Yûsuf-ı Hakîkî Baba - MAHABBET-NÂME

Yusuf-i Hakîkî Baba (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Yûsuf-ı Hakîkî Baba - MAHABBET-NÂME

Mesaj gönderen Hacer »

Resim

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e&pid=3709

MAHABBET-NÂME

Sevgi Kitabı


Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Günümüz Türkçesi :
Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU



Gelin yoklukta yok olup, sevginin yüce göğünde doğalım!
Çünkü Allah’ı severseniz o da sizi sever.
Onu sevmeyen Peygamber’in izinden gidemez...

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

MAHABBET-NÂME

Hayatı – türbesi – Mescidi


GİRİŞ
1- Sevgi Yolu
2- Yâ RABBENÂ!..
3- Nasıl Sevgi?
4- Dindâr İnsan ve sevgi
5- Sevgide Riyâ Olmaz!.....
6- Sevgi Yolunda Konuşmalar
7- Sevgi Yolunun Hâlleri…………
8- Sevgi Yolu İrade ve Gayret İster
9- Sevgi istemek ve İçindeki Faydası
10- Nasıl Bir Gönle ve Neye Talipsin?.....
11- Doğru Yol nedir ve Bu Yolda Er Kişi Kimdir?
12- Tasavvuf Nedir? Olgun İnsan Kimdir?..........
13- Kendine Bir Yol Çiz ve Kurda Kuşa Yem Olma!
14- Pisliğe Talip Olan Sinek Gibi Olma!............
15- Dilini de Dinini de Koru ve Aklını Kullan!
16- Boş Yere Yaratılmadın ki! O Hâlde!
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

YUSUF HAKİKİ BABA TÜRBESİ VE MESCİDİ

Aksaray il merkezinde, kuzeydoğuda Şeyh Hamid mahallesindedir.
Türbe ve mescide ulaşım Eğri Minarenin bulunduğu yol üzerinden sağlanmaktadır.
Mescid ve türbe büyük taşla çevrilmiş bir avlu içerisinde yer almaktadır. Büyük avluya giriş kapısı taştan yapılmış olup sağında ve solunda ve iç kısımlarında 4 adet mihrapcık bulunmaktadır.
Avlu içindeki su kanalı bir küçük kemer köprü kurularak geçirilmiştir.

Mescid kısmına girişte sağ kısımda kütüphane, abdesthane kısımları konulmuştur.
Plan itibariyle komplex L şeklinde yapılmıştır.
Mescide giriş kısmında 5 tane yuvarlak içi semerdam yuvarlağı olan ara bölümüne girilmektedir.
Sol tarafta yer alan mescid kapısı demirden yapılmıştır.
Mescid kısmı yeniden yapılmıştır.
Kubbeli taş yapının içi günümüz sıvası ile sıvanmıştır.
Üst kısımları boyanmış alt kısımlarda lambiri tahta ile kaplanmıştır.
Sağ kısımda hutbe okunması amacıyla ağaçtan minber vardır.
Güney kısmında sonradan yapılmış olan tahta mihrap yer almaktadır.
Mihrabın her iki tarafında mescidin aydınlanması amacıyla kalın duvar içinde dıştan iki adet pencere yapılmıştır.

Türbe: Mescid içinde yine bir kapıyla Yusuf Hakik-i Baba’ya ait türbe kısmına geçilmektedir.
Taştan yapılmış olan bu bölüm yuvarlak kubbelidir.
Odanın orta kısmında doğu-batı istikametinde yatan ve batı kısmında baş tarafı yeşil sanduka sarığı bulunan tahta sanduka yer almaktadır.
Sandukanın üzerine yeşil renkli sanduka örtüsü serilmiştir.
Sanduka taş platform üzerine ağaç olarak semerdam çatı şeklinde yapılmıştır.
Türbenin aydınlatması batı ve güney istikametine konulan iki pencereden yapılmaktadır.
Kuzey istikametinde iki adet dikdörtgen kemerli niş yer almaktadır.
Yapı 1990 yılında yeniden tamir görmüştür.


Yusuf Hakiki Baba Türbesi ve Mescidi (Merkez) :

Aksaray Şeyh Hamit mahallesir17;nde Eğri Minare yakınlarında bulunan Yusuf Hakiki Baba Türbe ve Mescidir17;nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.
Günümüze kitabesi gelmediği gibi kaynaklarda da onunla ilgili bilgiye rastlanamamıştır.

Türbe ve mescit bir avlu içerisinde, su kanalı üzerindeki küçük bir köprüden geçilmektedir.
Mescidr17;in L şeklinde bir planı olup, 1990 yılında onarılmıştır.
İç mekan iki pencere ile aydınlatılmıştır.
Mescit mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Mescidin içerisinden Yusuf Hakiki Baba Türbesir17;ne geçilmektedir. Taştan kare planlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür.
Batı ve güney yönündeki iki pencere ile aydınlatılan türbenin içerisinde Yusuf Hakiki babar17;nın sandukası vardır.
Türbe, mescit ile birlikte 1990 yılında onarılmıştır.
Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır.


YÛSUF HAKÎKÎ BABA

Aksaray'da medfûn evliyâdan.
Halk arasında Somuncu Baba diye meşhur olan Hamîd-i Velî hazretlerinin oğludur.
Çocukluğundan îtibâren babasının terbiyesi altında yetişip kemâle eren Yûsuf Hakîkî Baba, Konya ve Aksaray medreselerinde de okudu. Babasından sonra vefâtına kadar Aksaray'daki hankâhda şeyhlik yaptı.
Hakîkînâme, Muhabbetnâme, Metâli-ül-Îmân kitapları yanında tasavvuf âdâbıyla ilgili eseri ve babasının Şerh-i Hadîs-i Erba'în adlı eserine hâşiyesi olan Yûsuf Hakîkî Baba'nın türbesi Aksaray'da Şeyh Hamîd Mahallesindeki hankâhın bahçesindedir.


Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

GİRİŞ :

Somuncu Baba’nın oğlu Yûsuf-ı Hakîkî’nin doğum tarihi bilinmemektedir.
Mahabbet-nâme müstensihi onun 1488’de vefat ettiğini söylemektedir.
Babası 1412’de vefat edince onun eğitimiyle bizzat şeyhi Hacı Bayram-ı Velî meşgul olmuş ve pek çok halifesi gibi onun da iyi bir mutasavvıf olmasına sebep olmuştur.
Allah aşkını hayatının gayesi yapmaya çalışan, varlıklara bu gözle bakan ve her konuyu aşk ekseni çevresinde işleyen Yûsuf’un bilinen eserleri şunlardır:

1. Mahabbet-nâme :
Manisa Nüshası: Manisa Muradiye Ktp., nr. 1296.
Konya Nüshası: Konya İl Halk Ktb., Uzluk Bölümü, Nr. 6968. (Yanlış olarak Divan-ı Hakîkî adı ile kaydedilmiştir. Divân-ı Hakîkî denmesinin sebebi yalnızca ilk varağının Hakîkî Divânı’na ait olmasıdır.)

2. Hakîkî-nâme :
Konya Nüshası: Konya İl Halk Ktb., Uzluk, Nr. 6968.
Mısır Nüshası: Kahire Yazmaları Kataloğunda Mektebetü’z-Zekiyye Ktp., nr. 96’da bir Hakîkî-nâme nüshası olduğu, 268 varak olduğu belirtilmekte, ancak daha fazla bilgi verilmemektedir. Bu eser görülememiştir.
Somuncuoğlu nüshası: Sadi Somuncuoğlu’nun hususi kütüphanesinde bulunan eser 2 büyük cilt hâlindedir ve Yûsuf’un kızı tarafından yazıldığı söylenmektedir.
Mevlâna nüshası: Mevlâna Müzesi Nr. 2430.

3. Tercüme-i Metâliü’l-İman :
Süleymaniye Nüshası: Tercüme-i Metâliü’l-İman li-Sadreddin Konevî , Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud nr. 2974.
İstanbul Üniversitesi Nüshası: İstanbul Ün. Ktp., Emanet Hazine nr. 1772.

4. Tasavvuf Risâlesi :
Süleymaniye Nüshası: Tasavvuf Risâlesi, Süleymaniye, Hacı Mahmud, Nr. 2974, 26b-57a arası.

5. et-Tesnîm :
Mısır Nüshası: Kahire Yazmaları Kataloğunda Mektebetü’z-Zekiyye Ktp.’de Tal’at Mecami Bölümü, nr. 2’de, Yusuf Hakîkî’ye ait 109 varak tutarında Türkçe manzum bir eserin bulunduğu belirtilmektedir.

6. er-Rahîk el-Mahtum :
Mısır Nüshası: et-Tesnîm’le aynı yerde ve aynı numarada Hakîkî’ye ait Türkçe, manzum bir başka eserin daha olduğu belirtilmektedir.

7. Şerh-i Hadis-i Erbain :
Süleymaniye Nüshası: Babasının Şerh-i Hadis-i Erbain adlı eserine yazdığı Hâşiye. Tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi, Es’ad Efendi Bölümü Nr. 1441/3, yk. 13-36’da bulunmaktadır. 969/1561’de istinsah edilmiş. (1)

(1) Ali Rıza KARABULUT, Somuncu Baba’nın Şerh-i Hadis-i Erbain’inin tamamını tercüme etmiş ve Kayseri İlmiye Tarihinde Meşhur Mutasavvıflar isimli eserine almıştır. Bak. Ali Rıza KARABULUT, Kayseri İlmiye Tarihinde Meşhur Mutasavvıflar, s.135-164, Kayseri 1994



Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

1- Sevgi Yolu

Peşin olarak söyleyelim ki, bizim güzel söz söylemek; söylenmemiş sözleri bulup meydana çıkarmak gibi bir kaygımız yok; bütün çabamız, her gün sayısız aşk mektupları yazılan evrende birkaç satır yakalayabilmek; aşk esintilerini hissetmek.

Bizim sözlerimiz, Yunan felsefesiyle ilgisi olmayan bir hikmettir; tıpkı Yesevî’nin dediği; Yunus’un, Attar’ın dediği gibi bir hikmet.
Felsefeciler bu sırları bilemez; sırların ardındaki gerçekleri göremez, gerçekler ülkesine gidemezler.
Onların gittikleri yollar dikenli, kaypak; rehberleri ise kördür.
Oysa bizim yürüdüğümüz yolların kenarlarında bile gerçekler gül bahçesi vardır.
Bu bahçelerin çalılıkla, yabanla, bağ ile bostan ile, sarhoşla, şarapla ilgisi olmayıp bahçıvanlarının sözleri bile ebedî hayat, dilsizler sözü, kendiliksizler özüdür.
Bizim şarabımızın şiirlerde çok geçen ve ne idüği belli olmayan şarapla da bir ilgisi yoktur.
Bizim şarabımız ağızla da içilmez; içen kimse akılsızlaşmaz; bu şarap akla azık, içene ruh olur.
Bizim şarabımız ezel ve ebet ülkesinden gelen bir esinti; ve O’nunla kuşatılmış olmayı bilmenin ta kendisidir.
Sözümüze kulak tutanlar, gerçekten O’nun aşkını duymak istiyorlarsa, dalmak üzere oldukları; okyanustan bir damla içeren bu havuza dalabilsinler, gözlerini açık tutabilsinler yeter.

Burada aşktan, sevgiden ve sevgiye giden yolda engellerden başka, hiçbir şeyden söz edilmeyeceği için, başka muradı olanlar okumaktan vazgeçebilirler.
Can, hayat, her şey bize bir armağan.
Sevmek, acımak, zevk almak, düşünmek gibi büyük nimetlerin yanında, bedenimizle birlikte bütün bunları bize vereni bilmek, hayatı anlamış olmak mânâsına gelmez mi?
Bilmemek bir eksikliktir; yaratan, yaşatan ise bildirmemek gibi bir eksiklikten uzaktır.
Eksikli olan nasıl yaratsın!

Yaratıcı; rızk verici, affedici, kusurları örtücü, kahredici, var edici, yok edici, hayat verici, suret verici; insanı, bitkileri, diğer hayat sahiplerini ve her şeyi yaratandır.
Âlemi yıldızlarıyla, ağaçları ve çiçekleriyle donatan; bunları insanın hizmetine veren O’dur.
Aşk ve sevgide bir kötülük olsaydı, yaratışına temel yapar mıydı? O’nun verdiği aşkla evren ayakta; âşıklar sarhoş; ve O’nun verdiği aşkla yuvalar şen.
Ne yazık o aşksız adama!

Evrene şöyle bir göz gezdirdiğinde görürsün ki, şimşek O’nun verdiği aşkla güler yer yüzüne; gök gürültüsü, suyun toprağa olan aşkının sesidir.
Bulutlar, göğün yere olan aşkının mektupları; yağmur, aşkın dile gelişi.
Güneş, ay ve yıldızlar O’nun aşkıyla dönen semazenlerdir.
Her şey O’nun aşkıyla döner birbiri çevresinde.
O’nun aşkı olmasa ateş tutuşmaz; O’nun aşkı olmadan rüzgâr esmez, çölleri, dağları aşıp menzile ulaşmaz.
Sular, seller, O’nun aşkıyla akıp durmakta; aşkını duyurmadığı tek bir tohum bırakmamaktadır.

İçinde aşk olmayan, aşkı göremez; âşığı tanıyamaz.
Dili söyleten aşktır; güzel gördüren ve düşündüren aşktır.
Tabiata taze hayat veren, dağları çeşit çeşit çiçeklerle süsleyen, bülbülü inleten, ağaçlara yapraklarını döktüren, lâleyi sarhoş eden, bahar bulutlarına gülsuyu akıttıran, gülün örtüsünü yüzünden kaldıran hep bu aşktır.
Bülbül bu sevgiyle coşmakta, herkes de bu sevgiyle coşkuya katılmaktayken senin buna katılma vaktin henüz gelmedi mi?
Sabah ezanı okunmuş, kuşlar ve böcekler de dahil olmak üzere zikir meclisi kurulmuş; bütün eşya hâl diliyle O’nun zikrine koyulmuşken sen ne zaman uyanacaksın?
Güneş yükseldi; her günkü işini yine eksiksiz yapmak üzere nasıl da parlamakta.
Toprağın altındakiler bile bu ışıkla yer yüzüne çıkıp sanki bir zorlayan varmış gibi nasıl da çabalamaktalar.
Tabiat da sanki onların çabasından zevk alıyor gibi nasıl da katılmakta bu coşkuya.
Böcekler ve hayvanlar sana bir şey anlatmıyorsa, ağaçların ve bitkilerin dillerindeki tatlı, lezzetli sözler de mi bir şey anlatmıyor?
Güzelleri görerek, lezzetleri tadarak zevk alırsın; toprağın, malın mülkün sonsuza kadar sende kalmayacağını bilirsin de neden bunların bir manası olup olmayacağı üzerinde kafa yormazsın?

Can âlemi adam, aşk âlemi âşık aramakta.
Senin işin topraklarda tepinmek; yiyip içip gerinmek; hayvan gibi semirmekten farklı bir şey olmalı!
Aşk, bir kez gönle girdi mi hiçbir engel tanımaz.
Aşk, aklın aşamadıklarını aşar; ve akıl, aşkla birlikte ruhun aydınlanmasıyla önünü görmeye başlayınca şaşırır kalır.
Bu sefer aşktan, daha fazla delil istemesine de şaşılmaz.
Sonra bütünüyle aşk boyasıyla boyanınca bizzat aşk olma iddiasında bulunur.
Çünkü aklın işi taklitti; taklitten vazgeçip “ilmi tahkik” kendisine yüz gösterince aşka ulaşmış, aşk âlemine ulaşınca da şaşkınlıkla kendisinin de bizzat aşk olduğunu düşünmüştür.

Akıl olmadan aşka gitmek mümkün değildir; aklın yolu ilim yolu; ilmin sonu ise aşktan başka bir şey değil. İlim, aklın canıdır; akılsız ilim ne kadar saçma olursa, ilimsiz dünya da, din de öyle saçma olur.

Dini de dünyayı da diri tutan ilimdir; cehaletten ne din olur ne de takva. Ancak insan, ister âlim olsun ister câhil, takvasız olursa yine bir faydası yoktur.
Âlim de yumuşak huylu, sakin tabiatlı olmalıdır.
İçinde ilim adamı olmayan topluluklar uyur gezer gibidirler.
Dinin hayatı ilim ve amel iledir; amelin güzeli ise aşkla yapılanıdır.

Kurtuluş yolu sevgi yoludur.
Varoluş sevgidir.
Var olacak olan da sevendir.
Bu yol sevene, sana yaraşır; çünkü sen cânân yolunda canınla oynamayı çok ucuz bir şey olarak gördün.
Sen de gel!
Birlikte aşk şarabı içmeye, cihanı unutmaya!..
Aklı, teni terk etmeye; gözü yaşlı kılmaya!..

Görüyorsun!
Her şey nasıl da dönüyor birbiri etrafında.
Gece, gündüz; Ay, Güneş; mevsimler, atomlar; sanki hepsi bir Hak sarhoşu.
Bir çiçeği görünce için nasıl kıpırdar; bir güzeli, bir güzelliği, bir güzel yüzü!
Hangisi kalıcı bu güzelliklerin! Bunların her biri birer maske, kılıf, örtü; mutlak güzel ancak örtü açılınca ortaya çıkar.
Ama örtüsüz bakmaya kimse güç yetiremez.
Yine de örtünün ardında mutlak güzelin olduğunu bilmenin şevki sana kâfîdir.
Bu şevk artık sana hem gözdür, hem kanattır, hem kuvvettir.
Sevgiyle ebedî bir ömür bulup O’ndan yardım geldiğinde ise artık hiçbir şey sana dert değildir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

2- Sevgine Bizi Lâyık Kıl ve Bizi Affet!

Ey büyük yaratıcı!
Bizler ne kadar zavallı ve günahkârız; bu kirli yüzlerle sana yaptığımız dualarımızın geri plânlarında da hep kirlilik var.
Böyle kipkirli ibadetlerle sana lâyık olamıyoruz.
Ancak sonsuz hamt olsun ki senin bizim ibadetlerimize bir ihtiyacın yok.
Âsîlerin isyanları da sana bir zarar getirmez.
Sen ne kadar bağışlayıcısın ey Allah’ım!

Ben senden bana âşıklık yeteneği vermeni ve bana aşk şarabı içirmeni diliyorum.
Çünkü senin aşkına lâyık olmayana dünya zindandır.
Beni de âşıkların arasına sok ve bu yolda benim ayağımı kaydırma.
Benim için artık aşktan başka bir yol kalmadı ve dünya işleri bende yüz kirinden başka bir şey bırakmadı.
Ne olur bu yüz kiriyle kabul et!

O iki cihanın güneşi; senin yaratma işinin sebebi ve bütün evrenin övüncü bir sevgilin var ya!
Senin emirlerini duyuran, dinini insanlara yayan; kıyamete kadar senin dininle adı yaşayacak olan o sevgilin var ya!
İşte o sevgilinin eşiğine yüz sürmemi nasip et de ebediyyen aşağılanma zilletinden kurtulayım.
Ona uymayan şeyh de olsa aşağılansın ve toprağa gömülsün.
Bu kişiler saadetten mahrum oldukları gibi, şefaatten de mahrum olacaklardır.
Bu kişiler zamanın kutbu, büyük bir şeyh de olsalar işleri güçleri dalâlet ve insanları aldatmaktır.
Onun yolunda gitmek için bir çabası olmayana adam diyene de eşek dense yeridir.
Senin o seçkin elçini övmeye kimsenin gücü yetmez.
Onun cemâli karşısında insan aklını kaybeder ve Onun aşkına tahammül edemez.
Onun cemâlini gören âşık olur ve bir daha bu sarhoşluktan kurtulamaz.

Bu yol fenâ yoludur, ayıklık da uykulu olmak da bu yolda uygun değildir.
Ebu Bekir gibi dosdoğru bir aşka sahip olmadıkça bu sırları tasdik etmek nasıl mümkün olacak!
O, Peygamber’in dostu, dinin temeli ve yakîn hazinesidir.
Şeytanlar gölgesinden kaçardı Ömer’in.
İslam onunla nasıl da parladı, adaletiyle nasıl da süsledi cihanı!
Kur’ân’ı toplayarak cehalete son veren Osman ise bir kibarlık madeni, bir irfan deniziydi.
Ya Ali… Allah’ın arslanı, yiğitlerin ve velîlerin şahı... Karanlıklar onun kılıcının parıltısıyla aydınlanmıştır…

Yâ Rab!
İşte bunların hakkı için bizleri affet ve yollarından ayırma.
Çünkü sen tevbeleri kabul eder ve bağışlamayı seversin.
Madem bizi sen yoktan var ettin, öyleyse bize merhamet edecek olan da sensin.
İsyanımız çok, yüzümüz kirli, zayıf ve hastayız.
Bu ten tuzağında nursuz kaldık; bizi karanlıklarda bırakma. Kimsenin kalbini de nursuz koma, ucb ile mağrur etme, gaflette, zillette koma.
Biz zayıfız, sen güçlüsün.
Dünyayı inkâr etmiyoruz; hatta mübah olan şeyleri bile yapmıyoruz.
Bizi yolunu sapıtanlardan uzak tut!
Gönlümüze şeriat nurlarını çıra et!
Cemâlin, can mumuna rehber olsun, gönül senin aşkının ateşinin yandığı yer olsun.
Hakîkî’nin derdi aşk olsun.
Eğer aşka lâyık değilse ona liyakat ver!
Sevgi şevki kime kuvvet olursa, zevk ilimleri ona kanat olur ve bu kanatla uçanlara herkes hayran olur.
Onun uçtuğu yerleri başkaları anlayamaz ve bilemez.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

3- Nasıl Sevgi?

Gelin yoklukta yok olup, sevginin yüce göğünde doğalım!
Sevgi, mutluluk kaynağı ve bir efendilik derecesidir.
Yokluk batısında batıp sevgi mumunu gönülde yakmayanlar, kavuşma yoluna yakın olmadıkları gibi, yürekleri de sıkıntılı ve karanlıklar içerisindedirler.
Yüreklerini açanlar bu yolda yüksek bir değer kazanır ve gözleri vahdet âlemine açılır.
Gönüllerine sevgiden kapı açılmayanların yolları da gönülleri gibi karanlıktır.
Çünkü Allah’ı severseniz o da sizi sever.
Onu sevmeyen Peygamber’in izinden gidemez.

İçinde sevgi olmayan, sözü eyleme dönüştüremez.
İlim okusa da amel etmez.
Allah yolunun böyle kişilerden arı olması daha iyidir.
O sevgilinin yüzünü görmek isteyen, canda sevgi mumunu yakmalıdır.
Sevgi, Onun yüzünün parlaklığıdır ve bu parlaklık kime ulaşırsa doğru yolu bulmuştur.
Sevgi, Allah’tan gelen bir çekilmedir ve kalbi uyanık olmayanlar bu lûtfa mazhar olamazlar.
Ey arkadaş, şâyet böyle bir cezbeye tutulmuşsan, aşk yoluna gir ve varlığını ortadan kaldır!
Mânâ hazinesi sevgidir.
Şekle önem verenler ve başka davalarda bulunanlar bunu asla göremezler.
Kalbin hayatı, sevgi nurudur; ölümü ise sevgisizliktir. Sevgisiz insan ölü gibidir.
Can gözünü açan, hakikat cevherini kalbe saçan sevgidir.
Sevgisiz insan bir şey başaramaz; tıpkı kuru ağaç gibidir.
Sevgi olmadan bir irfan nuru belirmediği gibi îman da kalbe ışık olmaz.
İnsana ne yapması ve nereye gitmesi gerektiğini öğreten sevgidir.
Sevgilinin güzelliği, sevenlerin gözünden perdeyi kaldırır.

Yâ Rab! Sevenlerinin yüzünden örtüyü kaldır ve perdelenmek azabından onları koru!
Yâ Rab! Biz acizlerden halk içinde belli olmanın zulmetini lütfunla kaldır!
Sevgi ehline yoldaş eyle ve bize de o lûtfun ansızın ulaşsın.
Sevgi nuru gözümüzün tanıdığı olsun ve içimize aşkın safası dolarak derdimizi sürekli kılsın.
Eğer sevgi ehline sırdaş olduysan pervane gibi yan ve bağırıp çağırma.
Sevgi ehlinin derdiyle dertlendiysen, onlarla arkadaş olmuşsan mum gibi yan; gözünde dünya olmasın.
Ömrünü sevgi yolunda geçir.
Gönlünde sevgi olmayan ne yazık ki bütün ömrünü boşa geçirmiş demektir.
Gözünde sevgi olmayanın işi Allah’ın cemâlinden uzak kalmaktır.

Yâ Rab! Gönülde tıpkı Mecnun gibi sevgiden bir mum yak; gönlüme lûtfundan bir kanca tak ve çek.
Lûtfunla bizi sevgiden sarhoş ve hayran et!
Ey Fettâh! Canımızda sevgi ateşinden bir kandil yak!
Sevgi derdi, gönlümüzde davul vurup bizi Şeyh Şiblî gibi çılgına çevirsin.
Öyle sarhoş etsin ki ayılmayalım ve can korkusu ile bayılmayalım.

Mansur’u sevgi sarhoşluğu içinde yüz kere assalar da ne kana battığımızı duyarız ne de derdin kanına doyarız. Ömrümüz olduğu sürece aşk derdiyle yanarız.
Efendim sen bizi âşıklarından ayırma!
Asılmak, bizim için dostla buluşmak; kesilmek ise sevgiliye ulaşmaktır.
İsterseniz her uzvumu tek tek kesiniz ve isterseniz bin kere asınız.
Bizim alnımız açıktır; sevgi yolunda hiçbir şeyden kaçmayız.
Sevgi erişince tıpkı şah Edhem gibi göze dünya saltanatı görünmez.

Sen sevgi ehlinin yolusun ey Hakîkî, yokluğun battığı yerde gezin.
Sen daha önce bu halk tarafından bilinmezdin.
Sevgi yolu çok yücedir.
Bu yola girmek iste; şâhın cemâlini görmek iste.
Sevgi neşesi ulaşınca göz görür ve dildeki söz bu sarhoşluk olur.
Gözünle o makamı gördüğünde işitip anlayasın.
Dilimizden şimdi anlayamazsan, sağ salim git ve keşf ve ayan âlemine varırsan, bu âlemi bir doğan gibi seyret ki “Kuş Dili” sana malum olsun!
Daha sen Kaf Dağı’na varmamışsın, bu saltanatta Süleyman değilsin, irfan âleminde dolaşmaz ve kuş dilini de bilmezsin; senin merteben henüz miskinlikten başka bir şey değildir.
Bu dili anlamak istersen bir yola girmen gerekmektedir.
Nasıl sıkıntı olmadan dünyayı kazanmak mümkün değilse talep olmadan da bu dili anlamak mümkün değildir.
Sevgi olmadan basîret nuru ve sîret güzelliği olmaz.
Kendisinde sevgi nuru olmayan kimse dört ayaklı hayvan gibidir.
Her ne kadar sofu gibi görünürse de hayvandan bir farkı yoktur.
Oysa yol ehli için iki yüzlülük büyük bir ayıptır.
Sevgi âleminde iki yüzlülük, kibir, yalan dolan, kişisel görüş ve tedbirler olmaz.
Sevinç, keder, akıllılık ve delilik de yoktur.
İki yüzlülük ve kibir gibi vasıflar meleklerde cinlerde ve insanlarda olmaz.
Sevgide zaman ve mekan yakınlığı ve uzaklığı söz konusu değildir.
Onun vasıfları bu sözlerle anlatılamaz.
Şâyet sen bu yolda birine dost olur ve sırlara vâkıf olursan yüz kere de asılsan sakın bu yoldan dönme.
Kişi bu âlemde olunca övünmeyi ve utanmayı unutmuştur.
Erenlerle birlikte olur ve dîdâra âşık olursan, gaflet sarhoşluğunu bırakıp can gözünü açarsan bu cihâna gönül verme, çünkü cihana hükmedenler de bu cihanı terk etmişlerdir.
Bilenler, her şeyin helâk olacağını bilerek buna baş eğmemişlerdir.

Şâyet bu dünyadan bir vefa umarsan, gözünü yumduğunda gerçeği anlarsın.
Hastalıkta da sağlıkta da bir rahat yoktur.
Hani Süleyman nerede ve Çin imparatorları nereye gitti?
Asıl devlet sahipleri buradan bağışlanmış olarak gidenlerdir.
Bağışlanmak istersen yüzünü toprağa koy, can ve gönlünle nura bat ve iç huzuruna dal.
Dünya şöhretini ve malını terk et!
Sonunda elinde kalmayacak olan bir nesnenin gözünde hayali olmasın.
Bu dünya sana bir şamar vurduğunda kemençe gibi inlersin.
Nice canlar hasrette, nice gözler yaşlı kalmış ve nice ciğerler dağlanmıştır.
Ecel gözde ne tanıdık kor ne yabancı ve zamanı gelince herkes gibi seni de alıp götürür.
Oysa sen hâlâ neden böyle gaflettesin?
Ölüme hazır mısın ve âhiret yolunda bir azığın var mı?
Resim
Kullanıcı avatarı
kamuran
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 183
Kayıt: 17 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen kamuran »

7- Sevgi Yolunun Hâlleri'nden
...
Sevgi yolu, sığınacağın yerse hakîkat da nefsin bineğidir; onu altına alırsan ersin; o senin üzerine binerse yarın başın önde olur.
Sakın eşeğin kemâle ereceğini düşünme ve ayağındaki bağını çözme.
Yoksa örtüsü düşer ve sen de börkünü yere vurursun.
Çobanın ve gözcün olan o, seni sürüden ayrı görmesin; demek istediğim yol ehlinden ayrı olma ki kalbine mânâ nurları dokunsun; mânâ sırları açılsın; mânâ gül bahçesi sana yüz göstersin.

Sevgi yolunun öncüsünün güzelliği, parlaklığı giydiği kürkten ya da börkten değildir; kemâl sahibi ve hakikat ehli olmasındandır.
Bu gönül yakan güzelliği görürsen sen de bu sırları duyarsın.
O şaşkınlıkta Hak nasip ederse geceyi gündüze çevirir ve bu sevgi, gözlerine parlaklık, sözlerine tatlılık verir.
O gerçek sabahta cihana bir aydınlık veresin ve gönül yakan güzelliğini görenler âşık olalar.
Bu inleyiş ve feryatlarını duyanlar da aynı aşk derdine tutulalar; zira büyükler katında, “kurunun yanında yaş da yanar” dedikleri budur.
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

4- Dindar İnsan Sevgi Doludur ve Onun Yolu Sevgi Yoludur

Ey insanlar!
Gelin yoldan çıkıp dünya için dinimizi yıkmayalım!
Sevgiliye ulaşmak isteyen bu yolda dindar olmalıdır.
Kibirli ve kinli insanlar bizim yoldaşımız değildir.
İnsan, fakir olmaktan ve başkalarından aşağı olmaktan bir şey kaybetmez.
Tevazu yoksula da fakire de yakışır ve insanı ebedî mutluluğa ulaştırır.
Şöhrete düşkün ve cimri olma!
Kalbini temizle ve himmeti çok olan insanlardan ol! Anlayışsızlar, kibirden kurtulamazlar.
Bu miskin, kibri sevmediği gibi dünyada da hiç kimse kibirlileri sevmez.
Peygamber’in : “Allah’ım beni miskin olarak yaşat, miskin olarak ruhumu kabz et ve miskinler zümresiyle haşr et.” sözünü duymadın mı?
Sen de kibirlileri sevme ve tevazudan ayrılma!
Kibir, dinsizlere yaraşır.

Mümin mümine kin tutmaz.
Müminler kardeştir; sen de kardeşlik göster ve yaptığın yanlışlardan pişmanlık duy.
“Hepiniz Allah’a tövbe edin.” âyetini okuduğun hâlde neden tövbe etmezsin!
Utan, saçın sakalın ağardı, fakat hâlâ gönlün karanlık.
Başkaları da senin içini bilmez de yaşlılığından dolayı sana hürmet gösterirler.
O gün ayıplarımız ortaya döküldüğünde vay bize!

Gönlüm taştan ve demirden daha katı ve yüzüm de kömürden daha kara; ama sen benim gibi olma, bedenin cehenneme düşüp yanmadan gel tövbe et!
Gençliğin ve kuvvetin varken Allah’a yönel!
Çünkü senin de benim yaşıma gelinceye kadar günahların çoğalacak.
Şimdiden kurtuluş için bir çare ara!
Utan ve Allah’tan kork!
Âd kavmini ve direkleri yüksek binaları olan İrem Şehrini işitmedin mi?
Allah’ın gazabı ulaşmadan bir an önce aklını başına topla!
Bu deliliklere, saçın ağardığı halde de devam edersen sana bir rahmet ulaşmaz.
Saçın sakalın ağarmış ama kalbin kara.
Gaflet uykusundan uyanmadın da eline ne geçti?..

Uyuyan kişinin kimseden utanması olmaz; çünkü gözü görmez.
Ziyası olmayan göze kimse göz demez.
Hayasız yüze de kimse bir şey söylemez.
Göze ışık, sevgilinin güzelliğinden gelir.
Onu görmeyene kör dense yeridir.
Tecellî nurları ulaşmayan göze göz denmez.
Gözünü dosttan ayırana kemâl ehli, görüş ehli demek hatadır.
Onun bu yolda nasibi yoktur.
İster yamalı elbise giysin ister hırka ona sofi demek doğru değildir.
Cehaletten ve sefihlikten vazgeçmediği sürece giydiği şeyler ona bir fayda sağlamaz.
Nasihat etsen de almaz, çünkü uyuyanın uyanıktan korkusu olmaz ve gaflet uykusundan uyanmayıp Allah’tan utanmayanın yüreğinde sevgiden bir eser olmaz.

Gel, sen olsun uyan ve sevgi ateşinde yan!
Gönül gözünü açan, irfan nurunu saçan sevgidir.
Sevgi, içini mânâ gül bahçesine çevirir; kötü ahlâk bırakmaz ve gözden yaş akıtır.
Sevgi, her işini düzeltir.
Sevgisiz kişi iflâh olmaz.
Din kardeşleri ile kardeşliği sağlayan sevgidir.
Sevgisiz insan kâmil olmayacağı gibi gönlünden de kıskançlık ve garezi gitmez.
Kıskançlığın da gizli düşmanlığın da şifâsı sevgidir.
Bu gizli düşmanlıktan temizlenmeden hastalıklardan kurtulamazsın.

Sevgi ehlini küçük görme, gönlü alçak, ama görüşü yüksektir.
O bakış ehliyle yapılan her iş değerlidir.
Kalbi ilim pınarı yapan ve aydınlatan sevgidir.
Sevgi âleminden uzaklaşıp hayvan gibi otlaklarda kalanlar, gafletten kurtulamazlar.
Sevgi derdini körler ve ahmaklar duyamaz.
Bu âleme ulaşanlar vahdet deryasına dalarlar ve canları yanar.
Onların maksatları Allah’tır ve ateş onlar için bir hayat suyu, bir kurtuluş nurudur.
Sen de gayret et ve bu fakirlik yolundan, bu feyz pınarından ayrı düşme.
Sevgi nurları sel gibi ulaşsın ve kalbini yıkasın; içinde hiçbir kötü düşünce bırakmasın.
Sevgi ateşi canda canın, dilde madenin olsun.

Âşık sevgiyle taze can bulur ve gizli sırlar onunla bazı işaretler gösterir.
Sevgi kemendine tutulanlar seçkin insanlardır.
Eğer dert ehli isen Allah, senin kalbini tecellilerle tıpkı Musa’nınki gibi Tur yapar ve nurla doldurur.
Eğer dert ehli isen derdini yenile ve bu dert ile ciğerde tekrar tekrar yaralar aç; bu yaralar hiç iyi olmasın, çünkü âşığın daima hasta olması ve inlemesi iyidir.
Senin de ney gibi bağrın delinsin ve âşıklığın bilinsin.
Sevgi, kalbini gül bahçesi yapar ve sen de bu yüzden bülbül gibi inlemeye başlasan yakışır.
Yüzünde bu aşkın alâmetleri var.
Şimdi sevgi şarabı içmek ve coşmak zamanıdır.

Aşk İsrafil’i sura üfleyince duymayan eşektir; çünkü bu şaraptan içmemiştir.
Dertsiz insan, yaşıyor sayılmaz.
Bugün meydan aşk esirinindir.
Aşkın sesini duyan odur, safasını da o sürecektir.
Eğer Allah, bir kişinin can kulağını açmamışsa âşıkların dilini bilemez; kurtuluş ışığını da göremez ve dalâlet içinde kalır.
Ancak âşıkların yolu aydınlıktır.
Onlar aşk şarabından içince kalblerinde aşk odundan bir tâc olur ve tanınırlar.

Gel, şimdi Hakk’ın kadehinden iç ve yüzündeki örtüyü kaldır; çünkü vakit onun likasıyla sohbet etme vakti ve yokluk harabatında içme vaktidir.
Varlığı ortadan kaldırıp sarhoş olmak zamanıdır.
Bugün namı ve nişanı terk etmek zamanıdır; o nişanı olmayandan bir haber duydunsa canı hemen terk etmek gerekir.
Çünkü bu yolda bin can da terk etsen yine kıymeti yoktur; gerçekten bu varlık bir pula değmez.
Burada ne Süleyman kalmıştır, ne İskender.
Müridleri ve şeyhleri mezada verilse bir pul etmez.
Bu yolda padişahlığın da zenginliğin de kıymeti yoktur.
Bu yol, tanışlarla sohbet yoludur; hâkimin hükmü ve müftünün fetvası burada geçmez.
Çünkü bu yol, yoldan çıkanların yolu değildir.
Bu yolda şeytanların aldatması sökmez ve sultanlar bu ülkeyi görmemişlerdir.
Süleyman burada tahta geçmediği gibi Zülkarneyn de padişahlık sürmemiştir.
Geniş bilgi sahibi olanlar bu yolda bir mesele söylememişlerdir; zira burada faziletler sözden üstündür.
Bu fenne bir ilim ulaşmadığı gibi fikir ve anlayış da bu dersi anlayamaz. Sînâ’nın oğlunun anlayışı da bunu anlayamaz; Tur dağı bile parça parça olmuştur.
Musâ’nın takat getirememesini, liyakati olmadığı şeklinde yorumlama.
Bu ateşi göz yaşları sakinleştiremez.
Aşk sarhoşluğu ayılmayan bir deliliktir.
Bu yolda şükür ancak kendini yok etmektir.
Bu parıltılar merasimleri ortadan kaldırır ve bu iştiyak ilimlerden bir eser bırakmaz.
Müderrisler bunda dersini unutur; mühendisler bir iş yapamaz ve anlayış sahiplerinin gücü kesilir; keskin nişancılar hedeflerini şaşırır.
Hiçbir can onun dibine ulaşamamış ve kıdem iddia edenler de daha işin başında kalmışlardır.

Sevgi nuru senin delilin oldu ve “Ne güzel vekildir.”in lütfuna ulaştın.
Sâkînin sunduğu vahdet kadehini içtin ve ebedî bir hayat buldun.
Ünsiyet makamının misafiri oldun, artık orada bir korkun olmasın.
Türkler ve Tatarlar da görülmez orada.
Bu mülkte ne inzibat memuru olur ne kumandan.
Bu âlem sevgi âlemidir, insan burada insanlığını unutur. Sevgi güneşi senin parıltına çiy tanesi gibi yok olsa da gam yemez.

Güneş sana olan istekle zerre gibi yok oldu; deniz, senin dalganda damla gibi yok oldu.
Varlıklar onda yok oldu ve tenden geriye bir şey kalmadı.
Artık o âlemi gören ne bir göz var ve ne de şükür secdesi eden bir yüz.
Şâha niyaz eden ne dildir ve ne de namazı eda eden bir uzuv olur.
Zekatını vücudunu yok ederek verdi ve onda ne namaz ne rüku ne kıyam ne ka’de ve ne de secde vardır.
Bu meseleler kitaplarda bulunmaz.
Eğer içinde Sevgi varsa böbürlenme perdesini ateşe at ve yak!

Felsefenin nuru olmadığı gibi felsefeye mensup olanların da şuuru yoktur.
Sünnî olmayanlar Allah’ın sırları ile ilgili işaretleri anlayamazlar.
Bu kitaba Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı derler; bunu dinle, bağrın ney gibi delinsin canın da teninde mum gibi erisin. Belin bükülsün ve ney gibi inle!
Yüreğin taş gibi olmasın, kimseden utanıp sıkılmadan inle. Bülbüle sürekli inlemek yaraşır.
Bu ciğerdeki ne gam yarasıdır ne feryattır ve ne de nağmedir. Bu gamda bütün feleklerin beli bükülmüş ve bütün varlıklar bu anda yok olmuştur.
“Allah, kullarını selamet sarayı olan cennetine davet eder.” âyetini duymadın mı?
Onların alâmetleri yüreklerindeki aşk ateşidir.

Nefs perdesini kim gözünden kaldırırsa ona sevgilinin yüzünden ışık gelir.
Yüzüm, kalb aynasını temizleyenlerin ayaklarına toprak olsun.
Güzelliğinin yansıması kimin kalbine ulaşırsa gözünü ondan ayıramaz.
Bu destanı hangi bülbül anlattı; bir kumrudan böyle bir inleyiş duyuldu mu; kim böyle bir hâle düştü ve kime bundan bir azık sunuldu?
Her zaman elinde kadeh tutar, fakat bu sarhoşluğu lâle de görmedi.
Ah ve inleyişini işiten erguvanın yaşı kan oldu.
Gel ay gibi, hâleden yüz gösterip, inlemekten neyin bağrını yakalım.
Seher vakitleri ah edip ciğerlerimizi dağlayalım.
Bülbülle birlikte ah edip gülle birlikte yüzümüzü toprağa sürelim.
Sümbül gibi tenimizi yere dağıtıp sûsen gibi matem elbisesi giyelim.

Sevgiliye kavuşmak için sürekli inle!
Musa, Onu görmeğe güç yetirememiştir ve kimsede de böyle bir liyakat yoktur.
Güzelliğini göstersen kıyamet kopar ve bütün âlem baştan sona yok olur.
Ona yönelecek bir yüz olmadığı gibi Onu görebilecek bir göz de yoktur.

Hasret ateşiyle yanalım ve ciğerleri dağlayalım.
Sen cihanın sıkıntılarına düştün; yazık, kimden ayrı kaldığını bilmedin.
Neden böyle uzak ve nursuz kaldın?
Gözlerini açıp önünü göremezsen yazık.
Seven, sevdiğinden ayrı olmak istemez.
Sevgili, cana ateş bıraktı; gel yanalım; âhımız, cihanı siyah dumana bürüsün.
Bu derde felekler de güç yetiremez; onun için beli bükülmüştür.

İçinde sevgili derdi olmayanın zamanı gaflette geçmiştir.
“Onlar Allah’ı unuttular.” âyetinde bildirildiği gibi, demek sen bu dünyayı sevdin!
Ey derviş, keşke takvalı ve gönlünde sevgili derdi olan biri olsaydın.
Ciğerler, dertle; can, kana bulaşmakla ve deniz dalgalı olmakla güzeldir.
Burası delilik yeridir ve fen sahiplerinin akılları şaşa kalırsa güzeldir.
Biz, temkinli olmayı ve durgunluğu neyleyelim; bize aşk sarhoşluğu, deliliği ve mert bir şekilde canla oynamak yaraşır.
Varsın kadınlar ve bu yolda canına kıymayanlar salıncak oynasın.

Aşk şarabını içenlere canlarını terk etmek kolay olur.
Ekmeği terk etmeyen ayıklar kimi görse el darlığından şikâyet ederler.
Eğer sen de aşk yolunda bir dostsan bu ten tuzağında kalma.
Kayıtsız kalmaktan bir fayda gelmez; sen de tek olmaktan nasip al!
Yabanda kalıp harap olma!
Hoş sesli bir bülbül isen kuzgunların yuvasını terk et!
Bin yelekli kanadın da olsa bütün derdini bir elekli alır; elli kargaya bir sapan taşı yeter denmiştir.
Belâgat bağının bülbülü isen de kargalara uyduğun sürece çöplüklerde oturursun.
Din yolunu gözetirsen de neden hâlâ şeytanın dostlarına daha yakınsın?
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

Yûsuf-ı Hakîkî Babamızın MAHABBET-NÂMEsine katkılarınız için çok sağ olun var olun ellerinize sağlık.

5- Sevgi Yolunda İki yüzlülük ve Gösteriş Olmaz

Şimdi öyle bir iş yap ki iki yüzlülük olmasın; çünkü yapılan iş ancak öyle güzel olur ve kalbe de parlaklık verir.
Yapılan iş içimizde bir ışık oluşturmuyorsa kendini beğenmişliği ve gururu artırır.

İki yüzlülük gizli bir şirktir ve iki yüzlü kişi Allah’tan korkan bir kişi olamaz.
İki yüzlülükten kaçın, işini ihlas ile ve iyi insanlar ile birlikte yap; ömrün olduğu sürece de ihtiyatı elden bırakma.
İki yüzlülükten kaçın; yoldaşın, Hakk’ın seçkin kullarından, yolun ise bir kıldan daha incedir.
İşin gücün iki yüzlülük ve gösterişse içinde huzurun olmaz; iç huzurun olmayınca da namazın olgun olmaz.
Namazın bilinen rükünleri dış yüzüdür, huzurun var ise o da ruhudur.
Hiç şüphesiz şuur gerektir ki namazından bir nur ortaya çıksın.
Allah’a yaklaşmak sana nasip olmamışsa gönlüne ona yaklaşmaktan bir koku da ulaşmaz.
Şâyet lika arzu ediyorsan gönlünden masivayı çıkarmalısın.
Amellerin ancak o zaman makbul olur; kalbin günah kirlerinden temizlenir ve başsağlığı dileme elbisesinden kurtulursun.
Masivadan kurtulamazsan kibir ve gösterişten de kurtulamazsın; böylece kirli kalırsın, namazın da câiz olmaz.

Şâyet er değilsen başına çarını bürün, çünkü sen işi mertçe olanların yol arkadaşı değilsin.
Ey iki yüzlü, riya gizli bir şirktir; kavgayı terk et, muhalefeti bırak.
Artık bu vasıfları terk etmeyen insanları zorlamak gereksizdir; muradı Hakk’ın rızası değilse bu artık ona isim olarak yeter.
Yemeğini çoğalttın ve “Daha yok mu?” diyorsun.
Çıranı cehennemden yakıyorsun; bu cennet yolunda işine yaramaz; dostken düşman olur ve bazen karınca bazen yılan olursun.
Bazen kötü bir düşman, bazen panter, bazen köpek olursun.
Ey yılan, bazen halkı zehirler bazen de ağzından ateş saçarsın.
Yeter artık, sünneti takip et ve şeriatın nuru içindeki zulmeti kaldırsın.

Tövbe etmenin ve lezzetleri terk etmenin zamanıdır.
Yolunu hataların bağlamasın.
Yazık ki şehvet tutkunluğu seni yoldan ayırdı; söyle bakalım Hak yolu nerede kaldı?
Yazık sana!
İlâhî, bizi doğru yola ilet; cehennem ateşine iletme; şehvet ateşinin bizi yaktığı yeter.
Hırs, boynumuzda bir bukağı olarak utanç olmaya yeter. Böylece cehennemden, zehirli kaynar sular içirir.

Yâ Rab, senden utanmanın azabı, cehennem ateşinden daha beterdir; affın bize yetişmez de yanarsak sana kavuşmanın tadına nasıl ulaşacağız.
İlâhî, bütün ihtiyaçlara ve bütün dualara cevap veren sensin.

İlâhî, sayısız hatalar yaptık; bizi affet; belâları defet.
Ondan önce bize doğruluk ve samimiyetle tövbe etmek nasip et.
Hakîkî’nin duasını kabul et ve onun yolunu kavuşma yolu yap.
Yüzümüzün karalığını affınla yıka ve canımıza lütfundan bir koku ulaştır.

Ey devlet eli, bize güzel ahlâkı göster; “biz”i ve “ben”i unutup yoluna baş koyalım.
Her topluluğun parlaklığı senin yüzündür.
Senin yüzünü Huten güzelleri görünce gonca gibi yakalarını yırtsınlar.
Ondan önce bu can tenden ayrılsın ve gömleğimiz bize kefen olsun.
Bu sıkıntı yeri kalınacak bir yer değildir.
Halil gibi putları kıralım, hâlâ neden yapacağımız hayrı erteliyoruz?
Hoca, “Tövbede acele ediniz.” buyuruyor.
Allah katında derecenin yüksek olmasını istiyorsan erteleme.
Bütün yanlış işlerimizden vazgeçip yüce bir âleme uçalım; sevgiliye kavuşalım.
Hiçbir zaman onun gamından ayrı kalmayalım.
Gönlünü O’nun dışındaki her şeyden yıka.
Sevgi şarabı içip Kızıl deniz gibi coşalım.
Bu sarhoşlukla cihanı unutalım.
Neden tavşan uykusu uyursun; gel, aşk Zebur’una bir kulak ver.
Davut gibi bu destanı oku ve sarhoşlar hemen ruhlarını teslim etsinler.

Bu meydanı boş zannetme.
Varlığı, iflas etmiş gibi rehin bırakıp bütün varlığı ayağımızla itelim.
“Gölgeyi nasıl uzattığını gördün mü?” perdesini kaldır.
Şimdi vücut perdesini kaldırmak zamanıdır.
O celâl sahibi bir kez görününce bu âlem baygınlık geçirir.
O zaman ne perde kalır ne Musa; ne yalvarış kalır ne de Tur.
Parlak ay zerre zerre dağılır; okyanus kurur.
Ne şarap kalır ne kadeh; ne neşe kalır ne keder; ne melek ne cin ne insan ne yer ne gök ne de Kâbe kalır.
Âşık o anda bütün cihanı yok eden bir kıyamet görür.
Gayret sahibi olan Allah o makamda ne Edhem ne Mansur ne Zünnûn ne Şiblî ne Bayezid ne Semnûn kor.
Bütün bu âlem halkı bölük bölük istiğna denizine batar.
Ancak bu hâli kesin olarak inananların dışındakiler göremezler.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

6- Sevgi Yolunda Konuşmalar

Ey gönlü hasta dost, ömrün bir vefası yok ve boşa geçirmek iyi değildir.
Bu beş on gün için neden bu kadar sıkıntı çekiyorsun.
Gençlik gider, zayıf ve ihtiyar olursun; o zaman yürümek ve oturmak bile seni yorar ve diriliğinden usanırsın; ancak ibadete devam edersen rahmet olur.
Yaşlılık ulaştığında öyle mert bir yiğit olmalı ki cinler ve şeytanlar da titresin.
Ne kadar zayıf olursa olsun takva onu aslan gibi güçlü yapar.
Takvası yoksa şehirli de olsa yörük de olsa çürüktür.
Gençken ibadette gevşeklik gösterenler yaşlanınca dedikoduya düşkün olurlar.

Ey efendi, gel ömür var iken Sevgi Kitabı’nı okuyup ölü canları diriltelim.
Bizim işimiz ibadet ve takvadır, kavga ve makam değildir.
Biz şöhret istemeyiz; eğer din gayretin varsa Ömer gibi göster de mutlu olalım.
Kendini dine adamışsan Ömer gibi iyiyi emredici ol ve bu yolda baş koymuş bir kahramansan kötüyü de nehy edici ol.
Ey dalkavuk, eğer bir er değilsen, ya arpa salıcısın ya da kâhin.
Bizim istediğimiz ise aşk eridir; aşkı dert edinen can eridir. Bizim istediğimiz onunla dert arkadaşı olmaktır.
Onunla sohbet ederek cihanı unutup dertlerden arınmaktır.

Gözün yaşlı olması, gönlün irfan madeni olması güzeldir. Sevgi can ise, ciğer dertle kanlanmışsa güzeldir.
Sevgide taze bir ömür bularak yalvarıp yakarmaya başlayalım.
Yanalım ve Davud gibi aşk Zebur’unu öyle bir okuyalım ki, duyanlar bir çiy tanesi gibi kendilerinden geçsinler.
Aşk şarabını içip bülbül gibi inleyen ve bu sırları duyan erenler, denizdeki dalgaların coşması gibi coşarlar; hakikat denizinin dalgalarından yıldızlara benzeyen öyle temiz cevherler saçarlar ki, kimse duymamış ve görmemiştir.
Şâyet bu şebçeraga elimiz ulaşsaydı böyle iflas edip uzağa düşmezdik.
Yakîn nuru hasıl edilebilseydi kimse cahil kalmaz ve olgun bir kişi olarak dosta ulaşırdı.

Suret düşkünlerinin sarhoşluk sırrına ulaştığını zannetmeyin. Sen de gaflet şarabından içersin, fakat mânâ gül bahçesinin bülbülünden bu sırları duyunca anlamazsın.
Onun için de ileri gidemezsin.
“Allah, kullarını selâm sarayı olan cennetine davet eder.” âyetini işitmedin mi!
Neden sevgiliden tarafa bir azmin yok; yoksa senin meclisin kadın yüzüne doğru mudur?
Yerin hamamların küllüğü mü yoksa?

Oyunu iyi oynayamazsan çevrene oturanlar seni üterler. Yüzünü de hırs ocağına tutup kanatlarını üterler.
Gel, gül bahçesine gidelim ve bülbül gibi inleyelim.
Ay yüzlülerin kucağına düşersen şehvetten kurtulamazsın. Eğer ümmet isen Habibullah’a gel.
Fakr sırrının açılmasını istiyorsan bu cihana yuf çekelim ve hırsı terk edelim.
Hak yola girip tam olarak O’na yönelelim ki “Allah kullarını cennetine davet eder ve dilediğine izzet verir.”
Nurları bize de ulaşsın.
Allah’ın yardımı ulaşsın ve “Allah tarafından yardım ve yakın bir zamanda da fetih vardır.”
Sancağını askerin önünde açalım.
Atların ayaklarından çıkan toz, körün gözünü aydınlatacak bir ilaçtır.

Hoş geldin safa geldin; başta devlet tacı miskinlikten başka bir şey değildir; gel gönül tahtında saltanat sür.
İçinde aşk ateşi olana ve çırasını Allah yakana kim yuf derse çırası sönsün ve yansın.
O artık gaflettedir ve uyanmaz; sevgili yoksa ateşi de yanmaz.
Ey mânâ gül bahçesinin bülbülü gel, bu gün söz ile öt; çünkü sen “elest meclisi”nde evet cevabı verdin.
Gel, insanlardan elini çek ve ezel sarhoşluğundaki şükrü al.
Gel bu kalbsizi tenkit edip Ali gibi Düldül’e bin ve yeminine sadık kalarak bu can ve gönüle bir safa bağışla.
Çünkü gönül tanışıklık kokusunu senden buldu; gel gözünü aydınlat.
Gönül, ateşinden yansın ve eksikliğin ve gerekliğin adını anmasın.
Cihanı terk edip bu hapishaneden kurtulsun.
Sen, Allah’a yaklaşmaya lâyıksın, neden gurbet çekesin.
Gel, kavuşma gül bahçesini heves edip, bu masivadan alâkanı kes.
Sevgiliye ulaşmak istiyorsan gözündeki çör çöpü gidermelisin.

Ey dost, “Muhakkak bir ateş gördüm.” âyetinin iktibasıyla gönlünü parlat ve “Muhakkak ben Allah’ım.” hitabındaki sırrın büyüklüğüyle inle.
Bu nefis ve istek ayakkabılarını çıkart ve Musa’nın yaptığı gibi yap.
Bu dünya sevgisi Karun’a yaptığı gibi ne denizi ne çölü gösterir.
Allah’tan yardım gelmeyince kimse bu müşkülü çözemez ve anlayamaz.
Gözünden bir uykuyu gideremeyen kişi yetmiş bin perdeyi nasıl gidersin; bu perdeleri kaldırdım derse yalandır.
Gönül her gördüğüne meyleder ve her zerre ona engel olur.

Bu aydınlık ve karanlık perdeler, yolunu bağladı ve senin için birer kuyu oldu.
Sen de kendine baştan ayağa bir perde oldun ve mânâ
Yusuf’unu kuyunun dibinde koyup utanç içinde kaldın.
Can ve gönül gözünü ayıplı bir vaziyette bıraktın.
Yazık ki batın akıllarından haberdar olmayıp düşük kaldın.
Bu senin için büyük bir ayıptır.
Bu başındaki nefsî arzu ve istekler batın gözüne çer çöp olur.
Allah’tan yardım ummazsan gözündeki bu ağrılar gitmez.
Görüş ehli olanlar bu yoldaki ilk adımın nazar olduğunu bilirler.

Sen de bilirsin ya, ayağı yara olanlar yürüyemezler. Herkes gitti sen kaldın; bunun çaresi sevgilinin eşiğine yüz vurup yalvarıp yakarmaktır.
Belki rahmet eder de yolunu açar.
Kulun bu yolda yarasına çare bulmak için yalvarmaktan başka yapacağı bir şey yoktur.
Ey yokluk yolunun rehberi, ey din sultanının ardında gideni gel; çünkü sen din sultanının ümmeti, Allah’ın lütfu ve rahmetisin.
Senin bu yolda sabit kadem olduğunu, kerem sahibi olduğunu söylüyorlar.
Bize de bu yolda cömertliğini göster bakalım vücudunu terk edecek misin?
Fakirlik yolunda çok cömert ol ve cihanın değerlerinden utanıp bütün varlığını öyle saç ki sende nefisten, sıfattan hiçbir iz göremesinler.
Bu suret elbisesinden çıkıp öyle örtülü olasın ki, kimse seni görmesin.
İnsanlar da seni tanımasınlar.

Sevgi insanın içindeki sonradan olma paslarını silerek benliği ortadan kaldırır.
Aşırı derecede belli olmasından dolayı gizli olsa da işaretlerinden dolayı tanınır.
Çünkü içinde ateş olan yüzünden tanınır.
Sen de uykuda değilsen tanı.
Şâyet sen bilinmez isen de Allah’ı tanı.
Cihanda bir benzerin yok ki benzetelim; işte fakirin hâli budur.
Kalb aynasını sıfatlardan temizleyene, sakî, marifet kadehinden, “Rableri onlara temiz şaraplar sunacak.” hitabındaki şaraplardan sunar ve o da ebediyen sarhoş olur.

Ey Arş yuvasının kuşu, bu dünya tuzağı senin yerin değil.
Bu tuzaktan kurtul; senin gezinme yerin harf âlemidir.
Öyle batasın ki ne mantık kala ne de dil kuralları.
Cihanı süslemek için de bir gayretin olmasın.
Gül, dikenin elinde, gönül kuşu yılanın elinde kalsın.
Tenin aşağı zevkinde kalarak yere inip kalkamayan sinekten nasıl büyük bir yardım beklenir.
Örümceğin tuzağı simurgu tutamaz; örümcek ağı “Ölü değil, diridirler.” sevgisine bağlı olanları tutamaz.
Erenlerden himmet ulaştığı zaman dağları yerinden oynatır.
Batın kuvvetine hiçbir şey dayanamaz.
Gönül pasını yıkayan erenlerin yoluna binlerce can toprak olsun.
Batında asıl olan takva kuvvetidir.

Sivrisineğin kanadında rüzgâr kuvveti olmadığı gibi Cebrail’in kanadı da sineğinki gibi değildir.
Sevgiliye ulaşmayı arzu etmeyene bir kıl bile çok kuvvetli bir bağ olur.
Erlik kuşağını kuşanmamış; ayağındaki bağı çözmemiş; nefsin hoşlanacağı şeylerle bağlı olan kişiye yol andığın zaman hemen dudağı sarkar ve peşimizde yürüyemeyerek düşer; kurda kuşa yem olur.
Eğer dosta ulaşmak istiyorsan nefsini şeriatın hükümlerine teslim et ve ten rahatlığını canına haram kıl.
Aksi takdirde nefis Ona yönelmez.
Nefse kolaylık gösterirsen asi olur ve yüzünü siyahlaştırır; hiçbir işte de yüzünü ağartmaz.
Nefsin eline ipleri verirsen seni yoldan alı kor ve ak sakalından ve Allah’tan utanmayarak seni peşinde sürükler.
Şehvete esir olanlar azgın nefsin elinden kurtulamazlar.
Sana böyle rezil ve düşkün olmak yakışmaz.

Ey Hakîkî sen de yaptığın işlerden utanmıyor musun!
Yeter artık, saçın sakalın ağardı.
Deliler bile senin yaptığını yapmaz.
Yüz suyunu yele verip neden böyle sırrını herkese açıklıyorsun.
Bu yüz karalığıyla kendine âşık diyorsun, fakat âşık mısın, kadın mısın, erkek misin belli değil.
Ten kafesinde hapis durumdayken âşıklığa lâyık değilsin.
Gerçekten kötülüğüm çok ve araştırsalar iyi bir işim de yok.

Yâ Rab, ölmeden önce bana lütfunu ihsan et.
Bizi sevgiliye kavuşmaktan ve Kur’ân’dan imandan ayırma.
Bu günahkâr kuluna da can yolundan bir kase içirip sarhoş et ve hatalarını bağışla.
Sen bizim ibadetlerimize muhtaç değilsin ve günah içinde geçirdiğimiz saatlerden sana bir noksanlık ulaşmaz.
Zillet ve kusurlar bize aittir.
Yakınlık makamından uzak tutarak bizi aldanmış bir vaziyette bırakma.
Bütün kullarını affet ve bundan ümitlerini kesme; özürlerini ifade etmeleri için güç ver. Sen rahim ve kerimsin.
Yâ Rab bütün yaptıklarımızı sen biliyorsun; bizi rahmetinden mahrum etme.

Ey şeriat şehrinin padişahı gel, yaşadığımız yeri şereflendir.
Ey mânâ pîri senin yüzünü görünce gözümüz açılsın ve gönlümüz gül bahçesine dönsün.
Artık sabah vakti değil, gençlik bitti.
Dünyanın baştan sona, iyi kötü bütün hâllerini görüp denedin; pişman oldun.
Bu tecrübe olunmuş fani yerde ne bulursun; kim sevdiğinden ayrılmadı.

Sana dost olacak olan amellerindir.
Güzel işlerden elini çekme ve her zaman önde olanlardan ol.
Gönlünü dünya kederlerinden temizle ki sonunda o şaha yakın olasın.
Benden nasihat istersen, şeriat yolundan ayrılma ve bir an da olsa gaflet içinde bulunma.
Yol erine gaflet ve gönlünde zerre kadar bir hastalık yaraşmaz.
Çünkü burada illet olan orada zillet olur.
Gönlünü hastalıklardan kurtarmak istersen dünyevî emellerden vazgeç.
Emelsiz dost da sevgidir, kıskanılmayacak kâr da sevgidir.
İç aydınlığı istersen, safa gül bahçesini istersen o da sevgidir.

Şehvet ateşi sevgi değildir. Nefsin âfetlerine ve sevdiği şeylere sevgi deme.
Sevgi, “Dilediğini cennete davet eder.” in nuru ve “Dilediğine izzet verir.” in sırrıdır.
Sevgi, feda edilecek canın ömrü; O’nun yüzünün nurunun aydınlığı, Allah’ın sırrı ve sultanlık tacıdır.
Bu sözler sevgiyle söylenir ve kalbe nur sevgiyle dolar.
Cana ateş sevgiden düşer ve gönül yüzü sevgiden ay gibi olur.
Gönlü yakan sevgidir.
Bu sırları açan ve söyleten sevgi nurudur.
Âşıkları yakan sevgidir.
Başkasından alâkasını kesen ve candaki şevki artıran sevgidir.
Sevgi, saltanattır ve bunun işareti de meskenettir.
Sevgi, tecelli yağmasının nurudur.
Sevgi, aşk erinin dirliği, sevgili ile tanışıklığı ve erliğidir.
Sevgisiz gönül karanlıklardadır; sevgi, aşk erinin canı olur.
Bu ses, cana sevgiden gelir; kalbi sırların gül bahçesine çeviren sevgidir.
Bülbül, sabaha kadar sevgiden dolayı inler.
Sevgi, âşığın kalbini maden yapar.
Sevgi, marifet denizinin dalgası; zâtta ve sıfatta yok olmaktır.

Yaratıcı, kime sevgisini ihsan etmişse onun ahlâkını değiştirir.
Sevgi şehvet ateşini nura ve şehvet adını da aşka tebdil eder.
Sevgide şehvet sevgi olur ve bâtına kuvvet verir.
Sevgide öfke din gayretine dönüşür ve ne kibir olur ne de kin.
İçi temizleyen sevgidir.
Yüzüm sevgi ehlinin yolunda toprak olsun.
Sevgi canlara şeref ve izzet, “necevte la-tehaf”ın (Korkma kurtuldun) sırrıdır.
Sevgisizlerin yüzü soğuktur ve her ne kadar cıvık ise de taştan da katıdır.
Nasıl cıvık çamurla duvar yapılmazsa soğuk kişilerle de dost olunmaz.
Çamur içinde safa olmayacağı gibi kömürle de yüz beyazlaşmaz.
Eğer başta aşk sevdası yoksa herhangi bir işte de yüz ağarmaz.

Dostum, can pazarı olan ve başın elde olduğu bu tehlikeli yola kim girer.
Safa ehli ol ve reislik satmaya kalkma.
Tahtından indirilmeyen bir sultan olmak istiyorsan meskenette yüzünü toprak et.
Sevgisi olmayana, Hak’tan sevgi nimeti inmeyene hayvanlar gibi dense yeridir.
Hatta dininin temeli bozuk olan, hayvandan da aşağı olur.
Sevgisiz insanlar eski elbiselerle halk içinde soğukturlar. İnsan eski elbise giymekle şeref bulmaz.
Sevgi olmayınca dergahta bir üstünlük elde edemez.
Bizim zamanımız, dert ve kederimiz de sevgidir.
Bize sevgisiz yaşamak yakışmaz; çünkü birlik ancak sevgiyle olur.
Sevgisiz kişi nefsi ile savaşmak emelinde olmadığından cansız cisim gibidir.
Dinde meşgul olmayıp nefsine bağlı kalanın erlikten nasibi yoktur.
Haçı parçalamak onun işi değildir; gururu ona haç olur ve ona ne Müslüman ne de Hıristiyan denir.
Sürekli olarak nefsin arzu ve istekleriyle meşgul olup zamanı boşa geçirirler.
Sevgide coşkusu olmayanın ibadette de bir gayreti yoktur.
Sevgi olmayınca yaptığı ibadetlerden de bir zevk almaz. Tövbe ederse de sözünde durmaz; din yolunda da bir gayrette bulunmaz ve yanlış işler yapmaya devam eder.

Yazık ki, sürekli aşağı bir durumda kalıp matem elbisesinden çıkamadın.
Sözün de işin gibi karadır; ne sözünü ve ne işini bildin; başını kurtaracak bir çaren de yok.
Ey nefsin esiri, artık bu edepsizlikleri terk et; kalbin katılaşmış ve yüzünde bir hoşluk yok.
Yazık ki hiçbir güzelliğin olmadı ve mum gibi bile çevrene bir ışık saçamadın.
İçinde sevgiden ateşin yok, dolayısıyla ışığın da yok.
Yazık ki Allah'tan korkun ve utanman ve bu yolda bir gayretin de yok.
Nefsin esiri olmuşsun; gafletten gözün açılmaz ve gururun önünde bir settir.
Bu söylediklerim başkasının değil benim ahlâkımdır; çünkü aransa benden daha kötü bir insan bulunmaz.
Hâlimi anlatabilmem mümkün değilse de artık kendi zevalim için ağlamak yeter.
Benim kimseye kinim yok ve dinimi halk için yıkmam.

Kötülüklerden elini yıka.
Gönlün işi din derdi olmayınca kibirli ve kıskanç olur.
İşi kibir ve kin olanlardan isyandan başka bir şey zuhur etmez.
İsyanlarla yüzü kirlenenin Allah’tan da korkusu yoktur.
Yazık ki isyanlarla dolu olan yolunda takvadan bir yardım ulaşmaz.
Yazık ki minnet sahibinden (zü’l-minenden) sana bir yardım ulaşmaz ve ten hapsinden seni kurtarmaz.
Yazık ki bu şehvet sevgisi seni yoldan alıkoydu.
Yazık, dünyevî lezzetler seni aldattı ve bedenini aşamadın; dünya ile mağrur olup fakirlikten ayrı kaldın.
Dünya malı gözüne mil oldu ve perdeyi gözünden kaldıramadın; utanma azabını kabul ettin.
Fakirlikten nasipsiz bir vaziyette dünya ile böyle gururlanmak niye.
Bu şöhret ve makam neden seni yolundan ayrı koysun.
Yazık ki dünya sevgisi içini kirletmiş.
Artık içini temizleyip yüzünü toprağa sürmek zamanıdır; bir kararlılığı olmayan şeylere iltifat etme; çünkü faydası yoktur.
Dünyaya nasıl gelmişsen öyle gidersin.
Burası sıkıntı diyarıdır ve kefenden başka bir şey götürülmez.
Her şey elinden çıkacağına göre yoldan ayrılma; yükün hafif olsun ki büyükler ile buluşacağın o menzile çabuk gidesin ve cihanın varlığını unutup Allah’ın vaat ettiği şaraplardan içesin.
Sen unutulmadan dünyayı unut ve buraya nasıl gelmişsen yine öyle temiz bir şekilde git; çünkü mezara mal, mülk, taç ve sarık sığmaz.
Sonunda giyeceğin kefenden başka bir şey olmadığına göre neden elbiselerini çoğaltıyorsun.
Tahtının tabut olduğu zamanda bunları oraya nasıl sığdıracaksın.
Ölüm kimin topladığını dağıtmaz ki?
Ve ölüm geldiği zaman ne yaptığını sen de bilirsin.
Sağ ve soluna bak, komşuların nerede?
Ecel hepsini bir bir alıp bir gül gibi toprağa atmadı mı.
O ay yüzlüler gül gibi solup, misk kokulu saçlar sümbül gibi dağıldığında, artık beden çürüyüp böceklerin yiyeceği olur.
Senin de sonunda olacağın budur.
Bu gaddar felek kimi güldürdü söyle.
Sen de bu lezzetleri yok edeni unutma; ecel ne sultan kor ne kul.
Şimdi kuvvet varken Allah’a doğruluk ile kul olalım; her emrini yerine getirelim ve yüz çevirmeyelim.
Gece gündüz doğruluk ile hizmet edelim ve O’nun rahmetinden ümit kesmeyelim.
Çünkü “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” buyurmaktadır.
Geceleyin ve seher vaktinde yüzümüzü toprağa vurup dua ederek O’nun rızasını ve cemâlini görmeyi isteyelim.
Allah, “Hadden aşanları sevmez.”
Ondan ne makam ne de şöhret isteyelim; Ona yakın olmayı istememiz kâfîdir.
O, lütfu ve ihsanı çok olan, kul yalvarınca mahrum bırakmaz.

Yâ Rab sen herkese rahmet et; biz aşağıyız; sen bizden yüce yardımını eksik etme.
Hayret makamına varıp da orada yok olmaya kim lâyıktır. Senden beklenen bu acizlere sığınak olmandır.
Bu toprak ve sudan geçip seninle, senden yine sana varırız.
Güzel yüzüne teveccüh gösterip cihanı onun için gezeriz.
İlâhî bütün bu dualarımız ve ibadette geçen saatlerimiz; yaptığımız zikir, okuduğumuz Kur’ân, gösterdiğimiz cömertlik kendimiz içindir ve sırrımızı sen daha iyi bilirsin.
Ey şâhım bize de lütuf eylesen ne olur, şâhların atâsı şâhâne olur.
Yaptıklarımızı yüzümüze vurup bizi senden ayırma.
Bir sensin, ezel, ebet, daim sensin.
Sen zenginsin, biz fakiriz; günahkâr, âciz ve aşağıyız.
Bütün işimiz baştan başa ayıp ve kusurlarla dolu.
Bize derviş demeleri büyük bir iftiradır.

Ya Rab, sen bize doğruluk ve safa, karanlık gönlümüze aydınlık ver.
Lütuf, dirilik ve güç senindir; Bizi böyle zulmet içerisinde bırakma ve bizi gör.
Can gözümüzü seni görmenin şevki ile aydınlat, kalbimizi gül bahçesi yap.
Bize lütuf sofrandan yiyecek ve ledün kâsesinden içecek ver. Bizi ebediyete kadar aşkın ile sarhoş et.
Varlığı terk edip çıplak kalalım.
Ey dost, yokluk diyarında ayağımız yerde ebediyete kadar sevgi sarhoşluğuyla başımızı döndür.
Sevgi bizi bazen öldürsün, bazen diriltsin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

7- Sevgi Yolunun Hâlleri

Ey sevgi denizinin gemicisi, sevgi yolunun şarabını içtiysen şeriat yelkenini aç ki bu dalga pek çoğunun akıl çapasını yitirmiştir.
Daha sahile varmadan pek çok kafile suyun dibini boylamıştır.
Pek çok kafile bu yolda azıksız kalmış ve istigna rüzgârı onları heba etmiştir.
Her ne kadar tatlı cana kıymazsan da bir bahane de uydurma.
Gemini şeriatla iyice sağlamlaştırmışsan definen maarif incileriyle dolar.
Canını mânâ sarhoşu etmişsen surette lâf etmek gerekmez.
Lâf ve davadan vazgeç, kavga etme ve bu denizin içinde neler var gör.
Dalgalar kopar ve pek çoğunun korkudan ödü kopar.

Bu kul ne diyor aklında tut.
Allah’ın affetmesini ve rahmet etmesini iste.
Sen de bu fenden öğrenmek istersen nasihatimi tut; o zaman yolunu aydınlatır ve her işin mükemmel olur.
Eğer şeriatı tutmazsan kayığın ne kadar sağlam olursa olsun,
Allah’ın lütfu ulaşmazsa her tahtası parça parça olur.
Şeriatın nurları Allah’ın lütfudur; bunu saralılar görmezse şaşılmaz.
Onlar ne şeriat ehli ne de yol ehlidir; gerçekte onlara Muhammed ümmeti demek de doğru değildir; şehirli de olsalar yörük de olsalar itikatları çürüktür.
Bunları yanına yaklaştırma çünkü çürük olan, bir işe yaramaz.
Eğer yörük ermiş olmak istiyorsa bu durumun, körüğü ateşe çekmekten hiçbir farkı yoktur.
Sırtındaki palanıyla yine de yol ehliyim diyorsa yalandır.
Şeriatın mahkumu olmayana inanma; çünkü bu ateşten mahrum olmayanı Allah, yolundan geri koymaz.
Allah’ın kabiliyet vermediği biri ne yol sırlarına vakıf olur ne de onları dinlemeye.
Gönlü aydınlatan nasihatleri dinlemeyenin yüzü de aydınlanmaz.
Ey nasihat edenler, o somurtkanı bırakın, kendi başının çaresine baksın; çünkü ahmaklık kimin alışkanlığı hâline gelmişse o kişinin Allah yolunda bir yararlılığı yoktur.
Her yolsuzu ve ahmağı görüp de derviş sanma.

Deniz murdarı kabul etmediği gibi, onu helâl kılmak da zehirdir.
Dalga murdarı kenara atar ve denizde yaşayanlar onu seyrederler.
Sevgi yolu temizdir ve canı temiz olanları kabul eder; senin arkadaşın da dertli olan ve bu dertle yanandır.
Safa ehli olan sofiyi gördüğün zaman ona yol ehli demen yerindedir; çünkü onun rehberi Mustafâ’dır.
İç huzuru sevgidir ve Resûl’ü sevmeyen hâindir.
Bilin ki din şâhının arkasından gidenler yakîn sahibi ve Allah adamlarıdır.
Yakîni olmayanlar şüphede kalır ve şüpheden kurtulamayanlar şeriat ehlinin sözlerini bilmezler.
Şeriattan habersiz olanlar da tarikat ehliyim derse yalandır.
Kişi nefsini şeriatta ıslah etmeyince bu yolda kurtulamaz.

Sevgi yolu, sığınacağın yerse hakîkat da nefsin bineğidir; onu altına alırsan ersin; o senin üzerine binerse yarın başın önde olur.
Sakın eşeğin kemâle ereceğini düşünme ve ayağındaki bağını çözme.
Yoksa örtüsü düşer ve sen de börkünü yere vurursun.
Çobanın ve gözcün olan o, seni sürüden ayrı görmesin; demek istediğim yol ehlinden ayrı olma ki kalbine mânâ nurları dokunsun; mânâ sırları açılsın; mânâ gül bahçesi sana yüz göstersin.

Sevgi yolunun öncüsünün güzelliği, parlaklığı giydiği kürkten ya da börkten değildir; kemâl sahibi ve hakikat ehli olmasındandır.
Bu gönül yakan güzelliği görürsen sen de bu sırları duyarsın.
O şaşkınlıkta Hak nasip ederse geceyi gündüze çevirir ve bu sevgi, gözlerine parlaklık, sözlerine tatlılık verir.
O gerçek sabahta cihana bir aydınlık veresin ve gönül yakan güzelliğini görenler âşık olalar.
Bu inleyiş ve feryatlarını duyanlar da aynı aşk derdine tutulalar; zira büyükler katında, “kurunun yanında yaş da yanar” dedikleri budur.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

8- Sevgi Yolu İrade ve Gayret İster

Allah kime irade gücü ve doğruluk vermişse o kişi mutlu ve talihlidir.
İradesi olmayan, arkadaşına uymadığı gibi yola da girmez.
İradeyi ve iki milletin birbirine yaklaşmasını sağlayan sevgidir.
Kendi âdetlerini terk etmeyenler iradesizdirler.
İradesiz kişi ilerleyemediği gibi bir işini de sonuçlandıramaz.
Yol ehli; can, baş mal ve mülk derdinde değildir.
Yol ehli sultan, biz kuluz ve eşiklerinde ayak toprağıyız.
Bize de lütuf, ihsan eyleyip bu eksiklinin derdine derman eyleseler ne olur.
Bizi topraklarda yuvarlanan bir vaziyette bırakmasınlar.
Bu can bedende olduğu sürece biz de varalım; bu sıkıntı diyarında bir şeyimiz kalmadı.
Onların her işi lütuf ve keremdir.
Burada ise pişmanlıktan başka bir şey yok.
Pişmanlık ateşi içimize düşmeden önce yanlış işlerimize pişman olalım; çünkü cihanın sonu fenâ, öncesi ise yokluktur.
Bu fani mülk için sıkıntı çekmek büyük bir belâdır.

Gözün varsa bak ve âdil şahları, kâmil insanları ve şeyhleri gör; bak ne yapmışlar.
Hiçbir peygamber ve evliya burada kalmadı.
Allah, “Yeryüzünde her şey gelip geçicidir.” buyurmaktadır; ve hiç kimse bu yurda konup da göçmemiş değildir.
Herkes gitti; sen burada ne aradın da buldun ve bu dünyanın nesine gururlandın.
Hiçbir şey bulmadığına göre âhiret kaygısını çekmelisin.
Ne kadar yaşarsan yaşa sonun ölüm; fırsatı elden kaçırma.
Burada kimse bir vefa görmemiştir ve sonunda herkesin gözünü toprak dolduracaktır.
Ecel, gül yüzlüleri de ay yüzlüleri de toprağa saldı.
Nerede mahmur nergisler ve nerede siyah sümbüller.
Tenleri çürüdü, kefenleri parça parça olup dağıldı.
Gözünle gördüğün hâlde neden bunları anmayasın.
Gelin hep birlikte Allah diyelim ve gece gündüz ibadet edelim.
İrade sahiplerinin halleri böyle olur ve kalbi masivadan temizlerler.
Gönülde Allah’tan başka bir şey olmamalı ki Celâl sahibinin fazlı ve feyzi ulaşsın.

Gönül marifet nurundan taze hayat bulup vasıf ve sıfatlardan arınınca temizlenir.
Zikir ve ibadet edip başkalarını unutmalısın ki, tecelli lütufları çok olsun ve fenâ zevki ulaşsın.
Nimete nankörlük etmeyesin ki adın dolaşık kalmasın.
Çünkü dolaşık olanlar sevgiliye varamaz.
Yoldan kalanlar da maksatlarına ulaşamaz, içlerindeki hasret ateşleri sönmez.

Pişmanlıktan sonra ah ve feryatlar kesilmezse bir fayda olmaz.
Dolaşık; her gördüğüne meyleden ve doğru yolu terk edendir.
Her gördüğüne meyleden pişman olur, fakat son pişmanlık fayda etmez.
Gel, şimdi o şahın aşkı yolunda başkalarından meylini kes ki bu mânâlar sana açılsın.
Bu belâ meydanında sakın ve sevgi ateşini canına siper yap.
Bu varlıktan geç ve şevk ışıklarını canına kanat yap.

Ey dost, cana ateş kalkan olunca kılıç da dik başlı bir alevdir. Sevgi saldırısı kılıcını saldığı zaman kalbinde korku kalmaz.
Sevgi hücumu mızrağını vurduğu zaman akıl binası darmadağınık olur.
Sevgi, Resûl’e uymaktır.
Sevgi yolu aydınlıktır; nefsin baskısını ve gönlün karanlığını giderir.
“Allah sizi sever, siz de Allah’ı seversiniz” kapısı açılır ve can penceresinden batın mülküne sevgi nurları; gönül pınarından da marifet suyu saçılır.
Bu inci saçan sözler aktıkça sevgi nurları gönlü doldurur.
Sen de bu marifet pınarından hissene düşeni al.
Bu Rabbânî bir lütuf ve Yezdânî bir nurdur ki âşığın kalbini parlatır ve yolunu açıkça gösterir.
Sevgi ışığından nasiplenmek için Habîb’e tam bir bağlılık ile bağlan.
Bu kadarı sana yetişir ve senin için kaygı etmeyiz.
Çünkü bu demektir ki artık hakîkat âlemi sana yüz göstermektedir.
Sevgi yolunun sırlarını ve sırların makamlarını bilenler aşk derdinin lezzetini de bilirler.
Ben âşıkların kulu, kurbanı ve sevgi hazinesinin yıkıntısıyım; definem de budur.
Bu sözler öyle lezzet vermektedir ki mertlerle arkadaşlık yapalı beri her zaman dertle yanıp yakılırım.
Dertle arkadaş olur, sevgi yoluna lâyık olursan; sadık ve bu derde derman olursan; yaralı ruha merhemsen canda taze taze yaralar açmak zamanıdır, çünkü aşk yarasının iç aydınlığı budur.
Azar azar mum gibi yan ve ciğer yağın damla damla erisin.
Bu aydınlık ile varlık zerre zerre dolsun ve sen parlak ay gibi yüz göster; işte yine kıymetli incilerin bir değeri kalmadı.
Bu inci saçan sözlerden can ve gönlün dolsun.
Kimse buna sabredemez; yakalarını yırtıp yaksınlar ve pervane gibi varlıklar yakalayarak bu sırlara vâkıf olsunlar.

İşte gönül yakan şimşek çaktı biz de gök gürültüsü gibi haykıralım.
Ciğer kebap oldu biz de rebab gibi inleyelim.
Her zaman yanıp yakılalım; gam yarası yüreğe vurulsun ve bağrın ney gibi delinsin.
Melamet darağacına heveng gibi assınlar ve Mansur’la aynı renkte ol.
Ney gibi öyle ateşli ahlar et ki bu aşk ateşine şahit olsun. Aşığın aşkla yanması Allah’ın bir lütfudur.
Külâhın bir mum gibi aşk ateşi olduğu sürece senin âhın cehennemi güle çevirir.
Siyah dumanlar göğe yükselip şafak vakti güneşin ve ayın bağrını da yaksın.
Derdinden yüreğine bir sıcaklık ve suya ve denize bir acılık bıraksın.
O da her zaman Hak derdiyle coşsun ve işi pervane gibi yanmak olsun.
Vücudun yanar ve külleri göklere savrulursa güzeldir.
O kadar aşk ile sarhoş olasın ki, Mansur gibi yolun darağacına uğrarsa sarhoşluktan dolayı onu duymayasın ve bu aşk derdine doymayasın.

Âşık olan utanmaz, çünkü halkın arasından ayrılmıştır.
İsim ve namus yokluk harabatıdır ve kötü işler buraya sığmaz.
Sevgiliye ulaşmak bu yolda yanmak, ışık vermekle, başsız ve ayaksız olmakla mümkündür.
Bu yolda baş, ayak, can, sarık ve isim olmaz.
Sevgi ateşi olmayanın ıslah edilecek bir başı da yoktur.

Can mumu ateşsizdir ve aydınlık da vermez.
Pervane onun nurunun güzelliğine delidir ve ateşine can atar.
Ateş tacını giymedikçe onun güzelliği görünmez.
Ateşsiz çıra yanar mı ve yürek yağı erimeden meclise aydınlık verip dost ile tanış olur mu; canını aşk ateşinde yakmadan, yüreği dertten kan olmadan olmaz.
Gel, lâle gibi kana bat; mum gibi ateşlere yan ve canın sussun.
Varlığını tamamen aşk ateşine at ki aşk nurlarına batasın.
Vücudunu baştan başa mahvet ki şühut nurları canında parlasın ve gözünden inci kıymetinde yaşlar dökülsün.
Gözlerini nergis gibi bu cihandan yum ve sözlerini aşk dili söylesin.
Sevgisiz bir nefes alma ve ondan başka hiçbir şeye heveslenme ki bu dünya sana kafes olmasın, gözüne de çer çöp dolmasın.
Reyhan gibi gönlü perişan olma; dünya gamını unut; sarhoş ve hayran ol.

Bana hâl dilim diyor ki: Deli oldun, aklını başına topla.
Ben de diyorum ki: Ey gönül, bulsam toplardım ve Sevgi ateşine mum yapardım.
Ben yaktım ve o da beni yakan söz dinlemez bir ateş oldu.
Bu dert beni ateş gibi yaksa da gönlüme cihanı soğuk gösterdi.
Gözüme goncanın yüzü okun sivri ucu gibi oldu ve bu gül bahçesi dikenlik gibi görünmeye başladı.
Aşk ateşi, aslan pençesi gibi beni vurduğundan beri cihanın zevki işkence oldu ve gözüme ne gülistan ne bağ ne de bostan görünür oldu.
Hazinesi ve parası yılan ve bu zenginliklerle övünmek utanç olur.
Yılanı, yılan zehrini ve diken yarasını kim ne yapar.
Bu gül kokusunun baş ağrısını ne yapayım.
Aşk ateşinin parıltıları bana yeter.

Bu dünya izzeti bizim için bir aşağılanmadır.
Allah’a kul olan makamı ne yapsın.
Sevgi gönülde dünya meyli koymaz ve sevgi ehli Allah adamlarıdır.
Sevgi, cana sarhoşluk verdiği zaman insanda kendini beğenmişlik ve varlık iddiası bırakmaz.
Kendini beğenenler boş boş konuşurlar ve kul olanlar ise Allah’a kulluk ederler.
Kul, dâima kullukta olursa güzeldir; sürekli şikâyet etme ise boynuna takılan zincir gibidir.
Boynu bağlı olduğu için de itaat edemez.
İtaat eden ibadette makbul, âsi ise isyanında perişan olmuştur.
Dergâha kabul olunmak istiyorsan ayıplanmaktan uzak dur.
İsyankârlardan sakın; her zaman bilgili, görüş ve kalb ehli ile birlikte ol.

Erenler nice yolda kalmışları bir bakışta maksatlarına ulaştırırlar.
Ancak kalbi temiz olmayanları bir ölçü olmadan nasıl tanıyacaksın.
Ölçüsüz insan bir şey elde edemez ve kıyas yapmak da doğru değildir.
Cevherden anlayan birini talep et.
Akıllıların anlayışı bu sırrı anlayamaz; ahmak bir insan nereden anlasın.
Bu yükselişleri nasıl anlasın; aklın gidişatının dışındadır.

Yol sırlarını bilenin gezintisi şimşek gibidir.
Niceler bunda inleyerek, göz yaşı dökerek ve nice akıllılar da şaşkın kaldı.
Nicelerin bağrı kebap oldu ve niceler serabı su sandı.
Niceler susuzluktan toprağa düştü ve niceler suya batıp başlarından su aştı.
Niceler dosta ulaşmaya özendi, nicelerin şevk hikâyeleri uzadı gitti.
Kimi belâdan yükünü tutup gitti, kimi safadan yanıp tüttü gitti.
Niceler sessizlik denizinin dalgası içinde, niceler kan denizinde battı gitti.
Kimisi ıstırap içinde kaldı kimisi de yiyecek ve uykuya düştü.
Kimine feryada yetişenden bir yardım ulaşmadı ki şu altı cihet kafesinden kurtulsun ve meydana girip erlik göstersin.
Kimisi şimşek gibi, kimisi de fırtınalı bir günde olduğu gibi perişan.
Kimisi şimşek hararetli, kimisi fırtınalı gündeki gibi şaşkın.
Kimine Hak’tan serfirazlık ulaştı, kiminin işi gönül okşamak; nicenin başı dik ve nice de köşede bucakta kaldı.

Nefsinin arzusuna uyanların yaptıkları işler boştur.
Gözünü gaflet örtenler, işlerinden bir netice alamazlar.
Böyle gözlerini açamayan nice insanlar var ve yolları sarptır.
Eğer anlarsan sana irade sahiplerinin durumunu anlattım.
Cihanda benim gibi bir şey elde edemeyen insan olmasın.
Ne uçmak için kanatlarım ne de gözümü açmak için ışığım var.
Ne feryat etmeğe yetecek sesim ne de o şaha yalvarmak için yüzüm var.
Yazık ki böyle kaldım ve tükendim.
Ömrümü gaflet içinde ve kötü bir isim yapmakla geçirdim.
Siz ömrünüzü böyle telef edip benim gibi hayırsız evlât olmayın.
Göz görürken ve elinizde fırsat varken bunu kaçırmayın. Büyüklerin nasihatlerini dinleyin ve hayır yapmaktan geri durmayın.
Kötülük etmeyin, çünkü Allah dostlarına adilik yakışmaz. Himmeti yüce olanlar yol aldı, himmetsiz olanların ise kıymeti bir pul bile değildir.
Malın elinden çıkıp dilin konuşmaz olunca nasıl hayır yapacaksın.
Sen yere düştüğün zaman cihan da senden yüz çevirir.
Seni sen bile düşünmezsen, kim düşünür ve ölümü anmayan insan ıslah olur mu?
Aziz ömrün kıymetini bil.

Dostum; aklına, anlayışına bir zarar ulaşmasın.
Gurur kimin gözünü örterse onun dünyaya olan hırsı gece gündüz artar.
Sürekli bir şeyler biriktirmek gayretindeyken bir gün ansızın ölüm gelir; vârislerin dağıtacağı bir mal için neden bu kadar gayret edesin.
Gayret edip herkesin ulaşamadığı bir şeye ulaşmak gerekir. İlim tahsilinde utanmak yoktur ve derviş olan, rızık için kederlenmez.
Siz bu hâl ile külâh sahibi olduğunuzu, hususi kıyafet sahibi olduğunuzu ve yol adamı olduğunuzu zannetmeyin.
Bu işleri iyi yaptığınızı ve sevgilinin kederinden dolayı yaralı olduğunuzu söylemeyin.
Gurur ve gafletinizin adını hayret koymayın; korkaklığınıza da gayret demeyin.
Bu erlik değil, namertliktir ve Allah dostlarıyla birlik değildir.
Bu sizdeki aşkın hayreti değil gaflettir; aşk gayreti ayrılık gayrılık diye bir şey koymaz.
Gaflet gururu gözünüzü örter ve kendinizi de unutursunuz.
Zaman erlik zamanıdır, gayret edin ve gönlünüz hayrete batsın.
Böylece Sevgi sarhoşluğu ansızın size canınızı ve cihanı unuttursun.
Nişanı olmayan güzellikten parıltı ulaşıp şu bu sıfatlarından kurtarsın.

Gel ey görünmeyen denizin dalgıcı! Hidâyet nurları dalgalanmaya, denizi coşturmaya başladı.
Aşk eri de coşarsa şaşılmaz; deniz gibi ıstırap çeker, yıkar ve sarhoş ederse şaşılmaz.
Onu o kadar sarhoş eder ki, akıllı sözü ile saçma sözleri fark edemez.
O bu hâlde iken ansızın gözünü açar ve perdelerin kalktığını, güneş doğmuş gibi her tarafın aydınlandığını görür.
Perde kalkınca can ve akıl harap olur; hiç kimse bu şimşeğe dayanamaz.
O şimşeğin nurlarını hiç kimse anlatamaz; gözün yüz şevk ayını ıslatır.
Güneş bile bu hâli görse döner, zerre nasıl bulunsun.
Saadet sabahı olduğunda ay tutulur, güneş ışık vermez, yıldızlar ve ay o nurlara ulaşamaz.
Varlık yanar ve suret paramparça olursa şaşılmaz.

Yine hakikat doğusunun kadehi ulaştı ve vücuttaki bir tek kılı bile aklı başında koymadı.
Can, ten, gönül; baş, gömlek, sarık hepsi sarhoş oldu.
Dil de sarhoş oldu, ne söylediğini bilmiyor.
Baştan başa cihanı da sarhoş etti.
Gök gürültüsünün sesini duyuyorsun, şimşeğin parıltısını görüyorsun ya.
Dağlara yağmur düşer, sel olur; sen eteğine sarınıp ne yatıyorsun.
Sevgiden bir eser ulaşmadı mı?
Mecnun olup göz yaşını Ceyhun itmedin ya.
Şimdi delilik vaktidir, sen de kilimini suyu salıp gel.
Bu sarhoşluk ve harabiyetten gözün açılmaz, artık bu cihandan vazgeçmiştir.
Bu bağı, bostanı; bu koyunu ve destanı neylesin.
Bu efsaneye kulak vermez, çünkü dîvâne gönlün buna ihtiyacı yok.
O, bu viranenin baykuşu olmaz.
O oyuğu gördükten sonra cihanın varına yoğuna baş eğmez. Baştan, sarıktan, külahtan geçen, şaşkınlıktan gözünü nasıl açsın.
O nişanı olmayana âşık olan artık ayıklarla dost olmaz.
Başını terk edip bu cihandan geçen yüzünü onun eşiğinden ayırmaz.

Kadehten aşk şarabı içilmez, elden ayaktan düşenler gelsin; zira aşk şarabı can olur ve aşk sarhoşluğu bir başkadır. Gönül, görünenleri terk etmiş, can koymuş, aklı sarhoş etmiş ve sarhoşlukla ayaklar altında kalmış.
Beyim, erenler sarhoş olmuş ve bağırları yanarak kebap olmuş.
Bu sarhoşlukla yürüyemez ve yollarını göremezler.
Bülbül gibi ve şarap gibi ciğerleri her zaman coşturanlar; cihanı unutup bu dert ile kucaklaşanlar âşıklar meclisine lâyık olur.
Bizim aramıza ayık yaraşmaz.

Aşk elinden yüreğe taze taze yaralar açalım ki, bu yaralı ruha o sevgili acısın.
Bülbülün güzel sesini işitenler ona acır.
Yeni yeni yaralar açılsın, ciğer parça parça olsun.
İyi bir tarafı kalmasın ve aşk bütün yaralarını yaksın.
İşte bu meclis o sarhoşların meclisidir, gel.
Bugün mertlerin savaş günüdür.
Bugün içtikçe içmek günüdür; bu ne coşku bu ne karmaşadır ki meyhanedekileri mahvetti ve sarhoşlukla yüzlerini toprağa vurmaktalar.
Gönül Musa’sı sarhoş oldu ve Tur dağının parça parça olduğunu gördü.
Musa baygınlıktan, “Beni göremezsin.” cevabını işitmedi.
Nasıl Musa’nın canı böyle korku içinde kaldıysa nice suret de kayboldu.
Çünkü tecellî gelince ne Musa kalır ne Tur ne de zaman. Tecellî parıltısı can mumunu yakınca âşık göz yaşı dökse ayıplanmaz.
Pervaneler de kendini bu muma atar.
Vasfını, varlığını yok ederek ifade edersen de bu bir hâl dilidir.
Sözlerini sûret ehli anlamaz.
Çünkü onlara basîret verilmemiştir.
Bu sarhoşluk ile niceler helâli haram etti ve niceler mülklerini ve mallarını ellerinden çıkardı.
Kimisi boğuldu gitti, kimisi yapılmamış bir iş bırakmadı gitti.
Kimi de Mecnun gibi dağa taşa düşüp kayboldu.
Çünkü sel de dağlardan taşlardan taşa taşa gider.
Benim söz ettiklerim saçlarını, sakallarını yiyen, zühdü, takvası, yakîn nuru olmayan kişiler değildir.
Onlar böyle şeylerden haberdar değillerdir ve öyle dalâlet içerisindedirler ki, yüz bin kez yıkansalar yine de temizlenmez, cünüp kalırlar.
Çünkü üzerlerine kat kat giydikleri çul gibi kirlidirler ve gönülleri de o kadar inkâr içindedir.
Onlardan din ve diyanet beklenmez; mümin bile değillerdir ve hainlik içindedirler.
Resul’ün düşmanlarının bu yolu kabul ettiklerini zannetme.
Resul’ün düşmanlarına dost olan da ebediyen kabule ulaşamayacaklardır.
Bu yolda onlara yükseklik yoktur.
Çünkü bidat onları aşağı çeker.
Nebî’nin şeriatına uymayanın kalbinde din ışığı yoktur.
Hak yolu ona kapalıdır ve herkesin katında da reddedilmişlerdir.
Sen ise bunları bırak, âşıkların meclisine gel ki gönlün neşelensin.

Ey dost, bizden yana gel ve meclisi şereflendir.
Bu meclisin adı yokluk harabatıdır.
Bu meclisin sarhoşları ve hayranları şeyhlerdir.
Bu topluluğun mumu tecellî nurları, pervanesi ise Allah dostlarıdır; en aşağıda olanı Hallac-ı Mansur’dur ki o da varlık cübbesinden soyunmuştur.
Kimisi Edhem’dir ki, dünya zehrini içmemiştir.
Kimi Şiblî, kimi Kerhî, kimi Cüneyd, kimi Ebu Said, kimi Semnûn, kimi Mecnûn; hepsi boyunlarına aşk ipi geçirmişlerdir.
Kimi deryaları içer ve kimi tuzak olsun diye bir kadeh daha isterdi.
Kimi bu sarhoşluk içinde korkar, kimisi dilsiz kalırdı.
Kimi darağacına çıkıp “ene’l-Hak” hutbesini okudu ve onu parça parça ettiler.
Tanrı’nın has kulları bunlardan kurtulmak için herhangi bir tedbir almazlar; can ve baş korkusu taşımazlar.
Bunların işi kahramanlık, sağlamlık, azamet ve mertliktir.
Bunların heybetinden gök titrer, aslanlar korkar.
Kimi abdal, kimi fert, kimi kutup, kimi yakın, kimi gizli; her biri farklı farklı hâl içerisindedirler.

Dostum iyi bil ki, Allah dostları yürürken bazen görünür bazen kaybolurlar.
Gözünün çapağını silemezsen onları göremezsin, görürsen de bilemezsin.
Çünkü güzelliği bilmeyen insan olgunluğu kemâli nereden bilsin.
Onları görmeye lâyık göz nerede ve izlerine sürülecek yüz nerede.
Şekle düşkün olanlar dert sahiplerini bilemezler ve bu yolda da bir mertlik elde edemezler.
Onlar mânâ hazinesini bilemezler, çünkü mânâ hazinesi can içinde gizlidir.
Başka dava iddiasında olanlar canda gizli olanı görmezler.
Suret gözünü açıp mânâ cemâlinin yüzünü göremezler. Âşık, sıfat gözüyle bir yüz görse yüzlerce mânâ açılır; suret ehli ise bunları göremez.
Çünkü akıl bunlardan haberdar değildir.
Nice zâhit zühdünü rehin koydu, nicesi bu varlıktan kurtuldu. Bu harabat, varlıktan soyup niceyi de iflas ettirdi.
Vücut elbisesini bırak, Sevgi ateşinde yan nur ol.
Varlığı tamamen yakmadan “cem-i cem” makamına ulaşılmaz.
Bu yolu kolay ve aklın bildirdiklerini irfan zannetme.
Bu sıfat ve vasıflardan kurtulmadan, marifet pınarından saki hiç kimseye bir tek yudum vermemiştir ki kavuşma gününe kadar sarhoş olsun.
“İlm-i ledün”nün bu dünyada alelâde insanların fenni olacağını zannetme.
Bu fen şahın sofrasında yüzlerce Ferhat’a verilmiştir ki sarığı ciğerlerinin kanına batmıştır.
Biraz nazarın var ise gözünden uykuyu gider; bu, aşk derdinin sofrasına bir davettir.
Yine şâh gibi gel ve aşk şarabıyla testi gibi dol ve yüzündeki örtüyü kaldır.
Bu erenler şahının ziyafetinde doy ve gerçeklerin sırrını duy.
O, velilik tahtının şahı, hidâyet göğünün ayıdır.
O, dinin sultanı, maarif denizi, yakîn hazinesidir.
Onun kalbi hakikat incisinin denizidir.
Onun eşiğinde bir köpek olmak da bir saltanattır.
Yüzü onların eşiğinde toprak etmek ve gözü onların yüzünden ayırmamak güzeldir.
Bu devlet hangi yüzü kirlinin eline geçerse muradına erişir. Onun eşiğinde duranlar olgunlaşır.
İrşadının nuru bütün âlemi de doldursa kişiye mânâ âleminden kapı açılmamışsa bir faydası yoktur.
Mânânın güzelliğini göremeyen şekilci insanlar, hâl ehlinin olgunluğunu anlayamazlar; dolayısıyla içlerini de bu kin ve hasetten temizleyemezler; ceset hapsinden de kurtulamazlar.
Şekilci insanlar, nakış ve resimlerden kurtulamazlar.
Görüş sahipleri ise bunlarda kalmayıp mânânın güzelliğini gözetirler.

Yazık ki nefsi derde koydun, dindar bir insan olamadın. Nefsine esir olanlara insan demeyin; takva ehli olmayanlar da bir gelişme elde edemezler.
Bu kişiler sürekli alçalırlar. Allah’tan iste ki sana takva nuru versin.
Uğursuz nefsin işi gücü rezil rüsva olmaktır; ona uydukça günahlardan ve karanlıklardan kurtulamazsın; gaflet ve utanç içerisinde kalırsın, talep de sana yüz göstermez. Allah’a yaklaşma konusunda yükselmek istiyorsan talep et; çünkü doğrulukla sevgiliye talip olanda nefs mağlup, aşk galip olur.
Aşk onu kendinden geçirir ve yüzünden nur saçılır.
Onun yüzüne bakanlar da Hakk’a daha fazla kulluk yaparlar.
Her ahmağı ve usulsüzü talip sanma.
Ancak görüş sahipleri talip olurlar, yabandaki hayvanlar, edepsiz ve hayasızlar sülûke kabiliyetli olamazlar.
Mânâ güzelliğinin parıltısından senin bir şey anlamaman şaşılacak şeydir.
Talep eden kişi dünyada beden rahatını gözlemez, ev ve vatan adını anmaz.
Bir saat bile dinlenmediği gibi dünyanın tuzaklarına da meyletmez.
Yazık ki sen bu tuzağa düştün ve hırs ateşiyle yandın.
Bunca veballe ve sekerek yol alınmaz.
Talep yolunda pîrin, rehberin yoksa kanat açamazsın. Göğsünü gerip kibirlenme; şâyet er isen talep yolunda bir erlik göster.
Yola girmeden ermek mümkün değildir.
Daha bir mesafe almadan gücünün kalmadığını söylüyorsun.
Yerinden hareket etmemiş, ömrünü bu yolda harcayıp yıpranmamışsın.
Cübbeni nefsin istekleri yolunda eskitmişsen iflastasın.
Ne çalıştın ki ne kaybedesin ve bundan seni alıkoyan nedir ki ettiğin yemini unutur, gayret ve çabayı terk edersin.
Allah’a tevekkül edip bir tek belâya bile dayanamazsın.
Kendini beğenerek göğsünü germekle neye yaradığını zannediyorsun.
Artık böbürlenmeyi ve benliği bırak; talip ol, yan gelip yatma.
Çünkü ten rahatı gözetip yatan, kapıdan çevrilir.

Gerçek kul olan her zaman kullukta olur. İtaat içinde ol ve kendini toprak gibi yap; alçak gönüllülükten ayrılma. Tevazu sahipleri miskin olmalıdır. Eğer benliği terk etmez, Allah aşkını sağlamlaştırmazsan işin iyi olmadığı gibi davranışların da iyi olmaz.

Kadınların saçlarını boynuna askı yapıp seher vaktine kader gaflet içinde yatarsan bu yolda bir mesafe alamazsın.
Ölüden bir farkın yoktur ve ölünün gideceği yer kabirdir.
Nefsinle savaşmak için herhangi bir gayretin yok; bir yol göstericiye teslim olmak ve bağlanmak için de bir inancın yok.
Oysa talep yolunda gayret gösteren istediğine, âşık da sevgilisine ulaşır.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

9- İçinde Sevgi Olmadıkça Talep Ettiğin Hiçbir Şeyin Sana Bir Faydası Yoktur.

Sûfi, talep eden olmalı, sevgili de canda gâlip olmalıdır. Fakirlik yoluna rağbet etmeyen ve talep etmeyen, sûfi değildir.
Sevgi canda gâlip olmadıkça da tâlip sûfi olmaz.
Talep edici olmayan her nasipsiz de doğruluk ve safa bulamaz.

Nefse tutuk olan sûfi olamaz; mert olmaz.
Soğuk her yerde soğuktur.
Sevgisiz insan talep edici olmaz ve bize de dost olmaz.
Talep edici olmak mertçe olmak ve sarhoş olmaktır.
Safası olmayan sûfiye eşek dense yeridir, çünkü işi hep sonuçsuzdur.
Talep, tarikat ehlinin sermayesi ve süsüdür.
Talep, tâliplerin hem devleti hem milleti hem de mezhebidir. Yaratıcıyı sevenler talepsiz olmaz.
Talepten el çeken edepsiz reddolunmuştur.
Huda, ruhunu nurlandırsın, Şeyh Attar demiştir ki: Seven sevdiğini ister, unutmaz; ve neler etmez ki, canını ve başını terk eder.
Sevmeyenlerin sevilmediğini bilirsin; sevenler gözden gitmez.
Unutan ise onulmaz yaralara düşer ve cehennemde unutulup adı da anılmaz.
Seni yoktan yaratanı neden unutursun; O’nu sev. Her şey O’nun sana bir armağanıdır.
Gözün O’nunla gören olmuştur ve yüzünü güzel ve hoş yapan O’dur.
Dilin O’nunla söyleyici, elin O’nunla tutucu olmuştur.

Söyle bakalım bir nutfe iken neyin vardı, bir et parçası iken gönlünde ne vardı; ve o zaman sana kim sıcaklık verirdi? Bütün ilim ve hikmet O’nundur.
Her zaman sürekli sana ihsanlarda bulunup, gözüne de ibretler göstermedi mi?
Rızkını her zaman bol bol veren O’dur ve bir ortağının olmadığında şüphe yoktur.
Niçin her zaman O’nu anmayasın ve kudretini düşünmeyesin.
Doğruluk ile gece gündüz talep edici olmamak ve O’na yönelmemek için sebep ne?
O’na kavuşma ümidiniz mi tükendi yoksa?
Neden O’ndan yine O’na sığınmıyorsunuz?
Kadîm olan yemine bağlılığınız nerede kaldı, utanacak hayânız kalmadı mı?

Gelin bu insafsızlığı bir tarafa koyalım; dedikoduyu unutalım. Ondan yüz çevirmek kara yüzlü olmaktır.
Düşmanlık ateşini söndürelim, lâkabımızı miskin koyalım.
Ateş gibi böyle baş çekmek neden?
Bize bu sevgi ateşinde yanıp ateş olmak gerektir.
Başında sevgi ateşi olan yanar ve şehvet ateşi de onun nuru ile söner.
Hırs, haset ve şehvet varsa bilin ki cehennem de vardır.

Ey arkadaş, gözümüze toprak doluncaya ve ölüp yüzümüz üzere sürününceye kadar sevgi yolu üzerinde olalım ve sevgili için ölelim.
Gel, Onu isteyelim, bulalım; bu ömrün kadrini bilelim.
Gece gündüz dinlenmeden bu talep yolunda ömrü harcayalım.
İnsanlardan yüz çevirip Allah diyelim.
Yüzümüzü yere koyup yalvararak O’nu isteyelim.
Büyükler, sülûke girenlere ilk olarak itaat ve ibadetle başlamaları gerektiğini söylüyorlar.
Mesafe ancak bununla alınır, çünkü bu yolda pek çok belâ vardır. Sakın ve nefis makamından geç.
Din ülkesine varınca “L┠kapısından işitmişim ki bu âlemin şeyhi olan üstat, “Yüz bin yedi yüz yetmiş yol kesen vardır.” buyurmuştur.
İçindeki mahzenlerin açılmasını istiyorsan yol kesicilerden sakın. Uyku vakti değildir, Allah gözünü açsın ve yolunu şaşırmaktan korusun.
Allah kimseyi yoldan çıkanlardan etmesin ve bütün miskinlerin gözeticisi olsun.

Eğer derviş isen halkın sana baş eğmesine ve dostuz demesine aldanma.
Kavga neyine gerek; bir köşede yalnız başına otur ve her zaman güler yüzlü ol.
Erenlerin kavga ve boş sözlerle işi yoktur.
Erenlerin yalanla, sözle ve ayrılıkla bir işleri yoktur.
Kim “ayne’l-yakîn”e ulaşırsa Allah onu “hakke’l-yakîn”e ulaştırsın.
Yalanı terk et, çünkü bu yolda yalancıya Cebrail’in kanadı ve cezbe verilmez.
Çünkü tutkunlar onunla uçar ve yüce âlemde seyrederler.
Mekansızlık âleminde dolaşanların isimleri izleri yoktur.
Onlar isim ve şöhreti terk etmişlerdir; yüz bin cihan da gösterseler bu hapis yerinden kurtuldukları için iltifat etmezler.

Erenler bu alçak dünyayı, bu kandilleri ve bu nil renkli çatıyı neylesinler.
Allah’tan tecellî ulaşınca artık başkasının yardımını ne yapsın.
Erenler mülkü ve malı ne yapacak; bitmeyen güzelliğin şevki gece gündüz canlarını ödağacı gibi yakmaktadır.
Erenler baharı, bahçeyi, sebzeliği neylesinler; tecellî nuru içlerini gül bahçesi yapar, gözlerini aydınlatır.
Erenler cenneti ve huriyi ne yapsınlar; içlerinin huzur nurları mübarektir ve cennet onu kıskanır.
Güzele ve çirkine neden baş eğsinler.
Sevgiliden başkasına meyletmedikleri için ne darağacı onları engeller ne diyarlar.
Güzeller onları avlayamaz ve misk kokulular yollarını bağlayamaz.
Teselsül ve devir nazariyelerini batıl görürler ve Allah’ı zikredip değişirler.
Ne güzellerin saçları onlara ayak bağı olur ne de çene çukurları zindan.

Gerçek aşk kime sarhoşluk verirse o artık surete meyletmez. Bil ki, surete tapan küfür içindedir; ermiş kişi onlardan uzaktır.
Hakiki aşk kimin rehberi ise o âşık erenlerin başıdır.
Eren, masiva meylinden geçmiş ve Allah onlara nurdan perde sermiş; içlerine mânâ hazinesi gizlemiştir.
Onların dünya malı ile, sevgililerin güzellikleri, saçları ve benleri ile işleri yoktur.
Ey dede gel, senin kalbini de puthaneye çevirmesinler; ay yüzlülerin güzelliklerinin nakışlarından, mis kokuluların saçlarından ve benlerinin hayallerinden sakın.
Büyük insanlardan uzak olma; çünkü onların hâli budur.
Ne amca ve dayı için yoldan çıkarlar ne de saç ve ben için dinlerini yıkarlar.
Şeriata ayağını sağlam basan sürçmez ve bu fakirlik korkusu onu yoldan çıkarmaz.

Kim bu dünya için çalışmaktan arınmazsa, gusül de olsa yine cünüptür, temizlenmez.
Sözün doğrusunu işitmek istersen bu kötülük teni yıkamakla temizlenmez.
O cenâbetin çıkması için ya cehennem ateşi ya da inâbe suyu gereklidir.
Yun ve yunmadan önce kalbi temizle; yüzünü yere vur ve Allah yolunda toprak et.
Aşk ateşine yakıp kalbi temizleyemezsen kuduz hastalığından kurtulamazsın.
Bundan sonra ey yoldan soranlar, bilmek istiyorsanız erenler şöyle buyurmuşlardır: Allah dostlarının dünyayı terk etmesi ve nefsi engellemeleri gerekmektedir.
Ancak böylece ayık olup hedeflerine bir şimşek gibi ulaşırlar.
Bedenleri bundan haberdar olursa nefsin sıfatlarından arınırlar ve aşka düşüp temizlenirler.
Onlar sevgilinin aşkı ile sarhoş olup ten-perestlik yapmazlar.
Cenabet, kişiyi gariplikten ayırmaz; yardım nurları ulaşırsa parlak ay gibi parlak ve temiz yapar.

Sevgilinin meclisine ayık kişiler lâyık değildir.
Bugün canla oynamak ve mertlik yapmak zamanıdır.
Sen mertlerin başında gelirsin; bir mertlik yap ve canınla oyna; ortaya başını koy; başını terk et.
Bugün bütün âlem senin, öbürleri ise çanak yalayıcısıdırlar.
Öyleyse neden mülk ve mala meyledesin.
Karga pisliğe meylederse onu bırak; sana aferin diyelim ve övelim.
Akbaba leşe konarsa bırak; ey doğan!
Sen pisliğe meyletme.
Sana baş ile oynamak yaraşır; sultanın önünde canını kurban et.
Sultana bahşişi bolca vermek yaraşır.
Biz acizlerin beklentisi ise budur.

Bütün halk, dervişin şaha lâyık bir şeyi olmadığını bilirler. Kırık bir pulluk da olsa onun işi ancak kulluktur, bunu kabul ediyoruz.
Sultanların işi ise her zaman kerem sahibi olmaktır; biz ise yokuz.
Yoktan bir şey hasıl olur mu?
Biz senin cömertliğine muhtacız; sen zenginsin ve bizim gibi kimsesizlerin dostusun.
Rabb’im, bize her nefeste şevkini artır; bizi heva ve heveste koma.
Sen zenginsin muhtaçlardan ve susuzlukta kalmış açlardan, bilhassa halktan bir beklentin yok; onlardan hediye umulur mu?
Lâle gibi yüreğimizi yakmışız ve onun ateşi yüzümüzün kirini yakar.
Namazımız niyazımız riyasız değilse de yüzümüz de hayâsız değil.
Kusurlarımızla birlikte hizmetinden ayrılmamış ve rahmetinden ümit kesmemişiz.
Yazık ki şerefimiz yok ve yerlere kapanarak bu yüz kiriyle kapına geldik.
Sonsuz rahmetinden emsalsiz ve bahanesiz lütuflar ulaşır. Rabb’im, senin kullara lütfun çok boldur; affetme denizin ise sonsuzdur.
Âhir ömrümüzde gözümüzü yumup ağzımızı açtığımızda bu denizinden, hikmet suyundan, bir damla damlatırsan ne olur.

Ey Allah’ım bütün düşmüşlerin sığınağısın.
Ey din cevherinden anlayan gel, karanlık gecede ışık ol.
Gülerek gel, gözümüzün yaşını sil ve gül bahçesini şereflendir. Bülbül gibi inlet ve gönül ülkesinde bir gürültü kopsun.
Bülbüle ağlamayı, inlemeyi öğret ve sevgiden el alsın.
Delilerin boynuna zincir tak ve kıyamet gibi bir zelzele kopsun.
Gönlü ve canı aydınlat; konuş, bu suskunluk neden?
Dostum, bu taksiratımızdan dolayı özür dileyelim ve âşığı sevindirsin.
Herkes senin yüzünün hayranı; ay gibi, sümbülün üstünden seyret.
Gül gibi üstüne perde geçir ve kendini gizle; bülbül gibi her zaman inle.
Bu destanı bir sarhoş gibi oku, bağ ve bostanı şereflendir.
Ey ay yüzlü, yeşilliklerde kumru gibi topluluk arasında inle.
Biz, gurbetteyiz servi gibi salınarak bize gel; gözümüzün yaşını silmek zamanıdır; sözlerin, hastaların ciğerlerinin merhemidir.
Ayrılık yaralı ruha çok yaralar açmakta; gel, sana kavuşmakla bir anda olsa gönlümüz neşelensin.
Güzel ahlâkta bir benzerin yoktur ve cennette bu inci saçan, yüreği de parça parça eden inciyi kim görmüştür?
Dostum, bu gönül yakan inleyişin ve can artıran ah ve feryadın ile ciğerler parçalanır ve yüzünü gören mecnun olur.
Güzelliğini gösterirsen güneş tutulur ve yıldızlar pervane olur.
Gel, canımıza zevk ver ve gönlümüzün şevki artsın.

Ey can bülbülü Mahabbet-nâme’den birkaç sayfa oku, sana ders olsun.
Bu kitaptan ders alman gerek, İdris bile ders alır.
Ey Süleyman, Mantıku’t-Tayr senindir; ey can, Hakânî’yi bırak o senin dilini bilmez.
Kuşların dilini sen bilirsin; nurun kalbe görüş nuru verir. Güneşlerin doğduğu yer senin yüzündür ve senin sözlerin kadehlerin dolduğu bir kaynaktır.
Abdal ondan sarhoş oldu ve bu yücelik göğü ondan yükseldi.
Mertlerin canları ondan güçlendi ve aslanlar heybetini ondan aldı.
Bu sırların gül bahçesi sana açıldığı için Davud gibi okumaya başla; sarhoşlar seni işitip ısınsınlar ve demir gibi olan gönüller senin elinde yumuşasın.
Bu hikmet Yunanlılara ait olmadığı için feylesoflar bilmezler; gel, himmet senindir, bu Zebur’u sen oku da can ve tenden geçelim.
Sözünden öyle zevk oluşsun ki gönlümüzde bir sıkıntı kalmasın.

Gönülde Hak derdi olması kalbi temizler ve cilalar.
Sözün Hak derdindense boynunda kement eksik olmaz ve o gönlün sevdiği mumu görenler pervane gibi onun esiri olurlar.
Gönle ferahlık veren o mumu görenler bu yakıcı derdi mezhep edinirler.
O gönül artıran mumu görenler başlarını terk eder ve o gönül bağlayan mumu görenler, şevk dilinden merhaba sözünü işitince pervasız olurlar.
Tecellî şimşeğinden sırlar duyan ve gönüldeki mumu Hak derdi olan derviş, mum gibi göz yaşı akıtsa şaşılmaz.
Onu görenler pervane olsalar, varlıklarını yitirip divane olsalar ve aşk derdinin esiri olsalar şaşılmaz.

Eren kişi can gibi şekilde gizlidir, onu gören can devletlidir.
Sevgide varlığını yok edenler güneşten daha belirgindirler.
Dost ile tanışık olanlar onu bilir.
Yabancı olanlar ise bu göz bağlılığı ile o gizli hazineyi nasıl bulsunlar.
Gururla gözleri kapananlar o nurun nerede olduğunu anlamaz ve görmezler.
Gönül gözünün görücü olmasını istersen yardımcın Allah olsun.
İstiğfar ile nefsi temizle, Huda’nın emirlerini tut, takva sahibi ol.
Safa kardeşliğinin süsü ol ve onlardan uzak olma. Mustafa’nın şeriatından ayrılma.

Din yolunda istikamet buldun, fakirliğin sırrını bildin; nefislerine düşkün olanlara gönül sahibi demedin ve onlara da uymadın.
Verimsiz olana gönül sahibi denilmez.
Ne onun kalbinde gören bir göz vardır ve ne de kimse ona anlayış ehli der.
Nefs ehlinin ne devletli bir yüzü olur ve ne de dostu görür bir gözü olur.
Takva ile din derdi kazan ki Allah’ın feyzi ulaşsın.
Gönle Hak derdi safa versin ve tecellî yansımasından parıltılar ulaşsın.
Kimin kalb safası Hak derdindense o kişi safa ehlidir, Allah dostudur. Hak dostlarından bir an bile ayrılma ki Hak derdinden kalbine safa ulaşsın.
Safasız sufiye sufi denmez; o zavallıdır.
Hayası olmayan, gönlü karanlık, edepsiz, ıslaha gelmeyen kişiye sufi denmez.
Sufi, miskindir; saadet ve din ehlidir.
Sufi, safa ehlidir ve âlemin ışığıdır.
Takvası, gören gönlü olmayan kişi fakirlik yolunun ehli değildir.
Bu yolda bütün kazancı azgınlık ve bilgisizliktir.
Bilin ki takva sahibi olan sufiyi Hak Teâlâ, aşk ve dertle doldurmuş bu varlıktan geçirmiştir.
Hak derdi gönülde galip olursa beden o şevkle yanar ve şevkin vasıf ve sıfatlardan uzaklaştırdığı kişinin kalbini Allah, marifet nuruyla diriltir.
Sâkî ona vahdet kadehi sunar ve o da bâkî bir ömür bulur.
O sarhoşlukla ayıp, kendini beğenmişlik ve kibirden kurtulur. Fakirlik sırrına ulaşan kişiye sufi dense lâyıktır.
O nur cihan ülkesinin devleti ve milletin şahının sırdaşıdır.
Resûlullâh’a gerçek ümmet ve herkesten çok yüce himmet sahibi odur.
Dünyadan tamamen el çekmiş ve bu dünya ululuğunu nefsine bir alçalma bilerek fakirlikle övünmüştür.
Bu dünya zenginliğinden utanır ve bütün varlığını saçar, dağıtır.
Kiminle sır üzerine pazarlık yapmışsa onu bu cihandan bezdirmiştir.
Kendisine dost edindiklerini dîdâra âşık etmiştir.
Kime lütfedip irşat ederse sevgiliye kavuşmaktan dolayı gönlünü hoşnut eder.
Bu kişi ceset değil candır; gerçekler denizi ve bir madendir.
Doğruluk ve safa madeni, cömertlik hazinesidir.
Düşmüşleri yerden kaldırır, geri kalmışları maksatlarına ulaştırır.
Onu sakın bırakma, eteğinden tut; sevecek bir kuldur, gönülden sev.
Can ve gönülden dost olursan maksadına daha önce seni ulaştırır.
Ey doğruluk ve safa sahibi sufi gel, sen kadîm yeminine bağlılık gösterdin, aşk derdini tanıdın ve güzelliğin kalbi aydınlattı.
Hoş geldin safa geldin, sana yüzlerce merhaba.
Seninle bir an olmanın bâkî bir ömür olduğunu biliriz.
Senin önünde yüz Hıta güzeli utanır.
Yoluna canlar feda edelim; cemâlin canda bir perde koymaz.
Ey şah sensiz geçen ömürden hiç bir şey kazanılmaz; bu ömür boşa geçmiş demektir.
Kibriya güneşi kalbine ulaşalı kibir ve riyadan arınmış, safa sahibi ve baştan başa nur olmuşsun.
Efendi, sen aşk derdiyle doldun, aşk eri oldun; gel, Allah derdiyle ömür sürelim.
Bu Mahabbet-nâme’nin her sayfasında sarhoşluk kokusu duyarsan vücudunda tembellik bırakmaz ve kalbine taze bir ömür, sonsuz bir safa verir.
Ruh doğanın kanat ve ruhun uçuşuna kuvvet olur.
Cihandan göz yumup harf âlemini seyreder.
Bu sonsuz âlemi seyreden orada gayr göremez.
Çünkü bütün vasıf ve sıfatları yok edip o anda altı yönü de kaybeder.
Ne ay görür ne yıldız; ilimlerin derslerini de unutur.
Ne cin kalır ne insan; ne yer ne gök, ne iklim ne memleket.
Ne ile varmışsa onda onu görmüştür; eğer burada ten kaldı dersen bil ki, sevgi âleminde bu şu olmaz, zaman ve mekan sığmaz.
Kainatın bütün nakışları kaybolur ve sabit cisimler görünmez olur.
Gönül ve can mahv içinde mahvolur.
Sevgilinin yüzünün parıltısı çiy tanesi gibi olan bütün varlığı mahveder.
Azgın köpek ulur ki sessizlik yok olsun.
Görünen nurları ne görsün ne de o lütufları vasfetsin, sadece alsın.
Çünkü suret bu yolda kalır; ne ile olursa olsun sevgisiz olursa yolda kalır.
Sevgisiz bu sırlar duyulmaz; bu sebeple gel, iniş ve çıkışı bırak.
Sevgi gözden perdeyi kaldırınca uzaklık ve yakınlık olmaz. Cihanın azını ve çoğunu bırak; bütünüyle bu varlıktan soyunmadan, gönül bazen Musa ve bazen Tur olmadan ve tecellî nuru gönle ulaşmadan cihanda dosta yaklaşmak mümkün değildir.

Dünya gamını yüklenenin eline bir şey geçmez.
Bu sırlar cahillere anlatılamaz; sen olgunlara gel.
Hâl ehline dost olabilirsen sana Allah derdinden bir kısmet sunarlar ki o nur gözünü açar.
Böylece cihanın ululuklarına kalmaz, hatta cihanı bir pula bile almazsın.
Sevgi ateşi kime ulaşmış ise onu yakmış ve cihan varlığını terk etmiştir.
Sevgiden kalbe öyle bir nur dolar ki durduğu yeri ona bir Tur gibi yapar.
İçi nur yapan sevgidir ve içi mamur eden de sevgidir.
Bu yolda sevgi nuru yeter.
Bilirsin ki, nerede olursa olsun sevgisiz kişi bir iş başaramamıştır; kuru ağaç gibidir.
Keşf olunmuş bazı şeyleri bilirse de yaprak ve çiçek vermez; kibirlenir ve orada kalır; bir marifet olgunluğu elde edemez. Uçurumda kalır ve daha ileri de gidemez.
Keşif ve kerâmetler ona perde olur ve yazık ki onu yoldan alı kor.
Sen de keşfi bırak ki kibirlenme seni yoldan ayırmasın.
Çünkü yüz keşif ve kerâmet sevgiliye âşık olanın yolunda bir zerre bile değildir.
Gönülde sevgili varsa başka bir şey olmaz.

Akıl karanlıklar perdesinden nuranî, fakat çok zor bir perdedir.
Aşk şarabını içmeyen bu nuranî perdeden geçememiştir.
Bu yetmiş bin perdeden geçmeye kimin gücü yeter.
Sevgili yüzünü gösterirse hangi göz onu görebilir.
Akıl ve can bu gamda kederlere batmıştır.
Erenler buna bir çare aramışlar, fakat yüze gülmekle çare bulunmaz.
Nicenin bağrı parça parça olmuştur ve sevgilinin derdini çekmek için kimde bir güç vardır.
Kiminin yüreğini yarık yarık etmiştir ki bu derdi anlatmak ne bu yazıya ne de bir yoruma sığar.
Anlatmak mümkün değildir denirse de susmak daha öldürücüdür.
Yürekler susmaya ve bir an bile sabretmeye dayanamaz.
Bu işin çaresi ve yarasına merhem nedir bilinmez.
Yüzlerce ah ve feryat etseler de yerle bir olduğu için artık fayda vermez.
Yüz kere Yasin okusalar da bu ateşi sakinleştirmezse şaşılmaz.
Gönül yüz parçaya bölünse de aşk derdine çare olmaz ve bir anda yüz hasta gönül can verse de aşk derdine bir derman olmaz.
Doktorlar buna ilaç bulamadı ve dostlar da yardım edemedi.
Kimi aklını bu gamdan yitirdi, kimi de vücudunu yokluktan fark etmez oldu.
Düşüncesi tac ve külahta olmayan kimi bu şaşkınlıkta hayran kaldı.
Bu keder, kiminin canını yakarken kimini de bu hikâye Mecnun etti.
O başı dönmüş olanlardan herhangi bir eser ve iz var mı göster.
Hepsi de göçtü ve devleti o bâkî yerde buldu.
Tecellî afitabında zerre gibi dolunayı parlak ay gösterir.
Onlar bu can doğusunda sevgilinin derdiyle yandılar.
Ne dolunay oldu, ne parlak ay ve ne de herhangi bir şeyine gururlandı.

Ey benim canım şimdi ihsan sırası senin; gül bahçesinde topluluğun kadehi senin, ey çemenin servi neşe içinde gel. Gel şimdi sağ salim bir hayır işle, gönül tahtında vatan tut.
Ey şah ihsan et ve “Yardım Allah’tandır.” sancağını gönül tahtına dik.
“Fetih yakındır.” sancağını görelim ve biz garibi sevindir.
Tac, tazim, şöhret, memleket hep senin.
Ey zamanın sahibi ve düşman askerini kıran, bütün karışıklıklar senin korkundan dolayı kesilsin; canlar ve ten yolunda feda olsun; gel güzel ahlâkı göster.
Bütün bedenler seninle can olur; bizi gurbette koma.
Senin gamından dolayı gül ve yasemin gibi yakamızı yırtmayalım.
Ey lütuf madeni, kerem et ve bize bu dünyayı İrem bağı yap. Eğer derdimizden bir tat duyarsan yüreğimizin yarasını gör. Gözlerimizdeki yaşı dindir ve perdeyi kaldır.
Senin güzelliğine dayanılamaz, toprağa kan düşer ve baş götürülemez.
Artık sana olan aşkımız sınırları aştı ve cemâlini görmek isteyen akıl şaştı.
Sabrı tükendi, ihtiyarı kalmadı; utanmayı ve vakarı da terk etti. Kan yerine damarlar şevkinle doldu; “Haya rızka manidir.”i ne yapsın.
Nerede görse şaşırır ve dağlara düşer.
Alâmetleri yüzde belirdiği için görenler deli derse ayıplanmaz.
Bu, deliliği de deli eden bir deliliktir.
Bu can artık buna dayanamaz.
Deliler bunda deliliği unutur, ve ilim sahibi akıl hayran kalır.
Senin güzelliğindeki bu parlaklığı gören izzet, ar ve hayayı unutur.
Senin yüzüne bakacak bir yüz ve cemâlini görecek bir göz yoktur.
Yüzünü görecek güç kimsede yoktur, o anda varlığı ortadan kalkar.
O’na ulaşan kendinden ayrılır ve yüzünü görmeğe dayanılamaz.
Delinin bu yaptıkları, can çekişmeden başka bir şey değildir.
Deli bu durumda ne yaptığını bilmez ve ne söylediğini de bilmezse şaşılmaz.
Hayret makamında kime bu coşkunluk ulaşmışsa canı ve cihanı unutur.
Ney gibi yana yana inleyerek giderdim ve ansızın bu talan geldi, aklımı, derdimi, coşkunluğumu, cihana sığmayan ah ve feryadımı giderdi.
Hayret dalgası ve gayret şimşeği ulaşınca ne varlık kalır, ne gayret; bütün varlık ortadan kalkar.
Sana lutfedilen tecellîleri tanı.
Seni kim gün gibi açıkça bilirse önünde ölmesine şaşılmaz.
Ne yapayım ve ey sevgili seni nerede bulayım ki yolunda öleyim.
Sen bana benden yakınsın, fakat ben uzağım.
Senden ayrı olmaktan dolayı dertler içerisindeyim.
Yazık bana, ne yapıp ne edeceğimi, seni nerede isteyip, sana nasıl varacağımı bilmiyorum.
Yerde ve gökte nişanın verilmezse, bu sana can verenlerin sabrı tükendi.
Bu harcamaya ne can yeter ne cihan.
Senin cemâlinin güneşinin parlaklığında yerler ve gökler zerre bile değil.

Bu sonsuz yolun yolcuları arasında benim gibi zayıf, aşağı, aciz ve günahkâr bir kulun yok.
Artık bedenimde gücüm kalmadı, tükendim.
Ne derdin ziyafetine doydum, ne kandım.
İçimdeki aşk sevgiliye kavuşmada aç gözlülük gösterse de bu tamahkâr yaşlı ne yapsın.
O ihsandan böyle bir hata olması veradır ve biz o hatadan dolayı yüz kere tövbe ederiz.
Seni bir kez görmeğe kanaat etmek bu yüzüne müştak olan için büyük bir ayıptır.
Seni bir kez görmek için bin can gerekse ve mertçe ise lâyıktır.
Hakîkî seni bir kez görmek için bin kez ölse de yine doymaz.

Rabb’im, Hakîkî senden yine seni temennî eder; likana müştak olmak gecikme bilmez.
Çünkü o, sana olan aşkın ayakta duran susamışı ve cemâlinin mumunun hayranıdır.
Bu beden eskidikçe tazelenir ve şevkin canda ölçüsüz olur.
Aşk habercisi bana ulaştıkça vücudum mum gibi yandı eridi. Benim gibi düşmüşe rahmetin olursa şaşılmaz.
İşini “O ne güzel vekildir.”e havale edene rahmetin olursa ve tıpkı fitile verdiği gibi bize de bir aydınlık verirse şaşılmaz.
Allah’ım bizi karanlıkta koma; çünkü sen Kur’ân’da, “Size yakınım.” buyuruyorsun.
Yine “Şah damarınızdan daha yakınım.” buyuruyorsun.
Cemâlinin lütufları ile gönlümüzü gül bahçesi ve gözümüzü aydınlık eyle ki göz başkasına bakmasın, bu varlıktan eser kalmasın.
Âşığın her zaman yaptığı şey kendi varlığını yok etmektir.

Gözünü aç, tembelliği bırak ve işini her zaman tam yap, ihmal etme.
Dünya sıkıntısını o kadar çekmene rağmen eline ne geçti?
Öyleyse dünya sevgisini bırak ve sevgiliyi sev.
Dünya gamını unut; yanacaksan sevgiliye yan; o her derdin çaresidir.
Bu dert, karanlık gönlü aydınlatır.
Şâyet canında bir yara varsa yan yakıl da yüreğinde yağ kalmasın.
Bülbül gibi feryat et; şimdi sevgiliyi anmanın zamanıdır.
O’nu her zaman analım ve derdimize çare bulalım.

Ansızın bir yardım ulaşacağını ve bir kurtuluş nurunun gözümüzü açacağını ümit ediyoruz.
Talep yolunda sessiz olmamızın sebebi elimizin kanda olması, ulaşamamasındandır.
Ya Rab, sen bizim elimizden tut ve bizi bu toprakta esir olmaktan kurtar; iki âlemde maksadımız sensin ve senden başka mabudumuz yoktur.
Günahımızı yüzümüze vurup da bizi kapından kovma.
Örsünü çok soğuk yaptığından beri zindanını karanlık eyledin.
Çekiç darbeleri ona fayda etmez oldu ve senin katında günahlardan utanmaz oldu.
Derviş, zenginler arasına katılmışsa bu katılış başkadır.
Oysa velîlerin yoluna girenlerin zenginlerle sohbet etmesi olmaz.
Zenginlik onlarda ödünçtür, ama bilin ki bu hastalık bulaşıcıdır.
Kalb aynasını pas tutmuşsa, ister sarık sar, ister boynuna as; artık o kişi özünü bir gönül sahibine teslim etmez ve itaat etmeyerek başka yollara gider.
Önceden hiçbir nazar almamış olmalı ki yüzünde herhangi bir işaret görünmez.
Birlikte oturduğu kişinin cemâlinden bir eser ulaşsaydı canda Sevgi ateşinden kıvılcımlar olurdu.
Ona istediğin kadar ince ve kapalı söz söyle baş eğip bu yola girmez.
Ona nasihat de fayda etmez; artık ona bir önem verme.
İçinde bir temizlik de kalmamış.
Ancak iştahı oldukça açıktır.
Ne kadar yulaf varsa önüne getir.
Ömrü telef olsa da gam yemez.
Yiyerek karnını şişirenler, bu haberleri ne duyar ne de bir öğüt alır.
Gece gündüz emredici nefsine esir olanlar bu gönle şifâ veren nasihatleri işitmez.
Bütün gece uyursun ve bacanın ışığından bir şey duymazsın.
Sabahleyin gözünü açınca pişmanlıkla tövbe etsen…
Yazık ki, gayb âlemine penceren açılmadı.
Sevgi ateşinden içinde bir aydınlık yoksa bu sırlara ulaşamazsın.
Bu zindan kapısından çıksan, dışarı baksan, duysan ve üstüne saadet güneşi düşse; tembelliği âdet edinmesen!
Canında Sevgiden bir sarhoşluk yoksa, işin her zaman tembelce ve uyuşukçadır.
Pis şeylere dişini bilersin.

Gülen gülünü unuttun mu?
O toprağa düşüp sen baş götürdüğünde ve ne götürdün dediklerinde ne diyeceksin?
Neden bu surete aldanıyorsun, yarın O’nun yüce katına varacak değil misin?
Götürdüğün armağanın yüzüne vurulacak; ağlaman ve sözlerin sana bir fayda sağlamayacak.
Asıl anılacak şeyleri unuttun, yüzün kir oldu, elin boş.
Oraya bir güzelliğin olmaksızın gidiyorsun: Ne azık, ne rahle, ne zikir, ne itaat, ne ilim, ne züht ve ne takva; yazık sana! Bıyığını bağlayıp burnunu gösterme; bize yol gören iki göz göster.
Sevgilinin yüzünü görmeyende göz, sevgiliye kavuşmayanda yüz yok. Yüzü gözü belirsiz olanlara adam demem.
Sen kendine neden sufi diyorsun?
Her gördüğünü yiyor ve herkesi yeriyorsun.
Ayırıcı bir özelliği olmayan şu anlayışsıza hayvan bile desen yeridir.
Sen yediğini değil, doyduğunu ve işin nereye vardığını söyle.
Eğer sen din yolunun yolcusu isen yakîn nurunun parıltıları nerede?
Yüzünde belli olması ve içinin dışının onunla dolması gerekiyordu.
Seni görenler “Bu erdir, din ulusu bir önderdir.” diyelerdi ve gerçekten de doğru olurdu.
Yüzüne bakan hemen sana teslim olur ve elini kavuşturup önünde dururdu.
İşte er olanın nişanı budur, yoksa saç ve sakal değildir.
Sakal keçide, tüy kedide de olur; uyuz köpekler de yazıda yabanda yatarlar.
Bunlar yokluk yolunda erlik değildir; erlik, bakış sahibi olmaktır.
Sen bize sultanı göreni göster; yulaf yiyenleri, kedi gibi miyavlayanları değil.
Aslanın, içi boş lâflar etmesi uygun olmaz.
Sen de bu boş lafları bırak, görüş sahibi ol.

Resim
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Hacer kardeşim ellerinize gönlünüze bereketler dilerim.

''Gelin yoklukta yok olup, sevginin yüce göğünde doğalım!
Çünkü Allah’ı severseniz o da sizi sever.
Onu sevmeyen Peygamber’in izinden gidemez...''
Yûsuf-ı Hakîkî Baba
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

Allah c.c Razı olsun mecnun kardeşim

10- Nasıl Bir Gönle ve Neye Talipsin?

Böyle iflas etmiş bir vaziyette ve paslı bir gönülle gitmene kimse razı olmaz ve böyle bir gönül de o dergâha lâyık değildir.
Gönlü para sevgisi ve şöhretle dolu olan insan, o şâha nasıl yakın olur?
Bu kişi ölüdür ve ölünün o hazretin katında yeri yoktur; yeri mezarlıktır.
Himmeti arştan yüce olan gönlün yeri Mevlâ’nın sevgisidir.
Bize böyle irfan denizi olan, dertlere derman bir gönül lazım.
Nefsin esiri olan ölü bir gönlü ne yapalım.

Gönül tecellî nurunun parladığı yer ve sırların mazharıdır.
Gönül, Hakk’a mazhardır; yol sırlarının duyulduğu yer, mânâ hazinesi ve takva burcudur.
Hakikat güneşi orada doğar; mânâ incileri oradan çıkar.
Şâyet böyle bir gönlü elde etmişsen sûret perdelerini ortadan kaldırmışsın demektir.
Artık halka ihtiyacın yoktur ve talep yolunda da eğri büğrü olman gerekmez.
Sen Allah’a, doğru kul oldun ve din yolunda kulluk da böyle olur.

Riya gizli bir şirktir.
Riyadan uzak ol ki gönlüne Allah’ın nurundan parıltı ulaşsın ve kavuşma yoluna istekli hâle gelsin.
Kişiyi bu yola getiren de bu yoldan götüren de sevgidir.
Şüphe bir felâkettir ve insanı inatçı yapar.
İnat da insanı saadetten yoksun bırakır.
Kalbi itaat ettiren sevgidir ve elde sevgi gibi bir sermaye olunca şüphesiz o dergâhın makbullerinden olur; yol arkadaşı da hidâyet nurudur.
Sevgi yoluna girmeyince ve gönül sevgilinin aşkıyla dolmayınca yakasını nefsin elinden kurtaramaz.
İpleri nefsin eline verme, sen onun boynuna bir ip geçir.
Şâyet bunu yapamazsan seni dilediği yere çeker götürür ve sonunda bir kurdun pençesine düşürür.
Bir yerde pis pis ölüp kalırsın, kimse de sana bakmaz, kuzgunlara yem olursun.
Dünyada iken sevgiliye kavuşmak için Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak gerekir.
Cihan baştan başa O’nun nuru ile doludur.
Bunu görmeyen gözsüzler ile dost olma. Onlar Firavun gibi nefse tabi oldular; cihanın mertleri olanlar ise onların yardımcısı değildir.
Safa ehli ve doğru isen asla talepten ayrılma ve mecazî sevgililerin yüzünü, saçını ve benini düşünme.
Çünkü şekilci olursan bu yolda ilerleyemezsin. Kibir ve gururun seni yoldan alı kor ve içinde de huzur bırakmaz.
Kalb huzuru olmayan da her zaman gaflet içerisindedir.
Gözü açılmaz ve bir gayret içerisinde de bulunmaz.
Gayretsiz kişi de vesveselerden ve sonunda da bozgundan kurtulamaz; böylece dosta kavuşmaktan mahrum olur.

Sevgiliyi isteyip onun sevgisi canda galip olmayınca ve hırs odunluğu yanıp istekler kesilmeyince gönül nasıl mânâ gül bahçesinde olur?
Sevgi nuru gönlü temizler.
Talep edici olmadan Hak’tan bir yardım ulaşmaz.
Talep eden kimse gönlünü başkalarından temizlemelidir. Kalbte halk endişesi olmamalıdır.
Eski elbisenin gönül temizliğine bir faydası yoktur.
Talep himmetsizlerin işi olmadığı gibi, bir aldatma işi, dedikodu ve çalışıp çabalamak, arayıp sormak da değildir.
Gel, ahdini yenile ve çalışıp çabalamaktan vazgeçme.
Ömrün olduğu sürece din yolundan ayrılma ve nerede olursan ol hizmetinde bulunanlara yüce himmetlerde bulun. Ancak böylece marifet yolunda olgunlaşır, gayretsizlikten uzaklaşırsın.
Yine böylece sevgi ateşin olgunlaşır, özünü sevgiliye yaklaştırabilirsin.

Talep, tâlipler için bir devlet; Hak cezbesinin hücumudur. Talep, kulda saadet mayası, Hakk’ın yardımının süsüdür. Talep, doğru insanlara Allah’ın bir ihsanı, Allah’ın nurunun bir parıltısıdır.
Bütün ömrünü bu talep yolunda harca ve gece gündüz bundan ayrılma.
Gel sen de talep atının binicisi ol ve yola sağlam basıp güvenilir ol.
Bu yolda tembel olanın eline bir şey geçmez, çabuk ve arayıcı olmalıdır. Allah’ı talep etmeyenler sonunda ahmakça “Ne kazandım?” diye sorarlar.
“Yeryüzünde her şey gelip geçicidir.” âyetini okursun ve sonu gelmeyen işlerle meşgul olursun.
Oysa Kârun da kefenden başka bir şeyle gitmemiştir.
Senin topladıkların da elinden çıkacaktır.
Gel, ömrünü boş yere geçirme ve bütün ayıpların ortaya çıkmadan yüzünü toprağa sür ve ağla.
Tövbe et; Allah, tövbeleri kabul edendir.
Bütün dertlerin devası odur; hikmet sahibi odur; bütün kusurlarına rağmen zengin ve yoksul, herkes ondan yardım ister.
Umulur ki senin isyanlarını da bağışlar; canını ve tenini azat eder ve günahkârların saçlarından ve ayaklarından yakalanacağı gün seni cehennemden kurtarır.

Yâ Rab, günahkârım ve her zaman yüzüm siyah, fakat sen, “Allah’ın bağışlamasından ümidinizi kesmeyin.” buyurduğun için ne kadar isyankâr olsam da rahmetinden ümidimi kesmedim.
Ben zayıf, aşağı ve günahkâr bir kulum; yüzümün karalığından başka bir şeyim yoksa da sen düşmüşlerin elinden tutarsın.
Büyük bir utanç içerisindeyim.
Senden başka kimden yardım isteyim.
Senin kapından başka kapım yok.
Tek sığınağım sensin.
Herkes yabancı iken, sen değilsin; gözümü ve gönlümü aydınlatan sensin.
Sen ön ve sonsun; her şeyin içi ve dışısın.
Şevkimizi artıracak söz her ne kadar uzun olsa da sözü kısa kesmek evlâdır.
Senin aşkının coşkunluğu gönlü susturmaz ve aşkının nuru bize şevk verip ıstırabımızı ve gözümüzden de perdeyi kaldırır.
Deniz dalgalansa coşar ve bu coşkunluğa kimse dayanamaz.
Bu dert sahibinin boynuna âşıklık kemendi takılsa yeridir.
İnsanlara alay konusu olmak istemiyorsan herkesi âşık zannetme.
Âşıklar, âhiret sultanlarıdır ve herkesin dostlarıdırlar.
Benim canım onlara feda olsun.
Âşığım demek benim haddim değildir.
Ben nefs esiri bir köpeğim.
Ben aşka lâyık değilim; sarhoş değilsem de ayık da değilim.
Bana aşkına liyakat ver ve başka bir iyilik bulmayayım.
Beni ebedî olarak sarhoş et ve varlık elbisesini çıkarıp çıplak kalayım.
Hakikat denizi coştu; bu coşkunluk, seni dışarı mı attı, neden bülbül gibi inlemezsin.
Sen aşk şarabı içmedin ve bülbülün feryadını dinlemedin mi?
Gül, yüzünden örtüyü kaldırınca bülbül feryat etse şaşılmaz.
İlâhî, gözümden perdeyi kaldır; canıma ve gönlüme ıstırap ver.

Yâ Rab, sen hem kâdirsin hem kahredicisin; günahlı kulları affedicisin.
Günahlarımızı bağışla, tövbelerimizi kabul et.
Yâ Rab, bizi böyle alçak bir vaziyette bırakma ve Kur'ân-ı Kerîm’in hakkı, Beyt-i Muazzam’ın, Safa ve Merve’nin, Lebbeyk’in, Resûl’ün sidredeki peykesinin, enbiyâ ve evliyânın hakkı için bizi bağışla.
Bizi doğru yoldan ayırma; ulu kıymet sahibi Resûl’ünü bize şefaatçi eyle. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, Hamza, Abbas, Hızır, İlyas, Ashab-ı Suffe’nin saflığı ve erenlerin halveti için bizi sevgi nuru ile aydınlat; gönül gözümüzü aşkınla tanıdık eyle.
Gönlümüzü dünya hastalıklarından temizle; gece gündüz sevgiden ayrılmayalım ve sen bize lütfunla uyanıklık ver.

Şimdi sevgiden bahsetmek zamanıdır; sevgi, yaralı ruhun merhemidir.
Semnun gibi sevgiden bahsedelim ki o anda yüz Leylâ, Mecnun olsun.
Gözlerimiz Nil ve Ceyhun nehirleri gibi yaş akıtsın.
Sevgiden bahsedelim ki Kızıl Deniz gibi yüz denizin varlığı ortadan kalksın.
Sevgiden, Ferhat gibi öyle bahsedelim ki, yüz âh kopsun; yüz can ateşlerde yansın; ciğerler parça parça doğransın.

Ey arkadaş, Resûl’ün sahabelerinin ahlâkını izleyip, gönülden başkalarını çıkarıp, sevgi kadehinden içip Allah’a yönelmelisin.
Aşk şarabından içip sarhoş olarak, fakr içinde zenginliği bulup, o hazrete candan bir yol açılmalı.
Gurur ve gafletin, başını aşağı düşürmemeli, vesvese helâk etmemeli.
Canı da ekmeği de terk etmeyen; kadın gibi örtünmelik satan; züht yolunda bir gayreti olmayan, gaflet dolayısıyla ahdini bozan bu meydanda erlik edemez ve mertler ile bir araya gelemez.
Bu yola girmeyen Habibullah’ın izinden gidemez.
Şeriata tabi olmayanın yolu daha başlangıçta kapalıdır.
Eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir.
Bu yolda bir gayrette bulunmayan er değildir; başını feda edebilmesi için baş olmalıdır.

Marifetin kemâli sıfatları mahvetmek, zâtta yok olmaktır; zühd ve takva sahibi, Hak derdiyle deli bir sarhoştur; gönlünde başkalarına, başka şeylere yer yoktur.
Senin gözünden bakış oku cana ulaşınca gizli ve kapalı sözleri anlamaya güç koymaz.
Cemâlinin aydınlığı savaşla meşgulse de yine bezme davet eder.
Doğru yolda giderken neden saptın; istediğin ne idi ve neyi teptin?
Gözünü takva nuru açtı ve gizli hazineleri elde ettin.
Önce müstağnî gibi göründün, fakat sonra izini sapıtıp gizlendin.
Bazen öyle, bazen böyle görünme; ne yapacaksan acele et ve gönüldeki sevgili ateşini yak.
Önünde sonunda olacağı budur; deliler dağlara düşsün.
Onların akılla işi yoktur; ölüler de başlarını böyle kurtardılar.
Akıllılıkta bir fayda yok, yana yana yürüyelim; mum gibi tükenip, göz yaşı gibi toprağa düşelim.
O söz, sîneden öyle bir duman çıkarsın ki alevleri çatıyı ve gökleri yaksın.
Yokluk erlerinin ayık olması doğru değildir.
Aklın hîleleri seni aldatmasın.
Şimdi şevk pazarı sıcakken, şevk darağacını süslemenin zamanıdır.
Bir an önce yola girip menzile ulaşmak gerekir.

Burada bir şeyi rehin koyamazsın; elbisen eskir, malın tükenir.
Saflık meydanında öyle bir yan ki heybetinden keder kaçsın.
Bu beden sana arkadaş olmaz; canın çıkınca beden için giriştiğin çabaların hepsi boşunadır.
İflas edersin ve sana kimse borç vermez.
Sevgiden borç verilmez; aşk şarabı kadeh tutmaz ve gökkuşağına merdiven kurulmaz.
Sevgi önder olmayınca ve himmet ulaşmayınca ruhlar meclisine ulaşılmaz.
Elde fırsat var iken yaratıcıyı an, nefsinin üzerine binip gökleri yar ve bir Süleymanlık edip yel gibi seyret; sen bu Mantıku’t-tayr’ın sırrını bilirsin.
Sevgi ehli dostun oldukça, gönül bu yolun sırlarını işittikçe, şarabın tortusu derdin olduğu sürece bu derin denizi hep seyredersin.
Ruh kaptanı şeriat gemisini açınca, ruh kandili karanlıkları giderir.
Doğru yol şeriattir. Başkalarının herzelerini işitme, çünkü seni yoldan çıkarır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

11- Doğru Yol nedir ve Bu Yolda Er Kişi Kimdir?

Cömertlik, göğsün açılmasına sebeptir ve insanı yüceltir. Sofi, cimri olursa ondan kötüsü yok; sofinin iyisi cömert olandır.
Halktan uzak durmak sofilik yolunun süsüdür; taklit ve azgınlık ise sofi için büyük bir ayıptır.
Şâyet içinden şüphe karanlıkları çıkmazsa gayb âleminin nuru ona ulaşmaz.
Fakirlik içinde sakal ağarttıysa da gönlü karanlıksa bu ak sakalın ona bir faydası yoktur.

Allah, “Siz hayırlı ümmetsiniz.” Buyuruyor; derviş eğer himmet sahibi olmazsa bu sırrı anlayamaz; taklit ve azgınlık içerisinde kalır.
Ya da kendisine bir yardım ulaşarak, benliğini ortadan kaldırıp, velilik tahtının şahı olur.
Taklitçi, ne korkar ne ümit eder; ne âriftir ne sâdıktır; ne yolda gider ne de kurallara uyar; onun işi gücü ara bozmaktır; hayvandan kötüdür.
Gerçi mürid için başlangıçta taklit etmek gerekli ise de daha sonra bir ayıptır.
Taklitçi, bir yakınlık bulamaz; utanç içerisinde kalır.
Şeyhlere hizmet etmediği gibi hürmet de etmez.
Şeyhlerin hâllerinden habersizdir.
Şeyhlerin hâllerini duysaydı, bütün varlığından el çekerdi.
Şimdi artık yalanı dolanı bırakıp pişmanlık duyarak doğruluk içerisinde yola girmek zamanıdır.

Mekânsızlık diyarına kanat açmak varken bu yer ve gökte kalınır mı?
Şâyet varlığından vazgeçmemişsen yol eri olamazsın.
Sen nefsine yular takıp yola getirmezsen o sana yular takıp istediği yere götürür.
Sana yazıklar olsun ki yola girmeyip meliklere yakın olmayı tercih ettin.
Şeyhlerin yolu ve maarif ehlinin irfanı bu değildir.
Gerçek şeyhlerin imanı, erenlerin seyranı ve sırları bu değildir.
Böyle kişiler, insanlara bir yol öğretmediği gibi onları nefret ettirir.
Hâl dili ile insanları yoldan çıkarır ve Allah’tan uzaklaştırırsın.
Sana yazıklar olsun ki doğru yolu bulup aşk ateşiyle yoğrulmadın.
Pek çok insan özü kötü olan bu tür kişileri doğru sanır.
Dini para olan bu insanların yakîn nuru olmamasına şaşılmaz. Onların kıblesi kadın yüzüdür.
Derdi dini olmayan yakîn nurundan yoksundur.
Yakîne sahip olanlar doğru yolun Nebî’nin yolu olduğunu bilirler.
Bu kişiler sağı solu gözetmezler.
Yılan sağa sola eğilmeden gidebilir mi!
Taklitçi kişi hırka da giyse onun için palandan farksızdır.
Halk her ne kadar ona inansa da yırtık elbise insanı derviş etmez.
Maymuna şapka ve elbise giydirsen insan olmaz.
Keçi de sakal bırakmakla insan olmaz.
Gel, Allah’a doğru bir kul ol.
Din çırası içini mamur etsin.
İçinde derdin eksik olmasın ki Allah sana rahmet etsin.
Allah, içini mamur ettiği kulunu hırstan ve kıskançlıktan temizler.
Hırslı insanın içi mamur olmadığı gibi hasetçinin de gönlünde ve canında nuru olmaz.
Böyle gönlü karanlık olmasan yolunu seçer, çıra olup evine nur saçar ve kanat takınarak bu sıkıntı ülkesinden uçardın.
Hak, kimin rütbesini üstün kılarsa cihan ona baştan başa bir ev gibidir.
Cihanı bilen Allah dostudur; için aydınlığı da Allah derdidir; ondan nasip almak istersen Allah dostlarından uzak olmamalısın.
Kimin içinde aşk derdi gibi bir hazinesi olursa onun kıskançlık gibi bir derdi olmaz.
Hırs ve hasetten arınmış olan iki cihanda da ayıplanmaktan kurtulmuştur.
Şöhret belasından kurtulanın yüzü de her zaman aktır.
Aç gözlü insan asla rahatı bulamaz.
Bir kuzgun ya da çaylak gibi ne bulursa kapmaya çalışır. Bedava yiyicidirler ve halktan utanmazlar.
Onları hiçbir şey doyurmaz.
Gözü ve gönlü doymadığı gibi hak sözü de dinlemez.
Büyüklerin sözlerini işitmez, dünya sıkıntısı da gözünden hiç gitmez.
Sürekli sıkıntıdadır; o bahtsızın vay hâline.

Kıskanç kişi, âbid de olsa Çin güzeli de olsa yüzüne bakmak hatadır.
Bir çare bulup onun yüzünü görmemek gerekir.
Kıskanç insan kendi kendine işkence eder.
Bu kıskançlıktan kurtulsaydı, boğazındaki ipten (hablün min mesed’den) de kurtulurdu.
Ahlâkını değiştirip şeyhlerin hizmetinde bulunmadıkça; sevgi denizine dalıp fenâ girdabına batarak ruhu, bekâ âleminde saflık bulmadıkça bir bedenin kıskançlıktan kurtulması mümkün değildir.
Ne var ki, bu alçak dünyaya aldanıp aç gözlülükten dolayı zenginliğe heveslenenler bu dünyanın vefasını görmemişlerdir.
Bu dünyada kimse rahat görmemiş ve kimse safa sürmediği gibi ebedi olarak da kalmamıştır.
Ecel gelince ne gül kalır ne lâle ve ne genç kor ne yaşlı.
Bu dünyadan nice hanedanlar ve nice büyük insanlar geldi geçti.
Sevgiden gönüllerinde bir eser olmayanlar ve ellerinde irfandan bir hünerleri olmayanlar irşat davasında bulunurlar. Damarları nifak ve dalâlet dolu olduğu hâlde fakr elbisesi giymiş olan “güyâ yol ehli”ne bak; bir olgunluk ve oldun kişi göstermediği gibi, Cüneyd, Bayezid, Şiblî gibi kişilere de insan bile demezler.
Bu dünyadan ibret alıp, kanat takınarak gaflet yuvasından uçmak zamanıdır.
Bu kevn ve mekândan yüz çevirip adımını çok yukarılara at.
Hâlâ Allah’ın lütfunu istemez misin ve O’nun cemâlini arzulamıyor musun?
Bu dünyanın yeme içmesi sana bir rahat verdi mi?
Bu yokluk ülkesi tatmin olunacak ve eğlenilecek bir yer değildir.
Şâyet bu dünyayı istersen meskenin ateşten başka bir yer değildir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

12- Tasavvuf Nedir? Olgun İnsan Kimdir?

Tasavvuf, eski giysiler ve aba giymek değildir.
Tasavvuf, bu varlıktan soyutlanmaktır.
Tasavvuf, Allah’ın nurunun size dokunmasıdır.
Allah’ın, kendisine yaklaştırdığı kişiler bu dünyadan vazgeçmişlerdir ve hep O’na yöneliktirler.
Tasavvuf ne “suf”tan çıkmıştır ne Hak’ta safa bulmaktır ne de fenâfillahtır; tasavvuf, bekabillahtır.
Tasavvuf, bütün işleri renksizleştirmek, şuuru mekan edinmektir. Tasavvuf, bir tecellî işi ve lûtfudur.
Tasavvuf, muğlak bir sırdır.
Şüpheci insanlara ve yolunu kaybetmişlere gaybın kapısının açılmayacağını muhakkikler bilirler.
Ey sofuluk taslayan, senin tabiatın bu yola uygun değildir.
Hekime de gitsen senin bu tabiatına bir ilaç olmaz.
Sen ölüsün; Allah da zaten: “Ölülere söz işittiremezsin.” buyurmaktadır.
Tasavvuf, Peygamber’in sıfatlarıyla sıfatlanmaktır.
Tasavvuf, her ne kadar akmakta olan bir hazine ise de yüz perde ardında gizlidir.

Tasavvufu sevmemenin sebebi onu bilmemen ve Allah’ın cemâlini görmek için bir gayrette bulunmamandır.
Taklitçiler, gözleri neyi görüyorsa ona uyarlar.
Ölülerin dostları, yine ölülerdir. Beden candan ayrılınca onu bir saat bile evde koymazlar; götürüp alelacele toprağa gömerler.
Meşayih onun için zenginlerden uzak durdu.
Sen de onlar gibi yap.
Yalnızlık köşene çekil.
Yemeyi içmeyi terk et ve vücut cübbesini parçala.
Elinde olanı saç ve bu dünyayı yok bil.
Sen ne kadar gayret edersen et, sana nasip olandan başkası geçmez eline.
Kibirlenme ve insanlara tepeden bakma.
Gönlünü temiz itikat ile temizle.
Sapkınlık gönlün kötülüğü, cehaletin azgınlaşması ise kalbin ölümüdür.
Bâkî bir ömür bulmak istiyorsan, gönülden münafıklık damarını kes.
Kalbini temizlemek istiyorsan doğruluktan ayrılma.
Gönlünde dostu bulmak istiyorsan, nefislerine uyanlarla birlikte olma ve şeyhlik iddiasını bırak.
Ey “şıh”, biliyorsun ki sen bir şeyh değilsin, sadece gururun gözünü kör etmiştir.
Sen bu yolun ehli değilsin.

Tac, destar ve taylesan insanı derviş etmez, fakat göz görmeyince yüz utanmaz ve kendi rezilliğine de inanmazmış. İnsan kendisini başkalarından öğrenir.
Önünü ardını bilmeyenler ve içlerinde dost derdini duymayanlar tasavvuftan dem vurmaya acaba utanmıyorlar mı!
Safasız sufi cansız ten gibi, kara gönlü kül ocağı gibidir.
Kül ocağında oturanın yüzü ak ve yoldan çıkmışların doğruluğu olur mu!
Şâyet son nefesini düşünüyorsan bu tür gözsüz, yüzsüz ve din ugrularından yüz çevir. İman üzere gitmek istiyorsan Allah’ın emirlerini yerine getir, gönlünden masivayı çıkar. Ermiş kişiler şöhretten, addan ve sandan utanmışlardır; sen de bunları terk et.

Ermiş kişilerin şöhretle, kavgayla, bid’atle, heva ve hevesle bir alış-verişleri yoktur.
Onlar bu dünyanın zenginliklerinden ve makamlarından arınmışlar, Anka kuşu gibi yükseklerde uçmaktadırlar.
Mantık, söz ve dilbilgisi kurallarıyla uğraşmadıkları gibi faydasız ve mânâsız söz ve davalarla da işleri yoktur.
Onlar, halkın yaşadığı yerden uzakta huzur aramaktadırlar.
Onların halka ihtiyacı yoktur; bedenlerinin yaşlanması da onları kederlendirmez, çünkü onlar için vücutla yokluk birdir.
Onlar, vahdet kadehinden içtikleri şarapla bakî bir ömür bulmuşlardır ve Tanrı’nın sevdiği, yakınlık makamına lâyık, maarif denizinin dalgıcı, şeriat gemisinin kaptanı ve bu kötü dünyanın kandilidirler.
Bunlar olmasaydı bütün dünya karanlıklarda ve bir matem yeri gibi olurdu.
Bunlara uyar ve ahdini yenilersen temizlenirsin.
Gayret ve çabanı artırırsan devlet de saadet de senindir.
Onu bunu ve beden işleriyle uğraşmayı bırakıp gece gündüz aşk ateşiyle yan.
Gönlünde ve canında ıstırabın olmalı.
Yemeden içmeden ve uykudan eline hiçbir şey geçmez.
Gaflet uykusu sana, halkın içinde başının öne eğik olmasından başka bir yarar sağlamaz.
Böyle boynu bükük ve gözleri kapalı olan senden ne beklenir?
Bunlar gaflette olanların işleridir.
Resul’ün yolunu izlemez ve yarasa gibi onun nurundan kaçarsan yarın ömrünün sona erdiğini gördüğünde bir daha gözünü açamazsın.

Peygamber, fakirliği övmektedir, fakirlikten utanılmaz.
Onca zenginlerden hangisi kabrine bir şey götürdü?
Bütün dünyaya da sahip olsan nefs yine doymaz.
Gönülde Allah sevgisi olan, dünyayı terk eder.
Sonunda sende kalmayacak bir mal için kavga edilmez.
Böyle tembel ve yüzü kara bir vaziyette oturmakla eline bir şey geçmez.
Yâ Rab, ben de günahkârım ve yüzüm siyah.
Senin birliğine şek ve şüphem yok; beni böyle belirsiz bir vaziyette bırakma.
Beni bağışla ve sana kavuşma isteğimi yerine getirmekle gönlümü sevindir.

Gelin dostlar yükseklere uçalım.
Gönül levhasını temizleyelim.
Çünkü onda dünya sevgisi oldukça Allah sevgisine lâyık olmaz.
Allah’a kavuşmak arzusuyla akıl ve can hayran kalsın ve vahdet şarabıyla sarhoş olalım.
Ey serseri, neden mizacının esiri olup da bu sıkıntıyı çekersin?
Yürek sancısına da ilacın yok, ölmen daha iyi.
Dostu bilmeden ve talep etmeden yaşanan bir hayat hayat değildir.
Kuzgunların reisi olmuşsun, bülbüle benzemek istesen de olamazsın.
Kuzgun, çamaşırdan sabun çalıp yıkansa da ağarmaz.
Ekmeğinden vazgeçmeyen, canından, şandan, şöhretten nasıl vazgeçsin?
Soğuktan dolayı merkebini terk eden güzel huylu değildir.
Gül bahçesini görmeyen, bülbüle dost olamaz.
Güzel sesli bülbül olmadığın için de boşuna ötme.
Bu sendeki hâl bir vecd hâli değildir ve bu durumunla bir ululuk elde edemezsin.
Kendini kargadan zekî zannederken külhanda kanatlarını yaktın ve baykuş gibi zindanlarda kaldın.
Şimdi ne ile uçacaksın?
Mustafâ’nın dinini sıkı tutamadın ve isyanlarda kalıp rezillikten kurtulamadın.
Sakal, insanı uçurmaz.
Kargalar da şahinler gibi yükseklerde uçamaz.
Onun gözlediği, leştir.
İşi gücü para olana, vahdet âlemi yüz göstermez ve sevgiliye kavuşma kokusu ona ulaşmaz.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

13- Kendine Bir Yol Çiz ve Kurda Kuşa Yem Olma

Onlar ne şeytanı, çölü, yolu ne de kürkü ve çobanı bilirler.
Yazıyı ve yabanı gözlemeyi bırak, koyunu süren çobana bak.
Koyunun kurda yem olmasına sebep de onu sürüden ayıran aç gözlülüğüdür.
Tilkiye ve kurda azık olmak istemiyorsan Mustafâ’nın şeriatinden ayrılma.

Kurt vahşi ise de onun ancak adı var; asıl baş kesen tilkidir; bu demektir ki mübtedîlerin şerleri şeytanlarınkinden beterdir.
Çoban uyuya kalırsa, kurt pek çok koyunu sürüden ayırır.
Senin gözcün bir din pehlivanı olmalı.
Yoksa hizmetinde ondan karşılık beklediğin bir hırsız gözüne cihanı dar eder.
Onun, seni dost sohbetinden ve mertlerin hizmetinden yavaş yavaş ayırarak yoldan saptırmasına şaşılmaz.
O şahlardan ayrı düşenin, yolunu saptıranlardan olmasına şaşılmaz.
Yavaş yavaş inancını bozarlar ve şehvet sende yavaş yavaş gâlip olmaya başlar.
Şehvet, Allah’ın bağışlamasından mahrum olmanın bir işaretidir.
Şehvet-perest kişi mert olamaz.
Doğru yoldan gidelim derlerse de, o görünüş hırsızlarından uzak dur.
Doğru yoldan gitselerdi Resûl’e bağlı olurlardı.
Resûl’e bağlı olmayandan bir yarar bekleme.

Şeriatin emrine uy ve doğru yolun gidişine alış.
Şeriatten dışarı çıkanların amelleri boşunadır.
Çünkü onlar kitap ve sünneti bir kenara koyup şehvete ve yeme içmeye düşmüşlerdir.
Şeriatin sınırlarından çıkma ve bilgisizlikle dinini yıkma.
Evliyanın huzurundan ayrılanların içleri nursuz olur.
Bir velîye el vermedikçe kolay kolay mutluluk bulunmaz.
Özellikle adam kıtlığı olan içinde bulunduğumuz zamanda böyle kişilerin sohbetleri cennet bahçesi olur.
Allah’a yaklaşmak için onlar bir vesîledir.
Onlar Allah’ın kitabına uymaya ve cehennemden kurtulmaya sebeptir.
Seni isyan çukurlarından kurtaracak olan makam şöhreti ve dünya kıymetleri değildir.
Cömert ol, şeriate uy ve takva sahibi ol.

Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Resim

RAHMAN razı olsun ....

Yolunu Niçin Kaybettin?
Şeyh Muhammed Münîr anlatır: "Bir zaman Muhammed Hıfnî'yi ziyâret için Kâhire'ye gittim. Talebeleri beni huzûruna götürdüler. Sohbetlerini dinledim. Onun yanında kaldım. Nihâyet geri dönmek için izin istedim. İzin verince yanından ayrıldım. Bulak'a geldim. Sonra onun yanında bir şey unuttuğum hatırıma geldi. Bir talebemi ona gönderdim. Talebem oraya varınca Hıfnî onu kapıda karşılayıp niye geldiğini sormuş. O da unuttuğum eşyâyı söylemiş ve almış. Daha sonra Hıfnî ona oruçlu olup olmadığını sormuş. O da oruçlu olduğunu söyleyince, ona;
-Yavrum bilhassa bu günlerde oruç sana meşakkatli olur. Üstelik sen misâfirsin. Orucun da nâfiledir. Sen iftâr et öyle git." demiş. Talebem onun sözüne ehemmiyet vermeden yola koyulmuş. Yolda hıyar satan birini görmüş. Ondan bir mikdâr hıyar almış. Oruçlu olduğunu unutup yolda giderken yemeğe başlamış. O esnâda kendisini çölde bulmuş.Şaşkınlıkla;
-Sübhânallah, sanki Tih Çölündeyim, buralar da neresidir? Ben neredeyim? Bulak şehri nerede kaldı? diye hayretler içine düşmüş. Birisi ile karşılaşıp ona Bulak yolunu sormuş. O da böyle bir şehir bilmediğini söyleyince bir başkasına sormuş aynı cevâbı almış. Korkudan ve o yerlerin meşakkatinden bîtâb hâle düşmüş. Sonra bu hâlinin sebebi kendisi olduğunu anlayarak, Hıfnî hazretleri benim orucumu açarak gitmemi söylemişti. Onu dinlemedim. Emrine karşı geldim. Günah işledim. Ey Hıfnî hazretleri imdâdıma yetiş. Ben ne yaparım? diyerek ağlamaya başlamış.Kesin olarak söz verip; "Bundan sonra Allahü teâlânın sevgili kullarına muhâlefet etmeyeceğim." demiş. O anda kendini hıyar aldığı zâtın karşısında görmüş. Talebem sonra da Bulak şehrine geldi. Gecikme sebebini sorduğumda başından geçen hâdiseyi bana böylece bildirdi."
[/color][/size]
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

14- Pisliğe Talip Olan Sinek Gibi Olma

Gel, şimdi Allah’ı talep edelim ve bu yolda aydınlanalım. Şimşek gibi coşalım, yel gibi eselim ve gözümüzü dosttan ayırmayalım.
Sarhoş olup öyle bir bağıralım ki şüphe orduları, Hızır ve İlyas’ın da yardım etmesiyle dağılsın; sevgiliye kavuşmanın kokusunu duyalım.
Bu yolda talep, başla oynamaktır; oğlan uşak ve dinsizlerin işi değildir.
Talep, mert olmak ve dünya ile olan ilgiyi kesmektir.
Talep, bulaşık kişilerin ve dünyayı isteyenlerin işi değildir.

Gönlünde Allah derdi olmayan ne canına kıyar ne baş verir. Gelin, biz dünya sıkıntısı çekerek gözümüze kül ekmeyelim. Sıkıntılara düşerek sinek gibi her pisliğin üzerine konmayalım.
Sinek, her pisliğe konar ve sonunda kanadından tutulur ve bir şey yapamaz.
Dünya zevkine dalanlar da böyle sinek gibi tutulup kalır ve bir daha gözlerini açamazlar.
Gözünü aç ve sen de bu tuzağa yakalanma.

Gel, sevgi ateşine ulaşıp varlık kanatlarını yakarak baştan aşağı nur olalım.
Bazen Musa, bazen Tur, bazen İsrafil ve bazen Sûr olalım.
Tenden uzaklaşarak dar ağacına çıkalım ve bizi de Mansur gibi assınlar.
Kimi taşlasın, kimi takdir etsin; bu sarhoşluktan uyanıp övgüleri ve sövgüleri görmeyelim.
Gel, şimdi gözünü açmak ve bütün varlığını saçmak zamanıdır. Akbaba gibi leşlere meyletme; onları ehline bırak; sen o kadar alçak değilsin.

Gel ey sonsuz güzelliği isteyen doğan, yükseklerde uç.
Ey mağribin Ankası, mekansızlık arsasında sana denk bir kanat yok ki sırlarını bilsinler.
Karınca gözüne deniz sığar mı!
Sinek tuzağına Anka sığar mı!
Sîmurg, örümceğin tuzağına yakalanır mı!
Senin yerin örümceğin yuvası değildir.
Senin tozuna felekler yetişemez.

Onu mecnun eden, cemâlin şevkinin sevgisidir.
Bu sarhoşlukla ayıplanmaktan ve dünya malına iltifat etmekten kurtulmuştur.
O, bu insanlık âlemine tenezzül etmez; bütün âlem onun eteği altına sığınır.
Ancak şeyhler sürüsü bunu bilmez.
Bu yolda çok çalışmak ve dünyevî hastalıklardan kurtulmak gerekir.
Çünkü dünya hastasının gözü ve gönlü açık değildir.
Bütün dünya onun için zindandır.
Onun işi yol almak ve sevgiliyi bulmak değildir.
Çoğunlukla yatar ve nefsinin isteklerini terk etmez.

Çok söz söyleyenlerde iş, ayak takımlarında doğruluk olmaz. Anlayışsızlar edepsiz olur.
Edepli olanlar görüş sahipleridir.
Kişi, gezden bakmakla denizin dibini göremez.
Kâmil insanların eteklerine yapışmayınca, sülûk eden kişi menzile varamaz.
Nefsin perdesini yoldan kaldırmayan, hayvan gibidir; edep ve erkan bilmez.
Şeyhlerin sohbetinde bulunmayan, dünya gamını gönlünden çıkarmayanlar yolu, erkanı, canı ve sırrı bilmezler.
Hafî nedir, ahfâ nedir, vera, zühd, takva, mertliğin özelliği, maarif ve irfan nedir bilmezler.
Bu kişiler irşad nedir, mürşid kime derler, mukallit ve muhakkik kimdir onu da bilmezler.
Bir ehil kişiyle sohbette bulunmayan bu kişiler bilgisizlik içindedirler ve hayvandan farkları yoktur.

Ben sana ne yapayım; baştan ayağa özürlüsün; yüz defa gusl etsen de yine manevî olarak temizlenemezsin.
Bu yolda cünüblük yabancılıktır.
Bu yolda yüz kez tövbe etmen, vücudunu yoklukta yıkaman gerekmektedir.
O zaman bu yolda sülûk edici olur ve şeyhin lütuflarına mazhar olursun. Sofisin, fakat safasızsın.
Bu yolda sabit kadem olmadığın için de nasipsizsin.
Doğruluk ve saflıktan mahrum olan sofi, ziyası olmayan bir göz gibidir.
Işığı olmayan göz er yüzünü görmez ve utanmaz kişi ne dediğini bilmez.
Hayasızın bir gidişatı olmaz ve dünyada iken de bir şeref ve kabul görmez.
Bu yolda itibarsızlığın ve belâların ne olduğundan haberin var mı?
Bu yol öyle bir yoldur ki acizler bu yolda bir iş başaramazlar. Başkasının iyi bildiği bu yolda onunla birlikte gitmemiş ve onun ulaştığı ilme ulaşmamışsın.
Eksikliğini bul; başkasına uymadığın gibi başkasının da uyacağı biri olmadın.
Şâyet takva ile dini kendine dert edinip yakîn nuruna ulaşsaydın kimin ehil olduğunu bilirdin.
Ne yazık ki herkesi ehil ve bu yolu da kolay zannettin.
Niceler bu yolda canından oldu ve niceler ikiyüzlülükle dininden oldu.
Bu yolda niceleri ilmini bilgisizliğe sattı ve kazandıklarını ehil olmayanlara verdi.
Habeş’ten ve Rum’dan pek çok kişinin yüreği öyle yandı ki, denizleri içse kanmaz ve can hüması dinlenmek bilmez; bu karanlık kafeste durmaz ve bu sinek tuzağında dinlenmez.
Kanatları bu âleme sığmayan ebed mülkünün kuşu yücelere kanat açarsa şaşılmaz.
Sinek de kanat açar, ama kimse ona doğan demez.
Örümceğin tuzağına yakalanan sinektir.

Sen bir nasipsizden sîmurg umarken dikkat et de seni yuvadan uçurmasın.
Usfur, doğan olamayacağı gibi köle de kendi çalışması ile imparator olamaz.
Niceler hayrette boğuldu ve niceler gayret ateşinde ansızın yandı.
Niceler istiğna rüzgârında niceler de heybet yolunda kayboldu.
Niceler canını verdi duymadı, niceler aşk derdine doymadı.
Niceler bir bakışta kâmil oldu, niceler bir nefeste Hakk’a erdi.
Nicenin kendini beğenmişliği Hakk’a ulaşmasına engel oldu; nicenin aklı gitti.
Bu meydanda öyle gariplikler var ki kimse sayamamış, sonunu kimse bulamamıştır.
Kim sultan, kim kul; kim arayan, kim yabancı?
Niceler sonu olmayan bu sonsuzlukta çaresiz ve yardımsız kaldı.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, halkın anlayışı bunu anlamaya yetmez.
Fil olsa da kuvvet sonunda tükenir.
Anlayışsızlar ne kadar anlayışsız olduklarını görür; görüş ehli ise hayran olur.
Akıl sahiplerinin aklı ermez; bilgililer nakledemez.
Nice uyanıklar da varlıklarını yitirmişlerdir.
Öyleyse yeter, artık sen de ağzını kapat.
Çünkü ansızın bir istiğna rüzgârı esti ve senin gücünü tüketti. İlâhî, yine çaresizlere çare sensin.
Kuvvet ver ve gönülleri sana dönder.
Herkesten daha fazla günahkâr olan bu Hakîkî kuluna lûtfunu dost eyle.


Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

15- Dilini de Dinini de Koru ve Aklını Kullan

Kavuşma yolunu gözetirsen Resûl’ün sözlerini can ve gönülden tut.
Uykuyu ve yemeği terk edip faydalı bir iş yap.
Din ehli olmak istiyorsan varlık edinmeyi bırak.
Çünkü dünya varlığı edinmeye çalışanlar tuzağa düşmüşlerdir.
Şöhret edinmeye çalışanlar fakih olsalar da tuzağa düşerler; fakirlikteki fakr sırrını bilmezler.
Nefse kul olanlar ten tuzağında kaldılar.
Sen de bilirsin ki tuzağa düşen kuşun kanadını keserler.
Veradan ayrılma; aç gözlülükle bir şey elde edilmez.
Dinin esaslarını ayaklar altına alma; yüzsüzler ile birlikte oturup yanlış sözlerle dinini yıkma.
Dininin güvende olmasını isteyenler dillerini söyletmezler. Çünkü “Ya hayır söyle ya sus.” buyrulmuştur.
Çünkü bela insana kendi dilinden gelir ve dili uzayanın başı kesilir.
Mecnun olmadıkça dilini uzatma ki güvende olasın.
Büyüklerin edeplerine uysaydın böyle batıp gitmez; kalbini temizler; adının sanının yok olmasını halka perde eylerdin. Kimse sırrını bilmez ve bir köşede ibadet ederdin.
Ruhun parıltıları kalbe ulaşır, gerçekler ilmi, zaferin olurdu ve bununla deniz olurdun, maden olurdun, dalgalanıp umman olurdun.

Hak dostlarına saygın olmadığı için halk içinde de iyi bir görünüşün yok.
Hak kapısında hizmetçi olanlar, iki âlemde de saygın ve üstün bir yerdedirler.
Saç ve sakalla insan şeref sahibi olamaz.
Burun dikmekle de baş göğe ermez.
İlim, fazilet ve olgunluk olmadıkça sadece sakalla olgunluk olmaz.

Nemrud’u kâfir eden kibri idi.
İbrahim Peygamber’e de sabrı ateşi gül bahçesine çevirdi.
Kalbte iman nuru olunca ateş bir zarar vermez.
Halkın hürmet göstermesinden dolayı karnı doyan o köpek göğe ok attı.
Fir’avn, kibri dolayısıyla ilâhlık tasladı.
Ancak bu dünyadan ululuk bekleyenlerin hâli hep perişan olmuştur.
Sakın sen de onun gibi nefsine bu denli düşkün olma.
Çünkü gafletle gurur içinde olan zamanla yolunu göremez olur.

İster halife ol istersen hayırsız bir evlât, giydiğin elbise eski ise halk saygı göstermez.
Asıl maksadı yaratıcıya kul olmak değil, halk içinde kabul görmekti.
Dost yolunda sıkıntı çekip gönlünde doğruluk ve güzellik bulmadı.
Kendisi başkasına cömert davranmadı ki Allah’tan bir ikram görsün.
Kişi, hidâyet nuru ile kalbini aydınlatmalı; bulanık olmamalı ki Allah’ın cemâlinin aksi gönül aynasında yansısın ve aklını sarhoş etsin.
Gönül aynası böyle bir yansımaya kabiliyetli olmamışsa elbette iktibasa da lâyık değildir.
Allah, Müslümanlığı kolaylaştırsın ve kimseyi bu kadar yolunu şaşırmış bir vaziyette bırakmasın.
Sen de Müslüman ol ve bütün hatalarından dolayı pişmanlık duy.
Yola girmenin ilk şartı İslâmdır; İslâmı olmayanlar Hak yolunda ilerleyip başını terk etmiş olmadıkları gibi varlıklarından ve ünlerinden de bu yolda vazgeçmiş değillerdir.
Allah katında din İslâmdır.

Mürid, İslâma teslim olup nefsi Hak yolunda terbiye ederek gerçek bir erden el alandır.
Çünkü insana irşat gereklidir; irşat olunmayan hiç kimse velilik makamına çıkamaz ve gözünden mevcudat perdesini kaldıramaz.
Kişinin, bakış ehli olabilmesi için bir mürşide bağlanması gerekir ki yol sırlarını bilsin ve doğru yoldan çıkmasın.
Bir mürşidin terbiyesine girmeyen, nefsin baskısından kurtulamaz ve yoldan çıkıp baş aşağı düşer.
Dünya tuzağına düşenler, kederlerden kurtulamazlar ve belleri bükülerek oğlana uşağa hasret kalırlar.

Şeyhlerin hallerini bilmeyenler gözlerini açıp uyanık olamazlar. Batın sırlarından zevk almış olsaydı kalbinde dünya sevgisi olmazdı.
Allah dostlarında dünya sevgisi olmaz.
Bu tuzağa düşenler dünyevî hastalıklardan kurtulamazlar. Kişi eğer kulluğa bel bağlamamışsa artık kendi düşen ağlamaz.
Yolu olmayan yerde gidenler yoldaşa ulaşamaz ve mürşit olmadan bir iş başarılamaz.
Sen kafile başını gözle; tembelleri ve işinin ehli olmayan yoldan çıkanları gözleme.
Ciddiyeti olmayan kişiler sözlerinde de durmazlar.
Sözünüze bağlılığınız yoksa dertsiz bir gününüz de yoktur.
Kişinin kalbini Hak neşesi aydınlatmıyorsa tecellî nuru onu gül bahçesine çevirmez.
Yâ Rab, kalbimi sır gül bahçesi yap; canımı aşka arkadaş yap.
Gönül gözümüzü cemâlinden ayırıp dünya endişesine verme. Bir an da olsa dîdara âşık olduysan gece gündüz ona yönelmekten geri durma ve her zaman talep et.
Gönül yüzünü o sultana çevir ve her zaman hoş sohbet ol; halka pek iltifat etme; sıfatlarda ve zatta kendini yok et.
Zatın lütuflarından bir tecelli ulaşıp belki kırık kalbini teselli eder.

Mânâ erleri yüzlerini ondan çevirmezler ve tecelli lütufları her saat, her an olabileceği için de ibadetten ayrılmazlar.
Bu lütuflar zaman zaman ve damla damla gelir.
Aradan perde kalkınca ölü kalb taze hayat bulur.
Tecelli nurları bazen Musa, bazen Tur olur. Ay her ne kadar parlak görünürse bazen tam, bazen yarım ve bazen de Tur dağı gibi zerre zerre olur.
Kime bir teveccüh olursa bir pencere açılır ve gönül gözüyle seyreder. Hakk’a yönelen kişi ondan başkasını unutur. Halktan ikbal umanlar uykuda olanlardır.
Bir bostan oyugu olan yerinde bekledi ve sen de onu insan zannettin.
Onun bile bir sebatı var da senin neden yok.
Keşke kalbin nurla dolsaydı da nefsin yoluna tuzaklar kurmasaydı.
Ancak bir mertlik kalmadığı için bu ten kafesinde tutulu kaldın.

Herkes zırh adamı olamayacağı gibi herkesin de gönül gözü açık olmaz.
Her dikende gül olmayacağı gibi öten her karga da bülbül olmaz.
Papağan her zaman şeker yer; bülbülün ötüşü her zaman güzel olur; fakat karganın ötmesi çöplüğe şeker saçmak gibi bir şeydir. Pislikten başını kaldırmayanı kim beğenir! Bülbül feryat ve beddua etmeye başladığı zaman ise herkes onu beğenir. Onun sözlerinin insanı neşelendirmesinin sebebi gülden burnuna koku gelmesidir.
İçine aşk ateşi girenler bedenlerini yok ettiler; hayatı aşkla geçenlerin ölümü de öyledir.
Onların, hayvanlara ve insanlara karşı bir iltifatları yoktur; çünkü Hak’tan başkasına göz yumanlardan iltifat beklenmez.
Başkalarına iltifat etmeyenler vuslat yolunda ayakları sabit olanlardır.
Bir istikamet elde edememişsen ne kadar boy uzatırsan uzat dostlar arasına yaraşmazsın ve canında da bir neşe bulamazsın.
Gözünü Allah’tan başka her şeyden çevirerek temizleyenler ancak, didârı görmeye lâyık olurlar.
Dünyaya âşık olanlar O’nun aşkına lâyık değillerdir.
Kimi bu dünya güzellikleri alıkoyarsa ona basiret nuru verilmez ve böylece kendisini bu tecellî nurlarından mahrum etmiş olur.
Derviş için ise bu büyük bir zarardır.

Erenler bu dünyadan el çekip, giysiyi, emanet olan her şeyi; izzeti, övünmeyi ve utanmayı terk etmişlerdir.
Yokluk harabatının iflas etmiş erlerinin hâlleri böyledir.
Dünya devletine itibarları olmadığı için onunla övünmezler de.
Dünya devletiyle övünenler Peygamber’in nurundan ne yazık ki mahrum olurlar.
Dünya, mal mülk, ev bark, perde olmaktan başka bir işe yaramaz.
Dünya dostu olanlar, pisliğe konan sinekler gibidir.
Sen de onların konduğu şey için onlarla dalaşırsan başına bir ip geçirip ahıra bağlarlar.
Kavuşmanın gül bahçesine hevesi olanlar bu kafeste eğlenmezler.
Varlık perdesini yıkamak isteyenlerin sıkıntıları eksik olmaz.
Kavuşma gül bahçesinde koku alanlar artık o yoldan ayrılmazlar.
Erenler dünya sıkıntılarını terk etmişlerdir; sen de terk et, çünkü hiç kimse burada topladıklarını beraberinde götürmemiştir.
Tas ile çerezini ve kese ile parasını götüremeyeceğinden iyice umudunu keser.
Götüreceği tek şey kefen iken bu kadar uzun emelli olmak neden.
Kabre ne çadır sığar ne makam.
Ten çürüyüp toprak olunca ev bark da yıkılır.

Ömrü boş yere harcamak ve hırsı yaygınlaştırmak doğru değildir.
Gönlü karıştıran şeylere dalmak derviş için bir itibarsızlıktır.
Gönlü bulanık olan insan artık temiz değildir.
Dervişin dünyevi şeylerden alâkasını kesmesi gerekir.
Sana bu fakirlik bir utanç gibi geliyorsa sana şeyh demek yalandır ve derviş demek de büyük bir iftiradır.
Yaptığın işler Allah için değil ve yaptığın ibadetlerden muradın şöhret ve makamsa neden sofuluk taslayıp halk içinde sakalını sarkıtarak eski elbiselerle dolaşırsın?
Bir ilmin ve irfanın olmadığı hâlde seni görenler de kâmil bir şeyh ve derviş zanneder.
Sırtına eski bir elbise alıp halkı ne için aldatıyorsun?
Ey hilekâr, Allah katında bütün ayıpların ortaya çıkınca nasıl utanacaksın!
Bu davranışından dolayı özür dilemezsen orada hiçbir itibarın olmaz.
Ya iyi bir at binici ol meydana çık ya da kadın gibi bilezikler takınıp evde kal.
İkiyüzlülüğü bırak giydiğin elbise sana bir fayda sağlamaz. Gerçek kul olmazsan giydiğin çulu Allah ne yapsın.
Eşeğe vurulan palan eşeği derviş yapar mı?
Halkın saygı göstermesinden ve dünya devletinden sana bir fayda gelmez.
Gerçek kul ol ki ibadetlerin makbul olsun.
Nefsin isteklerine uyup ömrünü boşa geçirme.
Dalâlet kuyularında kalıp, belin bükülüp, nefsin elinde ve bu ten kafesinde neden aciz bir mahluk olarak kalır da sıkıntı çekersin?
Bir gayret gösterip bu tuzaktan kurtulmayı ummuyor musun ki, kavuşma gül bahçesine gitmek için içinde bir istek belirmez.
Mülk ve mal ile gururlanıp da o dosttan ayrı kalmak ne kadar üzücü. Yazık ki ömrü nefse hizmet ederek ve evliyadan yardım umarak geçirdin.
Şâyet Allah’tan bir yardım ulaşıp doğru yolu bulmaz da öylece ölürsen ne kötü.
Bu ten kafesinden kurtulmak ve lütuf görmek için gayret gösterecek bir erlik ve utanman yok mu? Buna eşeğin bile rızası olmaz.
Şâyet Allah senden razı olmazsa cennete giremezsin.
Dalalet seni küfre götürür ve yerin cehennemde bir çukur olur.
Neden kurtuluş için bir çabada bulunmayıp bu hayata razı oluyorsun!
Allah, “Dünya hayatından müsterih olup bize kavuşmayı ummayanlar yok mu!” buyurmaktadır.
Eğer aşka yabancıysan Allah’ın cemâline de yabancısın.
Eğer insan isen bu yolda bir gayret göstersene.
Erişmek düşüncesiyle saçını sakalını sarkıtıp çoluğu çocuğu korkutursun.
Gören senden tiksinirse seni nasıl yol arkadaşı tutsun.
Sende kabiliyet olmadığını görünce seni terk ederler.
Sülûke kabiliyet sünnîlerde olur, senin gibi şeytanlı ve cinli insanlarda olmaz; herkes yanından kaçar.
Şâyet bir mahalleye girsen elinde sopan olmazsa köpek de bacağından ısırır ve insanlar seyrederler.

Rızkını Hak’tan ummayan, hem yalancı hem de dilenci olur. Ey dede sen de yalanları terk etmezsen sırtındaki elbisen palandan başka bir şey değildir.
Allah, “Rızkı veren biziz.” buyurmaktadır.
O hâlde neden bir lokma için yaltaklanıyorsun?
Bu, zengin için bir utanç olduğu gibi fakir için de yılan zehri gibi bir şeydir.
Gel, bu dünya zehriyle zehirlenip ney gibi inleme.
Göz yaşını sil; O’na kavuşmak arzusuyla yananlar ve dert sofrasından yiyenler, vahdet kasesinden içerler.
Sevgiliyi görmek için yananlar pak şaraplardan içerler ve ebedî bir ömür bulurlar.
Sevgi kime ulaşmışsa ona taze bir hayat vermiştir.
İçinde dünya sevgisi olanlar gönle giremez ve yoldan ayrı düşer.
Dilinde şeyhlerin sözleri var, fakat gönlünde bu davadan bir mânâ yok.
Tasavvuf sözlerini biliyorsan da hiç kimse senin aracılığınla kurtuluş ummaz.
Yetkinin iki şekilde olduğunu söylerler: Biri görünüşte öbürü de içte.
Görünüşte olan müminlere ait, fakat içte olan kat’î olarak inananlarındır.
Nefsini ıslah etmiş olmanın ölçüsü fenâ ehli olmaktır.
Yüreğinde Sevgi ateşi olan iki cihanda da kurtulmuştur.
Nefsine esir olan ise karanlıklarda kalır.
Erlik nefse, nefs kadın tabiatındayken basılmak mıdır? Yaptığın her şey kirli; seni doğru yola dönmeye kim ikna edecek?
İçi temiz olmayan din ilimlerinde bir üstünlük elde edemez. Helâl kazan ve dilenciliği terk et ki başkalarına rezil olmayasın ve reddedilmeyesin.
Rızkını Allah’tan başkasından bekleyip de annene babana sövdürme.
İhtiyacını halka bildirirsen başındaki tacın sana lanet eder ve başkalarından bir şey beklersen sırtındaki palanın yalanlarını hâl diliyle bir bir söyler, fakat sen bunları duyamazsın; yüzüne vurmazlarsa da ârifler, bunları duyar.

Dünya derdiyle aklını yitirdin ve sevgi yoluna bir adım atmadın.
Artık Müslüman olmak ve akıllanmak zamanıdır.
Ne yazık ki bir gidişatın yok; şimdi bu kulun öğütlerini dinle.
Şâyet giydiğin elbisenin ateş olmasını istemiyorsan el sunup da bu halkın yüzünü kızartma.
Ateşten kurtulmak istiyorsan günahlarına tövbe et.
Kurtuluş, üstünlük umuyorsan züht ve iyiliği elden bırakma.
Cennette olmak istiyorsan, nefsini herkesten aşağı görmelisin.
Bâkî bir ömür bulmak istiyorsan sevgiliyi görme yolundaki iştiyakını artır.
Tecellî nurlarına ulaşmak istiyorsan Allah’tan başkasından ilgiyi kes.
İlâhî lütufların ulaşmasını istiyorsan bitmez tükenmez, çeşit çeşit faziletler versin.
Doğru yolda olmak istiyorsan, hedefe dosdoğru varmalısın.
Şeriatın sınırlarından çıkma ve Allah’ın kitabını kılavuz edin; kalbine takva nuru versin ki bid’at ehli yolunu şaşırtmasın.
Allah, hidâyet nurlarını sana arkadaş yapsın ve bu yolun sırları sana malum olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

16- Boş Yere Yaratılmadın ki! O Hâlde!

“Herkes iyilikten, kötülükten ne işlemiş ise hepsini hazır bulduğu günde kendisi ile kötü iş arasında pek uzak bir mesafe bulunmasını temennî eder.” (Kur’ân, 3/31).
“Gel ey âşık!” İçinde bulunduğun durumu, dünyayı iyi değerlendir.
Görüyorsun ki, artık eskisi gibi iç görü sahibi kalmadı.
Dünya; büyüğe saygısı, küçüğe sevgisi ve yardımı olmayan anlayışsızlarla doldu.
Cimrilik, küstahlık, edepsizlik ve haram yiyicilik arttı.

Eskisi gibi din büyüklerinin eşikleri aşındırılmadığı gibi insanların onlara bağlılıkları ve sevgileri de kalmadı.
Gönül, dünya sevgisi ile kirlenmişse, fakirliğin nurunu, yolun sırlarını, şeriat ve hakikat pırıltılarını anlayabilmesi mümkün değildir.
Kalbinde dost derdi olmayanlar, fakirlik yoluna girmezler; her ne kadar bir fen sahibi olduklarını iddia ediyorlarsa da onlar sadece kendi midelerini düşünürler.
Sen bunlardan olma, nefsini emir altına sok.
Çünkü sen de biliyorsun ki bu dünyada bir vefa yok; ömür çabucak geçmekte ve elde olanlar hemen elden çıkmaktadır.
Üzerine toprak atılıp malın ve evlâdın geride kalınca bizzat göreceksin.
Sen ölünce evlâdın yakalarını yırtıp feryat ederler, bağın bostanın harap olur, hanımın başkalarına varır.
Öyleyse neden bu kadar kaygısızsın?
Vücudun toprak olup insanlar üzerinde yürümeye başlayınca artık ne yapabilirsin?
Öleceğin hakikat olduğu halde neden Allah’a âsî oluyor ve neden O’nun huzurunda utanca razı oluyorsun.
“Biz sizi abes olarak yarattık, bizim tarafımıza da dönmeyecek misiniz mi zannettiniz?” (Kur’ân, 23/115) buyrulduğu gibi, O’na dönmeyeceğini düşünen küfürdedir ve mutlak ziyandadır.
Dünyaya bağlanmak ve dünya malı toplayarak zamanı geçirmek akıllıca değildir.
Onca mal Karun’a ne yapmıştır?
Şeriatin emirlerine uyarsan kimse seni yolundan ayıramaz.
Şeytana uyarsan yerin ateştir.
Nefsine uyanlardan uzak olursan nurlanırsın, müminlere düşmanlık beslersen gönlünde imanın güzelliği olmaz.
Bugün nefsine uyanlardan uzak olanlar yarın mağfiret bulur, aksi takdirde cehennem ehlinden olurlar.
Allah’a doğrulukla kul olanı herkes sever.

Yalandan, dedikodudan, cehaletten ve batıl işlerden uzak ol. Bunlar zulmettir, nur da zulmetten uzaktır.
Ayak takımına mürşit deyip uyma.
Doğruluğu rehber edin; dilinde Kur’ân’dan başka bir şey olmasın; müminin diline boş söz yakışmaz.
Bulut parlak ayı nasıl örterse dalâlet de imanı öyle örter.
Şimdi zaman bir acayip oldu.
Türkün ve Tatar’ın gözünü gaflet örttü.
Nerede cahiller topluluğu görsen orada sanki müminlerle Deccal arasındaki savaşa benzer bir savaş vardır.
Fesat ehli emre uymaz.
Cahiller Allah’ın kitabını dinlemez.
Şeriat kalesine sığınmayana kaba kuvvet bir fayda sağlamaz.
Allah’ın kitabı hakim kılınırsa bu kişilerin önünde zaman ve mekan da bir engel olamaz.
Gönlünde Allah sevgisi olanın yarın kaygısı, şöhret ve makam kaygısı olmaz.
Gönlünden Allah dostlarını çıkaranlara mürid denilmemeli, gönül yıkana da Müslüman denilmemelidir.
Gönlünde “nurı yakîn” olan, hiç “ehli dini” sevmez mi?
Velilerin gönlünden çıkmış olan kişilerin de yolları bağlanır ve Ye’cüc gibi, kaldıkları yerden öte geçemezler.
Ölümü anmayanlar onulmaz dertlere düşerler ve günden güne de azgınlıkları artar.
Bunlar fakirlik gül bahçesine lâyık değillerdir.
Arzu ve isteklerini kontrol edebilenler inkarcı olmaz ve onlar saadetli kişilerdir.
Hakk’ın lutfu onlara erişir ve yoldan sapmalarına mani olur.
Doğru itikada sahip olanları hiçbir şey yolundan ayıramaz.
İnatçıların hayvandan bir farkı yoktur.
Şeytan da inat etmiştir.
Bid’at ehliyle birlikte olanlar Şeriate uymazlar.
Bu aşağı kulun sana nasihati şudur ki: Yoldan çıkmışlarla arkadaşlık etme, salihler ile arkadaşlık et.
Bid’at ehli kuduz köpek gibidir.
Onun zehirlediği de kuduz olur.
Okumakla da bu kuduz geçmez.
Kurtulmanın tek yolu onlardan kaçmaktır.
Hoca dedi ki nar ehlinin köpekleri bid’at sahipleridir.
Bid’at sahiplerini yüceltme; bunlara hizmet de edilmez.
Benim sana nasihatim Kur’ân’ın dediği gibi olmandır.
Rehberin Şeriat olsun ve onsuz bir adım atma.
Üstada ve şeyhe inatçı olan iki yüzlülerden daima uzak dur.
Onların bütün kazançları ellerinde ve dillerinde ise ortada lâftan başka bir şey yoktur.

İnsan, dinin esaslarına ve şeriatin emirlerine uymalı ve aynı zamanda gayretli ve hamiyyetli olmalıdır.
Gönlünde din gayreti olmayan insanı şeytan yoldan çıkarmış demektir.
Din gayreti olmayan insan da artık Allah’ın emirlerinden uzaklaştığı gibi yaptığı ibadetlerde de ihlas yoktur.
Bu kişi riyadan kurtulamaz.
Gönlünde olması gereken vera, zühd ve takvanın yerine kin, haset ve kibir gibi kötü sıfatlar vardır.
Amelden, ilimden ve marifetten yoksundur; ne hakka, ne şeriate ne de tarikate taliptir.
Bu yolda bir izzet ve yücelik bulmadığı gibi gittiği yol da kötü bir yoldur.
İnsan yaratılıştan gelen yeteneklerini ortadan kaldırdığı zaman karanlıklarda kalır ve yaptığı ibadetler ona ışık olmaz; gönlü, amelleri ve yaptığı işler de karanlıklarda kalır.
Müslüman teslim ve itaat göstermeli, bidatten uzak durmalıdır.
Aksi takdirde işlediği amellerinin bir kıymeti yoktur.
Riya gizli bir şirktir ve riya ile hiçbir şey başarılamaz.
Kişi, amelini ihlas ile yerine getirirse dininin temelinde herhangi bir olumsuzluk olmaz.
Şâyet kişinin akîdesi bozuk ise onun ıslah olması oldukça zordur.
Çürük tohum bitmez ve çorak yerde baş tutmaz.
İbret alanlar ancak hikmet sahibi ve uzak görüşlü insanlardır.
Anlayışsız kişi cehaleti dolayısıyla karanlıklarda kalır.
Amellerinde gösteriş olmayanın mükafatı cennettir.
Allah’ın lütfundan ümidini kesmemişsen gösterişi ve aldatmayı bırak, iki yüzlü olma.
Allah’ın rahmetini umuyorsan kini, gösterişi ve hasedi terk et; yaptığın her iş ihlaslı, fakirlik rehberin olsun.
Tâlip, dünyayı terk etmezse kalbi Allah’ın sevgisine uygun bir hâle gelemez.
Mal ve makamla üstünlük olmaz; fâni dünya, insanı sürekli gaflet uykusuna sürükler.
Gösterişi elden bırakmayanların gönlünde ilâhî güzellik tecellî etmez.
Allah dostu olmak isteyenler kibir ve gururu terk etmeli ve yola giren nefsin isteklerini bir kenara bırakmalıdır.
Gönlünde dost derdi olana övünme ve utanma yoktur.
Dîdâra âşık olan kişiye yâr hayali, dünya malı ve mülkü gerekmez.
O’nun cemâli bu dünyaya sığmaz; senin gezinti yerin harf âlemi ve gönül denizinin derinlikleridir.
Bütün âlemde gizli ve açık ne varsa hepsinden sakın.
Mansur gibi olmak aşk eri için zor değildir.
Ateşlerde yansak ve külümüz göklere savrulsa şaşılmaz.
Biz bu melamet yolunu kabul ettik ve dünyanın bütün iyi sonuçlarını size bıraktık.
Fırsat elde iken iyi şeyler yapmaya çalışın.
Ne yazık ki kibir ve gururun seni karanlıklarda koydu. İstediğin kadar homurdan ve istediğin kadar burun dik, içine düştüğün çamurdan kurtulamazsın; giydiğin elbisenin kıymetli olması da sana bir yarar sağlamaz.
Yaptığın her iş gözünü daha da kör etmektedir.
Çevreni, yırtıcılar sardı ve çöl şeytanının peşine düştün.
Artık nereye gittiğin belli değil.
Sen önceden de çoban değildin, şeytanla da bir işin yoktu.
Şimdi neden onlarla birliktesin, eğer şeytansan neden insan gibi görünürsün.
Demek ki sen şekilcilikte kaldın, mânânın güzelliğine ulaşamadın.
Şâyet sıfat gözüyle bakabilseydin herkesin gerçekte ne olduğunu görebilirdin, fakat herkes bu makama erişemez.
Şâyet gönül temizliği istiyorsan, Mustafa’nın şeriatinin emirlerinden ayrılma.
İyi vasıflar, ancak kâmillerin hizmetinde olursan, onların terbiyesi ve himmetiyle; çalışarak, gayret göstererek ve talep ederek hasıl olur.
Dünyayı, makamı, şöhreti talep etmek bu yolda kirli olmak demektir. Bu kişinin sürekli günahlarına tövbe etmesi, gusl etmesi ve göz yaşı dökmesi gerekir.
Şâyet dinin kalası olan bedenini şeytan ele geçirirse gözün îmanın parıltılarını göremez olur.
Dindar insan, parayı, dünya malını ve sûret-perestlerin işvelerini gözetmez.
Her ne kadar her sûretin altında mânâ varsa da bu sûret seni aldatmasın.
Allah’ın sevgili kulu ol ki, O’nun cemâlinin aydınlığı şeytan ordularını yaksın.
Dünyanın sûretleri insanı aldatır ve insan bu şeklin altındaki mânâyı göremez.
Şeklin gerisindekileri görebilmesi için gönül levhasının temiz olması gerekmektedir.
Gönül levhası kararırsa tıpkı karalanmış bir kâğıt gibi ondan bir şey okunmaz.
İman nurundan mahrum olan kişinin eşekten bir farkı yoktur. Eşeğin işi yiyip içip anırmaktır.
Avamın çoğu da eşeğe benzer.
Bu yüzden avama fazla karışmamak gerekir. Şeyhlerin sırrından habersiz olanlar çekinmeden halka karışırlar.
Nefs de eşek gibidir; bu yüzden başıboş bırakılmamalıdır. Aksi takdirde kurtlara yem olur.
Nefs, merkebin; şeriat ise sığınağındır.
Din kalesinden, “ehli sünnet” yolundan ayrılma; sürüden ayrılanı kurt kapar.
Şeytan seni aldatmasın.
İtaatkâr ol ve ibadetlerini ihlas ile yerine getir.
Ey dost, şöhret ve makam bu dünyanın âfetlerindendir. Dünya vefasızdır; sakın ona aldanma.
Sadece dünya için çalışıp çabalarsan eline hiçten başka bir şey geçmez.
Âşıklık yoluna girmemenin sebebi ne?
Varlık elbisesinden soyun ve ciğerin O’nun aşkıyla yansın. Öyle kişiler vardır ki kalbleri mezbeleliktir.
Ey Allah’a yaklaşmayı ifade eden Kaf Dağı’nın sîmurgu!
Şâyet sende Hakîkî’nin ruhundan bir iz varsa gözünü aç ve bil ki bu dünya devamlı kalınacak bir ev değildir.
Âşığın şanı canından vazgeçip erlik meydanında çevgan oynamaktır.
Yıkık yerlerde kalmak baykuşlara yaraşır.
Sana aşk yolunda canla oynamak yaraşır.
Ufuklarını aydınlat, bu diyarı şereflendir.
Birlikte gül önünde yüzümüzü toprağa sürüp bülbül gibi inleyelim.
Bu destan, Gülistan ve Bostan senindir; onları bir âşık gibi oku.
Kimsenin seni yoldan alıkoymasına izin verme.
Gönül tahtında sultan ol.
Bu dünyadan ilgini kesersen Allah sana yardım eder.
Onlar, cihanın varlığına bir yuf çekip, sof giydiler ve sûrete aldanmadılar.
Resim
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

''Şeklin gerisindekileri görebilmesi için gönül levhasının temiz olması gerekmektedir.
Gönül levhası kararırsa tıpkı karalanmış bir kâğıt gibi ondan bir şey okunmaz. ''



Ablacım büyük bir dikkatle okudum ellerinize sağlık. Daha önce okumak nasip olmamıştı vesile oldunuz. Allah razı olsun hizmetiniz daim olsun Yusuf Babamızın dediği gibi Daima daimi SEVGİyle kalalım inşallah.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Cevapla

“►Yusuf-i Hakiki◄” sayfasına dön