gerektiren, zor ve çetin bir yolculuktur.
Fakat, insanlarin idrak ve istidat seviyeleri farklı olduğundan dolayı, herkes için bu süre farklıdır.
Kimi hiç başlayamaz, kimi hiç bitiremez, kimi çabuk kimi çok uzun surede bitirir belki.
Ben bu 12 rakamından kastedilenin, metnin içerisinde bahsedilen 12 delikten 10'unun kapatılıp 2'sinin açılması için geçen süre birimleri olduğu kanısındayım.
Bu benim yorumum, bir başkası farklı mânâda çıkarabilir.
Allah hazmını kolaylaştıra.

Selam ve sevgiler
Barbaros
Kullanıcı avatarı
Kuler
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 15
Kayıt: 06 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen Kuler »

işte niyet, işte emek, işte hizmet... ne mutlu istifade edebilenlere...
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »



ŞEYH ve MÜRİDİ

BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ


Resim

Muhammad Raheem Bawa Muhaiyaddeen Hakkında :

Muhammed Rahîm Bawa Muhyiddîn Hakkında :
M.R.Bawa Muhaiyaddeen’in kişisel öz geçmişi hakkında , 50 yıl önce Sri Lanka’nın ormanlarında belirmesi ve kendisinden öğretmesi istenilmesinden öncesine ait çok az bir bilgi mevcuttur. O zaten kendisinden çok nadiren bahsetti ve asla bir Tanrı üzerinde odaklaşmaktan sapmadı.

Hakikat hiç bir sınır ve çevreleyen bölümlere sahip olmadığından, asla herhangi bir görüşle sınırlanamaz .
Böylece, tamamıyle ümmi olmasına rağmen, bir hindliyle Tanrı hakkında hinduizm’in detaylı sözcükleriyle konuşurdu, bir yahudi yada katolik ile katoliklik ve yahudiliğin detaylı terimleriyle konuşurdu, bir müslümana da İslâm’i terimler ile konusurdu.
Fakat bir ateiste karsı bir araba tamircisiymiş gibiydi ve Tanrı hakkında arabalarla ilgili teknik kelimelerle konuşur, her ne sözcük kişiye kolay gelirse ona öyle açıklama yapardı.

Onun fiilleri konuştuğu hakikatin yasayan bir örneğiydi.
O o anda her ne gerekliyse, o hakikatin bir örneğiydi.
O, bazen kendini “karınca adam” olarak adlandırırdı yada en küçük karıncadan bile daha küçük olan bir karınca.

M.R .Bawa Muhaiyaddeen artık fiziksel olarak bizimle değil. 8 Aralık 1986’da vefat etti.
Gerçek ve kesinlikle saf bir veli bulmak enderden de enderdir.
Tamamen Tanrının niteliklerine teslim olmuş, söyledikleri ile ve kendi ile arasında herhangi bir boşluk bulunmayan, söyledikleri hakikat olan bir kişiyi bulmak çok zordur.
Böyle bir kisiyi bulmak , onunla kendimizi bulabilip hakikatlerimizi görebileceğimiz bir saf aynayı bulmak gibidir.
Böyle mükemmel bir rehber, tanrıyla sürekli olarak bağlantıda yasar.
Bu bağlantı asla doğmaz ve asla ölmez.
Bu bağlantı şeyh ve Tanrının hakikatının öğretileridir.

Bu tanıtım Bawa Muhaiyaddeen’in Dostları adlı sitenin Bawa hakkında yazdığı tanıtımdan türkçeye çevrilmiştir.
Orjinali için bkz. “http://www.bmf.org”


EK :

1900 yıllarında Sri Lanka’nın ormanlarında hacılar tarafından inziva hayatı yaşarken bulunmuştur.
Sohbetlerine katılmışlar ve sonra şehre inip öğretilerini anlatmış ermiş ERENlerden olan Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin Hazretleri 1971 yılında Amerikaya çağrılmış, gitmiştir. Dünyanın pek çok yerinden pek çok kimselere sohbetler etmiştir.
8 Aralık 1986’da Hakk'a yürümüştür.
Yurdumuzda ancak bazı yazılarının tercümesi bulunduğundan tanınmamıştır.

Bizler değerli düşünce dervişi, Gariban üyemiz, Barbaros can kardeşimle birlikte elden ve gönülden geldiğince;
Bu Nur Sitemizde, Gönül Tekkemizde ve Hasbî Hizmet Sahrasında hizmette olacağız inşâallah...



ŞEYH ve MÜRİDİ-III



Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (K.S)

Çeviri : Barbaros Sert



MÜRÌDÌN SEÇÌMÌ


Çevirmenin Önsözü:

Sevgili dostlarım!
Bu metni Bawa Muhyiddin’in “Sheikh and Disciple: Şeyh ve Müridi” adlı kitabin içinde bulunan Müridin Secimi adli bir bölümden Türkçeye çevirmeye çalıştım.
Türkçe çevirisi, İngilizce kaynaktan yapılmıştır.
Kusurlarımın affını Yüce Allah’tan diliyorum.


Bu kısımdaki sohbetinde Bawa Muhyiddin (K.S); bir şeyhin mürid seçiminde nelere dikkat ettiğini ve bu seçimin nasıl yapıldığını örneklerle genel çerçeve ile açıklamaktadır.
Güzel dost, bir tarikatta mürid ve yahut bir şeyhin eğitiminde öğrenci olabilirsin.
Öğretmenlerin en güzeli yüce Allah ve sonra Allah’ın ahlâkını en mükemmel şekliyle sergileyen merhamet incisi Resûlullah(SAV)dır. Fiziksel bir mürşidin olmasa dahi, Allah ve Resûlünü İslam dinini kabul ederek daimi bir mürşidin kılmakta olduğunu sakın aklından çıkarma.
Öğretmenin hakiki bir mürşid ise Allah ve Resûlüne gizli bir bağ ile bağlıdır.
Bu bağdan sana irfan ve ilmin akmasını diliyor ve en çabuk bir şekilde ilerleme kaydetmek istiyorsan, bir müridden, bir talebeden, bir öğrenciden beklenenleri bilmenin, senin için faydası olacaktır.
Bu kısımda Bawa Muhyiddin Hazretleri mecâzi bazı sembollerle bazı anlatımlar yapmıştır.
Birçok yinelemeler, hayvan isimleri vesaire bahsedilmistir.
Bunları sakın basite almayasın.
Yalın ve basitliği ile kabaca söylenmiş mânâ yüklü sembollerdir.
Yazının sonuna İbrahim Hakki Erzurumi(K.S)’nin Mariftename'sinden bir bolumu, bu yazıyı pekiştirmek maksadıyla koydum.

Burada anlatılanların Resûlullah(SAV)’in istikametinde Allah’a kulluk için yürümekte olan bizlere faydası olacağını umid ederek Şeyh ve Müridi kitabının bu kısmını da çevirmeye gayret ettim.
Edep ile öğrenmeyi kendine düstur edinerek Allah yolunda yürümeye gayret eden Hak yolu öğrencilerine selâm olsun.
Ben sözü burada keserek sizi Bawa Muhyiddin (ks) ile baş başa bırakıyorum.


Selâm Sevgi ve Dualarımla...

Bu garibanı da dualarınızdan eksik etmeyin.

Barbaros Sert

Basildon –İngiltere
27 Kasım 2007




MÜRÌDÌN SEÇÌMÌ


Canlarım benim, kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim, oğullarım ve kızlarım ve torunlarım, hepinize canı gönülden sevgi ile.

Bir baba, ya da bir şeyh; çocuklarını yetiştirdiği zaman, her bir çocuğun haline bakar ve her birinin nasıl gelişeceğini bilir.
Şeyhin binlerce ve hatta milyonlarca takipçisi olabilir.

Ona ilk geldikleri zaman, onlar sadece sıradan insanlardır.
Sonra bu gelen kalabalığın içinden bir kaçı onun müridi olmak üzere seçilirler.
Bu küçük guruptan en çok aydınlık kazanmış olanları, onun çocukları, kızları ve oğulları olurlar.
İlerleme şöyledir: ilk olarak genel halkın bir bölümü, sonra onun müridleri, sonra onun çocukları olurlar.

Müridleri seçerken, Şeyh her birinin kesin davranışlarını not eder.
O onların niyetlerini, çabalarını, kararlılıklarını, bilinçliliklerini, görevlerini nasıl yerine getirdiklerini, nasıl dua ettiklerini ve nasıl çalıştıklarını gözlemler.
Her bir durumda, müridin durumlara tedirgin ya da sâkin bir şekilde reaksiyon verip vermediğini izler.
Şeyh her düşünceyi, her hareketi ve her bir kalbdeki niteliği, onların sevgisini, sesini ve davranışlarını gözlemler.

Tıpkı bir mıknatısın demiri çekebilmesi için doğru konumda olması gerektiği gibi, mürid de şeyhin onu kabul etmesi ve ona onun istediğini verebilmesi için, doğru halde bulunmak zorundadır.

Aceleci mi?
Öfkesi ya da alınganlığı var mı?
Kıskançlığı yahut hilekârlığı var mı?
Tembel mi yoksa akıllı mı?
İrfanı var mı?
Ürünü yetişip etrafında birçok kişiye fayda sağlayacak türden mi, yoksa olgunlaştığında diğerlerini yok edecek bir zehir mi?
Ya da lezzetli bir bala dönüştürülebilir mi?

Şeyh bu müridin gelişimindeki her bölümü izleyecektir.
Şeyh eğer onun halinin iyi olduğunu görürse o zaman bu müridi onun çocuğu yapacak ve çocuğu kendisine alacaktır.
Daha sonra, bu çocuklara berraklık vermeye çalışacaktır.
Bir kere bir çocuk anne rahminden dışarı çıktığı zaman, onu geriye döndüremezsiniz.
Onun gelişimini (büyümesini) dikkatli bir şekilde izlemek zorundasınız.
Çocuğun Allah’a niyeti (doğru kesin meyli) var mı, bu arayışa, bu imana ve bilinçliliğe sahip mi, bunu izlemek zorundasınız.
Çocuk babanın ne öğrettiğini içine çekiyor mu (ilmi almak, çekerek sünger gibi emmek)?
Görev duyusuna sahip mi (sorumluluk hissi)?
Baba ve çocuk ile arada uygun bir iletişim kurulabildi mi?

Ampül sadece, elektrik düğmesi ile arasında bir bağlantı olursa yanar.
Bağlantı doğru ise, o zaman akımın telden doğru bir şekilde geçip geçmediğini kontrol etmelisiniz.
Azami bir voltajı kaldırabilir ve onu yolda belli noktalarda kullanılmak üzere dagıtabilir mi, yoksa bozuk mu?
Bunu kontrol etmek zorundasınız.
Benzer şekilde şeyh bu çocuğun akımı kaynaktan alıp gerekli noktalara dağıtıp dağıtamayacağını kontrol etmelidir.

Şeyh sürekli bir şekilde çocuğu kontrol etmelidir.
O, çocuğun her niteliğini, onun ne reaksiyon vereceğini görmek için, onu dürtükleyerek kontrol etmelidir.
Her bir sözcük ve hareket ile onun nasıl reaksiyon vereceğini görmek için çocuğu iğneler.
Eğer reaksiyon iyi ise o zaman: “
Bu çocuk doğru olacak (bu çocukta iş var)” diyerek bu çocuğu kendinde daha da derine çekecektir.

Şeyh tarafından yapılan bu sınama, tıpkı belli bir cins eşek arısının genç olanını seçmesi ile benzerlik göstermektedir.
Eşek arısı ilk önce çamurdan bir ev inşa eder ve sonra oraya yerleştirmek için genç olanı arar.
Eşek arısı (belli türden bir arı) yumurtlamaz, bunun yerine kendine bir aile arar.
Kendi niteliklerini alabilecek, uygulayabilecek ve kendisi gibi şekillenecek bir genç arar.
Onun hareketlerini hangisinin izlemeye hazır olduğunu ve onun irfan ve sabrını hangisinin öğrenmeye hazır olduğunu görmek için sınav yapar.
Yapraklarda yaşayan özel bir yeşil kurt (tırtıl) vardır.
O kendi tükrüğünden bir ip yapar ve o iple aşağı doğru kendisini sarkıtır ve kendini oraya asar.
Güzel bir böcektir.
Eşek arısı her yaprakta bulduğu kurdu gözlemler ve onu iğnesiyle iğneler. Eğer kurt titrer ve aşırı heyecanlanırsa, Eşek arısı : “
Bu iyi değil aşırı aceleci” diye karar verir.
Bu yüzden bu kurdu bırakıp diğer bir diğerini iğneler.
Eğer bu acele ile kaçarsa, bu gösterir ki bu kurt işi sonuna kadar sürdürecek nitelikte değildir.
Küçük bir sorun çıktığı zaman bu kurt buna tahammül edemeyecek ve hemen kaçacaktır.
Bu kurt, çamur evde kontrol edilemez hale gelecektir.
Bu sebeple, eşek arısı bu kurtu da bırakır ve bir diğerini araştırmaya devam eder.

Simdi bir sonraki kurt iğnelendiğinde (sokulduğunda), bu kurt güç belâ kıpırdar ve sonra tekrar yatar aşağı.
Eşek arısı : "
bunun yeterince çabası yok. Ahmak halli uyuşuk ve ne kadar söylenirse söylensin sıkı çalışmayacak. Bu doğru bir seçim olmayacak" diye sonuçlandıracak.

Bu yüzden, halen araştırmaya devam edecektir.
Bir sonraki bulduğu kurt sürekli sokulduğu halde hiç kıpırdamaz, hissizce durur.
Bu sefer eşek arîsi : “
bunun hiç irfanı, zekâ ve hissiyatı yok. Bunun kulaklarına hiç bir şey işlemez. Bütün araştırdıklarım içinde en kötüsü bu. " diye belirterek bu kurttan da vazgeçer.

Eşek arısı halen araştırmaya devam eder.
Sonunda bir kurt bulur ki bu kurt sokulmaktan tam kurtulacak kadar kıpırdar.
Her bir yeni iğne darbesine kendisini uydurur, azacık kıpırdayarak kendisini iğneden uzaklaştırıp rahata kavuşturur.
Sessiz bir şekilde kendisini silkeler ve uzaklaşır.

Resim

Eşek arısı : "
Hah" der, "İste aradığım kurt bu".
Sonra bu kurdu alır, çamur evin içine yerleştirir ve girişi mühürler.
Bu andan itibaren 40 ila 90 gün sonra, eşek arısı mühürlü girişin etrafında "
Benim gibi ol! Benim gibi ol!" diye tekrar ederek uçmaya baslar.
Sonunda içeriye yerleştirilen kurt, dışarıdaki eşek arısı gibi olur.
Eşek arısının şeklini aldıktan sonra yavaş yavaş çamur duvarı ısırarak kazımaya baslar.
Eşek arısı içerden gelen bu sesi işittiği zaman, hemen girişi kırar.
İçeri yerleştirilen kurt tıpkı kendisini yerleştiren eşek arısının sûretini almıştır.
Şimdi, yeni eşek arısı eski olanın görevini devam ettirecektir.

Bunun gibi, şeyh bir gurup insan arasından bir mürid seçerse, onu dürter, iğneler ve analiz eder.
Teker teker, hangisinin ilerleyeceğini görmek için sınama yapar.

"
Bu kişi çabuk kızan öfkeli bir kişi, bu ise alıngan.
Bu kişi çok ağır zekâlı amaca uygun değil, bu ise çenebaz.
Bunun hiç bir hissiyatı yok! dinleyebilir fakat sözcükler buna işlemez.
Bu ise özel bir anda bir an ne ile ilgileniyorsa bu şeye kapılıp başka her seyi unutur.
Bu aceleci.
Bu ise orada burada ortalıkta dolaşıyor ve öğrenmek için tek bir yerde kalmaz.
" diyerek Şeyh herkesin niteliklerini seyreder.
Eşek arısının yaptığı gibi, hangisinin gelişme gösterecek potansiyele sahip olduğunu bulabilmek için, onları dürtmeye devam eder.

Sonra gelişebileceğini düşündüklerini alıp onları çocukları, oğulları ve kızlarına döndürür.
Aynı bu yönde, dünyada ki çocuklarda bir baba tarafından büyütülmeli, şeyh çocuklarını büyütmeli.
Nitelikleri ve hareketlerinden doğru, o onları irfan (ilim) ile yetiştirir.

Daha sonraları bir kez daha dürtme ve iğneleme işine ve sınamaya baslar.
Eğer on çocuk seçilirse, bunlardan hangisi onun işini devam ettirecektir ve hangi çocuklar diğer işlere daha uygundur diye belirleyecektir.
Karar verip, her birine uygun görevler verir.
Bir çocuk ilerler ve olgunlaşma vâdeden bir hale ulaşırsa, o bu çocuğu kendi içine alır, tıpkı eşek arısının kurdu evinin içinde mühürlediği gibi.
Şeyh bu ruhu (canı), bu hakikat çocuğunu alır ve onu kendi kalb evinde mühürler ve "
Benim gibi ol! Benim gibi ol!" diye tekrar etmeye başlar.
O bunu kalb çocuğuna öğreterek ve söyleyerek devam eder.

12 yıl boyunca şeyh; Allah’ın sözlerini, O'nun hareketlerini ve idâre edişini, O'nun sevgisini, sabrını ve rahmetini, O'nun birliğini, huzur doluluğunu, sükûnluğunu ve diğer yaşamlara kendi gibi davranması gerektiğini bu çocuğa öğretmeye devam eder.
O; çocuğa sayısız sayıdaki farklı nitelikleri, hayvanları, şeytanları ve kalbdeki hayaletleri gösterir.
O melekleri, virüsleri, hücreleri, böcekleri, mikropları, su, kan ve ateşi açıklar, içte ve dışta olan her şeyi açıklar.
Bu oğulları ve kızlarını, kendi kalbine yerleştirecek ve onları eğitecektir.
O, onlara onların dıştaki zâhiri vücutlarını ve bâtında ruhun ve kalbin saflığını öğretir.
O, onlara zâhir için örnekler gösterir ve bâtın için olan temel nitelikleri gösterir. İçteki her iki ruh ve hayati öğretir.
Dışarıdaki dünyada her ne görürsen, bunları içteki dünyada da görebilmeyi öğretir ki bunların hepsi sizde var olur.
Dünya üzerinde gördüğün her ateşi, kendinde de tanımalısın.
Bütün hayvanları, şeytanları, yılanları, böcekleri, eşek arılarını, güneşi, ayı ve yıldızları, her varlığı, bütün 400 trilyon 10 bin ruhanî şeyleri,
mantralari* ve hayaletleri, bütün bu astrolojileri tespit ve teşhis etmelisiniz.
Onların hepsi sizdeki bu beş dünyada mevcutturlar.
Dışarıda düşmanınız yoktur. Bütün düşmanlarınız içeridedir.
Dışarıda gördüğünüz şeyleri anlamak kolaydır, fakat içinizdeki düşmanları hiç anlayabildiniz mi?
Fethetmeyi öğrenmeniz gereken düşmanlar, işte bunlardır.


Mantra*:Sanskritce bir kelime , Hinduizm’de zikir sırasında kullanılan kelimeler.

İçeriyi dinleyin!!!!

Gelen bu ses nedir? Ha, bu bir yılan sesi.
Gelen bu ses nedir? Bu fil sesi, filin kendini beğenmişlik sesi.
Bu ses nedir? Kaplanın kuvvetinin sesi.
Bu ses nedir? Akıl bu, bak nasıl sıçrıyor.
Bu ses nedir? Kaçarak uzaklaşan bir at.
Bu ses nedir? Saban süren bir boğa.
Bu ses nedir? Bir eşek.
Bu ses nedir? Bir kartal. Onun nasıl uçup aşağıyı seyrettiğini gör.
Bu ses nedir? Leş arayan bir akbaba.
Bu ses nedir? Bir geyiğin sesidir.
Bu ses nedir? Bir mus (Amerika’da yasayan bir geyik türü).
Bu nedir? Bir dağ keçisi.
Bu nedir? Bir piton yılanı.
Bu nedir? Çığlık atan bir köpek.
Bu nedir? Bir leylek.
Bu nedir? Bir karga. Birlik hakkında bağırıp duruyor fakat sadece gürültü yapıyor.
Bu ise bir maymun. Bütün bu on buçuk milyon yaratık ve sayısız sayıdaki yaratıklar içeriden bağırırlar.

Bütün bu sesler nereden geliyor?
Hepsi Senden geliyor.
Dışarıdaki gördüğün bütün hayvanların ve diğer varlıkların kendilerine ait bireysel sesi vardır, fakat Sende bütün bu bâtındaki yaratıkların hepsinin sesi var.
Sende çok geniş bir dünya var.

İnsan her sesi çıkarabilir; o kendisine çekmek için bir ses kullanır ve sonra onu öldürür.
Geyik sesi çıkarır sonra geyik gelince onu kendi bencil çıkarları için oldurur.
Fil sesi çıkarır ve fil gelince onu öldürür.
At sesi çıkarır ve at gelince onu kendisi için yakalar.
İnsan hayvanların en kötüsüdür. Yaptığı her şey bencilcedir.
O kendisinde her sesi barındırır ve bunları hep bencil çıkarları için kullanır. Diğer yaratıklar bu yeteneğe sahip değillerdir.
İnsan bu sesleri yok etmelidir.
Bu varlıkları kendisine çekmek için kullandığı bu seslerden kurtulmalıdır. İçerideki düşmanları huzura kavuşturmak sakinleştirmek zorundadır.
Eğer uygun bir şekilde eğitilirse, her biri kendi görevini yapar.
Sendeki bu yaşamları yok etme, fakat onların seni yok edip köleleştirmesine de izin verme.
Birini bir diğeri ile yönetebilirsin.
Ateş ile birçok varlığı idare edebilirsin.
Fakat ateşin kendisi su ve hava ile yönetilebilir.
Hava, yağmur ile yönetilebilir.
Su hendekler tarafından, dağlar ve taşlar tarafından kontrol altına alınabilir.
Bir diğerini kontrol altına almak üzere diğer bir elementi (unsuru) kullanabilirsiniz.
Toprak, hava, su, ateş ve esir, eğer bunları dizginleyebilirseniz (yönetebilirseniz) bütün dünyayı yönetebilirsiniz.
Rüzgârlar, sesler ve her şey bu elementlerdedir.
Baba (Şeyh) bütün bunları çocuğa gösterir.
O çocuğu kendisinde tutar, onu yetiştirir ve bütün bunları ona örneklerle gösterir.
Çocuk içte doğru bir şekilde eğitildiği zaman, dışarıda herhangi bir düşmanlık bir saldırganlık görmeyecektir.
Eğer bütün bu varlıkları içte, kendisinde yönetebilirse ve onlara irfan ve sevgi gösterebilirse, onlar dışarıda ona onun emirlerine göre hizmet edeceklerdir.

Şeyh bütün bunları örnekler ile gösterecek ve bu kendisinde bulunan çocuğu yetiştirecektir.
O bu çocuğun fiziksel sûretini dışarıda yetiştirecek ve çocuğun ruhunu ise kendi içinde büyütüp besleyecektir.
O çocuğu kendi sûretine dönüştürmeye çalışacak ve tıpkı eşek arısının niteliklerini genç olana verdiği gibi ona kendi niteliklerini verecektir.
Çocuk bir kere onun niteliklerini kazandığında, o zaman çocuğu Allah’a teslim eder.
Ondan itibaren o Allah’ın kuludur (Abd) ve Allah’tan öğrenmek zorundadır.
Şeyh çocuğu Allah’a kavuşturur ve çocuk bundan sonra özündeki
Allah’tan öğrenir.
Şeyh çocuğunu bir kula dönüştürür.
Şeyhin; bir çocuğu bir adımdan diğer adıma götürmesi işte böyledir.
İlk önce çocuğu seçer, sonra onu kendi sûretinde onun kendi nitelikleri ile büyütür.
Şeyh çocuğa Allah’ın niteliklerini (Allah ahlâkı)kazanmayı öğretir ve sonunda onu Allah tarafından büyütülmek üzere Allah’a verir.
Bu noktada şeyh şöyle der:”
Ey Allah'ım simdi sen bu çocuğu korumalısın. O senin mülkün!”
Şeyhin metodu budur, dürter, test eder ve safha safha seçer, sonunda çocuğu Allah’ın kulu haline gelmesinde rehberlik eder.
Bu bir kaç çocuğu seçmek maksadıyla test etmeye devam eder.
Eğer çocuk sıçrarsa yahut aceleci ise, bu çocuğu
“Oo, bu tehlikeli, bunda kontrol (idare) yok, bu birisini öldürebilir, bu bir düşmana dönüşebilir, bu diğer bir yaşam karşısında günah isleyebilir” diyerek geçer.

O böyle nitelikleri olanları geride bırakıp yoluna devam eder.
Hakiki bir şeyh işte böyle seçim yapar, test eder ve öğretir.
Orada yapılacak çok test vardır. O onlara sevgi ile irfan ile ve onun hareket ve nitelikleri ile nüfuz eder.
Her yerde ve her kısımda çocuklarının ne yapacağını görmek için onları dürtükleyecektir.
Bunun üzerinde düşünmeliyiz.
Şeyh ile birlikte kalanlar ve sesi çıkmayıp itaatkâr olanlar seçilecek, yetiştirilecek ve şeyh tarafından eğitilecektir.
Çocuklar bunu anlamak zorundasınız.
Bu çabaya, bu niyete, bu bilinçliliğe ve bu duyguya sahip olmalısınız.
Bir şeyh bu nitelikleri bir çocukta görürse, bu çocuğa hem zâhirde hem bâtında ayni zamanda öğreterek eğitecektir.
Dışarıda aklınızı eğitecek, içeride ise ruhunuzu ve irfanınızı eğitecektir.

Bunun hakkında düşünmelisiniz.
Canlarım benim, kızlarım, oğullarım benim.
Bunun hakkında düşünmelisiniz!…


Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin(rh.a)




EK :

Resim

Buraya ek olarak Erzurumlu İbrahim Hakki (k.s) Hazretlerinin Marifetname’sinin 43.bölüm 5. Kısımındaki kalb âlemindeki hayvan sûretlerini koymayı uygun gördüm. Bawa Muhyiddin(k.s)’in verdiği hayvan sûretlerinin mânâlarını tamamlayıcı bir kısımdır.

İnsanın kalbinde bulunan kötü ahlâkın hayvan sûretlerine benzemesini, vakaların ve rüyâların tâbirlerini harf sırasıyla bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: âlemde insan ahlâkı, türlü hayvanların şekil ve sûretlerinin benzer ve misalleri, insan nefsinde de vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ kibir sûreti, kaplana benzerdir. Tasallut sûreti, aslana benzerdir. Haset sûreti, kurda benzerdir. Nitekim Hazreti Yâkub aleyhisselâm evladının Hazreti Yusuf aleyhisselâma olan hasetlerinden, ayrılık olayından önce, rüyâsında, yedi kurt sûretinde Yusuf aleyhisselâmın üzerine hamle ile hücum eder görmüştü.
Onun için çocukları ona: “Onu bizimle gönder!” dediklerinde, onlara: “Onu kurt yemesinden korkarım!” demesiyle bahane buyurmuştu. Şu halde, gönülde gazap sûreti, köpektir: hile sûreti, tilkidir; gaflet sûreti, tavşandır; ferce yönelik şehvet sûreti, eşektir; arkadan yaklaşma sûreti domuzdur;
midevî şehvetin sûreti, koyundur; oburluk şehvetini sûreti, inektir; tamah sûreti, karıncadır, cimrilik sûreti, faredir; kin sûreti, beyaz devedir; vecdin sûreti, kırmızı devedir; düşmanlık sûreti, yılandır; ezânın sûreti, akreptir; vesvese sûreti, sarı arıdır ve diğer ahlâk sûretleri, sair hayvanların şekillerine benzerdir. Hatta kötü ahlâktan birine galip olan gönül, rüyâda kendini o sûrette olan hayvana dahi galip görür. Mesela ferce yönelik şehvete üstün gelen kimse, rüyâsında bile eşeğe binici olur. Eğer mağlup ise, kendini eşeğin altında bulur. Diğer ahlâklar dahi bu kıyas ile malûm olur. Çünkü insan, dolayıcı berzâh ve her şeyin ortaya çıktığı yerdir. Bu durumda, bütün hayvan sûretleri ve kâinatın şekilleri, insanın içinde ve dışında sûret bulup, şekillenmiştir. Gereğince meydana gelmiştir. Ahlâkını
güzelleştiren gönül, ayna gibi safia olup, her şeyi kendinde bulmuştur. Safî olmayan gönül, uyku halinde rüyâ ile geçmiş ve gelecek işlerden haber almıştır; ya misal ile veya tâbir ile bilmiştir. Anlaşılması güç olan rüyâ, bu manzume ile açık olmuştur.


NAZM

Çün buhar-ı gıda dimağa gelir
Ruh-u hayvanî ol zaman ne eder
Pes havass-ı burun muattal olur
Çün dimağın havassı kalbe iner
Kalbe ilham olur işaretler
Bî vesait bulursa nâfiadır
Kalb eğer vasıta ile olsa habîr
Pes gelir kalbe gördüğü rüyâ
Arabî ismin evveli alınır
Elif ululuğa işâret olur
Evvel havas buruna hail olur
Zâhir-i cismi kor derune gider
Halet-i nevmi cism onunla bulur
Kalb o dem enderun-u ruha döner
Asıldan kalb alır beşâretler
Aynı vâki’ olur ki vâkı’adır
Gördüğü düşten olunur tâbir
Ya işâret veya beşâret ona
Ne ise ol huruf ile bilinir
Ref'at-i gadrine beşâret olur
Ba ise cism ve cana rahattır
Se ise düşman üzre nusrettir
Ha ise izzet ve saadettir
Dal ise zahme ve meşakkattir
Ra dahi devlete delalet eder
Sin emin olmağa alâmettir
Sat kâm olmağa beşâret tir
Tı ise düşmanı helak olacak
Ayn ise dilde bula teşvişi
Fe ise rütbesi olur âli
Kef ise gaibi gelir hurrem
Mim olursa muradını alacak
Vav ise işleri olur âsân
Ya ise taate muvaffak olur
Ta ise ol husul-ü hacettir
Cim ise fırsat ve ganimettir
Hı ise her murada vuslettir
Zel ise malü mülkü devlettir
Zı metin itakade kalbi yeder
Şin ise fiiline nedamettir
Dad mal bulmağa işarettir
Zı ise kalbi hüzün ile dolacak
Gayn ise zulmü nefs olur işi
Kaf ise bula devlet ve mali
Lem ise ol emin olur hoş dem
Nun ise hâtırı melül olacak
He ise hüzün ile olur giryân
Hep bu tâbirler muhakkak olur


Resim

(Gıdanın buharı beyne geldiğinde, önce burun hislerine hail olur. Hayvanî ruh o zaman ne eder? Vücudun dışını bırakıp, içine gider, O an burun hisleri muattal olur. Uyku halini cisim, onunla bulur. Beynin hisleri kalbe indiğinde, kalb o an ruhun içine döner. Kalbe işaretler ilham olur. Asıldan kalb muştular alır. Vasıtasız bulursa faydalıdır. Aynısı çıkarsa vakı’adır. Kalb eğer vasıta ile haberdâr olsa, gördüğü düşten tâbir olunur. O an gelir kalbe gördüğü rüyâ; ona ya işâret veya müjdedir. Rüyâda görülen şeyin arapça isminin ilk harfi alınır. Ne ise o harflerle bilinir. Elif, ululuğa işâret olur. kadrinin yükseleceğine müjde olur. Be ise, cisim ve cana rahattır. Te ise, hacetin elde edilmesidir. Se ise, düşman üzere yardımdır. Cim ise, fırsat ve ganimettir. Ha ise, izzet ve saadettir. Hı ise, her murada kavuşmaktır. Dal ise, zahmet ve meşakkattir. Zel ise mal, mülk ve devlettir. Rı ise, devlete delalettir. Zı, metin itikade kalbe yeder. Sin, emin olmağa alâmettir. Şin, yaptığına nedâmettir. Sad, kâm almağa müjdedir. Dad, mal bulmağ işarettir. Tı ise, düşmanı helak olacak. Zı ise, kalbi hüzün ile dolacak. Ayn ise, gönülde karışıklık bula.

Gayn ise, nefsine zulüm olur işi. Fe ise, rütbesi yükselir. Kaf ise, devlet ve malı bula. Kef ise, kaybettiği sevinçli gelir. Lem ise, o emin olur hoş dem. Mim olursa, muradını alacak. Nun ise, hatırı melûl olacak. Vav ise, işleri kolay olur. He ise, hüzün ile gözyaşı döker. Ye ise, taate muvaffak olur. Bu tâbirler hep, muhakkak olur.)
En son kulihvani tarafından 28 Kas 2007, 14:26 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »



ŞEYH ve MÜRİDİ

BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ


Resim

Muhammad Raheem Bawa Muhaiyaddeen Hakkında :

Muhammed Rahîm Bawa Muhyiddîn Hakkında :
M.R.Bawa Muhaiyaddeen’in kişisel öz geçmişi hakkında , 50 yıl önce Sri Lanka’nın ormanlarında belirmesi ve kendisinden öğretmesi istenilmesinden öncesine ait çok az bir bilgi mevcuttur. O zaten kendisinden çok nadiren bahsetti ve asla bir Tanrı üzerinde odaklaşmaktan sapmadı.

Hakikat hiç bir sınır ve çevreleyen bölümlere sahip olmadığından, asla herhangi bir görüşle sınırlanamaz .
Böylece, tamamıyle ümmi olmasına rağmen, bir hindliyle Tanrı hakkında hinduizm’in detaylı sözcükleriyle konuşurdu, bir yahudi yada katolik ile katoliklik ve yahudiliğin detaylı terimleriyle konuşurdu, bir müslümana da İslâm’i terimler ile konusurdu.
Fakat bir ateiste karsı bir araba tamircisiymiş gibiydi ve Tanrı hakkında arabalarla ilgili teknik kelimelerle konuşur, her ne sözcük kişiye kolay gelirse ona öyle açıklama yapardı.

Onun fiilleri konuştuğu hakikatin yasayan bir örneğiydi.
O o anda her ne gerekliyse, o hakikatin bir örneğiydi.
O, bazen kendini “karınca adam” olarak adlandırırdı yada en küçük karıncadan bile daha küçük olan bir karınca.

M.R .Bawa Muhaiyaddeen artık fiziksel olarak bizimle değil. 8 Aralık 1986’da vefat etti.
Gerçek ve kesinlikle saf bir veli bulmak enderden de enderdir.
Tamamen Tanrının niteliklerine teslim olmuş, söyledikleri ile ve kendi ile arasında herhangi bir boşluk bulunmayan, söyledikleri hakikat olan bir kişiyi bulmak çok zordur.
Böyle bir kisiyi bulmak , onunla kendimizi bulabilip hakikatlerimizi görebileceğimiz bir saf aynayı bulmak gibidir.
Böyle mükemmel bir rehber, tanrıyla sürekli olarak bağlantıda yasar.
Bu bağlantı asla doğmaz ve asla ölmez.
Bu bağlantı şeyh ve Tanrının hakikatının öğretileridir.

Bu tanıtım Bawa Muhaiyaddeen’in Dostları adlı sitenin Bawa hakkında yazdığı tanıtımdan türkçeye çevrilmiştir.
Orjinali için bkz. “http://www.bmf.org”


EK :

1900 yıllarında Sri Lanka’nın ormanlarında hacılar tarafından inziva hayatı yaşarken bulunmuştur.
Sohbetlerine katılmışlar ve sonra şehre inip öğretilerini anlatmış ermiş ERENlerden olan Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin Hazretleri 1971 yılında Amerikaya çağrılmış, gitmiştir. Dünyanın pek çok yerinden pek çok kimselere sohbetler etmiştir.
8 Aralık 1986’da Hakk'a yürümüştür.
Yurdumuzda ancak bazı yazılarının tercümesi bulunduğundan tanınmamıştır.

Bizler değerli düşünce dervişi, Sitemizde Gariban kullanıcı isimli üyemiz, Barbaros can kardeşimle birlikte elden ve gönülden geldiğince;
Bu Nur Sitemizde, Gönül Tekkemizde ve Hasbî Hizmet Sahrasında hizmette olacağız inşâallah...
(Latif Yıldız)




ŞEYH ve MÜRİDİ-IV


Resim


Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (K.S)

Çeviri : Barbaros Sert



ZOR YOL


Çevirmenin Önsözü:

Sevgili dostlarım!
Bu metni Bawa Muhyiddin’in “
Sheikh and Disciple: Şeyh ve Müridi” adlı kitabın içinde bulunan “Zor Yol” adlı bir bölümden Türkçeye çevirmeye çalıştım.
Türkçe çevirisi, İngilizce kaynaktan yapılmıştır.
Bawa Muhyiddin hazretlerinin konuşma dili Tamilce’dir. Bazı sözcükler çeviriler esnasında kaybolmuş olabilir.
Yüce Allah’tan kusurlarımın affını diliyorum.

Bu kısımdaki sohbetinde
Bawa Muhyiddin (K.S); hakikat yolunda yürümenin oldukça zor olduğunu, bu zorlukların kaynaklarını, özetle açıklıyor ve bu yolda yürüyenlere sahte şeyhlerden uzak durmalarını tembih ediyor. Hakiki bir şeyh’ten beklenenleri inşallah bir başka bölümde açıklayacağız.

Sevgili kardeşlerim,
Günümüzde birçok insan farklı sebeplerle tarikatlara, dergâhlara, cemaatlere ve benzeri guruplara katılmaktadırlar.
Kimi bir guruba üye olmak için üye olur yani kendini bir gurubun üyesi hissetmekten hoşlanır kendince çabuk yoldan statü kazanır ve : “Ben falanca cemaattenim!” der.
Kimi katıldığı cemaatin sosyal, ticari ve yardım faaliyetlerinden yarar sağlamak maksadıyla gider (cemaatten tanıdık yolu ile iş bulma, ucuza alışveriş yapma v.s)…
Kimisi zamanla bazı gizli güçlere kerametlere kavuşacağını ve bazı sırları öğrenmeyi amaçlar, bir kısım kişi sırf o atmosferden hoşlanır grup zikri falan hoşuna gider, bazısı dini hikâyeler dinlemeyi sever bunları öğrenip sağda solda anlatmayı sever.
Bir başka gurup ilim öğrenmeye gider ama kararlı değildir zoru görünce kaçar..
Kimi kişide Resulün yolunda ilerleyip bu yolda nefsiyle cesurca çarpışmayı göze alarak, Allah’a yakînlik kazanmak ve O’na hakiki “Abd” olabilmeyi öğrenmek ve kendi nefsini bilmeyi ve hiçliğini hissetmeyi amaçlayarak gider.
Böyle bir sürü nedenle insanlar Şeyh ararlar ve Şeyhler’de mürid ararlar :
“
BU ARAYIŞ İÇİNDE HERKES ARADIĞINI BULUR”, Allah, El-Câmi’dir.
Edep ile öğrenmeyi kendine düstur edinerek Allah yolunda yürümeye gayret eden Hak Yolu öğrencilerine selam olsun.
Ben sözü burada keserek sizi
Bawa Muhyiddin (ks) ile baş başa bırakıyorum..

Selam Sevgi ve Dualarımla...
Bu garibanı da dualarınızdan eksik etmeyin.


Barbaros Sert
Basildon –İngiltere
6 Aralık 2007




ZOR YOL


Resim

Sahte bir Şeyh kendisi cehennemde bir sütun olup ancak size cehennemde bir oda verir.
Cehennem halkından olursunuz, o da cehennemde bir sütun olur.
Hayatını şeyh ünvanı ile devam ettirip, övgü, şöhret, bir isim ve birçok güzel yiyecek alır.
Onun yaptığı kendi şirketini devam ettirmektir.

Bunun gibi yeryüzünde birçok şeyh görürsünüz, fakat mârifet sahibi hakiki bir şeyhi bulmak oldukça zordur.
Böyle birisi ile, bağlantı kurmak çok zordur.
Bunu yapabilmek için, kötü niteliklerinizin ve 64 çeşit cinsel sanatların ve oyununuzun * kesip atılması lazımdır.

*64 çeşit cinsel oyun: Asya’dan dünyaya yayılmış “Kama Sutra” denilen bir kitap vardır, bu kitapta bahsedilen 64 çeşit cinsel oyun vardır, zannediyorum Bawa (rh.a) buradan bunu kastediyor.

Mârifet sahibi şeyhin, 400 trilyon 10 bin ruhanî niteliğinizi kesip atması lazım. Hangi yöne sapmaya eğilim gösteriyorsanız (sıratı müstakimden sapan yönler) kesilmek zorundadır.
Her ne getirirseniz, her ne konuşur ya da neyin türküsünü söylerseniz, onu kesip atar.
Seyahat ettiğiniz yol üzerinde bulunan bütün cayır cayır yanan patikaları keser.
Arzularınızın (nefsanî) yollarının hepsini tıkar.
Bu nedenle bu iş zor olacaktır.
Mârifet Sahibi Şeyh sizi kendi yoluna koyar.
O size sadece bir tek yol gösterir ve bütün diğerlerini keser atar.

Çocuklarım, düşünmelisiniz.
Dünyaya bakmayın, kendinize bakın!
Dünyada hata bulmayın, kendinize irfan ile bakın.
Dünyaya kızmayın, kendinizdeki hataları keşfedin.
Dünyevî hayatı araştırmayın, sizde kendi hayatınız ve koskoca bir dünya var .
Vücudunuza bakın ve onun yaptığı hataları görün.
Bunu düşünün ve bakın!

Dünya’nın sesine kulak vermeyin.
Doğduğunuzdan itibaren öleceğiniz zamana kadar sizde böyle çok fazla sesler (konuşmalar) vardır.
Dünya hakkında kitaplar okumayın; kendi içinizdeki tarihinizi okuyun. 400 trilyon 10 bin doğumun tarihine sahipsiniz.
Bu tarih kitabına bakın.
Bu öyle bir tarih ki, onun evvelden âhire, ruhlar âleminden âhirete bağı vardır.
Bu tarih yazılı değildir.
Bu, irfanınız ile odağa getirilmelidir, iste o zaman bütün harfler görülebilir.

Bu tıpkı görünmez bir mürekkep gibidir, mürekkep ısıtılana kadar hiç bir şey göremezsiniz, ve sonra bütün yazılar acık seçik olur.
Toprak, ateş, su, hava ve esir elementleri bu mürekkeple yazılan harflerdir.
Onları irfan sıcaklığına tutun ve sonra bakın.

Bu tarihe, irfan sıcaklığında tutarak, Allah’ın parıldayan nuru altında
bakın.
O zaman ne yazıldığını okuyabilirsiniz.
Onu böyle tutarsanız, geçmiş yirmi milyon yıllık tarihi görebileceksiniz. Toprağı, ateşi, suyu, havayı, esiri ve hilkatin başlangıcından beri var olan her sûreti görebileceksiniz.
Bunun gibi daha öğrenmeniz gereken birçok şey var hayatta.

Siz ağzınızla dua edip ibadette bulunduğunuzu söylüyorsunuz fakat dünyanın yaptığını yapıyorsunuz.
Hakk’ın yaptığına bakın.
Bak O nasıl dua ediyor, nasıl ilerliyor ve hizmet ediyor.
O’nun nasıl bir hizmetkâr ve ayni zamanda ekber olduğuna bak!
O’nun nasıl küçük ve nasıl bir bütün olduğuna bak
(Barbaros: Her büyüklükte ve derecede tecelli eden O gibi),
O’nun nasıl fakir gibi görünüşüne bakın!
O’nun nasıl bir yerde olmadığına ve buna karşın her yerde oluşuna bakın.
Bütün bu tarihi anlayın.
Dua’nın ve ibadetin ne olduğunu anlayın.
Allah’ın nurunda, o aydınlıkta, bu kitabı irfan ateşinin sıcaklığına tutun ve bakın.
İç kalbinize bakın, sizin kalbinize.
Tarihini bu yönde incelediğiniz zaman, neyin iyi neyin kötü olduğunu, neyin adaletsiz olduğunu ve sizi neyin yiyip bitirdiğini, sizi neyin köle ettiğini, acı çekmenize neyin sebep olduğunu, sizi neyin tuttuğunu ve öldürdüğünü anlayacaksınız.
Bütün bu hastlalıklara bakın, bunlar sizin hastlalıklarınız.
Bütün bu hastlalıklardan kurtulabilmek için, şimdi bu tarihi öğrenmeniz gerek.
Her saniye ve her dakika öğrenmek gereken bu dersler sizde.
Dışarıda buna şuna bakarak vaktinizi boşa harcamayın.
Bu yolların hepsi sizi öldürecek olan hastalıklardır.
Sizi yok edecek olan hastalıklar bunlardır.
Sizde uyuşukluğa sebep olan hastalıklar bunlardır.
Bu sebepten dolayı mârifet ehli bir şeyh bütün bu yolları kapatır.
Bu yollara devam etmeyin.

Hayat bir an uyanıp bir sonraki anda ölmekten başka bir şey değildir. Bazen bilinçlisiniz bazen değilsiniz.
Uyanıksınız sonra uykuya dalarsınız sonra tekrar uyanıksınız.
Bir an ağlıyorsunuz, bir an gülüyorsunuz.
Bütün bu şeyleri yapıyorsunuz.
Her ne arzularsanız onu sizinle taşımaya çabalıyorsunuz, fakat ona artık tahammül edemediğiniz zaman ise ağlıyorsunuz.
Her nereye yürürseniz yürüyün, her kimi takip ederseniz edin, "Akıl" sizi yolculuğunuzda yolun ortasında terk edip kaçacaktır.
Sonra orman hayvanları tarafından yakalanabilirsiniz.

Denize açılırsanız "Akıl", teknenizi bir müddet idare eder, fakat bir müddet sonra sizi yolda bırakır ve sizden uzaklaşır.
Sonra köpek balıklarına yem olursunuz.
Bunun gibi, düşünceleriniz tarafından kurulmuş bütün yollar sizi öldürecek olan hastalıklardır.

Siz : "Orda ışık var, mârifet var, şeyh var, bütünlük var, cennet var, altın ve gümüş var, saray var!" diye düşünürsünüz ve bu düşünceleri takip edersiniz.
Böyle rüyalar görürsünüz.
Onlar hastalıklardır.
Onların hepsi sizi orta yolda bırakırlar, sizi illüzyona, cehenneme, akımlara, mıknatıslığa, tutkulara, bağlara, dinlere, ırk (ashabiye-sahiblenilmişlik), şeytan, kurtçuklar ve böceklere hedef olarak bırakırlar.
Aklınız sizi bütün bu zorluklara (çıkmazlara) götürür ve sizden uzaklaşır.
Sonra acı çekersiniz.

Bunda öğrenmeniz gereken sayısız dersler vardır.
Ervah, evvel, dünya ve âhir (ruhlar âlemi, yaradılışın başlangıcı, fiziksel dünya ve âhir) de 18.000 âlem vardır.
Bunlar hayatınızda öğrenmeniz gereken şeylerdir.
Mârifet sahibi bir şeyh size sizdeki kitabı okumanızı söyleyecektir.
16 çeşit şeyh vardır; fakat bu bir tane, bir nokta, bir şeyhdir.
Eğer bu mârifet ehli şeyhi bulursanız, kendinizle getirdiğiniz dünya kesilir (tıkanır, bloke edilir).
64 çeşit cinsel sanat, ırklar, dinler, hevâ ve hevesleriniz, bağlarınız, her şey engellenir.
Bir Ìnsan-ı Kâmil, size sadece bir tane hazine gösterir ve bütün diğerlerinin yolunu keser (tıkar, kapatır).
O size sadece bir ruh, bir hayat gösterir ve bütün diğerlerini keser atar.

Sadece doğudan batıya doğru uzanan bir tek yol açılır.
Bunların
arasında her ne yol görürseniz size kapatılır.
Şeyh size : "Bu kavşağa gitmeyin o kapalı, bu yol ayrımına bakmayın orada başka bir gurup var.
Doğru yolda devam edin!
" der.
Bir müridin Ìnsan-ı Kâmil ile katlandığı zorluklar işte böyledir.

Zorluklar sizin istediğiniz şey ile onun dedikleri arasındaki farktan ortaya çıkar.
Bununla birlikte, eğer sizin bütün kendi arzularınızı bir kenara atarsanız ve yapmak istenileni onun isteğine göre uydurursanız, onunla birlikte yol alabilirsiniz.
Birçoğu hakiki bir şeyhe gelebilirler, fakat bu yolun zorluklarına
dayanamayıp, kendi istediklerini yapmasına izin veren şeyhlere giderler.
Onların hepsi pazaryerinde ticari iş için toplanırlar, şeyh işi, dini iş ve kast* işi.
Hepsi bu pazara :
"Biz mârifet düzeyine erişmek istiyoruz, biz keramet ve siddhis* sahibi olmak istiyoruz, Allah'a ulaşmak istiyoruz, cenneti bulmak istiyoruz!" diyerek gelirler.
Bu çeşit şeyh, kendi ticari işini yürüttüğünden dolayı, o sizin dediğinizi onaylar ve dilediğinizi yapmanıza izin verir.
Eğer bir köpek pislik yemek isterse ve şeyhte bunun yanında pislik yemek isterse o zaman aralarındaki ilişki iyi olur.
Eğer şeyh süt isterse o zaman bir inek tutar.
Eğer fuhuş yapmak isterseniz, o da fahiş bir kişi ise o zaman o uygundur. Eğer hırsızlık yapmak isterseniz ve o da hırsızsa o zamanda bu kabul edilebilir.
Eğer o istediğiniz şeye sahip ise, o zaman bu münasip bir ilişkidir ve siz onunla kalırsınız.
Bununla birlikte eğer o hakiki bir şeyh ise bütün bu kısımları (bu yolları) tıkar kapatır ve siz bunu zor bulursunuz.

Siddhis*: Tamilce bir kelime, sihir ve ya elementleri kontrol etme gücü.

Buna siz :
"Oo, bu adam ahmağın teki, deli bir adam bu!
Pazara gitmeme izin vermiyor.
Oraya buraya gitmeme izin vermiyor.
Ne tür bir ahmak bu adam?
" dersiniz.
Mârifet sahibi şeyhin dedikleri sizi incitebilir fakat incinecek olan şey sadece sizin düşüncelerinizdir.
Söylediği şeyler sadece sizin nefsanî arzularınızı ve bağımlılıklarınızı incitecektir.
Aklınız ve zekânız size elem verir, öyle ki bundan dolayı bazı muridler kızar ve ayrılırlar.

Bu sebepten dolayı mârifet ehli şeyhin yanında çok az sayıda insan
bulursunuz.
Onun çok fazla müridi yoktur, belki bir ya da iki ya da üç ya da dört ve ya belki on ya da yirmi kişi.
Hatta yirmi bile çok büyük bir sayı olarak değerlendirilir.
Mârifet ehli şeyhin takipçileri azınlıktır, çoğunluk değildir.
Bununla birlikte eğer o, on beş ya da yirmi takipçi bulabilirse, onlar 18.000 âlem için lider olurlar.
Onlar Allah’ın servetini kabul etmiş olurlar ve bu dünyanın ve cennetin saltanatını yönetirler.

Onlar Allah’ın garip bir ailesi, karınca ailesi olurlar.

Sadece şeyh’in sözlerine ve emirlerine bağlı olanlar bu hale ulaşırlar.
Bütün diğerleri ise uzaklaşırlar.
Diğerleri, pazar yerinde bir araya gelirler, fakat gece çöktüğü zaman her biri kendi evine dönerler.
Oradan buradan satın alanlar, onu bunu satın alanlar kalamazlar.
Birçok kişi siddhis ve her ne arzularlarsa onu satın almaya gelirler ve sonra ayrılırlar.
Almak istediklerini alıp karma* yerine geri dönerler.
Dünya da olan şey bu dur.
Sadece bu bir grup bu istasyonda şeyhle birlikte kalacaklardır. Onlar şeyhin iç kalbindeki bu bir noktada ikamet ederler. Onlar onun irfan ve sevgisinde kalırlar; onlar onun şefkatinde kalırlar.

Karma (Tamilce):
Akla, vehme ait sıfatlar; beş unsurun özüne ait sıfatlar; aklın sıfatları; cehenneme ait sıfatlar ile,
Altı kötülük: Arzu, Öfke, Hırs, Bağ, Bağnazlık ve Kıskançlık (Hased) ile diğer beş kötülük: Sarhoşluk, Şehvet, Hırsızlık, Adam öldürme ve Yalan söyleme.


Bir Ìnsan-ı Kâmil ile birlikte olmak zor bir yoldur, zor bir öğrenimdir ve zor bir araştırmadır.
Bu kendinizde anlamak (bulmak) zorunda olduğunuz hayatın araştırmasıdır.
Kati bir imana, kararlılığa ve şeyh’e, Allah'a ve O'nun peygamberlerine olan istikrara sahip olmalısınız.
Bu imana sahip olmalısınız.
Eğer siz bu kati imana, kararlılığa ve istikrara sahip iseniz, hata yapmaksızın ilerleyebilirsiniz.
Şeyhin eteğine tutunup ilerleyebilirsiniz.
Fakat diğer yollara saparsanız, eğer bu bariyerlerden birisini kırıp geçerseniz ve o yönde ilerlemeye devam ederseniz, kaybolursunuz.
Her ne yola saparsanız orada mahvolursunuz.

Hakikat için bütün bu yollar (bariyerlerle) kapatılırlar.
Bu çok zor görünür ve üzgünlük hissedebilirsiniz.
Fakat bütün bu zor kısımları kesip atarsanız, sonunda mutluluk bulursunuz.
Aklınıza zor gelen bütün bu şeyleri kesip atarsanız, onda haz bulacaksınız.
Eğer bu zorlukları kesip atmaya gün be gün kararlılık ile devam ederseniz, bütünlük ve berekete doğru gelişeceksiniz.
Fakat eğer "bu zor!" diyerek kaçarsanız, bu zorluğa neden olan nitelik sizi öldürecek bir hastalığa dönüşecektir.
Sizi gün be gün tüketip yavaş yavaş öldürecektir.

Bunun böyle nasıl olduğunu anlayın, Karınca Adam’ın (Bawa Muhyiddin rh.a) sözü budur.
Onun öğrenim şekli budur.
Bu sebepten dolayı Karınca Adam ile birlikte olmayı zor bulacaksınız.
Bütün düşünceleriniz ve niyetleriniz size zorluk getirecektir.
Bu sebepten dolayı, bu Karınca Adam Derneği (Bawa Muhaiyaddeen Fellowship) büyümeyecektir.
Bu ZOR BİR YOL'dur.
İnsanlar ilim (irfan) öğrenmeye geleceklerdir, fakat daha sonra uzaklaşacaklardır :
"Ben siddhis ve keramet bulmaya geldim. İstediğim şeyi aldım ve bıraktım!" diyecekler.
Onların katlanması böyledir.

Bunu bilerek, kararlılık ve istikrar ile kalın.
Otlayan bin büyük baş
hayvana bakan kovboy gibi, bu iç dünyayı yöneten mükemmel bütünlüğe katılabilirsiniz.
Bu rahmeti alıp, bütün bu on sekiz bin âlemi yönetecek kuvvete sahip olursunuz ve her şeyi idare edersiniz.

İstikrar, kararlılık, Allah'a iman, Şeyh’e iman (sarsılmaz bir inançla Kâmil Ìnsan’ı takip etmek), Resûllere iman ile kalmalısınız.
Bu iman’ı güçlendirin.
Bu yolda devam edin.
Şeyhin Çocuğu olun.
Sonra zafere ulaşacaksınız.
Bütünlük ve bolluk bulacaksınız.
Barış, eşitlik ve hayatınızda sükûnet bulacaksınız.
Bunu anlamalısınız.

Canlarım benim, çocuklarım, kızlarım, oğullarım!
Canlarım benim, doğru yolda devam eden kalp çocuklarım!
Hakikat bu dur.
Hakikat yolu üzerinde böyle birçok engeller bulunur, fakat bu yolu takip etmelisiniz.
Aksi takdirde asla huzur bulamayacak ve hatta bu yüzden daha da zorluk çekeceksiniz.
Bunun yanı sıra, şeyh de asla huzur bulamayacaktır, çünkü yapmak için geldiği görevi tamamlanmamış olacaktır.
Bütün bunlara dayanmalısınız ve şeyh ile (İnsan-ı Kâmilin irfan ışığında) kalmalısınız.

Âmin! Allah bize yârdım etsin!
Âmin!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

ŞEYH ve MÜRİDİ –V-

Resim

Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (ks)

Çeviri : Barbaros Sert , Basildon -19 Mart 2008

GÖZLEMCİ OL

Allah yolunda, gerek dünyevî görevlerimizi yaparken, gerekse Şeyhi takip ederken sürekli olarak, birinci sınıf gözlem yapan dedektifler gibi olmalıyız.
Bir defasında dedektiflik için iş ilanı veren bir polis karakolu vardı.
Birçok insan iş için başvurdu ve hepsi bir komiser tarafından üst kata çıkarıldılar. Her birine, yolda ne gözlemledikleri sorulduğunda, sadece bir tek başvuran, yolu kaç kere döndüklerini ve daha birçok işareti tarif edebildi. Sadece o 128 basamak saymıştı.
Diğerleri kör bir şekilde, hiç bir şeye dikkat etmeden komiseri takip etmişlerdi.
Aynı şekilde, şeyhi izlerken bizlerinde tırmanması gereken birçok basamak vardır.
Yol boyunca her noktayı dikkatli bir şekilde gözlemlemek bizim görevimizdir.
Dünya’da 6 çeşit adım ya da bilinçlilik seviyesi vardır:


1. Hissetme
2. Uyanıklık(bilinçlilik)
3. Zekâ,
4. Muhakeme (hüküm verme)
5. İrfan (arivu) ve
6. İlahi analitik irfan (pahuth-arivu).

Şeyh sürekli bizim bu irfan adımlarımızı kontrol eder.
Bu hâli kazanmak için bu dağa tırmanmaya çalışıyorsanız, şeyh :
"Pekâlâ, eğer istediğin şey bu ise o zaman izle bakalım" diyecektir.

Bunun yanında
Toprak, Ateş , Su , Hava ve Esir'in beş basamağına da tırmanmalısınız.
Hayat yolculuğunuzda, bunların her birinin üstesinden gelmeli ve bunları fethetmelisiniz.
Eğer bunu yapmayı diliyorsanız, şeyh tırmanmaya başlayacak ve sizden onun arkasından yakin şekilde takip etmenizi isteyecektir.
Yolunuz üzerindeki her noktayı dikkatlice gözlemlemek sizin
görevinizdir.
İlki vücudunuz olan Topraktır.
Onun işaretleri nelerdir?
Onun hâli nedir?
Ne yapar?
Ne çeşit bir izahat verir?
Bütün bu noktaları çalışmalısınız!

İkinci olarak, sola döndüğünüz zaman açlığınızın
Ateşiyle karşı karşıya geleceksiniz.
Bunda görülmesi gereken nedir bunu gözlemlemelisiniz, anlaşılması gerekeni anlamalısınız.
Sonra sağa döndüğünüzde üçüncü adım olan
Hava ile karşılaşırsınız.
Gazlar ve buharlar vücuda ne yaparlar? Hava ne yapar?
Sizi bitkinlestirir mi? Sizi soluk soluğa mı
(nefessiz mi bırakır) yoksa yorgun mu bırakır?
Bu hava içinizde nasıl çalışır?
Ya nefes, gazlar, ruhanî ibadetler, sihir ve hilelerden ne haber?
Onlar nasıl işlev gösterirler?
Bu işaretleri dikkatli bir şekilde gözlemle ve nokta nokta anla!

Resim

Dördüncü dönüşte
"Su" ya gelirsiniz: Bulutlar, hayatınızda irfan ve hüküm verme kabiliyetinizi uyuşturabilme yeteneği olan şeylerdir.
Hilkat ve uyuşukluk
(hareketsizlik ve tembellik durumu) "Su" dur.
Ne yönde uyuşukluk yaratırlar?
Nasıl gelirler?
Arzular nasıl hipnotize eder?
Akıl nasıl hipnotize eder?
Sana bu hâl ne yönde gelir?
Bu noktayı anlamalısınız!

Sağa doğru beşinci dönüş
"Maya" ya da "İllüzyon "[1] dur.
Bu
Esirdir.
Kaderinizin hâli, nasibinizin, hayatınızın hududu nedir?

"Maya" nın üzerinizde olan etkisi nedir?
İllüzyon kaç şekil alır?
Size (sizi illüze eden, büyüleyen) ne güzellik gösterir?
Açığa çıkardığı kısım nedir?
Bu adımda her noktayı anlamalısınız.


[1] Maya: Allah’tan gayrı olan Mâsivâ. Vehim. Oyun ve eğlence yeri olan kâinât..
İllüzyon : Lât. Cisimleri yanlış idrak etme. Meselâ su borusunu yılan gibi görme.


Altıncı adım doğru sağa doğru gider. Bu batıya giden yoldur.
Altıncı seviyede, tahlil etmeli ve doğru ve yanlış
(Hak ve batıl), iyi ve kötü arasında ayırım yapmalısınız. Orada , "Bu kötü ve atılmalı. Bu iyi ve tutulmalı." demeyi öğreneceksiniz.
Bu yolda her şeyi anlamalısınız.
Bir kere doğruyu yanlıştan ayırdığınız zaman ve altıncı seviyeyi tamamladığınız zaman kendinizi bir yaylada bulacaksınız.
Sonra şeyh size soracak :

"Pekâlâ, buraya kadar tırmandın.
şimdi, amacın nedir?
Neye ihtiyacın var?
Statü ya da makam mı istiyorsun?
Buraya kadar makam aşkı için mi geldin?
Yol boyunca harikulâde ( acayip, fevkalâde) neler gördün?
Adımları tırmandığın sırada neler gözlemledin? "


Ona dikkatli bir şekilde cevap vermelisiniz.
Anlamsız lakırdılar yaparsanız, noktayı anlamakta başarısızlığa uğradığınızdan dolayı bu hâli kazanamazsınız.

"Oo ben hiç bir şey görmedim!" derseniz,
"Bu durumda bu noktaya tırmanmayı nasıl başardın?
Orda kaç adım vardı? Kaç köşe vardı?
Her noktadan sonra hangi yöne döndün?"
diye size soracaktır.
Siz yine :
"Oo dikkat etmedim, sizi kör bir şekilde takip ettim. Hiç bir şeyi gözlemlemedim!" diye cevap verirseniz,
"Öylemi? O zaman noktanı (ulaştığın yeri) kaybettin" diyecektir.

Gurubun içinden ince zekâya sahip olan birisi :
" Evet ben her şeye dikkat ettim!
Șu kadar adım attım, sonra sola döndüm, belirli işaretler gördüm, bu yüzden birçok adım daha attım ve bu belirleyici işaretleri gördüğüm yere doğru sağa döndüm .
Sola tekrar döndüğümde bunun gibiydi ve sonra sağa döndüğümde şunun gibiydi.
Hepsi, 128 adım ve 6 köşe ya da dönüş vardı.
Başlangıç ve son yolları her ikisi de düzdü, bunların arasında bu beş köşe vardı"
diye cevaplayacaktır.
Şeyh :
"Bu doğru. Perr-arivu[2] denilen yedinci adıma geçmeye lâyık olan sensin.
Bu ilahî nur saçan irfan seviyesini görmeye sen uygunsun”
diye cevap verecektir.
Sonra şeyh sana nurun ışığını, Allah’ın nurunu gösterecektir.
“Yalnız sen bunu görmeye uygunsun. Git oraya şimdi ve çalışmalarına devam et!”


[2] Bawa Muhyiddin (ks)kitaplarında insan için 7 bilinç düzeyi tanımlar bunlar sırasıyla:
1) Hissetme,

2) Uyanıklık
3) Akıl,
4) Muhakeme
5) İncelik irfanı (arivu)
Arivu : tâmilce bir kelime “ince irfan” demektir.
Bawa Muhyiddin ilk 4 seviyede bizler beş elementin sınırlarını keşfedebiliyoruz diyor.
Fakat besinci seviyede yani arivu seviyesinde insan 6.çeşit hayatın, nur hayatın, yani insan ruhunun potansiyellerini sorgulamaya ve öğrenmeye başlıyor.
Bu irfan seviyesiyle Allah’ın nitelik ve hareketlerini incelemeli ve bu öğrenilenler ile insandaki egoizm, bencillik, haset, öfke, şehvet vesaire kotu insan niteliklerinin üstesinden gelmelidir.
Bunu yaparken kişi :”Allah’ın niteliklerine sahip, onlara boyanmış bir kişi bu durumda ne yapardı?” diye sorgulamaya baslar ona göre hareket eder.


6) İlahî tahlili irfan (pahuth arivu):
Bu seviye 6. Seviye bilinci yani ince irfanın bir üstünü temsil ediyor.
Bu irfan yakîn bilgiye malik olma özelliği gösterir.
O sadece insanlıkta bulunan, nüfuz edici mistik rehber ya da mürşid, Kutbiyyattır.
Derhâl içeriden (içten) :
- Doğru ve yanlış
- Hayır, ve şerr (iyiyi ve kötüyü)
- Sürekli (hakiki) ve silinip giden (hayali)
arasında ayırd edici kesin cevaplar verir.
Bu yüzden tahlili denmiş, ayırım yapıyor yani işin tahlilini yapıyor.
Bu yönde, ilahî tahlili irfan Allah ile bağlantıyı koruyarak bir huzur hâlini muhafaza eder.

7) İlahî parlayan nur irfanı (per arivu):
Bu Allah’ın insana verdiği en kıymetli hediye, nihai irfandır, öyle ki bu insandaki “duality: İkilik” ve “Ben” i yani insanin egosunun bütün izlerini ondan kaldırır.
Başlangıçta Âdem’in alnına damgalanan “Nur” yani Allah’ın Nurunun irfanıdır.
Böylece bu her insan olanın doğum hakkıdır (fıtratında vardır gibi düşünebiliriz bu cümleyi).
İnsan fark eder ki Allah ondadır ve o Allah’dadır.
Allah’tan başka mevcud yoktur (Lâ mevcude illâ Allah) bilmenin son mârifet noktasıdır.
Şimdi “Ruh” Allah ile sürekli birlik hâlindedir ve hayatını, rızkını, irfanını her şeyini O’ndan alıyordur ki “Ruh” izzetini (muhteşemliğini) rezone etmeye devam eder.


Böylece, şeyhin arkasında yürüdüğünüz sırada, her noktayı, ilerlerken gördüğünüz şeyleri, onun sözlerinde ve hareketlerinde gördüklerinizi, onun yaptığı ve baktığı şeyleri gözlemlemelisiniz.
Görüp yapmanız gereken şeyleri bu gözlemlerden doğru fark etmelisiniz. Bütün bu şeylere onu izlediğiniz sırada dikkat etmelisiniz.
Harita budur, marifet budur.
Her şeyi anlamalı ve onu takip ederken bu haritayı taşımalısınız.
Size ne zaman bir soru sorarsa, cevap verebilmelisiniz.

Onun arkasında dikkatsiz bir şekilde, sigara içip konuşurcasına yürürseniz, yolculuğunuzun mânâsını kaybedersiniz.
Bu çok ince bir noktadır.
Bu yolda, doğumdan ölüme doğru seyahat ettiğiniz sırada, yargı gününe kadar, görülmesi ve anlaşılması gereken birçok noktalar ve işaretler vardır.

Sadece bu noktaları kavrarsanız kemâliyet derecesinin verilebilmesi için ehil bir kişi olursunuz.
Sonra, hakiki bir insan olarak, Allah’in hükümranlığında, Allah’ın kulu olarak, bu hizmet hâli içerisinde O'nun görev ve işlevini sürdürebilirsiniz (yani halif olursunuz mânâsına).
Fakat eğer dikkatli değilseniz ve şeyhi izlerken uyanık değilseniz, irfanınız netlik kazanmayacaktır.

Bunun yanında, yolunuzda;

Tanum
Nitanum
Avatanum ve
Gnanam vardır.

Resim

"Tanum" : Kendini tamamen bir teslimiyettir.
"Nitanum" :
Yoğunlaşma ve odaklaşma, bu tehlikeli yolda çok dikkatli yürümek demektir.
"Avatanum" : İse rüzgâr, akıl, arzu (ihtiras, tutkular), maya, para ve kan bağları sizi ittiği sırada, bir tarafa ya da diğer tarafa devrilmemek için çok yakın bir şekilde izlemek demektir.
"Avatanum" : Kılıçtan keskin bu yol üzerindeki (Sırat) mükemmel bir dengedir.
O yol boyunca yürümek kesinlikle çok zordur.
Dikkatiniz dağılırsa yoldan sapar ve düşersiniz.
Fakat bu keskin kenarda yürümeyi başarabilirseniz, o zaman Gnanam mertebesine ulaşırsınız.

Eğer geçmeyi başarabilirseniz, bu irfan hâline ulaşacaksınız.
Sadece o zaman size tayin edilmiş olan görevleri tamamlayabilme yeteneğine sahip olacaksınız.
İnsanların ihtiyaçlarını tatmin edebilesiniz, onların zihinlerini rahatlatabilesiniz, endişelerini giderebilesiniz ve onlara huzur verebilesiniz diye bu görevleri ifâ etmek istiyorsanız, o zaman şeyhin arkasında yürüdüğünüz sırada gündüz gece onun her nefesine yakından dikkat etmelisiniz.
Her bir noktayı hesaba katıp dikkate alın!
Her sözün içine girin ve analiz edin!
Her bakış ve ifadesini analiz edin!
Bu bakışın mânâsı nedir görün!
(sözlerin içine girmek ile sözlerin ardındaki derin mânâları anlamak için onları tahlil etmek kastediliyor).
Şeyhin nasıl yürüdüğüne dikkat edin ve bundan yakınlarda yılanlar ya da akrepler olup olmadığını sezinleyin (ayırt edin).
Sadece, eğer şeyhin arkasında yürürken bütün bunu değerlendirebilirseniz, bu hâl size verilecektir.
Sonra :
"Oo! Evet, sen kesinlikle bu yol için uygunsun!" diyecektir ve sizi bu mertebeye doğru yönlendirecektir.

Bu dünya bir haritadır ve siz ipuçlarını takip edip hırsızları
yakalaması gereken bir dedektifsiniz.
Bu dünya; akıl ve arzu, beş unsur, bağlılıklar, açlıklar, dinler, kast farklılıkları, ırksal ve renk farklılıkları, mal mülk, servet ve zenginlikler, statü ve yüksek makamlar gibi hırsızlarla doludur.
Onların hepsi dolandırıcı ve hilekârdırlar.
Onları yakalayıp nasıl hapsedeceksiniz?

Toprak , Ateş , Su , Hava , Esir , kibir, karma ve maya, tarahan, singham ve suran[3], kızgınlık, pintilik, bağlar, fanatiklik(ifrat) ve haset, sarhoş ediciler, şehvet, hırsızlık, cinayet ve yalancılık, "Sen" ve "Ben" ayrımcılığı, din ve ırk farklılıklarının hepsi, Allah’a ait olan mülkü (serveti) çalmaya çalışan hırsızlardır.
Onlar Allah’ın adaletinden saptılar ve O'nun mülkünü çalmaya çalışıyorlar. Şefkatten, Allah’ın sevgisinden ve O'nun birliğinden sapmışlardır.
Onlar kendi kazançları aşkı için çalarlar.


[3] Karma (Tamilce): Akla, vehme ait sıfatlar; beş unsurun özüne ait sıfatlar; aklın sıfatları; cehenneme ait sıfatlar. Altı kötülük: arzu, öfke, hırs, bağ, bağnazlık ve kıskançlık ile diğer beş kötülük: sarhoşluk, şehvet, hırsızlık, adam öldürme ve yalan söyleme.

Tarahan, Singhan ve Suran : Tamilce'de İllüzyonun üç oğlu denilir. Bunlar cinsel ilişki esnasında insanin etkisinde olduğu şehvâni hâllere verilen isimlerdir.


Bu yüzden, bu sahtekârları nasıl yakalayabileceğini zannediyorsun?
Yol boyunca yürüdüğünüz sırada her bir adımda çok çok dikkatli olmak zorundasınız.
Eğer uyanık ve dikkatli olmazsanız, hükümranlığınızda yaşayan bu hırsızları yakalamayı asla başaramazsınız.
Aslında hatta onlar sizi yakalayabilirler!
Hatta sizi öldürebilirler.
Bu nedenle bu hırsızları yakalayıp onları hapsetmeyi kendi sorumluluğun hâline getir.
Eğer boyunduruk altına alırda onları tutuklarsan, bütün yaşamlara Allah’ın
hükümranlığının adalet, huzur ve sükûnetini getirebilirsin.

Eğer bu durağa tayin edilmek istiyorsan, O'nun hâlini bütün yaşamlara getirmek istiyorsan, o zaman, çok ince dikkatlilik, ince hareketler ve bu hırsızları yakalayabilmek için gerekli olan niteliklere ihtiyacın var.
Sadece o zaman kendinizi sınav için arz etmeye ehliyetli (nitelikli)
olacaksınız.
Şeyh ile her şeyi çalıştıktan sonra ve doğru noktaları
öğrendikten sonra, Allah’ın hükümranlığındaki diğerlerine rehberlik edebilir ve onları rahatlatabilirsiniz.
Bununla birlikte, aslında hiç bir şeyi işitip gözlemlemediğiniz hâlde, şeyhi izliyor olduğunuzu iddia ediyorsanız, o zaman hayatınız gösteriş içinde olmuş olacaktır.
Uyanık olmazsanız, düzenbazlar sizi kapar ve götürürler; iblisler ve maya sizi götürürler.

Şeyhi izleyen ve yüksek mertebelere geçmeye can atanlar bunun üzerinde düşünmek zorundalar.
Anlıyor musunuz?
Bu mertebeye gelmek için, ne kadar dikkatli etmeliyiz, ne kadar dikkatli ve gözlemci olmalıyız!

Canlarım benim, oğullarım, kızlarım ve torunlarım!
Bu yolda ne beceri göstermeliyiz ve kendimizi nasıl bu randevuya değer hâle getiririz, bunun hakkında düşünün!
Allah yardımcınız olsun!
Sizlere bu yüksek mertebeye gelebilmeniz için kuvvet, irfan ve iman versin!
Âmin.



Çevirmenin Notu:

Sevgili kardeşlerim bu konuda bir takim seviyelerden unsurlardan ve geçilmesi gereken basamaklardan bahsediliyor.
Dostum zahidzenderun ile bu unsursal etkilerin muhakeme üzerinde ne tesiri olup olmadığı üzerine biraz sohbet ettik ve Allah razı olsun zahidzenderun güzel sorular sorar, sorduğu sorularda kendi işyerimdeki mühendislik âletlerimizden bir örnek vermeme sebep oldu.

Bir gün dinleri eleştiren, bir bakım onarım mühendisi bana :
“Bizim dine ne ihtiyacımız var ki, biz kendi kendimizi disipline edebiliriz dine ne gerek var, ben gidip birisine yumruk attığım zaman o kişinin incineceğini bilirim, kalbimde hissederim ve bundan dolayı özür dilemem gerektiğini bilirim, ya da vurmamam gerektiğini bilirim, o zaman dine ne ihtiyacım var” dedi.

Dedim ki :
“Bak surda kâğıda kapladığımız yapıştırıcı ağırlığını ölçtüğümüz teraziler var.
Biz bu terazilerin hepsinin sırayla belli zaman aralıklarında kalibrasyonunu (âlet ayarı) yaptırırız.
Neden yapıyoruz bunu?
Çünkü bunların doğru ölçüm yapıp yapmadığını anlamak ve doğru ölçüm yaptığından emin olmak için.
Peki, bunu nasıl anlarız?
Özel bir ağırlıkla tartarak belki.
Bakalım deriz bu ağırlığı nasıl ölçecek, iste doğru ölçüm yapmak içinde kalb terazisinin ayarının yapılması gerekli.
Kalb terazisinin ayarını da iman ve mihenk taşı olan Kur’ân ve Sünnet ile yaparız.
Doğru mu tartıyor yanış mı tartıyor böyle anlarız.”


Böyle deyince bizim bakım mühendisi gizliden anlar göründü.
Yoksa kalbimiz benlik ile dolu olduğu müddetçe hadiseleri muhakeme esnasında, vicdanımızın sesi vehim, kibir, hırs, öfke ve benzeri şeylerle bastırılır.
Doğruyu yanlış, yanlışı doğru görürüz.

Laboratuarda hassas miligram seviyesinde ağırlık ölçerken, önce terazinin üzerindeki tozu silmek lazım bu toz
(Toprak unsuru) ağırlık yapıp ölçüm hassasiyetini yanlış kılar.

Bir gün baktık ki göstergedeki sayılar terazide bir yükseliyor bir alçalıyor, fark ettik ki tavandaki klima odanın içinde devri daim yapıp teraziye dokunan hava da
(Hava unsuru) terazide ağırlık yapmakta, anladık ki ölçümü hava unsuru da etkiliyor.

Terazinin sağını solunu üstünü kartonla kapattık ki hava akımını keselim.
Bunu ben böyle yapıyormuşum, üst laboratuarda bir kimyager var işini kılı kırk yararak yapan çok teknik bir adamdır baktım o terazisini camın içine koymuş elinde bir statik tabancası, bu tabancayı camdan içeri sokuyor sonra iki üç kez çat pat bir iki kıvılcım yapıp sonra camekânı kapıyor, ardından bakıyor ölçümün değeri nedir diye.
Dedim : “Bunun etkisi nedir? Niye yapıyorsun bunu?”
Dedi ki : “İçeride statik elektrik birikiyor, bu terazinin değerini etkiliyor. Bu nedenle tabanca ile bu elektriği alıyorum!”
(Ateş unsuru).

Sonra baktım başladı deney sonuçlarını deftere not etmeye notlar arasında şöyle bir ifade vardı, “havanın nemlilik oranı şudur”.
Demek ki ölçüm esnasında havanın içinde bulunan su buharı miktarı da (Su unsuru) ölçümü etkileyen bir etmen.

Vücudumuz bu unsurlardan oluşmuştur, bu unsurların oluşturduğu bir sistem sürekli devr-i daim etmekte, bu unsurlarda meleklere bağlı olarak işlemekte.
Mikail (as) su ile görevli, İsrafil (as) hava unsuru ile gibi, bu şeyler sürekli bedenin her bölümünde değişik isleyişlerle çalışmakta.

İnsan bir olaya öfkeleniyor, bir anda baş bölümünde kan basıncı artıyor, başta ani bir sıcaklık artışı ve yüzde kızarma görülebiliyor.
Demek ki olaylar, unsurlar hisler ve nefsimiz hepsi bir arada bir etkileşimde.
Kalb dediğimiz şey, bir berzah, yani nefs ile ruhun madde ile mânânın geçişinde bir berzah teşkil ediyor.

Maddesel unsurların etkisini dindirip nefsi dizginleye bilirsek nefsimize vesvese verenden kendimizi Allah sevgisi ile, Resûlün istikametinde yürüyerek kurtarabilirsek, terazinin ölçümü de o kadar doğru olacaktır, o zaman terazimizde Hak ve Batıl ayrımını doğru yaparız ve bunu yapmak içinde Resûlullah (sav)’in istikametinde yürümeye gayret etmeliyiz.

Bu sebeple islamiyyet ile şeriatın hükümlerine tabi olmalı, Kur’an ve Resûlullah (sav)’ın Sünnet-i Seniyesinin kadrini bilmeye ve onu uygulamaya gayret etmeliyiz.
İşte dinin hükümleri ve yapılan ibadetlerin her birisinin, kadir kıymetini idrak edemediğimiz milyonlarca faydası vardır ki bunların çoğundan perdeli olarak yaşamaktayız.
Allah bizlerdeki Muhammedi bilinci arttırsın ve ayaklarımızı sırat-i müstakimde hızla yol alan ayaklar yapsın ve kalblerimize O’nun ve Resûlünün ve O’nu ve Resûlünü sevenlerin sevgi tohumlarını eksin.
Âmin!

En doğrusunu Allah bilir.


İsra /35:"Ölçtüğünüz vakıt da tam Ölçün ve doğru terazi ile tartın, bu hem hayırlı hem de akıbetçe daha güzeldir"

Gariban
Basildon-19 Mart 2008.
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen sev-guzel »

kulihvani yazdı:

Mürid: “Her ne zaman doğru yolda olduğumu hissedersem, öyle oluyor ki daima içim bir üzüntü ve elem ile doluyor.
Her şey iyi gidiyor gibi görünüyor sonra birden her şey mahvoluyor!”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Evlat! Bir yerde sızıntı var, su göletten dışarı akıyor. Suyu tutmaya çalıştığın kapta sızıntı var ve oradan dışarı dökülüyor. Suyu tutabilmen için sızıntıyı durdurmak zorundasın.”

Mürid: “Herhangi bir zâhirî çaba ile bunu durdurmayı başaramıyorum. Bunu içeriden nasıl kontrol edebilirim?”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Su içeride. Dışarıda değil. Su gölette ve sızıntı göleti çevreleyip destekleyen duvarda. Sebebi bu. Eğer tamir edilmezse, aklı bozacak. Yasamı bozacak. İmanda bir sızıntı var.”

Mürid: “Bu sebepten dolayı Şeyh ile beraber olmaya geldim.”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Peki, ozaman onu kontrol et!”

Mürid: “Yutabileceğim bir hap ya da bir şeyiniz var mı?”

M. R. Bawa Muhaiyaddeen: “Her gün sana böyle bir hap veriyorum fakat onu doğru bir şekilde yutmalısın.
Sakal yüzünde büyürse, onu tıraş edecek bir berbere ihtiyaç duyarsın.
Bunun gibi, eğer kıllar içeride (bâtın) büyürse, onları tras etmek için irfana ihtiyacın olur.
Dışarıdaki kıllar ancak çok keskin bir bıçak ile tıraş edilmelidir.
Eğer düzgün oturursan, berber seni doğru bir şekilde tıraş edebilir.
Fakat devamlı bir şekilde kımıldarsan kesilirsin.
Bundan dolayı berberi ya da bıçağı suçlayamazsın.
Bıçağın doğası keskin olmaktır, bu yüzden onu suçlayamazsın.
Ne de berberi işini yaptığından dolayı suçlayabilirsin.
Oturan kişi doğru oturmalı ve dikkatli olmalıdır.
Bunun gibi, tıpkı yüzünü güzelleştirmek için tıraş ettiğin gibi, bu akılda büyüyen kıllarda aklı güzelleştirmek için tıraş edilmek zorundadırlar.
Bunu yapabilmek için imanın, istikrarın ve kararlılığın güçlü olmalı.
İrfan çok keskindir ve onunla bir şeyi tıraş ederken çok dikkatli olmalısın.
Kendini odaklamasın.
Aklı tıraş etmek için orada sadece hakikat noktası olmalı. Orada hiç bir şüphe olmamalı, sadece hakikat olmalı.
Bu irfan bıçağını hakikat eli tutmalı.
İrfan bıçağı ne kadar keskin olursa olsun, hakikat ne kadar temiz olursa olsun, bu kararlılık olmaksızın, yandan yana hareket edersen kesilirsin.
Hata, hakikatte değildir.
İrfan bıçağı doğal bir keskinliğe sahiptir.
Eğer elin titrerse bıçak seni keser.
Eğer açı değişirse, seni keser.
Bu yüzden oturan kişi doğru oturmalıdır.
O zaman tıraş eden işini yapabilir.
İrfan işini yapıp aklı güzelleştirebilir.
Bu direnç (sabır) ile doğru bir şekilde oturmalısın.
Sonra şeyh senin için bıçağı bileyecek.
Bu keskin irfan bıçağı aklını ve kalbini güzelleştirecektir.
Bununla birlikte, otururken verdiğin karar sağlam değilse, kesilebilirsin.
Bu acıdır. Senin hatan budur.
Bu sebepten dolayı acı çeken herkes oturuşu doğru olmadığından dolayı acı çeker.
Canım benim. Bunu güçlendir.
Yaşamındaki sızıntı bu işte.

Banyo yapmaya gittiğin zaman, kendinle dünya ateşini, dünya günahlarını ya da aklı birlikte götürme.
Sende olan Hakk ile git.
Bu dünya ateşi su ile söndürülecektir ve sen üzüleceksin. Çünkü götürdügün şey yok edildi.
Ateş suya dayanamaz.
İrfanını kullanmalısın.

...
ALLAH C.C. RAZI OLSUN BARBAROS ABİ ÇOK GÜZEL BİLGİLERİN SUNULMASINA HİZMET ETMİŞSİN. BUNLAR BELKİDE ÇOĞU KİMSENİN İÇİNDE YAŞADIĞI ANCAK DIŞARI VURAMADIĞI ŞEYLER.
ALLAH C.C. YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN İNŞAALLAH.
MUHAMMEDİ SEVGİ VE MUHABBETLERİMİZLE.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Allah cümlemizden razı olsun Sevgüzel kardeşim,
Bu seriyi bitiremedik bir türlü biraz başka kitaplara açıldık, iki bölüm kaldı sanırım inşaallah zamanla onlarıda çevireceğiz. Faydalananların olması bizi de sevindirmekte. Hamdolsun.

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Gurbet ellerde bulunan değerli kardeşim gariban, ellerinize sağlık ingilizcem olmadığından bu eseri okuyamıyacaktım. iyi ki varsınız ellerinize sağlık Rabbımız güç kuvvet versin inşallah..

SEVGİ ile kalınız....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

ŞEYH VE MŰRİDİ VII - BABA (KÂMİL)’NIN SEVGİSİ

Çocuklarım, herbirinizin hakkında düşünmek zorunda olduğu bir şey var. Kalplerinizde şüphe olmamalı. Kibir, şüphe ya da kızgınlığa sahip olmamalısınız. Baba’nın sevgisi , baba’nın mülkü, ve baba’nın sözleri herkese müşterektir. Onların hepsi bütün çocuklara eşit bir şekilde verilmiştir, fakat kendi hatalarınız yüzünden onun verdiklerini almayı başaramaya bilirsiniz

Baba’nın iki memesi vardır. Birisi ile irfan (hikmet) sütü verir ve diğeri ile de size sevgi verir. İrfan sütü ile size bakar ve açlıklarınızı, hastalıklarınızı ve yaşlılığınızı giderir. Bu sütü nasıl içtiğiniz, memeyi nasıl emdiğiniz, ve babanızı nasıl kucakladığınız, dünyasal bedeninizin açlığının ve (nefsinizin/ruhunuzun/canınızın) açlığının teskin edilip edilemeyeceğini belirler. Hepsi sizin kendi çabanıza bağlıdır.

Her kim aç ise, aramalı ve açlığının tatmin edilebileceği yere gelmelidir. Meme ucu herkes icin aynıdır, birisi için küçük bir diğeri için büyük değildir. Her memenin üç menfezi vardır. Aldığınız miktar ondan ne usulde çektiğinize bağlıdır. Yeterince alamıyorsanız, belki de hata sizin konsantrasyonunuzda yahut çabanızdadır. Meme emerken dikkatiniz dağılıyor, oraya buraya bakıyorsanız size tahsis edilen zamanda bitirmeyi başaramayacaksınız. Kıskanç olmamalı “Şu kişi içiyor, bu kişi içiyor, O güzel yapıyor fakat ben ihtiyacım olan sütü almayı başaramıyorum” diye düşünmemelisiniz. Bunun yerine babayı kucaklamalı ve açlığınızı teskin etmelisiniz.

Annesini yada kendisini incitmeden nazikce süt içen bir bebek gibi sizde babanızdan sütü çekerken aynı yumuşaklık ve sevgiye sahip olmalısınız. Nazikçe çekerseniz, süt akacaktır. Fakat bazı insanlar ısırmaya çalışır ve bunun sonucu olarak süt yerine kan çekerler. Diğerleri sadece ağızlarını açar ve sütün içeri akmasını umarlar, fakat süt gelmez. Memeyi tutmalı ve ağzınızı ona uygun bir şekilde konumlandırmalısınız. Babanızı kucaklayıp uygun bir sevgiyle süt içmelisiniz. Sadece o zaman her iki beden ve nefsinizin açlığı tatmin edilecektir.

Çabanız , konsantrasyonunuz ve sevginiz, başarınızı belirleyecektir. Sevgi sütünü, irfan sütünü ve bu dünyada açlığınızı teskin edecek olan sütü çekmek sizin sorumluluğunuzdur. Bu doğru şekilde yapılmazsa, bu babanın hatası değildir. O zaman hatada olan sizsiniz.

Size eziyet eden sizin kendi hatalarınızdır. Kibir ve ayırımlara sahipsinizdir. Bir çocuk dikkatlidir ve doğru bir şekilde içtiğinden dolayı gelişiyor ve büyüyor olabilir. O bir amaç için maksatlı olarak geldi, kendisi için geldiği şeyi yaptı, ve büyüyor. Fakat bazılarınız zamanını kibir, ayrımlar, şüphe ve “ben” egosu ile boşa harcarlar. Bu nedenle , hayat ve irfanınızı besleyip büyütmek için gerekli olan hikmet sütünü içmeyi başaramıyorsunuz.

İlk önce babanızın herkese eşit olarak veren iki memesi ve iki meme ucu olduğunu anlayın. “Şu kişi büyüyor ve iyi ilerliyor. Ben ilerlemiyorum. Benim burada bir yerim yok.” diye düşünmeyin. Eğer böyle düşünürseniz, o zaman buraya ait değilsinizdir. Bu , kendiniz için burada bir yer bulma yahut kendinizi buraya sığdırabilecek bir yeteneğiniz olmadığı içindir. Başkalarına bakarak dikkatinizi dağıtmıs, ve yeterince dikkat göstermiyorsunuzdur. Uygun bir şekilde içmek için çaba gösterirseniz, o zaman ilerleyebilirsiniz. Bunun hakkında düşünün.

Şüpheleriniz, kendi ayırımcılık tavırlarınızdan kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak ruhunuzun açlığı teskin edilmemiştir, dünya açlığı ve hayatınızın açlığı teskin edilmemiştir. Bu, kimin hatasıdır peki? Her bireyin kendi hatasıdır.

Hepinizin aynı babaya doğmuş çocuklar olduğunuzu unutmayın. Siz hepiniz erkek ve kız kardeşlersiniz, buna rağmen siz her çocuğun ayrı olduğunu söylersiniz. Dersiniz ki “Sen farklısın. Ben farklıyım. Benim burada bir yerim yok. Onların bana karşı bir sevgileri yok.” Bunun için sebeb , sizin erkek ve kız kardeşlerinizi kucaklamamış olmanızdandır. Kalbiniz gitmeli ve onları kucaklamalıdır. Onlara sevginiz ile tutunmalısınız.

Örnek olarak bir ağacı düşünün. Ağaç büyür ve yalnız tek bir ağaç olmasına rağmen boyu çok yükseğe ulaşır ve bir çok lezzettli meyveler verir. Siz , onun meyvelerini kontrol edip, iyi bir renge ve lezzete sahip olanını seçmelisiniz. Sonra bu meyveyi yemelisiniz. Yerde dikili durupta taş atarak meyve düşürmeye çalışmayın. Iskalayabilirsiniz, ve hatta birini vursanız bile, düştüğü zaman zedelenecektir. Bu ağaca tırmanmayı denemelisiniz. Öyleyse nasıl ilerlemelisiniz? İlk önce dikkatlice üzerine ayak basıp tırmana bileceğiniz bir kırık dal parçası gibi bir ayak koyma yeri olup olmadığına bakmalısınız. Orada sakınılacak herhangi bir diken olup olmadığını görün. Ağacı inceleyin ve sonra ellerinizi etrafına koyun ve tırmanın. O zaman meyvelere yetişir ve yiyebilirsiniz.

Baba meyveye sahiptir. Tıpkı sizin meyveye ulaşmak için ilk önce ağaca tırmanmak zorunda olmanız gibi, sevginizde ilk önce babayı kucaklamalı. O zaman bu sevgiyle tırmanmalısınız. Yalnız bu sevgiyle bu şekilde tırmanırsanız meyveyi kazanabilirsiniz. Sevgi ile kucaklamazsanız, ağacın etrafına ellerinizi koymazsanız ve sevgi ile tırmanmazsanız eğer, ağaç sessiz kalacaktır ve meyveler uzanım dışında kalacaklardır.

Benzer bir şekilde, sizde erkek kardeşlerinizi ve kızkardeşlerinizi sevgi ile kucaklamalısınız. Eğer birbirinizi sevgi ellerinizle kucaklarsanız ve sonra tırmanırsanız, bu güzel zarar görmemiş meyveleri yiyebilirsiniz. Fakat yerde durup taş atarsanız, meyveler zedelenecek ve asla hayatta birlik bulamayacaksınız. Şüpheleriniz çoğalacak ve hiçbir meyve olgunlaşmayacaktır. İçinizde ne birlik ve sevgi, nede neşe gelişecektir. Böyle olunca ilerleme gösteremeyeceksiniz. Sevgi gösteremezseniz, hayatınızda deneyim edeceğiniz şey bu dur. Kalbinizde sevgiyi yetiştirmezseniz ve mütevazi olmazsanız, kalbinizi açmazsanız, o zaman diğer kalpler sizi kucaklamaya gelmeyeceklerdir. Fakat, açık bir kalp tutarsanız, diğerleri size açık kalpler ile geleceklerdir.

Herbiriniz kendi kalbinizi saflaştırmalısınız. Sevginizi göstermelisiniz. Eşitlik ve birlik göstermelisiniz. Eğer şefkat ve adalet gösterirseniz, ilerleyecek ve yükseltilmiş olacaksınız. Fakat, eğer aklınızda şüphe varsa ve “Ben” kibrine sahipseniz, böyle nitelikler sizin acı çekmenize ve sonunda ölümünüze yol açabilir. Bu şüphe ve kibir sizi iyilikten ve Allah’tan ayıracaktır. Sizi haktan, birlikten ve şefkatten ayıracaktır. Sizi Allah’tan ayıracaktır. Hayatınız irfandan ayrılmış olacaktır, ve siz bu eriyiş ve aşkta çözülüşten ayrılmış olacaksınız. Hayr servetinden (bolluk ve varlığından) ayrılmış olacak ve yerine hilekârlık, hainlik, öfke, acelecilik, sabırsızlık, gurur, batıl, hırsızlık, cinayet ve günahtan oluşan ateş servetini (ateş mülkünü) kabul etmiş olacaksınız. Bunlar size tutunacak ve sizin bir cüzünüz(parçanız) olacaktır. Hem yaşamınız sırasında hem de öldükten sonra cehennemde yaşıyor olacaksınız.. Bu hali siz kendiniz yaratmış olacaksınız.

ALLAH sevgidir. Hayırseverlik(sadaka, iyilik) çok yücedir. Eğer kalbinizi açar ve ALLAH’ın sevgisini ve O'nun rahmet niteliklerini gösterirseniz, o zaman rahmet, servet (bolluk, zenginlik) ve şefkatli sevgi kalbinizde gelişip büyüyecektir. Orada , hiç zail olmayan (yok olup gitmeyen) meyveler ve sonu gelmeyen hazineler belirecektir. ALLAH’ın rahmet ve hazineleri parlayacaktır orada. Bu açık kalpte birlik ve tüm yaşamların (hayatların) sizin kendi yaşamınız gibi olduğu anlayışı gelişip büyüyecektir. Bunun hakkında düşünmelisiniz.

Bununla birlikte, eğer kalbinizi kaparsanız, sevgi ile olan BİR (kalp kapınıza) gelir ve tıklar, ve “Oo , bu kapalı” der ve gider. Hazineler gelir ve “Oo, bu ev kapalı. Karanlık bir ev bu ev” der ve ayrılıp giderler. Allah’ın rahmeti gelir ve “Oo, bu ev yıkılmış” der ve bırakır gider. Hatta birisi müthiş bir sevgi ile gelse bile, bu evin kitli ve harabe halinde olduğunu görecek ve oradan ayrılıp uzaklaşacaktır. Eğer kalbinizi kitlerseniz, hiç bir şey içeri giremez. Bunedenle, kalibinizi açmalı ve onu açık tutmalısınız. Sadece o zaman bir yarar sağlayabilirsiniz. Sadece o zaman hakk ve huzuru kabul edebilir ve hayatınızda sükunet bulabilirsiniz. Bunun hakkında düşünmelisiniz.

Eğer bunun üzerinde tefekkür etmezseniz, sizin şüpheleriniz, kibriniz, ve kıskançlığınız sizi tüketecek ve sizi ALLAH’tan, hakikat'ten ve irfan dan ayıracaktır. Yücelik hayatından ayrılmış olacaksınız ve hayatınıza yıkım(bozunum) getirmiş olacaksınız. Bu ebedi aşkı anlamaya ihtiyacınız var. Babanızdan aldığınız sütün içinde ne kadar tad ve lezzet(zevk) olduğunu anlamaya ihtiyacınız var. Bu sütü tevhid ile özümsemelisiniz.

Devam edecek inşaALLAH.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Benim değerli, gözümün kıymetli nurları, geçmişte arabaların ses vermesi için sıkmak zorunda olduğunuz lastik klaksonları vardı. İçteki hava dışarı çıkardı ve dıştaki hava ses çıkararak içeri girerdi. Tıpkı havanın klakson basıldığında çıkması(dışarı kaçışı) ve yeni havanın dışarıdan içeri girişi gibi, eğer emziği iyi amel ile, dua ile, aşk ile ve kalb saflığı ile çekerseniz, bu emzik sizdeki şerri sizden çıkarır ve sizi iyi süt ile doldurur. Siz bu memeden aşk ile içmelisiniz. Eğer sütü uygun şekilde içerseniz, doğru bir yönde davranış gösterirseniz, ve babayı kucaklarsanız, tüm ihtiyaç duyduğunuz süte kavuşacaksınız. Sadece o zaman, sizin ‘karma’nız [*][/color], günahlarınız ve biriktirdiğiniz şüpheleriniz ortadan kaldırılacaktır.

Dikkatli bir şekilde içen çocuklar ilerleyeceklerdir. Fakat dikkat ile içmeyen bir çocuk yeterince besin alamayacaktır ve bu çocuğun manevi hayatında noksanlıklar olacaktır. Böyle bir çocuk kendisine karşı ayrımcılık yapıldığı hissi ile şüpheler içinde kalıp bundan dolayı elem çekecektir. Diyecektir ki: “Şu çocuğa benden daha iyi davranılıyor.” Fakat halbu ki hata kendisindedir. Buna sebep olan onun kendi davranışı, kendi nitelikleri, ve kalb halidir.

Babanızı nasıl kucaklayacağınızı ve onun sütünü doğru bir yolla nasıl içeceğinizi bilmelisiniz. BİRliği nasıl büyütüp başara bileceğinizi bilmelisiniz. Bunun nasıl üstesinden geleceğinizi açık bir şekilde bilmelisiniz. Bunun hakkında düşünün ve babanız tarafından nasıl besleneceğinizi, kız ve erkek kardeşlerinize nasıl davranacağınızı, hakikati nasıl kucaklayıp bu eleme son vereceğinizi anlamalısınız. Sadece o zaman hayatınızda huzur ve sükûnet elde edeceksiniz. Sadece o zaman bu dünyadaki hayatınızda ve ruh yaşamınızda zafer bulacaksınız. Bu dünya hayatınızda ve ahirette rahatlık ve sevinç bulacaksınız. Sevinç ve elemin her ikisinde de huzur bulacaksınız. Kız kardeşleriniz ve erkek kardeşlerinizle , ve bu dünya hayatında ve ahirette galibiyet kazanacaksınız. Sonra Allah’ın rahmetine, O’nun ihsanına kavuşacaksınız. Anlıyormusunuz? Bunun hakkında düşünmelisiniz ve kendinizde bunu bu usûlde yürütebileceğiniz hali geliştirmelisiniz. Eğer bu hâl başarılırsa, birbirinize karşı öfkeli olmayacaksınız, bir birinizde hata aramayacaksınız, bir diğerinizi aldatmayacaksınız, ve bir diğerinize saldırmayacaksınız.

Çocuklarım, çiçeğin kokusu çiçeğin dışında ayrı bir şekilde var değildir, fakat içinde bulunur. Çiçek açıldığı zaman, kokusu zuhur eder. Çiçek açılmazsa, koku bilinmez. Bunu görebiliriz biz, değil mi? Çiçek açılmadan rengini takdir edebilirmisiniz? Kapalıyken çiçeğin kokusunu koklayabilirmisiniz? Hayır.

Bunun gibi, kalbiniz kapalı ise, o asla güzel olmayacaktır. Kalbiniz kapalıysa, ne güzellik ne de koku zuhur edecektir. Yalnız çiçek açtığında koku yayılır. Eğer kalbiniz daralmış (büzülmüş) bir halde ise, saadet ve hüsün yaşanmayacaktır. Sadece kalbiniz bir çiçek gibi açıldığında rahmet kokusu, irfan kokusu, ruh kokusu ve Allah’ın rahmet kokusu zuhur edecektir. Hepsi orada kalbinizdedir, ve açtığı zaman, onun hüsniyeti, kokusu ve güzel sıfatı ortaya çıkacaktır.

Eğer kalp açıksa, bütün bu kokuyu sevenler ve onun rayihasını takdir edebilenler bu kalbin yakınına cezbedilecek ve “Oh, bu çok güzel. Harika bir kokusu var” diyeceklerdir. İrfanlı olanlar gelecekler ve sizi takdir edeceklerdir. Bu kokuyu deneyim edenler sizin güzelliğinizi farkedeceklerdir. Sadece kalbiniz açıldığında diğerleri sizi seveceklerdir ve kalp çiçeğini aramaya geleceklerdir. Bu rayihayı koklayacak ve kalbinizdeki aşk ve güzelliği tanıyacaklardır.

Kalp çiçeğinizi emniyette muhafaza etmelisiniz. Bu bir çiçek bahçesidir. Bu bahçenin sizin dışınızda başka bir yerde olduğunu zannetmemelisiniz. Bazıları der ki cennet güzel kaynaklarla (uyunlarla, pınarlarla), güzel evler ve bahçelerle doludur. Fakat sizin dışınızda bir yerde cennet denen bir yer yoktur. Bütün bu evler, bahçeler, meyveler, çiçekler, bütün bu yetmiş bin çiçeğin rayihaları ve yetmiş bin meyvenin lezzetleri sizin kalbinizdedir. Süt ırmağı, bal ırmağı, ve “ambrosia (1.ölümsüzlük veren yiyecek, içecek, 2. işçi arıların toplayıp larvalarına verdikleri nektar ve polen karışımı bir besin)”, hepsi sizin kalbinizdedir. Kâlp sizin cennet hükümranlığınızdır. Bu sizin seccadenizdir, sizin ibadet yerinizdir. Bu, hayatınızın çiçek bahçesidir. Sizin sıfatlarınız bu bahçenin çiçekleri, ve amellerinizde meyveleridir.

Görevleriniz, sevginiz ve seven nitelikleriniz bu meyvedeki yetmiş bin lezzettir. Allah için burada dünyada yaptığınız hizmetler ve ameller, orada size hizmet eden huriler olacaktır. Salatlarınız size hizmet eden göksel (cennetsel) varlıklar ve melekler olacaktır.Bu dünya kazandığınız faydalar ve bu dünyada aradıklarınız orada sizin için yaratılmış ev olacaktır. Burada göstermiş olduğunuz hizmete bağlı olarak, orada size ona göre servet verilecektir, erdem serveti, ahiret dünyasının serveti, ilim serveti, ve rahmet serveti. Nasıl dua (ibadet) ettiyseniz, öyle huzur ve sükûnet elde edeceksiniz. İşinizi nasıl yaptıysanız, ona göre meyve bahçesi, Allah’ın hükümranlığını, ve değerli mücevher taşlarını kabul edeceksiniz. Her bir iyi düşünce içeride bir mücevher taşı olacaktır. Açık kalbiniz, açık amelleriniz, ve kalbinizde gelişen güzellik ahiret dünyasında sizin güzelliğiniz ve servetiniz olacaktır. Ahirette sizin mücevherleriniz olacaktır.

Ahirette kazanacağınızın hepsi, zaten kalbinizde yaratılmıştır. Bu sizin cennetinizdir. Kabinizde her ne var ise ahiret dünyasında size verilecektir. Mutluluğunuzu bu çiçek bahçesi, bu meyve bostanı, bu süt ve erdem (rahmet) ırmağındakilerden çekeceksiniz. Orada olgunlaşan her meyve ibadetlere-dualara, amellere ve geliştirdiğiniz (yeşerttiğiniz) iyi niteliklere bağlıdır. Bu meyve zeval bulmaz ve onun güzelliği hiç bitmez.

Bu bal buradadır, bu rahmet buradadır, ve bu aşk sütü buradadır. Kalbi eriten ve yumuşatan rahmet sütü sizin kalbinizdedir. Kalbinizde, burada hazırladığınız ev daha sonra alacağınız cennet olacaktır. Mülkiyet tapusunu kendinizle götürürsünüz. Eğer bu evi, bu meyve bostanını ve bu çiçek bahçesini burda hazırlamadıysanız, bu lezzeti, bu güzelliği ve bu hizmeti burada geliştirmediyseniz, bu sizin ahirette zorluk çekmenize sebep olacaktır.

Allah’ın kâ’be si, onun ibadethanesi, burada kalptedir. O’nun hüküm ve hükümranlığı burada kalb’tedir.Bu saf hükümranlığı doğru yönde-yolda yönetmelisiniz. Allah’ın hükümranlığı Allah tarafından yönetilmelidir. Biz kendimizde O’nun niteliklerini, O’nun nimetlerini, O’nun amellerini, O’nun niyetlerini, O’nun sabrını, O’nun şükrünü, O’nun tevekkülünü, O’nun üç bin rahmet niteliğini ve 99 vilayet ve kudretini özümsemeliyiz. Her birimiz onun vilayetlerini kendimizde aramalıyız. Eğer bu güzelliği bulabilirsek, bu huzur ve neşeyi kendimizde bulabilirsek, o zaman hakiki mü’min haline ulaşacağız. Bir mü’min , Allah’ın nuruna kavuşan ve kusur, hataları, farklılıkları yada ayrımcılığı olmayan demektir. Böyle birisi kendisinde huzura ulaşmış ve bütün yaşamlarda huzuru bulmuştur. O herkese huzur ve sevgi verir ve onların elemlerini ve çilelerini hafifleterek tüm yaşamları kucaklar.

Bu şefkat ve sevgiye doğru heveslenmezseniz, kalbinizdeki bu evi inşaa etmezseniz, bu meyve bostanını ekip yetiştirmezseniz, süt ırmağını, bal ırmağını, rahmet ırmağını ve susuzluğunuzu gidere bilecek tek ırmağı keşfetmezseniz, kalbinizde olan mutluluğu bulmazsanız, O’nun nitelikleri ile, huzuru ile, sukuneti ile, ve birlik ile ki bunlar Allah’ın hazineleridir, bunlarla hareket etmezseniz, bütün hayatları kendinizinki gibi görüp onlara hizmet etmezseniz, bütün bu hizmetleri yerine getirmezseniz, o zaman cehennem hali içinde olacakasınız. Huzurdan yoksun bir hayatınız olacak.İnşaa ettiğiniz ev bir cehennem evi olacak.

Cehennem; dünyaya dair şerr tutkular (arzular), mantralar, sihirler, ve “indira ca’lem” olarak bilinen ilüzyon hileleridir. Cehennem; kibirdir, karma’dır, hıyanettir, aldatmaktır, kıskançlıktır, ve öfkedir. Cehennem; “Ben” ve “Sen” arasındaki ayrımlarda mesken edinir. Cehennem; ayrımcılıktır, riyadır, batıllıktır, intikamdır, kandırmaktır, gururdur, övgü (nam) peşinde olmaktır, yalan yaymaktır, lanetlemektir, ve arkadan konuşmak (gıybet)tır. Bu niteliklere malik olduğunuz sürece bu hayatın kendisinde bir cehennem evinde yaşıyorsunuz demektir. Öldüğünüzde, mezarda olduğunuzda da bir cehennemde yaşıyor olacaksınız. Bu dünyada, kabirinizde ve ahir dünyada azap çekmek zorunda kalacaksınız.

Bu dünyada bir cehennem evi inşaa ederseniz, cehennem çukurlarında yanacaksınız. Bu dünyanın kendisinde eleme maruz kalacaksınız (azaba düçar olacaksınız). Ağlarsınız ve gülersiniz, bir AN mutlusunuz ve gelecek AN üzgünsünüz, bu sizin kendi kötü düşünceleriniz ve amellerinizle bina ettiğiniz cehennem evinizdir. Bu evi bina ettiğinizde , hem bu dünyada hem de ahirette cehennemde azab çekeceksiniz. Bu, hayatınızda ve kalbinizde elde edeceğiniz bir hâldir.

Bunun hakkında konuşmak kolaydır, fakat kalbinizi hakikaten açmalısınız, farketmeli ve hakikati anlamalısınız. Sadece konuşmanın bir faydası yoktur. Kalbinizi açın, onu tetkik edin, ve sonra bu güzel evi hazırlayın. İçerdeki çiftliği irfan (hikmet) ile analiz edip ekip biçmelisiniz. Kendi güzel evinizi, lütuf evinizi bina etmelisiniz. Bir rahmet evi bina etmeli ve ondaki bu rahmet servetini toplamalısınız. Űç alemin servetini bir araya getirmelisiniz ve bu alem için, nefs alemi için ve ahiret alemi için bir ev bina etmelisiniz. Eğer mubarekat’ı – Allah’ın kudret evinin, servetinin ve rahmetinin üçlü lütfunu bir araya getirirseniz, o zaman bu bitmeyen hazineye daima sahip olacaksınız. Bu nihayet bulmayan elemsiz rahmet ve neşeye erişeceksiniz. Űzüntüsüz yahut elemsiz uzun bir ömre sahip olacaksınız. Allah ile kabesinde ebedi vuslata erişeceksiniz. Eviniz Allah’ın kabesi olacaktır. Bu; hayat firdevsidir. Bu; cennettir. Bu hâle erişmek için, ilahi nitelikleri ve “ilm” olarak bilinen hakiki bilgiyi aramalısınız. Bu hazineleri irfan ve ilim sahibi olan bir baba (kâmil)dan alabilirsiniz (bir kâmilin rehberliğinde kavuşabilirsiniz). Bu hazineleri ve hayatınızın yüceliğini böyle bir baba (kâmil)dan alabilirsiniz (bir kâmilin rehberliğinde kavuşabilirsiniz).

Gözümün değerli mücevher nurları, kalbimde doğmuş çocuklarım benim, çabalarınızın ve arayışınızın hedefi hakkında düşünmelisiniz. Bu hazinelerin ne olduğu hakkında tefekkür etmelisiniz. Bir damla suyu yere dökerseniz, yeri nemlendirecektir. Su damlayama devam ederse, toprağı gevşetmeye başlayacaktır. Daha sonra derince kazarsanız, bir çoğunun susuzluğunu giderecek yeterince su bulacaksınız. Bunun gibi, eğer Allah için bir hizmet yaparak başlarsanız, ve sonra bu BİR kaynağa ulaşma çabası içinde hizmetinizi yapmaya devam ederseniz, sizde bir çok kaynaklar açılacaktır. O’nun rahmeti fışkıracaktır.

Kıldığınız namaz, ifa ettiğiniz görevler, verdiğiniz sadaka ve sevgi, sahip olduğunuz birlik, ve öğrendiğiniz dersler hepsi sadece bir damlaya eşittir. Fakat bu bir damlayı kullanır ve görevinizi yapmaya devam ederseniz, ve içeri doğru kazmaya devam ederseniz, o zaman Allah’ın rahmet ve sıfatlarından olan kaynak bolluk bereket ile akacaktır. Bu bir damlayı döker dökmez öyle fazla elde edeceksiniz ki. Allah’a sadece bir kelime verirseniz, Allah’ın rahmet sözlerinden çok fazla işitebileceksiniz. İşittiğinizin hepsi size ait bir hazine olacaktır. Çaba gösterirseniz ve sizdeki şu an sahip olduğunuz miktar ile Allah için ararsanız, onun sınırları ne olursa olsun, azim ve istikrar ile devam ederseniz, Allah’tan çok fazlasını kabul edeceksiniz. Hakkınız olarak size ait olanı alacaksınız. Huzura erişecek ve bitkinliğinizden kurtulacak rahata kavuşacaksınız. O zaman, bu bol rahmet suyu ile diğerlerine huzur verebilir ve onların yorgunluk ve bitkinliklerini dindirebilirsiniz. Rahmet kaynağı, nur kaynağı, ve ilim kaynağı hepsi bolluk ile akacaklardır, ve siz hepsine memnuniyet ve huzur verebileceksiniz.

Hatta her bir çaba sadece bir damlaya eşit olmasına rağmen, eğer sürekli bu “Sivrilik-keskinlik - TEK-NOKTALIK” ile ararsanız, bu tıpkı toprağı düzgün aralıkta istikrar ile damlayarak delme işlevi gibi hareket edecek ve sizin daha derin kazmanıza izin verecektir.

Bu arayış sizin doğuştan gelen hakkınızdır. Denemek zorundasınız. Çaba göstermek zorundasınız. Bu çabada sevgi vardır, çabalarınızın, gayretinizin meyvesi bu sevgide olgunlaşacaktır. Bu sevginin içine doğru kazdığınız sırada orada bir erime ve çözülme olacaktır, sizde bir çok kaynaklar (uyunlar) açılacaktır, ve böylece Allah’ın servet ve huzurunu deneyim edeceksiniz. O zaman açlık ve günah sona erecek. Bütün karma [*][/color], kibir, geçmiş ve şimdinin kötülükleri sona erecek. Nefsin açlığı, bu alemin açlığı ve gelecek alemin açlığı dindirilmiş (yatıştırılmış) olacaktır.

[*] Karma (Tâmilce):[/color]
Akla, vehme ait sıfatlar; beş unsurun özüne ait sıfatlar; aklın sıfatları; cehenneme ait sıfatlar ile,
Altı kötülük: Arzu, Öfke, Hırs, Bağ, Bağnazlık ve Kıskançlık (Hased) ile
Diğer beş kötülük: Sarhoşluk, Şehvet, Hırsızlık, Adam öldürme ve Yalan söyleme.



Fakat sadece bir damla verir ve “Ben bunu verdim! Hemde öyle fazla verdim ki!” diye düşünürseniz, o zaman orada bir fayda yoktur. Allah bol ve gani bir şekilde verir. O bereket ve bolluk ile döker. Bu O’nun hazinesidir. O “Ben bunu yapıyorum” demez ki. Sen sadece O’na bir minik damla kadar ibadet edersin. O’na samimiyet ve ihlas ile ibadet etsen bile, o sadece bir damlaya eşittir. O’nu gerçekten ciddiyetle arasanız dahi, o sadece O’nun bir damla kadarcık sevgisine bile eşit değildir. Sen azıcık yaparsın ve sonra “Ben öyle çok yaptım ki” dersin, fakat O gani gani verir. O’nun ne kadar verdiği, O’nun şeylerin çoğalıp artmasına nasıl sebep olduğu hakkında düşünmelisiniz.

“Ben” i unutmalısınız. Bütün dualarınız ve ibadetleriniz de teslim olmalı ve bütün sorumluluğu Allah’a vermelisiniz. Her ne zaman bir şey yaparsanız, “Elhamdülillah” deyin. Yürüdüğünüz zaman , “Elhamdülillah” deyin. Her ne yaparsanız yapın, ilk olarak sorumluluğu Allah’a verin ve sonra onu yapın. Eğer görevinizi uygun bir şekilde ifa ederseniz, eğer bu kaynağı açar ve O’nun rahmetine kavuşursanız, o zaman bütün insanlara su verebilirsiniz, bütün yaşamlara. Bu su ile siz sizinle doğanları besleyebilir ve onların kalplerini O’nun rahmeti ile doldurabilirsiniz. İşte sadece o zaman Allah’in kulu olacaksınız. Allah’ın evinde yaşayacaksınız ve O’da sizin evinizde yaşıyacak.Bu işte, “Rahmeten lil alemin” evidir, “bütün alemlere rahmet”in evidir. Elhamdülillah.

Bunun hakkında düşünün. Kalplerinizi açın ve bu bahçeyi, bu çiftliği ekip biçin. Bu evi kalb’te bina edin. Allah’ın hükümranlığını kalbinizde kurun. Çaba gösterin ve sıkı çalışın. O zaman O’nun rahmetine kavuşacaksınız. Çeşitli ırklar, dinler ve kitaplar hakkında düşünmeyin. Sadece Allah’ın hazinesi (definesi) için mücadele edin, çaba gösterin. Allah’ın rahmetine, bir galibiyet yaşamına, ve nefsiniz için bir galibiyete ermek için, babanın sütünü içiniz. Ondan doğru selamet bulacaksınız. Bu bir İnsan-ı Kâmil’in kalbinde muhtevadır. Bu, sizin kendinizde bulabileceğiniz cennettir. Bu hazinedir.

Es Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu kulluhu. Allah’ın selam ve rahmeti ve bereketi hepiniz üzerine olsun. Amin.

Bu sözü nasıl dinlediğinize gore, faydasını göreceksiniz. Allah’a hizmet etmenin yolu budur. Bu faydayı kazanmalısınız.
Allah Â’la olandır, her şeye gücü yeten-Kadir olandır.
O bütün hamd ve senâ’ya layık olandır.
O’dur sevgiye ve hizmete layık olan.
O’dur sevgiye ve hizmete ait olan.
Şefkat sureti O’dur.
O’nun hazinelerini eriyen ve açık olan kalplerle almaya açık olalım.

Çocuklarım, gözlerimin mücevherli nurları, Allah için sevgi sahibi olan bütün çocuklar. Allah size üç alemin hazinelerini, rahmet hazinelerini, ilm hazinelerini, can-ruh hazinelerini ve ahiret hazinelerini ihsan etsin. Bütün bu hazineleri tammlıkla tümmlükle versin.

Çocuklarımın kalplerine huzur ver. Onların huzur ve selamet bulmaları için yardım et. Amin. Öyle olsun, Ey alemlerin Rabbi.
Es Selamu aleykum ve rahmatullahi ve berekatuhu kulluhu.
Allah’ın selam ve rahmeti ve bereketi hepiniz üzerine olsun. Amin.[/size][/b]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

ŞEYH ve MÜRİDİ VIII (KİTABIN SON BÖLÜMÜ)

ŞEYH’E TUTUNUN


Bismillahir-Rahmanir-Rahim.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile. Benim değerli çocuklarım, gözlerimin mücevher nurları, baba ve çocuklarının burada birlikte tek bir yerde bir araya gelmesinin bir sebebi var. Baba (Kâmil İnsan) ile çocukları arasında bir bağ var. Bunun hakkında düşünmeliyiz.

Kuşlar meyve arzuladıklarından dolayı, çeşitli diyarlardan gelir ve meyve ile yüklü bir ağaçta bir araya gelirler. Bu ağaç sadece tek bir çeşit kuş mu kabul eder ? Hayır, özellikle sadece bir mino kuşu
[1] , bir papağan yahut bir kumru için değil, Allah’ın bütün yarattıklarının meyvelerini serbestçe yiyip tadını çıkarmaları, bundan hoşnut olmaları içindir. Ağacı aramaya gelen hilkatten herbirisi kendi lezzet ve ihtiyaçlarına göre alırlar. Ağaç ve onun meyveleri herkese geneldir, ve bir ırka, kesime yada kasta [2] dair ayrımcılık yapmazlar.

Hakikat böyledir işte. Herkes ondan alarak açlıklarını yatıştırırlar ve mutlu hissederler. Her yaşayan yaratık bu hakikat ağacını arar. Biz burada bir meyve arayışı ve kalbe sükûnet veren bir lezzetten dolayı bir araya geldik. Biz burada hakikat, irfan ve Allah aşkını arayış üzerine bir araya geldik.

Bununla birlikte, bu meyvenin lezzeti sadece tadanın niteliklerine, düşüncelerine ve arzularına göre bilinebilir. Çeşitli renklerden bir çok kuş gelip ağaç üstüne konarlar, fakat her biri meyveden kendi dillerine göre tad alırlar. Bunun ağaç ile ya da meyvesi ile bir ilgisi yoktur, onlar aynı kalırlar. Meyve daima aynı kokuya, lezzet ve niteliklere sahiptir. Sadece onu arzulayan ve yalnız bu meyvenin hakikaten tadını çıkaran kuş onun hakiki lezzetini bilecektir.

Aynı şekilde, çocuklarım, biz hepimiz burada Allah’ı, Allah’ın meyvesini ve Allah’ın hikmetini (irfan meyvesini) arayış üzerine bir araya geldik. Fakat biz bu irfanı öğrenmeye çalışırken, eskiden (önceden) ögrendiğimiz şeylerle onu kirletirsek, bizim tadacağımız şey bu olacaktır. Allah’ın hakiki lezzetini deneyim edemeyeceğiz o zaman. Sadece kendi niteliklerimizi keşfedeceğiz ve kendi tutkularımızı ve (nefsani ) bağlarımızı göreceğiz. Irfan ve hikmet öğrenmeye geldiğimiz aynı yerde, kendi şüphelerimizi, ırk, mezhep, ve renk (ashabiye) ayırımlarımızı göreceğiz.

Çocuklarım, biz hepimiz bir aileyiz. Hepimiz burada aynı meyveyi tadmak için bir araya geldik. Fakat çeşitli niteliklerimiz, amellerimiz, arzularımız ve bağlılıklarımız var. Bu halde , Allah’ın irfanını tadmaya çalışıyor olmamıza rağmen kendi nitelik ve fiillerimizi tadıyoruz. Zorluğa sebep olan şey işte bu dur. Hata kaynakta değildir. Bunun üzerine tefekkür etmeliyiz. Bütün arzularımızı geride bırakmalı ve sadece irfanı tadan dil ile tadmalıyız. O zaman hakikaten bu lezzetten hazz alabiliriz. Her birimiz bunun üzerinde tefekkür etmeli ve anlamalıyız.


MÜRİD: Geçen gün sizin “Zor Yol” ile ilgili konuşmanızı okuyordum ve bunun ne kadar doğru olduğunu düşünüyordum.

ŞEYH BAWA MUHYİDDİN (rh.a): Sen “Ben bunu nasıl yapabilirim? Benim bir kocam var. Şeyh ile yaşamak bu kadar zor ise, başka bir yolamı gitmeliyim ? Benim bakacak bir kocam var.” diye düşünüyordun.

Doğru, zordur. Şeyh ile olmak çok zordur. Fakat şeyhi bırakırsanız, kiminle kalacaksınız? Nerede huzur bulacaksınız?

Çocuğum, yağmur genelde faydalı olarak kabul edilir, fakat o bunun yanında yıkımada sebep olabilir; hem kâr hem zarar getirebilir. Güzel bir ev toprak (yer) tarafından desteklenir, fakat daha sonar bir yer sarsıntısı ile yok edilebilirde. Bu doğaldır. Yapraklar belli bir sure sonar düşeceklerdir. Ağaçlar solacak ve öleceklerdir. Ay ve yıldızlar Güneş tarafından gölgelenebilirler. Güneş günü getirir fakat gece tarafından gizlenebilir. Her yaratılan bir diğeri tarafından bastırılabilir (zorlanılabilir, zapt edilebilir). Herşey değişir. Doğumdan sona kadar, bu böyledir.

Bir geyik diğer bir hayvan onu yiyecek diye korkusundan koşar. Birisi kaçar ve diğeri takip eder. Orada bir huzur var mıdır? Allah’ın hilkatinin her birisi bir diğerini öldürüp yiyecektir. O’nun denizde ya da yeryüzündeki yarattıklarının hiç birisi barış yahut sükûnet içinde yaşamazlar, çünkü her birisi bir diğeri tarafından rahatsız edilebilir. Orada huzurlu olarak yaşayan ne var ki? Hiç bir şey. Hatta su bile bir yerde kalamaz. Dalgalar okyanusta şekillenir, karaya hareket ederler ve sonra denize geri akarlar. Hilkat aleminde hiç bir şey yoktur ki huzur , rahatlık yada sükûnet içinde yaşasın.

Akıl ve şehvet (istek), Maya
[3] okyanusunda huzura yada sükûnete sahip midir? Can huzur bulur mu? Şehvet (arzu), dileklerine bir nihayet görür mü? Senin yeni elbiseler istemene bir son var mı? Yiyecek yahut uyku sana huzur verebilir mi? Hayır. Uyanık kalırsan huzur bulabilir misin? Meditasyon yaparsan ihtiyacın olan huzura ulaşabilir misin? Nerede huzur bulabilirsiniz?

İnsanda üç kısım vardır; aklı ve şehveti (arzu ve istekleri) içeren beden kısımı, nefs (can) kısımı ve Allah’ın sırları. Ve üç alem vardır: Bu cehennem olan yeryüzü alemi, can alemi, ve Allah’ın alemi. Bunların hangisinde huzur yada rahatlık bulabilirsiniz? Biz maya okyanusunda yaşardığımız müddetçe hayatta asla huzur bulamayacağız. Huzur bulmak için, ne nitelikleri muhafaza edip neleri çıkarıp atmanız gerektiğini keşfetmeniz için ilk önce kendinizi sınamalısınız.

Bir seyahate çıkmadan evvel, herşeyin doğru olup olmadığını kontral etmek için daima aynaya bakarsınız. Sonra gördüğünüze gore elbisenizi yahut saçınızı düzeltir uygunlaştırırsınız. Can seyahatinizde de şeyh aynadır. Tıpkı bir ayna önünde kendinizi güzelleştirdiğiniz gibi, kendinizden atmanız gereken şeyleri görebilmeniz için şeyhin önünde durmalısınız. Onun önünde durarak, yaşamınızı, aklınızı, cehaletinizi, nitelik ve fiillerinizi tezkiye etmek için irfanınızı kullanmalısınız. Şeyhin aynasının önünde durduğunuz zaman, o size kendinizi gösterecektir.

Hatalarınızı temizlemeye teşebbüs ederseniz, bu mutlaka zor olacaktır. “Eğer ayna ile kalırsam, hayat benim için çok zor olacaktır” diye düşüne bilirsiniz. Fakat aynayı atarsanız, bütün yaptıklarınız yanlış olacaktır. Bir davete gitmeden evvel aynaya bakar, lazım ve layık olan düzeltmeyi yaparsanız güzel görüneceksiniz, fakat ayna kullanmaksızın giyinirseniz, diğerleri size gülebilir. Aynayı atar ve “Of be, bu ne karın ağrısı dertmiş, kendimi bununla sıkamam” derseniz, hatta daha da çok çile çekeceksiniz.

Zor diye, şeyhi bırakamazsınız. Sizin fiillerinizi ve yaptıklarınızı (davranışlarınızı) şeyh temizleyecektir. O size sırf güzellik ötesinde güzellik, hareket ötesinde hareket, sabır ötesinde sabır, eşitlik ötesinde eşitlik, huzur ötesinde huzur, irfan ötesinde irfan, hakikat ötesinde hakikat, gnanam ötesinde gnanam
[4] , rahmet ötesinde rahmet, ve aydınlık ötesinde aydınlık vermek için, size her kusuru gösterecektir. Şeyhin aynası sizin yaşamınızı yüceltecek ve iyiliğinizi arttıracak ( size kemal bulduracak) bu berraklığı, bu açıklık ve netliği gösterecektir. Bu onun görevidir.

SÖZLÜK


Resim
[1] Mino Kuşu: Starling kuş familyasının en büyük türü olup, tropik iklimde yaşayan, Papua Yeni Gine ve çevresindeki adalarda bulunan bir kuş türüdür.

[2] Kast: Hindu toplumunda kullanılan kast sistemi. Kast insanları sınıflara ayıran bir sistemdir. Bir kısım insan elit guruptur, alt kastta bulunanlar üst kasttaki insanlara hizmet etmek zorundalardır. Alt guruptaki kişiler aşağı görülürler ve fakirdirler. Diğerlerine kölelik yapmak zorundadırlar, nedeni daha önceki yaşamlarında yaptığı kötülüklerden dolayıdır diye inanılır.

[3] Maya : Maya Hinduizm’de insanı illuze eden geçici görüntüler, his dünyasının insana etkisi ile illuze olmak. Buna şeytanın etkisiyle kişinin vehmi diyebiliriz. Nefsin hevâ-heves ve vesveseleri, takıntı ve kuruntuları…

[4] Gnanam (Tamilce): Gnanam ilahi analitik irfandır. Allah insan vücuduna 18000 alemin servetini yerleştirmiştir. İnsan ellerinde : cehennem ve cenneti, hayrı ve şerri, sır ve sıfatı, haram ve helali tutar. Allah insanda dünyanın servetini, cennet ve cehenneminkini, nefsin ve şeytanın hazinesini, arzuların azruladığı serveti, toprağının arzuladığı hazineyi, suyun arzuladığı hazineyi, ateşin arzuladığı hazineyi ve hava ve ruhların arzuladıkları serveti, ve ilüzyonun arzuladığı serveti yerleştirmiştir.
İnsan eğer bütün bu hazineleri atar ve sadece ALLAH diye isimlendirilen hazineyi alırsa ve O’nun nitelik ve ahlakına boyanırsa, O’nun gibi hizmetleri ifa ederse , kendisi için sadece ALLAH’ı tek hazine ve bütünlük sayarsa, bu hale “gnanam” denilir.

Devam edecek inşaALLAH.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Bir köpekten banyo yapmasını isteseniz yapar mı? Sadece nasıl yapacağı gösterilirse yapar. Aksi takdirde, suyu gördüğü zaman ulumaya başlayacaktır. Suya girmesi için zorlamaya çalıştığınızda havlayıp hırıldayacaktır. Sizde de şehvet köpeği ve akıl maymunu vardır. Onları yıkamaya çalıştığınızda kıpırdamadan düz dururlar mı ? Hayır. Uluyup sıçrayacak ve uzaklaşıp kaçmayı deneyeceklerdir. Kol ve bacaklarınızı ısırmaya çalışacaklardır. Köpek sizi ısıracak diye korkmamalısınız. Kaçmayın. Bir yada diğer şekilde şehvet köpeğini yıkayın, gerekirse onu bağlayın yahut dövün. Başının üzerine su dökün ve sonra fırçalayıp yıkayın onu.

Çocuklarım, bu şekilde, akıl ve şehvetiniz, dinler, felsefeler, dünya ve ilüzyonlar, beş unsur, renk ve ton ayırımları, sanatlar ve bilimler, ve hatta yediğiniz yiyecek bile sizi rahatsız edecek ve sizi kaçıp uzaklaştıracaktır. Fakat siz sıkı durmalı ve kendinizi yıkamalısınız (tezkiye etmelisiniz). Eğer kaçarsanız güzelliğiniz kaybolacaktır.

Ayna olarak şeyh olmaksızın hakiki kendinizi asla göremeyeceksiniz. Şeyhten kaçarsanız, mutlu olmanız zor olacaktır. Kendinizi temizlemeniz zordur, bunda şüphe yok, fakat kaçar giderseniz huzur bulacağınızı mı sanıyorsunuz? Hernereye giderseniz gidin güçlükler olacaktır. Hayatınız tatsız olacak ve bu eklenmiş güçlüklerle sonunda delirebilirsiniz. Bunun üzerinde tefekkür etmezseniz, kafanız karışır, korkar ve “Nedir bu? Kaçıp gitmeliyim,” diye düşünürseniz, o zaman hayatınız huzursuz olarak sonlanacaktır. Tutunmalısınız, beklemelisiniz. Eğer azimle sebat edebilir ve her bölümünüzü temizleyebilirseniz, o zaman yükseltilmiş olacak, huzur ötesinde huzur, sükûnet ötesinde sükûnet, adalet ötesinde adalet, şefkat ötesinde şefkat, birlik ötesinde birlik, sabır ötesinde sabır, ve hoşgörü ötesinde hoş görü kazanacaksınız.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Benim değerli mücevher nurlarım, şeyh sizi temizlerken, bazen sizi paylaya bilir. Fakat siz buna dayanmalı ve tutunmalısınız ki bu huzur yolunu görebilesiniz. Sebat eder bir şekilde kalmalı ve bu halde iken huzur bulmalısınız.

Sevgili çocuklarım, değerli çocuklarım. Şeyh; kalbiniz için, iç kalbiniz (fuad) için hayatınızda bir aynadır. Bu aynaya baktığınızda o derhal size irfanınızdaki, amellerinizdeki, sözlerinizdeki, düşüncelerinizdeki ve niteliklerinizdeki (ahlâkınızdaki) her kusuru gösterecektir. Bu süreç banyo yapmanın köpeğe tatsız gelmesi gibi size nahoş olacaktır. Üzerine su döküldüğünde tıslayan ateş gibi olacaktır. Bir şeyle mücadele etmek için diğer bir şeyi kullandığınız zaman bu daima zordur. Fakat bu zorluk esnasında irfanınızı kullanmalısınız. Soruna sebep olan şeyin ne olduğunu anlamalısınız ve “Ben şeyhe katılmalı ve bu şeyleri sürüp uzaklaştırmalıyım demelisiniz. Bunlardan kurtulmalıyım!. Eğer böyle şeylere tutunursam, bu benim için ve yanımdakiler için zor olacaktır. İman, katiyet-kesinlik-şüphesizlik ve azim ile onları (kendimden) sürüp kovmalıyım." Bu şekilde davranabilir ve böyle bir hâl kurabilirseniz, o zaman hayatınızdaki huzur, mutluluk, ve sükûneti farkedeceksiniz. Allah’ın hükümranlığı sizin olacaktır. Bu alemin serveti, can alemi ve Allah’ın ilahi alemi sizin olacaktır.

Her şeyin, hatta gök, güneş ve ay’ın bile elem içinde yaşadığını farketmelisiniz. Birisi daima diğerini engeller. Bulutlar ay ve yıldızları kapatırlar ve göğün üzerine gölge düşürürler. Bir şey daima diğerini önlüyor ve değiştiriyor. Bu olduğu zaman onlar acı çekerler. Birisi bir diğerini döver (yener), sonra bu bir diğerini, ve böyle devam eder gider. Onların hangisi huzur sahibidir ki?

Bir öküz çimen yemeyi sever fakat insan ise çimeni kesmeyi sever. Boğa huzurlumudur? Ekinin huzuru varmıdır? Bir çiçek huzurlumudur? Hiç bir yaratık asla huzur sahibi değildir. Akıl ve şehvetin (nefsani tutku ve arzuların) huzur sahibi olabileceğini düşünüyormusunuz? Bu asla olamaz. Huzur istiyorsanız eğer, o zaman huzurun bulunabildiği bir mekânda olmalısınız.

Sadece birisi doğrudan bir ağacın altında durursa eğer, onun gölgesinin verdiği rahatlık ve sığınaklığı deneyim edecektir. Bunun gibi, ilüzyonun, unsurlara, nefsani arzulara, ırklara, fırkalara ve renklere bağımlılığın sıcaklığı gelip sizi yakarsa, eğer bir şeyhin gölgesi altında iseniz rahatlık bulacaksınız ve zorluğun emin bir şekilde üstesinden geleceksiniz. Bir şeyhin gölgesi de tıpkı bir ağacın gölgesi gibi size huzur verebilir. Bu huzur alemin sıcaklığından daha iyidir. Sıcaklıktan, elemden, kayıptan, ve dünyanın ilüzyonlarından kaçtığınız zaman, böyle bir ağaç bulabilir ve altında durabilirseniz huzurlu ve rahat olacaksınız. Şeyh bu sebepten dolayı vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Bazılarınız şeyhi görmeye gelebilir ve sonra “Ben bir şeyh gördüm” diye düşünerek çekip gidebilirler. Siz gelecek, olayı bitirecek ve ayrılacaksınız. Daha sonra, hayr yahut şerr gelebilir size. Bir müddet için huzur deneyim edebilirsiniz, fakat daha sonra şehvani arzular size tekrar geleceklerdir. Bir süre sonra size bir köpek gelebilir, yahut siz bir gurup köpeğe katılabilirsiniz ki onların hepsi sizi ısırmaya çalışacaklardır. Eğer bir şeytanlar gurubuna katılırsanız, onlar sizin kanınızı içmeye çalışacaklardır,
Eğer bir maymunlar gurubuna katılırsanız, onlar laklak edecekler, çığlık atıp sizi ısıracaklardır. Bu şeyhin hatası mıdır? Hayır.

Şeyhin gölgesinde kaldığınız müddetçe, (sizin için) hayırlı olacaktır. Hakikate açık, Allah’a açık bir yol olacaktır. Ama gider bu hayvanlara tabi olursanız, elem ve acı deneyim edersiniz. Eğer şeyhten uzaklaşır ve bütün bu hayvanlar, kuşlar, vampirler, ve şeytanlar tarafından yakalanırsanız, hepsi sizi ısırmaya çalışacaklardır. Bunlar, (hakk) yoldan saptığınız zaman kendi kendinize sebep olduğunuz güçlüklerdir. Şeyhin hatası değildir.

Yolunuzu kaybettiğiniz zaman, akıl ve şehvani arzular sizi (Hakk’tan) uzaklaştıracak ve size elem getireceklerdir. Tıpkı bir ağacın altında gölge bulduğunuz gibi, huzur bulmak için şeyh ile kalmalı ve bu zorlukları çözmelisiniz. Yapmanız gereken şey bu dur benim kıymetli çocuklarım.

Bir maymun nereye giderse gitsin bebeğini bedenine yakın olarak taşır. Şeyler huzurlu olduğunda, bebek annesinden emniyetli bir mesafede gezine bilir, fakat tehlike bir an meselesi ise, o zaman yavru koşar ve annesine tutunur. Sonra anne, bebeği emniyete ulaştırmak için bebek ile ağaçtan ağaca sıçrar. Anne ne kadar uzağa sıçrarsa sıçrasın bebek onu bırakmayacaktır. Öyle sıkı tutunacaktır ki annenin kendisi yararlanmadığı müddetçe ona hiç bir zarar gelemez. Küçük yavru anneyi bırakmadığı müddetçe korunur.

Benzer bir şekilde, şeyhin kalbine sıkıca tutunursanız, o zaman her hangi bir tehlike geldiğinde, o bu tehlikeden sıçrayarak uzaklaşacak ve sizi kurtaracaktır. Onun kalbine tutunursanız, size hiç bir tehlike gelmeyecektir. Sadece şeyh tehlikede olduğu zaman siz tehlikede olacaksınız. Her şey şeyhe nasıl tutunduğunuza bağlıdır. Bırakırsanız bunun sorumlusu siz olursunuz.

Şimdi bunun yanında şöylede denir ki eğer bir bebek maymun anneye olan kavrayışını kaybeder ve düşerse, başka hiç bir maymun onu aile ocağına almayacaktır. Isırılacak, dövülecek ve tek başına ölecektir. Bunun gibi, eğer şeyhi bırakırsanız asla Allah’ın ocağına gelemeyeceksiniz. Allah sizi asla cennete almayacaktır. Eğer hakikatten ayrılırsanız, siz asla o tek bir fırkaya, cennetin kendilerine hak olduğu fırkaya dahil olmayacaksınız. Çünkü tutunuşunuzu (kavrayışınızı) kaybettiniz, dünyada kaybolacaksınız. Bu halde olduğunuz müddetçe, Allah ve Allah’ın hükümranlığı sizi kabul etmeyecektir, Allah’ın tek aile ve fırkası sizi aile ocaklarına kabul etmeyeceklerdir.

Bir yavru maymun annesine öyle çok sıkı tutunursa eğer, o zaman siz şeyhe ne kadar sıkı tutunmalısınız? Bir İnsan-ı Kâmil’in kalbine sıkıca tutunup orada kalırsanız, asla kaymayacaksınız ve size hiç bir tehlike gelmeyecektir. Eğer birisi maymuna ateş ederse, mermiyi yiyecek ve ölecek olan annedir ki o bebeği kendi bedeni ile koruyacaktır. Bunun gibi, bütün koşullar altında, siz şeyhin kalbine iman, azim , şüphesizlik ve katiyet kavrayışı ile sıkıca tutunursanız, kaymayacaksınız. Bu; “iman kavrayışı”dır. Yavru maymun annesine sıkı bir kavrayış ile tutunur, ve biz de şeyhe sıkı bir iman kavrayışı ile tutunmalıyız. Eğer şeyhe bu usulde tutunursanız, asla tehlikede olmayacaksınız.

Bu tek yön de insan ve maymun benzerdirler. İnsan da, bununla birlikte, Allah’ın nitelikleri, Allah’ın güzelliği, amelleri, adalet ve vicdanı, Allah’ın nuru, ve radyansı vardır. Yalnız, bu iyi niteliklere tutunursanız başarılı olacaksınız. Bu nedenle, şeyh ile kalmalısınız ve düşmeksizin ona tutununmalısınız. Eğer şeyhe ve bu hakikate tutunabilirseniz, o sizi kurtaracaktır. Her biriniz bunun üzerinde düşünmelisiniz. Müridler babanın (Kâmil’in) kalbine olan bu iman ve katilik (şüphesizlik) kavrayışına sahipseler eğer, onlar asla düşmeyeceklerdir. Zordur. Bu idareyi yapmak, bu amelleri ve bu sevgi niteliklerini, şefkati, sabrı, toleransı, huzur doluluğu ve eşitliği geliştirmek (büyütmek) , bu kavrayışı-tutunuşu kazanmak ve bu huzurluluk halini kurmak gerçekten zordur.


Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Bir çocuk için başına pislik koymak, çamurda yada kumda oynayarak yuvarlanmak çok kolaydır, fakat anne için çocuğa banyo yaptırmak ve onu temizlemek zordur. Oynadığınız bütün oyunlar çok kolaydır, fakat sizi banyo ettirip temizlemek, elbiselerinizi başınızdaki kirleri yıkamak ve sizi güzel yapmak çok zordur. Bir şeyhin müridlerini yetiştirirken çektiği zorluklar bir anneninkinden yüz kat daha zordur. Siz daima kir, günah, ateş ve cehennem içinde yuvarlanıyorsunuz. Kendinizi her kirlettiğinizde sizi alıp banyo ettirmek şeyh için zordur. Şeyhin çektiği zorlukları siz deneyim etmezsiniz; sizin için zor değildir, bu yüzden en azından ona yavru maymun gibi tutunmaya çalışın.

İman, azim , şüphesizlik ve katiyet kavrayışı ile tutunabilirseniz, o zaman doğru hâli kazanabilirsiniz. Tehlikeden koruna bilmenin tek yolu bu dur. Aksi taktirde, başınıza kum koyduğunuzda ve o gözlerinize kaçtığında ağlayacaksınız. Çamurda yuvarlandığınızda, kayıp kendinizi incittiğinizde bağıracaksıniz. Kumu ve çamuru alan sizsiniz. Siz şeyh için zorluğa sebep oluyorsunuz , kendiniz için değil.

Eğer tutuşunuz ve kalbiniz doğru ise , şeyh sizi bu tehlikelerden koruyacaktır. Eğer yakında tehlike varsa, şeyh derhal sıçrayıp uzaklaşacak ve sizide beraberinde götürecektir. Kaçış yolunuz budur işte. Böyle yapanlar şeyhin gerçek müridleridir. O sizin tehlikelerinizle karşı koyan ve size huzur ve eşitlik verendir. Daha sonra siz huzuru fark eden çocuklar olacaksınız. Fakat bu kavrayış, bu tutuş olmaksızın, şeyh ile ne kadar uzun süre kalırsanız kalın daima şeytanlara, maymunlara, vehme (maya), köpeklere, zanna (ilüzyonlara), mantralara, karanlıklara, unsurlara ve şeytana kurban olacaksınız. Onlar daima sizin kanınızı emiyor olacaklar.

Bir çok kuşlar, dört ayaklı hayvanlar ve sürüngenler tehlike ile yüzleştiklerinde yavrularını geride bırakarak kaçarlar. Çocuklar onları takip etmeye çabalayacaklardır, fakat onlar yırtıcı hayvanın öldürmesi için geride bırakılacaklardır. Bu hayvanlar gibi yalnız kendilerini kurtarmak için kaçan insanlar vardır. Hatta kendilerini sahte olarak şeyh ve seyyid diye tanıtanlar ve tehlike ile yüzleşince ilk olarak kendilerini kaçarak kurtarmaya çalışanlar ve sizden takip etmenizi isteyenler olabilir. Hastalık yahut tehlike ile yüzleştiklerinde, sadece kendilerini kurtarmayı düşünürler. Fakat hakiki bir şeyh çocuklarını kurtarmak için kendisini bile feda eder. Eğer şeyh bir “İnsan-ı Kâmil” ise, en azından bir maymunun yaptığı işi yapmaz mı? Eğer bir maymun bunu yaparsa, şeyh ne kadar çok yapar? O çocuklarını maymunun yaptığından çok daha fazla koruyacaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Çocuklar şeyhi sevgi ve inanç eli ile kucaklamalılar. Bu fiziksel eller belli durumlarda bırakabilirler, fakat inanç ve sevgi elleri ise asla bırakmazlar. Bu sevgiye sahip olan çocuklar kendilerini düzeltecek ve doğru yol üzerinde devam edeceklerdir.

Seven çocuklarından birisi hata yaptığı zaman, ilk olarak şeyh bir süre izleyecektir, fakat çocuk bu hatayı tekrar etmeye devam ederse, şeyh çocuğu irfan değneği ile dövecektir. İrfan sizi dövüp düzeltmeye çalışırken, onun sevgisi sizi kucaklayacaktır. İrfan vurduğu zaman, sevgi incitmeyecektir, fakat cehalet ve irfan eksikliği, vuruşu hissedecektir.

Bazı çocuklar cehaletleri incindiğinde kaçarlar. Onların inanç ve sevgi elleri güçlü değilse, bir zamanda yahut diğerinde bırakacaklardır. Fakat kalplerindeki bu sevgi ve inanç güçlü ise, ne olursa olsun asla bırakmayacaklardır. Hataları irfan ile dövüldüğünde incinmeyeceklerdir. Dinleyecek, başlarını kabul ettiklerini ifade ederek yukarı aşağı sallayacak, ve “Bunu tekrar etmemeye çalışacağım” diyeceklerdir. Bunun hakkında düşünecek ve hatta sevgi eliyle daha sıkı tutunacaklardır.

Bir anne tavuğun misalini dikkate alalım. Bir anne tavuk civcivlerinin etrafta dolanıp oynamasına izin verecektir. Fakat bir düşman yaklaştığı zaman, “Gelin! Çabuk gelin!” diyerek onları uyarır, ve onlar derhal koşmalı ve onun kanatları altına saklanmalıdır. Sadece o zaman civcivlerini koruyabilir. Anne tavuk “Yukarıda sizi izleyen ve öldürmeyi bekleyen bir şahin var!” diyerek civcivlerine seslenir ve onları gagalar. Onları gagaladığı zaman, civcivler ondan kaçarlarsa eğer, ciddi bir tehlikededirler, şahin tarafından kolayca yakalanıp öldürülebilirler.

Hakiki sevgiye sahip gerçek bir baba çocuklarını anne tavuğun civcivlerini koruduğu gibi korur. O çocuklarını dünyanın şeytanlarından , hayatın zehirlerinden, vehimden, şehvani arzulardan, ve şerrden korur. Sevgi dolu bir irfan babası (Kâmil bir şeyh) sizi uyarır ve sizi size zarar verebilecek olan tehlikerlerden korumak için size seslenir. Bir çocuk onun çağırısına cevap vermezse eğer, o zaman o çocuğu irfan ile döver. Bundan dolayı kızdığınızda ve kaçıp uzaklaştığınızda bu sizin hatanızdır, ve hareketlerinizden dolayı acı çekersiniz. Seven bir irfan babasının sizi dünyanın kazalarından, beş duyudan, ve aklınızdan koruması işte böyledir.

İnanç ve sevgiye tutunuşunuz güçlü değilse eğer, baba size irfan ile hafif yada sert bir şekilde vuracak, sizi güçlendirmek için irfan ile dövecektir. Eğer tutuşunuz gevşek ise, tehlike yahut kişisel zorluk zamanlarında bırakır ve kaçarsınız. O zaman kesinlikle elem çekeceksiniz, ve bu sizin hatanız olacaktır. Sevgi ile doğru şekilde tutunan çocuk tıpkı civcivlerin annelerine koştukları gibi, bu anlarda babalarının (Kâmil şeyhin) daha yakınına koşacaklardır. Annesi daha çok gagaladıkça, onun kanatları altına sığınak bulmak için daha çabuk acele ile koşacaklardır. Benzer bir şekilde, bunu farkettiğinizde ve babanızda sığınak aradığınızda , hayatın şerrlerinden kurtarılacaksınız.

İnanç ve sevginin işleyişi budur işte. Kalbe dokunurlar ve ona tutunurlar. Bu hakikattir. Hakiki bir babanın (Kâmil şeyhin) nasıl olacağı dır. Böyle sevgi ve inanç herkeste olmaz; çok nadirdir. Bencil sevgi ve bencil bir duygusal yakınlık tutuşlarını bırakacaklardır. Bencil bir anne, baba, bilge yahut şeyh zorluk olduğunda yada ilişki artık onlara uygun olmadığında bırakıp gidebilirler. Sadece bensiz olarak seven bir baba bekleyecek ve ne olursa olsun size yardım etmeyi deneyecektir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Bir diğer örneği dikkate alalım. Bir balık içinde yaşadığı kuyunun derinliğini bilir. Bununla birlikte, böcekler sadece yüzeyde yaşarlar. Bu böceklerin dört ayağı vardır ve ayakları ayakkabı gibi biçimlendirilmiştir. Su üzerinde yürürler ve yüzeye dokunurlar, fakat kuyunun derinliği hakkında hiç bir şey bilmezler. Bir anda bir balık alttan gelir ve onları bir çırpıda yutar. Böcekler aşağıdaki balık hakkında hiç bir şey bilmezler.

Bunun gibi, sizde ilüzyon göletinin yüzeyinde yürüyorsunuz. Onun sırlarını bildiğinizi düşünmemelisiniz. “Maya”nın
[*] sırlarını bilmiyorsunuz. Aşağıda, onun derinliklerinde nelerin uzandığını bilmiyorsunuz. Sizin öğrendiğiniz irfan bir ilüzyon hayatının yüzeyi boyunca kayan bu böcekteki gibidir. Bir balık alttan gelebilir ve sizi her an yakalayabilir. Çamurda saklanacak ve sonra ansızın sizi kapacaktır.

Bir hakikat insanı yukarıda ve aşağıda ne olduğunu gerçek irfan ile bilir. Gerçek irfana sahip bir şeyh yüzeyi ve maya’nın derinliklerini, her ikisinide balığın suyun derinliğini bildiği gibi bilir. Hakiki irfana sahip bir baba hayatta neyin derin ve neyin sığ olduğunu bilecektir. Siz, derinlerde yatan sırları yahut hayatta meydana gelebilecek kazaları bilemezsiniz. Fakat hakiki bir baba (bir kâmil şeyh) bilecek ve sizi uyaracaktır.

Önünüzde bir tehlike gördüğünüz zaman geri çekilirsiniz. Arkanızda bir şey gördüğünüz zaman ileri doğru koşarsınız. Sizin yapabileceğinizin hepsi budur. Sonunda ikisi arasıda yakalanacaksınız. Köşeye kıstırılana kadar koşacak koşacaksınız. Önünüzde neyin olduğunu ya da ardınızda neyin uzandığını nasıl keşfede bileceğinizi bilmiyorsunuz. Fakat hakiki bir baba önde neyin uzandığını bilecektir. O size “Bunlar bu yoldaki tehlikelerdir. Eğer bu yönde giderseniz kurtulabilirsiniz” diyecektir. “Beni takip edin, sizi götüreceğim” diyebilir. O zaman kaçabilirsiniz.

Yolu bildiğinizi düşünüyorsanız , tehlike arkanızdan belirdiği zaman, derhal karanlığa doğru koşacaksınız. Fakat eğer tehlike önünüzde belirirse, kapana kısılacaksınız. Silahınız olsa bile onu kullanamaz halde olacaksınız. Onu korkudan düşüreceksiniz. Sonra size saldırmaya gelen bu aynı silahı sizi öldürmek için kullanacaktır.

Bu kazalardan kaçmanıza yardım etmek için bilge bir babanın korumasına ihtiyacınız var. Size bir hakikat insanının, iyi nitelikleriyle (ahlâkullah) irfan ehli olan ve bilen bir insanın yardımına ihtiyacınız var. Hepiniz bunun hakkında tefekkür edin.

İnanç, şüphesizlik ve azim ile şeyhin kalbine yorulmayan, başarısızlığa uğramayan , yılmayan bir tutunuş ile tutunun. O zaman irfan ve rahmet sütünü alacaksınız. O sizi, açlığınızı, hastalığınızı , yaşlılığınızı ve ölümünüzü iyileştire bilecek olan rahmet sütü ile besleyecektir. Sizi hakiki rahmet ve irfan sütü ile besleyecektir. Bu balı size verecek ve bu lezzeti bileceksiniz. Eğer şeyhe tutunur ve bu süt ve balı içerseniz hayatınızın yüceliğini farkedeceksiniz. Huzur ve mutluluğu bileceksiniz, Allah’ın niteliklerini ve cennetin nurunu elde edeceksiniz.

Bu yönde, şeyh ile kalmalı ve onun niteliklerini, irfanını, ve fiillerini kazanmalısınız. Bu yönde gelişirseniz ilerleyebilirsiniz. Fakat, bu tutunuşa sahip değilseniz, hayatınız zorluklar ile dolu olacaktır. Çocuklarım, her biriniz bunun hakkında düşünmelisiniz. Bir şeyh ve müridi arasındaki bağ işte böyle olmalıdır.

Sevgili çocuklarım, oğullarım, kızlarım, erkek ve kız kardeşlerim, her biriniz bunun hakkında düşünmelisiniz. Bu tarzda davranabilirseniz Allah’ın kulları olacak, huzura erişeceksiniz. Amin.[/color][/size][/b]

[*] Maya : Maya Hinduizm’de insanı illuze eden geçici görüntüler, his dünyasının insana etkisi ile illuze olmak. Buna şeytanın etkisiyle kişinin vehmi diyebiliriz. Nefsin hevâ-heves ve vesveseleri, takıntı ve kuruntuları…[/size]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

GİRİŞ

Sevgim siz, torunlarım, kızlarım ve oğullarım, erkek ve kız kardeşlerim. Allah ki, hamd ve sena kendisine aittir, bize saflık hayatının yolunu göstersin. Yaşamlarımızdaki hakikat servetini kanıtlasın bize göstersin. Aramızdaki birlikten O’nunla olan bağımızın kanıtını bize göstersin, ve bu hâle hayatımız süresinde ulaşabilmemiz için yardım etsin. Amin.

Çocuklarım, biz burada ne sebepten dolayı bir araya geldik? Bir sebep sevgidir. Bir diğeri ise kalplerimizin huzur bulması için bir yol keşfetmektir ve, doğumumuz ve ölümümüz arasındaki zamanda, Allah ve insan arasındaki bağlantıyı keşfetmektir ki bu hayattaki ızdıraba son verebilelim.Şimdi burada olmamızın sebepleri bunlardır.
Biz burada bir araya geldik çünkü biz çok uzun günler, aylar ve yıllardırbir irfan ehli insan arıyorduk, umuyorduk ki böyle iyi ve bilge bir insan bulsaydık eğer, ozaman Allah ile bağlantımızı anlayabilirdik. Bazısı bu irfan ehli insanı bir baba gibi sevecek. Bazısı onu bir dede gibi sevecektir.

Bazısı için ona olan ilişki bir erkek kardeşle, kız kardeşle, çocukla yahut torunla olan ilişki gibi olacaktır. Bazı çocuklar ona şeyh diye hitab ederlerken diğerleri ona bir guru (bilge) diye hitab edeceklerdir. Ona bir çok yönde hitab edebilirler. Fakat, ona her nasıl hitab ederlerse etsinler, hepsi sevgi ve birlikte bir araya geleceklerdir.
Bir baba için sadece bir nokta vardır- çocuklar genç ya da yaşlı olursa olsunlar, hepsi onun çocuklarıdır. O hepsine “çocuklarım” diyerek hitab eder. Bu sözler nereden gelir? Onlar onun kalbinden gelir. Onlar ondan asla ayrı değillerdir, onlar daima onun sevgisinin bir parçası, niteliklerinin bir parçası, ve şefkatinin bir parçası gibidirler. Baba ve çocukları arasında ayrılık yoktur. O onların hiç birisine karşı bir ayrım göstermez. O onlara onların niteliklerine, gidişlerine, davranışlarına, fiilllerine ve olgunluklarına göre irfan öğretir.. Baba çocuklarına onların ihtiyacı olan yiyecek ve korunmayı verir.

Çocuklar, asla diğerlerinden farklı bir şekilde muamele gördüğünüzü düşünmemelisiniz. Ayrı (farklı) ihtiyaçlarınızı aranızda ayrımlara (ayrılıklara) dönüştürmeyiniz. Sadece bir irfan ehli insan her bir çocuğun ihtiyaçlarını nasıl değerlendireceğini bilebilir. Siz bu yeteneğe sahip olmadığınızdan dolayı, ne kadar ihtiyaç olunduğunun derinliğini ölçemez ve kavrayamazsınız. Bunun hakkında düşünün. Baba bir çocuğa daha çok yiyecek yahut daha çok irfan (hikmet) veriyor diye düşünerek içinizde şüphe barındırıp beslemeyin. Asla böyle bir hükme varmayın.

İçinizde böyle bir şüphe saklamayın. Şüphe irfan, sevgi, inanç, şefkat, ve birliği öldürür. Cahillik irfan ile def edilebilir, fakat şüpheyi def etmek çok zordur. Ay ışığının karanlığı gidermesi kolaydır, fakat ay bulutlar ile örtüldüğü zaman onun nurunun nüfuz etmesi (delip geçmesi) zordur.

Hatta güneş ışığı dahi nüfuz etmekteyi güç bulmaktadır.. Şüpheler bu bulutlar gibidir, irfanın onları yarıp geçmesi zordur. Fakat bulutlar olmadığında, nur doğrudan parlar (ışık saçar).

Birisi şek, şüphe yahut kıskançlık niteliklerine sahip ise eğer, irfan, sevgi ve inanç için onları kalpten def etmek zordur. Cehalet kolayca def edilebilir, fakat bu diğer (şerr) nitelikleri yarıp geçmek çok zordur. Bu yolda ilerlemek istiyorsanız eğer, böyle düşünceleri barındırmamalısınız. İrfan ehli bir insan sizin neye ihtiyacınız olduğunu bilecektir. Siz adım adım ilerlerken o izleyecektir, ve size sizin rüşd seviyenize göre (lazım ve layık olanı) verecektir. Arif bir baba bilecektir. Her çocuk bunun hakkında düşünmelidir.

Sevgim siz, torunlarım, erkek ve kız kardeşlerim. Bu yolda bir çok farklı ögrenim vardır. Bazı ögrenim yer yüzünde, bazısı denizde, bazısı havada ve bazısıda semada olmak zorundadır. Diğer öğrenim insane bedeninde yapılmalıdır. Ben de bütün bunun hepsini kendim öğrenmek zorunda idim. Sıze hayatımdaki belli deneyimlerden bahsedeceğim.

İlk olarak esir, gök, başın yukarısındaki kısım hakkında öğrenmek zorunda idim. Esir kendisini gizleyebilir (örtebilir). Orada bir çok bulut, bir sürü renkler, bir sürü tonlar, bir sürü güneşler, aylar, yıldızlar, gök gürültüsü ve yıldırım, yağmur, firtınalar ve boralar vardir havada.. Bütün bu aklın yukarısında olan “esir” gibidir. Aklı ötesinde çok şey vardır,; dörtyüz trilyon on bin ayrı kısım vardır. Enerjiler, hücreler, virüsler, ruhlar, saktiler, yanılsama, karanlık, hissizlik ve aklın idaresi ötesinde her ne varsa “esir”dir yada semadır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ŞEYH ve MÜRİDİ

Mesaj gönderen Gariban »

Fakat bir kez bu enerjileri irfan ile kontrol (idare) ederseniz, onlar yer gibi olurlar. Aklın düşüncelerini bir kez kontrol altına alabilirseniz, yer üstünde adım atıyorsunuz (ayak altına aldınız) demektir. Eğer biz üstümüzdekini idare edebilirsek ve onu ayaklarımızın altına alabilirsek, o zaman ögrenebiliriz.

Sonra ben bir ormana gittim. Bazı insanlar mağaralara, bazıları Himalayâ dağlarına yahut diğer ıssız (tecrit edilmiş) yerlere yaşamaya giderler. Bana, böyle bir yere gitseydim eğer, huzur içinde tefekküre dalabileceğim söylendi. “Öyle mi?” dedim. “O zaman gidip görmeliyim.” Ve bu yüzden ormana gittim. Orada yılanlar, böcekler, çiçekler, orman tavuğu, ve bir çok çeşit hayvan buldum. Keşfettim ki dünyadaki bütün bu kısımlar ormanda hatta daha da yaygın ve hakim.

Bütün etrafımda arslanlar, kaplanlar, vahşi atlar, domuzlar, tilkiler, ve köpekler vardı. Etrafta koşusturuyorlar, yiyecek için avlanıyorlar ve uyuyorlardı. Bazı hayvanlar gece ortaya çikiyorlar bazısıda gündüz ortaya çıkıyorlardı. Bazı hayvanlar bir diğerini yakalayıp yiyordu. Bazıları diğerlerinden korku içinde kaçıyorlardı. Ormanda gördüğüm şey bu idi.

Orada hayvanlar arasında yaşadım. Onların yaşadıkları inlerde yaşadım. Onların gezindikleri gibi gezindim, ve onları tırmandıkları ağaçlara tırmandım. Ayrım yapmaksızın onların yanında (yan yana) göletlerden içtim. Onlara karıştım ve onların niteliklerini hareketlerini, hislerini, zekâlarını ve bilinçliliklerini çalışıp inceledim, Her bir yaratılmış olandan ögrendim. Buldum ki, orman tefekküre dalınacak bir huzur yeri değilmiş, o hayvanlara aittir. Hayvanların ormanda tıpkı insanların dünyada davrandıkları gibi davranış gösterdiklerini öğrendim. Hayvanlar mağaralarda yaşar insan magaralarda oturur. Hayvanlar yiyecek aramaya giderler, insan ise her ne görürse gider alır. Hayvanlar insan hakkında bir şey keşfetmediler, nede insane kendisi hakkında bir şey keşfedebildi. İnsanda ne olduğunu keşfetmemiş olan birisi nasıl tefekkür eder ?

Bu yönde, ormandaki varlıkları ögrendim ve sonra ayrıldım.
Sonra okyanusun yaratıklarını çalıştım. Onlarda aynı şekilde davranıyorlardı..Bu dersi bitirip kuşları çalışmaya başladım. Onlarda bunun yanında aynı idiler. Bazısı meyve, bazısı kurtcukları yediler, bazısı böcekleri, yediler ve bazısı bir diğerini öldürdü. Bir tür , ölü hayvanları yedi, bir diğeri ise canlı olanları yediler. Yuva yaptılar, yumurtladılar ve civciv çıkardılar. İzledim ve onların tüm niteliklerini ve fiillerini ögrendim.

Daha sonra şehre geldim ve hayvanları orada çalıştım. Keşfettim ki insan hayvanları diğer yaratıklar gibi davranıyorlardı. Bu diğer varlıklar her ne niteliklere sahip ise,, bunun yanında insanda bu niteliklere sahip idi. Maymununun malik olduğuna insanda malikti. Zehirli yılanın sahip olduğu şeye insan da sahipti. Insan hayvanı bir harika değildi. Hayvanlardan farklı bir şeye sahip değildi.
Bu noktada farkettim ki hayatta ki en zor görev yaratılanlar arasında hakiki bir insan bulmaktı. Hakiki bir insan bulmak ve onu anlamak gerçekten çok zordur. Sadece kendimde hakiki insanı ve Rabbimi farkettikten sonra hakiki meditasyon (tefekkür) yapabilirdim. Bu beden kafesini anlamak zorunda idim. Zahiri fiiller gerçek değildir. İçeride hakiki olarak tefekkür edebileceğim bir yer bulmak zorundaydım.
Bu noktada bana: “İnşaa edilip sana verilen bir ev var orda. Bu ev senin bedenindir.” denildi.
“Fakat bu beden sadece sekiz karıştır” dedim.
“Burada nasıl yaşayabilirim ki?” dedim.

Sonra O bana dedi ki: “Karıncanın bedeni de kendi eliyle sekiz karıştır. Beden bir okuldur. O senin evindir, senin cennetindir, cehennemindir , ve Benim hükümranlığımdır. Senin hürriyetin oradadır, ancak bunun yanında senin köleliğinde oradadır. Her iki neşelerin ve kederlerin oradadırlar. İnsan-hayvan ve İnsan-Rabb, her ikiside oradadırlar. Bütün bu öğrenim senin sekiz karışlık beden evindedir. Bir “insan”, hakiki bir insan (insan-ı kâmil) olursan bunu anlayacaksın. Sen bir sırrsın. Ben bir Gizemim (Sırrım).”
Onun sözlerine göre beden kafesim hakkında öğrenmeye başladım. Bu sekiz karışlık bedende., neyin atılıp neyin içeri alınması gerektiğini keşfetmeye koyuldum. Bana denildi ki : “Bu sekiz karışlık evde, yarım karış senin kederindir (derdindir), yarım karış senin uyuşukluğundur ( hareketsizliğindir), ve bir karış cehennemin nârıdır,. Bu iki karışı anlayıp çıkarıp atabilirsen, o zaman geriye altı karış ile kalacaksın. Bir kez, bedeninin kalan 6 karışında olanın hepsini anlarsan o zaman 6 irfan seviyesi olan, onsekiz bin alemin sırlarını tahlil edip keşfedebilen bir insan olursun. O zaman kalbin olan bir avuç dolusu toprağı anlayacaksın.

“Eğer bu anlayışa ulaşamazsan, sadece tek bir irfan (akıl) seviyesi ile cehennemde bir solucan olabilirsin. Yahut bir cin, bir peri, bir hayalet yahut bir şeytan olabilirsin. Bir “ruhani” olacaksın , unsursal bir ruh. Bununla birlikte, kendini anlarsan, o zaman hakiki bir insan (kâmil bir insan) olabilirsin. Benim iletici-velim olabilirsin, Benim nurum olabilirsin, Benimle vuslata erişebilirsin ve birlikte yaşıyabiliriz”. Bunlar O’nun sözleriydi.

Biz bu beden evinde gizli olanı keşfetmek zorundayız. Bizim saf bir irfan insanından öğrenmemiz gereken budur. Bunu saf bir kalbe sahip olan saf bir babadan öğrenmeliyiz. Bunu yapmak içın, sizin birlik ve inancınız güçlü olmalıdır. Çocuklar, babanızın (şeyhinizin) saflığından öğrenebilmeniz için kâlp saflığına sahip olmalısınız. Allah’ın sırrı, bizim saflık olan Rabbimiz, saf sevgi ile, saf şefkat ile, saf birlik ve saf bir hayat ile öğrenilmelidir. Bu saflığı , bu meditasyonu (tefekkürü), bu namazı, ve bu öğrenişi ögrenmenin tek yolu budur.

Sizin her biriniz icinizdeki bu hali kurar ve anlarsa eğer, o zaman siz ve Rabbiniz arasındaki bağ kolay bir şekilde kurulabilir. Yaşamlarınızı kolaylık ile yürütebilir ve bütün bilmeniz gerekeni anlayabilirsiniz. İçinde irfan (hikmet), sevaplar, Rabbimiz, ve çocuklar (kullar) olduğu hayatı anlayabilirsiniz. Sevgi, irfan ve birlik hepsi birlikte olduğu zaman bu “gnanam cenneti”dir. Saf Rabbin kulları “gnanam” cennetinde yaşayacaklardır. Bu firdevstir, Rabbimizin saf hükümranlığıdır. Bize ecir olarak Rabbimizin nur saçan hükümranlığı verilecektir.

Bu saf mekânı anlamalısınız. Bunu kendinizde kurduğünuz ve onun varlığının delilini göstererek ispatladığınız zaman, o zaman Rabbinizin irfan, sevgi, şefkat, huzur ve iman hükümranlığı sizin olur.
Bunlar benim deneyimle (yaşayarak) öğrendiğim şeylerden bazılarıdır. Sevgim siz. Bunun hakkında düşünün.

Allah size yardım etsin. Amin.
Resim
Cevapla

“►Bawa Muhyiddin◄” sayfasına dön