EVREN YOKTAN YARATILDI

Cevapla
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

EVREN YOKTAN YARATILDI

Mesaj gönderen MINA »

EVREN YOKTAN YARATILDI

HARUN YAHYA

Resim

İçinde bulunduğumuz uçsuz bucaksız evrenin nasıl var olduğu, nereye doğru gittiği, içindeki düzen ve dengeyi sağlayan kanunların nasıl işledikleri her devirde insanların merak konusu olmuştur. Bilim adamları, düşünürler asırlardır bu konuyla ilgili sayısız araştırmalar yapmışlar, pek çok teoriler üretmişlerdir.

20. yüzyılın başlarına dek hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. "Statik evren modeli" adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi.

Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken bir Yaratıcı'nın varlığını da reddediyordu.

Herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile, tek bir noktadayken büyük patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugünkü şeklini meydana getirmişlerdir.


Herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile, tek bir noktadayken büyük patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugünkü şeklini meydana getirmişlerdir.

Materyalizm, maddeyi mutlak varlık sayan, maddeden başka hiçbir şeyin varlığını kabul etmeyen bir düşünce sistemidir. Tarihi eski Yunan'a kadar uzanan, ama özellikle 19. yüzyılda yaygınlaşan bu düşünce sistemi, Karl Marx'ın diyalektik materyalizmiyle ünlenmişti.

19. yüzyıldaki durağan evren modeli, başta belirttiğimiz gibi, materyalist felsefeye zemin sağlamıştı. Materyalist felsefeci George Politzer, bu evren modeline dayanarak, "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" adlı kitabında; "evrenin yaratılmış birşey" olmadığını öne sürmüştü ve şöyle demişti: "Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde Allah tarafından belli bir anda ve yoktan var edilmiş olması gerekirdi".

Politzer evrenin yoktan var edilmediğini iddia ederken 19. yüzyılın durağan evren modeline dayanıyor ve dolayısıyla bilimsel bir iddia ortaya attığını sanıyordu. Oysa 20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin sağlayan durağan evren modeli gibi ilkel anlayışları kökünden yıkmıştır. 21. yüzyılın eşiğinde olduğumuz şu dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla yaratıldığı modern fizik tarafından pekçok deney, gözlem ve hesapla ispatlanmış durumdadır.

Ayrıca, evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine sürekli bir hareket ve değişim içinde olduğu, genişlediği saptanmıştır. Bugün bu gerçekler bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmektedir.

Şimdi de bu çok önemli gerçeklerin bilim dünyası tarafından nasıl ortaya çıkarıldığından bahsedelim:

1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük bir yankı yarattı.

Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma farkedilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar.

Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an "genişlemekte" olduğuydu. Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür.

Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar.

O inkar edenler görmüyorlar mı ki başlangıçta göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Aslında bu gerçek daha önceden de teorik olarak keşfedilmişti. Yüzyılın en büyük bilim adamı sayılan Albert Einstein, teorik fizik alanında yaptığı hesaplamalarla evrenin durağan olamayacağı sonucuna varmıştı. Fakat o devrin genel kabul gören durağan evren modeliyle ters düşmemek için bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, 'kariyerinin en büyük hatası' olarak adlandıracaktı.

Daha sonra Hubble'ın gözlemleriyle evrenin genişlediği kesinlik kazandı. Peki evrenin genişliyor olmasının, evrenin varoluşu konusundaki önemi neydi?

Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın, "sıfır hacme" ve "sonsuz yoğunluğa" sahip olması gerektiğini gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Evrenin başlangıcı olan bu büyük patlamaya ingilizce karşılığı olan "Big Bang" ismi verildi ve bu teori de aynı isimle anılmaya başlandı.

Aslında sıfır hacim bu konunun teorik bir ifade biçimidir. Bilim, insan aklının kavrama sınırlarını aşan 'yokluk' kavramını ancak 'sıfır hacimdeki nokta' ifadesi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise 'sıfır hacimdeki bir nokta' 'yokluk' anlamına gelir. Evren de yokluktan var olmuştur. Diğer bir deyimle yaratılmıştır.

Modern fiziğin ancak bu yüzyılın sonlarına doğru ulaştığı bu büyük gerçek, Kuran'da bize 14 yüzyıl önceden şöyle haber verilmekteydi:

O Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir. (Enam Suresi, 101)

Bilindiği gibi Big Bang teorisi, başlangıçta evrendeki tüm cisimlerin birarada olduklarını ve sonradan ayrıldıklarını göstermiştir.

Big Bang teorisinin ortaya koyduğu bu gerçek de, zamanımızdan tam 14 asır önce insanların evren hakkındaki bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu bir dönemde yine Kuran'da şöyle bildiriliyordu: O inkar edenler görmüyorlar mı ki başlangıçta göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Yani herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile, tek bir noktadayken büyük patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugünkü şeklini meydana getirmişlerdir.

Ayetin ifadelerini Big Bang teorisi ile karşılaştırdığımızda tam bir uyum içinde olduklarını görürüz. Oysa Big Bang'in bilimsel bir teori olarak ortaya atılması ancak 20. yüzyılda mümkün olmuştur.

Evrenin genişlemesi, Büyük Patlama teorisinin yani evrenin yoktan var edildiğinin en önemli kanıtlarından biridir. Evren yaratıldığından beri süregelen bu gerçek, modern bilim tarafından ancak bu yüzyılda keşfedildiği halde Kuran'da bu gerçek yine bundan 14 asır önce haber verilmiştir:

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

Açıkça görüldüğü gibi, Büyük Patlama teorisi evrenin "yoktan var edildiği"nin, yani Allah tarafından yaratıldığının ispatıydı. Big Bang'in bu zaferi ile birlikte, materyalist felsefenin temeli olan "ezeli madde" kavramı da tarihe karışmış oldu. Peki o zaman Big Bang'den önce ne vardı

ve "yok" olan evreni bu büyük patlama ile "var" hale getiren güç neydi? Elbette ki bu soru bir Yaratıcı'nın varlığını göstermektedir. Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew, bu konuda şunları söyler:

"İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını.

Sadece evrenin bir sonunun ve başlangıcının olmadığını kabul ettiğimiz sürece, evrenin şu anki varlığının mutlak bir açıklama olduğunu savunabiliriz. Ben hala bu açıklamaya inanıyorum, ama bunu Big Bang karşısında savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını itiraf etmeliyim."

Kendisini ateist olmak için körü körüne şartlandırmayan pek çok bilim adamı ise, evrenin yaratılışında sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmiş durumdadır. Bu Yaratıcı, hem maddeyi hem de zamanı yaratmış olan, yani her ikisinden de bağımsız bir varlık olmalıdır. Ünlü Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross bu gerçeği şöyle açıklar: "Eğer zaman ve madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin, evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı'nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı'nın bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar."

Bu bilim adamının da söylediği gibi, madde ve zaman, tüm bu kavramlardan bağımsız olan sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı tarafından var edilmiştir. O Yaratıcı, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır.


harunyahya.org/Makaleler
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5155
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Sevgili Mina,

'Big bang'ı çürütmek için ellerinden geleni yapan bazı bilim adamları her defasında yenibir kanıtla geri dönüş yapmışlarıdr. Şu günlerde yine 'Big Bang'ı çürütüyoruz ya da çürttük diye bir takım söylentiler bulunmaktadır.. Sanıyorum her an yeni bir kanıt daha sunulacak gözler önüne...Kaldı ki big bang ı çürütsen ne olur? Evren ZAT'en yaratıldı...Başka bir teori ile iman dolu yüreklere daha güçlü bir açılım getirmek için ancak 'big Bang' çürütülebilir...

Ve yine bugün sicim teorisi ile maddenin içine doğru gittikçe ; yokluğa yaklaşılıyor....Yani 'Big Bang' nasıl yokluktan geldik diyorsa 'sicim' de yokluğa gidiyorsunuz diyor...(Tabi bu YOKLUĞU nasıl anlamamız gerekiyor burası da farklı bir konu....)Bazı bilim çevreleri ise yaradılışa boyun eğmemek için hala ne Big Bangı sindirebilmiş durumdalar ne de sicimi..
Bu konuyla ilgili hayalimde bir çalışma oluşuyor...Kısmet olursa 'B'ilim ile ilgili kısımda şekil ile Big Bang'tan Sicim'e..Tümdengelip Tümegitmeyi anladığım ve sindirebildiğim kadarıyla aktarmak istiyorum...


Bu konuya değindiğin için de çok teşekkür ediyorum...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ASLı rahmettir...


Resim

ZEVK 1362

Buz-SU-Buhar-BULut OL da YÜRÜ! AŞKın ARKına GEL!
AKLın ASLı TEVHİD ÇARKı, Dört ÂLEMin FARKına GEL!
BENi-SENi BIRAK artık! FARKı FARKın TERKine GEL!
“Lâ hüve İllâ Hüve!.” de! İŞTİRAKın GARKına GEL!

26.03.97 15:23

Buz-SU-Buhar-BULut Resim ASLı VARdır BİRdir Resim H2O Fıtrat Formülü…



Sükut-Hazz-Zevk-Sohbet-Söz!..

Türev-İntegral gibi..
Akıl Labirentlerinde Akıl, Yaratanını yaratmaya çalışır..
GÖRdüğü kendi KÖRlüğüdür..
Nakil Güneşi Doğunca-Karanlığı BOĞunca
Akıl Aklını Başına ALır...
İlk Halkedilen Nûr-u MîMi AN-lar..
Harketinden Madde...
Harekesinden Mânâ Her AN, ŞE'ENULLAH'tadır..
Bu Sonsuz Hızla DEVR eden DEVR-AN dakiler,
ZERREler-KÜRREler Dönüş Enerjisini Akılperestlerin Mazot Deposundan ALmamaktalar..
Yok Ol! - Var Ol!
Aç - Kapa AŞKında
Mekik Meşkinde,
ZIDlar Zevkindeler..

SAYI 1 dir ve TEKtir
Rakam ÇOK!
TEK Gerçektir!
Başka YOK!..
Al gÖZüm seyr EYle İkİli Sistemi..


“Ezelde ALLAHÜ ZܒL-CELÂL VAR idi” Nokta!... Söz bitti...
ALLAHÜ ZܒL-CELÂL VAR iken, YOKluk vs. gibi mefhumlar dahi yok idi...
ALLAH Ü ZܒL CELÂL; Kaza, Kader, İrade ve Meşiyeti ile “Var” ından var etti.
El Hâlik (celle celâluhu), mahlûkatını halketti...
Söylene gelen “ALLAH (celle celâluhu) yoktan var etti...” sözünü biz: “O şey kâinâtta yok iken, küllî şeye kadîr olan var edip yarattı...” şeklinde anlıyoruz.
Yoksa, “ALLAH (celle celâluhu) var iken bir de yokluk diye bir şey var idi de ordan ortaya çıkardı. Varlığın aslı yokluktur” gibi sözler yanlıştır.
Hatta; küçük bebelere söylenen: “Kardeşini leylek getirdi!” gibi bir sözdür.

Zât → Sıfat → Esmâ → Eşyâ... oluşumu,
“KûN: Ol !..” Emri gereği varından varoluştur ki aslında Dört Âlemdeki TEVHİDin temelidir...
Dört âlemdeki Vahdet-i Vücûd, Vahdet-i Şühûd, Vahdet-i Sücûd ve Vahdet-i Ühûd Tevhidlerini;
Aklımızın; Çocuk, Genç, Olgun ve Pîr-i Fâni Hâllerinde;
BİLip-BULup-OLup da ANlayıp YAŞAyacağız, ilerde İnşâallah.

İlk halk edilen “ŞEY” TEKtir.
TEKlik ise Yaratanın vasfıdır.
İlk halk edilen “ŞEY” kendi başına belirsizdir.
O şeyin ZIDdını halk etti.
O gün bu gündür akıl, Zıdlar Âleminde zıdların zevkine erme imtihanındadır...
Bir ŞEY halkedildi, bir ŞEY daha...
İki ŞEYin münâsebetinden OLAY doğdu.
İki OLAYın münâsebetinden de varlık için ZAMAN doğdu.
İki ZAMAN ın münâsebetinden akıllarda ZANN doğdu.
ZANNın ise çoğu çürüktür.
Aklın ZANN Yargısını “İlâhî nakl” terazisinde tartmak gerekmektedir.

Varlık-Yokluk, Işık-Karanlık, İyi-Kötü, İkrâr-İnkâr, Musa (Aleyhi’s-Selâm) -Firavun, İbrâhim (Aleyhi’s-Selâm) -Nemrud vs. “zıdları” sistemin temel taşlarıdır.
“Lâ İlâhe: İstisnasız hiçbir İlâh yoktur!" demek küfür dür (inkâr),
“İllallâh” ise ancak, ALLAH (celle celâluhu) hariç diyerek HAKK (celle celâluhu)’yu tasdik yâni ikrârdır. Ve TEK ilâh, El İLÂH olan ALLAH (celle celâluhu) dur..
Bu iki zıddın sulhu tevhiddir.
Bu ise sistemin var ediliş sebebi ve sonucudur.

Şu an var olan bir ŞEYin evveli, âhiri, zâhiri ve bâtını elbette vardır.
Tevhid ise o ŞEYin bu vasıf ve hâllerini, İLK HALKEDENini bilmek ve inanmaktır.
Teknik olarak teoride (aslında) mümkündür ki helyumun iki atomunu ayırıp 2 hidrojen elde edildiği gibi oksijen de 16 hidrojene dönüştürülebilir. Şartları yerine getirilebilse...
Neticede kâinâttaki her şey hidrojene dönüşse ve siz içinden herhangi birisini çekip sorsanız ki:
“Seni kim yarattı?”
Vereceği her cevâb sonuç olarak ALLAHÜ ZܒL-CELÂL dir.
Şöyle ki: “Beni başka bir hidrojen yarattı!” dese;
Hidrojeni hidrojen yarattı, zincirinin sonunda yaratılmayan hidrojen dediğine varır ki o Hâlik Teâlâ (celle celâluhu) dur.
“Yok efendim bir ses yarattı!” dese;
Bahsettiğin ses bizim bildiğimiz seslerden farklı olan ve yaratabilene “ Ses” diyorsun, deriz.
“ Enerji” dese yine o enerji bizim bildiğimiz mevcûd enerjilerden farklı olan ve yaratabilen ise onun adı da sistemin sahibi Subhân olan ALLAH (celle celâluhu)’ dur.

KESRETten VAHDETe geçerken son sırat köprümüz elbette iKİlik köprüsüdür.
Nardan, Nura geçiş, inkâr ile ikrâr arasındaki “Tevhid Köprüsü” dür.
TEVHİD ise Yaradılışın amacı olan Muradullahtır.
Dünya, Din ve Âhiret için olan EMRullah da bunun içindir...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Yorumun için teşekkür ederiz SEVgili Gül...
Hayırlı paylaşımlara inşallah...

kulihvani yazdı:Sükut-Hazz-Zevk-Sohbet-Söz!..

Türev-İntegral gibi..
Akıl Labirentlerinde Akıl, Yaratanını yaratmaya çalışır..
GÖRdüğü kendi KÖRlüğüdür..
Nakil Güneşi Doğunca-Karanlığı BOĞunca
Akıl Aklını Başına ALır...
İlk Halkedilen Nûr-u MîMi AN-lar..
Harketinden Madde...
Harekesinden Mânâ Her AN, ŞE'ENULLAH'tadır..
Bu Sonsuz Hızla DEVR eden DEVR-AN dakiler,
ZERREler-KÜRREler Dönüş Enerjisini Akılperestlerin Mazot Deposundan ALmamaktalar..
Yok Ol! - Var Ol!
Aç - Kapa AŞKında
Mekik Meşkinde,
ZIDlar Zevkindeler..

SAYI 1 dir ve TEKtir
Rakam ÇOK!
TEK Gerçektir!
Başka YOK!..
Al gÖZüm seyr EYle İkİli Sistemi..

Yüreğinize SELAMet hocam...
HAK-tır HAK-tandır sÖZÜN...

muhammedi sevgiyle...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
eyup
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 68
Kayıt: 23 Mar 2007, 02:00

şiir- yunus emre

Mesaj gönderen eyup »

Dünya yoktan var oldu
Muhammed hürmetine
Kalplere iman doldu
Muhammed hürmetine.
***
Önce Adem babamız
Sonra Havva anamız
Ziynetlendi dünyamız
Muhammed hürmetine.
***
Ayrıldı kenarından
Nuh kurtuldu tufandan
Cümle alem kurtuldu
Muhammed hürmetine.
***
Yusuf’u aldattılar
Bir kuyuya attılar
Yolcular çıkardılar
Muhammed hürmetine.
***
Rahimsin ’ım sen
Kurtar cehenneminden
Hisse ver cennetinden
Muhammed hürmetine.
***
Derviş yalvarır böyle
İslam kardeşlerine
Cümlemizi affeyle
Muhammed hürmetine.
Hepimizi affetle
Muhammed hürmetine
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön