HiSSi KABLEL VUKU...!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
dibbace
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 222
Kayıt: 15 Nis 2008, 02:00

HiSSi KABLEL VUKU...!

Mesaj gönderen dibbace »

HiSSi KABLEL VUKU...!

Bir yalnızlık okyanusundaki bir adadır Yaşam, kayaları umuttur Ada'nın, ağaçları düş; çiçekleri ıssızlıktır, dereleri özlem.

Ey dost, senin yaşamın diğer adalardan ve topraklardan ayrılmış bir adadır.
Limanlarindan kaç gemi yelken açarsa açsın baska iklimlere, kaç gemi varırsa
varsın limanlarina, sen yine, yalnızlığın ıstırabıyla inleyen ve mutluluğu
özleyen ıssız bir ada olarak bir başına kalacaksın. En yakın dostuna bile
meçhulsün, onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın.

Ey kardeşim, seni, altın kümeciklerinin üstüne oturmuş, zenginliğine
sevinerek - hazinelerinle gurur duyarak, topladığıin her avuç dolusu altınınn,
diğer insanların tutku ve düşüncelerini seninkilere bağımlı kılan göze
görünmez bir halka olduğuna inanip, güvenlik duyduğunu görmüşümdür.

Aklımda seni, düşmanlarının kalelerini yerle bir etmek tasarılarıyla
ordularına kumanda eden bir fatih gibi görmüşümdür. Ama sana bir kez daha
baktığımda, senin yerinde, altın kasalarının ardında çırpınan bir yalnız
yürekten ve kapatıldığı altın kafeste boşalmış su kabının karşısında
kalakalmış susamış bir kustan başka bir şey göremedim.

Ey kardeşim, seni, çevrende kral diye kabullenmiş, sana başardığın büyük
işlerin övgüsü olan şarkıları söyleyen, senin akıl gücünü öven ve sanki bir
yarı-tanrının huzurundaymışlar gibi, hatta gökkubbenin coşkusunu bile
bastıran coşkunluk belirtileriyle sana bakınan insanların arasında
görkemliliğin tahtına kurulmuş olarak görmüşümdür.

Ve sahip olduğun bunca nesneye bakarken, yüzünde, sanki onların ruhu
senmişsin gibi mutluluk, güçlülük ve zafer belirtilerinin oynaştığını
görmüşümdür.

Ama sana bir kez daha baktigimda seni, tahtının yanıbaşında durup, sanki
görünmez hayaletlerden içinde sıcaklık ve dostluktan başka hiçbir şey
bulunmasa da kabulün olan bir sığınak dilercesine elini her yana uzatan,
kendi yalnızlığyla baş başa kalmış bir insan olarak bulmuşumdur.

Ey kardeşim, seni, güzel bir kadının karşısında kendinden geçmis, çıkarıp
yüreğini onun güzelliğinin mihrabına koyarken görmüşümdür. O kadının sana
içtenlikle ve şefkatle baktığınıi görünce de kendi kendime, 'Yaşasın, bu
adamın yalnızlığını silen ve yüreğini bir başka yürekle birleştiren Sevgi'
demişimdir.

Buna karşin, sana bir kez daha baktığımda, senin sevgi dolu yüreğinin
içinde, sırlarını bir kadina açıklayabilmek için boşuna hıçkıran yapayalnız
bir yüreğin daha durduğunu; ve sevgiyle dolu ruhunun ardında, sevgilinin
gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan bir bulut gibi dolanan
yalnız bir ruhun daha bulunduğunu gördüm.

Ey kardeşim, yaşamın, diğer insanların konakladıkları yerlerden ayrık, ıssız
bir konaklama yeridir. Hiç bir komşunun, içine gözatamayacağı bir yuvadır.
Karanlığa gömülecek olsa, komşunun kandili onu aydınlatamaz. Erzağı tükense,
komşunun ambarları onu dolduramaz. Bir çölde olsa, baskalarının elleriyle
bellenip, çiçeklendirilmiş bahçelere sokamazsın onu. Bir dağıin doruğu olsa,
başkalarının ayak izleriyle çiğnenmiş olan bir vadiye indiremezsin onu.

Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve
eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN
olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından
çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır; ya da senin yüzüne
baktığımda aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım.
En son dibbace tarafından 20 Şub 2009, 15:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

HERSEY SENDE GiZLi

Yerin seni cektigi kadar agirsin
Kanatlarin cirpindigi kadar hafif..
Kalbinin attigi kadar canlisin
Gozlerinin uzagi gordugu kadar genc...

Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kotu..
Ne renk olursa olsun kasin gozun
Karsindakinin gordugudur rengin..

Yasadiklarini kar sayma:
Yasadigin kadar yakinsin sonuna;
Ne kadar yasarsan yasa,
Sevdigin kadardir omrun..

Gulebildigin kadar mutlusun
Uzulme bil ki agladigin kadar guleceksin
Sakin bitti sanma her seyi,sevdigin kadar
sevileceksin.

Gunesin dogusundadir doganin sana verdigi deger
ve karsindakine deger verdigin kadar insansin
Bir gun yalan soyleyeceksen eger
Birak karsindaki sana guvendigi kadar inansin.
Ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin
Unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin
Günesin seni isittigi kadar sicak.

Kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin
ve guclu hissettigin kadar guclu.
Kendini guzel hissettigin kadar guzelsin.. iste budur
hayat!
Iste budur yasamak bunu hatirladigin kadar yasarsin
Bunu unuttugunda aldigin her nefes kadar usursun
ve karsindakini unuttugun kadar cabuk unutulursun
Cicek sulandigikadar guzeldir
Kuslar otebildigi kadar sevimli
Bebek agladigi kadar bebektir
ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin bunu da ogren,
SEVDIGIN KADAR SEVILIRSIN

CAN YUCEL
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
dibbace
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 222
Kayıt: 15 Nis 2008, 02:00

Mesaj gönderen dibbace »

Yaşam bizi kaldırıp bir yerden bir yere taşırken, yazgı da bir noktadan diğer bir noktaya doğru sürükler. Ve bu ikili arasında sıkışıp kalmış olan bizler, bu nedenledir ki, ancak bizlere ürküntü verecek sesleri duymakta ve yolumuzda bir engel gibi dikilmekte olanları görmekteyizdir. .

Güzel, görkemliliğin tahtına oturur oturmaz gösterir kendini bize ;ama biz şehvet adına ona yaklaşır, onun saf ve temiz tacını parçalarız, çirkin girişimlerimizle kirletiriz, üstündeki salı.

Sevgi, alçakgönüllülüğüne bürünmüş olarak geçer yanımızdan; ama biz ya korkulara kapılıp kaçarız ondan, saklanırız kuytuluklara, ya da izleriz onu, adına kötülüklerde bulunabilmek için. En akıllımız bile Sevgi'nin ağır yükü altında ezilir; ama gerçekte Sevgi,okşayıcı meltem kadar hafiftir.

Özgürlük, leziz yemeklerinden ve bereketli şarabından sunmak için çağırır sofrasına bizi; ama biz sofraya oturur oturmaz tıkanırcasına yeriz önümüze konulanları.

Doğa, hoşgeldin diyen kollarıyla uzanır bize ve onun kadınsı güzelliğinden haz almaya çağırır bizi;ama biz onun sükunetinden ürker, kalabalık kentlere akın ederiz ve orada tıpkı vahşi bir kurdun önünden kaçışan koyunlar gibi birbirimizi sıkıştırarak yaşarız.

Gerçek, bir çocuğun en içten gülüşü ya da bir sevgilinin öpüşüyle donanmış olarak seslenir bize;ama biz sevginin kapısını onun suratına çarpar ve sanki düşmanımızmış gibi davranırız ona.

İnsanoğlunun gönlü yardımına koşacak birini arar;ruhu içini dökmeyi diler;ama biz tıkamışızdır kulaklarımızı onların feryatlarına ne duyarız,ne anlarız. Ve deli deriz onlara kulak verip anlamış olanlara, üstelik kaçışırız yanlarından.

İşte böyle geçer geceler ve bizler yaşar gideriz farkında olmadan. Gündüzler bizi karşılar ve basar bağrına. Ama biz görmeyiz ve yaşarız gece gündüz süren bir tedirginlikle.

Açıktır Yaradan'ın Yüreği'nin kapıları ardına dek; bizse yapışıp kalmışızdır yeryüzüne. İçimizi kazıdıkça açlık, alırız Yaşam'ın ekmeğini ayaklarımızın altına, çiğneriz. Ah ne iyicildir insanoğluna Yaşam, yine de ondan uzaklaşmış, çok uzaklara gitmiştir İnsan...
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
………
Günler geçip geçip gidiyor. Saatler çılgın bir akarsudur aslında. Saniyelerse bu coşkun suyun damlacıkları misali. Her şey ne kadar da hızlı geçiyormuş. Şairin dediği gibi geç fark ediyoruz hep taşın sert olduğunu….
İnsanoğlu bir kuş misali uçup gidiyoruz.da bunu pek fark ediyor muyuz?Gerçek değerini anlamadığımız veya geç anlayabildiğimiz iki değerden birisi sağlık öbürü de zaman denilen enteresan oluşum. Kuran’da insan hayatının aslında kısacık olduğu anlatılır ve önemli olanın bu süreçte ne olduğu uyarı olarak açıklanır:

“Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”Hadid/20. ayet

Güz, kış derken şimdi baharın ortalarındayız. Kim bilir bu yeryüzündeki kaçıncı bahar. Evrenin devinimi devam ediyor hiç durmaksızın. Bu devinimde bizim yerimiz ne ?Ömür dediğin nedir ki? Bugün olmuşuz yarın belki yokuz. Bir varmış bir yokmuş olacağız, masal olacağız öldükten sonra. Tabii ki de öbür dünya var. Yaşamımdan sorumluyum sizin gibi..Şimdi yaşıyoruz ve altı buçuk milyarda bir parçayız. Güzel şey var olmak,hayatta olmak ,şu havayı solumak hissedebilmek her şeyi. Şükür Yaradan’a… Atalarımız ne güzel söylemiş “Ölüme yok çare” ; yani yaşam varsa bir şeyler de değişebilir.

Aslında unutulup gideceğiz ne olursak olalım belki bazılarımız daha çok anılacak; çünkü kimse unutulmak istemez ki kolay kolay. Kim istemez adının 2099’da anıldığını. İnsana yapılacak en büyük işkencenin onu yaşarken yok saymak olduğu vurgulanır. Bu var olduğunun bilinmesi ihtiyacı öldükten sonra dahi geçerlidir.

Herkes adını, sanını, soyunu bırakmak ister. Herkes kendisinin var olduğunun bilinmesini ister. Doğal bir ihtiyaçtır bu aslında. İnsanın kabul edilme açlığı psikolojik bir gayret. Değişik şekilleri var bu gayretin kimi evlat yetiştirir, kimi sanat üretir anılmak adına.
Üstad Aşık Veysel’de şöyle belirtir bu isteği:

“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın”

Evet herkes bir şekilde hatırlanmak ister. Doğamızda bu var çünkü ; hatırlanmak adına
“Avazeyi bu aleme Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”

Der Divan şiirinin büyük ustalarından Baki ; yani herkes bu unutulmama arzusunu duyar içinde ve kalıcılık adına hünerlerini sergilerler.

Velakin bunları söylerim de çoğumuzun ismi dahi kalmayacak gariplerin çok bulunduğu şu alemde. Süleyman Efendi adlı bir garibanın ölümünün ardından Orhan Veli bunu şöyle anlatır Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinde:
“ Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyle:
'Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı…”

Şair de bu rahmetli gibi garip ayrıldı aramızdan. Kim bilir kendi edebiyat akımına Garip demesinin nedeni de buydu.

Ne kadar anılsak da anılmasak da zaman denilen o rüzigar hayatımızda biriktirdiğimiz hatıralarımızı, gülüşlerimizi, kederlenmelerimizi velhasıl her yaşadığımızı savurup götürecek bir bilinmezliğe.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
dibbace
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 222
Kayıt: 15 Nis 2008, 02:00

Mesaj gönderen dibbace »

Bir insan resim çizmekteyse eğer; bir süre sonra, gözünü açtığında gördüğü her nesneyi, düzleme oturtulmuş, harika bir perspektifi olan kusursuz bir tablo halinde algılamaya başlar.

O kadar güzeldir ki bu resim ister yağlıboya ister karakalem tekniğinde olsun, her yerde karşınızdadır artık. Sabah uyandığınızda odanızın en dağınık köşesindeki başkalarının kaos gördüğü kompozisyonda, sokağa çıktığınızda uzaklaştıkça daralan kaldırımlarda, otobüste karşınızda oturan teyzenin kolunun duruşundan ellerindeki damar ve kemiklerin keskin hatlarına rağmen o tatlı kıvrımların yarattığı yumuşaklıkta, uçurtmasının ipine asılmış çocuğun gözlerindeki parıltıda, uçurtmanın kuyruğunda, uçurtmanın etrafında dolaşan kuşların kanat hareketlerinde ve birlikte sergiledikleri dansın uyumunda, gökyüzünün renklerinde...

O an kalem olsa elinizde kuşların seslerini bile çizeceğinizi sanırsınız.Çizersiniz de isteseniz, bir fotoğraf nasıl getirirse geçmişi geri, isteseniz duyarsınız resimdeki kanat seslerini.

Eğer bittiyse görüş alanınız gök yüzünde, bilin ki kapalı bir kompozisyon içindesiniz.

Siz çizmek istemektesinizdir, her kareyi resimlere dönüştürmek ya da ne güzel bir resme bakıyor olduğunuzu fark etmek.
Kullanıcı avatarı
dibbace
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 222
Kayıt: 15 Nis 2008, 02:00

Mesaj gönderen dibbace »


Kendini bilis...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız...
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı...
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya...
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbirşey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde “Hayat benim kalbimde” yerine...
şöyle diyin, “Ben kalbindeyim Hayat´in”...
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına...
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi birşey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa...
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak...
ve kanamak, yine de istek ve çoşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak...
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak...
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua...
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...

El Ahsenu Celle Celaluhu...
Kullanıcı avatarı
dibbace
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 222
Kayıt: 15 Nis 2008, 02:00

Mesaj gönderen dibbace »



Sevdiğinizde “Hayat benim kalbimde” yerine...
şöyle diyin, “Ben kalbindeyim Hayat´in”...
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: HiSSi KABLEL VUKU...!

Mesaj gönderen MINA »

Resim

MEKTUB IV

Tacüddin Atâullah ihvanın birine yazdığı bir hikmetinde diyor ki:

الناس في ورود المنن على ثلاثة أقسام : فرح بالمنن لا من حيث مهديها و منشءها ولكن بوجود متعته فيها فهاذا من الغافلين يصدق عليه
قوله تعلى : حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً .. فرح بالمنن من حيث إنه شهدها منه ممن أرسلها ، و نعمة ممن أوصلها يصدق عليه قوله تعلى : قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ... و .. فرح با ﷲ ما شغله من المنن ظاهر متعتها ولا باطن منتها بل شغله النظر إلى اﷲ عما سواه والجمع فلا يشهد إلا يصدق عليه قوله تعلى : قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ


مَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ

“Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.” (En’am 6/44)

قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ

“De ki: Ancak Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.” (Yunus 10/58)

Nas minnetlerin gelişinde üç kısma ayrılır.
bir kısmı ferahlıdır.
Bu ferahları, nimetleri inşa ve ihda edene karşı değil lâkin onunla faydalan­dıkları içindir.
İşte bunlar gafillerdendir.

Allahu Teâlâ'nın :
حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً

Kendilerine verilenlerle ferahlandıkları zaman onları ansızın ahzeyledik, kavli onların üzerine sadık olur. Ve bir kısmı irsal edenden bir minnet ve eriştirenden bir nimet müşahedesi haysiyetiyle
ferahlanırlar.


bunlara Hak Teâlâ'nın :

قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ

Ya Muhammed, onlara söyle ki gerçek nimet Allah'ın fazlı ve rah­meti iledir.
Onunla ferahlansınlar. O dünya malından topladıklarından daha hayırlıdır.
Kavli sadık olur.
Ve bir kısmı da Allah ile ferahlanırlar.
Nimetlerin ne zâhîri faydaları ne de bâtıni minnetleri kendilerini meşgul etmez.
Belki meşguliyet­leri yalnız ve ancak Allah'a nazar etmektir.
Bunlar Masivadan uzaklaşmakla Allah'ın gayrini gör­
mezler.

Hak Teâlâ'nın :
: قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

Allah'ın Celâl ismini söyledikten sonra onları terk et batkınlıklarında oynasınlar” kavli bunların üzerine sadık olur.


Bu hikmet: Nasın hâllerinden Mahmud ve mezmum olanları beyan etmektedir.
Müellif bun­ları üç kısma taksim ediyor.
Bunun ikisi iki taraf ve biri vasıtadır.
Bir kısmı son derece denaet ve hissettedir.
Bunların nimetlerle ferahlanmaları nefislerinin isteklerine uyarak şehvet ve lezzetlerle faydalandıkları içindir.
Bunların hâlleri çok çir­kindir.
Hayvanların hâllerine benzer.
Bu hâller: Kovulması ve uzaklaştırılması gereken mekir ve istidrac hâlleridir.
Ve bir kısmı şerefin celâleti ve gâyeti içindedir.
Bunların ferahlanmaları yalnız nimetleri ihsan eden Allahu Teâlâ iledir.
Nimet­lerde lezzet ve faydalanmak olduğu için bunlara hiç iltifât etmezler.
bunların hâli son derece övünülecek hâllerdendir. Çünkü bunlar Allah'ın masivasından büsbütün kaybolmuşlar ve tevhidin hakikatleriyle tahakkuk etmişlerdir.

Mahmud : Medh olmaya müstehak, medhe lâyık. Öğülmüş, medh ü senâ olunmuş. * Peygamberimizin isimlerindendir. * Tar: Ebrehe'nin Kâbeyi yıkmak için getirdiği filin adı.
Mezmum : Zemmolunmuş. Makbul olmıyarak ayıplanmış. Kötü.
Denaet : Alçaklık, çok fena hareket. Zillet, kötü mizac. * Asılsızlık, aslı olmamak.
Hisset : Cimrilik. Bahillik. Tamahkârlık. * Alçaklık.
İstidrac : Derece derece yükselmeyi isteyiş.


قد أوحى اﷲ لى داود عليه و على نبينا الصلام : يا داود قل للصديقين بى فليفرحوا و بذكرى فليتعموا

Allahu Teâlâ Davud aleyhissalat-ı vesselam'a vahy ile buyurdu ki:

Ya Davud! sıddık olanlara söyle Benimle ferahlansınlar ve benim zikrimle nimetlensinler!
Allahu Teâlâ ile ferahlanmak ve zikriyle nimetlenmek iledir ki bunların sıddildyyetleri tahakkuk etmiş ve diğerlerine göre mertebeleri yükselmiştir.

Bir zât Hicaz'a giderken yolda bir ihtiyar adama tesadüf ediyor.
Bu ihtiyarın elindeki Mushaf'a bakarken oynamakta olduğunu görüyor.
İhtiyara yaklaşarak bu oyun nedir deyince: “Beni hâlime bırak, ben kendi nefsimde ben kimin köle­
siyim ve kimin kelâmını okuyorum ve kimin beytine gidiyorum?” Dedim.
Beni büyük bir vecd sardı oynamağa başladım diyor.


وا ﷲ تعلى يجعل فرحنا واياكم به و بالرضا منه ، و أن يجعلنا من أهل الفهم عنه ، و الّا يجعلنا من الغافلين ، و أن يسلك بنا مسلك المتقين بمنه و كرمه آمين

Allahu Teâlâ bizim ve sizin ferahlanınızı kendisiyle ve kendinin bizden rıza­siyle ihsan etsin ve bizi kendinden anlıyanlardan kılsın ve bizi gafillerden kılmasın, bizi minnet ve keremi ile müttakilerin mesleklerine sülûk ettirsin.


Bu hayır dualar geçen bahislerdeki malu­mata gâyet uygundur.
Başkaca izahata ihtiyaç yoktur.
Hemen Teâlâ ve Tekaddes hazretleri fazıl ve ihsâniyle bu eseri tercüme edeni ve bu tercümeyi dikkatle okuyanları gufran ve rahmetine mazhar buyursun.


http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e&pid=2581
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön