*ALLAH'A YAKINLIK*
Gönderilme zamanı: 25 Haz 2008, 21:50
ALLAH'A YAKINLIK
Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İster daha altını, ister daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme
Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme
Zorla içeri alınıncaya kadar bekle
Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın.
Tekrar, takrar istemelisin
Pek nazlı da olma
İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de padişah tarafından deneniyorsundur
Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar. Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur. Padişah tarafından sana bir ikram olur.
Saraya bu şekilde girdikten sonra, seni kimse tekdir etmez
Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O (C.C.), seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mesul olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mesul duruma düşersin
Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.
Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir
Sabrın azlığı, edebe riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi olmayan hareketlerdir
Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmaya çalış. Daha fazla yükselmeyi isteme
Ayet: Onlara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için, dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbinin (CC) sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de devamlıdır
Allah-ü Teala (C.C.) , bu ayetle seçkin Peygamberine (S.A.V.) edep öğretiyor, dolayısıyla bize
- Halini muhafaza et, verilene razı ol buyrulmasındaki Murad:
- Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam dini üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir Ötekilere verdiklerimden daha iyi ve güzeldir
Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır.
Birincisi, senin nasibin olmasıdır.
İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali.
Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır. İhtimal ki; Allah-ü Teala (C.C.), onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır
Baktığın şey her ne ise Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir koşmasan da
İstesen de gelir, istemesen de
Bu hale göre, mutlaka onu elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana yakışmaz.
Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak meydana çıkmaz
Eğer o şey, başkasının nasibi ise Çırpınman niçin?..
Çünkü o şey sana hiçbir zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için yaratılmıştır.
Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir fitneyi ister
Ve kendine celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevî hali muhafazada ve haddi tecavüz etmemededir
Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre müsavi olmalı
Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol
Daha da üstün vazife görmeğe çalış. Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür.
Bu sebepten senin için tehlike daha fazladır.
Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme
Orada sabit kalmayı, baki olmayı arzu etme
Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe yeltenme
Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini utandırır
Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış
Neticede öyle bir hale gelirsin ki, o halde senin için bir makam verilir
Seni ondan hiç ayırmazlar
Sen de onun, Allah (C.C.) tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı meydandadır, bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın
Veliler için haller vardır.
Ebdal için makamlar vardır
Ve sana hidayeti Allah (C.C.) nasip edecektir
Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (K.S.) - Fütûh-ul Gayb (Gizliden Sesler)
Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İster daha altını, ister daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme
Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme
Zorla içeri alınıncaya kadar bekle
Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın.
Tekrar, takrar istemelisin
Pek nazlı da olma
İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de padişah tarafından deneniyorsundur
Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar. Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur. Padişah tarafından sana bir ikram olur.
Saraya bu şekilde girdikten sonra, seni kimse tekdir etmez
Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O (C.C.), seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mesul olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mesul duruma düşersin
Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.
Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir
Sabrın azlığı, edebe riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi olmayan hareketlerdir
Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmaya çalış. Daha fazla yükselmeyi isteme
Ayet: Onlara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için, dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbinin (CC) sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de devamlıdır
Allah-ü Teala (C.C.) , bu ayetle seçkin Peygamberine (S.A.V.) edep öğretiyor, dolayısıyla bize
- Halini muhafaza et, verilene razı ol buyrulmasındaki Murad:
- Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam dini üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir Ötekilere verdiklerimden daha iyi ve güzeldir
Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır.
Birincisi, senin nasibin olmasıdır.
İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali.
Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır. İhtimal ki; Allah-ü Teala (C.C.), onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır
Baktığın şey her ne ise Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir koşmasan da
İstesen de gelir, istemesen de
Bu hale göre, mutlaka onu elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana yakışmaz.
Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak meydana çıkmaz
Eğer o şey, başkasının nasibi ise Çırpınman niçin?..
Çünkü o şey sana hiçbir zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için yaratılmıştır.
Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir fitneyi ister
Ve kendine celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevî hali muhafazada ve haddi tecavüz etmemededir
Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre müsavi olmalı
Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol
Daha da üstün vazife görmeğe çalış. Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür.
Bu sebepten senin için tehlike daha fazladır.
Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme
Orada sabit kalmayı, baki olmayı arzu etme
Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe yeltenme
Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini utandırır
Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış
Neticede öyle bir hale gelirsin ki, o halde senin için bir makam verilir
Seni ondan hiç ayırmazlar
Sen de onun, Allah (C.C.) tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı meydandadır, bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın
Veliler için haller vardır.
Ebdal için makamlar vardır
Ve sana hidayeti Allah (C.C.) nasip edecektir
Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (K.S.) - Fütûh-ul Gayb (Gizliden Sesler)