MUTLAK HÂKİMİYET KİMİNDİR?..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

MUTLAK HÂKİMİYET KİMİNDİR?..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

MUTLAK HÂKİMİYET KİMİNDİR?..

Aziz kardeşlerim,
Yüz yıllardır İslâm’ın kanayan, BİZlerce çok açık bilinen ve İç-Dış İslâm Düşmanlarının körük attığı bir konuya;
Her milletin ve her fırkanın kendi doğurduğu “HÂKİMİYET BİZİMDİR!” Kör Düğüm Savaşına;
Kur’ân-ı Kerim ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ’i Ortak Payda alan BİZ-BiR-İZ bazında bakmalıyız!.
Ham AKLın MuhaMMedî Metodla, İlâhi NAKL içinde Öğretimi ve Eğitimiyle AkL-ı Selim olgunluğuna erdirilmesini terk etmiş,
Dinî İnançlarını basit alışkanlıklara dönüştürmüş,
MuhaMMedî İLim, Edeb, İrfÂN ve ErkÂNdan uzaklaşmış,
Geçmişten gelen, Müslümanların iliklerine işleyen ve,
AkL-ı SeLim’le bakılınca görüleceği gibi, aslında MuhaMMedî de olmayan içi boş sen-ben çekişme ve çelişkileriyle de uğraşmak gibi bir niyetimiz asla yoktur!.

Ancak, HAKK İnancımız olan İslâm Dînimizi ve ALLAHu Zü’L-CELÂL’in MUTLAK HÜKÜMRANLIĞInı savunmaktan da âciz değiliz şükürler olsun RABBımız TeâLâ’ya!.

Biz, ŞERİAT dediğimiz zaman ne Emevîlerin Arap Irkçılığına dayanan Kralken Halifelik adıyla SÜNNÎ düşüncesine,
Ne de Fars Irkçılığına dayanan Îranlı’ların kendilerince İmamlık adıyla ŞİÎ düşüncesine ŞERİAT dememekteyiz.
Irak’ta her gün yüzlerce zavallı müslümanı birbirine kırdıran, bir kısmına siz “SÜNNÎsiniz!” bir kısmına da siz “ŞİÎsiniz!” diyerek aralarına girip sırayla tetik çeken ve çektiren SİYONİST SİLAHı tanımaktayız baştan beri.
İki tarafın da, ölenlerine: “Şehidullahımız!..” diye göklere haykırmasına ve ANAların yüreklerinin yanışına: “İki din iki Kur’ân-ı Kerim mi var ?” diye sorup içimiz kan ağlamakta..

Tarih boyunca çeşitli asırlarda kökü kazınan, ama yine de türeyen İnsanlığın ZULM Makinası âletleri Siyonistler hep olsa da;
BİZ’e hitâbeden şu HÜKMULLAHI görmeyecek miyiz?
Gafletin, Cahâletin, Dalâletin ve İhânetin;
Zom uykusunda, Uyurgezerliğinde ve Sersem sarhoşluğunda bırakılan zavallı Müslümanların biribinin kanını dökmelerine seyirci kalıp hangisinin ŞERİATına tarafız mı diyeceğiz?!.

نْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

“Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî’l- ardı fe keennemâ katele’n- nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe keennemâ ahye’n- nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne) : Bu nedenle, İsrâiloğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.” (Mâide 5/32)

Bu âlemde hiçbir hükümdarca cesâret edilemezken, adını Kur’ân-ı Kerîm’imizin İlk Sayfasına yazdırıp her hacıya hediye eden, yıkılası Evini-KÖŞkünü ALLAHu ZU’L-CELÂL’in EVİ/KâbetuLLaH dibinde göklere çıkaran,
Dünyâ’nın her yerinde açıkça Müslüman kanı dökerken 6.ıncı Haçlı Seferi Baş Komutanı Amerikan Kralı BUSH ile yıkılası sarayında Ananevî Arap Dansı diye Kılıç-Kalkan oynayan,
İslâm’ın amansız ve sinsi düşmanı iğrenç İngiliz Siyâsetinin doğurduğu, yaşattığı ve uşak edindiği ve bir avuç Yahudi elinde oyuncak olan “MuhaMMedî Kimlik ve Kişilik Şuuru”nu çoktan kaybetmiş Suud Kralının Şahsî Şeriatını İslâm’a mı yamatacağız hâşâ!..

Afganistan’da bir kadına değil de bir hayvana bile uygulanamayacak ZULMü, İslâm olan kadına uygulayanların görüşlerini İslâm Şeriatı mı sayacaktık?.

Dışarılara kaçtığımız asla sanılmasın, Ülkemizdeyse ciğerler acısı hallerdeyiz!
Neredeyse tüm mânevî, millî ve dinî değer yargıları elinden alınan ve onların yerine “Sınırsız ve Sorumsuz Özgürlük” adı altında bir milleti ve nesli kökünden iğdiş (dölsüz) edici her türlü egoistlik, kötülük, çirkinlik, yok edicilik ve yok oluşun konduğu gençlerimizin hâlini Müslüman bir Türk olarak içimiz yana yana yaşamaktayız!..

İlahî, Kur’ânî ve MuhaMMedî İlim ve Edeb’den gittikçe uzaklaşan, şahsîleşen, âileselleşen, şirketleşen ve bilerek ya da bilmeyerek yol kesicileşen dinî gruplaşmaları, tarikat ve cemaat tekellerini görüp durmaktayız!..

İlkokul kapısına dayanan içki, uyuşturucu, fuhş ve vahşet içinde çırpınan çocuklarımızı körler bile GÖRebilmekte sağırlar bile DUYa BİLmekteler..

Ekonomik özgürlüğün de varsa, her şey sana serbest. “Ye, İç, Yaşa Zihniyeti”yle iç-dış çırılçıplak sokaklara salınan ve feryâdı ARŞa çıkan Anamız, Eşimiz, Kızımız, Gelinimiz ve Kız kardeşlerimizi duymuyor değiliz!..

Bir yerlere: “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız MİLLETindir!” yazabilirsiniz..

Gerçek Hâkimiyet nedir?.
Millet nedir ve hangi ırk kudsaldır?.
Kayıt ve Şart da nedir ki?..

İnsanlığın İlâhî ve Beşerî Ana Değer Yargılarını, içini boşaltarak köşe bucak yapıştırırsanız, yıktık diyebilirsiniz, ama bu âlemde boşluk olamaz yerine ne geldi-ye bakamazsanız veya baktırmazlarsa, ÖZünü ÖLdüren Toplumların er-geç başkalarına kul-köle olacağı Temel Kuralını kulak ardı ederseniz yuhhh size ki vah vahınız yakındır!.

Ve BİZ çıkar da Kur’ân-ı Kerim’imizden bir âyeti aynen yazarsak: “İşte Şeriatçı kaçırmayın!.” zihniyetiniz varsa ve muktedir iseniz, vah BİZim hâlimize elinizden..

Sadık ve Samimi inanç sâhibi Şeriat-ı Garra Savunucusuyla, yine Siyonist Uşağı ve Ülkemizi ve Devletimizi onların hesâbına İçten yıkmaya çalışan “Düşman Şeriatçısı”yla “BİZ” i karıştırırsanız,

BİZ de, deriz ve yüreklerimize yazarız ki: “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız MÜLKün Ve HÜKMün Sâhibi ALLÂHu Zü’L-CELÂL’indir!”

BİZ-BİR-İZ MuhaMMedî Melâmet YoLunda ve AZMimiz ne mi?

BİZce, MUHAMMEDÎ ŞERİAT-ı GARRÂ;

RASÛLULLAH sallallâhu aleyhi ve sellem’in AKVÂLİ:
Sözleri; tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerîm, uygulamada buyurduğu sahih hadisleri ve kısacası ŞERÎATı..

RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’in A’MÂLİ:
Fiilleri, tatbikatı, Sünnet-i Seniyyesi ve kısacası TARİKATı.

RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’in AHLÂKI:
Kur’ânî, Ahlâkullah olan Hulku’l-Azîmi ve kısacası MÂRİFETi.

RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’in AHVÂLİ:
Hâlleri, İlahî ve Fıtrî Habibî Huyu, değişmez ahlâkı kısacası HAKİKAT-ı MuhaMMediyyesi.

Bu gerçeği “BİZ-BİR-İZ” Paydasında;
Kur’ân-ı Kerîm ve Sahih Hadis Kaynaklarında;

İLİMle ->BİLmek,
İRADEyle ->BULmak,
İDRAKla ->Anlamak-İÇinde OLmak ve
İŞTİRAKla ->KULluk Gereğini bizzât YAŞAmak olarak İNANmaktayız.

BİZi Bu HÜKME; Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum kılan ise bizzât ALLAHu Zü’L-CELÂL’imizdir.

Şerîat-ı MuhaMMediyye,
Tarikat-ı MuhaMMediyye,
Mârifet-i MuhaMMediyye ve
Hakikat-ı MuhaMMediyye’nin,

İNSAN Sûretinde yaratılan ve AKLı olan her insanın kaderince ve kadarınca anasının sütü gibi helâl hakkı olduğu inancındayız...
BİZler de, onlardan birisi ve bu Kudsî Yolun Habibî ve Hasbî Hizmetçileriyiz!..
İmam-ı Mutlak ve Mürşid-i Mutlak Rahmetenlilâlemin olan RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’in arkasında kulluk imtihanı SALLâtında saf tutmuş RABBÜL ÂLEMİN’in kullarından birisiyiz…
Sanılmasın ki duşamaya, el yordamıyla ve ahmakça çırpınıp durmaktayız!.

Yetmişiki saat içinde 251.000 seçkin yiğidimizi/dedelerimizi Şehâdet Şerefine yükselten Çanakkale Çilesininin Çilekeş Çiçekleriyiz!.

“Tek suçlu FIRINdır!...” deyip de Ekmek Fırınını, Fırıncı ve Çocuklarına TAŞ-latan ve İslam Dinimizi, Çocuklarımıza YIKtıracağına inanan Hâin ve Hırslı HAÇLI ZİHNİYETİne kör, sağır ve dilsiz de değiliz…
Elbette birilerinin adına sokağa da dökülmeyiz!..
Çok şükür İlk önce Sırat-ı Mustakîmi; BİL-ip, BUL-up, OL-up da YAŞA-maya ve Yaşatmaya AZMetmekteyiz!.
Kimsenin Reçetesine de ihtiyacımız yok!.
Kur’ân-ı Kerimimiz ve RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’imiz Hayy ve BİZ-BİR-İZ!..

Elhamdülillâhirabbilâlemin!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUTLAK HÂKİMİYET KİMİNDİR?..

Mesaj gönderen kulihvani »

Aziz kardeşlerim,

Müslüman ve azıcık aklı olan her kişi dahi bilir ki, kaynağını RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’den almayan veya alıyor görünüp de Kur’ân-ı Kerîm ve onun tatbikatçısı RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’in kurallarıyla çelişen hiçbir inanç ve düşünce aslında ve asla İSLAMÎ-KUR’ÂNÎ değildir.
Bu acı gerçekle yüzleşmenin faturasını şu anda dünyanın her köşesinde suçsuz ve günahsız müslüman bebekleri kanlarıyla ve canlarıyla ödüyorlar!.

Ne kadar akıllı olursanız olun, anlaşılmaz karanlıkla lâf labirentleri hâline sokulan islamî Değer Yargıları, MuhaMMedî Şuur Süzgecinden geçmedikçe çâre olmamaktadır!
Tüm İslam Âleminde bu güne kadar, bilerek-bilmeyerek ya da isteyerek-istemeyerek bu hâle gelişimizdeki dıştan mededumuşluk ve içimizi çökertiş, neticeyi değiştirmemiş ve üstüne üstlük problemi kördüğüm hâline getirmiştir...

İslam Dininde İNSAN AKLının; İLÂHÎ NAKL ile BİR-leşerek, İslâm İnancının ÖZünü BiLmesi, BuLması, OLması, ANLAması ve YAŞAması için, LivehiLLaH Hasbî Hizmet Sistemi OL-AN MuhaMMedî Şuûru yeniden düşünmesi ŞARttır..

Bize Kur’ân-ı Kerîm’i getiren, Sistemin Subhân Sahibi ve Ustası olan RABBÜL ÂLEMİN’i ve O’nun İslam Dinini Tebliğ edip örnek olarak bizzat yaşayan MUHAMMED aleyhisselâm’ın Şerîat Şuûru, Nûru, Sürûru ve Onurunu ANLAmadan, İslam Âlemi ortak payda ve güc kaynağında BİRleşmeden;
Dünyanın her ülke ve ikliminde yaşayan milyarlarca müslümanın Yüce Kitabımızın, Dinimizin ve Peygamberimiz sallalâhu aleyhi ve sellem’in;
İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâllerinden habersizce;
Kendi içlerindeki Dinî, Siyasî ve Fikrî Çatışmalarıyla beraber dışardan da Tahrik, Tahriş ve Tahrib edici-yıkıcı HİZİBlerin oyuncağı oluşunu,
İlimsiz, Bilimsiz ve Sonuçsuz geçen asırların elden kaçan fırsatlarını ve,
Hâl-i Hazırdaki yürekler acısı HÂLLerini de bir müslüman olarak acı acı düşünmek zorundayız hepimiz!..

Şu Muazzam Sistemin Sahibi ve Ustası olan RABBÜL ÂLEMİN ile Sisteminin Sırrı ve Mahlûkatı içinde HALİFEsi olan İNSAN arasındaki her can için şart, lâzım ve lâyık olan ilişkinin gizemleştirilmesi ve bu Şahâne Resmin RESSAMının, Resmin Şah Damarından da yakın-akraba oluşu hakikatinin Hayal Âlemine çekilmesini de İzin vermemeliyiz!.

İnsan Vücûdunda ve Vicdanındaki: “BİZlik-BiLElik-BİRlik BİLeşkesi” olan İLÂHÎ AŞK’ın ASLI ve FASLI;
Habibî Hazzı, Havzı ve Ravzı OL-AN RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’i BİLinçli ANLAma ve YAŞAmaktır.
Tevhidî Tasavvufun getiricisi, tatbik edicisi ve kısaca temeli, aslı, anası ve esası olarak O’na;
Teslim OLup, İmân Edip, Tâbi’ OLup ve İtâat Ediştir.

Bu ise “MuhaMMedî Oluş Şuûru”na, Nuruna, Sürûruna Ve Onuruna ulaşımın/SILAnın Sağlam Mesnedleri olan Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadise dayanan Hasbî Hizmet SUNmakla mümkündür..


SÖZün ÖZü o ki, MuhaMMedî Tasavvuf’un Edeb ve Erdemi Sözde, Sohbette, Zevkte Ve Hazdadır:


DİNgin ->bir BEDENle ->ZİKRET ve ->ÜZME!
SİNgin ->bir NEFSle ->FİKRET ve ->ÜZÜLME!
YUNgun ->bir GÖNÜLle->ŞÜKRET ve ->SEV!
Yangın ->bir RUHla ->SABRET ve ->SEVİL!..


Aziz kardeşlerim,

HÜKM; MURADULLAHın, KELÂMULLAHta RASÛLULLAH sallalâhu aleyhi ve sellem’in DİLinden DUYulduğunda, UYulması Kesin ve MUTLAK OLAN EMRULLAHtır.
Bu ise İSLAM DİNİ-ni Kabul edenlerce ASLa değişemez YARATAN ALLAHu Zü’L-CELÂL’in YASASIdır.

İLK ve ANA MADDEsi İse:


1-) ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e TESLİM OL-unuz- Müslüman OL-unuz!:


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen): Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)
Teslîmen: Teslim olarak.


2-) ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e İMAN ED-iniz- Mü’min OL-unuz!:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“İnnelme’l- mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh (yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih (resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh (lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun) : Mü'minler o kimselerdir ki, ALLAH'a ve Resûlü'ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar ALLAH'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için ALLAH'tan bağışlanma dile. Şüphesiz ALLAH, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nûr 24/62)

Kur’ân-ı Kerim’imizde diğer ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e İMAN âyetleri:
Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7,19,21; Mücâdele 58/ 4-Saff 61/11…


3-) ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e TÂBİ OL-unuz - Velîyullah OL-unuz!:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
“Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake mine’l- mu'minîn (mu'minîne) :Ey Peygamber; ALLAH, sana ve sana TÂBİ OLAN-UYAN-ARKANDAN GELEN-İZLEYEN- mü'minlere yeter.” (Enfâl 8/64)
Kur’ân-ı Kerim’imizde diğer ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e TÂBİ OL-un âyetleri:

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : (Rasûlüm), şöyle de: “-Eğer siz ALLAH’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, ALLAH da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira ALLAH çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmrân 3/31)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne) : De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize ALLAH'ın resulüyüm. O ALLAH ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de, dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, ALLAH'a ve resulüne iman edin. ALLAH'a ve ALLAH'ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun-TÂBİ OLun ki, hidâyete erebilesiniz.” (A'râf 7/158)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve li’r- resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beyne’l- mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne) :Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, ALLAH'a ve Resûlü'ne UYUN-İcabet edin. Ve bilin ki muhakkak ALLAH, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)


4-) ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e İTÂAT ED-iniz- Ehlullah OL-unuz!:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
“Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum :Ey inananlar, itâat edin ALLAH'a ve itâat edin Peygambere ve yaptıklarınızı boşa çıkarmayın.” (MuhaMMed 47/33)
Kur’ân-ı Kerim’imizde diğer ALLAHu Zü’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e İTÂAT âyetleri:

Âl-i İmrân 3/132; Nisâ 4/59,69,80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1,20,46; Tevbe 9/71; Yûsuf 12/109; Nur24/52,54,56; Ahzâb 33/71; MuhaMMed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdele 58/13; Tegâbûn 64/12.

Hamd olsun Koca ÖMRümüz, bu ÇÖPlüğün çirkef köşeleri de dahil olmak üzere, insanların Felsefe ve Tasavvuf denklemelerini ÇÖZmekle ve ÖZümüzü SÜZmekle geçti..
Kendi HAM AKLınca kendisinden daha az akledenleri KANDIRma sistemi olan Materyalist Felsefeyi fiilen gördük ve görmekteyiz..
İyi biliriz ki, Ham AKILın en zekîsi sonunda kendini Rabb veya İLÂH ilân eder ve de etmiştir.
Ya da kendisinden daha zeki bir Ham AKILa ABd olur ve onu da RABB edinir.

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“İttehazû ahbârehum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi ve’l- mesîhabne Meryem (meryeme), ve mâ umirû illâ li ya'budû ilâhen vâhidâ (vâhiden),lâ ilâhe illâ huve, subhânehu ammâ yuşrikûn (yuşrikûne) : Onlar, ALLAH'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilâhlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilâh'a ibâdet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.” (Tevbe 9/31)

Elbette Laf Ebeliğinde hünerliler ve BİZim DİNimizi BİZe öğretmeye nedense meraklılar; Temelinde TEVHİDsizleri,
İnsan kılığında prof. vs. cübbeli cübbesizleri,
KELÂMULLAH’ı keyfince evirip çevirerek te’vile durmadan çalışanları,
Şimdi Şu “ÂN” da ve ŞE’ÂN-da El HAYY OL-AN; ALLAHu Zü’L-CELÂL’i , Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’i ve ALLAH Dostlarını ölü, hayal ve aklın ürünü ZANNedicileri,
Genç ve dinç ZEKÂ Sahibi MuhaMMedî Genç AKILLarımız PUTlarına çeldiriciler hususunda BİZi ikaz için bakınız;

Adiy b. Hatem de der ki: "Boynumda haç asılı olduğu halde Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’e gittim. Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem: "Ey Adiy! Şu putu boynundan çıkar at!" buyurdu.
Tevbe Sûresini okuyordu: "ALLAH'ı bırakıp bilginlerini ve rahiblerini rabler edindiler..." âyetine gelince:
"Yâ Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem!. Biz onlara ibâdet etmedik!" dedim. Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hayır, dediğin gibi değil. ALLAH'ın haram kıldığını helal, helâl kıldığını haram kıldıklarında siz de bunlara itaat etmiyor muydunuz?" buyurdu.
"Elbette!" dedim.
"İşte bu, onlara ibâdet etmektir!." buyurdu.
(Tirmizî Tefsir: 3094, İbni Cerir et Taberî: 14/210, Suyutî ed Dürrü'l-Mensur: 3/230.)

Mesnedsiz veya BİZim mesnedlerimizi akıllarınca esneterek veya keyflerince yorumlayarak çıkmaz labirentlerine çekmeye uğraşanlara karşı şükür ki TEBLİĞ-İ KEBİR OL-AN MUHAMMEDÎ ŞUUR ŞAFAĞI SÖKmüştür Elahmdulillâh!..

İşte İSLAM DİNİne Karşı; Şaşkın, Taşkın ve Azgın YIKım Çabası İçinde olanlar karşı;
Kişinin kendisine, başka bir kulca hiç bir şey verip almadan, o kimsenin kendi Akıl Kartına yüklenmiş OL-AN İlâhî-Fıtrî EMÂNETi orataya çıkarıp, İNANDIRmaya Hasbî Hizmet OL-AN MuhaMMedî Tasavvuf DİNizin Özünü Yaşamayı Anlamaktır.

BİZ MuhaMMedî Tasavvuf’u;


MuhaMMedî Şuur İçinde BİL-mek
MuhaMMedî Nur İçinde BUL-mak
MuhaMMedî Sûrur İçinde BUL-mak
MuhaMMedî O-Nur İçinde YAŞA-mak!.


OL-arak ANLAmakta ve ANLAtmaktayız..
Bunu da ancak ve ancak Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve selem Adına, HESABına ve ŞEREFine LivechiLLAH YAPmaktayız..
Kendi hesabımız asla olamaz ve de olamaycaktır İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Çünkü, Halis, Muhlis, Sıddık ve Âdil MuhaMMedîyiz hamdolsun!..

ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in; Rasûlullah sallalâhu aleyhi vesellem ’in SESinden Zât’ının SÖZü OLAN Kelâmullah Kur’ân-ı Kerim’inde:
“DUYun ve UYun!.” buyurduğu Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’i tanımadan, anlamadan ve yaşamadan tasavvuftan dem vurmak sadece ilkel bir hayaldir ve hüsrandır!…

Kur’ân-ı Kerim’i, HiLKULLAH AHLÂKI’na kavuşmadan, matbaaların bastığı kağıt üzerinde sözler sananlar sadece Ham AKILLarının zannınca ZAHMET çekip RAHMETe hasret kalcaklardır.

Bakınız;
Ashabtan Sa’d, Hz. Âişe radiyallahu anha Annemize: “Ey mü’minlerin annesi! Bana Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in ahlâkını anlat!” dedi. Hz. Aişe: “Sen, Kur’ân okuyorsun değil mi?” deyince Hz. Sa’d: “Evet okuyorum!” cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Âişe: “İşte Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in ahlâkı Kur’ân’dı!.’buyurdu.”
(Müslim, Müsâfirûn, 139; Tirmizî, Birr, 69; İbn Mâce, Ahkâm, 14; Ahmed b. Hanbel, VI, 54, 91.)

Her hücrem ebediyen şükretse az gelir ki, Yüce SULTAN ALLAHu Zü’L-CELÂL’imiz bu zavallı Kıtmirine ömrünce, Kur’ân-ı Kerim Yüreğinden İçmek ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve selem SEVİYE-sinde i’tidal nasib ve kısmet buyurdu!.
Bu ise, asla bir yükseklik değildi benim nefsim için. Çünkü, böyle olmasaydı alçaklıktı..

İslam Dininde DAVA Tektir ve TEVHİD-dir!
ALLAHu Zü’L-CELÂL ilân etmiştir ve itirazı TEVHİDsizlik-İKİ ŞEYLİK-ŞEYtÂNlık olarak reddetmiştir.

İslam Dininde DAVET de, Tektir ve TEVHİD-dir!
Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem Tebliğ-Tenzir-Tebşir-Teşhidini yapmıştır ve yapmaktadır..

İslam Dininde DUÂ da Tektir ve TEVHİD TERCİHİ içindir!
BİZ-BİR-İZ DUÂmız, enterkollektedir ve Bileşik kaplar gibi ancak Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in SEVİYEsinde kemâl bulur.

Onun için BİZ BİR-likte Duamızda;
Yâ RABBımız!
Geçen Zaman için Tevbe İstiğfarımızı, Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in TEVBE İSTİĞFARInda BİZ-BİR-İZ-de Kıl!

Yâ RABBımız!
Gelecek Zaman için Dualarımızı, Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in DUASInda BİZ-BİR-İZ-de Kıl!

Şu ANki Zaman için Rızalarımızı, Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in RIZASInda BİZ-BİR-İzde Kıl!

Son AN-Son Nefes için Şehâdetimizi, Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in ŞEHÂDETİnde BİZ-BİR-İZ-de Kıl!

Deyip, ALLAHu Zü’L-CELÂL’in KeLâm-DUÂsıyla bitiryoruz:

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bi’s- sâlihîn (sâlihîne): "Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni sâlih olanlara kat!" (Şuarâ 26/83)

Sadakallahuhulazîm!
Elhamdulillâhirabbilâlemîn!..


nOt: muhammedinur sitemize üye olan “papatya” rumuzlu zehirli bir çiçek, özelden yazdığı uzunca yazılayla “Hakimiyyet kayıtsız şartsız ancak milletindir” diye saçmalayınca bu cevabımız verilmiştir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUTLAK HÂKİMİYET KİMİNDİR?..

Mesaj gönderen kulihvani »

Papatya Hanım yazmış ki;

Nur-u MiM: “sÖZün AZ-ı ÖZ-ü, Hakimiyyet kayıdsız şartsız ALLAHu Zü’L-CELÂL’indir!.” demiş..

“LAİSİZM (Lâiklik)

“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara 256) var…

“Kardeşim nur-umim, sanırım yazımız ve görüşümüz yanlış anlaşılmalara neden olmakta, elbette ki imâ etmeye çalıştığınız durumu bilmekteyiz gönlümüzce. Elhamdulillâh..

Öncelikle 2 âyetle sözlerimize başlamak isteriz.

“Sorunların çözümünde birbirlerine danışırlar.” (Şura,38)

“Sorunlar hakkında onlara danış.” (Âl-i İmrân,159)

Bu âyet gösteriyor ki, egemenliğin kaynağı halktır.” demiş

**

Papatya Hanım!.

Bahsettiğiniz âyet-i celîleler tam olarak:

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
"Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu mine’l- gayy (gayyi), fe men yekfur bi’t- tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bi’l- urveti’l- vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm (alîmun).: Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara 2/256)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
"Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza’l- kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî’l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah’a güvenenleri) sever.” (Âl-i İmrân 3/159)

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
"Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmu’s- salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Ve onlar, Rab’lerine icabet ederler/dâvetini kabul edenler ve namazı kılarlar. Ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.” (Şûrâ 42/38)

Kardeşim, ne yanlış anladık ne de imâ ettik.
BİZim inancımıza göre İslâm Dini NAKLe inanan bir AKLın Mantığına inanır..
İslam Dini; Ham ve başkalarının aklen kölesi kör bir Akıl ve Mantık Dini deildir..
Biz de kalender bir derviş olarak inancımızı dedik.
Yine de inancımızı deriz de yaşarız da İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Ne var ki, MuhaMMedinur Sitemizin Amaç Çizgisi bellidir.

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلّهِ فَإِنِ انتَهَواْ فَلاَ عُدْوَانَ إِلاَّ عَلَى الظَّالِمِينَ
"Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûne’d- dînu lillâh (lillâhi), fe inintehev fe lâ udvâne illâ ale’z- zâlimîn (zâlimîne).: (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) ALLAH'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.”(Bakara 2/193)

Âyetine icâbette MuhaMMedinur Sitesi, MuhaMMedî Şuur için AKILLarı; İLim, Edeb, İrfan ve ErkÂN-la Tâlim/Öğretim ve Terbiyed/Eğitime Hasbî Hizmeti esas almıştır.
Bu nedenle de bilinen, kısır ve siyasî vs. tartışmalara kapalıdır ve asla reklam parası almamış teklifleri reddetmiştir.. Bu işleri, sayıları çokça olan diğer sanal ortamlara bırakmıştır onları.
Ancak sizin düşüncelerinizi bildirmenize cevâb vermek gerekti,
Sizi asla hedef almadan ve konunun İslam İnancına drekt yönelik olmasından dolayı kendi inanç ve düşüncemi açıklamam gerekmekte..

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
“Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmu’s- salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn (yunfikûne): Yine onlar, RABBlerinin davetine icâbet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.” (Şûrâ 42/38)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza’l- kalbi lenfaddû min havlik (havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî’l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekke’l- alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne) :ALLAH'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık ALLAH'a tevekkül et. Şüphesiz ALLAH, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân 3/159)

Bu iki âyet-i celileye câhilce bakarak: “Bu âyet gösteriyor ki egemenliğin kaynağı HALKtır.” demenize Akl-ı Selim bir MuhaMmedî Müslüman olarak katılmamız mümkün değildir..
Bu iki âyet-i celile de geçen;
Şâvirhum: Müşavere et!
Şûrâ beynehum: Aralarında danışma..
Şura: Konuşma yeri, istişare meclisi. Büyüklerin istişare için toplanma yeri. Meşveret için toplantı. Meşveret etme, Danışma. Konuşup anlaşma. Fikir edinmek için konuşup görüşme. Görüşme Meclisi, İstişâre toplantısıdır.
Müşavere: Bir iş hususunda iki veya daha fazla kimseler arasındaki konuşma ve danışma. İstişare etme.
İstişâre: Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşâverede bulunmak.

Bu iki âyet-i celileyi iyi okuyup anlayabilseydin, istişâre çok güzel şeydir ve İslam hükmüdür.. Ancak ve kesinlikle “Mutlak Hakimiyyet”i halka aktarmak değildir!.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup UYmak İslâm Dininde şarttır.:

Câbir radıyallahu anhu DUYurdu ki: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tıpkı bir Kur’ÂN sûresini öğretir gibi, bize her iş için istihâre yapmayı öğretirdi. Şöyle buyururdu: “Herhangi biriniz bir iş yapmak istediğinde, farz namazlardan ayrı olarak iki rekât namaz kılsın, sonra da şöyle desin:
“ALLAHım!. Sen her şeyi bildiğin için, hakkımda hayırlı olanı bana da bildirmeni, senin gücün her şeye yettiği için, beni başarılı kılmanı ve hayırlı olanı nasib etmeni, senin o büyük kereminden niyaz ederim. Çünkü senin gücün her şeye yeter, benimki yetmez; sen her şeyi bilirsin, ben bilemem. Şüphesiz sen görülüp bilinmeyenleri de bilirsin.
ALLAHım!. Eğer bu işin benim dinim, dünyam ve âhiretim için hayırlı olduğunu biliyorsan (râvi, sözün burasında Hz. Peygamber’in hangi ifadeyi kullandığında tereddüt etti. Onun şöyle demiş olabileceğini söyledi: “şimdi veya daha sonrası için hayırlı olduğunu biliyorsan”) onu yapmayı nasip et, kolaylık ver ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu işin benim dinim, dünyam ve âhiretim için kötü olduğunu biliyorsan (yine râvi, sözün burasında Hz. Peygamber’in hangi ifâdeyi kullandığında tereddüt etti. Onun şöyle demiş olabileceğini söyledi: “şimdi veya daha sonrası için kötü olduğunu biliyorsan”) onu benden, beni ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana nasip et, sonra da gönlümü bu sonuca râzı kıl!.” der ve isteyeceği şeyi söyler.” buyurdu.
(Buhârî, Teheccüd 28, Daavât 48, Tevhîd 10. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitr 18; İbni Mâce, İkâme 188.)

Buyurulanlar istişâredir ve siz yanlış yorumunuzla “Mutlak Hakimiyyet ve Eğemen olmak, ALLAHu Zü’L-CELÂL’in değil de yarattığı binbir akıl ve fikir sahibi HALKınındır” sözünüzü anlamımızı beklemezsiniz sanırım!.

Halifetullah için, kimler ne der ne demez bilemeyiz. Ancak ALLAHu Zü’L-CELÂL’in “Nefsini ve RABBini Bilen-Tanıyan” kulları için buyruğu açıktır:

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“Ve iz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî câilun fî’l- ardı halîfeh (halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku’d- dimâ (dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn (tâ’lemûne) : Hani RaBBin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir HALİFE var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.” (Bakara 2/30)

Ve Gerçekten çok haklı olduğunuz ve olduğumuz bir âyeti almışsınız ki:

قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Kul etualli mûnallâhe bi dînikum vallâhu ya’lemu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard (ardı), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun) : De ki: "Siz ALLAH'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa ALLAH, göklerde ve yerde olanları bilir. ALLAH, her şeyi bilendir." (Hucurât 49/16)

Gerçi önüne gelen BİZe Dinimizi öğretmeye kalkmakta!.
Ölü toprağı saçılmış sanki koskoca İslam Âlemine!.
İMAM-I ALİ kerremullahi veche’nin kaynağı sahih olan hiçbir SÖZünde İslam İnancına aykırılık bulunamaz inancımızdır ve “hakimiyet halkındır” ile zerre kadar alâkası da yoktur..
Bunlar uydurma kaynaksız saçmalıklar ve iftiralardır..
Dinde zorlamaya gelince;

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu mine’l- gayy (gayyi), fe men yekfur bi’t- tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bi’l- urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm (alîmun) : Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp ALLAH'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. ALLAH, işitendir, bilendir.” (Bakara 2/256)

TAĞUT: Tuğyanın (azgınlığın) kendisi kesilmiş, isyankâr, azgın, azman, azıtgan, insan ve cin şeytanları, İnsanları ALLAH'a (celle celâlihu) karşı isyana sevkeden. İsyankâr. Her bâtıl mâbud ve açıkçası HÜKMULLAHı kaldırıp yerine keyfince HÜKÜM koyandır.
“Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmışken, Dinde zorlama (ve baskı) yoktur.”
Bu İlahî HÜKÜM Çok Doğru ve Haktır, ancak “Laisizm” gibi lastikli bir lafın ucundan tutup da “DİNSİZLİK ZORLAMASI”na ne demeli?.

“Artık kim tağutu tanımayıp ALLAH'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. ALLAH, işitendir, bilendir."
Sadakallahulazîm..

Biz, elbette İSLÂM DİNimizi biliriz!
Şeriat, İslam İnacının/İ’tikadın pratikteki tercümesi ve uygulamasıdır.
Acı olan ise, El Azîzü’l-Hakîm olan ALLAHu Zü’L-CELÂL’in Mutlak Hükümranlığını yok sayıp da HALK dediğiniz dünya İnsanlarına mahsus kılınmasıdır..
Gerçi günümüzde Hakimiyet Hakkı, bırakın tescilli İslam Dini Düşmanlarını
güya İslâm'ı savunan kiralık kimseler tarafından bile “i’tikad”dan sayılmamaya çalışılmaktadır.

Oysa Hakimiyeti, MÜLKün Mutlak Sahibinden Bilmemek cidden İsalmî i’tikad veya ibâdetini tanımayıştır ve inkardır.

Bunun sonucu ise, açıktır ve küfürdür ki, İ’tikadla oynanamaz!.
Bir kişi ömür boyu fâiz yer, sesini keser ve günahkâr bir müslümandır.
Bir başkası dörtdörtlük Müslümandır ancak sapıtır da: “Faiz helâldir!” derse İslam Dininin dışına çıkar!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MUTLAK HÂKİMİYET KİMİNDİR?..

Mesaj gönderen kulihvani »

İsalm Dini kurallarını, Açıkça, Kur'ÂN-ı Kerîmle ve Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve selem in Sahih Hadisleriyle koyar ki ; İslam İ’tikadı, İbâdeti ve Şeriatı birbirinden ayrılamaz!.
İslamın ANA ve TEK Davası Mutlak Tevhid/Şeksiz-Ortaksız BİRleme; İNSANın, yapacağı KULLUK ile ALLAH'ın Tek ve Mutlak İLÂH-lığını TEK-BİRlemesidir.
Bu ise, tıpkı şu ANdaki Kâinâttaki diğer yaratıklarda olduğu gibidir...
Yaratıldığı günden yok olacağı güne kadar DÖNmekte ve Dönecek OL-AN Zerre-Atomdan Kürre-Kâinâta kadar HEPisi böyledir!..
İslam dinin ÖZÜ, İnsanın-Nefsinin; ALLAHu Zü’L-CELÂL’in İnsan AKLı ve tüm Kâinât üzerindeki Mutlak ve Sürekli Hükümranlığını-Eğemenliğini TEVHİD edip ŞÂHİDi OLmaktır..
El Hayyu’l-Kayyum celle celâlihunun ne demek olduğunu Anlamadan, kibirli, ukalâ birisi;
Şimdi ve ebediyen bu âlemde mevcud oluş ve duruşun, ALLAHu Zü’L-CELÂL’in Mutlak Dâimiyyet ve Kâimiyyetiyle olduğunu nerden ve nasıl bilecek?
Asla değişmez, sabit ve sürekli-sonsuz Vâcibü’l- Vücud Sahibinin Güç, Kuvvet ve potansiyel Havline Sahib Oluşuna Şâhidliktir Şehâdet!.
Bundandır ki;
ALLAH katında hak din İslâm'dır..
ALLAH'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki ALLAH'ın hesabı çok çabuktur;

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
“İnne’d- dîne indâllâhi’l- islâm (islâmu), ve mahtelefellezîne ûtû’l- kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîu’l- hısâb (hısâbı) : ALLAH nezdinde hak din İslâm'dır. Kitab verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. ALLAH'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki ALLAH'ın hesabı çok çabuktur.” (Al-i İmran: 19)

İslâm Dini, İlâhî Egemenliğe, Mutlak ve Sürekli TESLİMİYET ve İSTİKAMETten ibârettir.
Hükümde HAKEM, Kelâmullah OL-AN Kur’ân-ı Kerim ve O’nu Uygulayan Rasûlullah sallalâhu aleyhi vesellem ’dir.
Hükmün, EMRullah doğrultusunda Yap-Yapma Uygulanmasında ise;
El Hakemü : Haklı-haksızı tek ayırıcı ve son hükmü verecek olan Hakem. Mutlak Hükmedici ve Uygulatıcı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂLdir.

El Hakemu:
Resim

El Hakîmü:
Resim

İslâm Dini; İnsanın İÇ MANEViyât DENGEsini ve DIŞ HAYAT DÜZENini, TEVHİD Esası üzerine kurar.
İNSANı, Rabbulâlemine ve O’na Ubudiyyete/KULLuğa çağrırken İslam Toplumunu da, İlâhî Hakimiyete ve Şeriat-ı Garra’ya UY!.maya çağırır.
ALLAHu Zü’L-CELÂL’in Tek-Eşsiz-Zıtsız İLÂHlıklığına ve Mutlak Hükümranlığına saldıran TAĞUT-ların azgınlık ve saldırganlıklarının örenekleriyle doludur Kur’ân-ı Kerim..
Halifetullah olan her İnsan-ı Kâmil; bir Kral değil de, Dünyayı yaşanır hale getirmek için Yeryüzü Hilafetini ALLAHu Zü’L-CELÂL’in Adına ve ALLAHu Zü’L-CELÂL’in Nizamıyla yüklenen ve yürüten Mükemmel İNSANdır.
Yoksa: “Hitler de Hakimiyeti Hakk olan Halk mıydı?.” diye sorarlar bunu söyleyen insana!..
Hâkimiyyet, Hâkim oluş, Hükmediş, Âmirlik, Üstünlük, Müdahale ve Rakibi kabul etmemek gücü ve kuvveti ister.

فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ
"Fe mâ yukezzibuke ba’du bi’d- dîn (dîni).: (Ey insan!) Öyleyse bundan sonra sana dîni tekzib ettiren (yalanlatan) nedir?” (Tîn 95/7)

أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ
"E leysallâhu bi ahkemi’l- hâkimîn (hâkimîne).: ALLAH hükmedenlerin hakimi değil midir?” (Tîn 95/8)

Hülâsa-yı KeLÂM, Hâkim, Gâlib Olan, Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idâre eden El HAKK Teâlâ ALLAHu Zü’L-CELÂL’dir!.
Hâkim-i Mutlak, Tam Hüküm ve Hikmet sahibi olan Cenâb-ı HAKK Teâlâ’dır.
Söz O’nundur, Mülk O’nundur, Yeryüzü O’nundur, Gökyüzü O’nundur, insanlar da O’nundur ve kısacası KüLLîŞEYyin Eğemenlik Hakkı da Yaratan ALLAHu Zü’L-CELÂL’indir!.

HâKiMiyyet Ezel-Ebed, Kayıdsız-Şartsz ALLAHu Zü’L-CELÂL’indir!.


Resim
ResimResim
ResimResimResimResim

Resim

BismiLLâhirrahmânirrahîm..

Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!. Resim Yâ Ze'L- CeLâLî ve'L- İkrâm Resim Yâ ALLÂHu bike tâhassentu ve bi Abdike ve RasûLike Seyyidinâ ve MevLânâ MuhaMMedin SaLLaLLâhu TeâLâ aLeyhi ve seLLim istecertu Resim ALLâhumme innî eseLuke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'L-izâmi ve meLâiketike'L-kirâmi ve RasûLike aLeyhim efdaLu's-saLavâti ve etemmu's-seLâmi Resim Ente'L-mahnî biLemhati EhL-i Bedrin ve Lâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aLeyke YÂ RABB!.


MÂNÂSI:

Yâ Hayyu Yâ Kayyum!
Yâ Ze'L-CeLâLi ve'L-İkrâm!
Yâ ALLAH!. Sana sığındım (siper edindim) ve Senin KuLun ve RasûLun Seyyidimiz ve Efendimiz MuhaMMed SaLLaLLâhu TeâLâ ALeyhi Ve seLLeme (tesLim ve tâbi' oLup) boyun eğdim!.

ALLAH'ım!.
Yâ Rahmân!. Yâ Rahîm!. SENden Azîm İsimLerin, KeremLi MeLekLerin ve SaLâvâtLarın en fazîLetLisi ve seLâmLarın en TAMMı kendiLerine oLan RasûLun iLe (yüzü suyu hürmetine) istiyorum!
(Ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) SENsin!.
Bedir EhLini bir Lemhada (göz açıp kapayıncaya kadarLık sürede) bir üfürüşLe (merhâmetLe hayat verişLe) mahvoLmaktan (siLinip yok oLup gitmekten) kurtardığın gibi;
OnLarın Senin üzerindeki (hatırLarı) hakLarı hakkı için, onLara oLan rahmet üfürüşünLe (İMDAD edişinLe) bana da üfür ve hayat ver, MEDED kıL Yâ RABBi’L- ÂLEMîn!.
Şefâat Et!. MEDED kıL Yâ RaHMetenLi’L- ÂLEMîn!.


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm Yâ ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd Yâ ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr Yâ ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH Yâ ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.


MuhaBBeti NÛR-u MîM-Le..
MuhaMMedî MuHABBETLerimLe..


Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön