İLAHÎ ARMAĞAN

Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim

Ey insanlar! Uyanınız; hele bir gözünüzü yumun; hayâlin biraz ötesine geçin. Yaratılışınızdaki hikmeti, hemen sezeceksiniz.

Kalbinizi yürümeye alıştırın. O bir adım giderse ikinci adımı yürütmeye koyulun. O yürümeye başlarsa elinden çabuk tutarlar. Yeter ki, Şâh'ın yolunu bile. O'na doğru yürüye. Kalp bir adım atsa, O Şah beş adım atar. Belki daha da fazla... O, sevdiklerine kavuşmayı en çok sevendir. Kulun sevgisi, HAKK sevgisi önünde nasıl varlık iddiasında bulunur? Yokluğunu sezdiği hâlde, “severim” sözünü nasıl söyleyebilir? Sevgiyi, ALLAH kulun kalbine atar. Kul, o miktarda ALLAH'ı sevebilir; artığı olamaz. ALLAH, dilediğine rızkı sayısız verir, hesab etmez.” (el-Bakara, 2/212)

O'nun kulları, O'na vekildir; halîfedir. Halîfe, ustasının emri dışında değildir. Arzu Şâh'ındır. Şah bir emir buyurursa halîfe yapar; halîfe bir dilek dilerse hemen yerine gelir. Bu söz, şeydir, şeydir diyorum, anla! Dile bu kadar geliyor. Mânâ âlemini tasvir, bu kadar olur. İşte bunlara çalışalım.

Bu hâl ki tamam oldu; yolculuk da tamam oldu. Dünyâ nedir, âhiret nedir, sivâ -HAKK'ın ZÂTından başkası- var mı, yoksa yok mu? Bunlar, işte anlattığım yolculuk sonunda bilinir.

Şifâ bu yolda olur. Yakınlık buradan başlar. Mülk burada, ün, saltanat bu ufukta... Beylik yine bu yolda. Köşkünü buraya kuranın zerresi kocaman dağ olur. Damlası ummana döner. Yıldızı ay kadar parlar. Ayı, yılı aşar. Azı çok, yokluğu varlık olur. Bitmişini sonsuzluklar kucaklar. Hareketi, sanki kâinatı yerinden oynatıyor sanılır. Selvi dalları gibi yücelere çıkar, Arş onu kucaklar. Kökü zemin derinliğinde saklıdır. Dalları, dünyâ ve âhirete serin ferahlık verir. Bu dallar ilim ve hikmettir. Bunlara sâhip olan başka ne ister ki? Dünyâ, önünde yüzük taşı kadar küçülür. Dünyâ, onu bağlayamaz. Âhiret ona sınır çizemez. Sultanlar ona ferman okuyamaz. Mülk onu avutamaz. Perdeciler ondan nesne saklayamaz. Ona tek el uzanamaz. Üzüntü ondan uzak olur.

İşte bu yol buraya varır; yolculuk biter. Kul, salâhını böyle bulur. Ve yine kullara döner. Bir kurtarıcı olarak ellerinden tutar, dünyâ denizinden çeker, çıkarır. Tabii nasibi olanı, HAKK'a uyanı…

ALLAH'ın, hayır dileğine eren bu büyük insan, esirgeyen olur; kulların delili, saklayıcısı, terbiyecisi, yöneticisi olur. Kalbinde saklı duran dilleri bu zat çözer. Onun nûru, sağında solunda ışık tutar. İşte, ALLAH'ın hayır dilediği kimseler bu Zâtı bulurlar. Hayır dilemedikleri de onu göremez, kör olurlar. Bulamazlar; kaybolurlar. Bunlar tek olur.

Onlar halk arasına girerken, sâhipleri HAKK'tır. Halkın zararı onlara dokunmaz. Her bakımdan selâmet içinde olurlar. Halkın yararı ne ise onu başarırlar. HAKK'ın yardımı onlara her güç işi kolay eder. ALLAH'ın yardımı ile kulları doğru yola çağırırlar.

ALLAH'ın sâlih kulları, çeşitli olur. Her birinin birkaç ismi bulunur. Bâzen tümüne bir isim verilir. Onlara zâhit de denebilir. Dünyâyı kalbine koymadan kulluğa devam eden zâhit olur. Zâhitlik kolay olmaz, ALLAH'ın kolay ettiğine kolay olur.

Zâhit vardır, âhirete düşkündür. Tek arzusu, cennete girmektir. Bütün emeli budur.

Zâhit vardır, dünyâ gözünde yoktur. Âhireti de kabul etmez. Onları yaratana koşar. Asıl zâhit budur. İyiliğe örnek olmak için böyle gerek.

Ne oldu size? Sanki hiç ölmeyeceksiniz. Hâlinizden öyle anlaşılıyor. Sanki kıyâmet günü dirilip huzâra çıkmayacaksınız. Ve hesap vermeyeceksiniz. Sırat köprüsünü hiç görmeyeceksiniz. Bu nasıl düşünce? Bu nice inanç? Bu hâlinize bakmadan îman ve İslâm da'vâsı için iddialar yapıyorsunuz. Yazıklar olur size! Hâlinizi düzeltiniz, yoksa batarsınız.

İşte Kur'an! Bilgi sizde yok oldu. Onunla amel etmezseniz, kıyâmet günü aleyhinize şâhitlik eder. Bilginlerin yanına gider, öğütlerini tutmaz, sözlerini dinlemezseniz, öbür âlemde ne olacak hâliniz? Bu da o gün aleyhinize bir delil olacak ve ateşte yanmanıza sebep teşkil edecek. Bir ilim adamının yanına gider, sözlerini dinlemezseniz, Peygamber öğüdünü dinlememiş gibi hatâ etmiş olursunuz.


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
İlahi Armağan
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Âhirete dönünüz. Dünyâya kalben arka çeviriniz. Bütün varlığınızla dünyâya abanmayınız. K3afirler gibi dört elle dünyâlık toplamaya çıkmayınız. Onlar dünyâyı bilmedikleri için ona sarılıp kalır, severler.

Resim


Kul dâimâ, yaptığı hatâ için pişmanlık duyar; ona yaraşan da budur. Gündüzleri oruç tutar, geceleri de namaz kılar. Alın teri ile kazanmış olduğu helâl lokmayı yer. Hep işlerini dinin emri ile yapar. Sonra bu hâlinden de terakki edip kazancının azını yer. Verâ sâhibi olur, şüpheli işleri bırakır. Harama dalmaktan korkar.. Sonra yine terakki eder, zâhid olur; her şeye karşı istiğna duymaya başlar. Sonra yine terakki eder ârif olur. Kalbini HAKK'a verir, ihtiyaçlarını O'ndan diler. Oturması, konuşması O'nunla olur. Kalbi halktan yana boş olur. Halktan gınâ gelir. Hâli böyle olunca HAKK, onu nebîleri ve saf kullarının ervahı ile oturtur. Bundan sonra HAKK'a ünsiyet eder, O'na yakınlık duygusu bulur..

İşte iyi bir kulun hâli..


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Kalbinizi temiz etmek ve HAKK'la olmak sûretiyle dünyâ kederlerini bir yana atınız, ondan uzaklaşınız. Bunda başarı kazanabilmek için nefsinize karşı cihad açınız, şeytana karşı cihad açınız, şeytana karşı harb ilân ediniz. Her yerde HAKK'ın varlığını arayınız ve her yanı bırakıp O'na mal olunuz.

Resim

HAKK'ı tevhid etmek, cümle mahlûku yokluğa gömmektir. Ve tabii isteklerle arzuların melek huyuna inkılab etmesidir. Daha sonra melekler âlemini bırakıp bizzat HAKK'a varmaktır. İçireceğini O sana içirir. Ve O zâhirde yaptığın işler dışında birçok haller tahsis eder.


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »



Bir kalp, sıhhat bulunca rahmet ve şefkatle dolar. Halkı sever, onlara acır. Bâzı büyükler derler ki: “Sağlam kalbe sâhip olan, çok hayır yapar.”

Kötü işleri sıddıklar -doğrular- bırakırlar. Doğru kimseler, bü­yük, küçük cümle hayâtı bırakırlar. Şüpheli şeyleri bırakırlar. Şeh­vet arzularından yana olmazlar. Mubah işlere lüzûmu kadar yanaşır­lar. Mutlak helâl olanı ararlar. Doğru insanlar gecenin ve gündüzün çoğunu ibâdetle geçirirler. Kullara âit bazı şeyleri de îcad ederler. Âdetler onlara uzak olur. Günlük geçimlerini kolay kazanırlar. Az çalışır, doğru olur, para kazanırlar. Doğruluk onları zengin eder. Ka­zandıklarını yemekle emrolundukları için huzurla yerler. Her şey on­lara özünü gösterir. Her varlık parlaklık kazanır.

Çok kere onların dertleri gönüllerinde kalır. İstekleri verilmeyin­ce sabra devam ederler. Ellerine geleni almadıkları olur. Zaman olur, duâ ederler, icâbet olmaz. İsterler, verilmez. Bir şeyden dert yanar­lar; o şey, aksine artar. Kurtulmak isterler, yol bulunmaz. Onların her biri, kurtulmak ister, kurtuluş bulamaz. Tevhid eder, ihlâsa de­vamlı olur, fakat yakınlık duygusu sönmüş gibi görünür. Sanki uğ­runda çalıştığı Yüce Varlık, onu bilmiyor, görmüyor. Sanki kendisi îman sâhibi değildir; inandığını da bilmez. Sanır ki, tevhid ehli de­ğildir. Hep bunları rûhunda sezer. Ama, yine de iç yönetici ona bir kuvvet vermiştir. Onunla insiyakı olarak sabra devam eder. Her şeyin sabırla neticeleneceğini iyi bilir. Buna inanır.

O büyük ZÂT, sabrın kalbe şifâ getireceğini bilir. Her hayrın sa­bırla olacağına da inanmıştır. Yakınlığın, yine sabrın sonunda başla­yacağına kânidir. Hep olan hâdiseleri birer imtihan ve tecrübe olarak kabul eder. Îman sâhibi, kâfir ve münâfıktan; muvahhid, riyakârdan; ihlâs sâhibi olanlar, ALLAH'ı bir bilenler, putçulardan ayrılmalı. Kor­kak kimdir, cesur kimdir, bu hâlde belli olur. Yerinde sağlam duran, dâimâ hareket hâlinde olup hiç bir yere yerleşmeyenden ayrılır. Sab­redenlerle, ağlayan, sızlayan belli olur. Hak yolda hayırlı, doğru ve yalancı kimdir, kendini gösterir. Seven ve kinciler açığa çıkar. Uyan­la inatçı anlaşılır.

Bâzı büyüklerin güzel sözleri vardır. Onu sana söyleyeceğim, dinle: Dünyâda, yarasını tedâvi eden gibi ol; yaranın tedâvisine de­vam et. Yara iyileşecek, işin görülmüş olacak. Bunu bekle..

Resim


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim



Îmanlı kardeşin sana öğüt verirse tut. Ona muhalif olma, karşı durma. Kabul et. Sen hatânı göremezsin; ama o görür. Büyük Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bir kelâmında şöyle buyurur:

"Mü'min, mü'minin aynasıdır."”

Îman sâhibi yaptığı nasihati doğru yapar. Kardeşine gizli kalmış hataları anlatır. Göremediklerini gösterir. İyi nedir, kötü nedir beyân eder, öğretir. Yarar işle yaramazı ta'rif eder.


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim



Bâzı insanları anlatırlar: "Bir dileğinin yerine gelmesi için, zamânın şâhına bir yıl dur­madan her gün yazmak sûretiyle üç yüz altmış hikâye yazmış ve so­nunda da arzusu yerine gelmiş. O zat, bunları yazarken bir defâ bile usanacak olmamış. Sen günün ve gecenin pek azını ibâdete harcarken usanır, yılarsın. HAKK'ın Zât'ını bırakır, halk ile uğraşırsın. Bu hâlinle yukarıda anlatılan Zât'ı hiç hatırlamaz mısın? Mâdemki halkı kalbinde taşırsın, felah bulacağını umma."

Halkı bırak, HAKK'a dön. Durağın, HAKK'ın yakınlık kapısının eşiği olsun. Orada devamlı duracak olursan sevgi ve yakınlık eli seni o cânibe çeker ve oranın yerlisi olursun. Hattâ oradaki güzel basa­makları ve yerleri görebilirsen, her yandan sana açıklık gelir; geniş­ler ve ferah bulursun.

Kanatların kuvvet bulur, onlarla gördüğün güzel binâların şe­ref yerlerini gezersin. O şeref yerleri senin burcun olur. Oraya çıkar­sın, düşecek olursan yine oranın avlusuna düşersin. O ev sâhibinin eli üstünde döner durursun.

Her çağrısı makbul olan bir dâi olursun. Halkın iyiliğini diler­sen söylenen işleri yap. Aksi hâlde, boş hezeyanla uğraşma; onlara hiçbir faydan olmaz..




Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


Ey evlat! Kendini HAKK'ın rızâsına ver.
Gayretli ol; O'nun rızâsı­na kavuşursan, senden râzı olur.
O senden râzı olunca sever.
Geçim kederini kalbinden at. ALLAH rızkını gönderir.
Bir şey seninse yorma­dan gelir.
Bütün maksatları kalbinden çıkar.
Bir gâyen kalsın, o da Aziz ve Celîl olan HAKK.
Bunu yaparsan O, her derdine yeter.
İstedi­ğin, en çok yarayan şey olmalı.

Himmetin dünyâya olursa onunla ka­lırsın,
âhirete olursa âhiretle kalırsın;
halkı istersen zâten onlarla be­râbersin,
şâyet arzun HAKK Teâlâ olursa dünyâ ve âhirette O'nunla berâber olursun...



Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »



Resim


Öğren, iş yap, ihlâs sahibi ol. Varlığından çık. Halkı kalbinden sil. Sonra ALLAH de. Öteyi bırak, şaşkınlıklarında kalsınlar, İbrâhim aleyhi's-selâm Peygamber gibi şöyle söyle: "Onların hepsi bana düşman; dostum, ancak âlemlerin RABB'idir."”

(eş-Şuarâ, 26/77)

Halk âleminden hicret eyle. ALLAH'a kul olmayanlara kalpten öf­kelen. Halkı bir kuvvet sâhibi sandığın süre, yanlarında oturma. Onların kuvvetini sahibine verdiğin an, onlarla olabilirsin; çünkü tevhid ehli oldun. Kalbinden şirk uzaklaştı; halka dön, onlara karış ve sende olan iyi şeyleri onlara dağıt. Halka ilim öğret ve onları Yaratan'ın kapısına ilet.

Havas -seçme kullar- ölüm bilmez; onlar cümle halkı kalpten siler, seçme ve isteme hâlini bırakır. Onların ölümü budur. Bu ölü­mü benliğinde toplayan için ebedî ve sonsuz bir hayat vardır; her zaman Yaratan'la olurlar. Bu ölüm mânevidir. Herkes kolayca ya­pamaz. Buna: "Ölmeden evvel ölmek"” derler.

Zâhirdeki ölüm, bir anlık duraklamadır, baygınlıktır ve uyku­dur; sonrası ebedî ayıklık. Anlattığımız ölüme ermek dilersen, ma'­rifet ve yakınlık tohumunu benliğine ek. Aziz ve Celîl olan HAKK'ın eşiğine yat; işte o dem sana rahmet, ve minnet eli gelir; ebedî ve sonsuz hayatla diri kılar.

Nefsin kendine göre yiyeceği vardır. Sır âlemi kendine göre taam alır ve kalp, istidâdına göre yer. Herkes varlığına göre kâbili­yeti kadar gıdâ alır. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerifin­de şöyle buyurur: Ben RABBimin katında gecelerim. Beni yedirir ve içirir.”Yâni, sırrıma mânâlar doldurur. Rûhumu rûhânî gıdalarla bes­ler; ve'l-hâsıl özüme has olan şeyleri yedirir.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, ilk defa kalbi ve kalıbı ile miraca çıktı: Sonra dış varlık yok edildi. Kalbiyle Yaratan'ın katında oldu; hâlbuki kendisi halk arasında dururdu. Hakîkaten o büyük Peygam­ber’e vâris olanlar da aynı hâli taşır; kalplerini Yaratan'a verirler. Onlar ilim ve amelin arasını bulur, ihlâs sâhibi olurlar. Ve bildik­lerini halka öğretmekten çekinmezler; peygamberler de böyle yapardı.


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen simurg »

Çimlerdeyim.
Baharın geldiğini ilk hissetmeye başladığımız günlerden beridir özlem duyduğum yerdeyim.
Bu güzelliği böyle bir zamanda yaşayacağımı hiç tahmin etmezdim.
Altımızda ince şiltelerimizi, havada duruyormuş gibi gösteren,
yeni biçilmiş bir çim tarlası var.

Hastanenin bahçesi burası, ama hastaneden değil sanki.
Onca telaş ve patırtının birkaç adım uzağında,
sessizliği ile insanı şaşırtan bir kocaman bahçe.
Burnumuza taze biçilmiş çim kokusu kuvvetle geliyor,
ve bu, bizi anlayamadığımız bir süratle sukunete teslim ediyor.
Çimler bizim için ekildi, sulandı, yetiştirildi ve şimdide biçilip,
oturup dinlenebileceğimiz bir duruma getirildi hissinden kendimi alamıyorum.

Bütün bu emek ve çalışmalar bizim içindi.
Çalışan emeği geçen herkesten Allah razı olsun inşaallah.
Bu nimete olan minnetimi doyasıya yaşamaya çalışıyorum.

Bir yıl çalışsam, şuan birkaç saatliğine de olsa kaçınılmaz şekilde ihtiyacım olan bu ortamı asla hazırlayamazdım.
Çok teşekkür ederim Allah’ım.

Bir ağacın altında kendisini uykuya sarmalayan annemi görebileceğim uzaklıkta
başka bir bahçe bitkisinin gölgesinde oturmuş etrafa bakıyorum.
Bakmam gerçekten görmek niyeti ile.

Çünkü şu iki gözüm yılların hasretiyle,
görmeden geçirdiği bütün zamanlara inat herşeye görmek için bakmaya çalışıyor.
Yine şükür ediyorum.

Ve öylece bekliyorum, “bakalım neler görmek nasibimizde var” diye.
Oldukça uzakta iki hanım ve birde yeni yürüyen bebekleri var.
Kimbilir ne sebeple, amma muhakkak bana da bir şey öğretmek için oradalar.

Sevgiyle ama rahatsızlık vermeyecek şekilde onları seyrediyorum.
Küçük bebek daha hayatının ilk yılında,
Yürümesinden belli ki, bu işin henüz çok acemisi.

“Allah ayaklarını sabit,adımlarını sağlam etsin küçüğüm” diyorum.
Adını merak ediyorum bir yandan da,

Annesi titiz bir hanım belli, ütülenmiş adam pantolunu giydirmiş oğulcuğuna,
o ise bundan haberi olmadan,
üzerindeki giysinin hakkını verircesine dimdik durmaya çalışıyor.
Ayakları çok küçük,
koşup oynamak istediği alan çok geniş.

Her tarafa koşmak isteği içinde olduğu anlaşılıyor.
Kısa turlar atıyor annesinin çevresinde.
Gözleri hep annesinde.
Kendine yeterince güven gelmesini bekliyor gibi,
Daha fazla uzaklaşma cesareti toplayıncaya kadar,
gitgide genişleyen daireler ile annesinin etrafında koşmaya çalışıyor.
"Tavaf mı ediyor acaba", diyorum kendime.

Her zerre tavaf halinde ne de olsa,
bu yavrununda şu an annesinden başka bildiği kabe yok ki.
Bu emin olamadığım düşüncede ısrar etmiyorum.
Sadece izliyorum,seyretmek en güzeli.

Aradan zaman geçtikçe çocuk neşesine neşe eklenmiş gibi coşkuyla koşmalarına devam ediyor.
Sonra o daire koşmaları bir anda durdurup,
arada durup arkasına baka baka ileriye doğru gitmeye başlıyor.
Adını öğreniyorum bu arada.
Annesi sesleniyor. “Enes uzaklaşma!”
Enes uzaklaşmanın ne olduğunu daha bilmiyor.
O annesi ile göz teması kuruyor olmanın güveni içinde,gayet memnun bir şekilde,
kendisine kainat kadar gelen bahçede gidebileceği en uzak mesafeyi test etmenin derdinde gibi.

Kendimden biliyorum.
Küçükken evimizin bulunduğu sokağın başında küçük bir arsa vardı, (şimdiye göre küçük)
O zamanlar sokağın başı Bağdat kadar uzaktı bize,
ve içinde etrafına göre yüksek bir bölüm olan arsadan bahsederken anneme,

“anne çocuklar dağda top oynamaya gittiler” der,
gidememenin ve izin verilmemesinin şikayetini ederdik aklımıza göre.

Enes içindeki hürriyet sevinci ile annesinin seslenmelerine karşılık
hiçte oralı olmadan yoluna devam ediyordu.
Küçük bir çalının altına gelince başını bitkinin en üst kısmını görmek istercesine yukarı kaldırıyor,
gülerek,cıvıldayarak birşeyler mırıldanıyor,
Minik elleri ile yapraklara dokunuyor,
Beş parmağı açık onları seviyor,
sonra yine yola devam ediyordu.

Annesi yine sesleniyor, “Enes kudu geliyor,kaç.”
Kudu, köpek demekti sanırım, ve kendisine kaçması için oğluna sesleniyordu.
(Bizim de Allah’a kaçmamızı öğütleyen ayet-i kerimemizi hatırladım)
(fe firru ilallah-Allah’a firar edin, Allah’a kaçın)

aralarındaki anne-oğul lisanı içinde böyle bir şifreleme yapmışlar
ve iletişimlerini özelleştirmişlerdi belkide,
yada anne kendi içindeki anne sevgisini özelleştirmek istemenin çabası ile
tek taraflı uygun bulmuştu bunu.

Çünkü Enes’in bu duruma ve kelimeye hiç alaka gösterdiği yoktu.
Ben olsam “kuçu” demeyi tercih ederdim diye geçirdim içimden.
Daha bilindik,ama köpeği tarif etmenin en sevimli ifadelerinin başında geliyor bu kelime çünkü.
Annesi ne dediyse Enes dönüp geri koşmayı kabul etmiyordu,
İş çığırından çıkabilecek seviyeye geliyordu yavaş yavaş.

Normal şartlarda içimden gelen şu idi,
Enes’e, ondan bana geçen o masum coşkuyla koşup sarılmak istiyordum.
Onunla oynamak ta eşsiz bir mutluluk ve en güzel bir hatıra olabilirdi.
Ama saatlerdir dalga boyu insanınkine uymayan ortamlarda bulunduğumdan,
Enes’ten uzak kalmak insanlık ve merhamet duygumuza en uygun olanıydı.

Burada da Rabbimizin bize ne kadar merhametli olduğunun yeni bir dili konuşuyordu işte.
Asıl sevmek ona dokunmamaktı ve iyiliği adına yapılması gereken de buydu.
O çok masum olduğu için bütün sevgi duyguları ona akıyordu,
ama bunun önüne, "zarar vermemek için uzak dur",kuralı geçiyordu.
Doğrusu bu. Çocuklar uzaktan sevilmeli.
Onun için devamlı tekrar etmeye çalışıyorum.
Kimsenin çocuğuna dokunmamak gerekir, diye,
En zararsız halde sansak da kendimizi, bilmeden zarar verebiliriz çünkü,
Hem sevmek esasında tamda böyle bir şey.
Zarar vermemek demek.
Enes annesi ne dediyse dönüp geri gelmiyordu.
Taa ki annesi hemen yanıbaşındaki ufacık bir bitkinin arkasına geçince herşey değişti.
Aslında heybetli bir hanım olan anne, her taraftan görünüyordu,
Saklanmak istemişte olsa bunda öyle başarılı olduğu söylenemezdi.
Lakin Enes’i ikna etmek için kafi idi.

“annem benden saklandı, annemin güven veren bakışlarından mahrum kaldım,
işte şimdi bu tehlikenin ta kendisi demek”

tarzında bir duygu yaşadığı belli oluyordu.
Bütün o dura ede gittiği yolu, hiç duraksamadan bir çırpıda minik adımlarıyla geri koştu.
Buna çok şaştım.
Öyle ciddi bir hale bürünmüştü, yaşına bakan aldanırdı bu halini görünce.
Koştu annesinin yanında aldı soluğu, bulduğuna sevinip
bunu göstermek oyunu bile oynamadı,

ki, ben böyle bir son beklemiştim.
Anne oğul sarılacak ve tatlı bir resim çıkacak diye bekliyordum.
Enes annesinin sinesine sadece başını dayayıp öylece kaldı.
Kalp atışlarını duymaya çabalar gibi,öylece kaldı.
Başkada ne sarıldı, ne bir şey mırıldadı.
Annesi onu sardı.
Güldü. Sevdi.
Ve Enes çok önemli bir şey öğrendi. Ve bende tabii.
Merkez’den uzaklaşmak tehlike.
Merkez-muhit kaidesinin dışına çıkamazsın.
Ama bu, içinde olma hali üzerinde bilincin yükselirse,rıza halini yaşarsın.
Selamet kelimesinin manasından bir tanesi de sanırım böyle bir şey.

Söylenecek çok şeyler var elbet.
Bizim söyleyebileceklerimizse sınırlı.
Yinede söz etme imkanı veren Rabbime hamd olsun.
Söylemekten ziyade, gördüklerimizi yaşayarak hal ile konuşmak da nasibimiz olsun inşaallah.
Allah Teala selamet içinde hayrlar ile yaşamak ihsan etsin.
Gözlerimizin görür olması için sonsuz emek ve gayret eden,
ders,söz ve muhabbetiyle gönül evlerimizin kandili olan hocamızdan ebediyyen Allah razı olsun inşaallah.
Amin ve ecmain.
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Saklanması gereken birçok şeyler vardır. Saklanması gereken şe­yi saklamak insanı hazîne sâhibi kılar. Sır saklamak büyük iştir. Her­kesin kârı değildir. Musîbet ânını sabırla gizlemek, hastalık anında ALLAH'a yalvarmak en büyük iştir. Bunlar saklı ve gizli yapılmalıdır. Saklı tutulması gerekenler arasında sadaka da vardır. En önemli şey de budur. Birine yapacağın iyilik olursa sağ elinle ver; fakat sol eli­ne duyurma. Mümkün olduğu kadar bunu yapmaya çalış. Sonra, şey­tanın ve dünyânın tuzaklarına kapılırsın.

Baştan sona kadar kötülüklerle dolu olan dünyâ denizine dalma. Ona her dalmak isteyen, az sonra boğuldu ve kayboldu. Buna çokla­rı düştü. Ancak tekler kurtuldu. Bu kurtulan tekler, halk arasında özellikle seçilmiş olanlardır. Dünya denizi derindir. Herkesin ona yanaşması mukadderdir. ALLAH'ın kurtarmak istediği kimseler kendini saklar. ALLAH, kulları arasından dilediğini kurtarır..


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »



Ey evlat! Bir eline dünyâyı, öbür eline de âhireti al. İkisini yan yana getir. Bir yere yerleştir. Aralarından çık. Mevlâ'na yönel. Tek olarak HAKK'a yönel. Kalbin çıplak olsun; onda ne dünyâ; ne de âhiret bulunsun. Hiç biri olmamalı.

Mevlâ'ya yöneldiğinde, sivâdan -HAKK'tan gayrı işlerden- soyun. Yaratan ile yaratılmışları karıştırma. HÂLIK'ı bırakıp halk ile olma. Bütün sebeplerden kesil. Yaratıcılık iddia edenleri yere vur. Bunları yap, sonra dünyâ ile âhireti bıraktığın yere git; dünyayı nefsine ver. Âhireti kalbine koy, Mevlâ'yı da sırrında sakla..


Gavsu'l-Âzâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)


Resim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen gullale »

Kıymetli kardeşim meryemnûrum... Bu cümleler ilk İlâhi Armağanı okumaya başladığımda ÖZüme akan cümleler olmuştu... Geylâni PÎRimizin dudaklarından dökülen sözcükler olarak kulağıma oradan gönlüme girmişti... Şâhımızın himmeti, ELi ELimizde ola inşâe ALLAH!
RABBim râzı ola bu sayfayı bizlere hâli hazırda tuttuğun için...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen MINA »

Ey Evlat!
İşlerini düşün. Nefsini hakikate erdir. Sende olmayan şeyi ara. Aramazsan doğruluğuna kimse inanmaz. Sevgiden mahrum yaşamaktasın. Ne Hakka uyarsın, nede O'nun işlerine razı olursun.
Halin nice olur? İrfan sahibi olmanın alameti nedir? Hikmet ve nur kısmında sende ne var?
Allah'ın sevgili kulları ne ile bilinir..?
Onları tanımak için gerekli işaretler vardır, onları da öğren. Her iddia sahibine, istediği teslim edilmez. Teslim edileceğini sanıyorsan yanlışın var. Şahid isterler. Mihenk taşına vururlar.
Ayarını ölçerler. Bakırı altın diye satmak kabil olmaz.
Her şeyi ehli bilir.

İLAHİ ARMAĞAN
YİRMİ DÖRDÜNCÜ MECLİS

ABDULKADİR GEYLANİ (K.S).


Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »

gullale yazdı:Kıymetli kardeşim meryemnûrum... Bu cümleler ilk İlâhi Armağanı okumaya başladığımda ÖZüme akan cümleler olmuştu... Geylâni PÎRimizin dudaklarından dökülen sözcükler olarak kulağıma oradan gönlüme girmişti... Şâhımızın himmeti, ELi ELimizde ola inşâe ALLAH!
RABBim râzı ola bu sayfayı bizlere hâli hazırda tuttuğun için...
Gönlümün incisi, canımın Nûru, sürûru ablam..
Ne zaman dağılsam, kendimi PÎRimin engin deryâsına bırakırım. Beni paha biçilmez sözleri arasında yüzdürür, derler, toparlar, ÖZüme iletiverir.. PÎRimin ve HAKK Erenlerin sözleri olmadan ÖZüme uzak kalıyor ve yaşayamadığımı hissediyorum. RABBim beni, kalbimi sarmış olan ve Zâtıyla aramda perdeler oluşturan türlü kusurlarımdan arındırsın ki, Nûr sözlerini hakîki okuyan, duyan, uyan ve yaşayanlardan eylesin..

Mevlâm asıl sizler gibi hakîki hizmet ehli olanlardan râzı olsun, sayınızı arttırsın ve Nûr gönüllerinizden feyzini bereketini hiç eksik etmesin ki o pınardan bizlerede kana kana içmek nasip olsun inşâe ALLAH..



Resim


İlâhi tecellîler önünde yok olmak,
Başta hiçbir istek sâhibi olmamakla olur.
Bunu yaptığın ÂN, her arzun yavaş yavaş ölmeye başlar.
Dileklerin yok olur. Daha sonra irâden ölmeye başlar.
İşte bundan sonradır ki, ilâhi tecelli seni kaplar.
Hiçbir merâmın olmaz.
HAKK’ın Celle Celâluhu isteğinden başkası sende hüküm süremez olur.
Kalbin sâkin, vücûdun rahat, gönlün geniş, yüzün nûrlu…
Her şeyden elini çeker, yalnız Yaratan'la Celle Celâluhu meşgul olursun.
HAKK Celle Celâluhu varlığı ile zengin olursun…


İşte böylece, HAKK Celle Celâluhu için gönlü kırıklar zümresine dâhil olursun. Bunlara, “Münkesiretu'l – Kulûb” ta'biri kullanılır. Mânâsı: gönlü HAKK Celle Celâluhu için mahzûn, demektir. Zikrettiğimiz o değerli insanlar için ALLAH-u Teâlâ Celle Celâluhu şöyle buyurur:

“Benim için kalbi mahzûn olanlarla olurum.”


Yine ALLAH-u Teâlâ’nın Celle Celâluhu Peygamberi lisanı ile buyurduğunu dinleyelim:

- “Kulum bana ibâdet etmekle yaklaşır, ve onu severim… Sevince de tutan eli, işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı olurum, hep işlerini benimle görür…”

Diğer bir rivâyette şu cümleler de vardır.

- “Benimle işitir, benimle tutar, benimle aklı erer…”


Bu hal ancak “Fenâ” - kendinden geçiş – ile başlar. Bu iş, güç değildir, halkı bırakman kâfî…

Halk; hayır ve şerden ibarettir.
Sen de böylesin, hem hayırlısın hem de şerli…
Halkın hayrını ve şerrini isteme…
Yalnız HAKK’ı Celle Celâluhu tut, ötesini bırak.
Yine Kader-i İlâhî’de hayır ve şer vardır.
Sen bu hâlde bulunmadıkça ALLAH Celle Celâluhu seni şerrinden korur, hayır denizine atar.
O zaman hayrına kab olur, her çeşit ni'mete kavuşursun…
Sükûna rahata, hoşluğa ve nihâyet her güzelliğe kaynak olursun…



Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)



بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen MINA »

acakir77 yazdı:

29. MECLİS


Bu konuşma medresede yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 11 Cemâziyelâhir 545, Milâdî 1150.



Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: İslâm dinini kabul etmiş biri, herhangi bir şahsa zenginliği için saygı gösterirse dininin üçte ikisi gider.
Ey münafıklar, bu yüce kelamı işitiniz. Bu hadîs-i şerifte belir­tilen saygı, sadece önünden kalkmak mânasını taşır. Ya orucunu, na­mazını ve haccını zengin kişiler için yaparsa ne olur? Ya akşam sa­bah o zenginlerin eteğini öpen dindarlara (!) ne buyrulur?

Ey müşrikler, sizin ne Peygamber’den haberiniz var, ne de onun kelamından. İslâm olunuz ve günahlarınıza tevbe ediniz. Ancak imanınızı hâlis tevbe kurtarır. İkan duygunuz, o zaman büyür. Tevhid haliniz gelişir; bütün varlığı ile sizi Arş'a çıkarır.



* * *



Ey evlat! İman bahçene bakar, ağaçlarını büyütürsen, Hak seni maddî varlığından alır. Artık ne kendi dış varlığına, ne de başkala­rına ihtiyaç arz edersin. Ve çalışmanın, kazanmanın hakikî yolları­nı öğrenirsin; hiç birinde hakikî tesir görmezsin.

Seni Hak doyurur. Kalbini ve sırrını da nurla doldurur. Kapısı önünde oturtur, zikir, ülfet hâlleri ile zengin kılar. Yakınlığı sayesin­de kimseden bir şey talep etmez olursun.

Dünyadan bol nasip alıp onunla meşgul olana bakma. Elinde maddî varlık taşıyana göz atma. Senin bakışların onun içine ağırlık verir. Her bakışında elimde olanı alacak diye çekinir, ruh sıkıntısına düşer, ayrıca onu üzüntüye soktuğun için hata etmiş olursun.

Ey bilgi iddiasında olan, dünya ehlinden mal talep eden ve bil­gisini paraya çeviren! Allah, seni bildiklerinle batırıyor, ilmin bere­keti senden gitti. Özün çürüdü, kabuğu kaldı.

Ve sen ey Hakk'a kulluk eden, halbuki kalbin kullara bağlı. On­lardan bir şeyler bekliyor, herhangi bir isteğini vermezler diye kor­kuyorsun. Dıştan Allah içinmiş gibi görülen kulluğun, içten halk için oluyor. Her arzun ve çaban, kulların elindekine göre. Onların elinde bulunan saman çöpü kadar kıymetsiz şeylere tenezzül ediyor­sun. Onların övmesini, yüceltmesini bekliyorsun. Onların kötüleme­sinden ve seni bırakıp gitmesinden çekiniyorsun. Elindekini alırlar diye titriyorsun. Onlardan alacağın bir şey için, sabahlara kadar uy­kunu kaçırıyorsun. Ümitlerini o kadar uzatıyorsun ki, hile yapmaya mecbur kalıyorsun. Kapılarına gittiğin zaman, içinden gelmediği hâl­de ince ve yumuşak konuşuyorsun. Sebebi; sana bir şeyler versinler.

Yazık sana, için bozuk olmuş. Hep gösteriş peşindesin; din yoluna girişin babadan kalma gibi. Kendini İslâm'ın emirlerine veremi­yorsun.

Kalplerde dönüp dolaşanı bilene karşı büyüklük satana yazıklar olsun. Hain göz taşıyana yazıklar olsun. Dilinde; “Allah, en büyüktür.”, kalbinde; “Hayır, yaratılmışlar daha büyüktür.” diyene yazıklar olsun.

Kalbinde böyle şeyler varsa dön. Tevbe et. İyi işleri sadece dün­ya için yapma. Halka gösterişe kalkma. Yalnız Allah'ın pâk vechini dileyenlerden ol.

Yaratıcılığın hakkını öde. Övülmek için iş yapma. Vermek, al­mak ümidini gönlünden at.

Rızkın azalmaz ve çoğalmaz. Hakkında hükmedilen, hayır ve şer gelecekse gelir. Bunları düşünüyorsan, yazık.

Hırsını azalt. Ümitlerini kıs. Ölümü göz önüne al. Bunları yapar­san ıslâh olursun. Bütün hâlinle dinî emirleri yerine getirmeye ça­bala.

Ey cemaat! Yanımızda İslâm dinine uyan bir hâliniz kalmadı ki. Onu, zahirde elinizden bıraktınız. İç âleminize zaten geçemediniz. Nefsin hilesine kandınız. Allah'ın hilmine aldandınız. Her gün biraz daha dinden uzaklaştınız. Allah Teâlâ Hazretleri'nin hilmi sayesinde bu âlemde gazaba da uğramadınız. Bir gün burayı bırakır, öbür âleme göçerseniz. O gün Mevlâ her yanınızdan tutar, azaba atar.

Ölüm gelir, kabre inersin. Oranın sıkıcı darlığına uğrarsın; be­lânı bulursun. Oradan kolay kurtulmak yoktur. Kıyamet kopmayınca oradan çıkarılmazsın. Kıyamet oldukta sana haber gelir; kalkar, kör pişman gidersin. İğneden ipliğe hesaba çekilirsin. Saati ve daki­kası ile her yaptığın işin hesabını verirsin.

Sen, boş bir put gibisin; kuru deriden ibaretsin. Ne mânan var ki? Kuvvetin de yok. Yalnız ateşe yararsın. Kulluğuna bakılsa ihlâs yok. Halbuki ihlâs ibadetin ruhudur. Ruhsuz olan şey Hakk'a ya­ramaz. Yaptığın kullukla birlikte ateşte yanacaksın. Yalnız yanmak­la olsa neyse; ayrıca yapılan sitemli çıkışların verdiği sıkıntı da ca­ba. İhlâsla yapılmayan hiç bir şeyin faydası olmaz; bunu iyice bil.

Sen çalışan ve istediğine erensin; ama neye? Dünyada bol bol ça­lışıp yorulan, boş yere kendini yorduğu için de öbür âlemde ateşe atılan. Ancak tevbe seni kurtarabilir, ölüm gelmeden, tevbe et, kurtul.

Tevbeni iyi yap. İhlâsa sarıl. İmanını tazele, Allah'a dön. Ölümün gelmesini bekleme, ölüm anında bütün kapılar yüzüne kapa­nır; tevbe etmeye gücün yetmez olur.

Allah'ın ihsan kapısı kapanmadan önce, kalp adımlarınla Allah'a açıl. Allah'ın ihsan kapısı kapanırsa, nefsin sana yük olur. Malın ağırlık verir. Kuvvet işe yaramaz bir yük olur. Elinde bulunan hiç bir şeyin yararını göremezsin.

Altınların sana put oldu. Bütün düşüncen paraların. Bunlara dalıp Hakk'ı unuttuğun için yakında fermanın verilir. Bu hâlinden utanmaz mısın, yazık sana?

Dükkanını ve malını, çocukların rızkı için çalışma vesilesi yap. Çalışırken din emirlerini unutma. Sakın, malın ve dükkânın tesirini görme. Kalbini Allah'a bağla. Tevekkül sahibi ol.

Senin ve çocukların rızkını Allah'tan dile. Çalışmanda da fazla bir tesir görme. Sen bir vesilesin. Kalbini Allah'a verirsen, yakınlık bulursun,; Hak'la ülfet edersin. Kalbin zengin olur. Yavruların gözü tok olur. Her ümit kalbine verilir. Ve denir; “Şu sana, şu da çocuklarına.”

Bugün şirk içindesin. Anlattığımız makama bu hâlinle eremez­sin. Dünyanın topunu verseler gene doymuyorsun.

Kalbini kilitle. Yabancı her şeyin ona girmesi ümidini kes. Ora­ya yalnız Hak Teâlâ'nın zikrini koy, yeter.

Yaptığın hatalar için tevbe üstüne tevbe et. Kötü işlere cesaret ettiğin ve kötü edebin için pişmanlık üstüne pişmanlık duy. Kötü iş­lerine ağlamayı arttır. Elinde mal varsa, biraz fakirlere dağıt. Ya­kında onları bırakıp gideceksin. Dünyadan göçeceğine inanan iman sahibi cimri olmaz.

İsa (a.s) Peygamber ve şeytan arasında geçen şöyle bir konuş­ma anlatırlar. İsa:

“Halktan en çok kimi seversin?” diye sorunca şeytandan şu cevabı almıştı:

“İmanlı olmakla beraber cimri olanı.” Bundan sonra sevmediği kimseyi sordu:

“Cömert olan fâsık kişiyi sevmem.” cevabını aldı. Bunun sebebini sordu. Şeytan onu da şöyle anlattı:

“İmanlı cimri, bir gün cimriliği sonunda imanını kaybedebilir; fâsık kişi ise, cömertliği yüzünden iyilere katılabilir.”


Dünya ile yalnız dünya için meşgul ol. Çalışmak, kazanmak iyi­dir. Çünkü Hakk'a kulluk için yardımcı olur. Ama sen, bu iyiliği unuttun. Bütün servetini günah işlemekte harcadın. Çalışmak için namazı ve diğer hayırlı işleri bıraktın. Malın zekâtını vermedin. Dai­ma isyan bayrağı çektin. Kulluk yolunu tutmadın. Çalışman, yol kesicillk gibi bir şey. Yakında ölüm gelir. Onun gelişi iman sahibini sevindirir, küfür ehlini ürkütür, münafıkları korkutur.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “İman sahibi öldüğü zaman, Mevlâ’sının iyiliklerini görür; yaptığı iyi işlerin karşılığını seyre dalar. ‘Ah, dünyada biraz daha kalsaydım; hayır işlerimi artırsaydım’ der.”

Tevbe edip sebat eden nerede? Yaptığı hatalar yüzünden Yaratan'dan utanan nerede? Her hâlinde onu gözeten ne oldu? Yalnız kaldığı zaman ve herkesin yanında olduğu zaman, harama bakma­yan nerede? Kalp ve kalıp gözünü günahtan ayıran nerede kaldı?



* * *



Peygamber (s.a.v) Efendimiz; “Bu iki göz zina eder.” buyurur.

Gözün zinası harama bakmaktır. Gözlerin günde kaç defa zina ediyor, biliyor musun? Kadınlara ve çocuklara kötülükle bakıyorsun. Allah Teâlâ'nın şu kelâmını işitmedin mi: “İman sahiplerine söyle; gözlerini çevirsinler.” (en-Nûr, 24/30)


* * *



Ey çaresiz, sabırlı ol. Dünyanın çaresizliği çabuk geçer. Büyük Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Âişe'ye şöyle buyurdu: “Yâ Âişe, dünyanın acılığını, âhiretin iyiliği için iç.”

Çalış, geçmişte verilen hükme güvenme; orada isminin hangi defterde yazıldığını bilemezsin. Şaki veya said olduğunu göremezsin. Bu sır, ilâhî bilgi hazinesinde saklıdır; karışma, karışacak olursan dinden çıkarsın.

Çalış, yapacağın işler acı gelse de yap. Geçmişte verilen hüküm, seni ilgilendirmesin. Yapacağın işlere bak. O derin bilgiyi ne sen, ne de başkası bilir. Buna kader bahsi denir. Kader ilmini ne sen tam bi­lirsin; ne de başkaları.

Allah yoluna baş koyanlar, dünya yatağını dürdüler ve Mevlâ'­nın huzurunda durdular. Hep günlerini O’nun uğruna harcadılar. Dünyadan ancak geçim miktarı aldılar. Onlar, keyif için yemek ye­mezler. Zarurî ihtiyaçlarını alırlar. İbadetlerine iyi niyetle kuvvet verirler. Şeytan mekrinden, şehevî duygularını esirgerler. Her husus­ta olduğu gibi, şehvet duygularında da, Yaratan'ın emrini gözetirler. Peygamber’e uymaktan geri durmazlar. Bütün meşgaleleri, emri tut­mak, sünneti yerine getirmek. Onlar, gayretli kişilerin başında gelir, feragatleri tamdır.

Allah'ım, bizi onlardan eyle, onların bereketini bizden uzak kıl­ma. Âmin!

* * *



Ey evlat! Dünya sevgisi içini sardıkça, sâlih kulların hâlini gö­remezsin. Halktan bir şey umdukça kalp gözlerin açılmaz olur. Dün­ya ve âhireti kalbinden atmadıkça, manevî hâllerden sana söz düş­mez.

Hak yolunda cihad ehli ol. Böylelikle başkalarının görmesine im­kân olmayan şeyi görürsün. Âdet harici kerametler senden zuhur eder.

Küçük hesaplan bırak, büyükleri kendiliğinden gelmeye başlar. Her hâlinde Allah'a dayanırsan, açık ve kapalı yerlerde O'na isyan etmekten çekinirsen, tahmin edemediğin yerden rızkın gelir.

Sen elindekini bırak, daha iyisini alırsın. Henüz olgun olmadığın için istiyorsun, sonra bunu da bırakırsın.

Dünyada bırakılanları öbür âlemde alırsın. Bu yola ilk girenler, şehvet duygularını ve diğer dünyalık işlerini zorla bırakırlar. Gayret sarf eder, kalplerini esirgerler. Sonra korkmadan nasiplerini alır yer­ler. Çekinmek, ittika sahiplerinin vasfıdır. Korkmadan ölmek ise Allah yolunda varlıklarını harcamış olanlara haktır.



* * *


Ey gösterişçi, ey içi dışına uymayan, ey şirkçi, büyüklere zahmet verme. Elden kaçırdığınızı bulmak için onlara yanaşmayınız. Onların hâline ermeyi aklınıza getirmeyiniz. Elinizde bulunan yaramaz şey­ler, sizi onlarla olmaktan uzak kılar. Onlar âdetleri ve resmî hâlleri bıraktılar. Sen onların bıraktığını kaptın. Şüphesiz onlar tarafından bırakıldığı hissini duyan şeyler, kendiliğinden ayrılıp gitmiştir. Çün­kü onlarda, yoktan gayri şey kalmayacaktır.

Sen uyuduğunda onlar uyanıktı. Sen bol dünyalık içinde iken onlar oruçlu gezdiler. Sen emniyet içinde iken onlar korkarak ağla­dılar. Her şeyini saklarken onlar varlarını dağıttılar. Onlar işlerini Hak uğruna yaptılar, sen kullara gösteriş yaptın. Onlar Hakk'ı ara­dılar, sen başkasını. Onlar işlerini Allah'a ısmarlarken sen tek başı­na yapmaya kalktın. Hakk'a cephe aldın. Onlar dillerine sahip oldu­lar; Hakk'ı kullara kesmediler. Sen onların yapmadığını neden yap­tın? Acılara sabırla karşı koydular, tatlı oldu. Kudret bıçağı onları kesti, ama aldırmadılar. Etleri doğranırken hiç bir üzüntü duymadı­lar. Çünkü yapanı biliyorlardı. O'nun uğruna varlığını harcayan, yaptığı ufak darlığa dayanamaz mı? Halk, o büyüklerin dilinden emindir. Onlardan hiç bir kula eziyet gelmez.

Büyük insanlar, karıncayı dahi incitmezler. Bu sözü o büyükler­den biri demiştir. Çünkü o karınca ufacık hâli ile çalışmaya bakar. Büyük insan, o karıncanın halkla iyi geçim ettiğini görür. Kendi ara­larında yine hoş geçim üzere olduklarını görür. Hâli böyle büyük olan küçük mahlûka eziyet edilebilir mi hiç?

Büyük insanlar her şeyle iyi geçinirler. Bu yüzden Hak yakınlığına ererler, hoş olurlar. Öbür âleme göçünce, cennetin güzel nimet­lerini görürler. Allah Teâlâ'nın kelâm sıfatının tecellisini orada sey­rederler. O'nun zâtına varır, verdiği armağanı kabul ederler.

Ey zavallı, anlattığımız büyüklerden sana bu hâlinde nasip gel­mez. Tevbe ile uğraş. Günah kirlerini yıka. Rabb’ine karşı seni rüsva edecek şeyi bırak. O’nun yasak ettiği şeyleri yapma. Kötülük etme, cüretini bir yana at.

Allah'tan utanılır; kullardan O’nun kadar utanılmaz. Her şeyden önce O'nun varlığı vardır. Bütün varlığın sahibi olandan utanmalısın. Varlığı sonsuz olan zâttan utanarak hatalarını bırakmalısın. O Ke­rimdir; zulmü sevmez. Zalimlik sıfatı başkalarına yüklenir. O'nun zenginliği sonsuzdur. Kâinatta olan her şey O'na muhtaçtır. O'nun âdeti vermek; başkalarınınki ise almak. Bütün ihtiyaçlarını O'na arz et. Başkasından istemek iyi olmaz. O, hepsinden yücedir. Yaptığı işler delilin olsun. Çizdiği yolları aşma. O'nun takva yoluna koş. Tak­va üzere olursan O'na varırsın. Yapılmış şeylere gönül kaptırma. O'na varmak için delil ara. Yalnız O'nu an; âhireti de bırak. Dünya ve âhiret metaından sana meyilli olan gelir; seni kaybetmez. Hakk'ın zâtından gayri şeyleri bir yana at. O'na güven; kalbini üzüntülerden temizle.

Kalbin, Yaratan'a götürecek delili sana göstermiyorsa akılsız bir yaratıksın. Bulunduğun karanlık âlemi bırak; akıllı olan kişileri ara. Onları, akılları Mevlâ'ya götürmüştür. Aklın ne olduğunu onlardan öğren. Onların gösterdiği akılla nefsini tanı.

Ömrün sona eriyor, bundan haberin yok; yazık sana. Öbür âlem­den ne zamana kadar yüz çevireceksin? Dünyaya daha ne kadar sa­rılacaksın? Sana yalnız acınır. Yiyeceğini başkası almaz. Yerin cen­net ise ne âlâ, gidersin; cehennem ise ona da gidecek yine sensin. Gaflet seni tapuladı. Hevâya esir düştün. Bütün derdin yemek, iç­mek, evlenmek, uyumak ve kötü arzularına kavuşmak.

Çalışman, münafık ve müşriklerinkine benziyor. Tek karnın doy­sun; ister helâl, ister haram olsun; düşünmezsin. Sanki kalbini diril­tecek bir dine sahip değilsin.

Zavallı, nefsinin perişanlığına ağla. Bir çocuğun ölse, kıyamet kopmuş gibi göz yaşı akıtırsın. Kalbindeki inancın ölürse hiç düşün­mezsin; ne ağlar, ne de aldırış edersin. Aklın yok; olsaydı dinsizliğe ağlardın.

Sermayen var; fakat hiçbir zaman onunla iş tutmak aklına gel­medi. Kalbindeki haya duygusu ve başındaki akıl birer sermayedir. Sen, onları iyilik için kullanmaya hiç bir zaman kalkmadın.

Bilgi ile amel etmedin. Aklından fayda almadın. Yaşaman boş. O hâlde hikmet-i vücudun nedir? İçinde durulmayan eve benzersin. Yeri bilinmeyen hazine gibisin. Yenilmeyen iyi yemek neye yarar?

Sen kendi değerini bilmezsin; fakat ben bilirim. Din aynası ben­de vardır. O ayna ile zahire bakılır; hüküm verilir, ilim aynası da bende var. Onunla da iç âlemin hükmü verilir.

Gaflet uykusundan uyan. Ayıklık suyu ile yüzünü yıka. Hâline bak. İslâm mısın, yoksa, kâfir mi? İman sahibi misin, yoksa münafık mı? Allah'ı biliyor musun, yoksa O'na şirk mi koşuyorsun? İçinde gösteriş arzusu var mı? Yoksa ihlâsa sarılmış mısın?

Allah'ın emirlerine uyuyor musun, yoksa muhalefet mi ediyor­sun? Mevlâ'dan razı mısın, yoksa O'na darılıyor musun?

Aziz ve Celil olan Hak, senin razı olmana ve darılmana bakmaz. İkisinin de faydası sana aittir.

Allah, Sübhan, Kerim ve Halîm'dir; her şeyi lütfü ve rahmeti deryasına almıştır. Eğer bize O'nun lütfü ve keremi olmasaydı helak olurduk. Bizim yapmakta olduğumuz hatalara karşı tam mukabele etseydi, topumuz birden yıkılırdık.



* * *



Ey evlat! Nifak, gösteriş ve unutkanlıkla ibadet edersin, bu iba­detinde iyilik umarsın. Hata ile işlediğin şeylere lütuf beklersin. O uygunsuz hâllerinle iyi kulların yanında kalmak dilersin. Sen nere­de, onları anmak nerede? Onlar gibi marifet dâvasına girmek sana çok ırak.

Ey sahibinden kaçan, dağınık ve perişan adam, hâlin nice olur? Şu büyük ümmetin ihlâs sahiplerinden de ayrıldın.

Sana ağlanması için ağla. Musibet işlerine otur ağla. Onları gi­dermek için üzüntü duymazsan, yazık olur. Kötü işlerini öldür, son­ra taziyeye otur. Başkaları da sana taziyeye gelir. Senin gözlerinde perde var; bundan haberin var mı? Bazı büyükler şöyle buyurmuşlar: “Hak nurundan perdelenmiş oldukları hâlde hâlini bilmeyenlere yazıklar olsun.”

Kalbin nerede? Aklın kime takıldı? Kime hâlini şekva ediyorsun? Kimden yardım istiyorsun? Kiminle bu kadar uyuyacaksın? Herhan­gi bir darlığa düştüğün zaman, kime dayanacaksın? Bu hâlinle hep yalnız kalacaksın. O büyükler, gafletin için, sana yardımcı olmaya­caklar.

Ne dilersen söyle. Her sözünü bilirim. Onların yalanını, doğru­sunu çıkarırım. Sen ve bütün yaratılmışlar, bana göre bir kurbağa kadar küçüktür.

Sizden doğru olanın, hizmetçisi ve kölesi olurum. O isterse, beni alır, çarşıda köle gibi satabilir. Beni kendine mal etmek isterse, ça­lışır kıymetini öderim. O doğru insan üzerimden elbisemi alsa, sesimi çıkarmam. Dilendirmek isterse yaparım. Tecrübesi kolay, arzu edi­yorsa hemen yapsın.

Seni neylerim; doğruluğun yok. Sözünü tutman kabil değildir.

Tevhid ve imana yanaştığın yok. Oluk kapatan ot kadar kıymetsiz­sin. Ayrık otuna benzersin. Kurumuşsun, yalnız yanmaya yararsın.



* * *



Ey cemaat! Dünya biter, ömür tükenir. Âhiret yakında gelir; ona karşı düşünceniz nedir? Ne gibi hazırlık yapmaktasınız? Onu dü­şünmediğinizi görüyorum; bütün gayretiniz dünyada.

Siz Allah'ın nimetine düşmansınız. O'ndan işinize gelmeyen bir iş gelirse, her tarafa yayarsınız. İyiliği gelecek olsa saklar kimseye göstermezsiniz. Allah'ın nimetini saklar kimseye vermez, şükrünü de edâ etmezseniz yakında elinizden alır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Allah, kullarına verdiği nimeti açıktan görmek diler.”

Allah yolcuları, bir gaye beslerler, kalplerine bir şey saklarlar, birçok şey değil. Onlar, ibadetlerini görsünler, işitsinler şüphesin­den beri kılarlar. Siz nifakın kulu ve desinlerin kölesisiniz.

Onlar, yaptığı bütün kulluğu Rab’lerine verdiler. Kullara kulluk etmektesiniz, övülmek için iyilik yapmaktasınız. Tam kulluk yapa­cak kimse, içinizden çıkamaz. Ancak kul, Allah'ın dilediğini yapan­dır.

İnsanlara bakıyorum; sanki bana şöyle bir şeyler deniliyor: “Şuna bak: Dünyaya ibadet ediyor; dünyada kalmak istiyor. Kıyamet kopmasından ödü kopuyor. Şuna bak: Kullara kulluk edi­yor, onlardan yardım diliyor. Bir de dön şuna bak: Ateşe tapıyor, ce­hennemden korkuyor. Şu da cennet için kulluk peşinde. O, ateşe ta­parken Yaratan'ı düşünmüyor. Bu da cenneti isterken sahibini aklı­na getirmiyor.”

Halk nedir ki? Cehennemin ne önemi var? Hakk'ın gayri neye yarar? Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar, yalnız Hakk'a kulluk ve O'nun uğrunda pâk, temiz ve ihlâsla ibadet yoluna girmeye emrolunmuşlardır.” (el-Beyyine, 98/5)

İrfan sahibi bilgin kişiler, yalnız Hakk'a kulluk ederler. Başkası­nı bilmezler. Yaratan'ın hakkını verirler. Hakk'a yaptıkları kulluk, O'nu sevdikleri ve emrine uydukları içindir. Başka mânaya gelmez. İbadet eder, O'ndan yardım isterler.

Siz suretten ibaretsiniz. Yalnız dış görünüşte varlık sahibisiniz. İç âleminiz boş; ama o büyüklerin iç zenginliği vardır. Siz binanın dışı olabilirsiniz, onlar içi. İç yönü onlar istilâ etmişlerdir. Siz sadece bağırıp şamata edersiniz, onlar iç âlemlerine çekilir, dururlar. O yolcular, peygamberlerin sağında ve solunda yürürler. Peygamberlerin çevresini onlar sarmıştır. Peygamberlerin tattığı taamı onlar da ta­dar. İçtiği şarabı onlar da içer. Peygamberlerden öğrendikleri bilgi ile amel ederler; bu yüzden onlara vâris olurlar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu mânaya işaret olarak şöyle buyurur: “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.”

Bu veraset peygamberlerin yoluna giden ve ilmi ile âmil olan her iman sahibine nasib olur. Bu nasip sayesinde peygamberlerin vâ­risleri olabilirler. Bu hâle ermek yalnız dış ilimle olmaz. Ona bir iç eklemek lazım olur. Senetsiz dâva ispat edilemez. Amelsiz ilmin ya­rarı olmaz.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “İlim ameli çağırır; icabet ederse pekâlâ; aksi halde gider. Geriye yalnız ders zahmeti kalır.”

Yalnız kabuğu kalır, içi bozulur.

Ey ameli bırakanlar, hâlinize beliğ şairin süslü sözü ne fayda verebilir? Onun derin mânasına nüfuz etmedikten sonra neye yarar?

Kalbini temizlersen, bütün duyguların pâk olur. Kalp bütün duy­guların şahıdır. Padişah iyi olursa, iyilik bütün halka geçer, ilim kabuk, amel onun özüdür. Kabuk özün saklanması için durur, iç de yağı alınması için saklanır, iç olmazsa kabuk neye yarar? Özün yağı olmayınca onu saklamak neden gerekli olsun ki?

İlim gitmiş sayılır. Amel olmadıktan sonra ilim de yok sayılır.

Bir şeyin varlığı ondan faydalanmaya bağlıdır. Faydası olmayan var, yok gibidir.

Ey bilgin kişi, bildiklerini iyiye kullan. Dünya ve âhirette hayır bekliyorsan, bilginin gereğini yapmaya bak. Bildiklerini insanlara belletmekten sakınma.

Ey zengin, dünya ve âhirette iyilik bekliyorsan, malından fakir­lere dağıt. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Hak katında insanlar bir aileden ibarettir; içlerinde hangisi fazla iyilik yapıyorsa o daha sevgilidir.”

İnsanların ihtiyacını insanlarla gören ve bu hususta hüküm ve­ren Allah Sübhan’dır.

Ey zengin, benden kaçma, senden bir şey alıyorsam senin için­dir. Ondan gelecek büyük hayır sanadır. Bana senin malından bir şey gelmez: Allah beni varlığı ile zengin kıldı ve sizin derdinizi gör­mek için gönderdi.

İbrahim Ethem, fakirlik hâli için nefsinde sabırsızlık sezer ve şöyle derdi: “Yâ Rabbi, bize bol dünyalık ver; ama kalbimizi koru. Bizi öte atıp dünyalığa rağbetimizi arttırma, onu ararken yıkılırız.”



* * *



Allah'ım, verdiğin hüküm ve kader işlerinde bize lütfünü bol eyle!


''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


Bu günkü hâlinle rûhânîler zümresine girmeyi özleme. Bütün varlığın yok olmadıktan sonra erenlere katılamazsın. Bütün duyguların tek tek HAKK yola girmeli. Bir bir varlığın maddî âlemden ayrılmalı.

Şöyle bir dünyâ âleminden silkinip varlığını kurtarmalısın. Tuttuğun HAKK için, hareket ve sükûnun O’nun (CC) için olmalı. O’nu (CC) gör ve O’ndan (CC) işit. HAKK’ı (CC) konuş, HAKK’a (CC) yapış, O’nun (CC) için çalış, aklın HAK işlere ersin.

Bir zamanlar yoktun. Sonradan sana bir varlık izâfe edildi. İşte bu varlık, seni HAKK’tan (CC) ayırdı. Rûhâniîer zümresine girmene mâni oldu. Bu varlıkları terkedince ermiş olursun. Erince de, ruh olursun. Rûhânîler zümresine girersin.

Sır ol…
Tek ol…
Sırrın sırrı, gizlinin gizlisi, her şey sana düşman görünmeli:
Seni HAKK’tan (CC) uzak tutan her şey…
Bu düşmanları içinden seçmelisin.



İşte İbrâhim (AS):


- “Bana RABBu'l-Âleminden (CC) başka hepsi düşmandır.”


Buyurdu. İbrâhim Halîl (AS) putlara:


- “Düşman…”


Diyordu… Şimdi senin için put zâhirde yoktur, ama gizlide çoktur… HAKK’tan (CC) başkalarıyla meşgul eden her şey sana düşmandır, sana puttur. Bu putları bırak. Halktan bir şey umma. Görürsün ki sır âlemi sana açılmış, rûhânîler âlemi sana açık olmuş…


Kimsenin bilmediğini bilmeye başlarsın. Yapılamayacak işler senden zuhur etmeye başlar. Âdet dışı, tabiata uymayan işler görmeye başlarsın. Bu işler, gerçekte öbür âleme has ise de sana burada görmek nasib olur. Çünkü öldün dirildin. Varlığını HAKK (CC) yolunda yok ettin. Ölmeden evvel ölenlerin sırrına erdin. Kudret Âlemi sana kapı açtı. Her hâlinle oranın malı oldun. Artık kudret âleminde yaşayanlar gibi işitmen, konuşman, tutman, görmen, yapışman, yürümen, akıl etmen… Hâsılı huzur ve sükûnun HAKK’la (CC) olur, başkası sende yoktur. Hiçbir şeyi göremez olursun. Çünkü senin için, HAKK (CC) varlığından başkası yoktur.


Yalnız bu âlemin içine dalınca ALLAH’ın (CC) emirlerini bilmen gerek, yasaklarına katiyyen yakın olmamalısın. Eğer Peygamberin (SAV) yaptıklarının birini terk edersen şeytana oyuncak olduğunu bil. Hemen ilâhî emirlere koş, şahsî arzulara düşme. Hangi iş; ALLAH (CC) ve Peygamberin (SAV) emrine uymazsa, o iş sapıklıktır. En doğrusunu ALLAH (CC) bilir….



Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


HAVAR GEYLANİ

Resim


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen der-ya »

Ey Cemaat!
Bana karşı ithamlı konuşma yapmayınız. Kalbinizi benim için kötü etmeyiniz. Ben ne oyuncakçı, ne de dünya talibiyim. Ancak, Hakkı söyler ve onu gösteririm.
Ömrümü iyi kimselere hizmetle geçirdim, Onlar hakkında daima iyi düşündüm. Umduğum bir fayda varsa, o da, bundan olacaktır. Yaptığım nasihata bir karşılık istemiyorum. Sözlerimi tutar,
amel yoluna koyulursanız, bana en büyük ücreti ödemiş olursunuz.



Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Ey evlat! Kalbinle ALLAH'a dön. ALLAH'a tevbe ile dönülür. Tevbe eden ona dönmüş sayılır. ALLAH Teâlâ'nın;

RABBinize inabe ediniz.
”

(ez-Zümer, 39/54) buyurması, RABBinize dönünüz demektir.

Her ne varsa ALLAH'a bırakınız. Nefsinizi de O'na teslim ediniz. Nefsinizi, O'nun kaza ve kaderi önüne seriniz. O'nun yasakları ve emri karşısında nefse pay vermeyiniz. HAKKın değiştirmesi önünde nefse pay çıkarmayınız.

Kalbinizi HAKK'a veriniz. Elsiz olsun, ayaksız olsun, gözsüz ve şe­kilsiz olsun. Bu âlem böyledir. Şekil yoktur. Şemail yoktur. Niçin ve neden gibi sözler olmaz. Muhalefet ve niza yapılmaz. Uymak ve tas­dik etmek vardır. “
Emir âlemi, tamamdır deyiniz.
Kaderde hatâ yoktur deyiniz.

Ve geçmişteki ezelî bilginin yanlış olmadığını her yerde ilân edi­niz. Böyle olursanız, HAKK'a dönüşünüzde şüphe kalmaz. Haliniz HAKK'a ermiş olduğunuzu tasdik eder.

Resim

Hiç bir şeyle ünsiyet etme!
HAKtan gayrı her şeyden kaç!
Arştan zemine kadar bütün yaratılmışları bırak;
Bıraktığın AN bütün hadiselerin tesirinden kurtulmuş olursun..



Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Zühd hâli bir kimsede devam ederse, kalbe manevî bir hüzün do­lar, bünyede uçukluk hasıl olur. Bu uçukluk ve hüznün sonunda, HAK tarafından kurtuluş ve ferahlık gelir ve ona karşı irfan duygusu hâsıl olur; hüzün ve keder kaybolur, gider.

İman sahibi, kalbini yaratılmışlardan, ehilden, evlattan ve mal­dan almıştır. Onun kalbi, şahın elçisini bekler, dışı ise dünyalık şey­lerle meşgul olur. O şehrin kapısını geçmeyi özler. O ehli arasında oturduğu hâlde hepsini kalbinden atıp HAKK'a emanet etmiştir. İman sahibi, sonuna kadar varlığını emanete vermiştir ve elinde ne varsa onlar da kendisine emanet bırakılmıştır. İman sahibi halk arasında­dır ama onları sahibine bırakmıştır. Kullara bir zerre bağlılığı varsa da asıl bağlılığı Yaratan'adır.

Tevhid hâli kalbe yerleşirse dıştan yapılan işler sahih olur. Tevhid hâli, içi ve dışı eşit eyler. Zenginliği ve fakirliği aynı kalır. Hal­kın gelişini ve gidişini bir gösterir. Övmelerini ve kötülemelerini aynı yapar. Neden halkın övmesini ve kötülemesini kalbinden atmayasın ki, yaptığın büyük kârla kalbin onları sevmez. Sen onları atmak istemesen bile kalp kötü şeyleri sezer, dışa atar. Kalbin Aziz ve Celil olan ALLAH'la olur. O'nun zikri ve O'nun şevki kalbine yerleşir. İşte bundan sonra orası HAKK'ın saltanat yeri olur.

Dediklerimizi yap; seven olursun, hakikî sevilen olursun, öğre­ten, bilgin, iyi bir hâkim, yakınlık içinde bir yakın bulan ve edepli bir edip olursun. Halktan gına duyarsın; onlara karşı kalbinde yeterlik duygusu bulunur.


Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »



Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyuru­yor ki: “
İman sahibi, kendine istediğini din kardeşine de istemedik­çe olgunlaşamaz.”


Bu kelâm, reisimizindir, önderimizindir. Büyüğümüz ve idare edenimiz, böyle ferman eder. Bu sözün sahibi bizim şefaatçimizdir. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, yaratılmışların ilkidir. Âdem Peygam­ber’den bu yana her gelen elçi onu bize takdim etti. Kıyamete kadar onun takdimi devam edecek.
Hiç bir kimseyi, kendisi için sevdiği şe­yi başkası için aynı duygu ile istemedikçe iman sahibi kabul etme­di.
Kendine güzel yemek arıyorsan kardeşine de ara.
İyi elbisen varsa iman kardeşin için de yapmaya çalış.
Kendin için dilediğin yüksek rütbeyi, iman sahibi kardeşin için de iste.


Bunları yapmadığın takdir­de olgun iman dâvasında bulunma. Kardeşin aç yatarken sen nasıl mal yığarsın! Sen mal yığmak sevdasındasın. Komşun fakir, çocuk­ların az şeyle geçinmekte.

Malın zekâtını ver. Her gün hayli para kazanmaktasın. Kâr üstü­ne kâr ediyorsun, yeterinden daha çok mal kalmış elinde; ama kim­seye vermek istemiyorsun. Sen bolluk içinde yaşarken, öbürlerinin darlığına nasıl tahammül ediyorsun? Yapamazsın, çünkü şeytan ve kötü duygular arkadan sana emir yağdırmakta. Onlar sana emir verdikçe hiçbir kimseye iyilik yapamazsın ve kimsenin iyiliğini düşün­men kabil olmaz..


Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Cevapla

“►Abdulkadir Geylani◄” sayfasına dön