Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Mesaj gönderen Gul »

Resim

***Enes b. Mâlik (r.a)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v): "Eğer cennet ehlinden bir kadın yerdekilere baksa yer ve gök arasını parlatıp aydınlatır, güzel koku ile doldurur. Onun başındaki örtüsü dünya ve içerisindeki tüm şeylerden daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:1209)
En son Gul tarafından 24 Mar 2010, 18:18 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

***Hz. Ömer (r.a)’dan.

Kendisi Medine kadınları arasında pek çok örtü dağıtmıştı, geriye çok kaliteli bir örtü kaldı, bunun üzerine yanında bulunanlardan birisi Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’ü kastederek:

“Ey Mü’minlerin Emiri, bunu da yanındaki Resulullah (s.a.v)’in kızına versen” dedi
.

Hz. Ömer: “Ümmü Salit daha layıktır.” Dedi.

Ümmü Salit, Rasulullah (s.a.v)’e biat eden Ensar kadınlardan idi. Hz. Ömer devamla:

“O, Uhud Savaş’ında bize su kaplarıyla su taşırdı.” demiştir.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:1243)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Hayy Allah razı olsun. İslamda Kadın'ın muazzam ve muhteşem yerinin anlaşılması hususunda güzel bir çalışma yapılacağından tüm kardeşlerimizin Ayetler ile sağlam hadisleri bu bölümde bizimle paylaşmasıyla zevkleneceğiz.
Burda paylaştığımız bilgilerde İslamda Kadın çalışmamızda büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Hem paylaşırken de daha güzel bilgiler öğreneceğiniz.

Muhammedi Muhabbetlerimizle...
Resim
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Gariban yazdı:Sağolasın Aziz Kardeşim,
Bazı hadisleride verelim inşaallah:


"Kadınlara iyi davranın.” [Buhârî, Müslim, Tirmizî]

“Kadınlara iyilik edin. Çünkü onlar size birer emânettir. Onlara iyi davranma dışında, başka bir şey yapma hakkına sâhip değilsiniz... Bilin ki, sizin, kadınlarınız üzerinde bazı haklarınız vardır. Kadınlarınızın da sizler üzerinde bazı hakları vardır. Kadınlarınız üzerindeki haklarınız, istemediğiniz kimselere yatağınızı çiğnetmemeleri, evlerinize hoşlanmadığınız kimselerin girmesine izin vermemeleridir. (Onların sizdeki hakları ise) yiyecek ve giyecekleri (nafaka ve mesken) konusunda, iyi ve ölçülü hareket etmenizdir.” [Müslim, Tirmizî]

Peygamber Efendimizin Vedâ hutbesindeki nasîhatlerinden biri: “Kadınlarınıza eziyyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidirler. Onlara yumuşak davranınız, iyilik ediniz”

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) anlatıyor; Hazret-i Peygamber buyurmuştur ki: “Sizin en hayırlınız, âilesine karşı en iyi davrananınızdır. Ben âileme karşı hepinizden daha iyi davranıyorum. Arkadaşınız öldüğü zaman (kusûrlarını zikretmeyi) terk edin.” [Tirmizî]

“Hanımının ve çocuklarının haklarını îfâ etmeyenin namazları, oruçları kabûl olmaz.” [Mürşidü’n-nisâ]

“Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz. Onlar, Allah’ın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin.” [Müslim]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Kadının genel haklarını kısaca açıklamaya çalışalım:

"Birisine bir kız çocuğu müjdelenirse, üzüntüsünden yüzü simsiyah kesilir..." (Kur'ân-ı Kerîm 16 (en-Nahl)/58 ) Bu âyette Allah (c.c.) cahiliyyet insanının kadına bakışını anlatır ve takbih eder. Halbuki, "Allah diledigine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar." (Kur'ân-ı Kerîm 42 (es-Sûrâ)/49)

Kadın da tıpkı erkek gibi doğar, erkek gibi insan yavrusudur. Şefkatte ve hediyede aralarını ayırırlarsa, anne baba sorumlu olurlar. Peygamberimizin vasiyyetini gözetmemiş olarak şefaatten mahrumiyeti hak ederler. Cahiliyyet duygularının insanlarda zaman zaman depreşeceğini bildiği için, Efendimiz kız çocuklarının, eğitimini özellikle vurgular ve "üç, iki, hattâ bir kız çocuğunu, haklarını koruyarak yetiştiren babanın, Cennette kendisiyle beraber olacağını" (Ibn Mâce, edep3) duyurur. Çocuğun kız doğmasında da erkekte olduğu gibi, "Şükür" olarak "akîka" kurbanı kesilir. Ismi güzel verilir, zorunlu eğitimi yaptırılır. Gerekli cinsel bilgileri anneden alır. Kur'ân'da ve Sünnette ilme teşvik eden hiç bir nas, kadınları bundan ayırmaz. Tersine, ihmale uğrayacaklarını bildiği için, Peygamberimiz özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş. haklarının korunmasını emretmiştir. Onun devrinde "müctehid" olan kadınlar yetişmiştir. (Meselâ Resûlüllah'ın (s.a.) zevceleri Âişe validemiz bunlardan biridir.)

Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir. Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir. Beğenmezse reddeder, velîlerin ve damat adayının ısrarı hiçbir şeyi değiştirmez.

Evlenirken ağırlığını koyar, damat adayından istediği kadar "mihir" alır. Mihir onun Allah'ça belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir. Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlıdır. Mihrini, ya da varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi ticarî işletmelerde kullanabilir, şirketler kurar, şirketlere hisse senetleriyle ortak olur, kazanır ve kazandığını da istediği yerde harcar. Çünkü kendi sosyal güvenliği, kocaya varmakla garanti altına alınmıştır. Ev için ve kendisi için gerekli bütün zarûri harcamalar erkeğin sırtınadır. Erkek, elbiseni ya da süs malzemeni kendi kazancınla al, diyemez. Kendi varlığı ölçüsünde kadının nafakasını sağlamak zorundadır. Sağlayamayacaksa evlenemez. Evlendikten sonra sağlamazsa kadının boşanma talebi olumlu sonuçlanır.

Kocası onu tahkir edemez, onun hayat arkadaşı olduğunu unutmamak zorundadır, darılıp evinde yalnız bırakamaz. Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır. (Bk. Buhâri, nikâh 43; Müslim, fedâil 68)

Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir.

Kadının hak-hukuk tanımayıp isyan etmesi dışında, sudan bahanelerle erkek karısını dövemez, (Karının dövülmesi konusunda Kur'ân-ı Kerîm 4 (en-Nisâ)/34 âyeti ve tefsirlerine bakılabilir. Örnek olarak bk. Ibn Kesîr N/257; Kurtubî NI/170,172,173; Elmalı N/1351; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Ibn Mâce, menâsik 84; Müslim hac 147; Tirmizi, Rada'11; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Halebî Sağîr s. 395; Halebî Kebîrs. 621; Canan, Terbiyes. 391;) hastalık kıskançlığından kaynaklanan şüphesinden ötürü karısını anî baskınlarla rahatsız edemez. Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadîslerinde ailesinden uzun zaman ayrı kalan birisinin, haber vermeden gece ansızın eve gelmesini yasaklamıştır. Bunda ayrıca koltuk altı, etek tıraşı ve süslenip taranmayla kocasına hazırlık yapabilme imkânı bulması da, sebep olarak zikredilmiştir. (Bu konuda bir hadîs-i şerîfin meâli şöyledir: "(Uzaklardan) geceleyin geldiğinde hanımmn yanına girme ki, bıçak kullanıp tıraş olsun, dağınıksa tarasın. (gelişine hazırlansın)" Buhârî, nikâli 121,122; Müslim, radâ' 58, imâret 181,182; Dârimî, nikâh 32, cihâd 163; Müsned NI/298. Hadîs şerhleri buna sebep olarak bir de, eve geceleyin aniden girmesinin, hanımının ihanetinden şüphelendiği anlamına gelebileceği ihtimalini gösterirler.)

Kocanın karısını cinsel yönden tatmin görevi de vardır. Peygamberimiz, karısını düşünmeden, işini bitirerek hemen inen insanları horoza, yani hayvana benzetmiş ve sevişip okşama olmadan cinsel ilişkiye geçilmemesini tavsiye etmiştir. (Deylemî'den, Gazâlî, Ihyâ N/52 (Terc. N/129); Ayrıca bk. Suyutî, el Camiu's-sağîr (Fethu'I-Kadîr ile) VI/323) Çünkü erkek bakmakla hemen tahrik olabilir, ama kadın cinsel ilişkiye ancak uzun bir okşama döneminden sonra hazır hale gelir. Iyi bir erkek, karısını bu işe hazırlamayı başarabilen ve kendi doyduğu gibi onu da doyurabilen erkektir. Cinsel ilişkide sadece kendisini düşünen erkekler, karşısındakine zulmettiklerini ve işkence ederek zevk aldıklarını unutmamalıdırlar.

Evlendikten sonra bir yıl içerisinde hiç cinsel ilişki yapamayan erkekten kadının ayrılma hakkı vardır. Kadın "peşin mihrini" almadan kendisini erkeğe teslim etmeyebilir.

Kadının nafakası gibi, tedavisi ve ilâç harcamaları da kocaya aittir. Kadın ekmek yapamayan birisi ise, erkek hazır ekmek almak zorundadır. Süslenmesini istiyorsa, süs malzemeleri ve koku masrafi erkeğe aittir. Yılda yazlık ve kışlık olmak üzere iki takım elbise erkeğe aittir. Anlaşmazlik söz konusu olursa elbisenin nitelikleri mahalli idarelerce tesbit edilir. Kadın, kocası sefere çıkarken, gelmediği günler için nafakasına, ondan kefil alabilir. Âdetli günlerinde kocasından ayrı yatmak isterse, ayrı bir yatak istemek hakkıdır.

Durumuna göre kadın kocasından hizmetçi isteyebilir. Hizmetçinin ücreti kocasına aittir. Örfe göre kadınların yapmaması ayıplanan ev işleri dışında kadın, hiçbir iş yapmak zorunda değildir.

Ihtiyaç duyarsa kocasıyla aylık nafaka miktarında anlaşırlar. Yetmediğini anlarsa artırmasını ister, koca kabul etmezse mahkemeye başvurabilir.

Kadın kocanın yakınlarını istemediği takdirde, kocası onu müstakil bir evde oturtmak zorundadır. Buna sebep olarak, kocasıyla oynaşmak ve yararlanmak arzusuna, onların bulunmasının engel olacağı gösterilmiştir. Hattâ cinsel ilişkiyi bilmeyecek kadar küçük olan çocuğu dışındakiler için de aynı sebeble ayrı odalar istemek, kadının hakkıdır.

Kadının, haftada bir kez anne-babasını ziyaret hakkıvardır, erkek buna engel olamaz.

Erkeğin haklarına bir zarar vemeyen meşru işlerde; kadının meşru çerçevede çalışmak hakkıdır.

Âdet ve lohusalıktan ötürü hamama gitmek istediği takdirde, hamam parasını erkek verir, ancak hamamda avret yerlerinin açılmamasına riayet edilmediği biliniyorsa, kadın hamama gönderilmez.

"Ric'î" (dönülebilir) ya da "bâin" talakla boşanan karısının her türlü nafakasını, iddeti içerisinde erkek verir.

Bu söylediklerimiz bütün fıkıh kitaplannda kadının erkek üzerindeki hakları sayılırken açıklanan konulardan sadece birkaç örnektir. Sonra bunlar birer tavsiye niteliğinde değil, yaptırımı olan kanûni haklardır. Karadeniz'de, Anadolu'da. şurada-buradâ kadınlar çalıştırılıyor ve ancak erkeğin yapabileceği zor işler altında eziliyorlarsa, bunun suçu İslam'ın değil, Islâmı onların hayatından uzaklaştıranların olsa gerektir.,

Bir seçim sözkonusu olduğunda kadının seçme hakkının bulunduğunu çoğu Islâm bilginleri söylemişlerdir. Çünkü onların böyle bir hakkının olmadığına dair hiçbir delil yoktur. Kaldı ki seçme, "bey"at"tan ibarettir. Halbuki, Peygamberimiz kadınlardan da bey'at almıştır. (bk. Kur'ân-ı Kerîm 60/12 âyeti ve tefsirleri.) Hz. Ömer'den sonra seçilecek halife için, evlenmemiş genç kızlar dahil, herkesten fikir alınmıştır.(bk. Muhammed Hamîdullah, Islâm Müesseselerine Giriş Ist.1981, s. 112 (Ibn Kesîr'den nakil))

Nihayet kadın öldüğünde kefeni de kocasına aittir. (Özet olarak sunduğumuz bu maddelerin daha geniş bir açıklaması için bk. Ibn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, Mısır 1380 (1960) NI/571 vd. Ayrıca bütün fıkıh kitaplarının nafaka bölümleri ve özellikle Serahsî, Mebsût V/180 vd.)

Görüldüğü gibi kadın geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır. Ve bütün bunlar bir anlaşmazlık sözkonusu olduğunda mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanunî haklardır. Yoksa Islâm'da karı-koca birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimiz'in ev işlerine yardım etmesi, Hz. Ali ile eşi Fatıma arasında iş bölümü yapması gibi.

AİLEDE KADIN:

İslâm, yaratılış itibarıyla kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını bildirir "Ey insanlar; Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık..." (el-Hucurat, 49/13). Yine İslâm dini kadın ve erkek arasında bir ayrımın sözkonusu olmadığını, doğum, ölüm ve daha sonraki hayatlarında bu iki cinsin birbirinden üstün bir tarafı olmadığını beyan eder. Çünkü insan Allah huzuruna yardımcısız, tek başına çıkarak, hesabını kendisi verecektir (Meryem, 19/93). İman sahibi, salih amel işleyerek Allah yolundan ayrılmayan kadınların durumu Kur'an'da "ahirette ebedî bir hayat sürüp Cennete gidecek kişiler" arasında zikredilir (en-Nahl, 16/97).

Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir. Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır. İslâm dini cahiliyyet hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hâkimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısının sürdürmüştür. O, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle biribirlerine karşı haksızlık görülmemektedir. İslâm düzeni aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır.

İslâm aile reisi olarak bu görevi erkeğe vermiştir. "Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler (ailenin reisidirler). Bu sebepledir ki Allah bazılarını (erkekleri) bazılarınızdan (kadınlardan) üstün kılmıştır. Bir de (erkekler onlara) mallarından infak etmektedirler..." (en-Nisâ, 4/34). Yine Allahu Teâla başka bir âyette "...(Erkeklerin kadınlar) üzerindeki (hakları) gibi kadınların da erkeklerin) ma'ruf şekilde lehlerine de (hakları) vardır. Erkeklerin ise kadınların üzerinde bir dereceleri vardır. Allah, aziz (mutlak galib)dir, hakîm (gerçek hüküm ve hikmet sahibi)dir" (el-Bakara, 2/28) buyurarak aile reisliği görevini erkeğe vermiştir. Erkeğin aile reisliğinde, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve aileyi her türlü dış tesirlerden koruma görevi de sözkonusu olduğu için ona büyük sorumluluk düşer. Buna karşılık erkek aile içerisinde kadının şahsi malına karışamadığı gibi ona bazı yükümlülükler yükleyemez. Hatta kadın çocuğa bakmak istemezse kocasından bir bakıcı bile isteyebilir ve ev işlerini yapmayabilir. Ama buna rağmen bu tür ev ile ilgili iş ve sorumluluklar kadının takvasının göstergesi olduğundan Peygamberimiz (s.a.s) tarafından teşvik edilmiştir. Kadın erkeğin meşru dairedeki emirlerine itaat etmekle mükellef tutulmuştur (Ebu Davud, Nikâh, 40).

İslâm aile hayatının devamı karşılıklı hakların korunmasıyla mümkündür. "Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır" (Tirmizi, Radâ', 11). Karşılıklı haklarda kadının teslimiyeti ve itaatinden maksat ise kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir.

KADININ KOCASI ÜZERİNDEKİ HAKLARI:

Erkek ailenin geçimini sağlamakla görevli olduğu için kadının maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve bunu da İslâm dairesi içerisinde gerçekleştirmek zorundadır (en-Nisa, 4/34). Erkek kadınla iyi geçinmek ve onun haklarını korumakla yükümlüdür "...Onlarla (zevcelerinizle) iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa (sabredin). Olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah (ü Teâlâ) onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. (Olur ki Allah size onlardan hayırlı evlâd ihsan eder, yahud, aranızda muhabbet oluverir)" (en-Nisâ, 4/1 9).

İslâm, her şeyden önce erkeğe verilmiş olan aileyi yönetmek ve reislik yetkisini kötüye kullanmayı yasaklar. Bundaki amaç aile düzeninin korunmasıdır. Bu bakımdan erkeğin bu şekilde bir imtiyazı kadın üzerinde zulümkâr bir şekilde kullanması caiz değildir. Ancak böyle bir ilişki sonucu kadın ve erkek arasındaki ilişkiler normal seyrinde gidebilir.

İslâm, kadının sosyal ilişkiler yönünden yeteneklerini ve yeterliliğini, mümkün olan azami düzeyde meşru daireler içerisinde kullanmasına izin verir. Yine bu sosyal çerçevede en güzel şekilde müslümanlara yardımcı olması için çalışma ve faaliyetleri yerine getirme, ilim öğrenme özgürlüğünü verir (Buhârî, İlim, 36;İbrahim Cemal, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, terc. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1987, s. 483 vd.).

"Kadın eğe kemiği gibidir. Eğer onu doğrultmaya kalkarsan kırılır. Mutlu olmak istersen o eğrilikle birlikte kabul et" (Buhârî, Nikâh, 79). "Sizin en hayırlınız hanımına karşı en iyi olandır" (Tirmizi, Radâ, 11; İbn Mace, Nikâh, 50). Bu hadislerden Peygamberimizin kadınlar konusunda müslümanları sürekli uyardığı ve onlarla iyi geçinmeyi tavsiye ettiğini öğreniyoruz. Kadın dövülmez, nasihat edilir. Yalnız kadın âsî olur erkeğini İslâmî ölçülerde dinlemezse ve mahrem olmayan kimselerle oturup kalkar ve erkeğin malını savurganlıkla harcar, aile sırlarını dışarı çıkarırsa önce uyarıda bulunulur, bunun şiddeti biraz arttırılır ancak yine fayda sağlamıyorsa duruma göre korkutmak için biraz dövülebilir (en-Nisa, 4/34). Ancak bu da fayda vermiyorsa dövülmemelidir.

KOCANIN KADIN ÜZERİNDEKİ HAKLARI:

"Erkekler kadınlar üzerinde yönetici (kavvâm) dırlar. Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar" (en-Nisa, 4/34). "İyi kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini kocasının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır... " (en-Nisa, 4/34).

Kadınlar kocalarına karşı itaatli ve saygılı olmalıdırlar ki koca da aile içerisinde gereği gibi vazifelerini yapabilsin. Kadın meşru şartlarda kocasına itaat etmekle mükelleftir. Ayrıca yaptığı ev işleri ve çocuk yetiştirme ise kadının takvasını artıran hususlardır. Çünkü İslâm böyle bir sorumluluğu kadına şart koşmamış, teşvik ederek Allah'ın rızasını kazanacaklarını bildirmiştir.

Erkekler kadınlardan, kadınlarda bulunmayan bazı doğal nitelik ve güçlere sahip oldukları için üstündürler. Yoksa bu onların şeref ve fazîlet bakımından üstün oldukları anlamına gelmez (Mevdûdî, Tefhimu'l Kur'an, I, İstanbul 1986, s. 317, 318). "Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, ırzını korur ve kocasına itaat ederse cennet kapıları ona açıktır" (Buhârî, Miskat, II, 202). Yalnız buradaki itaat Allah'ın emirleri çerçevesinde olacağından kocanın bunu hiçe sayması durumunda kadının kocasına karşı itaatı gerekmez. Çünkü Allah'a itaat, kocaya itaatten önce gelir.

Ailede karı-koca arasında karşılıklı tatmin gerekli olan bir ihtiyaç olduğundan her iki tarafın bunu gözardı etmesi doğru değildir. Normal hallerde kadın kocasının bu durumunu bilmeli ve ona karşı saygılı olmalıdır. İslâm yaradılış bakımından kadın ve erkeğin eşit olduğunu savunur. Erkek-kadın eşitliğinde dünyaya ait cezalarda da fark bulunmaz. Kadına karşı işlenen suçlarla, erkeğe karşı işlenen suçların cezası aynıdır. Mirasta kadının erkeğin yarısı kadar hisse alması kadını küçültücü bir hareket olmadığı gibi eşitsizlik de değildir. İslâm'ın kadına bakışı ve erkeğin onun işlerini çekip çevirmekle yükümlü oluşu, evliliğinden önce gerekli harcamaları yapma görevini kadının velisine vermiş olması, evliliğinden sonra ise bu harcamaları kocasına yüklemiş olduğu hususu bilindiğinde, Allah'ın bu konuda ne gibi bir hikmet murad ettiği açıkça anlaşılır.

Kadın, almış olduğu mirastan erkeğe sadece gönül rızası ile olanın dışında hiç bir şey harcamamakta serbesttir. Buna karşılık erkek, her durumda harcamak görevi ile yükümlüdür. Böylelikle kadın miras almakla birlikte ona el de sürmeyebilmektedir (İbrahim Cemal, a.g.e. s. 485).

Allahu Teâlâ kadını evin sahibesi olarak yaratmıştır. Erkek ailenin geçimini sağlamak, mal kazanmakla görevli olduğu gibi, kadın da bu malları evin işlerini gereken şekilde yürütmek üzere harcamakla yükümlüdür. Çünkü kadın, kocasının evinin çobanıdır. Bunun dışında İslâm, evin dışında kalan görevlerin hiçbirinde kadını yükümlü tutmaz. Kur'an "Ve evlerinizde oturunuz" (el-Ahzâb, 33/33) âyetiyle kadını evinde oturmaya teşvik etmiştir. Ancak bazı hallerde kadının evin dışına çıkması gerekebilir. Meselâ; kadının işlerini görüp gözetecek erkeğin bulunmaması, yahut ailenin içinde bulunduğu sıkıntılar dolayısıyla evin dışında çalışmak zorunda kalması, erkeğin geçim sıkıntısı içerisinde bulunması, hasta olması, geçimi sağlamaktan âciz olması bu türden şart ve durumlarla karşı karşıya kalınması halinde İslâm hukukunda bir genişlik ve bir çıkar yol sözkonusudur. "Allah, siz kadınlara ihtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin vermiştir. (Buhârî-Müslim). Ancak bütün bunlara karşın içinde bulunduğumuz koşullarda ne kadar İslâmî ölçülere uyarsa uysun müslüman bir kadın çarşıda-sokakta, iş hayatında kötülerin gözünden kendini koruyamamaktadır. O bakımdan geçimi zor şartlar içerisinde olsa da kadınlar sokaklardan uzak olmalıdır.

alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »


Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)'a bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu.
(Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), aleyhissalâtu vesselâm:

"Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu?" dedi. Bizler:

"Hayır!" diye cevap verince:

"(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır" buyurdu."


[Buhârî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22, (2754).]



Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

"Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır."

[Tirmizî, Birr 16, (1925); Ebû Dâvud, Edeb 66, (4941).]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

***Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Sizin sürdüğünüz dünya hayatında (iki şey) bana hoş göründü: Kadın ve güzel koku; bununla beraber namaz kılmak gözümün nûrudur." buyurdu.
(Nesâî, 28/2,36/1; İmâmı Ahmed, Müsned III-128,285)


En son Gul tarafından 14 Ara 2009, 21:33 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Hz Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim "
Tirmizi, Rada' 10, (1159)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer ''
Tirmizi, Radâ 10, (1161)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Ebu'I - Verd İbnu Sümâme anlatıyor: "Hz Ali (radıyallahu anh) İbnu Ağyed'e dedi ki: "Sana kendimden ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın kızı Fâtıma (radıyallahu anhâ)'dan -ki o, babasına, ailesinin en sevgili olanı idi- bahsedeyim mi?''
"Evet, bahsedin!'' dedim Bunun üzerine:
"Fâtıma radıyallahu anhâ değirmen çevirirdi; elinde yaralar meydana gelirdi Kırba ile su taşırdı Bu da boynunda yaralar açtı Evi süpürüyordu Üstü başı toz-toprak oldu (Bu sıralarda) Rasûlüllah'a bir kısım köleler getirilmişti Fâtıma 'ya:
"Babana kadar gidip bir köle istesen!" dedim Gitti Aleyhisselâtu vesselâm'ın yanında bazılarının konuşmakta olduklarını gördü ve geri döndü Ertesi gün Resulullah Fâtıma'ya gelerek:
"Kızım ihtiyacın ne idi?" diye sordu Fâtıma süküt edip cevap vermedi Ben araya girip:
"Ben anlatayım Ey Allah'ın Resülü!'' dedim ve açıkladım: "Fatıma'nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim Bu açıklamam üzerine Resulullah:
"Ey Fatıma, Allah'tan kork, Allah'a olan farzlarını eda et, aileyin işlerini yap Yatağına girince otuzüç kere sübhanallah, otuzüç kere elhamdülillah, otuzüç kere Allahuekber de Böylece hepsi yüz yapar Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır " buyurdular Fatıma (radıyallahu anha):
"Allah'dan ve Allah'ın Resulünden razıyım" dedi Resulullah ona hizmetçi vermedi "

Buhari, Fedailul Ashab 9, Humus 6, Nafakat 6, 7, Da'avat 11; Müslim, 80, (2727); Tirmizi, Da'avat 24, (3405); Ebu Davud, Harac 20, (2988, 2989), Edeb 109, (5062, 5063)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Amr İbnu'I-Ahvas (radıyalİahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kadınlara karşı hayırhah olun Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidirler Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler Eğer işlerlerse yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün Size itaat ederlerse haklarında aşırı gitmeye bahane aramayın Bilesiniz, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır Bilesiniz onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır ''
Tirmizi, Tefsir Tevbe, (3087)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

İbnu Abbas radıyALLAHu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Mazur bir sebep yokken kocasından boşanma talep eden kadın cennetin kokusunu bile bulamaz. Halbuki cennetin kokusu kırk yıllık yürüme mesafesinden duyulur."(Kütüb-i Sitte, 6597)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Yine Ebu Hüreyre (radiyALLAHu anh) anlatiyor: "Ey ALLAH'in Resulü. dedi, hangi kadin daha hayirlidir?''
"Kocasi bakinca onu sürura garkeden, emredince itaat eden nefis ve malinda, kocasinin hosuna gitmeyen seyle ona muhalefet etmeyen kadin!" diye cevap verdi." Nesai, Nikah 14 (6,68).
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

***Mü’minlerin Annesi Âişe (r.a):

” Ey Allah’ın Rasûlü, cihadı amellerin en üstünü olarak görmekteyiz. Öyleyse biz de cihad etsek?" demiş, O da: “Hayır, sizler için cihad kabul olunmuş bir hacdır.” buyurmuştur.***

(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:772)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Tefsir-ul Ayyâşî'de yer aldığına göre Abdullah b. Kaddah, İmam Sadık'tan (a.s), o da babasından şöyle rivayet eder: "Adamın biri Hz. Ali'ye geldi ve: 'Ey Emir-el Mü'minin, karnımda bir ağrı var.' dedi. Hz. Ali: 'Eşin var mı?' diye sordu. Adam 'evet, var' dedi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi: 'Ondan gönül hoşnutluğu ile kendi malından vereceği bir bağış iste ve onunla bal satın al. Sonra o bala yağmur suyu dök ve iç. Çünkü ben yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu işittim: Biz gökten bereketli bir su indirdik." [Kaf, 9] "Arıların karnından değişik rengi olan bir içecek çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. [Nahl, 68] Eğer eşleriniz gönül hoşluğu ile mehirlerinin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu afiyetle yiyin. [Nisâ, 4] Bu dediğimi yaparsan inşallah şifa bulursun.' Adam, Hz. Ali'nin dediğini yaptı ve iyileşti." (c.1, s.218, h:15)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Abdullah b. Abbas (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v)’i şöyle buyururken işitmiştir: “Hiçbir erkek, yabancı bir kadınla yalnız başına kalmasın. Bir kadın da yanında nikah düşmeyen bir yakını olmadan yolculuğa çıkmasın.” Bunun üzerine bir kimse ayağa kalktı ve: “Ey Allah’ın Rasûlü, şu, şu gazalara gitmek için kaydoldum, fakat bu arada hanımım da hacca gidecek?” dedi, O da: “Sen git, hanımınla beraber haccet” buyurdu.

(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:1289)
En son Gul tarafından 19 Ara 2009, 21:45 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

ÜMMÜ ZER' HADİSİ

3279 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Onbir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber vermede ve hiçbir şeyi gizlemiyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar:

Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçın) blr dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün '' dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (de zemmederek): "Ben kocamın haberini fâş etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük herşeyini söyleyip bırakmamam gerekir, (bu ise kolay değil) '' dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna işaret etti).
Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım, konuşmazsam muallakta bırakılırım '' dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi).
Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne usanılır '' dedi.
Beşincisi: "Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana bıraktığı (ev işlerinden hesap) sormaz'' dedi.
Altıncısı: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çokyer, içti mi sömürür, yattı mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.'' (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka birşey düşünmediğini söylemek ister.)
Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur) '' dedi.
Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar" dedi.
Dokuzuncusu: "Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur (boylu posludur), ocağının külü çoktur, evi meclise yakın (misafırperver) bir adamdır'' dedi.
Onuncusu: "Kocam maliktir, hem de ne mâlik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra mâliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helâk olacaklarını anlarlar. (Yani develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)
Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr'dir. Amma ne Ebu Zerr'dir! Anlatayım: Kulaklarımı zinetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir âilenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebü Zerr'in annesi de var: Ümmü Ebü Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.

Ebü Zerr 'in oğlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın gibidir. Onu dört aylık bir kuzunun tek budu doyurur, (az yer). Ebu Zerr'in bir de kızı var. Ama o ne terbiyelidir. Babasına itaatkârdır. Anasına da itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur. Endamıyla (kuma ve akranlarını) çatlatır.

Ebu Zerr'in bir de câriyesi var. O ne sadakatli, ne iyi câriyedir. Aile sırrımızı kimseye söylemez, evimizin azığını asla ifsad ve israf etmez, evimizde çer çöp bırakmaz, temiz tutar. Nâmusludur, eve kir getirmez.

Bir gün Ebu Zerr evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda, bir kadına rastladı. Kadının, beraberinde, pars gibi çevik iki çocuğu vardı, koltuğunun altından kadının memeleriyle oynuyorlardı. (Kocam bu kadını sevmiş olacak ki) beni bıraktı, onunla evlendi. Ondan sonra ben de şeref sâhibi bir adamla evlendim. O da güzel ata binerdi. Hattî mızrağını alır ve akşam üzeri deve ve sığır nev'inden birçok hayvan sürer, bana getirirdi. Getirdiği her çeşit hayvandan bana bir çift verirdi. (Bu kocam da bana:)

"Ey Ümmü Zerr! Ye, iç ve akrabalarına ihsanda bulun! '' derdi. Ümmü Zerr der ki: "Buna rağmen, ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin hepsini bir araya toplasam, Ebu Zerr'in en küçük kabını dolduramaz."

Bu hadisi rivayet eden Hz. Aişe der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (gönlümü almak için):

"Ey Aişe, buyurdular, ben sana Ebu Zerr'in Ümmü Zerr'e nisbeti gibiyim. (Şu farkla ki Ebu Zerr Ümmü Zerr'i boşamıştır, ben seni boşamadım. Biz beraber yaşayacağız).''

Buhari, Nikâh 82 ; Müslim, Fedâilü's-Sahâbe 92, (2448).

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim
Ummü seleme ( R.A.) anlatıyor.

Allah`ın Resülü`ne sordum:

- Ya Resülellah ! Dünya kadınları ( ndan Cennet`e girecekler ) mi yoksa Cennet icin yaratılan huriler mi daha üstündür ? ( Ne buyurursunuz ?)

- Dıstan giyilen elbisenin içten giyilen iç çamaşırlara üstünlügü gibi dünya kadınları hurilerden daha üstündür.

- Peki bu nasıl olur Ya Resulellah !

- Namazları, oruçları ve yüce olan Allah`a yaptıkları diger ibadetleri ile olur. Allah onların yüzlerine nurunu sindirecek, vücudlarına da ipekler giydirecektir.

Onların Cennet`te ten renkleri beyazdir. Elbiseleri de yeşildir. Zinetleri ise sarıdır. Buhurlandıkları inciden, tarakları da altındandır. şu güfteyi søyler dururlar :

Ebediyiz biz, asla ölmeyiz.Cazibeliyiz, hiç mi hiç pörsumeyiz.Yerleşigiz, ebediyyen göç etmeyiz. Razıyız.asla öfkelenmeyiz.

Kendisi bize, bizim de kendisine eş oldugumuz kişiye müjdeler olsun.” ( 8 )
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Ümmü Seleme (r.a.): “Bir gece Hz. Peygamber (s.a.v) uykusundan uyandı ve: “Sübhânellah! Bu gece ne fitneler indirildi, ne hazineler açıldı. Hane sahiplerini uyandırın. Dünyadayken giyinmiş ama ahirette (amelce)çıplak nice kadınlar var!...” buyurdu.” demiştir.

(Hane sahiplerinden maksat, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ev halkıdır. Kendisi bu durumu rüyasında görmüş ve ev halkını uyandırarak ahiret azığı olarak amellerini arttırmalarını tenbihlemiştir.)

(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:95)
En son Gul tarafından 20 Mar 2010, 07:09 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

GUL kardeşimiz konu başlığınız için teşekürler ederim...ELerinize sağlık...

Belh’in meşhur velisi Hatim-i Asam, (852 -H.237) hacca gidiyordu. Hanımına teklifte bulundu:

- Hanim, ne kadar nafaka bırakayım sana, ben gelinceye kadar?

Tevekkül ve teslimiyet timsali hanimin cevabi ibretliydi:

-Ne kadar yasayacaksam o kadar!

- Hanim senin ne kadar yaşayacağını ben ne bileyim?..

- Öyle ise dedi, benim nafakamı ne kadar yasayacağımı bilene bırak. O beni şimdiye kadar hiç nafakasız bırakmadı, şimdiden sonra da bırakmaz. Sen harçlığını yanında tut, gurbette sana lazım olabilir.

Hatim-i Asam yola çıktıktan sonra mahalle hanımları ziyarete geldiler.

- Allah kavuştursun beyiniz hacca gitti, dediler. Hemen arkasından da mahalleli dille sormadan edemediler:

- Beyin sana ne kadar rızık bıraktı gelinceye kadar?..

- Benim beyim rızık veren değil rızık yiyendir. Rızık yiyen, rızık veremez. Ben rızkımı hep rızık verenden beklemişim şimdiye kadar. O beni hiç rızıksız bırakmamış, yine de bırakmayacağına inanıyorum.

Aradan çok geçmedi Hatim’in evinin kapısında at kişnemeleri duyuldu. Dışarıya çıkan hanim, bir atlı kafilesiyle karsılaştı. Hacıları uğurlamaktan donen Bağdat halifesi susamış, su içmek için uğramış buraya.

Hanim hemen bir testi su ile bir bardak uzattı. Soğuk suyu kana kana içen halife yanındaki vezirine emir verdi:

- İçtiğimiz suyun bedelini bize yakışan şekilde öde!..

Toprak çanağın içini altınla dolduran vezir, bardağı kapının yanına bırakırken söylendi:

- Allah’a emanet olun bacım, soğuk suyunu içtik, hakkini helal et...
Kafile uzaklaşırken Hatim’in hanimi bardağın içinde beyi hacdan dönünceye kadar yetip de artacak miktarda para bırakıldığını gördü. Her zaman yaptığı gibi yine seccadesine yönelip şükür secdesine kapandı:

- Rab’im dedi, çocukken anam babamın eliyle gönderiyordun rızkımı. Evlenince beyim Hatim’le göndermeye başladın rızkımı... Simdi ise beyim hacca gitti, bu defa da halifeyle gönderiyorsun rızkımı. Beni hayatim boyunca hiç rızıksız bırakmadın. Zaten ben de seni hep böyle bildim. Bu yüzden tevekkül ve teslimiyetim hiç azalmadı, hep arttı. Ancak çevremdekiler ayni değiller. Onlar tevekkülsüz ve teslimiyetsizler... Hemen hücuma geçiyor, tevekkülsüzlük telkin ediyorlar bizlere... Sen tevekkül ve teslimiyet duyguları nasip eyle bu aile bireylerine de, asil rızkı verenin sen olduğunu onlar da anlasınlar, senin kimseyi rızıksız bırakmayacağını idrakte onlar da gaflete düşmesinler, huzurlu yaşasınlar...


Geçmişte aile hayatına sabır ve tevekkül hâkimdi. Aile fertleri ne kadar imkana sahiplerse ona şükreder, sahip olmadıklarının hasret ve hırsı içinde çırpınmaz, mahrumiyet duygusuna kapılmazlardı. Rab’imizin takdir buyurduğu kısmetimiz bu kadarmış, diyerek şükreder, huzur bulurlardı. Şimdilerde bunalım yaşayan,şuyum da olsa buyumda olsa diyerek mutsuzluğu üstüne bir hırka gibi giyinmiş bizler... Bakmalıyız ki... Geçmişte ne turlu bir tevekkül ve teslimiyet söz konusu olmuş bazı hanımlarda... Rab’imiz de böylesine tevekkül ve teslimiyet sahibi hanımlara nasıl sebepler halk edip rızkını göndermiş...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Hakan kardeşime, has-an kardeşime, hayy-dost kardeşime ve nurye abla size bu açılmış olan başlığın ilerlemesi için paylaşımlarda bulunduğunuz için çok teşekkür ederim. İnşaallah hepberaber bu konuya sahip çıkarız.

Hocamız Kuran-ı Kerim'de kadın konusunu araştırmamızı istemekte. Çünki bu konuyu doğru anladığımız taktirde Resulullah (s.a.v)'e, Allah için hizmet etmiş olacağımızı söylemekte. İnşaallah en kısa zamanda Kuranı Kerimdeki kadın ile ilgili ayeti kerimeleride bu başlık altında ya da başka bir başlık altında toplama gayretine girebiliriz. Tüm Muhammedinur üyelerinden(kadın-erkek) katkı göstermelerini beklemekteyiz. İnşaallah.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Gul yazdı:Hakan kardeşime, has-an kardeşime, hayy-dost kardeşime ve nurye abla size bu açılmış olan başlığın ilerlemesi için paylaşımlarda bulunduğunuz için çok teşekkür ederim. İnşaallah hepberaber bu konuya sahip çıkarız.

Hocamız Kuran-ı Kerim'de kadın konusunu araştırmamızı istemekte. Çünki bu konuyu doğru anladığımız taktirde Resulullah (s.a.v)'e, Allah için hizmet etmiş olacağımızı söylemekte. İnşaallah en kısa zamanda Kuranı Kerimdeki kadın ile ilgili ayeti kerimeleride bu başlık altında ya da başka bir başlık altında toplama gayretine girebiliriz. Tüm Muhammedinur üyelerinden(kadın-erkek) katkı göstermelerini beklemekteyiz. İnşaallah.
Çalışkan kardeşimiz GUL bilgileriniz için teşekür ederiz...HİZMETlerinizde kolaylıklar dileriz...Yazılan tüm kelimeler, Dua niyetiyle Ya Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)un huzurunda kabul olanlardan olsun...İNŞÂALLAH!

***Arabî Muhiddin (Kaddasallahu sırrıhu): "HAKK (celle celâluhu)'dan hakkını alan esmâ, kadın kapısından çıkar" buyuruyor...
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Kadın iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir arkadaş, merhamet timsali, şefkat abidesi ve hepsinden önemlisi “Allah’ın insanlığa rahmeti”[1] dir. Bu yüceliklere sahip olan böyle bir varlık olan “kadını yeniden okumak” ve İslam’ın ona verdiği yüce değerleri bulmak için en son din olan İslam dininin yüce değerlerini incelemekten başka bir seçenek yoktur.

Bu makalede Allah’ın (c.c) insan olarak yarattığı varlıklar içerisinde yer alan kadının şahsiyeti ve yüceliğini ele alarak ona İslam’ın verdiği gerçek değeri ele almaya çalışacağız.

O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren”[2] dir. başka bir ayette ise şöyle buyurulmuştur: Size şekil vermiş ve şeklinizi güzel yapmıştır.”[3] Yarattığı her şeyin bir anlam ve hikmeti vardır, yaratma gücüne sahip olan yüce Allah’tır. Her şeye bir yörünge ve ölçü tayin eden de hiç şüphesiz Allah’tır. “Ölçüyü koydu.”[4] Varlıklar belirlenen yörüngeyi, sistemi aşacak olurlarsa düzenleri bozulur ve yok olup giderler. Rahman’ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın.”[5] Elbette ki her şeye bir düzen koymuş ve asla yarattığı hiç bir şeyde düzensizlik ve anarşi yoktur.. “her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen”[6] O’dur. “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.” Ve “O’nun katında her şey bir ölçüye göredir.”

Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde var etmiştir.[7]

Yüce Allah her şeyi çiftiyle yaratmıştır. Evrene baktığımızda gördüğümüz her şeyin bir eşini de beraberinde görürüz. Bu yaratılışın kanunu, Allah’ın kurduğu bir sistemdir. Özellikle canlılar aleminde her şeyin eri olduğu gibi her şeyin de dişisi de mevcut bulunmaktadır. Bu yaratılış sisteminin en iyi şekilde işlemesini sağlayan temel unsurlardan biridir. Allah her şeyi bir nizam ve ölçü içerisinde yaratmıştır.

“Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın”[8]

“Göğün boşluğunda Allah’ın buyruğuna boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları Allah’tan başka tutan kimse yoktur. İman eden kavim için bunda dersler vardır.”[9]

Yüce Allah gökte uçan kuşlarda yerde gezen karıncalara bakıp ibretler almamızı ve dersler çıkarmamızı tavsiye ediyor. Allah’ın yarattığı her şeyde düşünen ve aklını çalıştıran insanlar için bir ders ve ibret vardır.

Aynı şekilde bizleri yaratan Allah kendi yaratılışımızda da nice ibret ve derslerin olduğunu ve bunları düşünmemizi öğütlemektedir. Eğer düşünürsek asla kadının kendisini “neden kadın olarak yaratıldım?” diyerek aşağılamasının asla doğru ve islami bir davranış olmadığını görürüz.

İslamiyet cahili sistemlerde kadını saplandığı zillet batağından kurtararak izzetin zirvesine ulaştırmaktadır.“Şüphesiz, Allah (c.c) katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır.”[10] Üstünlük takvadadır. Takvalı kim olursa olsun üstün sayılmıştır. Bizde (örfi dinde) ise maddi güce sahip olan erkeğin üstün olduğu göz önünde tutulmuş ama İslam bu görüşü yıkmaya çalışmıştır. Hz. Ali’nin (a.s) buyurduğu gibi “En akıllınız, en çok sakınanız (takvalı olanınız) dır.”[11] Üstünlük takvadaysa ve Allah’ın ayetleri herkese şamilse ve kadın da sakınıyorsa meleklerin derecesine hatta daha üstüne çıkabilir demektir. Sakınmayan erkek nasıl olurda sakınan kadından üstün olabilir? Erkek sakınmıyorsa esfeli safilin “aşağıların en aşağısı”[12] haline düşüyorsa nasıl olurda Allah’ın aşağılık kıldık dediğini biz en üstün tutabiliriz.? Aynı şekilde aşağıların aşağısına düşen kadını nasıl olur da alay-i illiyyin’e (yücelerin yücesine) çıkarabiliriz. İnsanlar ister kadın olsun ister erkek takvaları ölçüsünce değerlendirilmelidirler ve hak ettikleri değerleri onlara veren İslam olmalıdır. Hz. Ali’nin buyurduğu gibi “İnsanların en akıllısı, Allah’a en yakın olan kimsedir”[13] Allah’a en yakın olan kimse en çok korunan kimse demektir. Allah’a göre akıllılığın değeri takva ölçüsüncedir.

İster erkek ister kadın her ikisinin de çabasının sonucu kendisinedir. Kim çalışır iyi bir kul olma yolunda adım atarsa Allah ayırım yapmaksızın her ikisinden de kabul buyuracaktır. “İnsan için sadece çalıştığı vardır.”[14]

"Müslüman erkekler ve kadınlar, mümin erkekler ve kadınlar Allah'a itaat eden erkekler ve kadınlar, doğru olan erkekler ve kadınlar, namuslarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeler ve kadınlar... işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır.”[15]

Kadına yapılan zulüm ve işkence, onu aşağılayan her türlü sözlü ve fiili sataşma, onu hor ve zelil görmek, erkekten aşağı görmek, ona hakaret etmek velhasıl kendisine yapılmasını istemediğini kadınına yapması ve layık görmesi bunların hepsi cahiliye davranışlarının kalıntılarıdır. Kur’an ise bu tür davranışları şiddetle yermiş ve hesabının sorulacağını açıkça beyan etmiştir: “Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman;”[16]

“Erkeklere kazandıklarından bir pay olduğu gibi kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır.”[17] ayetiyle erkeklerle arasındaki farkı kaldıran İslam, diğer yandan da kadınlara görüş belirtme ve oy verme hakkını tanımaktadır. Allah Resulü (s.a.a) Kur’an-ı Kerim’in emri ile kadınlardan biat alarak ve onları kabul ederek onlara bu hakkı yüzyıllar öncesinden vermiştir: “Sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et.”[18] İmam Ali’ (a.s) “Ey insanlar! Şüphesiz Ademden ne kul ve ne de cariye doğmuştur. Tüm insanlar (kadın ve erkek) hürdür.”[19] ve “kimsenin kölesi olma çünkü Allah (c.c) seni özgür yaratmıştır.”[20] diyerek insana özgürlüğünü öğretmekte bu konudaki her türlü tereddüdü ortadan kaldırmaktadır.

İslam, kadını öğretileri ışığında yüceltti. Öyle ki kadını ilahi risaletin bekçisi ve islami hüküm ve adabın beyan edicisi kılmış ve erkeklere bir emanet olarak vermiştir. Veda hutbesinde Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizler üzerinde hakları vardır. Ben size onlara iyi davranmanızı vasiyet ediyorum. Onlar size Allah’ın emanetleridirler.” Emanete yapılan hıyanetin sorgusu elbette olacaktır.

“Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle gelir, sonra haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu ödenir.”[21]

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de müminlerin sıfatlarından bahsederken şöyle buyuruyor:

“Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.”[22] Emanet edilen bir şey en güzel şekilde korunmak ve evin en güzel ve emniyet açısından en güvenilir yerine konmak zorundadır ki güzel korunabilsin ve emanet ehline sağlam bir şeklide ulaşabilsin.

“Emanetlerini ve sözlerini yerine getirenler” “İşte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.”[23]

İşte bir hayvan kadar değer görmeyen kadını İslam yüceltti ve ona azamet ve insanlık makamını bağışladı. Ortaçağ zihniyetinin taşlaşmış kalp yığınları arasında toprağa gömülen kız çocuğunu, bir meta gibi alınıp satılan kadını, günümüzün ağızlarından salya akıtan materyalist maddiyatçı patronlarına cariye yapan kadını, Fransız devrimiyle yeni bir statiko arayan ama aradığını bulamayan kadını, yeniden erkeklerin patronlaşmasına ve onların ürettiği şeylerin tüketimi için reklam firmalarının kapılarında sürünen bir paçavra haline getirilen kadını, çalışması lazım, kadın evine hapsolmamalı diyerek kendine ucuz işçi bulma peşinde olan materyalist patronları zenginleştirmekten öteye geçmeyen kadını evet günümüz kadınını İslam yüceltmiş ve “cennet anaların ayakları altındadır” diyerek, kendisine en büyük manevi değeri vermiştir.

Kadın haklarının savunmak için çalışan batılı kadınlar feminizm adına bir takım ideolojiler ortaya atmışlardır ama bu ne derece kadının sorunlarını çözebilmiştir? Bugün batıya baktığımızda dağılan aile yuvaları, babanın evladını evladın da babasını tanımadığı, annenin çocuğundan habersiz gezindiği modern sokak ve parklar, çalıştığı fabrikalar ve atölyeler ne kadar kadına özgürlük verebilmiştir acaba? Bir araba lastiğinin reklamını yapmak için eve istediği saatte gelmek istediği saatte çıkıp gitmek özgürlük sayılabilir mi? İnsanın insani değerler taşımadığı bir toplumda ne derece kadın değer kazanabilir.? Merhametsiz bir yuvada yetişen çocuk, annesini uyku saatinde gören bir çocuk, işin verdiği yorgunlukla eve gelerek stres ve bunalımdan çocuğunun tenine dahi dokunmadan koltuğun üzerine uzanan, adeta bir cesedi andıran günümüz batı feminist kadını ne derece özgür sayılabilir? Annesiz büyüyen, kreşlerde büyütülen çocuk yarın nasıl annesini tanıyabilir? Annenin şefkat ve sevgisine muhtaç olan çocuk, annesini bile görmeden büyüyüp topluma karışırsa, yarın o çocuktan nasıl merhamet kanatlarını sana germesini bekleyebilirsin?

“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen kavim için dersler vardır.”[24]

“Yarattığı her şeyi güzel yaratan”[25] Allah kadını da en “güzel yaratan,”[26] dır. Allah (c.c) kadını da en güzel şekilde yaratmış ve ona hayat arkadaşını bağışlamıştır. Birbirini tamamlayan iki varlık! Onsuz (kadınsız) olunamayacağı gibi, onsuzluğunda (erkeksiz) düşünülemediği bir varlık! Yaratılışta birbirini tamamlayan iki insan.

Eyyaşi tefsirinde zikredildiği gibi İmam Bakır’dan nakledilen bir rivayete göre “yüce Allah (c.c) Hz. Havva’yı Hz. Adem’in geri kalan toprağından yaratmıştır.”[27] Erkeğin kaburga kemiğinden değil. Kadın da Allah’ın (c.c) yarattığı ve ona ayrı şekil verdiği bir insandır.

Bir insan olarak kadını değerlendirirsek “Biz insanı en güzel şekilde yarattık.”[28] Burada Allah (c.c) ister kadın ister erkek her ikisinin de en güzel şekilde yaratıldığını bildiriyor. Evet şu konuda birleşmemiz gerekir ki insan olarak kadın en güzel şekilde yaratılmıştır. Bu ayet sadece erkekleri bağlamadığı gibi sadece kadınları da bağlamaz. Her ikisini de bağlar. Çünkü kadın ve erkek “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinizden sakının.”[29] Allah’ın insan olarak belirttiği yaratıklarıdır. Her ikisi de Allah’ın kullarıdır. Şunu iyi anlamamız lazım ki Kur’an kadın ve erkek konusunda ayırımcılık yapmamaktadır. Kur’an açısından kadın ve erkek birdir. Sadece yaratılıştaki fiziksel bir takım farklılıkların bulunması erkeklerin kadınlardan manevi yönden üstün olduğunu göstermez.

İnsanın ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilen en iyi şüphesiz Allah’tır ve onun için nelerin hayırlı ve nelerin zararlı olduğunu da en güzel bilen O’dur. Hükmedenlerin en iyi hükmedeni Allah’tır. Çünkü “ehkemu’l hakimin”dir. Elbette kadınlar hakkında en iyisini hükmetmiştir. Her şeyin en iyisini bilen elbette Allah’tır çünkü O “alim” sıfatının sahibidir. Bizi bilen ve en iyi şekilde tanıyana boyun eğmeli ve onun sunduğu geniş merhamet ve bağışlanma şemsiyesi altına girmeliyiz.

Her şeyi en güzel şekilde ayetler bize açıklıyor. İnsanın yaratılmasındaki güzellikleri görürsek, “neden kadın yaratıldık? Sorusunu da aşağılayarak soramayız herhalde. Kadın varolmasaydı hiçbir şey varolmazdı. Çünkü alemin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı ahir zaman peygamberini doğuran bir kadındır. Kadın olmasaydı alem varolmazdı. Muhammed Mustafa (s.a.a) varolmazdı. Allah’ın yaratılış düzeni kadının yaratılmasını gerektiriyordu ve de nasıl yaratılması gerektiğini de en iyi bilen Allah olduğuna göre kadını da en iyi ve güzel şekilde yaratmıştır. Kadına verdiği zarafet, incelik ve duygusallık onun kadın olmasının belki de en büyük özelliklerindendir. Kadına en iyi terbiye edici olarak baktığımızda gerek annelikte, gerek eğitimde ve gerekse öğretimde son derece başarılı olması yüce Allah’ın sıfatı olan rab sıfatının cüzisinin kadına bağışlanmış olmasıdır. En iyi terbiye edici Allah’tır hiç şüphesiz; ama ikinci planda kadındır belki de. Allah’ın sıfatlarının kadınlar üzerine yansımasına baktığımızda rab (terbiye edici) ve rauf (yumuşak) ve merhameti görmekteyiz. Terbiye etme sıfatını ona bağışlamış olmasaydı bu kadar canlılar içerisinde dişi varlıkların yavrularına gösterdiği ilgi ve şefkati göremezdik. Çünkü anne koruyucudur, şefkatlidir ve merhamet timsalidir. Tavuğun civcivleri için nasıl uçuştuğunu ve civcivlerini her türlü tehlikeden nasıl koruduğuna şahidiz. Yabancı bir ses işittiğinde çıkardığı sesle yavrularını kanatlarının altına aldığını hepimiz görmekteyiz elbette.

Hayvanların bile bu kadar merhamet ve sevgiyle besledikleri yavrulara, biz insan olarak elimizdeki bir takım feminist sloganlar sayesinde kendimizi kainatın yaratıcısının koyduğu bu düzene adeta karşı koyarcasına “ben bakmak zorunda değilim, yapmıyorum, bakmıyorum, emzirmiyorum” demek yaratılıştan verilmiş yüce ilahi donanımları gömezlikten gelmek ve kendi ilahi yeteneklerini ihmal etmektir. Müslüman kadın Allah’ın kendisine bağışladığı bu terbiye sıfatına uygun olarak hareket etmesi yaraşır. Kadının bir insan terbiye ederek yeni bir dünya yaratması sağlanabilir. Eğer kadın iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir kardeş olursa her şeyde düzen, huzur, ahenk, kardeşlik ve anlayış ortaya çıkacaktır. Yeni bir milenyumda kadının kendini yeniden gözden geçirmesi belki de bu çirkefliklerle dolu, her türlü anarşinin, terörün, zulmün, adaletsizliğin, aşağılanmanın, birbirimizi anlayamamanın, sömürgeciliğin ve sömürünün, emperyalizmin, kapitalizmin, kominizmin ve faşist eğilimlerin boy gezdiği bu dünyaya belki de en büyük huzur, adalet, kardeşlik ve anlayış sağlayan bu Müslüman kadın olacaktır.



--------------------------------------------------------------------------------

[1]İslam’da aile düzeni, s. 121, Hüseyin Ensariyan

[2] Haşr Suresi 24. ayet

[3] Tegabun Suresi 3. ayet

[4] Rahman Suresi 5. ayet

[5] Mük Suresi 3. ayet

[6] Furkan Suresi 2. ayet

[7] Fatır Suresi, 36. ayet

[8] Al-i İmran Suresi, 191. ayet

[9] Nahl Suresi 79. ayet

[10] Hucurat Suresi 13. ayet

[11] Gurer’ul Hikem, (c.2, s.370)

[12] Tin Suresi 5. ayet

[13] Gurer’ul Hikem, (c.2, s.443)

[14] Necm Suresi 39. ayet

[15] Ahzab Suresi, 35. ayet

[16] Tekvir Suresi 7. ayet

[17] Nisa Suresi, 32. ayet

[18] Mümtehine suresi 12.ayet

[19] Nehc’us-Saadet, 1/198

[20] Bihar, c. 77, s. 214

[21] Al-i İmran Suresi 161. ayet

[22] Muminun Suresi 8.ayet

[23] Mearic Suresi, 32 ve 35. ayetler

[24] Rum Suresi 21. ayet

[25] Secde Suresi 7. ayet

[26] Haşr Suresi 24. ayet

[27] İslam’da Aile Düzeni, s. 83, Hüseyin Ensariyan

[28] Tin Suresi, 5. ayet

[29] Nisa Suresi 1. ayet

Resim
Resim
alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

nur-ye yazdı: İNŞÂALLAH!
AMİN.


Resim

Abdullah b. Amr(r.a.) anlatır: “Bir adam Hz. Peygamber (s.a.v)’e geldi ve cihada katılmak için izin istedi, O da:” Annen ve baban hayatta mı “ buyurdu: “ Evet” dedi, Hz. Peygamber (s.a.v):” O halde, sen onların rızasını elde etmeye çalış.” buyurdu.

(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:1287)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Ebû Hureyre (r.a.):” Rasulullah (s.a.v)’i: “ Kureyş kadınları deveye binen kadınların en iyisidir. Çocuğa düşkün ve şefkatli, sorumluluğu altındaki kocasının emanetlerine de çok titizdir.” diye buyururken işittim.” demiştir.

(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:1429)
Resim
Cevapla

“İslamda Kadın” sayfasına dön