SAVM-SİYAM-ORUÇ >Kul İhvani

Dinimizde mübarek gün ve geceler hakkında bilgiler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

SAVM-SİYAM-ORUÇ >Kul İhvani

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

kulihvani yazdı:Resim


SAVM-SİYAM-ORUÇ

İnsan Hayatının süreklilik zinciri Üremedir.
Bu ana bedenî fonksiyon için temel ihtiyaç yemek-içmektir.
İşte Savm-Siyam-Oruç dediğimiz ibadet, bu ikisini belli sürede tutmayı-hıfzetmeyi-siyaneti korumayı emreder.


SAVM Resim SaD Resim VaV Resim MiM..

Bendeniz Kur’ân Harflerini hele de ikizleri hayretle incelerim doğrusu..
NûN.. Zâhirimiz ve Bâtınımızın Özündeki Nurullahı.. cÂN - cÂNÂN gibi..
MîM.. Zâhirimiz ve Bâtınımızdaki Nur-u MîM Tecellîlerini.. MakaM gibi..
VaV.. Maddî-Mânevî Tecellîlerin Mevcûda Çıkışını.. Vü-CÛD – Vü-SûLL gibi..

Hakikat-ı Muhammediyye AHDinin, Maddî-Mânevî hayatımızda yaşanmasına SAHİB Oluş ve Samedî SALaha SALL edişte İrsale Kanalı OL-ÂN Oruç-SAVM…

Halkımız ne güzel ifâde etmiştir: Oruç Tutmak..
Kendini Tutmak - Susmak - Sabretmek - İkinci fecirden itibaren güneş batıncaya kadar oruç niyetiyle, yemekten, içmekten ve cinsî temastan nefsi alıkoymak…
Kulluk İmtihanı gereği Bu âlemde her NEFS için Fıtraten proğramlanmış olan;
Nefsânî hevâ-heveslerden, ve ihtiras taşkınlıklarından,
Hayvânî arzulardan ve bedensel iştah alışkanlıklarından,
SAVM ile yasaklanan dış isteklerden ve iç arzulardan ve fenalıklardan,
İçte kalbi ve dışta dili korumak…

İmam Nevevî Müslim Şerhinde,
Hafız İbn Hacer, el-Fetih'te SİYAM’ı şöyle açıklamışlardır:
Siyam:
Lügatte: İmsak anlamına gelir.
Şeriatte ise, Özel şartlara göre Özel bir zaman parçası içinde ve özel (belirlenmiş) şeylerden sakınıp uzak kalmaktır.
Özel şartlar, orucun vücubunun şartlarını ve ona ehil olma düzeyinde bulunmaya delalet eder.
Özel zaman, kameri aylardan Ramazan'a delalet eder.
Özel şeyler ise, şeriatın belirlediği yiyecek, içecek maddelerinden sakınmayı ve cinsel ilişkide bulunmamayı içermektedir.


İslâm dininde oruçlar hükümleri itibarıyla dört çeşittir:
a. Farz Oruçlar: Ramazan orucu ve keffâret oruçları farzdır. Ramazan orucunu zamanında tutmak, muayyen bir farz, kazaya kalan ramazan orucu ve keffâret olarak tutulan oruçlar ise, muayyen olmayan farz oruçlardır.
b. Vacib Oruçlar: Nezir (adak) oruçlarıdır. Belirli bir günde tutulmaları nezredilmişse, muayyen vâcib; günü belirtilmeden mutlak olarak herhangi bir zamanda tutulmaları adanmışsa, muayyen olmayan vâcib oruç olur.
c. Nafile Oruçlar: Farz ve vacip olmadan Allah'ın rızasını elde etmek için tutulan oruçlar nafile oruçlardır. Bunlar sünnet, müstehab ve mendup isimleri ile anılırlar. Aşure (Muharremin 10. günü) ile ondan bir önceki ve sonraki günlerin oruçları Eyyâm-i biyz (her ayın 13, 14 ve 15. günü) oruçları müstehab oruçlardır.
d. Mekruh Oruçlar: Oruç tutulması mekruh olan günlerde tutulan oruçlar mekruhturlar. Bu oruçlar tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ramazan bayramının birinci günü, kurban bayramının dört günü tutulan oruçlar tahrimen mekruh; Nevruz ve Mihrican günleri kasden tutulan oruçlar, yalnız cuma veya cumartesi günleri yada sadece aşure günü tutulan oruçlar tenzihen mekruh oruçlardandır.

Ramazan orucu, Bedenî ve aklî erginlikte ve gerekli imkanı olan her müslümana açıkça FARZdır.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

“Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümüs siyamü kema kütibe alellezine min kabliküm lealleküm tettekun : Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara 2/183)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem :
“İslam beş (esas) üzerine kurulmuştur;
Allah'tan başka ilâh olmadığına,
Muhammed (s.a.v) in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek,
Namaz kılmak,
Zekat vermek,
Ramazan orucunu tutmak ve
Haccetmek." buyurmuştur.


(Buhari/iman: 1, 2, tefsir-i sûre: 2, 30; Müslim/iman: 20, 21; Tirmizi/iman: 3; Nesai/iman: 13; İ. Ahmed: 2/26, 93, 120, 143)

Bu muhteşem sonuçlara gebe ibadetin yerine getirilmesinde dayatmalr olmayıp insan vicdanıyla baş başa bırakılmıştır.

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara 2/185)

“Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara 2/286)


Rızaullah Ramazanı, Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından çokça övülmüştür:

Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Âdemoğlunun her amelinin sevabı on mislinden yediyüze kadar katlanır. Allah bu-yurdu ki: "Ancak oruç müstesna. Çünkü o benim içindir; onun mükâfatını ancak ben vereceğim. Çünkü o, şehvetini ve yemesini sırf benim için terk ediyor. Oruçlunun iki sevinci vardır: Birinci sevinç, iftar ettiği zaman, ikinci sevinç de Rabbine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur." [Altı hadis imamı.]

(Bu hadisin lafzı Müslim'e (siyam no. 164, s. 807) aittir. Bu hadisi Tayâlisî (no. 2413), Abdürrezzâk (no. 7893), Ahmed (II, 266, 443, 471, 477 480), Dârimî (II, 25), Ebû Hureyre (tevhîd 35/2, VIII, 197), Müslim (siyam no. 164, s. 807), Nesâî (siyam 42/3, IV, 162-3), İbn Mâce (no. 1638, 3823), İbn Hibbân (no. 3413, 3415), el-Hakîm (I, 378) ve Beyhakî (IV, 235,273, 304)

Ebû Ubeyde radiyallahu anh'dan: (Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır."
(Bu hadisi Nesâî (siyam 43, IV, 167), Yahya b. Habîb b. Arabî an Hammâd an Vâsıl an Beşşâr b. e. Seyfani'l-Velîd b. Abdirrahman an İyâd b. Gutayfan Ebî Ubeyde senedi ile tahrîc etti. Münzirî'ye göre isnadı hasendir (Tergîb II, 147).

Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: Dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Bana Allah'ın beni yararlandıracak olduğu bir şeyi emret!" şöyle buyurdu:
"Oruç tutmalısın, çünkü oruç gibisi (bir ibadet) yoktur."

(Nesâî, siyam 43/1-4, IV, 165-6)

Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden yüz yıllık mesafe uzaklaştırır."

(Nesâî, siyam 45/4, IV, 174)

Ve daha niceleri…

Âcizâne anladığım o ki, KULluk İmtihanında NEFSin Başının derdi İHTİYAÇlardan Kurtuluşun Ana Kaynağı Olan SAMEDİYYET İHTİYAÇsızlığına geçiş kapısı gibi SAVM..
Onun için sevabını sadece Allahuzülcelâl bilmektedir..
BİZ BİRlikte gıyabi dualarımızı edelim de Tüm Letâiflerimizin sıyaneti Sahibimiz
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüreğinde sağlanmış olarak SAMEDÎ SALL edelim inşaalah..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:İftar Esnasında Söylenecek Dua:

Mervân b. Salim el-Mukaffa'dan demiştirki; İbn Ömer (r.a.) sakalını avuçlar, avucundan artan kısmı keserdi; O şöyle dedi;
"Rasûlullah (s.a.) iftar ettiği zaman: "susuzluk gitti, damarlar nemlendi ve inşallah ecir hâsıl oldu" buyurdu.
(Dârekutnî, Sünen, II, 185; Hakim, el-Müstedrek I, 422; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra, IV, 239; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/201-202.)


Muâz b. Zuhre; Rasûlullah (s.a.)'e kadar ulaştırdığı rivayetinde; Hz. Peygamber (s.a.)'in iftar ettiği zaman şöyle dediğini haber vermiştir:
"Ey Allahım! Sadece senin için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım."
(Beyhakî, es-Sünenü'1-kübra,, IV, 239; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/202.)


Abdullah b. Amr b. el-As'dan da Rasûlullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şüphesiz, oruçlunun iftar esnasındaki duası şudur:
"Ey Alla hım! Senden herşeyi içine alan rahmetinle günâhlarımı ba-ğışlamanı isterim."


Abdullah b. Amr b. el-As'dan da Rasûlullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şüphesiz, oruçlunun iftar esnasındaki duası şudur:
"Ey Alla hım! Senden herşeyi içine alan rahmetinle günâhlarımı bağışlamanı isterim."(Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/203.)


Hanefîlerce iftar esnasında okunan duâ şöyledir:
"Allahım senin rızân için oruç tuttum, sana inandım, sana tevekkülde bulundum, senin rızkınla orucumu açtım. Ramazanın yarınki günü orucuna da niyet ettim. Artık benim, geçmiş ve gelecek günâhlarımı bağışla."
Şâfiîlere göre; sâdece bu hadîste geçtiği gibi "Allahım senin için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım," diye duâ etmek sünnettir.
(Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/203.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Orucun Ve Ramazan'ın Fazileti

Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Âdemoğlunun her amelinin sevabı on mislinden yediyüze kadar katlanır. Allah buyurdu ki: "Ancak oruç müstesna. Çünkü o benim içindir; onun mükâfatını ancak ben vereceğim. Çünkü o, şehvetini ve yemesini sırf benim için terk ediyor. Oruçlunun iki sevinci vardır: Birinci sevinç, iftar ettiği zaman, ikinci sevinç de Rabbine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur."


[Altı hadis imamı.]
(Bu hadisin lafzı Müslim'e (siyam no. 164, s. 807) aittir. Bu hadisi Tayâlisî (no. 2413), Abdürrezzâk (no. 7893), Ahmed (II, 266, 443, 471, 477 480), Dârimî (II, 25), Ebû Hureyre (tevhîd 35/2, VIII, 197), Müslim (siyam no. 164, s. 807), Nesâî (siyam 42/3, IV, 162-3), İbn Mâce (no. 1638, 3823), İbn Hibbân (no. 3413, 3415), el-Hakîm (I, 378) ve Beyhakî (IV, 235,273, 304)




Ebû Ubeyde radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır."


(Bu hadisi Nesâî (siyam 43, IV, 167), Yahya b. Habîb b. Arabî an Hammâd an Vâsıl an Beşşâr b. e. Seyfani'l-Velîd b. Abdirrahman an İyâd b. Gutayfan Ebî Ubeyde senedi ile tahrîc etti. Münzirî'ye göre isnadı hasendir (Tergîb II, 147).
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)


Mu'cemu'l-Evsat'ta şu ek vardır: Denildi ki: "Onu ne ile zedeler?" "Yalan ve gıybetle" buyurdu.



Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: Dedim ki:
"Ya Rasûlullah! Bana Allah'ın beni yararlandıracak olduğu bir şeyi emret!" şöyle buyurdu:
"Oruç tutmalısın, çünkü oruç gibisi (bir ibadet) yoktur."


( Bu hadisi Nesâî (siyam 43/1-4, IV, 165-6), Recâ b. Hay-ve an Ebî Umâme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)
Resim
Kullanıcı avatarı
ceylin
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 213
Kayıt: 15 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen ceylin »

Babacım nurye ablam gönüllerinize sağlık maşallah barekallah . . .
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/ucankuslar.gif[/img]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/colyuru_1.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ceylin CANım ÖZletiryorsunuz kendinizi OKUduğunuz için bizde teşekkür ederiz.
DAİM MUHAMMEDİ güzelliklerde OLmanız dileğiyle....
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Hakan yazdı:Enes ibni Mâlik Radiyallâhu Anh’tan rivayet edilen bir hadiste, Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem orucu rahat tutmanın en kolay yolu konusunda şu tavsiyede bulunuyorlar:

“Dört şey yapan kişi orucu gayet rahat tutar: İftarı su ile açması, sahuru terk etmemesi, öğle istirahatını terk etmemesi, güzel koku kullanması.”

(Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadis No: 957)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Gul yazdı:Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) orucunu açtığı zaman şöyle dua etmişti :

اللّٰهُمَّ لَكَ صُمْتُ وَ عَلَى رْزْقِكَ أفْطَرْتُ

: Allahümme leke sumtu ve alâ rizkike’ftartü :

“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum. Rızkınla orucumu açtım!”


(Ebu Davud, 2358; İbnü’s- Sünnî, 273)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim---- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden yüz yıllık mesafe uzaklaştırır."


(Bu hadisi Ne.sâî (siyam 45/4, IV, 174), Mahmûd b. Hâlid an Muh. b. Şuayb an Yahya b. el-Hâris ani'l-Kâsım Ebî Abdirrahman an Ukbe senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim--- Utbe bin Abdillah es-Sülemî radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Allah yolunda farz orucu olarak bir gün oruç tutarsa Allah, onu cehennemden, yerler ve gökler arasındaki mesafe kadar uzaklaştırır. Kim de bir gün nafile olarak oruç tutarsa, Allah ondan cehennemi gök arası kadar mesafe uzaklaştırır."


[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebfr'de leyyin bir isnadla.]
(İsnadında yer alan Vâkidî, hakkında ihtilaf olan meşhur bir râvidir (Mecma'III, 194).
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim---- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cennette Reyyân adında bir kapı vardır. Bu kapıdan oruçlular çağırılır. Kim oruçlulardan ise oraya girer, giren ise asla susamaz."


[Buhârî ve Müslim]
( Bu hadisi Buhârî (savm 4, II, 226; bed'ul-halk 9, IV, 88), Müslim (siyam 166, s. 808) ve Tirmizî (no. 765), Ebû Hazım tın Sefil b. Sa'd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim---- Zeyd bin Hâlid radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden ecir alır."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 807) ve İbn Mâce (no. 1746), Atâ b. e. Rebâh an Zeyil b. Hâlid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isandı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Harp edin ki, ganimet elde edesiniz; oruç tutunuz ki sıhhat bulaşınız, sefere çıkın ki zengin olasınız!"


[Taberânî, Mu 'cemu'l-Evsat'ta.] [9] Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerden oluş-muştur (Mecma'III, 179).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Ebû Ümâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu¬ğunu rivayet etmiştir:
"Allah'tan korkun, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekâtını gönül hoşluğu ile verin, idarecilerinize itaat edin ki, Rabbinizin Cennetine giresiniz".

(Tirmizî, Cuma: 80; Müsned, 5:251,262.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden yüz yıllık mesafe uzaklaştırır."


(Bu hadisi Ne.sâî (siyam 45/4, IV, 174), Mahmûd b. Hâlid an Muh. b. Şuayb an Yahya b. el-Hâris ani'l-Kâsım Ebî Abdirrahman an Ukbe senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim--- Utbe bin Abdillah es-Sülemî radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Allah yolunda farz orucu olarak bir gün oruç tutarsa Allah, onu cehennemden, yerler ve gökler arasındaki mesafe kadar uzaklaştırır. Kim de bir gün nafile olarak oruç tutarsa, Allah ondan cehennemi gök arası kadar mesafe uzaklaştırır."


[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebfr'de leyyin bir isnadla.]
(İsnadında yer alan Vâkidî, hakkında ihtilaf olan meşhur bir râvidir (Mecma'III, 194).
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim--- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cennette Reyyân adında bir kapı vardır. Bu kapıdan oruçlular çağırılır. Kim oruçlulardan ise oraya girer, giren ise asla susamaz."


[Buhârî ve Müslim]
( Bu hadisi Buhârî (savm 4, II, 226; bed'ul-halk 9, IV, 88), Müslim (siyam 166, s. 808) ve Tirmizî (no. 765), Ebû Hazım tın Sefil b. Sa'd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)




Resim--- Zeyd bin Hâlid radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlu¬nun ecri gibi —oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden—ecir alır."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 807) ve İbn Mâce (no. 1746), Atâ b. e. Rebâh an Zeyil b. Hâlid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isandı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)



Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Harp edin ki, ganimet elde edesiniz; oruç tutunuz ki sıhhat bulaşınız, sefere çıkın ki zengin olasınız!"


[Taberânî, Mu 'cemu'l-Evsat'ta.] [9] Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerden oluş-muştur (Mecma'III, 179).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim---- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır."


[Altı hadis imamı,]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 807) ve İbn Mâce (no. 1746), Atâ b. e. Rebâh an Zeyil b. Hâlid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isandı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/40.)



Resim---- İmam Ahmed şunu da ekledi "Ertelediği günahları da."

(Bu ziyade ile Ahmed (II, 385), Affân an Hammâd b. Seleme an Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti. Münzirî'ye göre isnadı hasendir (Tergîb II, 90).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/41.)



Resim---- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ramazan ayı girdiği zaman Cennet kapılan açılır; cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur."


[Buhârî, Müslim, Muvatta' ve Nesâî]
(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 59, s. 310), Ahmed (II, 378, 357), Dârimî (II, 26), Buhârî (savm 5, II, 227), Müslim (siyam no. 1, s. 758), Nesâî (siyam 3/1-2, IV, 126-7) ve İbn Huzeyme (no. 1882), Ebû Süheyl b. Mâlik an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;
Abdürrezzâk (no. 7384), Ahmed II, 281), Buhârî (savm 5, VI, 227; bed'ul-halk 11/8, IV, 92), Müslim (siyam no. 2, s. 758), Nesâî (siyam 4, IV, 127-128) ve İbn Hibbhan (no. 3425), ez-Zührî an İbn ebî Ene s an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/41.)



Resim---- Tirmizî'de yer alan bir rivayette: "Ramazanın ilk gecesi olduğu zaman, Cehennem kapıları kapanır, onun hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları açılır, o kapılardan hiçbiri kapanmaz. Münâdi şöyle seslenir:
“Ey hayır isteyen gel, koş! Ey şer isteyen, (Kötülüklere karşı) kendini tut!" O ayda Al-lah'ın cehennemden azatlıları vardır. Bu, Ramazan bitinceye dek her gece vâki olur."


(Bu rivayeti Tirmizî (no. 682) ve İbn Mâce (no. 1642), Ebû Kureyb an Ebî Bekr b. Ayyaş ani'l-A'meş an Ebî Salih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî bu rivayet hakkında "garîb" hükmü vermiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/41.)



Resim---- Enes radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e sordular: "Ramazan'dan sonra hangi oruç üs-tündür?"
Cevap verdi: "Ramazan'a ta’zim etmek için Şa'bân (ayında tutulan) oruç."
"Hangi sadaka (zekât) efdaldir."
"Ramazan da verilen sadaka (zekât) efdaldir" buyurdu.


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 663), Muh. b. İsmaîl an Mûsîı b. İsmaîl an Sadaka b. Mûsâ an Sabi/ an Enes senedi ile tahrîc etti ve "bu hadis garîbtir; Sadaka hadiste güçsüçdür" dedi. Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/41.)



Resim---- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Her iftar zamanı Allah'ın azatlıları vardır."

[Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de.]
(Bu hadisi Ahmed (V, 256), İbn Nümeyr ani'l-A'meş an Hüseyn (b. Vâkid) el-Horâsânî an Ebî Gâlib an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti. Münzirî'ye göre isnadında bir beis yoktur; A'meş'in Hü-seyn'den rivayeti ise "büyüklerin küçüklerden rivayeti" nev'indendir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/41.)



Resim---- Ümmü Umâre bint Kâ'b el-Ensâ-riyye radiyallahu anhâ'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Oruçlunun yanında oruç tutmayanlar yemek yediklerinde, melekler onun için (sabrına karşılık) Allah'tan mağfiret dilerler."


(Bu hadisi üç ayrı senedle Tirmizî (no. 784-6) ve İbn Mâce (no. 1748), Habib b. Zeyd an Leylâ an ceddetihî Üm-mi Umâre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.)


Resim---- Bureyde radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Bilâl'e: "Ey Bilâl, yemek (yiyelim)" buyurdu.
"Ben oruçluyum" dedi.
"Biz rızıklanmızı yiyoruz. Bilâl'in rızkının fazlası cennettedir. Ey Bilâl! Oruçlunun kemiklerinin teşbih çektiğini, meleklerin de onun için, yanında yemek yendikçe Allah'tan mağfiret dilediklerini biliyor musun?.


(Bu hadisi İbn Mâce (no. 1749), Muh. b. el-Musaffâ an Bakiyye an Muh. b. Abdirrahman an Süleyman b. Bü-reyde an ebîhî senedi ile tahrîc ettiler.)


Resim---- Sinan bin Senne el-Eslemî radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yemek yiyip şükreden, oruç tutup sabreden gibi sevap alır."


(Bu hadisi İbn Mâce (no. 1765), İsmaîl b. Abdillah er-Rakkî an Abdillah b. Ca'fer an Abdilazîz b. Muh. an Muh. b. Abdillah b. e. Hurre an ummihî Hakîm b. e. Hurre un Sinan senedi ile tahrîc etti.
Sindî, isnadının sahîh olduğunu, râvilerinin de güvenilir kimselerden oluştuğunu söylemiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/42.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim

Resim--- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile yirmi dokuz gün oruç tuttuk. Onunla tuttuğumuz oruç çoğu kez otuz gündü."

([Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2322), Tirmizî (no. 689) ve İbn Mâce (no. 1658), İbn e. Zaide an İsâ b. Dinar an ebîhî an Amr b. el-Hâris b. Dırâr an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)


Resim--- Hafsa radiyallahu anhâ'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Fecirden önce oruca niyet etmeyen kimsenin orucu yoktur."


[Sünen ashabı]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2454), Tirmizî (no. 730), Nesâî (siyam 68/1-5, IV, 196-7) ve İbn Mâce (no. 1700), Abdullah b. e. Bekr ani'z-Zührî an Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî an Hafsa asl-ı senedi ile merfû olarak tahrîc ettiler.)



Resim--- Âişe radiyallahu anhâ'dan:
Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdi ve: "Yanınızda (yiyecek) bir şey var mıdır?" diye sordu. Ben: "Hayır" deyince, "Öyleyse ben oruç tutacağım" dedi. Sonra bize başka bir gün geldi. Ona: "Bize hays (un ve yağla karışık hurma yemeği) hediye edildi" dedim.
"Bana onu getirin, oruçlu sabahladım" dedi ve Sonra yedi.


[Müslim ve Sünen ashabı.]
(İlk rivayet Müslim'in lafzı (siyam no. 170), ikinci lafız Nesâî'nin lafzıdır (siyam 67/2, IV, 194). Bu hadisi Müslim (siyam no. 169-170, s. 808-9), Ebû Dâvud (no. 2455), Tirmizî (no. 733-4) ve Nesâî (siyam 67/4-7, IV, 194-5), Talha b. Yahya an Âise binti Talha an Âise asl-ı senedi ile;
Nesâî (siyam 67/1-3, IV, 193-4) ve İbn Mâce (no. 1701), Talha b. Yahya an Mücâhid an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- Diğer bir rivayet: Dedim ki: “ Ey Allah’ın Resulü! Oruçluyken yanıma girdin.Sonra hays yedin.” “ Evet ey Aişe! Bu ramazan orucunun dışında ya da Ramazan orucunun kazasının dışında nafile orucu tutan, malının bir kısmını sadaka için ayırıp da sonra ondan istediğini verip istediğini de kendisine alıkoyan kimse gibidir” buyurdu.

(İlk rivayet Müslim'in lafzı (siyam no. 170), ikinci lafız Nesâî'nin lafzıdır (siyam 67/2, IV, 194). Bu hadisi Müslim (siyam no. 169-170, s. 808-9), Ebû Dâvud (no. 2455), Tirmizî (no. 733-4) ve Nesâî (siyam 67/4-7, IV, 194-5), Talha b. Yahya an Âise binti Talha an Âise asl-ı senedi ile;
Nesâî (siyam 67/1-3, IV, 193-4) ve İbn Mâce (no. 1701), Talha b. Yahya an Mücâhid an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- Ümmü Hani radiyallhu anha’dan:
Allah Resülu sallalahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyordum.Bir su getirdiler, içti.Sonra bana da ikram etti; ben de içtim.Sonra dedim ki: “Bir günah işledim.Benim için Allah’tna mağrifet dile!” “Nedir o?” diye sordu:
“Orucumu bozdum.”
“Bu tuttuğun bir kaza orucu muydu?”
“Hayır.”
“Öyleyse bu sana zarar vermez” buyurdu.


(Her iki lafız da Tirmizî'ye aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2456) ve Tirmizî (no. 731), farklı tariklerle Ümmü Hânî'den tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- Diğer bir rivayette: “Nafile orucu tutan nefsinin mutemedi ya da kumandanıdır; ister oruç tutar, isterse orucunu bozar.”

[Ebu Davud ve Tirmizi]
(Her iki lafız da Tirmizî'ye aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2456) ve Tirmizî (no. 731), farklı tariklerle Ümmü Hânî'den tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan (Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Kim kusmaya yenik düşerse, orucunu kaza etmesin; ama kim kasten kusarsa, orucunu kaza etsin.”


[Ebu Davud ve Tirmizi]
(Bu hadisi Ahmed (II, 498), Dârimî (II, 14), Ebû Dâvud (no. 2380), Tirmizî (no. 720), İbn Mâce (no. 1676), İbn Huzeyme (no. 1960-1), İbnu'l-Cârûd (s. 198), Tahâvî (II, 97), tbn Hibbân (no. 3509), Dârekutnî (II, 184), el-Hâkinı (1,426; Buhârî ile Müslim'in şartınca sahîh") ve Beyhakî (IV, 219), Hisâm b. Hassan an Muh. b. Şîrîn an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî isnadı hakkında "hasen garîb" hükmünü verdikten sonra Ebû Hureyre'den başka kanalla da bu hadisin rivayet olunduğunu, ancak o tarikin sahîh olmadığını ilave etmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- Ebu Said radiyallahu anh’dan:
(Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Üç şey oruçlunun orucunu bozmaz: Kan aldırmak, kusmak ve ihtilam olmak.”


[Tirmizi]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 719), Muh. b. Ubeyd el-Muhâri-bîan Abdirrahman b. Zeydb. Eşlem an ebîhîan Atâ b. Yesâr an EbîSaîd senedi ile tahrîc etti. Abdurrahman, zayıf bir râvidir. Tirmizî, hadisin bu haliyle mahfuz olmadığını söyledi. Nitekim Derâverdî ve gayrisi Zeyd b. Eslem'in mürseli olarak rivayet etti. Ebû Dâvud, ise an Zeyd b. Eşlem an raculin min ashâbi'n-Nebî senedi ile tahrîc etti. Bu hadisin sahîh tariki olarak Ebû Hatim ve Ebû Zür'a son tariki tercih etmişlerdir (Neyi IV, 215).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- Ma’dan bin Talha, Ebu’d-Derda radiyallahu anh’dan:
“Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem kustu ve bunun üzerine orucunu bozdu.” O da bunu Sevban’a anlatınca “Ebu’d-Derda doğru söyledi, ben ona abdest suyu döktüm” dedi.


([Ebu Davud ve Tirmizi] [47] [47] Bu hadisi Ahmed (V, 277,195; VI, 443), Dârimî (II, 14), Ebû Dâvud (no. 2381), Tirmizî (no. 87), İbnu'l-Cârûd (s. 15), İbn Huzeyme (no. 1956-9), İbn Hibbân (Mevâ-rid (no. 908), Dârekutnî (I, 159), el-Hâkim (I, 426) ve Beyhakî (IV, 220), Yaîs b. el-Velîd an ebîhî an Ma'dân b. Talha asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İbn Mende diyor ki: "İsnadı muttasıl ve sahihtir. İsnadında ihtilâf olduğu için Buhârî ile Müslim kitaplarına almamışlardır" (Neyi IV, 216).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- İbn Abbas radiyallahu anh’dan
“Rasûlullah sallahu aleyhi ve sellem, hem ihramlı, hem de oruçlu iken kan aldırırdı.”


[Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi]
(Bu hadisi Tayâlisî (no. 2700), Abdürrezzâk (no. 7541), Şâfıî (Sünen s. 62), Ahmed (1,215,222,286), Ebû Dâvud (no. 2373), Tirmizî (no. 777), İbn Mâce (no. 1682, 3081), Ebû Ya'lâ (no. 2471), Taberânî (no. 12137-41), Tahâvî (II, 101) ve Beyhakî (IV, 263, 268), Yezîd b. e. Ziyâd an Miksem an İbn Abbâs asl-ı senedi ile; Ahmed (I, 315), Tirmizî (no. 776) ve Tahâvî (II, 101), Habîb b. eş-Şehîd an Meymûn b. Mihrân an İbn Abbâs asl-ı senedi ile;
Buhârî (savm 32, II, 237; tıbb 11, VII, 14), Ebû Dâvud (no. 2372), Tirmizî (no. 775), Taberânî (no. 11869), İbn Hibbân (no. 3523), el-Hâkim (I, 429) ve Beyhakî (IV, 2637, Eyyûb an İklime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/45.)




Resim--- İbn Ebî Leyla radiyallahu anh'dan, o da bir sahâbîden:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına acıyarak (oruçlu iken) kan aldırmayı ve iftarsız peşpeşe oruç tutmayı yasakladı. Kendisine denildi ki: "Yâ Resûlallah, ama sen iftar etmeden peşpeşe birkaç gün oruca devam ediyorsun." Şöyle buyurdu: "Ben sahur vaktine kadar oruca devam ediyorum, ama Rabbim beni doyuruyor ve suya kandırıyor."


[Ebû Dâvud]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2374), Ahmed b.Hanbel an İbn Mehdî ani's-Sevrî an Abdirrahman b. Abis an İbn ebî Leylâ senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/46.)




Resim--- Râfi' bin Hadîc radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Hacamat ettirenin de, hacamat yapanın da orucu bozulur."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 774) ve İbn Hibbân (Mevârid no. 902), Abdurrezzâk an Ma'mer an Yahya b. e. Kesîr an İbrâhîm b. Abdillah b. Kâriz ani's-Sâib b. Yezîd an Rafı' asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/46.)




Resim--- Abdurrahman bin en-Nu'mân bin Ma'bed radiyallahu anh'dan, o da babasından, o da dedesinden:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, uyku sırasında miskle kokulandırılmış sürme çekmeyi emretti. Ancak «Oruçlu olan bundan sakınsın» buyurdu."


[Ebû Dâvud]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2377), en-Nüfeylî an Alî b. Sabit an Abdirrahman b. en-Nu'mân b. Ma'bed b. Hev-ze an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti. Ebû Davud'a göre Yahya b.)



Resim--- Enes radiyallahu anh'dan:
"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek-. «Ey Allah'ın Resulü gözüm ağnyor; (oruçlu iken) sürme çekebilir miyim?» diye sordu; «Evet» buyurdu."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 726), Abdüla'lâ b. Vâsıl ani'l-Hasan b. Atiyye Ebî Âlike an Enes senedi el tahrîc etti. Daha sonra Tirmizî: "Enes hadisinin isnadı güçsüzdür, Ebû Âtike de zayıftır. Ayrıca bu bâbta Peygamber'den sahîh bir hadis de rivayet olunmamıştır" demiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/46.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
oruçlu iken hanımını öper ve onu severdi. Ama o şehvetine hepinizden daha hâkimdi."


[Ebû Dâvud hariç, Altı hadis imamı.]
(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 14, s. 292), Buhârî (savm 24/1, II, 233) ve Müslim siyam no. 62, s. 776), Hisâm b. Urve an ebîhî an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 70-71, s. 778), Ebû Dâvud (no. 2383), Tirmizî (no. 727) ve İbn Mâce (no. 1683), Ziyâd b. İlâku an Amr b. Meymûn an Âise asl-ı senedi ile; Buhârî (savm 23, II, 233), Müslim (no. 65-68, s. 777), Ebû Dâvud (no. 2382) ve Tirmizî (no. 729), İbrâhîm an Alkame ve'l-Esved an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 64, s. 777) ve İbn Mâce (no. 1684), Ubeydullah b. Ömer ani' l-Kâsım b. Muh. an Âise asl-ı senedi ile)




Resim--- Diğer rivayette:
"İkimiz de oruçlu iken beni öperdi."


(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 14, s. 292), Buhârî (savm 24/1, II, 233) ve Müslim siyam no. 62, s. 776), Hisâm b. Urve an ebîhî an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 70-71, s. 778), Ebû Dâvud (no. 2383), Tirmizî (no. 727) ve İbn Mâce (no. 1683), Ziyâd b. İlâku an Amr b. Meymûn an Âise asl-ı senedi ile; Buhârî (savm 23, II, 233), Müslim (no. 65-68, s. 777), Ebû Dâvud (no. 2382) ve Tirmizî (no. 729), İbrâhîm an Alkame ve'l-Esved an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 64, s. 777) ve İbn Mâce (no. 1684), Ubeydullah b. Ömer ani' l-Kâsım b. Muh. an Âise asl-ı senedi ile;
Tirmizî (no. 728), el-Adenî an VekT an İsrail an Ebî İs-hâk an Ebî Meysere an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 68-69, s. 777-8), İbrâhîm ani'l-Esved (ve Mesrûk) an Âise asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 2386), Muh. b. İsâ an Muh. b. Dînâr an Sa'd b. Evs an Misda' Ebî Yahya an Âise senedi ile; Müslim (no. 63, s. 776), İbn Uyeyne an Abdirrahman b. el-Kâsım an ebîhî asl-ı senedi ile; Mâlik, belâğan (siyam no. 18, s. 292); Ebû Dâvud (no. 2384), Muh. b. Kesîr an Siifyân an Sa'd b. İbrâhîm an Talha b. Abdillah b. Osman an Âise senedi ile;
Müslim (no. 69, s. 778), İbn e. Şeybe ani'l-Hasan b. Mûsâ an Şeybân an Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ömer b. Abdilazîz an Urve an Âise senedi ile tahrîc ettiler.
Lafızlar Ebû Davud'a aittir. Sıra ile: 2382,2384, 2386.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/46.)




Resim--- Diğer rivayet: "(Âişe'nin) dilini emerdi."

(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 14, s. 292), Buhârî (savm 24/1, II, 233) ve Müslim siyam no. 62, s. 776), Hisâm b. Urve an ebîhî an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 70-71, s. 778), Ebû Dâvud (no. 2383), Tirmizî (no. 727) ve İbn Mâce (no. 1683), Ziyâd b. İlâku an Amr b. Meymûn an Âise asl-ı senedi ile; Buhârî (savm 23, II, 233), Müslim (no. 65-68, s. 777), Ebû Dâvud (no. 2382) ve Tirmizî (no. 729), İbrâhîm an Alkame ve'l-Esved an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 64, s. 777) ve İbn Mâce (no. 1684), Ubeydullah b. Ömer ani' l-Kâsım b. Muh. an Âise asl-ı senedi ile;
Tirmizî (no. 728), el-Adenî an VekT an İsrail an Ebî İs-hâk an Ebî Meysere an Âise asl-ı senedi ile; Müslim (no. 68-69, s. 777-8), İbrâhîm ani'l-Esved (ve Mesrûk) an Âise asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 2386), Muh. b. İsâ an Muh. b. Dînâr an Sa'd b. Evs an Misda' Ebî Yahya an Âise senedi ile; Müslim (no. 63, s. 776), İbn Uyeyne an Abdirrahman b. el-Kâsım an ebîhî asl-ı senedi ile; Mâlik, belâğan (siyam no. 18, s. 292); Ebû Dâvud (no. 2384), Muh. b. Kesîr an Siifyân an Sa'd b. İbrâhîm an Talha b. Abdillah b. Osman an Âise senedi ile;
Müslim (no. 69, s. 778), İbn e. Şeybe ani'l-Hasan b. Mûsâ an Şeybân an Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ömer b. Abdilazîz an Urve an Âise senedi ile tahrîc ettiler.
Lafızlar Ebû Davud'a aittir. Sıra ile: 2382,2384, 2386.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/46.)




Resim--- Ömer radiyallahu anh' dan:
Oruçlu iken neşelenip (hanımımı) öptüm ve dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Bugün ben büyük bir iş yaptım."
"Oruçlu iken ağzını su ile çalkalasan bir şey olur mu?" diye sordu.
"Bunda bir sakınca olmaz. "
"Öyleyse bunda da bir sakınca yoktur" buyurdu.


(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2385) ve İbn Hibbân (no. 905), Leys b. Sa'd an Bükeyr b. Abdillah an Abdilmelik b. Saîd an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Bu hadis, Nesâî'ye göre münkerdir. Bezzâr, Ömer'den sadece bu tarik ile geldiğini söylemiştir. İbn Huzeyme ve el-Hâkim de Sahîh'lerinde tahrîc ettiler (Neyi IV, 222).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/46.)




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam oruçlu iken hanımı ile sevişmesinin hükmünü sordu; ona müsaade etti. Derken başka birisi geldi ve aynı soruyu sordu, fakat ona bunu yasakladı. Bir de baktık ki, müsaade ettiği kişi yaşlı, yasakladığı kişi ise delikanlı genç değil mi!"

[İkisi de Ebû Davud'a aittir.]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2387), Nasr b. Alî an Ebî Ahmed «z-Zübeyrî on İsrail an Ebî'l-Anbes el-Hâris b. Ubeyd ani'l-Eğarr an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti. Yahya b. Maîn'e göre râvilerinden Ebû'l-Anbes sebebiyle isnadı zayıftır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/47.)




Resim--- Nâfi' radiyallahu anh'dan:
"İbn Ömer, oruçluyu öpmek ve onunla sevişmekten menederdi."


[Mâlik]
(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 20, s. 293), an Nâf an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/47.)
Resim
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

sev-guzel yazdı:ORUÇ'UN ESRÂRI

Oruç, insan ruh ve maddesinin ilâhi banyosudur.
Oruç, vehleten aç durmak gibi gelir insana.
Aç durmakla cesed zevk duyarsa, oruç'un mânâsı ortaya çıkar...
Açlıktan sıkıntı duymak, hakiki oruç mânâ ve mefhumunun dışındadır.
Oruç, cesed ile ruh tevhidini husule getirmektir.
Mukaddes Kur'ân-ın Bakara Sûresi'nde 183 üncü âyet yâni,
ALLAH sözleri diyor ki: “Ey imân edenler!”
Buradaki İmân edenler, kâinatta aczini bilerek gaybe inananlar demektir.
Gaybe inanmak çok güç, çok zor bir başarıdır, insan oğluna...
Mantık ve havas'a hitabetmeyen şeylere inanmak çok müşkül bir iştir.
“Bu oruç ile ta ki günâhlardan korunasınız.”
“Oruç size yazıldı, nasıl ki sizden evvelkilere yazılmıştır...”
Kulun ALLAH'a karşı olan şükrünü ifâ etmemesi ve bunda devâm etmesi edeb dışı bir iş olur ki buna günâh derler.
Günâhın cezasını Cenab-ı Hak kulun kendine bırakmıştır.
Günâh, inkâr ve red hududuna girerse, küfürdür.
Küfürün cezası ise, ALLAH tarafından verilir...
İnsanda bütün ilâhi esmâlar tecellî ettiği için, şükrün ifâsının tehiri, esmâları zedeler...
İnsan böylelikle, kendi kendini zedelemiş olur.
Yukarıdaki söylediğimiz emir ile oruç, ALLAH'a inananlara farz olmuştur.
Emirde “yazıldı” kelimesi ile büyük bir incelik ve hikmet ifâde edilmiştir...
“Yazıldı” kelimesinde “sizin canlılığınız, ruhunuz ve maddeniz bir murad ile halk edildi. Ve ona lüzumlu olan şeyler de, evvelce Âyetullah ve Sünnetullah ile tâyin edildi” mânâsı gizlidir.
Âyetullah: Esmâların tecellîsi, görünmesidir.
“HAYY” ile canlıyız “BASÎR” ile görürüz “SEMİ’ ’” ile işitiriz, ilaâhir...
Bunların devâmı için, bir takım kanunlar vardır.
Havadan oksijen alırız, su içeriz, gıda alırız, sıcak ve soğuğun tesirleri vardır.
Bunları saymak uzun sürer...
Bunların hepsi Sünnetullah'tır.
Yani tabiatta, câri, fizikî, kimyevî, meteorolojik her türlü değişmeyen kanun hâlindeki hâdisattır...
Emrin içinde Sünnetullah'tan zarar görülmemesi gizlidir.
Ruh ve maddeye lüzumlu olan bu “yazılış” şimdi size tatbik edesiniz diye emrolundu demektir.
Çalışmadan sonra dinlenme, uyku nasıl insan ve canlı için lüzumlu ise, oruç da, insana, yaradılışında lüzumlu olan hâdiseler arasında bulunur...
Oruç, uzviyetin her gün yapmağa ruhî ve fizyolojik olarak duyduğu mecburiyetlerin, bir anda irade ile durdurulup perhize geçmesidir.
Oruç, mecburi olarak, uzviyetin dinlenmeye sevk edilmesini sağlar.
Fakat emirin konulması, bu mecburiyette tehir olmasın diyedir.
Hastalıklarda, hastanın perhize konuluşu, onun iyiliği için bir mecburiyettir.
Oruç'un her sene başka bir ay ve mevsimde gelişi de dikkate yayandır.
Mevsim ve aylara göre doğanların karakter, bünye ve arzularını, beşerîyet hâlâ gazetelerde, kitaplarda tahlil etmektedir.
Yazımızın başında, cesed açlıktan zevk duyarsa diye bir söz ettik. Evet duyması lâzımdır.
Yemek helâldir, vücuda eziyet vermemek lâzımdır; gibi iftarda ve sahurda yemek hikâyelerini ileri sürüp, fazla yemek yemeği müdafaa, oburluk, tahammülsüzlük, sabır hasletlerini firenlemek kudreti olmayanların mütâlâaları olarak kabul edilir.
Tahammülsüzlük gösterenlere, hastalara zâten oruç farz değildir.
Bu hâlleri zail oluncaya kadar.
Oruçtan sabır, tahammül, kendine hâkimiyet, sinirlerini dizginlemek, kanaat miktarının ölçülmesi murad edilmektedir.
Hasta bir insana, normale avdeti için, doktor bir takım sıhhi tavsiyelerde bulunur.
Bunları yapması kendisi için faidelidir.
Başkası için değil.
Oruçta normal uzviyet için; ilâhî, sıhhî bir öğütün, emir şeklindeki tecellîsi gizlidir.
Yapabilene ne mutlu...
Orucu süsleyen bir takım âdabı muaşeret de vardır.
Vakti, şartlan, sünnetleri, orucun sahih oluşunu sağlayan, öyle olması muhakkak lâzım gelen kaideleri mevcuddur.
Orucu bozacak hâller; oruca niyet etmiş temiz insanların bilmesi ve riâyet etmesi mecburiyeti olan hususlardır ki, bunları bilmeden, zâten oruca girilemez...
Oruçta, insanın, helâl yemeğinden, arzularından, isteklerinden ruhen ve maddeten ayrılıp sıyrılarak, yükseklere tırmanışı gizlidir.
Bu yükselişteki zevk, insanın anlama ve kavrama derecesine göre değişir.
Bu dereceye göre de uzviyetin bir dinlenme ve tasfiyesi husule gelmektedir.
Vehleten bu hakikatları reddedebilirsiniz.
Fakat mes’ele öyle değildir.
Biraz sabrediniz ve her şeye itiraz ile yüklü olmayınız...
Oruç tutanlara hürmet etmek, insana yakışan en büyük fazilet tezahürüdür.
Tutmayana da bu zevkten mahrum olmanın vereceği ölçü ile bakmalıdır.
Oruçlu bir insanın, büyük bir sabır ve sükûn heykeli gibi, daima sakin ve etrafına gâyet rahîm ve şefkatli olması, orucun kıymet ve derecesi ile ölçülür.
Yemeğe hasret açgözlülüğü, etrafına çatmak asabiyeti gibi hâller izhar edip bocalıyan hakiki oruç tutmuş olmaz.
O ancak sabahtan akşama kadar beyhude yere aç durmuş olur ki bu orucun mânâsına bile yanaşmaz.
Uzviyet açlığın vereceği aksülamellerin doğuracağı faideye kavuşabilmesi için tamamiyle sakin ve gevşemiş olmalıdır.
Asabiyet, bu muvazeneyi hemen bozar, asabî insanlarda mide ağrıları, iştahsızlıklar malûmdur.
Oruç'da Er REZZAK esmâsı, kemâl-i edeb ve ta’zimle bir tarafa bırakılıp “HAYY esmâsı ile” Hay'ın menba’ı olan Hayyü lâyemut’un huzuruna çıkmak vardır.
Oruçluda akşama doğru bir zevk hissi başlar. Bu his:
1 - Uzviyetin yemeğe karşı duyduğu hasretin giderileceğini ruh vasıtası ile öğrendiği için, vücuddaki hafiflik zevkidir.
Bu zevk makbul değldir.
Zira bu memnuniyet verdiği itaattan duyulan mecburi uzvi açlığın bağırışıdır.
2 - Ruhun duyduğu hafiflik ve dumanlanmadır ki bu da riyâzatın uzviyet ve ruha vereceği hasletlerin, manevî yükselişin disiplinine alışmamış insanların, bir emri yerine getirmelerinden doğan, tatlı bir iştir.
Bunun da arkasında, yine uzviyetin gizli açlık feryadının, edeben teskin edilişindeki çabalama mevcuddur.
Hâlbuki orucun ve az yemenin hikmeti, mânevi âlem hazinelerinin kilididir.
Bâtın gönül pınarları, açlık ve oruç bereketi ile fışkırır.
Herkesin aynada gördüklerinden daha fazlasını, bir tuğla parçasında görebilirsiniz.
Hakiki oruçlu bir insanda:
Simâda Er-RAHÎM esmâsının tatlı soluk rengi, gözlerde ötelerin ötesine bakan tatlı bir hâlâvet, dilde fazilet, adalet, şefkat ve doğruluk süzgecinden süzülmüş, inci gibi kelime ve sesler doludur.
Ne mutlu böyle insana!
HAYY esmâsının tecellîsi olan insan, bu esmâyı Er REZZAK esmâsı ile değil de HAYY’ı, hay ile beslerse daima hay olur.
Ecel, insana Er REZZAK esmâsının hay’dan elini çektiği dakikada gelir.
HAYY’ı, hay ile besleyen insan daima hay olur.
Mevlâna on yedi gün gece ve gündüz ağzına bir şey koymamış ve onsekizinci günü:
“Öyle bir hamle yaptım, uçtum, uçtum hayyü lâyemuta kavuştum.” diye bağırmıştır.
Oruçla, HÂLİK bu ince kavuşma yolunu, müminlere hediye etmiştir.
Anlayana ne mutlu....
“Ölmeden evvel ölmek!” tebşir-i Peygambersi:
“Er REZZAK ile değil hay ile HAYY’ı devâma çalışınız. O zaman daima hay olursunuz” demektir.
Bu bir sırdır.
Anlaması güçtür.
Güç kelimesi perdelerle örtülü olduğu için kullanılmıştır.
Murad-ı İlâhî böyledir.
Bu muradda büyük ve büyüklerin büyüğü bir hikmet gizlidir.
“HÂLİK’le öyle anlarım olur ki aramıza melek-i mukarreb bile giremez.”
Buyuran Resûl-i. Ekrem'in:
“Bir ok yayı kadar yanaştı.” sözü, dinin asıl nüvesini teşkil etmektedir.
Bütün bu yoldakiler, bunu hâl ve anlama peşindedirler.
Onun için :
“Oruç benimle kulum arasındadır, mükâfatını bizzât ben vereceğim.” buyurulmuştur.
HAYY ile her şey vardır.
Bütün esmâlar HAYY'ın vasıflarıdır.
Bir tane de vardır ki bunların hepsinin ismidir, ona da “İsm-i Azam” derler.
“Şu mudur? bu mudur?” diye uğraşma.
Bir şeyi insan görür, tutar, anlar ve inanır.
Fakat bu anlamada şüphe ve şek bulunduğu zaman. “bu mudur? şu mudur?” diye mırıldanır. Hakiki isimde mütereddittir.
Ondan dolayı hakiki çağrıyı yapamadığından, büyük istifâde ve visale kavuşamaz...
ALLAH yolunda ölenler ölmemişlerdir.
ALLAH yolunda ölenler kimlerdir.
Hiç düşündünüz mü?
ALLAH'ın her canlıya bilaistisna verdiği Er REZZAK'tan zorla nasibini kesmek arzusunu taşıyanlardır.
Bunlar binbir türlü vesilelerle ve perdeli şekillerle Hay’lıklarını HAYY ile birleştirip, ortadan Er REZZAK esmâsının kaldırılmasına uğraşanlardır.
Bir çok hastalıklarda perhiz, hastanın iyi olmasında en büyük âlimdir.
Bu HAYY'ın Hay'dan medet dileyerek, boşalan enerji akümülâtörünü doldurması demektir.
HAYY’ı, Hay ile beslemeğe uğraşanlar ise, Velîlerdir.
Huzura çıkmak için rızkın mahsûlleri temizliği bozar.
Temizliği tazelemek lâzımdır.
Bunlardan anlıyan için, büyük hakikat ve huzur kapıları görünür, işte bu kadar...
Hikâyenin anahtar deliği oruç'tur.
Oruç'un kıymetini bilmeğe ve bunda devâmlı olmağa gayret etmek gerektir.
Amma: “Ben yapamıyorum!” diyeceksen, bu meydanlarda dolaşmağa bakma...
Bu meydanlar çok hoştur, çok tatlıdır, fakat tehlikesi de çok ve anidir...
ALLAH kimseyi zorlamaz.
Verdiği Hay parçasının hürmetine orucu “Yazılmak” kelimesi ile emir buyurmuştur.
Bu bize verilen HAYY’ın, ind-i ilâhiyede makbuliyetini artırmak, Hay’ın makarrı olan vücud için mecburiyetinin, gâyet müsamahakâr ve nezâket çerçevesi içinde “Yazıldı” Lafz-ı Mübâreki ile bildirmesidir.
Bu kelimede zorlama, korkutma yoktur.
Bu kadar nezaketle emir buyrulan oruçta nasıl büyük bir sır, derin bir hikmet, huzur ve felah olduğunu artık sîz düşününüz...
Ramazanınız mübârek olsun!...


(DR. MÜNİR DERMAN HZ.LERİ
ALLAH DOSDU DER Kİ 1)





“Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümüs siyamü kema kütibe alellezine min kabliküm lealleküm tettekun : Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara 2/183)


Zail : (Zâile) Geçen, geçici.Devamlı olmayan. Tükenen.
Avdet : Dönüş, geri gelme, dönme. Rücu'.
Uzviyet : Uzuv oluş. Canlılık. Canlı uzva ait.
Halavet : Tatlılık. Şirin olmak.
Tebşir : Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek.
Mukarreb : (Kurb. dan) Yakınlaşmış. Yakınlaştırılmış. Yakın. * Büyük zât veya padişah gibi kimselere hizmette yaklaşmış olan.
Nüve : Çekirdek, asıl, menba.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim oruçlu iken unutup yer, içerse orucunu tamamlasın. Çünkü Allah ona yedirmiş ve içirmiştir."


[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2398), Mûsâ h. İsmail an Hammâd an Eyyûb ve Habth ve Hisâm an Muh. b. Strtn an Ebî Hureyre senedi ile; Tirmizî (no. 721), Ebû Sııîd el-Eşacc an Ebî Hâlid el-Ahmer an Haccâc b. Artar an Katâde an İbn Şîrîn .... senediyle; Buhârî (savm 26, II, 234) ye Müslim (siyam 171, s. 809), Hisâm b. Hassan an İbn Şîrîn .... asl-ı senedi ile ile; Tirmizî (no. 722) ve İbn Mâce (no. 1673), Ebû Usâme an Avfan İbn Sirîn ve Hilâs an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/47.)



Resim--- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e unutarak yiyen veya içen oruçlunun hükmünü sordular. Ona orucunu kaza etmesini emretmedi ve şöyle buyurdu: "Bu, ancak Allah'ın ona yedirdiği bir yemektir."

[Taberânî, Mıı'cemu'l-Evsat'ta zayıf bir senedle.] [65] [65]
(Râvilerinden Muh. b. Ubeydillah el-Arzemî zayıftır (Mecma' III, 157).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/47.)



Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Ramazan'da unutarak yer ya da içerse, ona ne kaza lazım gelir ve ne de keffâ-ret."


[Taberânî, Mıı'cernu'l-Eysat'ta.]]
(Bu hadis, Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre tarikiyle gelmiştir. Bu tarik hasendir (Mecma' III, 158).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/47.)



Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu arih'âan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Ramazan ayına erişip de üzerinde kaza etmedik başka bir Ramazan orucu olursa, ondan (o Ramazan orucu) kabul olunmaz."


(Ahmed ve Taberânî, Mu'cemıı'l-Evsat'ta.)
(Bu hadisin râvileri İbn Lehî'a dışında Sahîh ricâlinden-dir. Heysemî bir başka yerde "isnadı hasendir" hükmü vermiştir (Mecma' III, 149; Feyd VI, 45).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"(Oruçlu) Eğer yalan sözü ve onunla ameli bırakmazsa, Allah'ın onu yemesini ve içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur."


[Buhârî, Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
(Bu hadisi İbnü'l-Mübârek (no. 1307), Ahmed (II, 505, 452), Buhârî (savm 8, II, 228; edeb 51, VII, 86), Ebû Dâvud (no. 2362), Tirmizî (no. 707), İbn Mâce (no. 1689), İbn Huzeyme (no. 1995) ve Beyhakî (IV, 270), İbn e. Zi'b an Saîd b. e. Saîd el-Makburî an ebîhi an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)




Resim--- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Nice oruçlu kimseler vardır ki oruçtan nasibi, sadece açlık ve susuzluktur. Nice gece namaz kılan vardır ki, hazzı sadece uykusuzluktur."


[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]
(Bu hadisin senedi hakkında Heysemî: "Bir beis yoktur" demiştir (Mecma' III, 202).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kocası yanında olan kadın, onUn izni olmadan (nafile) oruç tutamaz."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.] [71] [71]
(Bu hadisi Müslim (zekât no. 84, s. 711) ve Ebû Dâvud (no. 2458),Abdürrezzâk an Ma'meran Hemmâm b. Mü-nebbîh an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;Buhârî (nikâh 86, VI, 150), Tirmizî (no. 782) ve İbn Mâce (no. 1721), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)





Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz davet edildiği zaman icabet etsin. Oruçlu değilse yesin, oruçlu ise dua etsin." (Râvi) Hişâm dedi ki: "Hadisteki «felyusalli», («namaz kılsın» değil) «dua etsin» demektir."


[Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
(Bu hadisin lafzı Ebû Davud'a aittir. Bunu Müslim (siyam no. 159, s. 805-6), Ebû Dâvud (no. 2461) ve Tirmizî (no. 781), Siifyân b. Uyeyne an Ebfz-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 2460) ve Tirmizî (no. 780), Muh. b. Şîrîn an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)




Resim--- Âişe radiyallahu anhâ'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim bir haneye misafir olursa onların izni olmadan (nafile) orucu tutmasın."


[Tirmizî hadisin miinker olduğunu söyledi.]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 789), Bisr b. Muâ: an Eyyûb b. Vâkıd el-Kûfîan Hisâm b. Urve an ebîhlan Âise senedi ile; İbn Mâce (no. 1763), Muh. b. Yahya el-Ezdî an Mûsâ b. Dâvud ve Hâlid b. e. Yezîd an Ebî Bekr el-Medenî an Hisâm ... senedi ile tahrîc ettiler. Her iki sened hakkında Tirmizî zayıf hükmü vermiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)




Resim--- Süleyman radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim helâlinden oruçlu bir kimseyi yedirir, içirirse, melekler bütün Ramazan saatlerinde onun için istiğfar ederler. Cibril ise Kadir gecesinde onun için Allah'tan mağfiret diler."


[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebît'de ve Bezzâr.]
(Râvilerinden el-Hasan b. e. Ca'fer hakkında İbn Adî: "Onun sâlih hadisleri vardır, kendisi sadûktur"; Heysemî ise: "Hakkında menfî sözler sarfedilmiştir" demektedirler (Mecma' III, 157).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)




Resim--- Bezzâr şu ilaveyi yaptı: "Gözyaşları ve kalp yumuşaklığı ile rızıklandırıhr."
Dedim ki: "Oruçluya yedirecek bir şeyi yoksa."
"Bir parça ekmek, bir tadımlık süt, bir yudum su da mı bulamaz?"


(Râvilerinden el-Hasan b. e. Ca'fer hakkında İbn Adî: "Onun sâlih hadisleri vardır, kendisi sadûktur"; Heysemî ise: "Hakkında menfî sözler sarfedilmiştir" demektedirler (Mecma' III, 157).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/48.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim

Resim--- Enes radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır."


[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]
(Bu hadisi Buhârî (savm 20/2, II, 232), Müslim (siyam no. 45, s. 770), Tirmizî (no. 708), Nesâî (siyam 18/2, IV, 141) ve İbn Mâce (no. 1692), Abdülazîz b. Suheyb an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)



Resim---
el-Mikdâm bin Ma'dîkerb radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sahur yemeği yemelisiniz. Çünkü o, mübarek bir yemektir."


[Nesâî]
(Bu hadisi Nesâî (siyam 26/1, IV, 146), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an Bakiyye b. el-Velîd an Buhayr b. Sa'dan Hâlid b. Ma'dân ani'l-Mikdâm senedi ile tahrîc etti. Daha sonra bu hadisi Sevrî an Sevr an Hâlid kanalıyla mürsel olarak şevketti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)



Resim---Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Mü'minin sahur yemeği olarak hurma ne güzeldir!"


[Ebû Dâvud]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2345), Ömer b. el-Hasan b. İbr. an Muh. b. ebî'l-Vezîr an Muh. b. Mûsâ an Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)



Resim---Zeyd bin Sabit radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile sahur yemeği yedik, sonra namaza kalktık." Enes dedi ki: "(Zeyd'e) dedim ki: «Namaz ile sahur arasında ne kadar zaman geçti?»" Şöyle dedi: "Elli âyet miktarı."


[Buhârî ve Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]
(Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)



Resim---Zir bin Hubeyş radiyallahu anh'dan: Huzeyfe'ye dedik ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile hangi saatte sahura kalktınız?"
"Bayağı aydınlık idi; ne var ki, henüz güneş doğmamıştı" dedi.


[Nesâî]
(Bu hadisi Nesâî (siyam 20/1, IV, 142) ve İbn Mâce (no. 1695), Âsim an Zirr an Huzeyfe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)


Resim---İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sizden birini, Bilâl'in ezanı sahurundan alıkoymasın. Çünkü o, gece ezan okuyor, yahut sesleniyor ki, teheccüd kılanınız namazını bıraksın, uyuyanlarınız uyansın; söyle aydın-lanması da şafak değildir." Râvilerin bazıları dediler ki: "Avuçlarını bir araya getirip iki şe-hâdet parmağını uzatarak: «İşte böyle (aydın-lanana kadar)» buyurdu."
Diğer rivayette: "Yani fecir, genişliğine görünen aydınlıktır, uzunluğuna görünen aydınlık değildir."


[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]
(Bu hadisi Tayâlisî (no. 350), Ahmed (I, 386, 392, 435), Buhârî (ezan 13/1, I, 153; talâk 24, VI, 176; ahbânı'l-âhâd 1/2, VIII, 133), Müslim (siyam no. 39-40, s. 768), Ebû Dâvud (no. 2347), Nesâî (ezan 11, II, 11; siyam 30, III, 148), İbn Mâce (no. 1696), İbnu'l-Cârûd (s. 81, 196), İbn Huzeyme (no. 402,1928), Tahâvî (1,139), İbn Hibbân (no. 3459, 3463) ve Beyhakî (IV, 218; I, 381), Süleyman et-Teymî an Ebî Osman en-Nehdî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)


Resim---İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Şüphesiz Bilâl ezanı gece okuyor. Bu nedenle âmâ olan İbn Ümmü Mektûm ezan oku-yuncaya kadar yiyin, için!" Âmâ olan İbn Ümmü Mektûm o kadar (geç ezan okurdu ki) kendisine "Sabahladın, sabahladın!" denirdi.


[Ebû Dâvud hariç, Altı hadis imamı.]
(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 14, s. 74), an Abdiilah b. Dî-nâr an İbn Ömer senedi ile; Müslim (siyam no. 37, s. 768) ve Tirmizî (no. 203), ez-Zührî an Salim b. Abdiilah b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile; Buhârî (savm 17, II, 231) ve Müslim (siyam no. 38, s. 768), Ubeydullah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Mâlik (no. 15, s. 74), ani'z-Zührî an Salim senedi ile mürsel olarak tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Ömer radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Gece gelip, gündüz gittiği ve güneş battığı zaman, oruçlu iftar eder."


[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
(Bu hadisi Buhârî (savm 43/1, II, 240), Müslim (siyam no. 51, s. 772), Ebû Dâvud (no. 2351) ve Tirmizî (no. 698), Hisâm b. Urve an ebîhî an Âsim b. Ömer b. el-Hattâb an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49.)




Resim--- Abdullah bin Ebî Evfâ radiyallahu anh'dan:
Biz Ramazan'da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir seferde idik. Güneş batınca, şöyle buyurdu: "Ey Fülan! Haydi in de bize çorba hazırla!" Dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü, daha akşam olmadı." Yine şöyle buyurdu: "Haydi in de çorba hazırla!" İndi, çorba hazırladı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içti. Sonra eliyle işaret ederek: "Güneş buradan battığı zaman, gece buradan geldiği zaman, oruçlu iftar edebilir."


[Buharî, Müslim ve Ebû Dâvud.]
(Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (savm 33/1, II, 237; 43/2, 44/1, V, 241; 45/2, II, 241), Müslim (siyam no. 52-54, s. 772-3) ve Ebû Dâvud (no. 2352), Ebû İs-hâk es-Şeybânî an İbn e. Evfâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/49-50.)




Resim--- Mâlik (b. Enes) radiyallahu anh'-dan:
"Osman radiyallahu anh zamanında akşama doğru hilâl göründü, fakat Osman iyice akşam oluncaya kadar iftar etmedi."


(Mâlik (no. 4, s. 287), senedsiz olarak irâd etmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.)




Resim--- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"İnsanlar iftarı çabuk yaptıkça hayır üzerinde bulunurlar."


[Buhârî, Müslim, Muratla' ve Tirmizî.] [86] [86]
( Bu hadisi Mâlik (siyam no. 6, s. 288), Buhârî (savm 45, II, 241), Müslim (siyam no. 48, s. 771), Tirmizî (no. 699) ve İbn Mâce (no. 1697), Ebû Hazım an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.)




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"İnsanlar iftar etmekte acele ettikleri sürece din üstün olmaya devam eder. Çünkü ya-hudi ve hıristiyanlar iftarı geç yaparlar."


[Ebû Dâvud] [87] [87] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2353), İbn Mâce (no. 1698) ve İbn Hibbân (Mevârid no. 889), Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah (Azze ve Celle) buyurdu: «Kullarım içinde en çok sevdiğim, iftarı en çabuk yapanlardır».''


[Tirmizl]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 700-1), el-Evzâî an Kurre b. Abdirrahman ani'z-Zührî an Ebt Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti ve "hasen garîb" hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Mâlik bin Âmir Ebû Atiyye radiyallahu anh'dan:
Âişe'ye dedim ki: "Bizde Resûlullah'ın ashabından iki adam var, birisi iftarda acele ediyor, sahurda ağır davranıyor; ötekisi iftarı geç, sahuru ise erken yapıyor?"
Dedi ki: "Hangisi iftarı erken yapıp, sahuru geç yapıyor?"
"Abdullah bin Mes'ûd" dedim. Dedi ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de böyle yapardı."


(Bu hadisi Ahmed (VI, 48,173), Müslim (siyam no. 49-50, s. 771-2), Ebû Dâvud (no. 2354), Tirmizî (no. 702) ve Nesâî (siyam 23/1-4, IV, 143-5), Ebû Atiyye an Âise aslı senedi ile tahrîc ettiler. İlki Müslim'in, ikincisi ise Ebû Davud'un lafzıdır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.)




Resim--- Diğer rivayette: Birisi iftarı erken yapıyor, namazı da acele kılıyor. Diğeri iftarı geç yapıyor, namazı da geç kılıyor."

[Müslim ve Sünen ashabı.]
(Bu hadisi Ahmed (VI, 48,173), Müslim (siyam no. 49-50, s. 771-2), Ebû Dâvud (no. 2354), Tirmizî (no. 702) ve Nesâî (siyam 23/1-4, IV, 143-5), Ebû Atiyye an Âise aslı senedi ile tahrîc ettiler. İlki Müslim'in, ikincisi ise Ebû Davud'un lafzıdır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.)




Resim--- Enes radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim hurma bulursa iftarını hurma ile açsın, kim bulamazsa orucunu su ile açsın. Çünkü su temizdir."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 694), Muh. b. Ömer b. Alî el-Mukachlenıian Saîtl b. Âmir an Şu'be an Abdilazîz b. Suheyb an Enes senedi ile tahrîc elti.
İsnadı hakkında Tirmizî şu bilgiyi vermektedir: "Bu hadis mahfuz değildir; bunu Abdülazîz b. Suheyb an Enes tarikinden bir aslını bilmiyoruz. Şu'be'nin ashabı bu hadisi an Asım el-Ahvel an Hafsa binli Şîrîn ani'r-Rebâb an Selmân b. Âmir tarikiyle tahrîc etti.")




Resim--- Ebû Davud'un rivayeti: "Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılmadan önce birkaç yaş hurma ile; bulamazsa birkaç kuru hurma ile iftar ederdi. Kuru hurma da olmadığı zaman birkaç avuç su ile oruç açardı."

(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2356) ve Tirmizî (no. 696), Abdürrezzâk an Ca'fer b. Süleyman an Sabit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Tirmizî'ye göre isnadı "hasen garîb"tir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/50.)




Resim--- Muâz bin Zühre radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iftar ederken, şöyle derdi: "Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü : Allahım senin için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım)."


(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2358), Müsedded an Hiiseym an Husayn an Muâz senedi ile tahrîc etti. Bu hadis mürseldir. Bunu M. el-Kebîr'inde Taberânî ve Dârekutnî, zayıf bir senedle İbn Abbâs hadisinden tahrîc etmiştir. (Neyi IV, 234).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/51.)




Resim--- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, iftar ettiği zaman şöyle derdi: "Susuzluk gitti, damarlar serinlendi ve inşaallah sevabı da kesinleşti."

[Bu iki hadis Ebû Davud'a aittir.]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2357), Nesâî (Amelu yevm no. 299), Dârekutnî (II, 185), el-Hâkim (1,422) ve Beyhakî (IV, 239), Alîb. el-Hasan b. Sakîk ani'l-Hüseyn h. Vâkıd an Mervân h. Salim el-Mukaffa' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Dârekutnî, isnadı hakkında hasen hükmü vermiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/51.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- Âmir bin Rabî'a radiyallahu anh'dan:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in oruçlu iken sayamayacağım kadar çok kez misvak kullandığını gördüm."


[Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2364) ve Tirmizî (no. 725), Siifyân an Âsim b. Ubeydillah an Abdillah b. Âmir b. Rabî'a an ehîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
İsnadı hakkında Tirmizî "hasen" hükmü verdi. Bu hadisi Buhârî, muallak olarak irâd etti (savm 27, II, 234).




Resim--- İbn Ömer radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Oruçlu olan kimse, sabah-akşam ağzını misvaklayabilir."


[Buhârî bâb girişinde.]
(Bu hadisi Buhârî (savm 25/1, II, 234), isnâdsız olarak irâd etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/51.)




Resim--- Habbâb radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Oruç tuttuğunuz zaman sabahleyin misvaklanın, akşamleyin misvaklanmayın! Ak-şamleyin dudakları kuru kalan hiçbir oruçlu yoktur ki Kıyamet gününde iki gözü arasında bir nur olmasın."


[Taberânî Mu'cemu'I-Kebîr'de leyyin bir isnadla.]
(Bu hadisi tahrîc eden Dârekutnî, isnadında yer alan Keysân el-Kassâb'in zayıf, Yezîd b. Hilâl'in ise maruf olmadığını söylemiştir. İrâkî ise hadisin oldukça zayıf olduğunu vurgulamıştır (Feyd I, 396).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/51.)




Resim--- İbn Abese radiyallahu anh'dan: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Ramazan'da ağzına dolu dolu su verdiğini, burnuna da dolu dolu su çektiğini gördüm."

[İ.Ahmed.]
(Heysemî'ye göre Kesîr b. Ziyâd, İbn Abese'yi idrâk edememiştir (Mecma' III, 165).
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:Resim--- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
iftar etmeksizin peşpeşe oruca devam etmek¬ten menederdi. Dediler ki:
"Ama sen iftar etmeden oruca devam ediyorsun?" Şöyle dedi: "Şüphesiz ben sizin gibi değilim; ben yedirilip içiriliyorum."


[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Muvatta'.] [99] [99] Bu hadisi Mâlik (no. 38, s. 300), Buhârî (savm 20/1, II, 232; 48/2, II, 242), Müslim (siyam no. 55, s. 774, 56/1-2, s. 774) ve Ebû Dâvud (no. 2360), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/51.



Resim--- Onun (Mâlik'in), Buhârî ve Müslim'in, Ebû Hureyre'den şu ek ile benzeri rivayetleri vardır: Onların visalden (yani iftar etmeden peşpeşe oruç tutmaktan) vazgeçmek istemediklerini gördüğünde; bir gün, sonra bugün daha onlarla birlikte orucuna iftarsız devam etti. Sonra hilâli gördüler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Eğer hilâl görünmeseydi, size daha da artıracaktım (iftar etmemeyi sürdürecektim)." Sanki bu sözüyle visalden vazgeçmek istemedikleri için onları azarlamak istiyordu.

(Bu hadisi Mâlik (siyam no. 39, s. 301) ve Müslim (no. 57, s. 774), ez-Ziihrîan Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Buhârî (savm 49/2), Yahya an Ahdirrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre senedi ile; Müslim (no. 58, s. 774-5), Cerîr an Umâre an EbîZür'a an Ebî Hureyre ve ibn Nû'meyr an ebflıî ani'l-A'meş an Ebî Salih an Ebî Hureyre senedleri ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/51.)



Resim--- Buhârî ve Ebû Dâvud, Ebû Saîd'den:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"İftarsız orucu sürdürmeyin! Herhangi biriniz iftarsız orucu sürdürmek istiyorsa bari sahur vaktine kadar sürdürsün."
"Ama sen (daha fazla) sürdürüyorsun?" dediler. Benzerini nakletti.


(Bu hadisi Buhârî (savm 48/3, II, 242; 50, II, 243) ve Ebû Dâvud (no. 2361), İbnü'l-Hâd un AMllah b. Habbâb an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:
Resim--- Ebû Eyyûb el-Ensârî radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Ramazan orucunu tutup da Şevval ayından da ona Altı gün katarsa, tüm sene oruç tutmuş gibi olur."


[Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvud.] [102] [102] Bu hadisi Müslim (siyam no. 204, s. 822), Ebû Dâvud (no. 2433), Tirmizî (no. 759) ve İbn Mâce (no. 1716), Amr b. Sabit el-Ensârîan EbtEyyûb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.



Resim--- Dârimî, Sevbân'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bir ay oruç (onla çarpılınca) on ay eder; Altı gün de (onla çarpılınca) iki ay eder. Bun-ların yekünü ise bir sene yapar."


(Bu hadisi Dârimî (II, 21), Yahya b. Hassan an Yahya b. Hamza an Yahya b. el-Hâris an Ebî Esma er-Ruhabî an Sevhân senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)



Resim--- Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'Xz. Ebû Hureyre'den bunun benzerini rivayet etti; an-cak Altı günün "bir bir ardınca" olmasını kaydetti.

(Heysemî, isnadında tanımadığı, dolayısıyla hâli mechûl bir râvinin olduğunu söylemiştir (Mecma' III, 184).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)



Resim--- Hüneyde bin Hâlid'den; o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in eşlerinden bir kadından, dedi ki:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Zi'1-Hicce'den dokuz gün, aşure günü, her (Arabî) aydan üç gün, aym ilk pazartesisiyle perşembesinde oruç tutardı."


[Ebû Dâvud ve "Ayın ilk Pazartesisiyle iki Perşembesinde oruç tutardı" ibaresiyle Nesât]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2437) ve Nesâî (siyam 83, IV, 220), el-Hurr b. es-Sabbâh an Hüneyde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)




Resim--- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hiç (Zi'1-Hicce'nin) on gününde oruç tuttuğunu görmedim."

[Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
(Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2439), Tirmizî (no. 756) ve İbn Mâce (no. 1729), el-A'meş an ibrahim ani'l-Esved an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kendisini verip ibadet etmek için Allah'ın en çok sevdiği gün Zi' l-Hicce' nin on günüdür. Çünkü onun her gününün orucu bir seneye, her gecesinin kıyamı da Kadir gecesinin ihyâsına denktir."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 768) ve İbn Mâce (no. 1728), Mes'ûd b. Vâsıl an Nehhâs b. Kahm an Katâde an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Nehhâs ve Mes'ûd sebebiyle isnadı zayıftır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)




Resim--- Tirmizî, Buhârî ve Ebû Dâvud, İbn Abbâs'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"İçinde salih amelin bulunduğu günlerin, Allah katında en sevimli ve makbul olanı Zi'l-Hicce'nin on günüdür."
Dediler ki: "Cihad da mı bu kadar kıymetli değildir?"
"Cihad da bu denli değerli değildir. Ancak kişi malı ile çıkar canı ile savaşıp da geri dönmeden şehit düşerse başka" buyurdu.


(Bu hadisi Tayâlisî (no. 2632), Abdürrezzâk (no. 8121), Ahmed (I, 224,338, 346), Buhârî (îdeyn 11, II, 7), Ebû Dâvud (no. 2438), Tirmizî (no. 757), İbn Mâce (no. 1727), Taberânî (12326-8), İbn Huzeyme (no. 2865), İbn Hibbân (no. 324) ve Beyhakî (IV, 284), el-A'meş an Müslim el-Batîn an Saîd h. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)



Resim--- Ebû Katâde radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Arefe gününün orucuna gelince, umarım o, Allah'tan, sonraki bir senelik ve önceki bir senelik (günahlara) keffâret olur."


[Tirmizî]
(Bu hadisi bu metinle Tirmizî (no. 749) ve İbn Mâce (no. 1730), Hammâd b. Zeyd an Gaylân b. Cerîr an Abdillah b. Ma'bed an Ebî Katâde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında "hasen" hükmü verdi.
Bu hadis, bir kıssa ile birlikte tekrar karşımıza gelecektir (no. 3010).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52.)




Resim--- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ramazan'dan sonra en üstün oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlarından sonra en değerli ve üstün namaz gece yansında kılınan (te-heCCÜd) namazıdır."


[Müslim ve Sünen ashabı.]
(Bu hadisi Ahmed (II, 344, 329, 303, 342, 535), Dârimî (I. 346; II, 21, 227, Müslim (siyam no. 202-3, s. 821), Ebû Dâvud (no. 2429), Tirmizî (no. 438, 740), Nesâî (kıyâmu'1-leyl 6/1, III, 206-7), İbn Mâce (no. 1742), İbn Huzeyme (no. 1134,2076), İbn Hibbân (no. 2554,3628) ve Beyhakî (III, 4; IV, 200, 291), Humeyd b. Abdirrah-man b. Avfan Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/52-53.)



Resim--- Alî radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Eğer Ramazan ayından sonra oruç tutacaksan, Muharrem (ayında) oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Zira onda öyle bir gün vardır ki, o günde bir kavmin tevbesini kabul et-miştir. Yine o günde başka bir kavmin de tevbesini kabul eder."


[Tirmizî]
(Bu hadisi Tirmizî (no. 741), Alî b. Hucr an Alî b. Müshir an Abdirrahman b. İshâk ani'n-Nu'mân b. Sa'd an Alî senedi ile tahrîc elti ve isnadı hakkında "hasen garîb" hükmü vermiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/53.)



Resim--- Enes radiyallahu anh'dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bir haram aydan kim, üç gün; perşembe, cuma cumartesi oruç tutarsa ona altmış senelik ibadet sevabı yazılır."


[Taberânî, Mıı'cemıı'l-Evsat'ta zayıf bir senedle.)
(Bu hadisin isnadı hakkında Heysemî şu bilgileri vermektedir: "Râvilerinden Ya'kûb b. Mûsâ meçhuldür; Mesleme ise şayet el-Huşenî ise zayıftır; başkası ise onu tanımıyorum" (Mecma' III, 191).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/53.)




Resim--- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Ramazan orucu gelmeden, önce Aşure
orucu tutulurdu. Ramazan orucu nazil (farz) olduktan sonra o günü (Aşure'yi) isteyen tuttu, İsteyen tutmadı."


[Nesâî hariç, Altı hadis imamı.]
(Bu hadisi Mâlik (siyam 33, s. 299), Buhârî (savm 69/2, II, 250), Müslim (siyam no. 113-4, s. 792), Ebû Dâvud (no. 2442) ve Tirmizî (no. 753), Hişâm b. Urve an ehîhî an Âise asl-ı senedi ile; Bu hadisi Buhârî (savm 1/2, II, 226) ve Müslim (no. 116, s. 792), Leys b. Sa'd an Yezîd b. e. Habîb an İrak b. Mâlik an Âişe asl-ı senedi ile;
Buhârî (savm 69/1, II, 290; hacc 47/3, II, 159), Müslim (siyam 115, s. 792) ve İbn Mâce (no. 1733), ez-Zührîan Urve Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/53.)




Resim--- Bir başka rivayetinde: "O (Aşure), Kâ'be'nin örtüldüğü bir gündür. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cahiliyet devrinde o günde oruç tutardı, Kureyş de Cahiliyet devrinde o gün oruç tutardı."

(Bu hadisi Mâlik (siyam 33, s. 299), Buhârî (savm 69/2, II, 250), Müslim (siyam no. 113-4, s. 792), Ebû Dâvud (no. 2442) ve Tirmizî (no. 753), Hişâm b. Urve an ehîhî an Âise asl-ı senedi ile; Bu hadisi Buhârî (savm 1/2, II, 226) ve Müslim (no. 116, s. 792), Leys b. Sa'd an Yezîd b. e. Habîb an İrak b. Mâlik an Âişe asl-ı senedi ile;
Buhârî (savm 69/1, II, 290; hacc 47/3, II, 159), Müslim (siyam 115, s. 792) ve İbn Mâce (no. 1733), ez-Zührîan Urve Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/53.)
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

MÜNİR DERMAN K.S HZ.LERİ -ALLAH DOSDU DER Kİ V

RAMAZAN


Ramazan: Kur’ân-ı Kerîm bu mübârek ayda lâhut âleminden inmeye başladı.
Burada “Lâhut” ve “inmek” ne demektir, bunu kuru kelime olarak anlama. Anlayanı bul öğren!..
Hicretin II.ci yılında, kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönüşünden 1 ay sonra oruç emrolunmuştur.
Orucun bu ayda edâsı şarttır.
Oruç bir ibâdetdir.
Bu bakımdan hergün niyet lâzımdır.
Niyet müddeti bütün gecedir.
Güneş doğduktan sonra sahih değildir.
Niyet edip gündüz çıldıran veya bayılan kimsenin orucu sahihdir.
Oruç bir sırr-ı bâtındır.
Oruç yemenin günahı tövbe ile sakıt olmaz.
Muhtac-ı kefarettir.
Kefaret orucu amelen farz, itikaden farz değildir.
Her türlü günahın cezasını Cenabı HAKK kulun kendine bırakmıştır.
Günah inkâr ve red hududuna girerse küfürdür.
Küfrün cezası ALLAH tarafından verilir.
Yâni cezası evvelden bellidir.
İnsanda bütün esmâlar tecellî ettiğinden günah, esmâları zedeler.
İnsan böylelikle kendi kendini zedelemiş olur.
Yalan, Gıybet, Küfretmek, Hiddet orucun mahiyetini zedeler.
Akşama kadar aç durmuş olunur.
İftarı abdestli ve helâl lokma ile yapmalıdır.
Oruç, insan ruh ve maddesinin ilâhî banyosudur.
Cesed ile ruh tevhidini husule getirir.
Oruç’da “Kulhuvallahu ahad” sûresinin engin hududu içinde düşünülürse, insanın tek oluşu ve HAKK’dan bir parça olduğunu fiilen ikrar vardır.
Orucu bozan şeyler hep ruha aitdir.
Cesede değil...
“Orucun mükâfatını bizzât ben vereceğim!” diyor.
Diğerlerini kim veriyor?
Hâşâ başkası mı...
Onu söylersem kibre girer ve utanmanın son basamağına inersin veyahut çıldırırsın...
Ama gel kulağına söyleyim:
Resûlü Ekrem 9 ramazan oruç tutmuşlardır.
İğne, Kulağa ilâç, Yaraya ilâç bunlar orucu bozmaz.
Cesedi ile birlikte olanlar için söylenmiştir.
İmamı Azam’a göredir bu söz.
İmamı Yusuf, İmamı Muhammed’e göre orucu bozmaz.
Bunlar fetva değildir.
Orucu bozan şeyler hep ruha aittir, cesede değil..
Oruçlunun ağız kokusu ALLAH indinde misk kokusudur.
1- Ay göründüğü zaman başlar. 30 gündür.
2- Güneş doğmadan başlar bâtıncaya kadar oruç devam eder.
3- Sabah namazı ve akşam namazı için kat’i zaman tayin edilmiştir.
Kable’t- tuluğ, kable’l- gurub.
Güneş doğmadan evvel, güneş batmadan evvel zaman kat’idir.
Böyle olduğuna göre kazası yoktur.,
Öğle, İkindi, Yatsı, onların zamanları Resûlü Ekrem tarafından tesbit edilmiştir “Medine’de”.
Mekke’de yalnız sabah akşam namazları vardı.
Diğer namazlar Medinede bildirilmiştir.
“Ara namazları diye”.
Bu ara namazları ne demektir?
Neyin arasıdır?
Dünyanın her tarafında sabah ve akşam vardır.
Fakat öğle, ikindi, yatsı vakitleri yoktur.
Kutuplarda meselâ...
Onun için:
Kable’t- tuluğ, Kable’l- gurub buyurulmuştur.
“Bade’l- gurub” değildir dikkat.
Sebep?
Vaktin kısa çok az oluşudur.
Orucun güneşin doğup batmasına bağlı olması ve bu kısa zamanın hakikatini ilân eder.
Onun için “Vakit farzdır”.
Bu kısa zamanın kazası yoktur demektir.
Diğer öğle, ikindi, yatsı namaz vakitleri uzundur. Vakit çoktur.
Orucu “ile’l- leyl” geceye kadar tamamlayınız.
Akşam namazı kılındıktan sonra açılır.
Namazı kıl! Sonra orucunu aç!
Oruçlu kimse: Unutarak Yer, İçer, Cima ederse orucu bozulmaz, ister farz oruç, ister nafile oruç...
Niçin?.
Yine birşey yemekte olan bir kimseye:
“Sen oruçlusun!” dense, fakat oruçlu olduğunu hatırlamazsa orucu bozulur. “Fetava-yı Hindîyye”.
Taş, toprak gıda olmayan şey yutsa oruç bozulur. Kefaret lazım gelmez.
Cima zorla olursa kadına kefaret lâzım gelmez. Erkeğe kefaret lâzım gelir, isteyerek olursa kefaret olur.
Zevk, Cesede aitdir.
Telezzüz, Ruha aittir. Lezzet duymak...
İhtilâm, rüyada ruhun yardımıyla cesed ihtilâm olur.
Normal birleşmede ise nefis yardımıyla boşanma olur.
Ruhunu cesedinden ayıran rüyada ihtilâm olmaz.
Teyemmüm; Sabah akşam vakitleri için geçerlidir.
O vakitlerin kazası, olmadığından diğer namazların kazaları olduğundan teyemmüm yapılamaz.
Su muhakkak lâzımdır.
Bir secde âyeti vardır.
Onda te’hiri caiz değildir.
Onda da abdestin yoksa hemen teyemmüm yaparak secde yaparsın.
Tilâvât secdesi : Es SEMİ’ ile ruha farzdır.
İbâdet secdesi : Ruh ve cesede farzdır.
Şükür secdesi : Cesede farzdır. Ruha değil.
RAHÎM ve El GANÎ isimlerine ta’zimdir.
Vahiyde bazen Cebrail arada yoktur.
Âyetlerin bazılarının, anahtarıdır bu söz.
Dünyanın bir tarafında gece iken diğer tarafında gündüzdür.
Bunun sebebi hikmet ve yaratılışı öyle oluşu nedendir?
Gece ve gündüz malûm.
Fakat burada gece iken, meselâ Amerika’da gündüz.
Buna göre “Kadir gecesi” nedir?
“Leyletü’l- Kadir” âyeti kerimesinin hakikatini bilmek lâzımdır.

Resûlü Ekrem’in Kadir gecesini Ramazan ayının felân gecelerinde arayın buyurmaları “Gecelerinde” cem’i olarak kullanılmıştır.
Sonra, “Arayın!”.
Ne aranacak?
Bunu da bilmek lâzımdır.
Ramazan ayı muhtelif ay ve mevsimlere tesadüf etmektedir.
Sabit değildir.
Sabit olan ay mıdır, “Ramazan ayı” mıdır?
Ramazan, Kur’âna göre : Ay göründüğü zaman oruç başlar.
Tekrar küçülüp kaybolup da göründüğü zaman biter.
Oruç müddeti güneşin tuluğundan evvel başlar, gurub ettikten sonra biter.
Bu müddet dünyanın muhtelif yerlerine göre değişir.
Fakat Ramazan kamere göre olduğundan değişmez.
O hâlde Ramazan dünyanın her yerinde aynı zamanda biter.
Bu durumda gece burada gündüz orada meselesi ortadan kalkar.
Bugün takvime göre oruç tutulmaktadır.
Bundan dolayı da birçok veballer ortaya çıkmaktadır.
Bugün 19.6.1985 Çarşamba Suudi Arabistanda ay göründü ve bayramdır. Mısır’da bayramın 3.cü günüdür.
Ankara’da takvime göre bugün ârifedir, millet oruçludur...
Bayram ise : Oruç haramdır.
Bayram Değilse : Bayram yapanlar bilerek oruç yemişlerdir.
Burada Kadir Gecesi diye yalvarıyoruz.
Amerika’da bu anda gündüz.
Onların Kadir gecesi ne zaman?
Cevap isterim.
Sen biliyor musun hoca?
Evet şüphen mi var.
Sen bütün sene her gece uyuma uğraş bulursun.
Gafletde olursan o seni bulur.
Yahu köpekler, hayvanlar, horozlar kadir gecesini biliyor da ses çıkarmıyorlar.
Sen güya adamsın, niçin bilmiyorsun Kadir gecesini?
Hem bulup da ne yapacaksın?
Sen daha Ramazan’ın ne zaman başlayıp ne zaman bittiği meselesi içindesin.
Bunu hâllet evvelâ!..
Ne ben senin yüksek makamına çıkabilirim.
Ne de sen o kibir makamından aşağıya zemin katına inmeye cesaret edemezsin.
Bu gibilerle konuşmak, birşey anlatmak akıllarına sokmaya çalışmak çölde su aramak gibi zor birşeydir.
Bütün bu Ramazan takip ettik.
Köpeklerin bağırmadığı bir geceye tesadüf edemedik...
Dünyanın ne tarafında olursan ol Kadir gecesi bütün dünyada bulunan köpekler bağırmazlar.
Bağırmamalarının sebebi nedir?
Bilir misin?
Tabii hayır.
Evvelâ köpekler niçin bağırırlar onu biliyor o musun?
Tabiî ona da bir hayır.
Bunları öğren sonra niçin bağırmadıklarını anlayabilirsin belki...
Bağırmak ne demektir :
Leylek; yuvasına geldi mi lak lak eder,
Yere konduğu zaman kat’iyyen lak lak etmez.
Karga yerde ötmez.
Köpekler bağırıyorlar.
Kadir gecesini gizliyorlar o hâlde...
Kadir sûresinde “Matlai’l- fecr” lâfzı vardır.
“Fecir açıldığı zaman kadar” demek ki gece yavaş yavaş güneşin doğması ile gidiyor ve bu gece ile beraber melâikeler de çekiliyorlar.
Burasını anlamak lâzımdır.
Sana bu yolda klavuz olanın bunu bilmesi lâzımdır.
Bilmezse o yalancıdır.
Yukarıdaki küçük bilmece şeklindeki soruları hâllettiğin zaman Kadir gecesinin dekoru çizilmiş olur ve Kadir gecesi nedir anlarsın.
Tabii bu iş merak işi değildir.
Bilmek kavuşmak meselesidir.
Bu gibi sır diyelim bilinmemesi insandaki merak düşüncesidir ki, merak bazı yerlerde küfürdür.
Manevî yolun trafiğine uygun değildir.
Merakını tatmin edemeyen münevver dinsiz olur.
Merakını tatmin edemeyen dindar saplanır kalır yobaz olur.
Bu merakdan istifade yolunda olanlar da bugünkü asırda çok mürşid, şeyh, vesaire zümresini teşkil eder.
Hakiki Velî ALLAH’ın himayesindedir.
Ona kimse ne söz, ne tesir ne de eziyet edemez.
Hacı Bektaş-ı Velî
Hacı Bayram-ı Velî
Hacı Şaban-ı Velî

Göster bana! Kim, düşman, dost, zalim, hükümdar, kim onlara saldırmıştır göster!
“Biz” geceden gündüz ışığını çekeriz. Güneş de karar kılacağı yere kadar koşmaktadır”. Âyet.
“Gece’den gündüzü çekeriz.” o hâlde esas gece mevcut, sabittir.
Ona ışık veren gündüz oluyor.
Güneş de bu işi yapmaktadır.
Karar kılacağı yere kadar koşmaktadır.
Koşmak kelimesi bir yere varmak için, bir emri yerine getirmek için kendiliğinden değil, işin içinde emir vardır.
Onun da sonu vardır.
Koşmakda, yorulmak, durmak mânâsı gizlidir.
Fânidir demektir.
O da muvakkatdır.
Halbuki:
“Kamerin devri için de konaklar tayin ettik. Ona biz vazife vermek içindir. Konak tayin etmek o da her devrin sonunda kurumuş hurma gibi kalır.”
Burada bir işin başlaması neticesi ve tekrar başlaması mânâsı vardır.
Ve mânâ da odur.
“Ne güneş aya yetişebilir.
Ne de gece gündüzü geçebilir.
Her biri bir küre içinde yüzer.”
Oruç sayılı günlerdir. 29-30 dur.
Bu, ayın görünmesi ile başlar büyür tekrar küçülmeye başlar kaybolur. Görünmesiyle Ramazan bitmiş olur.
Ay dünyanın her tarafında aynı zamanda görülür.
O hâlde Ramazan her yerde aynıdır.
Yalnız orucun müddeti güneşe göredir.
Güneş doğmadan başlar batıncaya kadar.
Bu gece burada Kadir gecesidir.
Meselâ: Amerika’da gündüzdür.
Orada Kadir gecesi ne zamandır?
Vakit nasıl güneşin doğması ve batması arasında takdir ediliyorsa bu da aynıdır.
Halbuki dünyanın her tarafında ay görünür.
“Biz geceden gündüz ışığını çekeriz!”
“Geceden gündüzü çekeriz!” değil.


8.4.1988 Cuma


(MÜNİR DERMAN HZLERİ - ALLAH DOSDU DER Kİ V)



Lâhut : İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, manevî alem.
Edâ : Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak. * Tarz. Üslub. * Şive. * Tekebbür. * Fık: Namazı vaktinde kılmağa "Edâ" ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da "Kaza" denir. (Bak: Kaza)
İhtilâm : Uyurken cenabet olmak, düş azmak. Ergenlik.
Te’hir : Geciktirme. Sonraya bırakma.


وَآيَةٌ لَّهُمْ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

Resim--- “Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muslimun. Veş şemsü tecri li müstekarril leha zalike katdiyrul aziyzil aliym Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym Leşşemsü yembeğiy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fi felekiy yesbehun :
Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler. Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.”
(Yâ Sîn 36/37-40)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

HZ.MUHAMMED S.A.V İlk HUTBESİ (Ramazan Ayının Rahmeti)

İbn Huzeyme, Selman-ı Farisi'nin (ra) şöyle dediğini nakletmektedir: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) bize Şa'ban ayının son günü bir hutbe îrad etti ve şöyle buyurdu:

Ey müslümanlar,

Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde 'bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi'nin bulunduğu bir aydır. Bu ay, Allah tealanın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravihi nafile ibadet kıldığı (mübarek) bir aydır. Bu ayda kim bir hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap alır.
Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.
Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır.
Bu ay, mü'minin rızkının arttığı bir aydır.
Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği müslümanın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin, onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır. "Biz, hepimiz, bir oruçluyu iftar ettirecek imkana sahip değiliz..."dediler.
Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):
"Allah teala bu sevabı, bir oruçluyu, bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir" buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti:
"Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbınızı hoşnud edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbınızı hoşnud edecek iki işiniz; la ilahe illallah diyerek Allah'ın birliğine şehadet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah'dan cenneti isteyip cehennemden kurtulmayı dilemenizdir."
"Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da, cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir…
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: SAVM-SİYAM-ORUÇ >Kul İhvani

Mesaj gönderen aNKa »

kulihvani yazdı: 12 Şub 2013, 23:52 Münir DERmÂN
kaddesallahu sırrahu


MD.TMMSHBTLR-2

Resim

RAMAZAN AYI

(EŞKİŞEHİR SOHBETi)


http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 723#p77723

Aziz Cemâat insanların yüzü gülmeye başladığı zaman bu gece!
Allah nasib ederse Ramazanın ilk günü için müslümanlar Resûlullah’a bağlı olanlar, âhiret gününe inananlar,
ALLAHu Lem Yezel’in kadir-i mutlak olduğuna inananlar yarın için niyet edeceklerdir.
Bu niyet:
“ALLAH rızası için yemiyeceğim!”
Bu “yemiyeceğim”in kelimesinin altında mideyi boş bırakmak, pehriz mânâsına değildir.
İnsanlar yemekle hayatlarını devam ettirmezler, o bir âlettir, bir vesiledir.
Cenâb-ı Allah,
“Er-Rezzâk” olduğunu anlatmak için yemeği vesile etmiştir.
Çünkü doğrudan doğruya ancak insanın Ölümüne ferman veren Cenâb-ı Lemyezeldir.
İnsanlar ekmekten ziyade güzel sözlerle de yaşarlar.
Onun için mide bir vesiledir. İnsanlar, mide ile dünyaya bağlı olduklarından ilk iş mide kapısını kapamaktır.
“Efendim aç durmakla insan ölür!”
Evet ölür. O ölenler, hayvanlar ölür.
Sen Allah’a sığın, aç dur, seni hava ile bile Cenâbı Allah besler.
İş buna inanmadadır. Amma, şüpheli inanma olursa bu işten ne gelir!…

Ramazan orucunu herkes bilir, onu Salı günü Ramazanın ikinci günü burda öğlenden akşama kadar
İnşallahur- Rahmân anlatacağız.
Biz daha Pazar günü, öğlenden ikindiye kadar Kurşunlu Câmisinde, ikindiden akşama kadar Çarşı Câmisinde..
Onun için biz bu Câminin birbirimizin ahbabı olduk! Birbirimize hukukumuz geçti!
Onun için bu hukuktan istifade ederek Ramazan gününü Pazar günü burayı bırakıyoruz.
Onlara da bıraz lakırdı edelim, söz söyleyelim çünkü onlarda israr ettiler.
Salı günü öğleden akşama kadar, dayanabilen gelir!…
Eğer dayanamaz da miden karışırsa, evdeki tavuknan böreği düşünürsün biraz daha tahammül edersin.
Mamfih ben sizi burada lakırdılarla, Resûlullah’ın sözleriyle doyururum.

ALLAHUURAHMAAAN, inşallah, ALLAH müsaade ederse.

Yalınız, dabak dâima kendi postunu döver, yine bazı bu câminin secdeye başını koyan müslümanlardan, imamdan evvel secdeye gidenler var ön saflardaaa!.
Aman efendim dikkat edin. Aman efendim dikkat edin!.
İmaam burdaki asakirin kumandanıdııır.
Allah’ın huzuruna Kâbeyi o çeviriyooor. Onuun töhmeti altındayııız.
O,
“ALLAHu Ekber!” demeden kafanı yavaş yavaş eğmeee. Görünmeyen direğe carparsın!.
Görünenden herkes korkar, kaçınır.
Asıl, görünmeyen direkten korkmaktır.
Onun için imam
“ALLAHUEKBER!” demedikten sonra başınızı kıpırdatmayın.
Secdeden de aynı öyle, rüku’dan kalktıktan sonra amaan imama uyun!.
Bütün yükü İmam Efendiye bırakın.
Bakınız bedava namaz kılıyorsunuz, siz sadece bir:
“Rabbenalekel Hamd! Subhâne Rabbiyal âlâ! Subhâne Rabbiyal Aziym! Es Selâmün aleyküm ve rahmetullaah!.”””
İmam bütün mesuliyeti alıyor, Kur’ân-ı Kerimi sizin için okuyor.
Buna hürmeten imama uyun efendim. İmama uyun!.
Namaz bir mektebdir, orta mektebi bitiren tekrar ilk mektebden başlamaz.
Namazda her gün bir bir ibret alır insan, bir bir bu namaz mektebini bitiren velî oluuur!.
Ben söylemiyorum bunu, Resûlullah Sallallahu aleyhi vessellem söylüyor.
Amma 40 sene gidip gelmek!.. Haaa yok!
Çok dikkat buyurun! Hiç olmazsa bu mübârek ayda.

Ramazanda, yalnız: “Efendim ben tuzuna baktım şeyin, abdestim namazım bozuldu mu? Koku verdiler bana bozuldu mu? İşte giderken şu!””
Ulan bunlar bozmaz oğlum senin niyetine bak!
“Efendim sakız çiğniyorum!”…”
Eee o kadarda edebsizlik edip de sakız da çiğneme!
“Burnuma su çektim de genzime kaçtı!””
Kaçar bir şey olmaz, asıl namazı bozan orucu bozan, abdestsiz gezmeyiniz efendiiim!
Namaz abdesti ile bulunun oruçta, yalan söylemeyiniz.
Bu söylediklerim uydurma formule edilmiş lakırdılar değil, hadisi Resûlullah’tandır.
Abdestli geziniz. Yalan söylemeyiniz. Giybet etmeyiniz. Kimsenin hakkinda fenâ bir söz söylemeyiniz!.
“Efendim, Ramazan geldi islamlar çoğaldı!””
Yok efendim böyle iş yoktur. Bunları bel kemiğinlen düşünen ve onunlan karar veren insanlar söyler.
Secde-i Rahmân’a bir defa başını koyan, İnd-i İlahîde makbuuul ve Cenâb-i Peygamberin yüzünü güldürmüştür.
Belki hasbel beşer gelmemiştir, herhangi bir sebeple! Ne biliyorsun!
Bunların içinde ALLAH dostu vardır, bir velî vardır, onun kalbını kırarsın!


Geçende, Müftü Efendi anlattı.
Siirt’te bir Sinan Câmii varmış demişti, çok eski büyük bir câmii....
“Bu Sinan Câmi’inin üstünde, bir yerde” dedi Doktor Bey, “büyük bööyle kan lekesi var!” dedi.
Kendisi Siirtli olduğu için bizzât görmüş.
“Hatta bıçaklan bile kazıya bilirsin!” dedi.
Hikayesını anlattı, burayı bir Sinan isminde belki ismini unuttum, başka bir şey söylüyorum, fakat vaka’yı aynen söylüyorum, bir zât bir ağa yaptırmış bu câmiyi bundan 200 sene evvel, 150 sene evvel, Siirt o zaman ülemâ merkezi idi.
Bu zât, beş vakit namazına gelirmiş, orucunu tutarmış, hacca gitmiş gelmiş.
Cuma namazına gelmezmiş, Hocalarda bir lakırdı: “Üç Cuma namazına gelmedin mi kâfir oldun gittiiii!””
Evet var öyle hadis ama, kime var? Velîyullah’a var, biz daha namaz kılmasını bilmiyoruz!
Eğer o hadisleri bu gün söylersek insanın deli olması lâzım gelir.
Sahabe için bir hadis var diyor ki:
“Men tereke’s- salate mutaammiden fekad kefere: kim ki namazı terketti kâfirdir!” diyor.
Bugünkü zamana şey edersek hepimiz yandık gittik!. O, sahabe-yi kirama aid, bu zamana değil.
Bu zaman içinde diyor ki:
“Kul Lâ ilâhe İllallaaah dehaltu’l- cenneh: Kim ki “Lâ ilâhe ilallah” der cennete girer!”
Hepisi uçup gidiyor, o halde bu asır için değildir bunlar.
Öyle şey yoktur! Secde-i Rahmân’a kaybolmak!
Tokmağı eline al: “Sen cennete, ben cehenneme!””
Böyle iş yok islâmiyette!.


Bu zâtı, toplanmışlar o zaman, bu üç defa Cuma namazına gelmemişse katline ferman, herifin kafasını kesmişler.
Olmuş bu. Gömleğini de “senin câmine bilmem nedyine” diye “şaak” diye duvara vurmuşlar.
Bugünkü kan, Müftü Efendinin anlattığına göre oymuş. Aradan bir müddet geçmiş.
Hiçaz’dan 30-40 kişi Siirt’e gelmişler, misafir olmuşlar, demişler:
“Burada bir Sinan efendi vardır o nerededir?” demişler.
“Efendim o böyle böyle, böyle böyle oldu!””
Haaa, Sinan effendi, Cuma günleri atına biner, Siirt’ten böyle ovaya doğru dışarı çıkar gidermiş namaz vaktinde.
“Biz onu böyle böyle yaptık!””
“Yahu demiş, o bizim Mekke’de arkadaşımız!” demiş, “Her Cuma burda gelir namaz kılardı, kaç aydır gelmiyor!” demiş.

Onun için kimseye lakırdı etmeyiiniiiiz!
Bugünde velîyullah vardır! Belki içinizde vardır! Belki içimizde vardır, hiç insan belli olmaaaz.
Adımını atarken velî olur insan, adımını atarken kâfir olur, içinden şekk-i şüpheyi götüüür!
Hem kimseye giybet etmeee! Aza kanaat et!
Verdiği rızka
ELhamdulillah! de başına koy!
Onun için: “Ramazan geldi islamlar coğald!” deme!.
İçinizde ne nurlu insanlar vaaar. Ne okumuş insanlar vaar. Ne saaf, temiz insanlar var.
Onun için temizliğinizi gizleyin, gizleyin!.

Gece vakti yapayalınız iken, Cenâb-ı ALlah’ın huzurundasınız dâima.
O’nunlan senli benli konuşmağa başlayın.

Diyor ki: İşte benden kulum, gece vakti diyor. Gece vakti BENİ bula bilirsin, duan kabul edilir.””
Onun için, gecelerde çok işler vardııır.
Gece yıldızlar görülür, acaba yıldızlar gece mi görülür, yoksa gecemi kendini gösterirler? Bu meseledir, bunun halledilmesi için.
Onun için hiç olmazsa Ramazan’da mışıl mışıl uyumayın!
Gecenin bir saatında kalkın, ALlah’ınızla senli benli konuşun!.

İçinizin muhasebesini yapın: “Ben şöyle fenâlık yaptım, böyle yaptım, Ya İlahî tartıyorum, şu iyiliği yaptım, şu elimde değildi, şunu da hasbel beşer yaptım, sen bunları mağfiret suyu ile yıka, ref’ def’ eyle beni temizle Ya Rabbi!” de.
Kafanı da böyle yukarı doğru kibirle kaldırma! Dâima kafan yerde olsun.
Hazreti Davud, ömründe bir defa başını yukarı kaldırmamıştır. Utanmasından.
“Ama ALLAH yukarda mı?.”
Hayııır, her yerde hazır ve nazırdır, biz göğe bakarız elimizi kaldırırız, “ALLAH gökte mi?” Kalbde ALLAAAH.
“Niye göğe bakarız?”
Ona en temiz, en güzel, munasib yer ora bulduğumuz için o maviliğin içine bakarız.
O maviliğin içine baktıkca, içinde hissedersin, bak güneş 4.000 ışık yılı uzakta olduğu halde, gözümüzün içinde duyarsınız, sıcaklığını elinizde duyarsınız.
Cenâb-ı ALLAH ANLAYANA göre, sıcaklık gibi elindedir, Güneşe bakamayana göre, milyonlarca sene uzaktadır.
Eski bir söz vardır:

Hakkı Bâtın, Hakkı Zâhir, Hakkı Dâim, Hakkı Kâim görmeyen,
Ol ne bilsin Hakkın Âdem, Âdemin Hakk olduğun! İşte böyle!..

Hazreti Mevlânâ Şemsü’l- Hakaik’inde der ki: Eeeey müslümanlar!
Ben ne olduğumu bilmiyorum.
Ben ne yahudiyim, ne nasranî, ne müslümanım!

Hiç bir şey değilim!.
Ne yerim, ne göğüm, ne şuyum,
……..
Benim mekanım yoktur!
Ben CÂNÂNın canının CANının içiyim!” diyor.

(Farsçası BULunup eklenmeli!)

Bakın bu büyük velîler nerelere gitmişler ve herkese velî olmak vâcibtir. Allah bu kudreti insana vermiştir.
Bir takım insanlarda aslî fikirler vardır ki, bunların insanın kendisiyle birlikte doğar, bazı fikirleri vardır insanoğlunun ki doğduğu zaman bu da onunla beraber doğar.
Mesela tomurcuk açtığı zaman, açmadan evvel içinde koku vardııır, gülün rengi vardır, hepisi vardır, altında da dikeni vardııır oğlum!. Korumak için onu.
Allah ve din fikri de insanlan beraber doğmuştur.
Bir insan dinsiz midir? O sonradan dinsiz olmuştur.
İnsan, ALLAH ve din fikri ile doğar.

Onun içun: “İnsanlar Mü’min doğarlar, Mü’min ölürler!” diyor Sallallahu aleyhi vessellem bir hadislerinde.
“Efendim herif kâfir!.. “ölürken Mü’min ölür!”, nasıl bu islam mı?””

Mü’min demek inanmış. Kellâ izâ belegati’t- terâkıy.. Ve kîle men râk.””
Buraya can nefes geldiği zaman Ve kîle men râk doktor aranır, “doktor nerde” denir, doktor gelir şırıngalar mırıngalar falan.
“Ve zanne ennehu’l- firâk! Hasta anlar ki artık ben gidiyorum.
“ Velteffeti’s- sâku bi’s- sâk...”Bu ayak kemikleri birbirine dolaşmaya başlar.
İlâ rabbike yevme izini’l- mesâk O artık Allah’ına gidiyor, onda dönüş yok!
İşte o anda, o anda gözün perdeleri açıldığı için kâfiri bile, dinsizi bile, Nemrudu bile:
Haaaaaa, demek ki hakikat buymuş! Âhiret varmış! diye inanır.
Fakat bu inanma fayda etmez!.
Onun için herkes inanarak ölür, Mü’min Ölür.


Firavun bile Fütuhat-ı Mekkiye’de Şeyh Muhyiddin Arabî anlatır, boğulurken: Musa’nın dediği doğrudur!demiş.
O, korktuğundan, boğulacağından değiil.
Gözü açıldığı için hakikati gördü, onu ikrâr etti.
Onun için insanlar Mü’min doğarlar Mü’min ölürler.
“Amma, aşağıda?”
O hesap başka, yaptığı edebsizliği, küfrü müfrü, orda artık haddeler vaar,bilmem insan dilinde anlatılmaz, kazan diyelim, bilmem makinalar, falanlar, şişler, işte fırınlar neyi varsa var artık onu bilmem ben!..


Onun için insanlar dâima Allah fikri ile doğarlar, ölürken de..
Fıtratı bozulmamış olan, ruhu hasta olmayan her insaaan bunu bulur ve hayatında anlar.
Allah’ın varlığını anlamak için insanın iç âleminde mükemmel bir makina bir cihaz vardır. Allah onu o yolda yaratmıştır bu makineyi.
Nasıl ki bir mıknatıs. Şu, mıknatıs olsun.
Demirleri, demirlere, mıknatıs ile demirleri birbirine yanaştırdığınız zaman, mıknatıs demiri hemen çekiverir yanına!
Çünkü bu, mıknatısın yaratılış fıtratında vardır.
Sen hakiki mıknatıslığı bulursan seni çeker, mıknatıslığı gören de!
Mıknatısa şöyle bir şey sür, o da muhakkak bir mıknatıs olur.

Onun için gül gibi adamları bul, konuuuuş!

Kil’e sormuşlar: “Ne güzel kokun var?”
“Efendim koku benden değil, üç beş gün gül ile arkadaşlık ettim de o koku ondan bana sindi!.””
Onun için mıknatıslı adamları bulun da onlan konuşun.
lakırtı makırtıyı geçin, zırıltıyı, boş lakırdıyı bırakın aziz cemâat!.
O kabiliyet, mıknatısta bozulmadıkça, fıtratının çekme icâblarını dâima yapacaktır. İşte insan da böyledir.


Peygamberler, insandaki bu fıtratın inkişafına çalışmışlardır.
Sende bu hassa vardır, onu harekete getir.
Onun için: “Efendim filan adam velîyullah!””
“Nerden bildin?”
“Efendim bizim evdeki pişmiş hindi, hindi dolması, pilavı bildi, sizde bu akşam pilav var!” dedi.
“Eeee?.”
“İki de misafirim var, halbuki ben 2 kilometre uzakta oturuyorum, dünde şunu yedin!” dedi.
Ulan onu sende biliyorsun. Bunda velîlik yok.

Asıl velîlik, sende olup da haberin olmadığını sana bildirip de seni yola getiren adamdır.
İşte peygamberler, bu fıtratı, insanda meknuz olan bu fıtratı ortaya çıkarmıştır. Buna da biliyorsunuz Nur-u MuhaMMedi derler.
Nur-u MuhaMMedinin, Cesed-i Resûlullah ile alâkası yoktur.
Cenâb-ı Allah Kur’ân’ında diyor ki:
Kâinâtı yaratmadan evvel bir Nur yarattım, bu Nurun ismine HaMD edici Nur, MuhaMMed ismini verdim!”Peygamberle alâkası yok bunun.
Bütün Kâinât herkesteki bu Nurun içinden Hayy Esmâsı geçti, geldi senin kalbine girdi. Hayy işliyor.
İşte bu
NUR sende de vardır. Nur-u MuhaMMedi..
Dinsizinde de imansızında da herkeste vardır.
Bunun sende bulunduğunu bildiren adam velîdir ve bunun bulunduğunu ilk ilan eden de Sallallahu Aleyhi Vessellemdir ve bütün peygamberi âl-i izamdır.
Onun için biz peygambere Salâtu Selâm getiririz bilirsiniz.
Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ âl-i MuhaMMed””
“Ne demek bu?”
Allahümme: Ya İlahîii! Salli: Mağfiret et! Alâ MuhaMMed: MuhaMMed’e mağfiret et.
“Peki cenâbı peygamber mağfirete muhtaçsa biz ne yapalım?”
Haaaa, simdi iş değişti.

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ”

Ben Allaaah ve melaikelerim nebiyyi zîşana selâvatu şerife getiriyoruz, ey inanan KULlaaaar, siz de selâvat-ı serife getirin!.
Onun için Rahmet-i İlahîye, Sallallahu aleyhi ve sellemin kalb-i mübârekine inmeden bize gelemez.
“Niçiiiin?”
Gelemez ya! Biz, şuradaki 220 voltluk ampulüz. Teeee, barajdan gelen elektrik 16.000 Volt.
Transformatörde iniyor, bizim tahammül hududumuza geliyor.
Onun için bu feyz, Cenâb-ı Peygamberin kalb-i mübareğine giriyor voltajı iniyor, bizim tahammül hududumuza kadar geliyor.

Lev enzelnâ hâze’l- kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh, ve tilke’l- emsâlu nadribuhâ li’n- nâsi leallehum yetefekkerûn
Biz eğer o Kur’ân’ı dağa indirseydik dağ onun haşyetinden paramparça olurdu! diyor.
O halde Cenâb-ı Resûlullah’ın vücûdunun yaradılış kudretine bakalım.
Ona bile, insan olmayan Cebrâil alıp getiriyor, o da, o da indiriyor bir tahta.
Onun için insanlar meleklerden daha efdaldır. Melekler insanları kıskanırlar...
Melekler insanları kıskanırlar. En güzel mahluk insandır.
Hatta Cenâb-ı Cibril, Huzur-u Risâlet penahiye geldiği zaman sahabelerin en güzeli olan Dihye rahdiyallahuanh şeklinde gelirmiş.
Onu severmiş de
“bu ne güzel insan”, onun şeklinde Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin ’in yanına gelirmiş.
Onun için
Nur-u MuhaMMedinizin kıymetini bilin! O zaman Melekler size secde eder.
Sen ne kadar edebsiz de olsan. İyi de olsan…
Burada teypler var. Alıyor senin sesini.
“Efendin nasıl teyp ben görmem?””
Yakında bu tozun dumanın sonu gelir.
Mezara gittiğimiz zaman hakikat ortaya çıkar.
Kimin atlı kimin yaya olduğu ortaya çıkar.
Allah, o tarafta alın açıklığı versin.
Onun için, salâvat-ı şerife kendimizedir.
Kendi Nur-u MuhaMMediyenize yardım!
Mağfiret bize! diye.
Yalınız deminki âyete göre.

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîm⠔
Âyetine göre salâvat-ı şerife getirmek ömründe bir defa insana farzdır, farzdır!.

Birisi: “Alâ Resûlüna salâvaaaat!” dedi.
Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed! dersiniz.
Yalınız bir ses vardır onu işitti mi o vakit salâvat-ı şerife getirmek farz olur insana, dikkat buyurun.
Yarın bu akşam teravihe gideceksiniz.

Müezzin efendi: “Sallu alâaa MuhaMMed!” dedi.
Emirdir o, derhal içinden salâvat-ı şerife getireceksin.
Onu işiten adama farzdır. Dikkat buyurun, dikkat buyurun efendim!.
Bu kitabta yoktur. Kulağa söylenir!.
“Nerden biliyorsun?””
Benimde kulağıma birisi söyledi, yalan söylemiyorum, âyetnen sabittir.


Sallu alâ MuhaMMed kelimesini işittiğin zaman, içinden: Allahümme salla alâ muhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed!”
Çünkiii o sana aid değildir, Cenâb-ı Resûledir o.
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyi” âyetinin şümuluna göre.
Ötekiler: “Allahümme alâ Resûlune salâvat” deyip kendine getiriyor.
Salâvat-ı Şerife getire getire getire içindeki Nur-u MuhaMMediy inkişaf eder.
Ammaaa, beli aklında olanlar: “Bu saçmadır der benim mantığıma girmiyor!” der.
Zâten mantığa giren işte, iş yok!.

İslamiyet, yuminûne bil gaybi gaybe inananların dinidir.

Anlamak istemeyene, nefsinin zincirlerine cilâ sürüp onları terbiye etmek istemeyene, bel kemiğiyle düşünüp, geçmişini unutup kendi boş kafası ile hareket edenlere bunları izaha kalkmak gölgelerin derinliğini kulaç ile ölçmeye benzer, delilik olur.
Bu günkü dünya sakinleri ve medeniyet, tıpkı bacaklarından biri alabildiğine 30 metre uzamış diğeri böyle kısa kalmış topal bir yolcuya benzemiştir.
Bu gün bunalan dünya hakiki saadeti, mâneviyat mihrabında asılı olan anahtarla açabilir. Gerisi beyhudedir.
Kafasında Hakk bilgisi olmayan, câhildiiiir.
Velev ki dehrî gibi bilgilisi bilsin: “Ben yüz bin cilt kitab okudum.” desin.
Gönlünde Hakk Aşkı olmayan da gâfildir. Velev ki dirâyeti ile karşısındakine parmak ısırtsın.
İşindeee Allah rızası gözetmeyen de zâlimdir. Velev ki dünyalar kadar iyi.
“İşinde Allah rızası gözetmek ne demektir?””
“Yalan yok!. Gıybet yok!. Birinin peşinden zınbırtı, mınbırtı yok!.
Midene helâl ekmek sokmak!.”
İşte bu Allah rızası, Allah rızası denilen budur. Boş kelime değildir bu.


Onun için dünyada güzel sözlerin müsabakasını yapsa bir insana söyleyeceğiniz kuru lakırtı: Allah razı olsun! kelimesinden güzel kelime bulamazsınız.
Türkçemizde çok güzel kelimeler vardııır:

Allah razı olsun!”
Su kadar aziz ol!”
Bunlar ne güzel kelimeler…
Bunları, aziz cemâat kullanırsanız ağzınızın içi gül kokmağa başlar, gül kokmağa başlar.

Onun için, işinde Allah rızası gözetmeyen zâlimdir.
Birine ezmek, kafasını almak. Parasını almak, bu zülüm bu başka zülümdür. Buna “hayvanî zülum” derler, bu değil.
İslamiyette zülüm dediğim budur.

Onun için âyeti kerimede: lâ'netullâhi ale’z- zâlimîn demiştir.
Çünki Allah rızası gözetmeyen “Allah’ın el Rezzâk olduğunu inkar ediyor” demek, “tahammül etmeyen kadere su sıçratıyor” demek. Efendim kış gelir: “Aman donduk efendim!” Yaz geldi: “Yandık!””
Burnun akar: “Aman ölsüm de kurtulsam!””
Bu ne biçim iştir efendiler. Geldi, sabredeceksin.
“Men sabere zafere” Sabreden derviş muradına ermiş” demek değildir.
Sabır bir haslettir zâten. Kim ki sabır içindedir o, sultan gibi olmuştur.
Onun için sabırlı olmak lâzımdır.
Sabrın sonunda bir şey beklememek lâzımdır.
Ben sabredeyim de sonunda bunları alt edeyim.
O sabır değil efendim. O sabır değildir o başka türlü bir şeydir.
Onu herkes kendi baytarî lügatından mânâ çıkarır isim verir.
Öyle sabır yoktur.

Sabır Kaza-Kader zincirine: baş üstüne!” demektir!.
Onun için, bunlara inanmayan taş kesilmiş kalbler vardır.
Bunları yumuşatmak, hava gibi yapmak.
Örümcekli kafaları ayıklamak.
Şaşkın iradeleri yola getirmek.
Gaflet içinde olanları uyandırmak.
Uyanık olanları şevki gayrete getirmek için bu, çok güç bir iştir.
Bu işe girişmek için, büyük ve temiz insanları arayıp bulmak lâzımdır.
Demin de dediğim gül kokulu insanlar.
Adi hayatın. Hepimizin bir hayatı vardır. Adi hayatın olurundaki olmazı sezen, “şu olur-şu olmaz!”ı sezen, olmazlardaki oluru bulan ve bilen hakikatin en mahrem tecellîsi etrafında toplamış kimselerdir.
“Bir şey olmaz!” diye dersin fakat onun bir olur ciheti vardır.
Onun olurunu sezen adamı bulmak lâzım. Bu kimseler vardır bu dünya yüzünde.
Bu gibilerle arkadaşlık edersen, aslanla yan yana yürümek gibi insana emniyet ve hazz verir.
Bu hazzı duyan insanın yanında küçük bir inhiraf o adamı pecmürde perişan eder.
Bir insan 30 kilo taşır. Bir insan 1 kilodan rahatsız olur.
Bir insana bir iğne sokarsın sesi çıkmaz. Ötekini sinek ısırır tahammül edemez.
Onun için herkesin kendine göre bir derdi vardır. Bir acısı vardır. Bir ızdırabı vardır.
Onu, o tahamül hududunda o dayanabilir, belki sen dayanamazsın.
Belki sen dayanabilirsin, o dayanamaz.
Onun için herkesin derd ve ızdırabına da Mü’min insan destek olmak mecburiyetindedir.
Onun için: “Efendim falan adam çok yüksek adam!””
“Neee?”
“Yüksek?”
“Nasıl?””
“Efendim apartumanı var! İstanbulda yalısı var. 8 tâne otomobili var. Bilmem Nis’te oturuyor. Bilmem ne idiyor. Paraynan!””
Şimdi paran var mı fazilet diploması alıyorsun.
Amma parası çok olup da fazilet dağıtan insanda var.


Eskiden İngilterede Cambridge Şehri vardır.
Orda Üniversite kurulmuş bundan 250 sene evvel.
Üniversiteye para toplamak için o şovalyeler, atlar, kontlar montlar câhil adamlar geliyorlar.
Rektörün önüne, reisin önüne bir kese altın bırakıyor:
“Ver bana bir diploma!” diyor alıyor. O da, bi diploma yazıyor veriyor..
Biri gelmiş atından inmiş, o zaman:
“Baş üstüne efendim!” demiş diplomayı yazmış vermişler.
İnmiş atına binerken:
“Ulan demiş geldim ben bir de atıma alayım!” demiş.
Çıkmış şeyin önüne bir kese daha şey vermiş.

Efendim demiş bir tane daha diploma alacağım” demiş.
“Demin verdik ya!” demiş.
“Verdinde bi de atıma alacağım!” demiş.
“Efendi demiş al keseni biz demiş atlara vermiyoruz” demiş. “Eşeklere veriyoruz!” demiş.

Onun için efendileeeer!
Faziletli, ahlâklı, doğru dürüst insanların arkasında Allah’ın büyük âdil direği böyle durur, onu hiç kimse yerinden oynatamaz.
Dâima ahlâklı, dürüst şakadan bile olsun yalancılık yapmayın!.
Bu nurlu Allah Dostları bir bakışta, insana batkı mı küflü ve rutubetli kalb hazinelerinizi ışığa kavuştururlar. Bu bambaşka bir yoldur.
Bu insanlar hakiki Bahar Rüzgarı gibidirler. Bir yerde durmazlar. Fırtına yapmazlar. Bütün gülistanı dolaşırlar.
Bunlar beşeriyet içinde giyim-kuşam dersi de söylemezler. Haykırmazlar.
İç ve bâtın ma’murluğunu insanda meknuz kıymeti ortaya çıkarmaya çalışırlar.

Bunların görünmeyen taraflarını nasib olup da görebilen, nura dalaaar.
Onlar Hakla olunca mahluklardan hiç birini görmezler.
Eğer mahluklar beşeriyet icâbı öyle insanların önlerine geçerlerse onları küçük toz zerreleri gibi görürler.
Onlara dikkatle bakarlarsa o adamlar yerlerinde hiçbir şey göremezler.
Çünkü her yerde Allah’ın hazır ve nazır olduğunu sezmiş, nurlu büyük insanlardır.

Evliyâ-yi tahtet gubâbî la yarifu gayri.

Bu bir sırdır İslam Dininde, o kadar.
Görüleni zâten görmede hüner yoktur.
Asıl hüner görülmeyeni görmeye çalışmadadır.
Bu gibi insanlar, Allah dostlarından, hakiki Mü’minden, ne balık kaçar, ne gökteki kuş kaçar, ne serçe kaçar, sokulur yanına, 40 yıllık dostmuş gibi.
Allah cümlemize bu kabil insan kılığına sokulmak nasib-i müyesser eyleye!.


Onun için bu büyükler derki: Dil keskin bir kılıçtır.
Nasıl keseceği bilinmez. Söz geri dönderilmesi mümkün olmayan bir ok gibidir.
Dil harekete geçmeden evvel, sözü söylemeden evvel dikkat edin Aziz cemâat.
Belki bir dostu üzersin. Belki bir Allah adamının kalbini kırarsın.
Cenâb-ı Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin hadislerine böyle bir teraziye doldursanız milyarlarca hadis içinden tek bir hadisi vardır.
Alın bu tarafa koyun hepisinden ağır gelir. Nedir o hadis?

Din kardeşliktir buyuruyor.
Kardeş kardeşe bıçak çekmez.
Kardeş kardeşin ardından fenâ lakırtı söylemez.
Kardeş kardeşe yardım eder…


3 sene evvel burda akademide ben hocalık yapıyorum.
Bir Fransız Rumiye isminde bir şey geldi oraya maliye profosörü geldi.
Çağırdılar beni de gittim. Tercüme ettim Türkçeye.

Adam dediki: “Hazreti Peygamberin kurduğu sistemi İslam âlemi devam ettirseydi, zekat İslam âlemine diyor bundan biz istifade edecektik. Çünkü bu para verilmekle sizin diyarda İslam âleminde fakir kalmayacaktı. İllâ da vermesi için bize gönderecektiler!” diyor.
Buyurun efendim!.
“Damla damla göl oluuuuur!” Dedemizden kalma sözdür.
“Damla damla göl olur.” Dededen niye kalıyor da, bu gün yok.
Eskiden gölüdü bu. Sahavet, hudutlarımızın haricine kadar giderdi.
Onu ata ata, yonta yonta nihâyet bir kelime kaldı onu da atamadık.
O demir leblebi halinde haaaa!
Darb-ı meseller budur. Dedelerimiz zamanında tatbik edilip, gide gide yontula yontula yontula bize gelip de yok edemediğimiz en son lakırtısıdır. “Damla damla göl olur!” hikaye budur.
Darb-ı meseller, atasözleri bu demektir. Zamanında çâreydi bunlar.


Sultan Mahmud zamanında, Mısır Çarşısına gelmiş Sultan Mahmud.
Tebdil-i kıyafetle uğramış sabahtan.
Eskiden zenbillerde Mısır pirinçleri gelirdi.
“Zenbil pirinci” derdik.
“Hacı Efendi ”demiş. “Bana 5 okka ordan prinç ver!””
“Emredersiniz efendim!” demiş.
Bilmiyor ya Padişah olduğunu tebdilîdir. Tartmış 3 okka vermiş eskiden.

“Ağa demiş ben 5 okka istiyorum!” demiş.
“Efendi biliyorum, duydum!” demiş.
“Aynı pirinç karşıdaki Hacı Ömer Efendi de var!” demiş. “Ben sabahtan siftah ettim” demiş. “Hacı Ömer Efendi siftah etmedi git 2 okkasını da ordan al!” demiş.

Bizde şimdiki Hacı Ömer Efendiye git.
“Efendi al 2 okkyı da sen öğleden sonra gel!””
“Hacı Efendi işte ben bir misafir dâvet ettim de 5 kilo prinç lâzım ver bana pişirecek miyim.””
“Efendim başka yerde yoktur!” Halbuki karşısındakinde var.
İşte bu gıybet efendim.
Böyle yapanın orucu sahih değildir. İstediği kadar 30 gün aç dursun. Oruç olmaz o efendim. O eşşek orucu olur. Hakikaten eşşek orucu olur.
Oruçlu insan, abdestlidir.
Oruçlu insan, yalan söylemez.
Oruçlu insan, gıybet etmez.
Oruçlu insan kimsenin peşinde lakırtı etmez!.
Kimseye fenâ nazarla bakmaz oruçlu!.
Bunları yapmadıktan sonra akşama kadar: “Ben oruçluydum!” de çık!
Böyle iş olmaz!.


Hiçbir şeyi hor görmemede şefaat gizlidir!”Cenâb-ı Peygamber buyuruyor.
Bir gün sahabelernen Mekke’ye giderken ölü bir köpek, şişmiş böyle sıcaktan kokuyor.
Hazreti Ebu Bekir önüne geçmiş:
“Ya Resûlullah bu taraftan gidelim!” demiş: “Çok fenâ koku var!””
O mübârek kokuyu bile duymuyor kendisindeki merhametten. Yanaşmış yanına da mübârek asasıyla: “Ya Ebu Bekir demiş bak ne güzel dişleri var!” demiş.
Orda bile Cenâb-ı Allah’ın kudretini görüyor.
Onun için hiçbir şeyi hor görmeyiniz!.
“püff!..” demeyiniz. “püff!..” İslam işi değildir.
Dâima güler yüzlü olunuz!.
Dünya da her şeyin kendine göre bir güzelliği vardır.
Fakat her göz bu güzelliği göremez.
Bak koskoca Ebubekir Sıddık bile burnunu tutmuş, Resûlullah’ı o taraftan çevirmeye.
Fakat Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin iki âlemi gören o mübârek gözleri ile:
Bak yâ Ebu Bekir demiş ne güzel dişleri var! demiş.

Siz, insan karnını açıp görmediniz.
İnsanın karnını ameliyat yaparken bir koku gelir ordan, aman Allaaaah!.
Hani koyun kestiğiniz zaman sıcak bir bağırsak kokusu gelir, tahammül edemezsiniz.
Biz, ameliyat yaparken kokuyu duymayız.
İlk defalar alışamamıştık.
Şimdi çünkü kurtarmak için uğraştığımız için koku moku bize vız geliyor hiç almıyoruz bile kokuyu.
Sallallahu aleyhi vesellemin de âlemlere rahmet olduğu için bütün merhamet ve şefkat halinde olduğu için koku moku bilmem ne ona gelmiyor.

Onun için aziz Müslümanlar, bunun mukallidi olmaya çalışmak yine bir şeydir.
Bu güzellikleri görene Resûlullah’ın şu hadisi müjde eder.

Dinin direği biliyorsunuz namazdır.
Yine namaza geldik. Hani evvel yatmak evvel kakmak hikayeleri.
Bir hadiste buyuruyor Cenâb-ı Peygamber ki:
“Bir namazı kılıp, diğerini kılmak için vaktın duhulunu bekleyen, gelmesini bekleyen kimse dâima namaz içerisinde demektir.”
Kıldı öğleyi, dışarda mütekaid adam, işi yok gücü yok, kahve köşelerinde.
İkide bir, saati de yok: “Saatt ne kadar, ezan oldu mu, olmadı mı?”” O, dâima namaz içindedir.
Amma bu işi görmeyenlere ne kadar namaz kılan vardır ki yine Resûlullah’ın hadisi namazdan elde ettiği ancak yorgunluk ve meşakatten ibarettir.

En hayırsızlar namazdan çalanlardır! diyor. Namazından çalanlardır.”
Ya Resûlullah namazdan nasıl çalınır? diye Übeyde İbni Cerrah sormuş Cenâb-ı Peygambere.
Ya Cerrah demiş. Namazdan nasıl çalınır biliyor musun? demiş.
Rukuyu, sücudu tamamen yapmayanlar! demiş.
İşte Hadis-i Peygamberi. Hadis-i Peygamberi ortada.

Belinde kuvvet varsa imamdan evvel secdeye gidin cemâat!!. Buyurunn. Buyurun gidin!.
Belki bu dünyada kolun kırılmaz, belin kırılmaz amma öteki dünyada beline insanın payanda çakarlar.
Bu dünyada da çakarlar amma sen farkında değilsin.
Her gün bir tuğlanı alırlar, her gün bir tuğlanı alırlar.
Onun için ya namazı kıl adamakıllı, veyahut kılma!.
Eğer öyle kılarsan!.
Allahu lem-yezel’in huzurundasın. Alay etmiş oluyorsun O’nnan, alay etmiş oluyorsun.
Yâ hasreten ale’l- ıbâd, mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn
Her gün okuduğumuz âyet-i kerime Yâsîn dedir. Alay yok istihza yok içinde.
İşte hadis-i Peygamberi. İşte Allah’ın evi. İşte de siz. Mihrab da burda!.


En kolay, bir nüfus müdürünün yanına bile bir edeb ile gireriz, toplanırız da gireriz.
Allah’ın huzuru bu. En kolay giriyorsun.
Bir “Allahuekber!” dedi mi hemen giriyorsun Huzur-u İlahîye.
Girer girmez de çıkman bir oluyor.
“Allahuekber.!” Subhânekeyi okuduktan sonra haydii Bit Pazarına gidiyor aklın.
Ulan aklını götürme arkaya. Girmenle çıkman bir oluyor.
Gir hele bir defa adam akıllı. Buna çalışın. Bunun yolları.
“Efendim benim aklım gidiyor!””
Senin aklın daha kafanın içine bel kemiğinden çıkmamış. Bunu biraz sıvazla da yukarı çıkar.
“Nasıl sıvazlanır efendim? Bunu masaj eden, tedavi eden doktor var mı?””
Var yahu “doğru ol, yalan söyleme, şunu et!” işte bunlar.”
“Nasıl?””
Sen yap bak düzelirsin be birader. Yap bunu, bak düzelirsin.”

Onun için Cenâb-ı Allah bir hadis-i kudsîsinde buyuruyor ki.

Kelime-i Şehadet Benim Kalamdır!” buyuruyor.
“Kalam. Kal’ama giren azabımdan emin olur!”

“İzzetime, Celâl ve Rahmetime yemin ederim ki!” diyor Cenâb-ı Allah.
Hadis-i kudsîde.
İzzetime, Celâlime ve Rahmetime yemin ederim ki “Lâ İlâhe İllâllah’ı hakiki söyleyen hiçbir kimseyi cehennemde bırakmayacağım! diyor.
İşte kulum!””bakın ne diyor.
Gece karanlığında Beni bulabilirsiniz. İstediğini o anda veririm.” Hadis-i Kudsîsi vardır.
Başa gelen belâlara tahammül ediniz aziz cemâat.
Sabırlı olanın gönlünde felâket katiyen yara açmaz!. Sabırlı olanın gönlünde felâket katiyen yara açmaz.
Ne olursa olsun, ister kâfir, ister dinsiz, ister imansız.
Ne olursa olsun, sabredenin felâket içinde yara açmaz.
Eğer bu Mü’min ise o yaranın üzerinde güller biter.
Mü’minin tabiî ki, dinsizden, tabi ki münkirden İnd-i İlahîde büyük farkı vardır.

Onun için kendi kendine geç aynanın karşısına şöyle bir bak kendine.
Bir muhaSebe’yap, kendinlen konuş: “Allah’a, Peygamber’e, âhiret gününe ben hakiki inanıyor muyum?” de.
“İnanıyor musun?” “Evet!” diyebiliyor musun şeksiz!”
Allah mübârek etsin!.
Eğer şüpheli ise, onun ismini kendin koy!.
Kendiliğinden içimize sinen kokusu vardır bu
Lâ İlâhe İllâllahın, “Resûlullah”ın.
Her köşede, her bayırda eskiden bir yatır varıdı bilirsiniz.
Türbeler vardı, felan Padişahın, felan bilmem neyin.
“Efendim felan mahallede bir türbe varıdı.”
Bu, bunlar “Velîyullahdır” türbeleriydi.
Bir Velî, bir mahallede varısa Velî türbesi, o mahallenin sakinleri mahalleyi temiz tutardı.
Belediye çavuşu o idi. Cömerttiler bunlar. İyilik severdiler. Yalan bilmezdiler. Cesaretli idiler.
“Bu Velî burada yatıyor diye, bizim mahalleyi yangın almaz!” diye emniyet içindeydiler.
Her sandukanın altında bilinmeyen bir Velînin kudreti gizlidir.
Asırlarca bu yatırlara, bu türbelere beyhude bel bağlanmamıştır.
Ecdada hürmet, ölülere hürmetle kaimdir.
Onun için Resûlullah Efendimizin bir mevzu’ hadisi vardır.

İzâ tahayyertüm fil- umuri, festaînu min ehlil- kuburî! “
Başınız sıkıldığı zaman kabirlerden yardım isteyiniz!”
“Ölüden ne yardım istenir?”
İstenmez evettt!. Bu, geçmişteki dedeleriniz ne yapmış ise onlardan ibret alarak, onlara bir nevi yardım taleb etmiş olursunuz” demektir.
Bunu yanlış anlamayın!. Gidip yatıra bel bağlamak değildir. Gidip orda kurban kesmek değildir. Bunlar İslam dininde yoktur.
“Efendim bez bağlayacağım! felana kurban keseceğim!. felana bilmem horoz keseceğim!”
Yok! Yok! Yokkkk! Böyle İslam dininde yok. Böyle iş yok müslümanlar.
İslam dininde; mihrabda, Kâbeye Allah’ın huzuruna dönmek vardır. Umumi hayatta da Rasululah’ın demesini: “Yalan söylememek, adâletten ayrılmamak, doğru olmak, hileli, desiseli olmamak” vardır!…

“Falan türbeye bilmem şunu bağladım! Felan yatıra gittim! Böyle oldu da, şöyle oldu!””
Felan yatıra matıra gideceğine Resûlullah’a salavat-ı şerife getir.
En yakın mihraba dön! Allah’ın huzuruna dön!
Bu safsatalara uymayın efendim!. Bu safsataları zaten dinimizin içine soktukları için bu hale geldik. Bunları bırakın efendim!.


Mezarları ziyâret ediniz. Bu size akibetiniz hakkında çok şeyler söyler hadisi mezarlara hürmet edelim ki bir gün bizde oraya gideceğiz.
Bir Arap mezarının üstünde yazar:
Bende sizin gibiydim. Bir gün sizde benim gibi olacaksınız!”
Dünyada kim kalmış. Ne Fatihler. Ne Yavuzlar. Ne Süleymanlar. Ne Peygamberler. Ne Atatürkler. Hiç kimse kalmadı.
Nerede dedelerimiz? Nerede geçen sene beraber kol kola gezdiğimiz arkadaşlarımız? Geçen sene burda bir hacı arkadaşımız varıdı. Bu zamanlar vefat etmişti. Nerede?
“Yarın Salı günü burada vaaz edeceğiz!” diyoruz hangimiz bulunacağız? Allah bilir!.
Onun için dâima şey etmemiz lâzım.
Bir insan, bir insana inandığı zaman, onu tartmıştır, ölçmüştür, kokusunu almıştır. Yalan söylemediğini, kendi sînesine yedirttikten sonra ona iltifat eder. Ona hürmet eder ve mukabil ondan hürmet görür. Onun için şüpheli olanlara tekme vururlar!.
Bir gün meşhur Hazreti Adviyye biliyorsunuz kadın Velîlerin en büyüğü. Hasanü’l- Basrî ile bunlar ahbab idiler.
Bir gün gidiyorlar böyle Kâbeye doğru Hasanü’l- Basrî ile hacca gidecekler. Yürüyerek gidiyorlar. Sanki buradan şeye Tekke Mahallesine gidiyorlar.
Hasanü’l- Basrî demiş ki:
“Adviyye” demiş.
Hazreti Adviyyenin, 78 yaşına kadar yaşamıştır.
Yüzünün bunu kitablar yazıyor. Yüzünün teni hiçbir kırışıklık olmamış.
Cenâb-ı Allah 14 yaşındaki kadın yüzünü vermiş ona.
O, öyle bir kadın, mübârek bir kadınmış.

“Adviyye” demiş. “Ben diyor seni çok seviyorum!” demiş. “Bennen evlen!” demiş.
Adviyye demiş ki:
“Ben” demiş “yaşlandım artık Hasan” demiş “yaşlandım.” “Benden daha güzel. Benden 40 yaş daha genç.
Benim bir kız kardeşim var onu sana vereyim!”
demiş. “Onu al” demiş. “Arkadan geliyor!” demiş.
Hasanü’l- Basrî arkaya döndüğü gibi Hasanü’l- Basrîye Adviyye bir tokat indirmiş:
Ulan seni yalancı Velî!” demiş.
Halbuki kardeşi yok Adviyyenin.

“Hani demiş beni seviyordun. Daha gencini dedim de döndün o tarafa!””

Onun için insan: “Ben secde ediyorum. Oruç tutuyorum. Felanca oruç tutmuyor! Secde etmiyor!” diye insan insanı kınamasıııın!.
İslamda kınamak yoktur. Allah’a havale etmek vardır.
Sana bir zulüm gelirse “Cenâb-ı Allaha havale ediyorum, Yâ İlahî!”
Çünkü bir insan bir insana kızar, ona mukabele gösterirse kendinde tecellî eden kadere itiraz eder, Allah’a bırakırsa Allah kaderi bile değiştirir. Sen değiştiremezsin.
Onun için İslamda dâima şey vardır
A’raf Sûresinde, Hazreti Musa biliyorsunuz, Tûra çıkardı. Tûr da kelimullahtır.
Tûr da âyet-i kerime de şudur:
Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu
”Vaktaki zaman geldi. Musa Cenâb-ı Allah’la konuşmak istedi.
ve kellemehu rabbuhu
Söylüyor kale Musa söylüyor: Yâ İlahî! diyor.
Kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn

“erinî enzur ileyk: Bana Kendini göster.
Cevap geliyor ki: “len terânî” diyor. Beni göremezsin Ya Musa!.
“İnne hu len yeranî” demiyor. Ey Musa sen Beni göremezsin!
Niçin “len terânî” demiş Cenâb-ı Allah Kur’ân da “len terânî.””
“Len eraaa” demiyor. “Len eraaa: Ben görünmem!” demiyor
“Len eraa” dersen “Ben görülmem.””
Len teranî” dersen “Beni göremezsin.””
“Ben görülmem” demiyor Cenâb-ı Allah orda.
O halde görülmesi câizdir Allah’ın demektir.
Bir gün göreceğiz Allah’ı.
“Vucûhun yevme izin nâdıreh. İlâ rabbihâ nâzıreh”
Alnı temiz olanlar Cennetten göreceklerdir.”Cennette değil. Cennetten.
“Ya Musa Beni göremezsin!. Zira Beni gören göööz behemehal ölüür.
Cemâdat dağlar taşlar görürse çürür. Yaş bir şey görürse kurur.
Beni ancak gözleri ölmeyecek. Cesedleri çürümeyecek olan cennet halkı görebilir!” diyor
Musa ısrar ediyor.

“Ya ilahî “enzur ileyk!””
len teranî! “Mâdem ki benim Habibimsin istiyorsun.” diyor.
“”ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî” ”
“Madem ki istiyorsun karşıki dağa bak Ya Musa!””ve lakininzur ilel cebeli”
Enzur: bak!
İlel cebeli: dağa doğru bak!
fe inistekarre mekânehu: Orada mekansız olarak bir nur-i ilahî tecellî eder.
fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu: Vaktaki Cenâb-ı Allah Nuruynan dağda tecellî ediyor.
lil cebeli cealehu dekkan: Cebel aı-i vahitte yok oluyor.
Ve harra musa saika: Musa da aşağı devriliyor.
Onun için bu dünya gözümüzle Onu görmeye imkan yoktur.
Nasıl ki O’nun yarattığı mikrobu daha göremiyoruz.

Onun için aziz cemâat insan aklının, çok dikkat buyurun insan aklının âlemdeki mânevî ve fizikî olayları idrak ve anlaması için muayyen bir ölçü sistemi vardır insanda. Bütün kâinatı anlaması için insanda bir sistem vardır.
Bu ölçü hududuna giren hadiseleri biz idrak eder anlarız, kavrarız.
Bu ölçünün dışında kalanları, ya anlar, ya çözer veya şüphe içinde inkar eder ve yahutta tepinerek inkar ederiz!.
Bundan başkası olmaz.
Mesela zamanı ele alalım. Gözün tespit edebileceği en küçükten ve gözün tahammül edeceği en büyüğüne kadarlarını idrak ederiz diğerlerini kavrayamayız.
Dakikayı idrak ederiz, saniyeyi idrak ederiz, saniyenin atmışta biri olan saliseyi idrak ederiz.
Onun atmışta biri olan rabiayı şey ederiz. Ondan sonra yok!..

Bakın bu elektrik bir saniye de 60 defa yanıp sönüyor.
Alternatif ceryandır buna derler.
60 defa yanıp sönüyor. Fakat biz onu dâimi yanıyor görüyoruz.
Kavrama hududumuz dışındadır o.
Anlaşıldı mı?
60 defa yanıp söndüğü için bizim göz kavramımız hududu haricindedir.
Dünya da, idrak hududumuza giremeyecek derecede süratli dönüyor dünya da.
Biz onu duruyor hissediyoruz dünyayı amma dünya dönmekte devam ediyor.
Hâlâ da dönüyor.
Trende bulunun, oturun trende.
Yanınıza da bir tren gelsin.
Birden kalksın öteki tren.
Siz şaşırırsınız o mu kalktı ben mi kalktım?.
Kalktığınız bir an siz mi acaba hareket ediyorsunuz, o mu hareket ediyor?
Tespit edemezsiniz.
Dünya da döndüğü için biz güneşi yürür görürüz, o sabittir. Halbuki biz dönüyoruz...

Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm. Vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm. Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn
İşte âyet-i kerimesi. O sabittir biz dönüyoruz.
Trende sizin gittiğinizi zannedersiniz gördüğünüz halda aklınız yanılıyor.
Onun için bir âyet-i kerime vardır.

E fe ayînâ bil halkıl evveli, bel hum fî lebsin min halkın cedîd.”
“Bir şey halk olur. Derhal yok olur ve derhal halk olur” diyor âyet-i kerime.
Bu halk oluş o kadar çabuktur ki bizim göz hududumuza, idrak hududumuza girmez.
Bu halk oluş yenidir.
Evvelkinin tekrarı değildir.
Çünkü tekrarı olursa Allah’ın Kadîr Esmâsının da aczi ortaya çıkar.
İşte bu idrak hududunun dışındaki hadiseleri akıl alamaz.
Bu hadiseleri insanın idrak hududuna sokan ve insana anlatan, büyük Velîlerin işleridir ki bu anlatma işlerine kerâmet denir. Kerâmet budur.
Kerâmet; Allah tarafından halk edilmiş bir hadiseyi idrak hududumuza sokma işine derler.
Bu işi bilen adama da Velî derler.
”

Bir gün Hazreti Abdulkadir Geylanî’ye zamanın emiri gelmiş.
Gusülsüz gelmiş demek ki.
Abdulkadir Geylanî’nin huzuruna gelmiş.
Demiş ki:
“Bana Mi’racı, Turfetu’l- Ayn içre oldu!” demiş.
Yani bu kadar.

Bu nasıl olur?” demiş Geylanîye. “Bana anlat!” demiş.
Koca Emirel Mü’minün.
Abdulkadir Geylanî demiş ki:
“Sen bir git!” demiş. “Abdest al da ondan sonra gel!” demiş.
Onun önüne girilir mi? Emir olursan, ol. Ne olursan ol. O Allah’ın Velîsi!.
Projöktörleri var, telsizleri var, radarları var, telsiz-telgrafları var, televizyonları var. Anlamış.
Utanmış emir dönmüş.
Döner dönmez bir gölün kenarında bulmuş kendisini.
Bu laf çarpma marpma lakırtı değil. Masal da değil. Bu ancak inananın kafasına girer.
Öteki: “Haa haa haa masal!” der. Evet masal masal nasıl kabul edersen.
Soyunmuş göle girmiş. Gusül etmiş, abdest almış. Tam çıkmış dışarıda ki emir kendini kadın görmüş. Kendisi kadın!.
Vay anasına derken. Ordan bir çoban gelmiş.
Bunu sevmiş mevmiş felan. Çobannan evlenmişler.
İki tâne çocuğu olmuş emirin. Kadın, kadın olmuş!..
“Efendim bu nasıl oluyor?””
Tahammül ederseniz ben şimdi burda bende yaparım.
Ben Velî değilim. Hokkabaz da değilim.
Allah’ın âyetlerine inanınız cemâat şüphe etmeyiniz. Şüphe etmeyiniz!.
Çocukları olmuş, geçinip gidiyorlar felan derken.
Yürümüş adam, çocuklarını bırakmış ordaki kulübesinde de yürümüş. Kadın yani emir kadın oldu.
Derken ayağı şey etmiş, şöyle bir düşerken bir toplanmış bakmış ki Abdulkadir Geylanî’nin huzurunda.
Abdulkadir Geylanî bakmış demiş ki:
“İnandın mı” demiş. “Bir AN içinde olduğuna” demiş. “Yanaş buraya!” demiş.
Şöyle bir cübbesini kaldırdığı gibi doğurduğu iki çocuğu da göstermiş ona.
Zaman içinde zaman vardır efendiler. Zaman içinde zaman vardır.
Bunu akılla çözmek güçtür. Israrla söylüyorum.
Benim aklıma onu kurşun eritip de kulağa döker gibi döktüler.
Ve ondan söylüyorum.
İnanın, inanın vardır böyle şeyler. Böyle şeyler vardır.

Tevrat’ta ve Kur’ân’da:
Dünya 7 günde yaratıldı! der.
Bu da, bizim aklımıza sokmak için genişletilmiş bir târiftir.
Yoksa “Kûn!” lafzıyla hepsi yaratılmıştır.
Kafamıza girmeyeceği için 7 güne onu.
Tevrat yazar. Yedi günde halk etmiştir.
Çünkü İslam Dininde bir kaide vardır.
“El emru iza dayke’t- tesia ve’t- tesia ed dayk.
“Mesele ne kadar daralırsa o kadar genişler. Ne kadar genişlerse o kadar daralır!””
Leblebi gibi olur. Demir leblebi gibi.

Mesela şu ziyâ.
Güneş ziyâsı ve elektrik. Bunlar fende sabittir.
Saniye de yani “höh!” dediğiniz zaman 300.000 kilometre süratle gider.
300.000 kilometre.
Buradan “”tık!” dediğiniz zaman Amerika’da “tık!””300.000 kilometre.
Bunların hareketlerini biz göremeyiz.
Devamlı olduğunu zannederiz.
Böyle vır vır vır 300.000 kilometre süratle.
Ses öyle değildir. Saniye de 352 metre gider ses.
Burdan bağırdım mı 352 metre.
Saniye de “”höh!” dedi mi 352 metre gider.
Gök gürlediği zaman, şimşek evvelce düşmüştür.
Şimşeği hemen görürsünüz çünkü 300.000 kilometre ziyâ şey ettiği için bir müddet sonra da gürültüsü kulağınıza gelir.

İnsanların en doğru idraki o halde gözle değildir. Kulakladır.
Kulak, görmeden afdaldır.
Çünkü Kur’ân-ı Kerimde
““Es Semi’ü’l- Basîr” diyor.
Semi’’i evvel almış Basîr’i sonradan getirmiştir.
Peygamberler arasında görmeyen âmâ olanlar var idi. Fakat sağır olanlar yoktu.
Görmede ışığa ihtiyaç vardır. Karanlıkta görme yoktur. Tek taraflıdır.
Fakat işitmede ışığa ihtiyaç yoktur. Ve her taraftan duyarsınız.
Onun için âyet-i kerimede:
Ya Habibim Sana bakıyorlar fakat seni göremiyorlar”” âyet-i kerimesi vardır.
Demin ki Musa’nın:
Len teranî: Ben göremezsin!””
Len yeraaani: Ben görünmem! diyor.
O halde O’nu görmek hassamız yoktur.
Ancak o hassa bize verildiği zaman görebiliriz.
Fotoğrafa film çekersiniz, film çekilir, fakat görünmez.
Karanlık oda da kırmızı ziyânın altında açarsın görünmez.
Banyoya sokarsın, banyoda böyle sallaya sallaya sallaya bir de bakarsınız fotoğraf ortaya çıkar.


İnsanlar da ölüm hududundan geçtikten sonra cennet banyosuna girdikleri zaman bunu görebilirler.
Nedir o cennet banyosu?
““Vucûhun yevme izin nâdıreh. İlâ rabbihâ nâzıreh.””
Alnı temiz olarak kollarını sallaya sallaya:
Dünyada ulan ne insandı.
Ne yalan söyledi. Aza kanat etti.
Kimsenin peşinden koşmadı.
Baklava yemedi ama, peynir ekmeknen ömrünü şey etti geçti!”
Ve ahrette de bu insanlar:
““Vucûhun yevme izin nâdıreh. İlâ rabbihâ nâzıreh.””

Onun için aziz cemâat!
“Allah izzet perdesi arkasında gizlidir!”” Âyettir bu.
Demek O’nu görmek hassamız yoktur bu dünyada demektir.
Halbuki O, dünyada her AN görünmektedir.
Fakat biz O’nu görme hassasına mâlik değiliz demektir.
Allah insandan gizlenmemiştir. Bizde onu görme kabiliyeti yoktur.
Yanlış anlamayın. Allah bütün şiddetiyle ortadadır.
“Ben bir gizli hazine idim. Görünmek için kâinatı yarattım!””
Allah insandan gizlenmemiştir. Bizde O’nu görme kabiliyeti yoktur.
Bir çiçeğe bakan, onun renginden Allah’ın el Velî Esmâsını seyreder. Ama nerde o kafa nerde göz.
“Görünmede hüner yoktur” dedik. “Görünmeyeni görmede, anlamada hüner vardır.”
Bu hüner gayba ihlas ile inanmada gizlidir. İnandın mı gayba bu hüneri elde edebilirsin.

Mikrobu hiç biriniz görmemişsinizdir.
Amma biz gördük okurken mikrobu böyle. Mikroskopta 5.000 defa.
4.000 defa koyulan mikrobu okuduk, gördük bunu gözümüzle
O halde siz biriniz görmediğiniz halde görenlerin sözüne inandığınız için var olduğuna inanıyorsunuz mikrobun.
Görmeyi bile isbat için söylemek lâzımdır.
Görenin ikrarında, sözündedir kıymet.
Söz, söylemezsen kıymet kazanmaz.
Gözü görmeyen karşısında bir sürü kadın olsa, gözü yumuk.
Arasındaki annesini tanıyamaz bu adam. Kokuynan mokuynan.
Fakat annesinin sesini işitirse hemen tanır.
O halde insanlar sesle alırlar, onun için iki kulak vardır.
Dikkat buyurursanız İslamiyette kulağa, göze sövmek en büyük küfürlerdendir.
Çünkü Cenâb-ı Allah diyor ki: “Ben kulumla görürüm, Kulumla işitirim.””

Aziz cemâat bana dikkat edin, ben burdayım.
Fakat beni burda görüyorsunuz o halde gören başkası, sana gösteren başkasıdır.
Hakiki O’nnan gördüğünüz zaman beni yok görürsünüz.
Benim sesimi işitiyorsunuz. Ses dalgaları havada teee kulağınıza kadar geliyor. Amma sesimi kulağınızda işitmiyorsunuz.
Bakın dikkat edin. Ağzımın içinde sesi işitiyorsunuz
O halde işiten başkası efendiler. İş, bunu anlamadadır hüner.
Bunu anladığınız dakikada Amerika’yı da görürsünüz burdan.
Amerika’daki adamın sesini de işitirsiniz.
Bir küçücük insan yapması âlet bunu yapıyor da sen nasıl yapamayacaksın!


Cenâb-ı Sallallahu aleyhi vessellem bir gün Medine’den:
İnni liecüdü nefese’r- Rahmân min kıbelil- Yemen demiş.”
İnni liecüdü: Ben alıyorum demek.
Nefese’r- Rahmân: Rahmânî güzel bir nefes alıyorum.
Min kıbeli’l- Yemen: Yemen tarafından.
480 kilometre Medine’ye uzak.
Veysel Karanî Hazretleri şey ediyor.
Cenâb-ı Peygamberi görmemiştir.
Dua ediyor:

İlahî!
Entel- Halik, ene mahluk,
Entel- Rezzâk, ene mazruk.
Entel- Ganiy, ene zaif! diye meşhur duası vardır onu yapıyor.
Bu sesi, Cenâb-ı Sallallahu aleyhi vessellem alıyor Medine’den.
O halde sende onun ümmetisin sende O’nun gibi olmalısın.
“Nasıl olurum?””
Yalan söyleme. Helâl lokma ye. Kimsenin aleyhinde söyleme. Yalancı olma! Âdil ol. Doğru ol!
İşte bu!.. Başka artık kuyruk çıkarmaz insan.
Ama bu üç dört kelimeyi yapabilmek güçtür.
Öğüt dinlenir ama yapması güçtür. Öğüt dinlenir ama yapması güçtür.

Onun için Aziz Cemâat, sabretmek lâzımdır.
Bir gün Hazreti Musa Tûr’a gidiyormuş.
Vahiy almak için.
Zengin bir adamın çiftliğine uğramış. Milyoner herif o zamanın Kârunu.
Varmış Hazreti Musa.
“Buyur Ya Resûlallah!” demiş.
İkram etmiş o zaman sütü mü neyiyse işte.
O zamanda fruko nerde fruko?………

“Ya Resûlallah” demiş. “Tûra çıkıyorsun. Benim için demiş dua et” demiş.
“Ben çok zenginim demiş o kadar zenginim ki dağıta, dağıta, dağıta bitiremiyorum” demiş. “Ve şükrünü yerine getiremiyorum bunun.
Ne kadar 1 gelirse 100 dağıtıyorum. Cenâb-ı Allah’a sen peygambersin dua et”
demiş. “Benim zenginliğimi biraz frenlesin, kıssın!” demiş.
““Peki!””
Biraz ileride bakmış ki bir adam. Çırçıplak yarı beline kadar toprağın içinde: “Ya Resûlallah demiş Tûr’a gidiyorsun. Ben bir senedir setr-i avret yapacak bir bez bulamadım” demiş. “Cenab-ı Allah’a benim için sen dua ette sen Resûlsun seninki kabul olur. Bana demiş bir örtülük bişey nasib-i müyesser etsin!””
“Peki!” demiş.
Vahiy alıyor bilmem ne oluyor. Soruyor:
“O ikinci kuluma söyle ona demiş her şeyi vereceğim. Biraz daha sabretsin!” demiş.
Ötekisine gelmiş:
“Ona da söyle onun istediği ayarda zenginliğini indireceğim yalnız, Bana biraz isyan etsin!” demiş.
İnmiş Tûr’dan o toprak içinde bekleyen adama demiş ki:
“Sana istediğini verecek yalnız demiş biraz daha sabrını istiyor””
“Ya Resûlallah artık bende sabır mabır kaldı mı demiş baksana ben çırılçıplağım.””

Yer yarıldığı gibi “cuuup!” herif aşağıya.
Ötekisine gelmiş:
“Senin şeyini indirecek aşağıya, servetini. Yalnız biraz küfretmeni istiyor.” demiş.
“Ya Resûlallah demiş ben bu kadar ni’meti vermiş ben hamdını yapamıyorum. Allah’a nasıl küfrederim!” demiş.
Adamları koşmuş demiş ki:
“ Efendim koyunlar 3 doğurdu. İnekler bilmem ne oldu. Kazanda kaynayanlar pirinçler altın oldu” demiş.
Onun için aziz cemâat sabrediniz! Sabrediniz!..

İnsanlar dinî bakımdan da 3 kıratta yaratılmıştır tiynet bakımından.
Hazreti Musa Tûr’a giderken gelmiş, birisi çıkmış:
“Ya Musa demiş. Tûr’a gidiyorsun
Benim için dua et! demiş. 40 senedir odunculuk yaparım” demiş.
Dağdan odun keser gelip pazarda satar bunnan şey ederim.””
Çoluk çocuğum yok. Fakat artık yaşlandım” demiş.
“Çok yaşlandım. Taşıyamıyorum odunu sırtımda” demiş.
“Allah’a dua et de demiş bana bir eşşek versin” demiş.
O zaman Resûllerinen bir olduğu için Resûlunun şeyine dua ederdi.
Kendisi kul yapmazdı. Edeben yapmazlardı.
Hazreti Resûlşey o zamanın peygamberleri sağ idi.
Peki” demiş.”
Tam Tûr’a çıkıyor.
Bakmış bir mağara kovuğunun yanında dev gibi bir adam.
Bir ok çekmiş şöyle durmuş.
Hazreti Musa gelmiş, Musa da iri yarı.
“Selâmün aleyküm” demiş.
O şöyle gözüynen: “Aleykümüsselâm yâ Resûlullah!” demiş.
“Ne arıyorsun burada?”
“Valla Ya Resûlallah” demiş.
Allah’ı bekliyorum vuracağım!” demiş.
“Sen Tûr’a çıkıyorsun” demiş.
“Ateş görünüyor ya” demiş.
“Buranın içinde görünüyor. Sen konuşurken ben Allah’ı vuracağım!” demiş.
“Peki demiş. Ne yaptı Allah sana?” demiş.
“Yahu” demiş. O gine öyle duruyor.
“Ben Cenâb-ı Allah’tan on senedir üç tâne deve istiyorum” demiş. “”Üç tâne deve!” demiş.
“Vermiyor” demiş. “Artık burama geldi” demiş.
“Yerleştirip öldüreceğim” demiş.
“Hele hele sen dur” demiş. “”Yapma! Ben dua edeyim” demiş.
“Yok Musa demiş sen duanı yap!” demiş.
“Ben bekleyeceğim” demiş. Hazreti Musa gitmiş.
“Bunlar olur mu?” Olsun, olmasın içindeki sen tortuya bak!
Suyun içinde şeker erimiştir. Şekeri bulamazsın. Diline vurduğun zaman şekerli olduğunu anlarsın.

“(-Daha var mı vakit efendim dalıp gitmeyelim?” -Yedi Sekiz dakika var efendim Akşam Namazına!
“
-İyi şimdi bitiyor!)

Gitmiş başka birini görmüş. O da ibâdet halinde. Bir seccade Üstünde.
“Ya Resûlullah” demiş. “Bana” demiş.
“Cenâb-ı Allah’a söyle” demiş.
Acaba ben cennetlik miyim?” demiş.

“Ezan okundu mu kılalım namazı?”
“Peki” demiş.

O üçüncü kula için demiş ki.
“Ona söyle” demiş “Ben şimdi” demiş
“Başka diyarlara gidiyorum. Dünyayı bir kıla astım.3 ay dünya ile meşgul değilim.
Döndüğüm zaman onun hesabını yapar ben ona şey ederim. md kaset 2_2 28:50 kesinti
Öteki kula da söyle yine ben dünyayı bir kıla astım.
Başka diyarlara gidiyorum 3 ay, döndüğüm zaman onun devesini vereceğim demiş.
Ötekine de söyle demiş.
“Onun bir komşusunun katırı var. Onun ölmesi için dua ediyor demiş. Beddua etmesin vereceğim!” demiş.

Birinci adama gelmiş demiş ki. Allah bir kılınan dünyayı astı.
3 ay başka bir diyara gidiyor geldiği zaman!”
“Ya Musa demiş hiç dünya kıla asılır mı?” demiş.
“Sen cehennemliksin!” demiş. Asarsa asar!..

Ötekine gelmiş demiş.
O yine duruyor.
Demiş ki: “Cenâb-ı Allah bir kıla astı dünyayı 3 ay bir yere gitti” demiş.
“Döndüğünde sana verecek” demiş.
“Ya Musa Allah kıla değil, böyle havada bile durdurur.
O Allah yalan söylemez!” demiş.
“Ben 3 ay daha beklerim!” demiş. İndirmiş.
İndiği zaman dağdan 30 tâne bembeyaz deve adamı bekliyormuş.

Gitmiş öteki adama. Öteki adama demiş ki: “Sana eşşeğini verecek” demiş.
“Yalınız komşunun şu katırı için beddua ediyormuşsun, etme!” demiş.
“Ya Musa!” demiş.
“Allah bana 500 tâne de eşşek verse ben o katır için hep beddua edeceğim!” demiş.
Onun için böyle İslam, böyle ilginç olur.

Lillahil Fatiha!

Resim

Vesile: (Vâsile) Bahâne, sebeb. * Fırsat. * Elverişli durum. * Vasıta. Yol. * Pâye, rütbe. * Baba. * Kurbiyet. * Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. * Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)
Er Rezzâk: Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Lemyezel: sonu olmayan Hakk cc.
Töhmet: Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat. * İtham altında olma.
Giybet: Arkadan çekiştirmek. Hazır olmayan birisinin aleyhine konuşmak. Birisinin gıyabında hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemek. (Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese; zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. M.)
ind-i İlahî: Allah'ın indinde. Allah'ın nazarında.
Hasbel beşer: İnsanlık icabı, elde olmadan.
Katline ferman: Ölümüne emir.
Şekk: (C.: Şükuk) Şüphe, zan. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek.
Kanaat: Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak.(Semere-i sa'yine ve kısmetine rıza kanaattir, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir. M.) (Bak: Himmet)
Mağfiret: (Mağfiret) Cenab-ı Hakk'ın kullarının günahlarını örtmesi, affetmesi, rahmeti ile lütfu.
Nazır: (C.: Nüzzâr) Nazar eden, bakan. * Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük me’mur. Bir işin idaresine me’mur reis. * Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan.
Âli: Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib.
Izam: (Azim. C.) Büyükler. Büyük kimseler. * (Azm. C.) Kemikler.
Feyz: (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübâreklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.(Hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı sûretine sokulmaz. Belki bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir. M.)
Penahî: f. Sığınma.
Mihrab: Câmide imamın namaz kılarken cemâatin önünde durduğu yer. * Şiddetli harbeden cengâver. Bahadır. * Evin şerefli yüksek yeri, çardak. * Meclisin sadrı ve ekrem mevzii. * Mc: Harb âleti. * Orman. * Melikin hususi makamı. * Mc: Şeytan ve hevâ ile muharebe edecek yer. * Ümit bağlanan yer.
Beyhude: f. Boşuna. Boş yere. Faydasız.
Şümul: Kaplamak. İhtivâ etmek. İçine almak. * Hükmü altına almak.
Dehri: (Dehrî. C.) Dehriye fırkasından olanlar.
Dirâyet: Zekâ, bilgi. Kuvvetli tecrübe sahibi olmak. * Fetânet. Temkin ve tecrübeye dayanan akıl.
Velev: Eğer, gerçi, her ne kadar da, hatta, ister, isterse.
Cihet: (C: Cihât) Yan, yön, taraf. * Sebeb, mucib. * Vesile, bahâne. * Evkafça olan vazife, maaş. * Yer, mahâl, semt.
İnhiraf: Doğru yoldan sapma. * Dönme. * Bozulma. Değişme. * Kırıklık. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman o harfde, dil ucuna veya dil arkasına doğru bir meyli bulunmasına denir. İnhirâf sıfatının harfleri Lâm ve Ra harfleridir. Bunlara Münhârif denir.
Ma’mur: İ'mar edilen, tamir edilmiş.
Meknuz: Gömülü define, örtülü, gizli. Hıfzedilmiş, mahfuz.
Zenbil: İçine öteberi konulup elde taşımaya mahsus, sazdan örülmüş ve üst tarafında yine sazdan kulpları olan, ağzı geniş kap.
Tebdil: Değiştirmek. Tağyir etmek. Bir şeyi başka bir hâle veya şeye değiştirmek.
Duhul: İçeri girme. İçeri dahil oluş.
Mütekaid: Tekaüd olan. Emekli.
Meşakkat: Zahmet. Sıkıntı. Güçlük. Zorluk. (Bak: Himmet)
Lem-yezel: Zâil olmaz, bâki, zeval bulmaz. Dâimî olan.
İstihza: Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek
Kal’a: Kale. Eskiden yapılan büyük merkezlerin ve şehirlerin bulunduğu etrafı duvarlarla çevrili ve düşmanın hücumundan muhafaza edilen yüksek yerlerde inşa edilmiş yapı.
Muhasebe: Hesablaşmak. Hesab görmek. Hesab işi ile uğraşmak. Hesab işini gören resmi makam.
Safsata: Hezeyan, yalan, uydurma. Zâhirde doğru, hakikatte yanlış ve yalan olan kıyas. (Bak: Dimağ)
Akibet: Bir şeyin sonu. Nihâyet. Netice, sonuç.
Rabiatü’l- Adviyye: (Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir velîyedir. (R. Aleyha)
Hasanü’l- Basrî: (Hi: 21-110) En ileri Tâbiînden olup hadis ve fıkıhta büyük âlimlerdendir. Basra'da medfundur. Mezheb sahibi bir müçtehiddir. Sahabe-i Kiram'dan 130 zât ile görüşmüş, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mace kendisinden hadis nakletmişlerdir.

Vaktaki: f. Ne vakit ki, o zaman ki, olduğu vakit.
Mukabele: Karşılık, karşılamak. * Mücadele. * Karşılaştırmak. Karşılıklı yapılan iş, karşılıklı yapılan okuma. * Câmide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.* Yüz yüze olmak. * Düşmanın şerrinden kurtulmak ve onun şiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunmak.
Behemehal: f. İster istemez. Mutlaka. Her halde.
An-ı vahitte: Bir anda.
İdrak: Anlayış. Kavrayış. Akıl erdirmek. Fehim. Yetiştirmek.(Maalesef insanlar teâvün sırrını idrak edememişler, hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar! İ.İ.)
Kadîr: Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan. Nihâyetsiz kudret sahibi.
Kerâmet: Allah (celle celâlihu) indinde makbul bir velî abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zâtların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * Bağış, kerem. * İkram, ağırlama.

Hassa: (C.: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey. Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey. Bir şeye mahsus kuvvet.
Gayb: Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey.
Halik: halk eden Allah cc.
Mahluk: Yaratılmış. Yoktan var edilmiş olan.
Rezzâk: Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Mezruk: Rızıklanan.
Ene: Ben.
Ente: Sen.
Zaif: (Za'f. dan) Güçsüz, iktidarsız, kuvveti az, kuvvetsiz, tâkatsız. Kansız. Gevşek, tenbel.
Kârun: (A, uzun okunur) Peygamber Musâ (A.S.) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (A.S.) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini. Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden dolayı bu fenâ sıfatı ile meşhur olmuştur.
Setr-i avret: Başkalarına gösterilmesi haram olan yerleri örtmek. Şer'an örtülmesi lâzım gelen yerlerini örtmek. (Bak: Avret-Tesettür)
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.
Kırat: Ayar, sınıf.
Tiynet: Huy. Yaradılış.


Resim

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : "Men tereke’s- salate mutaammiden fekad kefere: Kim namazı terkederse "kâfir" olur" buyurdu.
(İbnu Mes'ud (ra)'dan; Taberâni Kebir de (8939) ve Âcurri Şeria da (133) sahiholarak)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : "Şübhesiz ki, kişi ile "şirk ve küfür"arasındaki şey sâdece namazı terketmektir."
(Câbir (ra)'dan; Müslim (82) Ebû Davut (4678) Tirmizî (2619) Nesei (465) ve ibnuMâce (1078)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : "Her kim ki, kasten "namazı" terkederse"açıkça küfre" düşmüştür."
(Enes İbnu Mâlik (ra)'dan; Taberâni Evsat; Heysemi Mecmau-Zevaid'de (1/295)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : "Her kim ki namaz'ı kılmazsa o kâfirdir."
(Ali İbnu Ebi Talib (Ali kerremullahi veche) den; MuhaMMed İbnu Nasr, Kitabus- Salat'ta (933) Acurri Şeria'da (135) İbnu Ebi Şeybe Musannaf da (10485)ve İman'da (126) Beyhaki Şuabu’l- İman'da (41) ve Buhâri Tarihu’l- Kebir'de sahih olarak rivayet etmişlerdir.)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : İhlâs ile Eşhedü en Lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne MuhaMMeden abdühü ve Resulühü diyen Cennete girer.” Buyurdu.
(Taberanî, Deylemî)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : Lâ ilâhe illallah, MuhaMMedün Resulullah diyene Cehennem ateşi haramdır.” Buyurdu.
(Müslim)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : Allah'tan başka ilah olmadığına Allah'ın bir ve ortağı olmadığına ve MuhaMMed'in Onun kulu ve Resulü olduğuna, keza Cennet ve Cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, Allahü teâlâ onu Cennetine koyar.” Buyurdu.
(Buharî, Müslim, Tirmizî)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, Resul olarak MuhaMMed'i seçen yani kabul edip beğenene Cennet vacip olur.” Buyurdu.
(Ebu Davud)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : “Kitab ehli olan bir kavme (İsevi veya Musevilere) görevle gidince, önce, Lâ ilâhe illallah MuhaMMedün Resulullah demeye dâvet et. Bunu kabul ederlerse, günde beş vakit namazın farz olduğunu bildir. Bunu da kabul ederlerse, Allah’ın Müslümanların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen zekâtı farz kıldığını söyle.” Buyurdu.
(Buharî, Müslim, Ebu Davud)

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : “Size şu beş şeyi emrediyorum. Birincisi Allah’a imandır. Allah’a iman nedir biliyor musunuz? Allah’tan başka mâbud olmadığına ve benim son Peygamber olduğuma şehadet etmektir.” Buyurdu.
(Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesai, Ebu Davud, İbni Hibban, Taberanî)

İnsanlar Mümin doğarlar:

Resim---Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellemin : “İnsanlar, mü’min olarak doğar, mü’min olarak yaşar, kâfir olarak ölür. Veya kâfir olarak doğar, mü’min olarak yaşar, kâfir olarak ölür.” Buyurdu.
(Tirmizî, fiten 26; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 3/19)

Resim---Kudsî Hadisinde Cenâb-ı ALLAH buyuruyor:
“Evliyâi tahte kubâbi lâ ya’rifuhum ğayri : Benim gök kubbemin altında öyle dostlarım vardır ki onları benden başka kimseler bilmez!

Din kardeşliktir:
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ona zulmetmez; onu düşmana teslim etmez. Kim bir Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamette onun bir sıkıntısını giderir. Kim de bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun bir ayıbını örter.
(Buhâri, Mezâlim, 3.)

Dinin direği biliyorsunuz namazdır.:

Es-salâtü imâdü’d-dîn: Namaz dinin direğidir..
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Namaz dinin direğidir, kim onu terkederse dinini yıkmıştır."
(Acluni, Keşful Hafa, II/31)

Hz. Ali'den (radiyallahu anhu) rivayetle Resûlullah Efendimiz (aleyhisselâm) şöyle buyurmuşlardır:
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Namaz îmanın direğidir. Cihad amelin zirvesidir. Zekât ise, bu ikisinin arasında yer alır."
(Ali kerremullahi vecheden; Deylemînin Müsnedü'l'Firdevs"inden.)

Resim---Muaz İbnu Cebel radiyallahu anhu rivayet ediyor: "Bir seferde Resulullah (sav)'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
"Ya Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem , beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!" dedim.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibâdet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, Ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdu ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.
"Evet Ya Resûlullah!." dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yok etmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır." buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen):

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne): "Onlar ibâdet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rabblerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar." (Secde, 32/16).
Sonra sordu:
"Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"
"Evet, Ya Resûlullah!"
dedim.
"Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı: "Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!" Sonra şöyle devam buyurdu:
"Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"
"Evet Ya Resûlullah!"
dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şuna sahib ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum:
" Ya Resûlullah! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"
"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdu.
(Tirmizi, İman 8, (2619)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Size, Allah'ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?" buyurdu. Ashâb: “Evet, yâ Resûlallah!” dediler.
Resûl-i Ekrem: "Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur" buyurdu.

(Müslim, Tahâret 41. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret 39; Nesâî, Tahâret 180; İbni Mâce, Tahâret 49, Cihâd 41)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Nice kâim (namaz kılan) vardır ki namazından nasibi, sadece yorgunluktur!” buyurmuştur.
(Nesâî, İbn Mâce, Ebu Hüreyre'den; hasen bir senedle)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “namaz kılan rabbine münacaat etmiş olur” buyurmuştur.
Buhârî ve Müslim, (Enes'den)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kul bazan namaz kılar; fakat namazın altıda biri, hatta onda biri kendisi için yazılmaz. Kişinin namazından ancak anlayıp idrak ettiği kadarı kendisi için yazılır.”
(Ebu Dâvud, Nesâî ve İbn Hibban, (Ammar b. Yâsir'den)

ـ2ـ وعن النعمان بن مُرَّةَ: ]أنَّ رسولَ اللَّهِ # قالَ: مَا تَرَوْنَ في الشّارِبِ والزَّانِى وَالسَّارِقِ، وَذَلِكَ قَبْلَ أنْ يُنْزِلَ فِيهِمُ الحدودُ؟ قاَلُوا: اللَّه وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ: هُنَّ فَوَاحِشُ وَفِيهِنَّ عُقُوبَةٌ، وَأسْوَأُ السَّرِقَةِ الَّذِى يَسْرِقُ صََتَهُ قَالُوا: وَكَيْفَ يَسْرِقُ صََتَهُ يَا رَسُولُ اللَّهِ؟ قالَ: َ يُتِمُّ رُكُوعَهَا وََ سُجُودَهَا[. أخرجه مالك .2. (2578)-
Resim---Nu'mân İbnu Mürre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "İçki içen, zinâ yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?" diye sordu.
Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezâsı gelmezden önce sorulmuştu.
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm: "Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında cezâ vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazını çalmaktır" buyurdu.
Bunun üzerine: "Ya Resûlullah, kişi namazını nasıl çalar?" diye sordular.
Şu cevabı verdi:
"Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz."

(İ. Mâlik, Muvatta, Kasru's-Salât 72, (1, 167)

Lâ İlâhe İllâllahı hakiki söyleyen hiçbir kimseyi cehennemde bırakmayacağım!:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “La ilahe illallah diyen kimse ateşe (cehenneme) girmez.”
(Buhari, İlim: 105; Müslim, İman: 10.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kalbinde arpa miktarı hayır bulunup da ‘lâ ilahe illallah’ diyen kimse cehennemden çıkar. Kalbinde bir buğday miktarı hayır olup da ‘la ilahe illallah’ diyen kimse de cehennemden çıkar. Kalbinde bir zerre miktarı dahi hayır olup da ‘la ilahe illallah’ diyen de cehennemden çıkar.”
(Muaz b. Cebel radiyallau anuhu’dan; Buhari, İman 32)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah kendi rızasını kazanmak için ‘La ilahe illallah’ diyen kimseye Cehennemi haram kıldı.”
(İtban radiyallau anuhu’dan; Buhari, Rikaak: 6; İstitabe: 9; Müslim, İman: 47; Tirmizi, İman: 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/44.)

Resim---Muaz b. Cebel radiyallau anuhu binek üzerinde yolculukta Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme arkadaşlık ettiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona: “Ya Muaz!” diye nida etti.
Muaz b. Cebel: “Buyur Ya Rasulullah! Hazırım” dedi.
Rasulullah (s.a.v.): “Allah, Allah’tan başka ibâdete layık ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet eden her kula muhakkak ateşi (Cehennemi) haram kılmıştır.”

(Buhari, Cihad: 46; Rikaak: 36; Müslim, İman: 49.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her kim La ilahe illallah ve enne Muhammedun Rasulullah şehadetini getirirse Allah ona ateşi (Cehennemi) haram eder.”
(Ubade b.Samit radiyallau anuhu’dan; Buhari, Enbiya: 47; Tefsir: 5/17; Müslim, İman: 46; Tirmizi, Kıyame: 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/436, 5/292.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Farz namazdan sonra en faziletli namaz gece namazıdır. Geceyi iki kısma bölersen son kısmı namaz için en faziletli vakittir. Eğer geceyi üçe bölersen ortası en faziletli vakittir."
(Ebû Hureyreradiyallau anuhu’dan; Sahih-i Müslim; Tecrid-i Sarih Terc. IV, 16).

Resim---Hz. Âişe vâlidemizin şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Gece namazını terketme. Çünkü Resulullah (s.a.s) onu terketmezdi. Hasta ve yorgun olduğun zaman oturarak kılardı."
(Âişe radiyallau anuha’dan; Ebû Davûd, Salatu't-Tatavvu', 18)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem teheccüd namazını kılmağa devam eder, bu namaz için kalktığında da şöyle dua ederdi: "Ya Rab! Her hamd Senin içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin dâimi müdebbirisin. Yine her hamd senin içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin nurusun, (bunları aydınlatırsın). Yine her hamd senin içindir. Sen göklerin ve her yerin ve bunlarda bulunan her şeyin sahibisin. Yine her hamd senin içindir. Sen haksın, senin vaadin de haktır. (Âhirette) seni görmek de haktır. Sözün haktır. Cennetin de haktır, Cehennemin de haktır. Peygamberinde haktır, Muhammed aleyhi's-selâm da haktır. Kıyamet günü de haktır. Ya Râb! Ancak sana itaat ettim. Sana inandım, sana güvendim, sana yöneldim, yalnız senin (burhanlarına) dayanarak (düşmanlarla) mücadele ettim. Aramızda yalnız seni hakem kıldım. Ya Râb! Önce işlediğim ve sonra işlerim sandığım, gizli yaptığım ve aşikâra işlediğim (bütün) günahlarımı bağışla! (Âhiret hayatımda beni) takdim eden, (dünya tarihinde nübüvvetimi) tehir eden ancak sensin. (Allahım!) ibâdete layık ilah yoktur, yalnız sen varsın, yahut, senden başka ibâdete layık ilah yoktur. Hakîmâne tasarruf da, tam kuvvet de Allah ile kaimdir."
(Tecrid-i Sarih Tercemesi, IV, 12).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İzâ tahayyertüm fi’l umuri, festaînu min ehli’l - kuburî! Başınız sıkıldığı-Hayrette kaldığınız zaman kabirlerden yardım isteyiniz”
(Ziynetü'l-Gulub, Sayfa: 73)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biriniz herhangi bir yerde yolunuzu, şaşarsanız bir şeyde yahut yardımcı, muhafaza edici arayıp bulamadığınız zaman, hiç kimsenin size yoldaş, arkadaş olmadığı, naçar (çaresiz) kaldığınız yerde deyiniz ki: «Ey Allah'u Teâlâ'nın has kulları! Beni muhafaza ediniz. Ey Allah'u Teâlâ'nın has kulları! bana yardım ediniz.» Çünkü Allah'u Teâlâ'nın öyle kulları var ki onlara yardıma gelirler. Görünmezler.”
(Utbe ibn-i Gazvan ve an Abdulaziz radiyallahu anhudan; Râmûzu'l-Ehâdîs; Ziynetü'l-Gulub, s. 73)

Resim

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
Resim---“Kellâ izâ belegatit terâkıy(terâkıye): Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır.”
(Kıyâmet 75/26)

وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ
Resim---“Ve kîle men râk(râkın): Tedavi edebilecek kimdir?» denir.”
(Kıyâmet 75/2)

وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ
Resim---“Ve zanne ennehul firâk: (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.”
(Kıyâmet 75/28)

وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ
“ وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ

Resim---“Velteffetis sâku bis sâk(sâkı): Ve bacak bacağa dolaşır.”
(Kıyâmet 75/29)

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ
Resim---“İlâ rabbike yevme izinil mesâk: İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.”
(Kıyâmet 75/30)

Firavun bile Fütuhat-ı Mekkiyede Şeyh Muhyiddin Arabî anlatır, boğulurken: Musanın dediği doğrudur! demiş:

وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لا إِلِهَ إِلاَّ الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَاْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve advâ(adven), hattâ izâ edrekehul gareku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illellezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn: Biz, İsrâiloğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrâiloğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.”
(Yûnus 10/90)

آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
Resim---Âl’âne ve kad asayte kablu ve kunte minel mufsidîn: Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.”
(Yûnus 10/91)

فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ
Resim---Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeh(âyeten), ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn: Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.”
(Yûnus 10/92)

MUHYİDDİN-İ ARABİ’YE GÖRE FİRAVUN MÜSLÜMAN OLARAK ÖLDÜ:
Nasıl ki firavun suda boğulurken Allah’ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun’u pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Hâlbuki İslam (yani Hakk’a teslim ve onu tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırdı. Allah bu ilim ve mazhariyeti dilediği kimse için ayet ve alâmet kıldı. Ta ki hiç kimse ilahî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse tanrı rahmetinden umut kesmez. Şu halde firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı.
(Fusus-ül- Hikem Muhyiddin-i Arabî. Sayfa 301. Çeviren Nuri Gencosman M.E.B İstanbul 1992 Ayrıca bkz. (El-Futûhât El-Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, sayfa 99)

Muhyiddîn İbn Arabî bu ifadelerini Fütûhâtta 198. bâbda kendisi tefsir ederek şöyle buyurur:
“Muhakkak Allah Teâlâ Firavun’un îmânını kabul etti. “Şimdi , îmân mı ediyorsun, daha önce isyan etmiştin…” (Yunus, 10/91] âyet-i kerimesi onun îmânının ihlâsına delildir. Eğer îmânında ihlâslı olmasaydı, Allah Teâlâ onun hakkında “a’râb” hakkında buyurduğu gibi; ‘A’râb [bedeviler) îmân ettik dediler. De ki: siz îmân etmediniz, lâkin İslam olduk, size inkıyad ettik deyiniz. Zira îmân henüz kalblerinize girmiş değildir…” (Hucurât 49/14) dedi. Allah Teâlâ, muhakkak Firavun’un îmânına şehâdet eyledi. Hâlbuki cevaz olmadıkça Allah Teâlâ hiçbir kimsenin tevhidinde doğruluğuna şehâdet eylemez. Şu halde Allah onu temiz olduğu halde kabz eyledi.Bir kâfir Müslüman olduğu vakit onun üzerine gusül vâcip olur Firavunun denizde boğulması onun için gusül anlamına gelir. Allah Teâlâ’nm onu bu halde öldürmesi âhiret ve dünya azabından kurtuluşudur. Ve bunu haşyet sahibleri için ibret kıldı. Ve onun îmânı gargara halinde ölen bir kimsenin îmânına benzemedi. Çünkü gargara halinde olan kimse öleceğine yüzde yüz emindir. Hâlbuki burada böyle değildir; çünkü Firavun deryayı mü’minler için kuru bir yol halinde gördü, bu onlann îmânları sebebiyle idi. Böyle olunca Firavun öleceğine kanî değildi ve belki yaşayacağını (ve oradan geçebileceğini) düşündü. Ve Firavun kâfir olduğu halde ölen kimselerden değildir. İmdi onun işi Allah Teâlâ’ya kalmıştır.”
(İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye, c. II, s. 410)

Muhyiddîn İbn Arabî bu ifadelerini devam ediyor:
Firavun da kendisinde iman bulunmakla beraber öldürüldü. Bu, hayatta son demine yaklaşmış olan kimsenin âhirette göçmesi halidir. Halbuki hal karinesi, muhakkak Firavun’un ölümünü yakınolarak beklemediğini gösterir. Çünkü o Musa Aleyhisselam’ın asasıyla denize vurmasından meydana çıkan kuru yol üzerinde mü’minlerin yürüdüklerini gördü. Firavun iman ettiği sırada can çekişen bir insanın aksine olarak helak olacağını bilmedi. Bundan dolayı onu can çekişen kimseler arasında saymak uygun olmaz. Şu halde Firavun, ölümü değil kurtuluşu beklediği ve buna inandığı halde İsrâil oğullarının iman ettiği Allah’a inanmış oldu. Onun inandığı şey gerçekleşti. Fakat beklediği şeyin aksine çıktı. Bu sebeple Allah ona kendi nefsi hakkında AHİRET AZABINDA KURTULMAYI İHSAN ETTİ VE BEDENİNİ KURTARDI.
(Fusus-ül- Hikem Muhyiddin-i Arabî. Sayfa 318.319 Çeviren Nuri Gencosman M.E.B İstanbul 1992)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ: Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin."
(Ahzâb 33/56)

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn: Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.”
(Haşr 59/21)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim--- " İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima: Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”
(Ahzab 333/56)[/color
Resim
Cevapla

“Mübarek Gün ve Geceler” sayfasına dön