HER AN YENİDEN YARATIŞ/YARATILIŞ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

HER AN YENİDEN YARATIŞ/YARATILIŞ

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimEs SaLâtu ve's- SeLâmu aLeyke
Yâ RaSûLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellemmm!.


Resim


HER ÂN YENİDEN YARATIŞ/YARATILIŞ!.

HAKta HAKLen EVVEL - ÂHİR
NAKLen AKLen BÂTIN-ZÂHİR
NÛR-u MuhaMMEdi ANLA!mak
AŞKuLLAHta ->MEŞK-i MÂHİR!.


ZEVK 8471


ZÂT TOHUM -->NÛR TARLAsında.. NEFS-i VAHDet->ÂDEM->ASLı
ÂDEM->Tohum! HAVVA->TarLa! NEFS-i KESRet->HAVVA->HASLı

MÂRİFet-te ->ÂDEM ->İSÂ
TARİKat-te ->TARZ-ı MUSÂ

ŞERİAt-te -->HALkın -->HASLı.. ->MuhaMMedî VUSLÂt -->VASLı!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..

05.10.17 17:37
15 muharrem 1439
kozyatğısümersitealperistANbuL..


Resim
->HAKk’tır->EŞYÂ ÖZü GÜLüm
“KÛN!.. KELÂMı”n SÖZü GÜLüm
->“ZARFı-nın ÖZÜ”nde->“ZÂT”ı
GÖR!.en ->GÖNÜL GÖZü GÜLüm..


Resim

Kur'ÂN-ı Kerîm; Geçmiş gelecekten münezzeh olan ALLAHu zü’l- CeLÂL’in,
ŞE’ÂNuLLAHta, SüNNetuLLAH üzere, SEBBeha SeyrÂNında Kâinât DevrÂNında
Her ÂN YENiden KüLLî ŞeYyi NÛRundan KÛN feye KÛN VAR ettiğini Yaratıpdurduğunu,
MutLak VAR OLandan başka YOKluk OLmadığını/OLamayacağını açıkça beyân eder..


Resim
-->SıRR-ı SuBHÂNî SALtANat.:
hER NEFs hER NEFeste ->ÖLüp->DOĞuYOR.:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim--- “Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder.”

(Cuma 62/1)

ZeRRe - KüRRe “SeBBaha!” da..:
SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AKL-ı SiLm BİLir ki, ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “KÛN feye KÛN-hER ÂN ŞE’ÂNULLAHta yENiden Yaratış” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım..

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yâni ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılara ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..


ResimHer ÂN “KÛN ->feyeKÛN!. YENİden Yaratış/OLÂNı.:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fi's- semâvâti ve'l- ard(ardı), kulle yevmin huve fî ŞE’Nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir ŞE'N (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.”
(Rahmân 55/29)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu KÛN fe yeKÛN: Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "OL!" demekten ibarettir. Hemen oluverir.”
(YâSîn 36/82)

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---"Ve huvellezî halakas semâvâti ve’l- arda bi’l- hakk (hakkı), ve yevme yekûlu KÛN fe yeKÛN (yekûnu), kavluhu’l- hakk (hakku), ve lehu’l- mulku yevme yunfehu fî’s- sûr (sûri), âlimu’l- gaybi ve’ş- şehâdeh (şehâdeti), ve huve’l- hakîmu’l- habîr (habîru).: Ve semâları ve arzı (yeryüzünü) hak ile yaratan O’dur. Ve “OL!” dediği gün (herşey) OLur. O’nun sözü haktır, mülk O’nundur. O gün sur’a üfürülür (sur’a üfürüldüğü gün hükümranlık O’nundur). Bilineni (görüneni) ve bilinmeyeni (gaybı) bilen O’dur. Ve O, hüküm sahibidir, haberdâr olandır.”
(En'âm 6/73)


Resim “BiR DAMLacık SU”nun >fASLı.:

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---E ve lem yerellezîne keferû enne’s- semâvâti ve’l- arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ mine’l- mâi kulle şey’in hayy (hayyin), e fe lâ yu’minûn (yu’minûne): O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?”
(Enbiyâ 21/30)

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih (batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn (ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun): Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”
(Nur 24/45)


Resim “KûN feyeKÛn ->BU”nun >hASLı.:

ve her ÂN “KÛN ->feyeKÛN!. YENİden yaratmkata OLÂN da SENsin”:


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fi's- semâvâti ve'l- ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.”
(Rahmân 55/29)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim--- “İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kûn fe yekûn: Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.”
(YâSîn 36/82)



Resim ->EL VÂHiDu’L- KAHHÂR >ALLAH.:

..Vahdet-i UHuD ->Vahdet-i ŞüHÛD ->Vahdet-i SüCÛD ->Vahdet-i MevCÛD =>Vahdet-i VüCÛD <=kaHHÂRRiyyet=> Vahdet-i VüCÛD =>Vahdet-i MevCÛD ->Vahdet-i ŞüHÛD ->->Vahdet-i SüCÛD ->Vahdet-i UHuD..

(LÂ diyen HerŞey/kes)..->İLÂhe ->İLLâ =>ALLAH <= TEVHÎD => ALLAH ->İLLÂ ->İLÂhe-> ..(LÂ diyen yok.. VAR OLan EL VÂHiDu’L- KAHHÂR ALLAH)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)

Resim “LÂ Huve ->İLLâ HUu! ->O’ndan bAŞKa O YOKtur”un >ASLı!.:


هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Huvallâhullezî LÂ İLÂHE İLLÂ HUVE, el meliku’l- kuddûsu’s- selâmu’l- mû’minu’l- muheyminu’l- azîzu’l- cebbâru’l- mütekebbir (mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: O Allah ki; O’NDAN BAŞKA İLÂH YOKtur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir), Müheymin’dir (koruyup gözetendir), Azîz’dir (yücedir), Cabbar’dır (cebredendir), Mütekebbir’dir (pek büyük olandır). Allah, şirk koşulan şeylerden münezzehtir (uzaktır).”
(Haşr 59/23)


Resim NEFSine ÂRiF ->RABB’ına ÂRiF..:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu: Nefsini TANıyan ->RABBini TANır! ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Resim ŞİMdi şuÂNda Şe’ÂNda “HEP OLUŞ”un CÂNLı ŞÂHiDLeri ->EbDÂL ->EbRÂR ->AHRÂR ->AhYÂR!.:

Şimdi şu ÂNda, Şe’ÂNULLahta nice BeDeLsiz EBdÂLLar, KıYaSsız EBrÂRLar, ŞaRTsız-mutlak HüRrLer AHrÂRLar, SeBeBsiz AHyÂRLar vardır bu ŞeHÂdet ÂLEMinde..

Resim
AKdes- SıRR.. ->RûH-u FuÂD..
->KALB-i SÎNe.. ->SADRın BİLmek!.:

BeDeN ->SaDR ->KaLB ->FuaD ->LüB ->LüBbü'L-LüB ->HaBLi'L-VeRîD ve de ->AKDES..


Resim
->KüLLî ŞEY’i ->KüLLî NEFs’i..
->TAKDİRindeki ->MüsteKÂR!.:


كَلَّا لَا وَزَرَ
Resim---Kellâ lâ vezer (vezere).: Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.”
(Kıyâme 75/11)

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ
Resim---İlâ rabbike yevme izinil mustekar (mustekarru).: O gün, sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar) yalnızca Rabbi'nin katıdır.”
(Kıyâme 75/12)

Bu çok ilginçtir, çünkü ikilik sürekli sürüyor ama çağrıya bakın “İlâ rabbike” Rabbinedir.. “yevme izini’l mustekar” o gün el müstekar karar yeri, varmak yeri, ebedî oluş yeri.. “mev’a” diye geçecek mev’ bildiğimiz ev yâni.. varmak ondan başka bir yer yok.. gidip otelde handa hamamda kalmıyor ebedîyyen kendi evlilik gibi bildiğimiz evlenmek de mev’a dan gelir.. müstekar da karar yeri, istikrar-karar ve sebat üzere olmak-karar kılmak-sâkin olmak-yerleşmek yeri, karar kılınacak yer.. müstekar ne buyuruyordu Yâsîn Sûresinde:

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm: Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş-onun için istikrarlı kılınmış olan yörüngesinde) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.”
(Yâsîn 36/38)
mustekarrin: karar kılınmış, kararlaştırılmış..

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
Resim---Vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm: Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).
(Yâsîn 36/39)

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Resim---Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn (yesbehûne): Ne güneşin aya erişip yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.”
(Yâsîn 36/40)

Müstekar, istikrarlı karar yerine doğru yüzüp gidiyorlar güneş ve ay kendilerinin bir müstekar yeri vardır.. İstikrarlı, kararlı olarak karar kılacakları yer vardır.. “İlâ rabbike yevme izinil mustekar” o gün, eğer kıyam günü olmuşsa kıyama kalkış olmuşsa MuhaMMedî kudret, MuhaMMedî ayakta duruş, onun içinde oluş, kendi başına kalış mümkün değildir.. bu okyanus ancak MuhaMMedunu’l- Emîn Gemisiyle geçilir, bu cehennemden ancak böyle çıkılır.. “İlâ rabbike yevme izinil mustekar” doğrudan doğruya RaBBinedir.. RaBBinin cennetine vesairesine değil kendisinedir, yâni öylemidir?. Evett apaçık..

Resim“ZÂTuLLAH”ı->“NURuLLAH”ı.:


DIŞta SENsin.. İÇte SENsin..
ARA YERde KALan >AKLım!.
HEPte SENsin.. HİÇte SENsin..
“YÂR DERdine DAL!.”an AKLım!.


ResimDIŞta SENsin..:

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU’S- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

ResimİÇte SENsin..:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi.: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından-cÂN Damarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)



Resim ->KaDeRûLLâH->KADRın BİLmek!.:

وَمَا قَدَرُواْ اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُواْ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاء بِهِ مُوسَى نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُواْ أَنتُمْ وَلاَ آبَاؤُكُمْ قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
Resim---“Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhu alâ beşerin min şey’in, kul men enzele’l- kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden lin nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ (kesîran), ve ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim yel’abûn (yel’abûne).: Onlar: "Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu gözardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra Onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp dursunlar.”
(En'âm 6/91)

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---“Mâ kaderûllâhe hakka kadrihî, innallâhe le kaviyyun azîz (azîzun).: Allah’ın kadrini de (kudretini de) hakkıyla takdir edemediler. Muhakkak ki Allah, mutlaka Kaviyy’dir (kuvvetli), Azîz’dir (yüce).”
(Hacc 22/74)

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî ve’l- ardu cemîan kabdatuhu yevme’l- kıyâmeti ve’s- semâvâtu matviyyâtun bi yemînih (yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: Ve (onlar) Allah’ın kadrini hakkıyla taktir edemediler. Kıyâmet günü yeryüzünün tamamı O’nun avucundadır (tasarrufundadır). Ve semalar, O’nun eliyle dürülmüş olacaktır. O, Sübhan’dır (herşeyden münezzeh). Ve onların şirk koştukları şeylerden yücedir.”
(Zümer 39/67)

HüLÂsa-yı KeLÂM ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem’e Es SeLÂM..



Resim


30. SALÂVÂT-I ŞERÎFE: SALÂVATÜ's- SAÂDEt

Salâtü's-saâdeti de denilen bu salâvâtı okuma husususunda gönül ehli:
“cuma günleri çokça okuyanlar dünya ve âhiret saadetine ulaşır” demişlerdir.
Saâdet salâvâtını cuma günleri çokça okuyan dünya ve âhirette saâdete ulaşır.



Resim


TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehl-i beytihiResim Adede mâ fi ilmillahi Resim Salâten dâimeten bi devâmi mülkillah..

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Efendimiz ve Sahibimiz MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ailesine, ashabına ve ehli beytine; selâm, salât, teslimiyet ve bereket ulaşım arzumuzu ulaştır. ALLAH'ın ilminde olanların adedince ve ALLAH'ın mülkünün devâmınca bir salâtla...”
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HER AN YENİDEN YARATIŞ/YARATILIŞ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Ham AKLın kendince GÖRdüğü..:

BABAsız ve ANAsız ->ÂDEM aleyhisselâm.
BABAsı ÂDEM aleyhisselâm ise, ANAsız ->HAVVa aleyhasselâm.
ANAsı MERYEM aleyhasselâm, BABAsız ->İSÂ aleyhisselâm
ANAsı ve BABAsı OLan RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem..


NÛRLanmış AKLın NAKLen gördüğü ise;
KELÂMuLLAH’ı DUYmak ve RESÛLuLLAH’a UYmaktır.. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim

KeLÂMuLlah ve RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellemde,
İnsanoğlunun Babası Âdem aleyhisselâm ve eşi Havva aleyhasselâm Anamızın yaratılışı;


هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Resim---Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe rabbehumâ le in âteytenâ sâlihan le nekûnenne mine’ş- şâkirîn: O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız." (A’râf 7/189)


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim---"Yâ eyyuhâ’n- nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ (nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî ve’l- erhâm (erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ (rakîben).: Ey insanlar, Rabbiniz'e karşı takva sahibi olun. O ki, sizi bir tek nefsten (Âdem Aleyhis selâm’dan) yarattı. Ve ondan zevcesini yarattı ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yaydı. Ve O’nunla (O’nun adı ile) birbirinize dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı takva sahibi olun ve rahimlerden (akrabalık haklarından) sakının. Muhakkak ki Allah, sizin üzerinizde murakıbtır (sizi kontrol edendir).”
(Nisâ 4/1)

سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Resim---"Subhânellezî halaka’l- ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Arzın yetiştirdiği herşeyden, onların nefslerinden ve bilmedikleri şeylerden çiftler (eşler) yaratan, O (Allah), Sübhan’dır (herşeyden münezzeh).”
(Yâsîn 36/36)

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---"İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne ale’l- âlemîn(âlemîne).: Muhakkak ki Allah, Hazreti Âdem'i, Hazreti Nuh'u, Hazreti İbrâhîm'in ailesini ve İmrân ailesini, âlemlerin üstüne seçti.”
(Âl-i İmrân 3/33)
“Allah Ademi topraktan yarattı. Sonra ona 'ol' dedi ve o da oluverdi."

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---"İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: Muhakkak ki Allah’ın indinde (nezdinde) Hz. Îsâ’nın durumu, Hz. Âdem'in durumu (yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi (ve o oldu).”
(Âl-i imrân 3/59)

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ
Resim---"Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcuke’l- cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihi’ş- şecerete fe tekûnâ mine’z- zâlimîn (zâlimîne).: Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan (oradaki yiyeceklerden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”
(Bakara 2/35)

وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve yâ âdemuskun ente ve zevcuke’l- cennete fe kulâ min haysu şi'tumâ ve lâ takrabâ hâzihi’ş- şecerete fe tekûnâ mine’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve ey Âdem! Sen ve zevcen cennette yerleşin (oturun) sonra da, dilediğiniz yerden yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın. O zaman (yaklaşırsanız ikiniz) zalimlerden olursunuz.”
(A'râf 7/19)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Kadın bir kaburga kemiğinden, bir eğri kaburga kemiğinden yaratıldı, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kırılması da boşanmasıdır." buyurdu.
(Buharî, Nikah 79; Müslim, Reda 65; Tirmizî, Talak 12; Darimî, Nikah 45; Ahmed b. Hanbel, II / 428, 449, 530, V / 164)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dünya bir eşyâdır. Ve dünya eşyâsının en hayırlısı sâliha kadındır.” buyurdu.
(Müslim, Reda 64; Nesaî, Nikah 15; Ahmed b. Hanbel, II / 168)

Resim

İlâhî İrade Kelâmullahda, İsâ aleyhisselâm’ın da bir insan olarak tıpkı Âdem aleyhisselâm örneği gibi yaratıldığını buyurmaktadır.
Ve İlâhî İrade, İsâ aleyhisselâm’ın insanlık için bir delil, bir mu’cize (âyet) kılınmasını ve babasız olarak dünyaya gelmesini murad etmiştir. Bunun nasıl gerçekleşebileceğini hayret ve -çevresinden gelecek ithamlar sebebiyle- endişe içinde soran ilk kişi de fiilen yaşayan Meryem aleyhasselâm olmuştur.
Bu soruya Kur'ÂN-ı Kerîmde verilen cevab;


قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Resim---"Kâle kezâlik (kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin (heyyinun), ve li nec’alehû âyeten li’n- nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ (makdıyyen).: (Ruh’û’l- Kudüs): “İşte böyle” dedi. Senin Rabbin: “O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet (mu’cize) ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir (yerine getirilmiştir).”
(Meryem 19/21)

Kur'ÂN-ı Kerîmde, ALLAHu zü’l- CeLÂL'in Mutlak İrade ve MeşiYyetiyle dilediğini yarattığı;

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve yukellimun nâse fîl mehdi ve kehlen ve mines sâlihîn(sâlihîne).: Ve beşikteyken ve yetişkin olunca da insanlarla konuşacak. Ve o sâlihlerdendir.”
(Âl-i İmrân 3/47)

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---"İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: Muhakkak ki Allah’ın indinde (nezdinde) Hz. Îsâ’nın durumu, Hz. Âdem'in durumu (yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi (ve o oldu).”
(Âl-i İmrân 3/59)

Âdem aleyhisselâm topraktan ->Havva aleyhasselâm Âdem aleyhisselâm’ın kendisinden ->çocukları ki, tümm İNSANlık ikisinden..
İnsan döllenmiş tek bir yumurtadan meydana gelmiş: önce tek bir hücre, sonra 2’ye, 4’e bölünmüş-yarılmış, bu bölünme devam etmiş, sonunda kimi hücre göz, kimi kulak, kimi kemik, kimi et vs. olmuş.
TüMM Havanlarda da böyledir.
TüMM Bitkiler de böyledir.. Ağaç tek bir tohumdan meydana gelmiş, tohum ikiye sonra dörde yarılmış, sonra milyonlarca parçaya bölünmüş, parçaların kimi gövde, kimi dal, kimi yaprak, kimi meyve olmuş..
Ve OL!.maya devam etmekteler.. HAYyattaki HAYy Zincirinde..

İşte bu sürece biz: “YARATMA” diyoruz.
Bir şeyin başka bir şeyden meydana gelmesi, zamanla farklılaşması.
Yaratma “YAR” kökünden gelir ve yukardaki olayı bize anlatır. YÂR-YÂRen gibi kelimelerde yine bu köktendir ve eşimiz-arkadaşımız bizim bir parçamız-dengimiz olur..

Ham AKIL, İlâhî NÛRa kavuşur, NÛRlanırsa N-AKiL Olur..
KELÂMuLLAHı DUYar ve RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem’e UYar!.
Kâinâtta müthiş bir denge, düzen ve bunun dayandığı fıtrî kurallar OLduğunu, BİLir, BULur, OLur ve BİZ BİR-İZi ->NAHNU NÛRu OLarak YAŞAR. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
BİZim; ALLAH’a, KELÂMuLLAH’a ve RESÛLuLLAH’a LiVECHiLLAH HASBî HABiBî HİZMet dediğimiz;
ÜMMet-i MuhaMMed’e, AKLen ve NAKLen OLandır.
Sırf AKLa dayalı materyalist Felsefe zekâsı kör görüşüyle daha az aklı olanları Bâtıla ve Şerre KANdırmak peşindedir.
AKLa ve NAKLe dayalı MuhaMMedî MeLÂMet Tasavvufu ise her Silm AkıL Sahibiyle AKLî Kadarı Kaderiyle SEViyelenip Hakk’a ve Hayra İNANdırmak HASBî HABiBî HİZMet eder..

ELbette Kur'ÂN-ı Kerîm İnananlara hitâb etmektedir ve onların AKILLarını NÛRuyla TekeMMüL ettirmektedir.
Yaratana ve İzniyle yarattığından gözüken mu’cizeyi de, elbette inananlar kabul edecektir;


İlahî Yaratışta;

إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---" İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: Muhakkak ki Allah’ın indinde (nezdinde) Hz. Îsâ’nın durumu, Hz. Âdem'in durumu (yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi (ve o oldu).”
(Âl-i imrân 3/59)

Kur'ÂN-ı Kerîmde, ALLAHu zü’l- CeLÂL'in Mutlak İrade ve MeşiYyetiyle İSÂ aleyhisselâm elinden yaratışı ise;

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---"İz kâlellâhu yâ îsâbne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhi’l- kudusi tukellimu’n- nâse fî’l- mehdi ve kehlâ (kehlen), ve iz allemtuke’l- kitâbe ve’l- hikmete vet tevrâte ve’l- incîl (incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriu’l- ekmehe ve’l- ebrasa bi iznî, ve iz tuhricu’l- mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bi’l- beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn (mubînun).: Allah (cc.) şöyle buyurmuştu; “Ey Meryem oğlu İsâ! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhûl Kudüs ile desteklemiştim de beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ben’im iznimle nemli topraktan kuş şeklinde heykel (suret) yapmıştın, sonra onun içine üflemiştin, böylece Ben'im iznimle bir kuş olmuştu. Ve, doğuştan kör olanı ve alaca tenliyi yine Ben'im iznimle iyileştiriyordun. Ben'im iznimle ölüleri (diriltip, kabirden) çıkartıyordun. Ve onlara apaçık belgeler getirdiğin zaman İsrailoğullarının saldırısını senden savmıştım (seni kurtarmıştım). O zaman onlardan kâfir olanlar (küfürde olanlar); "Bu ancak, sadece apaçık bir sihirdir." demişlerdi.”
(Mâide 6/110)

Bu âyet-i celîlede KÛN HILKıYyeti ve ardından da, feyeKÛN OLUŞ sıralamasını iyice düşünmeliyiz..

Resim

NÛRsuz/NakiLsiz Akılların takılıp kaldığı ve tüm Soyut/Manevî kavramları Somut/Maddî Sahada isteyen kurnaz ve inkârcı akıl: “Herşey BİR ŞEYden yaratıldı ise, “İLK VAR”-lık NEdir?.”
SORusunu sorar ve Kazık gibi çakılır kalır artık.. Çakılıp kalan kişi, Dindâr ya da Dinsiz olsun fark etmez..

Yaratılışta KÛN MURADInın Mutlak Sahbi ZÂTuLLAH ->NÛRundan/NÛRuLLahtan -> NÛR-u MuhaMMed’den ->ÂLEMLerin RAHMet Kaynağından ->KÜLLîŞEYy KÂiNâtını ->Şe’ÂNuLLAHta SÜNNetuLLAHı Üzere ->her ÂN Yeniden Yaratıp durmaktadır..

KELÂMuLLAHtan DUYduğum ve RESÛLuLLAHa Uyduğum budur!.
..DERseniz;

İslâm İnancını Taşımayanların İnkâr taşlarıyla,
İslâm İnancını taşımayı, CeheNNemden KAÇış CeNnete Koşuşa indirgemiş Nefsini Heves Hevâ OYUNcaklarının taşlarına tutulursunuz..

..DERseniz ki;


ZÂT ->SıFat ->ESMÂ ->EŞYÂ..
EL HAYyu’L- HUu ALLAH celle celâlihu’nun HAYYat ZİNCİRi..
ALLAHu zü’l- CeLÂL, yoktan yaratmaz çünkü ->YOKLuk YOKtur.. YOK OLuş da YOKtur.. Ebeden YENiden VAR OLuş SeBBehası el ÂN..
ALLAHu zü’l- CeLÂL, örneksizsiz farklı yaratmaktadır. KüLlî ŞEYy kendi koordinat KİMLik KİŞİLiğindedir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HER AN YENİDEN YARATIŞ/YARATILIŞ

Mesaj gönderen kulihvani »

الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ
"Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halka’l- insâni min tîn (tînin).: Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.” (Secde 32/7)

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
"İz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn (tînin).: Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.” (Sâd 38/71)

Ve CÂN ÇAMURunun CihÂN ÇİLLesi BaşLamıştır..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAHu TeÂLÂ, Âdem aleyhisselâm'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman, Âdem hapşırdı ve “Elhamdülillah” diyerek, izni ile Teâlâ'ya hamdetti. Rabb'i de ona: “Ey Âdem, Yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselâmü aleyküm" de.” dedi. Hz. Âdem öyle yaptı. Hitâb ettiği melekler: “Ve aleyke's-selâmu ve rahmetullahi ve berekatuhu” diye karşılık verdiler. Sonra Âdem Rabb'ine döndü. Rabb'i ona: “Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selâmlaşmadır” dedi.
ALLAHu TeÂLÂ, elleri kapalı olduğu halde Âdem'e: “Dilediğini seç!” dedi. Âdem aleyhisselâm: “Rabb'imin sağ elini seçtim! Rabb'imin iki eli de sağdır, mübarektir” dedi. Sonra ALLAHu TeÂLÂ sağ elini açtı. İçinde Hz. Âdem ve onun zürriyeti (nin emsâlleri) vardı. Âdem aleyhisselâm: “Ey RABBim, bunlar nedir?” dedi.
RaBB’i TeÂLÂ: “Bunlar senin zürriyetindir” dedi.
Her insanın, iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi.
Âdem aleyhisselâm: “Ey RABBim bu kimdir?” dedi.
RaBB’i TeÂLÂ H: “Bu senin oğlun Davâd'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim” dedi. Âdem aleyhisselâm: “Ey RABBim onun ömrünü uzat, talebinde bulundu.
RaBB’i TeÂLÂ: “Bu ona takdir edilmiş olandır” deyince,
Âdem aleyhisselâm: “Ey RABBim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim” diye ısrar etti. Bunun üzerine,
RaBB’i TeÂLÂ: “Sen ve bu (talebin berabersiniz).”
Sonra Âdem cennete yerleştirildi. ALLAH'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten(arza) indirildi. Âdem burada kendi ecelini yıl be yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Aleyhisselâm ona: “Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti” dedi.
Melek: “İyi ama sen oğlun Davûd'a altmış senesini verdin” dedi.
Ne var ki o bunu inkâr etti, zürriyeti de inkâr etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ilâve etti: “O günden itibaren yazma ve şâhidlik emredildi.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu'dan ; Tirmizî Tefsir Muavvizateyn, Cild 5, (3589, 3271)

İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Yahya Ve Muhammed b. Cafer, Ebu Musa’dan rivâyet ederek Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söylediler: “Allah, Âdem’i yeryüzünün tümünden aldığı bir avuç topraktan yarattı. Âdem oğulları, yeryüzü(ndeki nitelikler) miktarınca dünyaya geldiler. Onlardan kimi beyaz tenli, kimi kızıl tenli, kimi siyah tenli, kimi bu iki renk alaşımında ki bir tenli olarak dünyaya geldi. Kimi yumuşak, kimi sert huylu; kimi murdar, kimi temiz karakterli olarak dünyaya geldi.”
(İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Süddî, Ebu Mâlik ile Ebu Sâlih’in, İbn Mesud ile bir grup sahabeden rivâyette şöyle dediklerini anlatır: “Onur ve üstünlük sahibi olan ALLAH, kendisine bir miktar çamur getirmesi için Cebrail’i yeryüzüne gönderdi.
Yeryüzü dedi ki: “Beni eksiltmenden veya beni çirkinleştirmenden ötürü senden ALLAH’a sığınırım.”
Yeryüzünün böyle demesi üzerine Cebrail, oradan bir şey almadan geri döndü ve şöyle dedi: “Ya Rab! Yeryüzü sana sığındı. Sen de sığınmasını kabul buyur.”
Bunun üzerine Cenâb-ı ALLAH, Mikail’i yeryüzüne gönderdi. Yeryüzü ondan da ALLAH’a sığındı; sığınmasını ALLAH kabul buyurdu.
Bunun üzerine ALLAHu zü’l- CeLÂL, yeryüzüne ölüm meleğini gönderdi. Yeryüzü ondan da ALLAH’a sığındı. Ama ölüm meleği (Azrail) şöyle dedi: “RABBim’in buyruğunu yerine getirmeden geri dönmekten ben de ALLAH’a sığınırım.”
Böyle dedikten sonra yeryüzünün tümünden bîr miktar toprak aldı, bu toprağı birbirine karıştırdı. Evet, bu toprağı yeryüzünün sadece belli bir mıntıkasından almamış, her tarafından; beyaz, kırmızı ve siyah topraktan almıştı. Bu nedenle Âdemoğulları değişik renkli olarak dünyaya geldiler. Azrail, yeryüzünden aldığı toprağı yukarıya çıkardı. Islayıp yapışkan bir çamur haline getirdi.

Sonra Cenâb-ı ALLAH, meleklere şöyle dedi:

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
"İz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn (tînin).: Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.” (Sâd 38/71)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
"Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn (sâcidîne).: Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!” (Sâd 38/72)

ALLAH onu kendi eliyle yarattı ki, İblis ona karşı büyüklük taslamasın. ALLAH onu bir beşer olarak halk ettiğinde o çamurdan bir cesed halinde idi. Cuma gününün ölçüsüyle onu kırk yıl bekletti. Melekler ona rastlayınca korkup ürktüler. En çok ürken de îblis idi. Onun yanına vardıkça ona vuruyor, cesed de küpün tınlanışı gibi sesler çıkarıyordu. ALLAH Teâlânın:

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
"Halaka’l- insâne min salsâlin ke’l- fahhâr (fahhâri).: (Allah) insanı, fahhar gibi ses veren salsalinden yarattı.” (Rahmân 55/14) buyurduğudur.

İblis, “Bu niçin yaratıldı?.”der; cesedin ağzından girer, altından çıkardı. Meleklere: “Bundan korkmayın. Rabbinizin içi dolu, bununsa içi boştur. Eğer ben buna sataşırsam bunu yok ederim.” diyordu.
Âdemin cesedi, ALLAH’ın, içine ruh üfleyeceği aşamaya geldiğinde, meleklere hitâben ALLAH şu buyruğu verdi: “Onun içine kendi ruhumdan üflediğimde ona secde edin.” ALLAH, ruhu ona üfledi; ruh, başına girdiğinde Âdem aksırdı. Melekler ona: “Elhamdülillah söyle.” dediler. O da söyleneni yaptı. ALLAH da ona: “Rabbin sana rahmet etsin.” dedi.
Ruh, Âdem’in gözlerine girdiğinde o, Cennetin meyvelerine baktı. Ruh, karnına girdiğinde, yemek yemek istedi. Ruh henüz ayaklarına ulaşmadan, Cennet meyvelerine ulaşmak için aceleyle sıçradı. Bu, ALLAH’ın şöyle dediği esnada oluyordu: ”İnsan aceleci olarak yaratılmıştır.”

خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
"Hulika’l- insânu min acelin, se urîkum âyâtî fe lâ testa’cilûni.: İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.” (Enbiyâ 21/37)

إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
"İllâ iblis (iblîse), ebâ en yekûne mea’s- sâcidîn (sâcidîne).: Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp dayattı.” (Hicr 15/31)

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
"Kâle yâ iblîsu mâ leke ellâ tekûne mea’s- sâcidîn (sâcidîne).: (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?" (Hicr 15/32)

Her ne kadar büyük bir çoğunluğu israiliyattan alınmışsa da, yukarıdaki ifâdelerin bir kısmını doğrulayıcı hadis-i şerifler de vardır;

İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Abdüssamed, Enes radiyallahu anhu’den rivâyet ederek Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söyledi: “Cenâb-ı ALLAH, Âdem’in bedenini çamurdan yarattığında, kendi dilediği bir müddet kadar onu ruhsuz olarak bıraktı. İblis o ruhsuz cesedin etrafında dolaşmaya başladı. İçinin boş olduğunu görünce, onun hiç bir şeye sahib ve muktedir olamayan bir mahluk olduğunu anladı.”
(İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned)

İbn Hibbân, Sahihinde der ki: Hasan b. Süfyan, Enes b. Mâlik’den rivâyetle, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’m şöyle buyurduğunu söyledi: “Âdem’in içine ruh üflenip de ruh, başına vardığında Âdem aksırdı ve: “Alemlerin Rabbi ALLAH’a hamdolsun”. dedi. ALLAHu zü’l- CeLÂL da ona: “ALLAH sana rahmet etsin.” diyerek karşılık verdi.”

Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr dedi ki: Yahya b. Muhammed es-Sekn, Ebu Hüreyre’nin merfu olarak rivâyet ettiği bir hadiste şöyle dediğini nakletti: “ALLAH, Âdem’i yarattığında Âdem aksırdı ve “Elhamdülillah.” dedi. Rabbi de ona: “Rabbin sana rahmet etsin ey Âdem” diyerek karşılık verdi. (Bezzâr)

Ömer b. Abdülaziz dedi ki: “Melekler secde etmekle emrolunduklarında, ilk secde eden İsrâfil olmuştu. Bunun üzerine Cenâb-ı ALLAH, mükafat olarak İsrâfil’in alnına Kur’ân’ın yazılmasını emretmişti.”
(İbn Asakir rivâyet etmiştir.)

İNSANIN YARATILIŞI/ELESTi ve SON HALİ/MAHŞERi.:

Ebû Abdurrahman, Abdullah b. Mes'ûd (radiyallahu anhu)'dan, dedi ki: “Doğru sözlü ve doğru sözlü olduğu tasdik olunan Rasûlullah (aleyhisselâm) bize şunu anlattı: "Sizden her birinizin hilkati annesinin karnında kırk gün süre ile nutfe olarak bir araya getirilir. Sonra bunun kadar bir süre alaka (sülük gibi yapışan ve kan emen bir kan pıhtısı) olur. Sonra bunun kadar bir süre mudga (bir çiğnemlik et) olur. Sonra ona melek gönderilir, melek ona ruh üfler ve şu dört hususu yazmakla emrolunur: Rızkını, ecelini, amelini, bedbaht mı, mutlu mu olacağını. Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan ALLAH hakkı için, hiç şüphesiz sizden herhangi bir kimse Cennet ehlinin ameli ile amel eder. Nihâyet kendisi ile Cennet arasında ancak bir arşin kalmışken, kitap (da yazılan kader) onun aleyhine ileri geçer ve o da Cehennemliklerin ameli ile amel eder, böylelikle oraya girer. Ve hiç şüphesiz sizden herhangi bir kimse Cehennemliklerin ameli ile amel eder. O kadar ki, kendisi ile Cehennem arasında ancak bir arşınlık mesafe kalır da, kitap onun hakkında ileriye geçer, o da Cennet ehlinin ameli ile amel eder ve Cennet'e girer.”
(Buharî, Kader, 1, VII, 210; Müslim Şerhi, V, 496)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH bir kimse hakkında hayır murad edecek olursa, onu dinde fakîh kılar.” buyurmuştur.
(Buhârî ve Müslim. Buhârl İlim 13,1, 25; Müslim Şerhi, IV, 585)

Ömer b. Hattab radiyallahu anhu’ya,

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
"Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevme’l- kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn (gâfilîne).: Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.” (A’râf 7/172)

Âyetinin anlamı soruldu, Ömer radiyallahu anhu: “Bu âyetin Resulullah’a sorulduğunu ve Resulullah’ın şöyle dediğini duydum: “ALLAHu zü’l- CeLÂL Âdem’i yarattı. Sonra sağ eliyle sırtını sıvazladı ve oradan zürriyetinin bir kısmını çıkardı. Ardından:
“Bunları cennet için yarattım. Bu yüzden cennet ehlinin ameliyle amel edecekler.” dedi. Sonra bir kez daha sırtını sıvazladı ve oradan zürriyetinin bir diğer kısmını çıkardı ve şöyle dedi:
“Bunları cehennem için yarattım, ve cehennem ehlinin amellerini işleyecekler..” Bu sırada bir adam Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’e şöyle dedi: “Ya Resulullah! Şu halde ne diye amel ediyoruz ki?” Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şu karşılığı verdi: “ALLAH bir adamı cennet için yaratınca, ona cennet ehlinin amellerini yaptırır. Ölünceye kadar cennet ehlinin amelleri üzere olur ve bu amellerle cennete girer. Bir adamı da cehennem için yaratınca, ona da cehennem ehlinin amellerini yaptırır. Ölünceye kadar cehennem ehlinin amelleri üzere olur ve bunlarla cehenneme girer.”
(Ebu Davûd, Sünnet, 16; Tirmizî, 6. Sûresi 2, Muvatta, Kader, 2, Ahmed, 1/44; Mâlik’in Muvattasında; Nesaî’de, ayrıca başka kaynaklarda Müslim b. Yesardan, ve Naim b. Rabia’dan rivâyet edilir.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu zü’l- CeLÂL, gökleri ve yeri yaratmazdan elli bin sene önce varlıkların kaderlerini belirlemişti. O sırada ALLAH’ın arşı SU’yun üzerindeydi.” buyurdu.
(Abdullah b. Amr’den; Müslim, Kader, 16)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH vardı ve hiçbir şey yoktu. Arşı o sırada SU’yun üzerindeydi. Herşeyi zikre yazdı. Gökleri ve yeri yarattı.” buyurdu.
Hadisin bir diğer versiyonunda, “sonra gökleri ve yeri yarattı” şeklinde geçiyor.
(İmrân b. Husayn’den; Buhaîi, Bedu’l- halk, 1)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Daha Âdem balçık halinde iken, ben, ALLAH katında peygamberlerin sonuncusu olarak yazılmıştım. Ben sizden bundan öncesini de haber vereceğim. Ben atam İbrahîm’in rüyasıyım. İsâ’nın müjdesiyim. Annemin beni doğurduğu sırada gördüğü rüyâyım. Ki kendisinden bir nurun çıkıp Şam saraylarını aydınlattığını görmüştü.” buyurdu.
(İrbad b. Sariye’den; Ahmed, Müsned , 4/127-128)

Ebû Abdurrahman, Abdullah b. Mes'ûd (radiyallahu anhu)'dan, dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şunu anlattı: "Sizden her birinizin hilkati annesinin karnında kırk gün süre ile nutfe olarak bir araya getirilir. Sonra bunun kadar bir süre alaka (sülük gibi yapışan ve kan emen bir kan pıhtısı) olur. Sonra bunun kadar bir süre mudga (bir çiğnemlik et) olur. Sonra ona melek gönderilir, melek ona ruh üfler ve şu dört hususu yazmakla emr olunur:
Rızkını, ecelini, amelini, bedbaht mı, mutlu mu olacağını..
Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan ALLAH hakkı için, hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cennet ehlinin ameli ile amel eder. Nihâyet kendisi ile Cennet arasında ancak bir arşin kalmışken, kitab (da yazılan kader) onun aleyhine ileri geçer ve o da Cehennemliklerin ameli ile amel eder, böylelikle oraya girer. Ve hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cehennemliklerin ameli ile amel eder. O kadar ki, kendisi ile Cehennem arasında ancak bir arşınlık mesafe kalır da, kitab onun hakkında ileriye geçer, o da Cennet ehlinin ameli ile amel eder ve Cennet'e girer."
(Buharî, Kader, 1, VII, 210; Muslim Şerhi, V, 496)

Yine sahih bir hadiste şöyle bildiriliyor:
“Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’e şöyle denildi: “Cennet ehli cehennem ehlinden ayırt edilebilir mi?” “Evet” dedi. “Hangi amelleriyle ayırt edilebilirler?” diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Amel etmeye devam edin, çünkü herkese, yaratıldığı şeye uygun ameller kolaylaştırılır.” buyurdu.
(Buharî, Kader, 4; Müslim, Kader,8.)

Meselenin temelinde KuLun tercihi esastır.
Nitekim ALLAHu zü’l- CeLÂL bir âyette şöyle buyurmuştur:

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
“Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn (ecmaîne).: (İblis): "Bundan sonra Senin izzetine (andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi.” (Sâd 38/82)

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
"İllâ ibâdeke minhumu’l- muhlasîn (muhlasîne).: Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç." (Sâd 38/83)

قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ
"Kâle fe’l- hakku ve’l- hakka ekûl (ekûlu).: (Allahû Tealâ): "İşte bu Hakk’tır. Ve Ben, hakkı söylerim." dedi.” (Sâd 38/84)

لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكَ وَمِمَّن تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ
"Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecmaîn (ecmaîne).: Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım." (Sâd 38/85)

Burada ALLAHu zü’l- CeLÂL, cehenneme İblis ve izleyicilerini dolduracağına yemin ediyor. İblise tâbi olan da, ALLAHu zü’l- CeLÂL’a karşı gelmiştir. ALLAHu zü’l- CeLÂL, bir kul kötü bir ameli işlemedikçe, sırf o ameli işleyeceğini bilmesine dayalı olarak o kula azab etmez.
Bu yüzden Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme müşriklerin çocuklarının durumu sorulunca: “ALLAH onların neler yapacaklarını herkesten daha iyi bilir.” cevâbını vermiştir.
(Buharî, Kader, 3; Müslim, Kader, 23)

Ebû Abdurrahman Abdullah b. Mes'ûd (radiyallahu anhu)'dan, dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şunu anlattı: "Sizden her birinizin hilkati annesinin karnında kırk gün süre ile NUTFE olarak bir araya getirilir. Sonra bunun kadar bir süre ALAKA (sülük gibi yapışan ve kan emen bir kan pıhtısı) olur. Sonra bunun kadar bir süre MUDGA (bir çiğnemlik et) olur. Sonra ona melek gönderilir, melek ona RUH üfler ve şu dört hususu yazmakla emrolunur:
Rızkını, ecelini, amelini, bedbaht mı, mutlu mu (sâid mi şâki mi) olacağını.
Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan ALLAH hakkı için, hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cennet ehlinin ameli ile amel eder. Nihâyet kendisi ile Cennet arasında ancak bir arşin kalmışken, kitab (da yazılan kader) onun aleyhine ileri geçer ve o da Cehennemliklerin ameli ile amel eder, böylelikle oraya girer. Ve hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cehennemliklerin ameli ile amel eder. O kadar ki, kendisi ile Cehennem arasında ancak bir arşınlık mesafe kalır da, kitab onun hakkında ileriye geçer, o da Cennet ehlinin ameli ile amel eder ve Cennet'e girer."
(Buharî, Kader, 1, VII, 210; Muslim Şerhi, V, 496)

Bu hadisin İnsanın KİMLik ve KİŞİLiği açısından çok büyük bir önemi vardır.
Çünkü Şanı ALLAHu zü’l- CeLÂL'ın diğer mahlukâttan üstün, mükerrem ve şerefli kıldığı insanın yaratılış keyfiyetini ele almaktadır. Aynı şekilde bu hadiste kaza ve kadere dair açıklamalar da vardır. Kaza ve kader ise imanın esaslarının altıncısıdır. Ona iman etmedikçe kulun imanı tamam olmaz.

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ: Andolsun ki, Biz âdem-oğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.”” (İsrâ 17/70)
Yine bu hadis-i şerifte oldukça önemli HAYyat Bilgileri de vardır.

1-) Nutfe: Meni hayvancığının yumurtacık ile bir araya gelişinden sonra ceninin geçirdiği ilk aşamadır. Nutfe aslı itibariyle "saf su" demektir. Burada onunla anlatılmak istenen menidir. Bu aşamanın süresi kırk gün devam eder. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kırk gün süreyle nutfe olarak kalır" diye buyurmaktadır..

2-) Alaka: Ceninin geçtiği ikinci aşamadır. Alaka, "katılaşmış, pıhtılaşmış donuk kan" demektir. Ona (yapışmaktan) gelen "alaka" deniliş sebebi, yanından geçtiği şeye yapışması dolayısıyladır. Bu aşama da -Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'ın: "Sonra bunun kadar bir süre alaka olarak kalır" buyruğunda açıkladığı gibi- kırk gün devam eder. Kur'ân-ı Kerîm'den buna tanıklık eden buyruklardan birisi de ALLAHu zü’l- CeLÂL'in buyruğudur.: "O insanı (sülük gibi yapışan) bir kan pıhtısından yarattı'

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
"Halaka’l- insâne min alak (alakın).: İnsanı bir alaktan (embriyodan) yarattı.” (Alak 96/2)

3-) Mudğa (bir çiğnem et): Bu da ceninin geçtiği üçüncü aşamadır. Mudğa ise bir et parçası demektir. Ona bu adın veriliş sebebi çiğnenen bir lokma kadar oluşu dolayısıyladır.
Bu aşama da kırk gün süre devam eder. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: "Sonra bunun kadar bir süre mudğa (bir çiğnemlik et) olur."

4-) Ruhun üflenmesi: Ruhun üflenmesi ise iki çiftin bir araya gelişinden yüzyirmi günün geçişinden sonra gerçekleşir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır: "Sonra ona melek gönderilir, o da ona ruh üfler."

Bu da gözlemle görülüp tesbit edilen bir husustur. RÛH, kulun kendisi ile can bulduğu şeydir. ALLAHu zü’l- CeLÂL'ın da buyurduğu gibi:

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
"Ve yes’elûneke ani’r- rûhı, kuli’r- rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum mine’l- ilmi illâ kalîlâ (kalîlen).: Bu arada, sana bir de ruhtan soruyorlar. Onlara de ki: “Ruh, Rabbimin bir emri, emir âleminden bir tecellisidir ve bu konuda size pek sınırlı bir bilgi edinme imkânı verilmiştir.” (İsrâ 17/85)

Kimi ilim adamı Ruhu: Bedende hareket eden, beden ile suyun yeşil dalla iç içe oluşu gibi iç içe bulunan latif bir cisim (Nevevî, Muslim Şerhi) olarak târif ederken; başkaları da "bedende tasarruf eden mucerred bir cevher (öz)dir." diye tarif etmişlerdir..(el-Gazzali, İhyâu Ulumiddin)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HER AN YENİDEN YARATIŞ/YARATILIŞ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


ALLAHu zü’L- CeLÂL;
KüLLî ŞeYyi ve KüLLî ŞeYylerin ikili münasebetinden doğan FİİLLerin-OLAYLarın Mutlak Yaratıcısıdır ve bir İLLet/ Herhangi bir şeyin var olması için lâzım gelen sebeblerin tamamı İLMuLLahtadır..

(Nevevî, Sahîhi muslim bi şerhi’n-Nevevî, XVI, 196; İbn Hacer, Fethu’l-bârî bi şerhi sahîhi’l-buharî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, Tarihsiz, XI, 493)

Dolayısıyla ALLAH’ın İlminde olan her şey, o bilgi çerçevesinde gerçekleşecektir. ALLAH’ın Muradında, İlminde ve Takdirinde bir değişme söz konusu olamaz.

مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا
Resim---Mâ kâne alân nebiyyi min haracin fîmâ faradallâhu lehu, sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve kâne emrullâhi kaderan makdûrâ (makdûran).: Nebî için, Allah’ın O’na farz kıldığı şeyi (yerine getirmesinde) O’na bir güçlük yoktur. Daha önce gelip geçenler için de Allah’ın sünneti buydu. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kader idi (yerine getirildi). (Ahzâb 33/38)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizden her bir kişinin cehennem yahut cennetten oturağı takdir edilip yazılmıştır,” deyince, Ashabtan bir adam: “ALLAH’ın takdirine dayanmayalım mı?” diye sormuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hayır, sizler çalışıp amel edin, herkese ameli kolaylaştırılır,” buyurmuştur.
Daha sonra Leyl Sûresinin “Kim verir ve sakınırsa” âyetini okumuştur.
(Buharî, 82 Kader 4, (VII, 211-2)

فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
Resim---Fe emmâ men a’tâ vettekâ.: Fakat kim verdi (infâk etti) ve takva sahibi oldu/ korkup sakındı ise. (Leyl 92/5)

KELÂMuLLAH’ın açık Hükümleri ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in açık SÜNNeti/UYgulamalarında ANA Hüküm:

ALLAHu zü’L- CeLÂL, KULLarına Hayrı işlemeyi, Şerri işlememeyi EMRetmiştir..
KUL, Hayr veya Şerrden hangisini TERCİH ederse ALLAHu zü’L- CeLÂL o tercihni yaratır, hesabını ortaya döker, ve hayrın mükafaatını, şerrinde karşılığını da verir..
Onun içinALLAHu zü’L- CeLÂL KULLarına, Halkın ve ham aklının sapıklarından kurtuluş DUÂsı olan Hidâyet YOLUnu, beyân ve işâret edip hep göstermektedir;


ALLAHu zü’l- CeLÂL Felâk ve Nâs Sûre-yi Şerif'lerinde ZÂTına sığınmayı emir buyurmaktadır.:


قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---Kul eûzu bi rabbi’l- felak (felakı).: De ki: “Ben, Felâk’ın-ağaran sabahın Rabbine sığınırım. (Felak 113/1)

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim---Min şerri mâ halak (hâlâka).: Yarattıklarının şerrinden. (Felak 113/2)

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim---Ve min şerri gâsikın izâ vekab (vekabe).: Ve karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden. (Felak 113/3)

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim---Ve min şerrin neffâsâti fî’l- ukad (ukadi).: Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden.(Felak 113/4)

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim---Ve min şerri hâsidin izâ hased (hasede).: Ve hased ettiği zaman, hased edenin şerrinden.(Felak 113/5)

Resim

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
Resim---Kul eûzu bi rabbi’n- nâs (nâsi).: De ki: “Ben insanların Rabbine sığınırım.” (Nâs 114/1)

مَلِكِ النَّاسِ
Resim---''Meliki’n- nâs (nâsi).: İnsanların melikine (mâlikine).” (Nâs 114/2)

إِلَهِ النَّاسِ
Resim---İlâhin nâs (nâsi).: İnsanların İlâhı’na (sığınırım).” (Nâs 114/3)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
Resim---Min şerri’l- vesvâsi’l- hannâs (hannâsi).: Hannasın vesveselerinin şerrinden.” (Nâs 114/4)

الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
Resim---Ellezî yuvesvisu fî sudûri’n- nâs (nâsi).: Ki o (hannas), insanların göğüslerine vesvese verir.(Nâs 114/5)

مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
Resim---Mine’l- cinneti ve’n- nâs (nâsi).: İnsanlardan ve cinlerden (insanların Rabbine, Meliki’ne ve İlâhı’na sığınırım).(Nâs 114/6)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Belâ şiddetinden, zorluk ve meşakkate erişmekten, kazanın kötüsünden ve düşmanın sevincinden doğacak hüzünden ALLAH’a sığınınız!.” buyurmuştur.
(Buharî, 82 Kader 13, (VII, 215)

ALLAHu zü’l- CeLÂL, her KULunun Nefsinin; Bedenini, fiillerini ve düşüncelerini Her ÂN Yeniden yaratıpdurmaktayken, KULuna “Hidâyet”i ve “Dalâlet”i Kur'ÂN-ı Kerîminde BİLdirmiştir.. ve Mutlak Kaza, Kader, Meşiyyet ve İradesiyle ki TAKDİRinde, KULLuk Hayatımız “YAKÎN” gelenedek sürüp gidecektir/gitmektedir..

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyeke’l- yakîn(yakînu): Ve yakîn sana gelinceye kadar RABBine ibâdet et!. (Hicr 15/99)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizin her biriniz anne karnında kırk günde toplanır. Sonra bir o kadar zaman içinde kan pıhtısı (alaka) halini alır. Sonra bir o kadar zaman içinde bir çiğnem et (mudğa) olur. Sonra ALLAH bir melek gönderir de bu melek dört kelime ile yâni RIZKını, ECELini, ŞAKÎ yahut SAİD olduğunu yazmakla em rolunur. ALLAH’a yemin ederim ki sizlerden biriniz yahut bir adam ateş ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder, nihâyet kendisiyle cehennem arasında bir kulaç yahut bir zira’dan başka bir mesafe kalmaz. Kitab onun önüne geçer, cennet ehlinin amelini işler de oraya girer. Bu sefer o adam cennet ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder, nihâyet kendisiyle cennet arasında bir kulaç yahut bir zira’dan başka bir mesafe kalmaz. Kitab onun önüne geçer, cehennem ehlinin amelini işler de oraya girer.” buyurmuştur.

Diğer rivâyet ise Enes b. Mâlik’ten gelmekte olup bu rivâyette ise;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Melek RABBine erkek mi dişi mi olduğu, saîd mi şakî mi olduğunu rızkı ve ecelini sorar ve anasının karnında iken bunlar böylece yazılır.” buyurmuştur.
(Buharî, 82 Kader 1, (VII, 210)

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu hadis-i şerifinde: "Ve ona dört kelime (husus) yazması emr olunur" diye buyurmaktadır.
Bunun üzerine o kişinin; “RIZKı, ECELi, AMELi, SÂİD mi ŞÂKİ mi OLACAĞı” yazılır..

Hadisin bu bölümünde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem KAZA ve KADER ile ilgili hususa temas etmektedir. Bu mes'ele ALLAHu zü’l- CeLÂL'in Kâmil İlmi ile alâkalıdır.
O ALLAHu zü’l- CeLÂL’in ki OLmuşu ve OLacağı şu ÂNda ŞE’ÂN'dadır..
ALLAHu zü’l- CeLÂL, Levh-i Mahfuz’unda insanın ölünceye kadar KULLuk İmtihÂNı Hayatında; Hakka İnanıp Hayr İŞLeyip Sâid olacağını ya da Bâtıla İnanıp Şer İŞLeyip Şâki olacağını.. Açıkçası, TERCİH eden KULunun TERCİHini/Kasdını ÂNında yaratır ve hesaba da ÇEKer..

Nitekim Kitâb ve Sünnet'teki birçok NASs, insanın belli bir kasıd, irâde ve seçim özgürlüğünün olduğunu BİLdirmektedir..
Ameller, Temiz Niyyetlere göre,
Temiz Niyyetlerin Neticesi ise, o Amellerin İŞLEM SON-UÇ-larına göredir..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” buyurmuştur.
(Ömer radiyallahu anhudan; Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davûd, Talak, 11)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Mecmeu’z- Zevâid, I/61,109)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dikkat edin! İnsanın bünyesinde bir et parçası vardır. Eğer o salah bulursa bütün ceset salah bulur; eğer o bozulursa bütün ceset bozulur. Dikkat edin o, kalbtir.” buyurmuştur.
(Buharî, İman, 39; Müslim, Müsakat, 107; Müsned, IV/280).

İşte bundan dolayı;
Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan ALLAH'a yemin ederim ki, sizden herhangi bir kimse Cennet ehlinin ameli ile amel eder ye sonunda kendisi ile Cennet arasında ancak bir arşın kalmışken, kitabın hükmü aleyhine ileri geçer ve o da Cehennem ehlinin ameli ile amel eder ve oraya girer. Ve hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cehennemliklerin ameli ile amel eder. O kadar ki, kendisi ile Cehennem arasında ancak bir arşınlık mesafe kalır da, kitab onun hakkında ileriye geçer, o da Cennet ehlinin ameli ile amel eder ve Cennet'e girer.." buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim sözümü işitip de onu ezberleyen, belleyen ve onu (öylece) başkasına aktaran bir kimsenin, ALLAH yüzünü ak etsin. Çünkü nice fıkıh (dinde ince bilgi) taşıyıcısı vardır ki, fâkih değildir ve nice fıkıh taşıyıcısı vardır ki, o da kendisinden daha fakîh olana bunu taşır." buyurmuştur.
(el-Cem' beyne Müsnedi'ş-Şâfiî ve Sünen, I, 14, no: 288)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH bir kimse hakkında hayır murad edecek olursa, onu dinde fakîh kılar." buyurmuştur.

(Buhâri, İlim 13, 1, 25; Muslim Şerhi, IV, 585)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Ey kalbleri evirip çeviren, kalblerimize dinin üzere sebat ver!.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu'den; Hakim rivâyet etmiş olup, el-Elbânî sahih olduğunu belirtmiştir: Sahîhu'l- Câmi', Hadis no: 7865)

ÂMİNnn!.YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.
Resim



Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-NAHNu CENNetine CEM’ et İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön