CuMâ CeM'im-İZ

Dinimizde mübarek gün ve geceler hakkında bilgiler.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SeBBeha SESi SERçeLer!
NiYÂZ NEFesii SERçeLer!
YüReKLeri BİZ BİR-İZLe!
AŞKın >KÂFesi SERçeLer!.

ZEVK 6786

EMiR SuLtÂN CUM’Â CEM’i ->“ALLAHu EKBERr!.” SESLedik!.
“MeŞK-i MuhaMMed- >NiYÂZı”n ->“AŞKuLLAH”a NEFeSLedik!.
Erkek-Kadın-ÇOLuk-ÇoCUKk ->GÖZ YAŞLarı BONcuk BONcuk!
“c  N K U Ş U”n ->UÇurduk ->GÖĞ-e ->KÂinÂtın KÂFeSLedik!.


17.04.15 13:21
brsbrs.emrsltÂN cÂMisiiknciezÂN..

nOt:
İkinci ezÂN Okunurken SerçeLer sürü HÂLinde orta hAVuza indi ve BİZ BİR-İZ-Likte ÖTüştüKkk!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

NAsıL da GEÇiYOR YıLLar
AK SAÇLarım >NEŞ’esinde
SEVenLer >SEÇiYOR YıLLar
BİZ BİR-İZ-Lik >NEFesi-nde!.

ZEVK 6804

FıRTıNaLar ORTAsında.. ->GÖNLüm>NÛH’un GEMiSinde
“BİZ BİR-İZ”de BİRLikteyiz ->cÜMMLe cihÂN CEM’isinde
BİLye gibi BAŞ-AYAKsız!. >RüzGÂR gibi YERsiz-YuRTsuz
->CUMÂ’mızı ->CEMM’ EYyLedik ->“ALİ PAŞA CÂMisi”nde!.



08.05.15 12:34
brsbrs.. alipşcâmisindesyrÂnda..

HÂL-i Hazır HAY’a İhvÂNim
NÛR-u MîM-i MÂYÂ İhvÂNim
ALLAH >RAHMetLer EYyLesin
->A L İ P A Ş A -’ya İhvÂNim!..


Resim

ALi Paşa Câmisi:
(Bursa- Osmangazi)

Ali Paşa Mahallesi, Eski Sokak’ta bulunan Ali Paşa Câmisini, Yıldırım Beyazıt zamanında Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Yıldırım Beyazıt’ın veziri Ali Paşa yaptırmıştır. XIV.yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir.

Ali Paşa Mahallesi, Eski Sokak’ta bulunan Ali Paşa Câmisini, Yıldırım Beyazıt zamanında Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Yıldırım Beyazıt’ın veziri Ali Paşa yaptırmıştır. XIV.yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir.

Ali Paşa Câmisi, ters T veya tabhaneli (zâviyeli) câmiler grubundandır. 1854 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş ve sonra yeniden onarılmıştır. Son cemaat yeri câminin yan duvarları ve birbirlerine kemerlerle bağlı dört sütunun oluşturduğu beş bölümlüdür. Üzeri kubbeli olan bu bölümlerden ortadaki diğerlerinden daha büyüktür.

İbâdet mekanı tabhâneli câmiler planına uygun olarak birbiri ekseninde üzeri kubbeli iki bölümden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin iki yanında dikdörtgen şeklinde yan kanatlar bulunmaktadır. Günümüzde orta bölümlerdeki kubbelerin yerine ahşab bir tavan yapılmıştır. İki yan kanatlar tamamen yıkılmıştır. Bunların üzerlerinin tonozlu olduğu izlerden anlaşılmaktadır.

Câminin ilk yapılışında minâre yapılmamış, bugünkü minâre yenidir. Câminin batısındaki medrese ve imâret ise yıkılmış, yerlerine evler yapılmıştır..


Çandarlı Ali Paşa:

Çandarlılar (Çandarlı âilesi), yetiştirdikleri dört büyük sadrazam ile Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Döneminde gerek askerî ve gerek idarî ve siyasî alanda teşkilatlandırılmasında birinci derecede rol oynayarak büyük emekleri geçmiş, İstanbul'un fethi öncesindeki yaklaşık yüz yılın isimleriyle birlikte anılmasına yol açmış bir âiledir. 15. yüzyıl sonlarında âilenin bir diğer ferdi de kısa bir süre için sadrazamlık yapmıştır. Âilenin kökeni Ankara'nın Nallıhan ilçesinin Cendere köyüne uzanmaktadır.

Çandarlı Ali Paşa (d.? - ö.18 Aralık 1406, Ankara) 22 Ocak 1387'de babası Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın ölümü üzerine yerine geçerek, 18 Aralık 1406 tarihinde vefâtına kadar, I. Murat ve Yıldırım Bayezid için Ankara Savaşı'na kadar 15 yıl 6 ay ve Fetret Devri döneminde Süleyman Çelebi'nin yanında 4 yıl 4 kusur ay vezir-i azamlık yapmış ve Osmanlı Devleti'nin kuruluş sürecinde önemli rol oynamış bir Osmanlı devlet adamıdır..

Hayatı:
Tarihe Çandarlılar âilesi olarak geçmiş olan âilenin mensubu olup Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın büyük oğludur. Medrese eğitimi gördü ve ilmiye sınıfına intisab etti. 1386'dan önce kazaskerlik yaptığı bilinmektedir.

I. Murad Dönemi:
I. Murad Karamanoğlu Alaaddin Bey üzerine sefer hazırlığı içinde iken Vezir olan babası Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın beklenmedik şekilde 22 Ocak 1387'da ölümü üzerine vezirliğe getirildi. O zamana kadar tek bir vezir varken, Karaman seferinden sonra bu seferde çok gayreti görülen Kara Timurtaş Paşa'ya da vezir payesi verildi. Böylece Çandarlı Ali Paşa da "vezir-i azam" pâyesini aldı.
1389'da Vezir-i Azam ünvanlı Çandarlı Ali Paşa, komutasında 30 bin kişilik bir kuvvet ile Rumeli'de mütteffiklik kuran vasal devlet hükümdarları olan Sırp Despotu Lazar ve Bosna Kralı Tvrtko, Hırvat prensleri ile Arnavutluk prensleri üzerine bir sefere başladı ve Tırnova ve Şumnu'yu ele geçirdi. I. Murad Anadolu'da yeni bir ordu kurdu ve çok geçmeden Rumeli'den de takviyelerle Bulgaristan'a girdi. Bunun üzerine Bulgar Kralı Şişman Hıristiyan müttefiklerinden ayrılıp teslim oldu. I. Murad ordusunun bir kısmı Tuna boylarında Niğbolu ve Silistre kalelerini ele geçirdi. Haziran sonuna birleşen Osmanlı ordusu Kratova'da toplanmaya başladı ve I. Murad başkanlığında yapılan harp meclisinde Hristiyan müttefikler ordusu üzerine gitme kararı verildi. Şehzade Beyazid, Şehzade Yakup ve diğer deneyimli komutanlara görev belirtilerek bir muharebe planı hazırlandı. 28 Haziran 1389'da Hristiyan Sırp, Bosna, Eflak, Macar ve Hırvat müttefikler ordusu ile Osmanlı ordusu Üsküp'ün kuzeyinde Kosova Ovası'nda bir meydan muharebesine giriştiler. I. Kosova Savaşı'nda Hristiyan ordusu büyük bir mağlubiyete uğratıldı. Fakat ya muharebe bittikten sonra veya muharebe sırasında I. Murad, Sırp Miloš Obilić tarafından hançerlenerek şehid edildi. I. Kosova Muharebesi'nde I. Murad şehid olduktan sonra büyük oğlu Yıldırım Beyazıt vezir-i azam Çandarlı Ali Paşa desteğiyle tahta geçirildi .

Yıldırım Beyazıt Dönemi:
Yıldırım Beyazıt'ın saltanat döneminin tümünde veziriazam olarak görev yaptı ve babası gibi teşkilatçı ve kuvvetli bir idâreci olduğunu gösterdi. Yıldırım Beyazıt'ın 1391'deki Istanbul kuşatmasına ve 25 Eylül 1396'daki Niğbolu Savaşı'na sağ cenâh komutanı büyük şehzâde Süleyman Çelebi yanında iştirak etti. Bulgaristan'ın fethinde mahir bir kumandan olduğunu gösterdi. Çandarlı Ali Paşa 1402'de “Ankara Muharebesi”ne de sol cenâh komutanı şehzâde Süleyman Çelebi yanında katıldı. Yıldırım Beyazıt'ın Timur ile doğrudan savaşmadan önce, çete ve müdafaa harbi yapmak suretiyle, hareket üssünden çok uzakta olan Timur kuvvetinin yıpratılmasını tavsiye etti ise de Yıldırım Beyazıt bu görüşünü kabul etmemişti.
Ankara Muharebesi'nde hem Osmanlı sağ cenâhının ve hem de sol cenâhının geri çekilme zorunda kalmaları ile Osmanlı ordusu mağlubiyete uğradı ve orta cenâh komutanı Sultan Yıldırım Beyazıt çenbere alınıp Timur'a esir düştü.

Süleyman Çelebi'ye Veziriazamlik:
Bu yenilgiden sonra Yıldırım Beyazıt'ın veziriazamı olan Çandarlı Ali Paşa, yanında Süleyman Çelebi ile birlikte önce Bursa'ya gidip sonra Rumeli'ye geçmek amacı ile kaçmaya başladılar ve Timur birliklerinin yakın kovalaması altında kaldılar. Çandarlı Ali Paşa ile Süleyman Çelebi önce Bursa'ya ve orada tutunamayıp Gemlik yoluyla Edirne'ye vardılar. 1402'de Edirne'de Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti tahtına geçtigini ilan edip ve Rumeli'de adına hutbeler okuttu. Başveziri Çandarlı Ali Paşa aracılığı ile Süleyman Çelebi sivil ve asker kadroların desteğini kazandı. 1403 başında Süleyman Çelebi ile Bizans Imparatoru taht nâibi VII. Yannis Palaiologos, Venedik, Genova, Rodos San Jean Şövalyeleri, Sırp Despotu Stefan Lazeraviç ve Latin Naksos Dükü arasında bir barış anlaşması imzalandı. Süleyman Çelebi resmen meşru Osmanlı Devleti hükümdârı olarak kabul edildi.
Süleyman Çelebi kardeşi İsa Çelebi'ye askeri destek vererek onu Bursa'ya gönderdi ise de, 1406'da İsa Çelebi, Bursa'da hüküm sürmeye başlayan Çelebi Mehmet tarafından öldürtülüp bertaraf edildi. Süleyman Çelebi tekrar Anadolu'yu ele geçirip Osmanlı devletini birleştirmeye karar verip harekete geçti. Rumeli'deki Osmanlı kuvvetlerini toplayıp Bizans yardımı ile Anadolu yakasına geçti. Çelebi Mehmet'in Bursa'da bulunmamasından istifâde eden Suleyman Çelebi, hemen hücuma geçerek Bursa'yı eline geçirdi. Çelebi Mehmet Amasya'ya çekildi. Takiben Suleyman Çelebi Anadolu'ya yürüdü; Veziriazam Çandarlı Ali Paşa'nın entrikası ile Ankara'yı aldı. Çelebi Mehmet'in geride bıraktığı arazileri talan edip Bursa'ya döndü. Bir dönem hem Rumeli ve hem Anadolu'nun hükümdarı olan Süleyman Çelebi barışcı bir tutumla buradan devleti idâreye devam etti. Çelebi Mehmet, Süleyman Çelebi'nin barışcıl tutumundan fırsat bularak tekrar Bursa üzerine yürüdü. Süleyman Çelebi ve Çelebi Mehmet orduları Yenişehir ovasında karşı karşıya geldiler. Fakat Süleyman Çelebi'in veziriazamı olan Çandarlı Ali Paşa Çelebi, Mehmet ordusunun danışmanları ile önceden gizli konuşmalara başladı ve onları Çelebi Mehmet'ten ayrılmaya inandırdı. Böylece savaşa girmeden ordusunun dağılması üzerine Çelebi Mehmed ordusuz tekrar Amasya'ya kaçmaya mecbur oldu.
Böylece Fetret Dönemi sırasnda Çandarlı Ali Paşa, Süleyman Çelebi'nin vezir-i azamı olarak ve bütün idâreyi kendisine bırakmış olan şehzâdenin adına bir hükümdâr gibi faaliyette bulundu. Eyâlet-i Rum yani Sivas, Amasya, Tokat tarafları hariç olarak Süleyman Çelebi egemenliğini Anadolu ve Rumeli'de korumayı başardı.
Çandarlı Ali Paşa 18 Aralık 1406'da Ankara'da öldü. Onun ölümüyle Süleyman Çelebi'nin taht adayı kardeşler içindeki üstün konumu bozuldu.
Çandarlı Ali Paşa'nın cenâzesi İznik'te babası Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın türbesine defenedildi.

Değerlendirme:
Osmanlıların aşiret teşkilatını devam ettirmesini isteyen, hazine ve askeri teşkilatına aleyhtâr olan tarihler istisnâ edilecek olursa, diğer yabancı ve Türk tarihçiler Çandarlı Ali Paşa'nın üstün yeteneklerinden bahsetmektedirler. Bir modern Osmanlılar biyografi eserinde şöyle değerlendirilmektedir:
“Âlim; değerli ve tedbirli bir vezir; teşkilatcı bir komutan, kudretli bir devlet adâmı, iyi bir diplomat (idi). Fakat dünya zevklerine düşkün biri (idi).”
Tarihler değerini ve hizmetini takdir etmekle beraber Sultan Beyazıt'ı içkiye alıştırmasından dolayı kendisini kusurlu görürler. Çok cömert olduğunu tarihler yazarlar. Bu dönemde âilenin servetinin hükümdâr âilesinin servetine eşdeğer hâle geldiğini de burada belirtmek gerekir.
Yıldırım Beyazıt zamanında, Çandarlı Ali Paşa'nın tavsiyesiyle, kadılara baktıkları davalardan muayyen bir ücret tahsis edilerek rüşvet almaları önlenmiştir..

Eserleri:
İznik'te Yeşil Câmi adı verilen câmii ile imâreti, Gelibolu'da ve Serez'de câmileri vardır. Çandarlı Ali Paşa'nın evlâdı olmadığından Bursa'da yaptırmış olduğu câmii ile zâviyesinin mütevelliliği ve nazırlığını Bursa kadılarına bırakmıştır.
Osmanlı saraylarında ve vezir dâirelerinde içoğlanı adıyla hademe bulunmasını Ali Paşa ihdas etmiştir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

NAsıL da GEÇiYOR YıLLar
AK SAÇLarıN >NEŞ’esinde
SEVenLer >SEÇiYOR YıLLar
BİZ BİR-İZ-Lik >NEFesi-nde!.


ZEVK 6804

FıRTıNaLar ORTAsında.. ->GÖNLüm>NÛH’un GEMiSinde
“BİZ BİR-İZ”de BİRLikteyiz ->cÜMMLe cihÂN CEM’isinde
BİLye gibi BAŞ-AYAKsız!. >RüzGÂR gibi YERsiz-YuRTsuz
->CUMÂ’mızı ->CEMM’ EYyLedik ->“ALİ PAŞA CÂMisi”nde!.



08.05.15 12:34
brsbrs.. alipşcâmisindesyrÂnda..


HÂL-i Hazır HAY’a İhvÂNim
NÛR-u MîM-i MÂYÂ İhvÂNim
ALLAH >RAHMetLer EYyLesin
->A L İ P A Ş A -’ya İhvÂNim!..



Resim


ALi Paşa Câmisi:
(Bursa- Osmangazi)

Ali Paşa Mahallesi, Eski Sokak’ta bulunan Ali Paşa Câmisini, Yıldırım Beyazıt zamanında Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Yıldırım Beyazıt’ın veziri Ali Paşa yaptırmıştır. XIV.yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir.

Ali Paşa Mahallesi, Eski Sokak’ta bulunan Ali Paşa Câmisini, Yıldırım Beyazıt zamanında Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Yıldırım Beyazıt’ın veziri Ali Paşa yaptırmıştır. XIV.yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir.

Ali Paşa Câmisi, ters T veya tabhaneli (zâviyeli) câmiler grubundandır. 1854 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş ve sonra yeniden onarılmıştır. Son cemaat yeri câminin yan duvarları ve birbirlerine kemerlerle bağlı dört sütunun oluşturduğu beş bölümlüdür. Üzeri kubbeli olan bu bölümlerden ortadaki diğerlerinden daha büyüktür.

İbâdet mekanı tabhâneli câmiler planına uygun olarak birbiri ekseninde üzeri kubbeli iki bölümden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin iki yanında dikdörtgen şeklinde yan kanatlar bulunmaktadır. Günümüzde orta bölümlerdeki kubbelerin yerine ahşab bir tavan yapılmıştır. İki yan kanatlar tamamen yıkılmıştır. Bunların üzerlerinin tonozlu olduğu izlerden anlaşılmaktadır.

Câminin ilk yapılışında minâre yapılmamış, bugünkü minâre yenidir. Câminin batısındaki medrese ve imâret ise yıkılmış, yerlerine evler yapılmıştır..


Çandarlı Ali Paşa:

Çandarlılar (Çandarlı âilesi), yetiştirdikleri dört büyük sadrazam ile Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Döneminde gerek askerî ve gerek idarî ve siyasî alanda teşkilatlandırılmasında birinci derecede rol oynayarak büyük emekleri geçmiş, İstanbul'un fethi öncesindeki yaklaşık yüz yılın isimleriyle birlikte anılmasına yol açmış bir âiledir. 15. yüzyıl sonlarında âilenin bir diğer ferdi de kısa bir süre için sadrazamlık yapmıştır. Âilenin kökeni Ankara'nın Nallıhan ilçesinin Cendere köyüne uzanmaktadır.

Çandarlı Ali Paşa (d.? - ö.18 Aralık 1406, Ankara) 22 Ocak 1387'de babası Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın ölümü üzerine yerine geçerek, 18 Aralık 1406 tarihinde vefâtına kadar, I. Murat ve Yıldırım Bayezid için Ankara Savaşı'na kadar 15 yıl 6 ay ve Fetret Devri döneminde Süleyman Çelebi'nin yanında 4 yıl 4 kusur ay vezir-i azamlık yapmış ve Osmanlı Devleti'nin kuruluş sürecinde önemli rol oynamış bir Osmanlı devlet adamıdır..

Hayatı:
Tarihe Çandarlılar âilesi olarak geçmiş olan âilenin mensubu olup Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın büyük oğludur. Medrese eğitimi gördü ve ilmiye sınıfına intisab etti. 1386'dan önce kazaskerlik yaptığı bilinmektedir.

I. Murad Dönemi:
I. Murad Karamanoğlu Alaaddin Bey üzerine sefer hazırlığı içinde iken Vezir olan babası Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın beklenmedik şekilde 22 Ocak 1387'da ölümü üzerine vezirliğe getirildi. O zamana kadar tek bir vezir varken, Karaman seferinden sonra bu seferde çok gayreti görülen Kara Timurtaş Paşa'ya da vezir payesi verildi. Böylece Çandarlı Ali Paşa da "vezir-i azam" pâyesini aldı.
1389'da Vezir-i Azam ünvanlı Çandarlı Ali Paşa, komutasında 30 bin kişilik bir kuvvet ile Rumeli'de mütteffiklik kuran vasal devlet hükümdarları olan Sırp Despotu Lazar ve Bosna Kralı Tvrtko, Hırvat prensleri ile Arnavutluk prensleri üzerine bir sefere başladı ve Tırnova ve Şumnu'yu ele geçirdi. I. Murad Anadolu'da yeni bir ordu kurdu ve çok geçmeden Rumeli'den de takviyelerle Bulgaristan'a girdi. Bunun üzerine Bulgar Kralı Şişman Hıristiyan müttefiklerinden ayrılıp teslim oldu. I. Murad ordusunun bir kısmı Tuna boylarında Niğbolu ve Silistre kalelerini ele geçirdi. Haziran sonuna birleşen Osmanlı ordusu Kratova'da toplanmaya başladı ve I. Murad başkanlığında yapılan harp meclisinde Hristiyan müttefikler ordusu üzerine gitme kararı verildi. Şehzade Beyazid, Şehzade Yakup ve diğer deneyimli komutanlara görev belirtilerek bir muharebe planı hazırlandı. 28 Haziran 1389'da Hristiyan Sırp, Bosna, Eflak, Macar ve Hırvat müttefikler ordusu ile Osmanlı ordusu Üsküp'ün kuzeyinde Kosova Ovası'nda bir meydan muharebesine giriştiler. I. Kosova Savaşı'nda Hristiyan ordusu büyük bir mağlubiyete uğratıldı. Fakat ya muharebe bittikten sonra veya muharebe sırasında I. Murad, Sırp Miloš Obilić tarafından hançerlenerek şehid edildi. I. Kosova Muharebesi'nde I. Murad şehid olduktan sonra büyük oğlu Yıldırım Beyazıt vezir-i azam Çandarlı Ali Paşa desteğiyle tahta geçirildi .

Yıldırım Beyazıt Dönemi:
Yıldırım Beyazıt'ın saltanat döneminin tümünde veziriazam olarak görev yaptı ve babası gibi teşkilatçı ve kuvvetli bir idâreci olduğunu gösterdi. Yıldırım Beyazıt'ın 1391'deki Istanbul kuşatmasına ve 25 Eylül 1396'daki Niğbolu Savaşı'na sağ cenâh komutanı büyük şehzâde Süleyman Çelebi yanında iştirak etti. Bulgaristan'ın fethinde mahir bir kumandan olduğunu gösterdi. Çandarlı Ali Paşa 1402'de “Ankara Muharebesi”ne de sol cenâh komutanı şehzâde Süleyman Çelebi yanında katıldı. Yıldırım Beyazıt'ın Timur ile doğrudan savaşmadan önce, çete ve müdafaa harbi yapmak suretiyle, hareket üssünden çok uzakta olan Timur kuvvetinin yıpratılmasını tavsiye etti ise de Yıldırım Beyazıt bu görüşünü kabul etmemişti.
Ankara Muharebesi'nde hem Osmanlı sağ cenâhının ve hem de sol cenâhının geri çekilme zorunda kalmaları ile Osmanlı ordusu mağlubiyete uğradı ve orta cenâh komutanı Sultan Yıldırım Beyazıt çenbere alınıp Timur'a esir düştü.

Süleyman Çelebi'ye Veziriazamlik:
Bu yenilgiden sonra Yıldırım Beyazıt'ın veziriazamı olan Çandarlı Ali Paşa, yanında Süleyman Çelebi ile birlikte önce Bursa'ya gidip sonra Rumeli'ye geçmek amacı ile kaçmaya başladılar ve Timur birliklerinin yakın kovalaması altında kaldılar. Çandarlı Ali Paşa ile Süleyman Çelebi önce Bursa'ya ve orada tutunamayıp Gemlik yoluyla Edirne'ye vardılar. 1402'de Edirne'de Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti tahtına geçtigini ilan edip ve Rumeli'de adına hutbeler okuttu. Başveziri Çandarlı Ali Paşa aracılığı ile Süleyman Çelebi sivil ve asker kadroların desteğini kazandı. 1403 başında Süleyman Çelebi ile Bizans Imparatoru taht nâibi VII. Yannis Palaiologos, Venedik, Genova, Rodos San Jean Şövalyeleri, Sırp Despotu Stefan Lazeraviç ve Latin Naksos Dükü arasında bir barış anlaşması imzalandı. Süleyman Çelebi resmen meşru Osmanlı Devleti hükümdârı olarak kabul edildi.
Süleyman Çelebi kardeşi İsa Çelebi'ye askeri destek vererek onu Bursa'ya gönderdi ise de, 1406'da İsa Çelebi, Bursa'da hüküm sürmeye başlayan Çelebi Mehmet tarafından öldürtülüp bertaraf edildi. Süleyman Çelebi tekrar Anadolu'yu ele geçirip Osmanlı devletini birleştirmeye karar verip harekete geçti. Rumeli'deki Osmanlı kuvvetlerini toplayıp Bizans yardımı ile Anadolu yakasına geçti. Çelebi Mehmet'in Bursa'da bulunmamasından istifâde eden Suleyman Çelebi, hemen hücuma geçerek Bursa'yı eline geçirdi. Çelebi Mehmet Amasya'ya çekildi. Takiben Suleyman Çelebi Anadolu'ya yürüdü; Veziriazam Çandarlı Ali Paşa'nın entrikası ile Ankara'yı aldı. Çelebi Mehmet'in geride bıraktığı arazileri talan edip Bursa'ya döndü. Bir dönem hem Rumeli ve hem Anadolu'nun hükümdarı olan Süleyman Çelebi barışcı bir tutumla buradan devleti idâreye devam etti. Çelebi Mehmet, Süleyman Çelebi'nin barışcıl tutumundan fırsat bularak tekrar Bursa üzerine yürüdü. Süleyman Çelebi ve Çelebi Mehmet orduları Yenişehir ovasında karşı karşıya geldiler. Fakat Süleyman Çelebi'in veziriazamı olan Çandarlı Ali Paşa Çelebi, Mehmet ordusunun danışmanları ile önceden gizli konuşmalara başladı ve onları Çelebi Mehmet'ten ayrılmaya inandırdı. Böylece savaşa girmeden ordusunun dağılması üzerine Çelebi Mehmed ordusuz tekrar Amasya'ya kaçmaya mecbur oldu.
Böylece Fetret Dönemi sırasnda Çandarlı Ali Paşa, Süleyman Çelebi'nin vezir-i azamı olarak ve bütün idâreyi kendisine bırakmış olan şehzâdenin adına bir hükümdâr gibi faaliyette bulundu. Eyâlet-i Rum yani Sivas, Amasya, Tokat tarafları hariç olarak Süleyman Çelebi egemenliğini Anadolu ve Rumeli'de korumayı başardı.
Çandarlı Ali Paşa 18 Aralık 1406'da Ankara'da öldü. Onun ölümüyle Süleyman Çelebi'nin taht adayı kardeşler içindeki üstün konumu bozuldu.
Çandarlı Ali Paşa'nın cenâzesi İznik'te babası Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın türbesine defenedildi.

Değerlendirme:
Osmanlıların aşiret teşkilatını devam ettirmesini isteyen, hazine ve askeri teşkilatına aleyhtâr olan tarihler istisnâ edilecek olursa, diğer yabancı ve Türk tarihçiler Çandarlı Ali Paşa'nın üstün yeteneklerinden bahsetmektedirler. Bir modern Osmanlılar biyografi eserinde şöyle değerlendirilmektedir:
“Âlim; değerli ve tedbirli bir vezir; teşkilatcı bir komutan, kudretli bir devlet adâmı, iyi bir diplomat (idi). Fakat dünya zevklerine düşkün biri (idi).”
Tarihler değerini ve hizmetini takdir etmekle beraber Sultan Beyazıt'ı içkiye alıştırmasından dolayı kendisini kusurlu görürler. Çok cömert olduğunu tarihler yazarlar. Bu dönemde âilenin servetinin hükümdâr âilesinin servetine eşdeğer hâle geldiğini de burada belirtmek gerekir.
Yıldırım Beyazıt zamanında, Çandarlı Ali Paşa'nın tavsiyesiyle, kadılara baktıkları davalardan muayyen bir ücret tahsis edilerek rüşvet almaları önlenmiştir..

Eserleri:
İznik'te Yeşil Câmi adı verilen câmii ile imâreti, Gelibolu'da ve Serez'de câmileri vardır. Çandarlı Ali Paşa'nın evlâdı olmadığından Bursa'da yaptırmış olduğu câmii ile zâviyesinin mütevelliliği ve nazırlığını Bursa kadılarına bırakmıştır.
Osmanlı saraylarında ve vezir dâirelerinde içoğlanı adıyla hademe bulunmasını Ali Paşa ihdas etmiştir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

DevrÂN DEMi
SeyrÂN SEM’i
Şimdi şU ÂNn
>CUMÂ’ CEM’i..

ZEVK 6815

ANA RaHMi >BEŞiğimİZ..->Adımız >MeZâR TAŞında!
ETLe<->TıRNağız ->BİLeyİZ ->İLAHî Yüzük KAŞında!
HAYyaL dEĞiL HaKikâttır.. ->SıRR-ı SıFıR Kırk kANattır
BİZ BİR-İZdik cÂNLa cÂNÂN ->CUMÂ CEM’i SetBAŞında!.


15.05.15 13:28
brsbbrs.karaçelebiZÂDesetBAŞıcÂmsi.


Setbaşı (Karaçelebi) Câmisi:
Osmangazi-Bursa..

Setbaşı Köprüsü’nün yanı başında bulunan câmi 1594 yılında Rumeli Kadıaskeri Karaçelebizade Hüsameddin Efendi tarafından yaptırılmıştır. İlk biçimini kaybetmeyen minâresiyle Setbaşı Câmisi, 1654 yılında Hüsameddin Efendinin oğlu Şeyhülislâm Karaçelebizâde tarafından onarılmıştır. Büyük torunu Mutasarrıf Aziz Ahmed Paşa tarfından ise 1813 yılında tekrar onarılan câmi, 1854 yılında yaşanan büyük Bursa depreminde, Bursa’ın diğer yapıları gibi büyük zarar görmüştür. 1863 yılında ise Setbaşı yangını esnasında, minâresi haricinde ilk biçimini kaybetmiştir.

XVI.yüzyıl eseri olan câmi 8.80x14.15 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup, kuzeyine 3.30 m derinliğinde bir son cemaat yeri yapılmıştır. Câminin ve son cemaat yerinin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Câminin ibâdet mekanı 8 pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrab beş köseli olup üzeri kademeli biçimde daralmaktadır.

Câminin minâresi kuzey doğu köşesindedir. Kare kaideli minâre tuğladan silindirik gövdelidir.
Son olarak 1997 yılında Bursa Belediyesi tarafından onarım görerek günümüzdeki halini almıştır. Minaresi Kuzey Doğu köşesinde bulunan câminin hemen yanında Setbaşı Şehir Kütüphânesi bulunmaktadır.
Meşhur Irgandı Köprüsü ise câminin yaklaşık yüz metre kadar aşağısındadır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZITLarın Zevkinde BAŞım
ZİLLi ZuRNa kuL İhvÂNim
“MuSÂ ÂSÂsı”na ->TAŞım
AŞKa KuRNa kuL İhvÂNim!.

..aleyhisselâm..

AŞKın YÜZük-KAŞındayım
MeŞK-i MeZÂR TAŞındayım
DOĞarkEN ÖLdük İhvÂNim
DOKsan DOKuz YAŞındayım!.


ZEVK 6826

DOKsan DOKuz DELi iLe ->DEM bu DEMin >DEMindeyiz!
KıTMÎR-imin >ÇiLe ÇULU!. -> KIRATımın ->GEMindeyiz!
İhvÂNim SİLdik Süpürdük >“OLsun! OLmasın!”ı DÜRdük
“OL-ÂN”ı CUMÂ' EYyLedik!. -> EMiR SuLTÂN CEM’indeyiz!.


22.05.15 13:24
brsbbrs..emrsltncumâcemindeyizz..



AVLusunda GüverCİNLer
ELin AÇtı ->İNS-ü-CİNLer
RABB’ımıza ->YALvardıLar
Mest-i MuhaBBet Mü’minLer!.


Resim

AŞKını ->AŞKın EKLedik
->UCu ->UCuna >ULAdık!
KORKuda UMUT bEKLedik
->ZeKi MüReN’in >SULAdık!


Resim

YÂR AŞKın >AŞKın EYyLedik!
Mest OLduk MEŞKin EYyLedik!
->YÜReğim ->NÂRına >YAKtık
->KeHrüBÂR KÖŞKün EYyLedik!


Resim

AŞK ki >BAŞ-AYAKsız gERek
DEDEKsiz ->DAYAKsız gERek
->ELin ÇEK!.miŞşse >SEVgiLi
ZEVKLerim ->BOYAKsız gERek!.


Resim

dERtLerini ->dERt EDenLer
dERtten ÖLdüLer İhvÂNim!.
dERtLerini ->ZeVk EDenLer
ZeVkten GÜLdüLer İhvÂNim!.



MuSÂ ÂSÂsı”na ->TAŞım
AŞKa KuRNa kuL İhvÂNim
!.:

وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ كُلُواْ وَاشْرَبُواْ مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Resim---Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâke’l- hacer (hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ (aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fî’l- ardı mufsidîn (mufsidîne).: Ve Musa (a.s), kavmi için su istemişti. Bunun üzerine, “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın.” (Bakara 2/60)


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
BUrası BUrsa!.
ÇIKış-ı >İNiş-i >DÜZ-ü
KIŞı-YAZı-bAHar->GÜZ-ü
GÜNDÜZLer AŞKın YEtimi
GECELerse ->AŞK ÖKSüzü!.


ZEVK 6849

BURSAda BİZ-BİR bAHarı ->-TEKe TEK”te yine>TEKtik!
SU-Lar gibi YERYÜZünde.. ->BULUTLar giBi >YÜKSEKtik!
NEFSimiz NiYÂZda >BUZdu ->RÛHumuz NÂZda >BUHARDı
CUMÂ’mızı CEM’ EYyLedik!. ->ÇUKUR CÂMi-de ->TÜMSEKtik!.


29.05.14 ->13:42
brsbrs..çukurcâmicumacem’i..



Resim

KADEMERİ CÂMİSİ (Çukur Câmi) :


Maksem Mahallesi Uzun Sokak Osmangazi/BURSA..

Bursa Merkez Osmangazi İlçesi Pınarbaşı Semti Çukur Sokak'ta Câmi. "Çukur Câmi" adıyla da anılır. II. Murat (salt. 1421-1451) döneminde Kadem ERi ALi sanıyla bilinen Ahi Kadem tarafından yaptırılmıştır. 7.25 X 7.15 boyutlarında kareye yakın planlı câminin kuzeyinde, 3.00 metre derinlikte, iki yan duvarları kapatılmış, ahşap bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Dışarıdan sekizgen kasnağa oturtulan kurşunla kaplı kubbesi, içeride üçgenlerden oluşan bir kuşağa bindirilmiştir. Kubbe kasnağında, dört ana yöne bakan birer pencere vardır. Mihrâb tepesi beş dilimli yarım kubbe biçiminde ve beş köşeli niş halindedir.
Câminin beden duvarları ve kubbe kasnağı, tuğla hatıllarla desteklenmiş kesme taşlarla örülmüş, taşlar arasına dikine tuğlalar konulmuştur. Kubbe kasnağı iki sıra kirpi saçaklıdır. Toplam on altı pencere ile aydınlanmaktadır.
Sekizgen kâideli minâresi, kubbe eteği düzeyine değin kesme taş ve aralarına birer dikey tuğla örgülüdür. Minâre gövdesi silindirik olup, altıgen çinilerle yapılmış bir bilezikten sonra altı sıra kirpi saçak dizili şerefe altına geçilmektedir. Kurşun kaplı sivri külâhlıdır. Minâreye, son cemaat yerinden açılan kapıyla çıkılmaktadır..


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CihÂN CEM’i ReSûLuLLah
MuHit CİM’i >ReSûLuLLah
MeRKeZ MîM’i ReSûLuLLah
KÛN feyeKÛN >KÂF’i>ŞÂF’i
KeVN’in ->KİMi ReSûLuLLah!.

..sallallahu aleyhi vesellem…


ZEVK 6869

ŞeHÂdet Şe’ÂNda>şU ÂN.. ->KâiNât ->KULLuk KAbiRi!
“cÂNda>cÂNÂN>CihÂNı”nda.. ->CebrÂiL>CİM’in CebiRi
“SEKiZz CeNNetin tAHtı”nda ->“BUrasu BUrsa bAHtı”nda
->DeHRin DEM’i.. CuMÂ CEM’i.. “ÂN”ın ->CÂMiü’L- KeBiRi!.


05.06.15->13:00
brsbrs..uLucÂmiCumCEM’i..


Resim

BUrası BURSa ULU CÂMi:
Çok süratli, atılgan ve cesaretli bir kişiliğe sahip olduğu için "Yıldırım" lakabıyla anılan Bayezid Han, 1389 yılında babası Murat Hüdavendigar 1. Kosava savaşında şehid düşünce, onun yerine Osmanlı Devleti'nin dördüncü padişahı olarak başa geçmiş ve 1402 Ankara Savaşına kadar devletin başında kalmıştır.

Yıldırım Bayezid, Anadolu Türk beyliklerini birer birer Osmanlıya bağlayarak Anadolu'da Türk Birliğini tesis etmeye çalışırken, diğer yandan da İstanbul kuşatmalarını gerçekleştiriyor, bu arada Balkanların Fethine de önem veriyordu.

Büyük bir askeri dehaya sahip olan Yıldırım Bayezid Han'ın Balkanlardaki faaliyetleri bütün Avrupa ülkelerine, Haçlı ittifâkına yöneltmiş ve Türkleri Balkanlardan atmak isteyen Haçlı Ordusu ile 1396 yılında Niğbolu Savaşı yapılmıştır.

Bu savaş öncesi Yıldırım Bayezid, ALLAH 'a dua edip niyâzda bulunmuş, zafer müyesser olursa yirmi câmi yaptıracağı vaadinden bulunmuştu.Niğbolu Savaşı'nda müttefik Haçlı Ordusunu ALLAH 'ın inâyetiyle mğalub eden Yıldırım Bayezid Han, Bu savaşta çok büyük ganimet elde etmişti. Elde ettiği bu ganimetlerle Zaferin şükrünü ifâ niyetiyle ve adağını da yerine getirmek üzere yirmi câmi yaptırmak istemişti.

Yıldırım Bayezid Han bu niyetini damadı olan Seyyid Emir Sultan Hz. Açtı. Emir Sultan "Hünkarım, yirmi câmi yerine, Müminlerin toplanmasına vesile olacak Cuma namazlarının kılınacağı yirmi kubbeli bir câmi yaptırsanız…" deyince, padişah bu teklifi uygun gördü.

Kaynaklarda belirtildiğine göre; Câminin nereye yapılacağı araştırmaları devâm ederken, Emir Sultan bir rüya görür. Rüyasında bir zat –Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olduğu rivâyet edilir- câminin yerini parmağıyla çizer Emir Sultan rüyadan sonra işaret edilen yere gidip bakar ve orada daha önce olmayan otların bittiğini görür. Bunun üzerine câminin yeri tespit edilmiştir.

Emir Sultan 'ın, câminin nasıl ve nerede olacağını belirlemesi üzerine, "Beşinci Makam" olarak nitelendirilen, "Câmi-i Kebir-i bî-nazir" "Benzeri olmayan büyük câminin" inşasına başlanır.


ULU CâMİ’nin İNŞAASI:
Anadolu'daki bütün ULu Câmi'lerin en büyüğü ve en görkemlisi olan Bursa Ulucâmi 'nin yapılış tarihi hakkında farklı görüşler vardır. Fakat üzerinde ittifâk edilen konu, Niğbolu Zaferinden sonra yapılmış olmasıdır. Câminin yapımına başlama tarihi olarak kaynaklar, h.799/1397 yılını verirler.

ULU CAMİ'nin İNŞÂASI ve ŞENGÜL HAMAMI:
Emir Sultan 'ın aldığı manevi işaret üzerine yer tespiti yapıldıktan sonra, Yıldırım Han'ın emriyle hemen inşaata başlanır. İnşaatta çalışan usta ve işçiler gâyet halis bir niyetle ve gayretle inşaatı yapmaya çalışırlar. Bu arada inşaat devâm ederken, Bir işçi aldığı taşı götüreceği yere kadar götürüp tekrar geri getirerek yerine koyar. Bu böyle birkaç defa tekrar edince ustanın dikkati çeker ve sebebini sorar. Meğer işçi boy abdesti ihtiyâcından dolayı böyle yapmaktadır. İşçi, gusül abdesti alınmadan taşınmadan taşınan bir taşın câmi duvarına konmasını uygun görmeyecek kadar hassasiyet göstermiştir. Durum Padişaha iletilir. Câmi inşaatına ara verilerek derhal câminin kuzey kısmına bir hamam yaptırılır bu hamamın ismi Şengül Hamamı 'dır. Bu gün bu hamamın yerinde Gümüşçüler Çarşısı vardır..

ULU CAMİ’nin MİMÂRI
Osmanlı 'nın ilk büyük yapılarından biri olan Ulu Câmi gibi muntazam bir eserin mimarı, kesin olarak bilinmemektedir. Bilinen isimler de tereddütle karşılanmaktadır. Bazı kaynaklar Yeşil Câmi'yi yapan Hacı İvaz'ı gösterirken, diğer bazıları Ali Neccâr ismi üzerinde dururlar. Şurası bir gerçek ki; Ulu Câmi, mimarlık yönü itibariyle belki mükemmel sayılmayabilir ama manevî yönü itibariyle önemli bir eserdir. Câmi inşasının bitiş tarihi üzerinde ihtilaf yoktur. Bu tarihi, câminin muhteşem minberinin taç kapısına yazılmış, kabartma yazıdan öğreniyoruz. Bu yazıda câminin "Murat Han oğlu Yıldırım Han’ın emriyle 802 senesinde" tamamlandığı ifâde edilmektedir. Buradaki tarih, hicri takvime göredir bu tarih miladi takvime göre 1399 yılıdır.

ULU CAMİ ‘nin UĞRADIĞI TAHRİBAT:
Ulu câmi ibâdete açıldıktan kısa bir süre sonra kötü bir durumla karşılaşacaktır. 1402 Ankara Savaşı 'nda Yıldırım Bayezid Han Timur'a yenilince, Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi geçirdiği gibi, ülke toprakları maddî ve manevî bakımdan büyük tahribat görür. Devletler arası savaşın beraberinde getirdiği yıkım, üzücü bir şekilde bu ulu mâbede de tesir eder. Zira, Ulu câmi, bir müddet Timur'un Moğol Komutanları tarafından ot ambarı ve ahır olarak kullanılmış ve Bursa 'yı terk etmeden evvelde Timur’un adamları câmiyi yakarak tahrib etmiştir. Bunun bir delili olarak Kazım Baykal eserinde, 1855 depremini gören ihtiyârların anlattıklarına dayanarak zelzele sonrası yıkılan kubbe enkazının kaldırılması sırasında kubbe sıvalarının altında yoğun bir is tabakasının mevcudiyetinden bahsetmektedir.
Timur'un askerleri Bursa 'dan gitti derken bu sefer Karamanoğlu II.Mehmed'in 1411'de Bursa'yı işgali sırasında Ulu Câmi bir tahribata daha sahne olmuştur. Karamanoğlu, Yıldırım Bayezid 'e büyük bir kin ve nefret duyduğundan akla hayale sığmayacak kötülükler yapmıştır. Orhan Câmiini yaktırdığı, Yıldırım Bayezid 'in kabrine türlü hakaretler yaptığı yetmiyormuş gibi Ulu Câmi'nin dış kısmını tavana kadar yığdırdığı odunla ateşe vererek yaktırır. Çelebi Mehmed döneminden 1950 'lere kadar kalın bir beyaz sıva tabakasının ardına gizlenen Ulu Câmi, 1958 Büyük Çarşı yangınında kuzey avlusunun da yanmasından sonra 1959-1961 onarımında sıvası kaldırılarak asli haline döndürülür. Hala taşlarda yangının eseri olan isleri görmek mümkündür.

Ulu Câmi ayrıca bu istilaların haricinde deprem, yangın ve lodos gibi felaketlerden de çok zarar gömüştür. Özellikle 1855 depreminde iki kubbesi hariç bütün kubbeleri çökmüştür. 1889 yangınında minarelerin külahları yanmış ve bunun üzerine bugünkü boğumlu kagir külahları yapılmıştır. Ayrıca câmi, çeşitli tarihlerde şiddetli lodos nedeniyle de zarar görmüştür.



Resim

zÂHir-Bâtın HUu!
ARA-KESitte cÂNn
..

DÜNDEN BUGÜNE ULU CAMİ 'nin TÂMİRATI:
Ulu Câmi 'yle alakalı kaynaklardan ilk tamiratın 1494 miladî yılında yapıldığı ve 10.000 akçe para sarf edildiği anlaşılıyor. Bu tarihten günümüze kadar 1503, 1551, 1563, 1572, 1668, 1670, 1724, 1815, 1855 ve 1961 yılarında büyük çapta tamirat yapılmıştır. Yapılan onarımlar sonucu Ulu Câmi bugünkü görünüme kavuşmuştur.

Özellikle 1855 depremi sonrası büyük bir tamirata ihtiyâç duyan câmi için dönemin Sultanı Abdülmecid Han hazineden para aktarmış, görevliler yollamıştır. Bu tamirat, dönemin Bursa Valisi Namık Paşa'nın da bizzat sırtından enkazı dışarı çıkararak halkı teşvik etmesiyle üç yılda tamamlanabilmiştir.

Bu deprem sonrası padişah tarafından görevlendirilen büyük hattatlar M. Şefik Bey ile Abdülfettah Efendi câmideki yazıları tamir edip, yeni yazılar da ilave ederek bugünkü muhteşem hat koleksiyonunu ortaya çıkarmışlardır. Fakat sonraki dönemlerde özellikle boya ile yapılan süslemeler zevksiz bir batı özentisinin ürünü olarak câmi içindeki uyumu kısmen bozmuştur.

1959-1961 yılları arasında yapılan restorasyonla câminin dış sıvaları sökülmüş, bugünkü vaziyete getirilmiştir. Kubbelerden yağmur sularının içeriye sızması ve hem yazıları hem de iç sıvalar bozması nedeniyle 2002 yılında kubbelerin kurşunları yenilenmiştir..


Resim

“VaV” HARFİ iLe İLGİLİ UYARI:
Câminin içinde, güneybatısında, Câminin kuzeyine doğru bakan cephesinde, Kâbe resminin (levhasının) altında, bir “ALLAH Celle Celâlühü” yazısı bulunmaktadır. Bu ALLAH lafzının altında ise, halkın bir çok menkıbeye dayandırarak, mistik bir mana verdiği, hatta bazılarının özellikle bu “VAV” harfine karşı namaz kılmaya özen gösterdiği güzel celi sülüs bir yazı ile, yeşil bir “VAV” harfi vardır.
Bu “VAV” ile ilgili rivâyetlerde, ziyâretçilerin, bu “vav” harfine değer vermesinin sebebi, olarak da, Hızır aleyhisselam ile ilgili menkıbeler anlatılmaktadır. Rivâyetlere göre Hızır aleyhisselam, bazı vakitlerde bu “VAV“ harfinin önünde namaz kılarmış. “Vav” harfi, ALLAH’ın yemin ifâdelerin kullanıldığı bir harf olduğu gibi, Vahdeti, Vahdaniyeti yani ALLAH’ın birliğini temsil etmesi bakımından hat sanatında bir sembol olarak çokça kullanılmıştır.
Bu harfin ne zaman ve kim tarafından yazıldığını bilmiyoruz. Ancak 1717 Yılında Rukiye Hanım isminde bir hayırsever, nesih hatla yazılmış büyük bir Kur’ÂN-ı Kerim’i, Ulu Câmi’ye vakfederken, bu yeşil “VAV” yakınında okunup, sevâbının kendi ve akrabalarının ruhlarına gönderilmesini istemiş ve câmiye bağışlamıştır. Kaynaklardaki bu ifâdeden, harfin çok önceki tarihlerden beri burada mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Günümüzde “VAV” harfi ile ilgili, Dini inançlarımıza ters düşen bazı uygulamalar vardır. Bunların bir türlü önüne geçilemiyor. Şöyle ki: Gerek Bursa’dan, gerekse Bursa dışından, Câmiyi ziyârete gelen ziyâretçilere, gezdiren veya rehberlik eden kimseler tarafından, yeşil VAV ile ilgili yanlış bilgiler verilmekte ve yanlış yönlendirilmektedir. Ziyâretçilere: “Bursa Ulu Câmi’ye gittiğinizde, Câminin içinde, minberin sağında batı tarafında kıble yönünde Yeşil bir “VAV” var. Hızır Aleyhisselam orada bulunmaktadır. Eğer bu VAV’ın önünde namaz kılar, dua eder ve isteklerde bulunursanız, Her türlü isteğiniz kabul olur.” Deniliyor, ziyâretçilerde, bu söylenenlere inanarak, aynı şeyi yapıp, bilerek veya bilmeyerek hata işliyorlar, Yapılan uyarıları da kabul etmiyorlar.

Hatalı olan Uygulama nedir, doğrusu nasıl olmalıdır. Hızır aleyhisselam bir velî (ALLAH dostu)dur. Ama, her şeyden önce ALLAH’ın yarattığı bir kuldur. Yüce ALLAH, Kur’ÂN-ı Kerim’de, Her namazda okuduğumuz “Fâtiha” Sûresinde “Ancak sana ibâdet eder ve ancak senden yardım dileriz.” buyuruyor. Âyeti okuyan herkesin bilmesi gerektiği gibi, ALLAH’tan başka kimseye ibâdet edilemez ve yardım istenemez, ALLAH’tan başkasına ibâdet edip yardım isteyenlerin, ALLAH’ın bu âyetine göre şirke ve günaha gireceğini bilmesi ve düşünmesi gerekir. Hızır Aleyhisselam’da ALLAH’ın bir kulu olduğundan ona karşıda ibâdet edilmez ve meded beklenmez. O halde orada namaz kılmakla Câminin herhangi bir yerinde namaz kılmak arasında bir fark yoktur. Yeter ki kılınan namaz ta’dil-i erkân üzere kılınsın ve yeter ki yapılan dualar samimî olsun.

Şunu da eklemekte fayda var, Hızır Aleyhisselam, her zaman Yeşil “VAV”ın yanında beklemiyor, orada olup-olmadığı da belli değildir. Ne zaman geldiğini veya ne zaman geleceğini de bilen yoktur..


Resim

Esas OL-ÂN ise;
HIZIR aleyhisselâm her ÂN Huzurda Hazır..
Sen Hazırsan!. HüLÂsa-yı KeLÂM..
BUrası BURSA'ya Es SeLÂMm!
.


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


HAKk’tan HitÂB Kur'ÂN iLe
->KerÎm KitÂB >Kur'ÂN iLe
->“ReSûLuLLaH-ın SESi”nde
->SıRR-ı SEV-ÂB >Kur'ÂN iLe!.

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem…


ZEVK 6884

“AŞKuLLAH ARŞI”na ->ÇIKtık!. ->DİP-Ledik PıNARBAŞı-nda!.
NÂZ<->NiYÂZda ->NEFSimizi!. ->İP-Ledik ->PıNARBAŞı-nda!.
->GÂR-ı GÂRRâ HUMÂsı-nda!.
cÂNda<->cÂNÂN CUMÂsı-nda!.
->“İÇ”-imİZi -> “HİÇ”-imİZi ->”HEP”-Ledik ->PıNARBAŞı-nda!..


12.06.15 ->13:08
brsbrs..pınarbaşıcÂMîsncmcemidvhdti..



->“ELest İti” ->kuL ihvÂNim!
“mAHşer bİti” ->kuL ihvÂNim!
->şU ÂN ->Şe’ÂN-ın >MERKEZi
->A Ş K MUHİTi->kuL ihvÂNim!.


Resim


İZZETTİN CÂMİSİ (Pınarbaşı Câmisi):


Bursa merkez Osmangazi İlçesi Pınarbaşı semtinde câmi, "Pınarbaşı Câmisi" adıyla da anılır. Murat I. Hudâvendigâr'ın kızı Nilüfer Hatun'un (babaannesi ile aynı adı almıştır) vakıf arsası üzerinde, Nilüfer Hatun un emirlerinden Togan /Doğan Bey kardeşi İzzettin Bey tarafından XV. yüzyılın başında yaptırılmıştır. Bazı belgelerde İzzettin Beyin paşa olduğu kayıtlıdır. Pınarbaşı Câmisi adıyla da bilinir. Beden duvarları moloz taş örgülü, çatılı ve kiremit örtülüdür. Geçirdiği pek çok onarım dolayısıyla özgünlüğünü yitirmiş olup, 1960 öncesinde ahşap olan minâresi yıkıldığı için, bu tarihte Hudavendigâr Câmisi'nin minâresi örnek alınarak yenilenmiştir, tuğladan bir minâre yapılmıştır. Bu minare Hüdavendigâr Câmisi minâresi ile çok yakın benzerlik göstermektedir.

Pınarbaşı Kaynağının hemen yanında bulunan câmi halen sağlam olup, ibâdete açık durumdadır.
Pınarbaşı Parkı gürül gürül akan Pınarbaşı kaynak sesiyle huzur yeridir..
Özellikle dış bölümlerde yapılan onarımlar nedeniyle yapı özgünlüğünü yitirmiştir.
Badırga Köyünün geliri bu mescidin giderine harcanmak üzere vakfedilmiştir.
Câminin batısında Özbekler Tekkesi vardı. Onun batısında da Zerde Dede denilen ve halk arasında adak yapılan bir dede mezarı, kuzeyinde de Mevlevihâne vardı.
Askerî Şehidlik, Pınarbaşı Câmisinin hemen yanındadır…
ve ben sık sık görüşmeye giderim ve çınarların gölgesinde ZEVKLer yazarımm hamd olsun..




Resim


Esas OL-ÂN ise;
HüLÂsa-yı KeLÂM..
BUrası BURSA'ya Es SeLÂMm!.


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZEVK 6894

YAĞan YAĞmur YÖNLendirdi.. DEM İÇİnde DEM bU DEMi
->GÖKLer DOLusu SAĞanak ->SELLe >SALLadı MAKSEMi
SıRıLSıKLam ISLansam da
.. KISmeti >AKLım SANsam da
->VEFİKiYe CÂMİsi”-nde -->NÂSiB OLdu ->CUMÂ CEM’i!.


19.06.15 13:54
brsbrs..vefikiyecâmii..



VEFİKİYE CÂMİSİ
Bursa merkez Yıldırım İlçesi'nde Eşrefiler Caddesi üzerinde, Vefikiye Mahallesindeki câmi, aktarımlara göre, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında Kırım'dan göç edip gelen ve Ahmet Vefik Paşa tarafından bu çevrede yerleştirilen çoğu tatar göçmenler için, 1323 H. (1905) yılında Raif Ağa adlı biri tarafından yaptırılmıştır. Bu nedenle Vefikiye adıyla anılmaktadır. Ahşap tavanlı, üzeri kiremit örtülü, küçük bir câmidir. Son cemaat yeri yenilenmiştir. Sekizgen kaideli minâresine asıl ibâdet mekânından girilir.
Osmanlı Rus Savaşı sonrasında gelen göçmenleri Bursa halkı istememiş ve yer vermemiştir. Söylentilere göre bunlara Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa’da: “Sağların istemediğini ölüler ister”; diyerek aslında mezarlık olan bu yeri göçmenlere mesken kurmak için verir. Burada Mahalle kurulunca Vefikiye Câmiisi adında bir de Câmii yaparlar ve Mahalle adını buradan alır.
Ahmet Vefik Paşa'nın Bursa valiliği zamanında bu mahalleye yerleştirildikleri için câmiye Vefik Paşa'nın adını vermişlerdir. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü "ne aittir. Ahşap tavanlı, çatılı ve üzeri kiremitle örtülüdür. Asıl ibadet alanı yuvarlak kemerli altı pencere ile aydınlatılmaktadır. Son cemaat yeri daha sonra yapılmıştır. Sekizgen kaideli minâreye asıl ibadet alanındaki bir kapıdan çıkılmaktadır. 1956 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından onarılmıştır, 1997 yılında cemaat tarafından mihrap, minber, kürsü ve yan duvarlar çini ile kaplatılmıştır. Vakit namazlarında ortalama 40, cuma namazında 150. bayram namazlarında 400 kişi ibadet etmektedir. Bir imam-hatip ve bir müezzin-kayyım kadrosu mevcuttur..



Resim


Esas OL-ÂN ise;
HüLÂsa-yı KeLÂM..
BUrası BURSA'ya Es SeLÂMm!.


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4966
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

kulihvani yazdı:Resim

Resim

ZEVK 3678

Nûrullah’tan NûR-u MîM’e, CeLâL-CeMâLullah CeM’i
KULluk TeVHiD İmtihanı, tERcih için DünYa YeM’i
KâiNât’ın KaLBi KÂBE, MuHABBEt MâBeDi MeDİNe!
HaCERRin HaRaMda HAZZı, İsmâil’in ZeVK ZeM-ZeM’i…


05.06.09 12:51
DeM de CeM’ de…
Yşl câmi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CEM’uL- CEM’ >ALLAH NÛRU-nda
->“ReSÛLULLAH ->SüRÛRU”-nda
->şU ÂN ->Şe’ÂN ->CEM’ CEM’ÂLi
->E M i R SuLTÂN ->HUZURU-nda!.


ZEVK 6902

RaMazAN SOFRamız AÇtık.. DevrÂN DERdimİZ DEMLedik!
->KITMÎR >hOLTAsın ÇIKardık.. ->KIRATımızı >GEMLedik!
->k u L ihvÂNi ->k u L NiZÂMî
cÜMMLe cEMMÜL CEMde CÂMi..
cÂNda>cÂNÂN>CUMÂmızı ->E M i R SuLTÂNda CEMLedik!..

26.06.15 ->13:13
brsbrs..emrsltÂNcmmzdecmm…


“feyeKÛN KeVNi’n>KÂFı”nda
“TEKMiL TeVHiD >TaVaFI”nda
->“BİZ BİR-İZ”imİZi ->tÜMMLedik
“SıRR-ı SIFIR’ın ->SON SAFI”nda!.


->KITMÎR >hOLTAsın ÇIKardık..:
hOLTA: Hasan dağ yaylalarında, çoban köpeklerinin ya da eskiden KervÂN Köpeklerinin boynuna takılan çivili tasma ki, kervÂNa saldıran başka köpeklerle ya da kurtlarla boğuştuğunda boğazını sıkarak boğup öldüremesinler diye SAHİBLerince boyunlarına takılır ve kendileri asla çıkaramazlar..



Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Âmin! Yâ Muîn! YâRabbenâ!..


ResimMuhaMMedi MuhabbetlerimİZle...


37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (2)


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllü mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllü mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)


Resim


EMİR SuLTÂN kaddesallahu sırrahu..:

(1368 - 1430) Osmanlıların kuruluş devrinde Bursa'da yaşamış İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış düşünce adamı.
Hicri 770
(1368) yılında Buhara'da doğdu. 833 (1430) tarihinde Bursa'da vefât etti. Soyu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in torunu Hüseyin'e dayanır. İsmi, Muhammed bin Ali, lakabı Şemsüddîn'dir. Ona, Buhara'da doğduğu için "Muhammed Buhârî", Seyyid olduğu için "Emîr Buhârî", Yıldırım Bayezid Hanın damadı olduktan sonra da "Emîr Sultan" denilmiştir.
Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir. 1430'da Bursa'da vefat etmiştir. Türbesi Emir Sultan Camii avlusu içindedir.


Resim

EMiR SuLTÂNn Camii.:
Bursa'da, Yıldırım Bayezid'ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından kocası Emir Sultan adına, muhtemelen Çelebi Sultan Mehmed'in hükümdarlığı sırasında
(1366 - 1429) inşa ettirilmiştir.
Bursa'nın en önemli mimari yapılarından olan Emir Sultan Camii, Yıldırım ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Bursa'nın doğusunda aynı adı taşıyan mahallede
"Emir Sultan mezarlığı"nın yanında servi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Camii 1795 yılında tamamıyla yıkılmış, 1804'te III. Selim camiyi aynı plan üzerine yeniden kurmuştur. 1855 depreminde hasar gören cami 19. yüzyıl zarfında tâmir edilerek harap olmaktan kurtarılmıştır.
Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır. Dikdörtgen biçiminde, ahşap kolonlar üzerinde sivri ve yatay kemerli ahşap revaklarla çevrili geniş avlusunun ortasında şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Camiinin içi gayet aydınlıktır. Kasnakta on iki, beden duvarlarında kırk adet büyük pencere vardır. İznik ve Bursa'da yapılmış dört köşe pencerelerin etrafı çok defa mukarnaslarla işlenmiş ve üstüne Rumi motiflerle süslü alınlıklar yerleştirilmiş olan Emir Sultan Camii’nin mihrabı da, 17. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır..


ResimCEM' AVLUmuzz..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

GuRbet ->YALnızLık ACısı
->HASsret ACısın SANCısı
ESen RüzgÂr GEZen BULut
GARib->YÂD EL YABANcısı!.

ZEVK 6920

ÖMRüm ->KEŞİŞe TÜNedi.. ->HÂL İÇİnde HÂLde HALLı
MuHABBetin MAKSEMinde
.. ->ÇİLE ÇıNaRım ->ÜÇ DALLı
VAR giBiyim YOK gibiyim
YOK gibiyim ÇOK gibiyim

CÂMİuL- KeBîRuL- BURSA.. SAVM-u-SÂLÂt.. CUMÂ SALLı!.


10.07.15 11:40
brsbrs.. uLucÂmicmcMM’i..




Resim


Esas OL-ÂN ise;
HüLÂsa-yı KeLÂM..
BUrası BURSA'ya Es SeLÂMm!.


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZıTLar CEM’i ->CUM’ASI-nda
HAKk’a KULLuk >MAKASInda
BiRR DAMLa RAhmÂN’ın Suyu
KUL->“RAHîMîYyet TASI”nda!.


ZıTLar ÂLeMi ->EŞ ->EŞe
ERkek<->DİŞİsi ->PEŞPeŞe
OLsun!. OLmasın!. ->OLacak!
NÂR-u-NÛR MuhtAÇ ->AT-EŞe!.


ZEVK 6942

>MaSMaVi GÖKLer DOLusu.. ->KÛN feyeKÛN ->YILDIZLarı!
OLsun!. OLmasın!. ->OL-ÂN-da.. ->HIRLILarı –>HIRsıZLarı!
MecNÛN ÇÖLÜnün >LEYyLÂsı
->ASL-ı KEREM’-in ->MeVLÂsı

“Keydi KüNNe TEZgÂHI”nda.. ->“HAVVA ANA”mın ->KIZLarı!.


07.08.15 13:32
brsbrs.uLucÂMicumÂsı..


CeLÂLden Doğan İKRÂMı
EŞ-Lidir ->TÜMü ->TAMAMı
GÜBREden >GÜL SüNNetULLAH
AŞK AYNASIn -> SIRRsız CAMı!.



“ELEst”-te ->“BeLÂ!.” HitÂBım
ÖZde RABBım ->BedEN KAB’ım
->şU ÂN ->Şe’ÂN mAHşErrinde
->YAZdığım DEFTER ->KitÂBım!.




Resim


Esas OL-ÂN ise;
HüLÂsa-yı KeLÂM..
BUrası BURSA'ya Es SeLÂMm!.



Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....


Resim

“Keydi KüNNe TEZgÂHI”nda..
->“HAVVA ANA”mın ->KIZLarı!.:


فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِن كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ
Fe lemmâ raâ kamîsahu kudde min duburin kâle innehu min keydikun(kunne), inne keydekunne azîm(azîmun).:Böylece onun gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördüğü zaman, (kadının eşi) şöyle dedi: “Muhakkak ki o sizin (kadınların) tuzağınız. Sizin Kadın tuzağınız geçekten büyüktür.” (Yûsuf 12/28)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


GELip GELip GEÇen GÜNLer
KARA SEVd SEÇen GÜNLer
ÂŞIKLarı ->ZÂR EYyLeyENn
AŞKa KEFEN BİÇen GÜNLer!.


ZEVK 7062 ResimResimResim

şU ÂN şEHr-i Şe’ÂNuLLAH ->şEN EYyLedi ->YÂR ŞÂHçeM’i!
GÜLüvERdi GÜLe GÜLe.. ->AHh DOLdurdu ->AŞK bAHÇeM’i!
GuRBet ELde GÖNLüm NÂLÂN
HÂL-i HAZIR HÂLde>HÂNNÂN
cÂNda cÂNÂN>MÎM-i MENNÂN.. ->EMiR SuLtÂN CuMÂ CEM’i!.


28.08.15 13:54
brsbrsa..EMrsltÂNhÂL-iHyrÂNNda…

Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Âmin! Yâ Muîn! YâRabbenâ!..


ResimMuhaMMedi MuhabbetlerimİZle...


37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (2)


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllü mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllü mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SU giBi AKan -> VAKTinde
İnsÂN -> ELESt’in AKTinde
YÂRım NEFesLik >şU HAYyat
AKLIn>NAKLen cÂN NAKTinde


ZEVK 7110

cÂNda cÂNÂN CUMÂ CeNNet ->CÜMMLe CihÂN CEM’i-sÎNde
->“OLur!. OLMaz!.” >FıRTınası ->NÛH NEBÎ’nin GEMİ’-sÎNde

BURASı ->BURSA BÂZÂRı
NÂZ-NiYÂZda>YÂR NÂZÂRı

->“ŞE’ÂN”ımız ->ŞENLendirdik ->KARAŞEYH’in->CÂMi-sÎNde!.


18.09.15 13:00
brsbrsa..karaşeyhcâmisi..



Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Âmin! Yâ Muîn! YâRabbenâ!..


ResimMuhaMMedi MuhabbetlerimİZle...


37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (2)


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllü mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllü mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)



Resim

KARAŞEYH CÂMisi:

Atatürk Caddesinden Başak Caddesine dönüldüğünde hemen sağdadır. XVI. yüzyılda, Karaşeyh ünvanlı bir kişi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Mescidin yanında bulunan mezar taşında şu yazılıdır: “Merhum
ve mağfula cennetmekân ferdus-u âşiyân Kara Şeyh Abdullah Efendi, sene 1215-1820”
Mescidi Söle Mehmet Paşa ünvanlı birinin yaptırdığı da söylenir.
Ama Söle Mehmet Paşanın Bursa da üç mescit yaptırdığı bilinse de bu bilinmemektedir.
8,35X8,25 metre iç ölçülerinde kare planlı olan mescidin girişinde, 4.10 metre derinliğinde bir son cemaat yeri vardır. Yapının girişi Bursa kemerli olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Taş ve tuğlayla örülü, tek kubbeli, kalkan duvarlı tipik bir Bursa câmisi. Mescidin duvarları ise moloz taşı ve tuğla ile örülmüştür. Uzun süre çocuk kütüphanesi olarak kullanılan mescidin içi 12 pencere ile aydınlatılmaktadır. Tek minareli Mescit, halen sağlam olup ibadete açıktır. Câmi 16. yüzyılla tarihlendiriliyor. Kara Şeyh lâkaplı bir kişi tarafından yaptırılmış. câmi bir zamanlar çocuk kütüphanesi olarak kullanılmış.
Bu gün BUrası BURSA'mda KARAŞEYH CÂMİmizde CUMÂmızı CEM’ ettik çok şükür ve de hamdolsun RABBımız TeÂLÂ’ya..

Bursa Heykel’in az sağında ilk yukarı çıkışta, Nalbantoğlu Altgeçit çarşısının hemen başında yer alan câmi, Karaşeyh Câmi olarak adlandırılmaktadır.Karaşeyh Câmi, 16. yüzyılda Karaşeyh ünvanlı bir kişi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.Karaşeyh Câmi, kare planlı olmakla beraber iç ölçüleri 8,25 x 8,25 metre ölçülerindedir. Son cemaat yeri üç bölümlü olup, 4,3 metre derinliğindedir.
Karaşeyh Câmisi kalkan duvarlı câmiler türündendir.Bunun amacı yangın gibi felaketlerden korumak içindir.Câminin kubbesi sekizgen bir kasnağa oturmaktadır.Son cemaat yerinin orta kısmı Bursa kemerli üzeri ise sivri kemerlidir ve son cemaat yerinin üzerleri de kubbelidir. Karaşeyh Câminin duvarları moloz taşı ve tuğla ile örülmüştür…

GEÇmiş zamÂN OLur ki;

Çocukluğum Bursa'da geçti. Heykel'de, Kafkas Pastanesi'nin az yukarısındaki Karaşeyh Câmii hayatımda tanıdığım ilk çocuk kütüphanesiydi. Tek Parti devrinde Bursa'da kapatılan ve ev, dükkan, depo vs. yapılan câmileri öğrenmek isteyenler Kâzım Baykal'ın "Bursa ve Anıtları" adlı eserine bakabilirler. Heykel Meydanı'nda bulunan sapasağlam Sarı Câmi'nin 1939'da "kör kazma"yla yıktırılışının hazin hikâyesini günün birinde anlatırım nasipse.

Bu arada halkımızın câmiler kapanmasın diye nasıl canla başla çabaladığını şu örnekten daha vurucu bir şekilde ortaya koyamazdım herhalde: Torunu Gürbüz Işık'ın verdiği bilgiye göre Bulgaristan muhacirlerinden Hafız Ahmed adlı imam, emekli olduktan sonra sırf câmiler kapanmasın diye Bursa'daki Bitpazarı ve Davutkadı câmilerinde birden fahri imamlık görevini üstlenmiş ve ölene kadar da bunun için koşturup durmuştu. O devirde imamların, câmileri kadro dışı bırakılıp kapatılmasın diye tanıdıklarına haber göndererek ara sıra da olsa câmiye gelmelerini rica ettiklerini bilenler biliyor.


Mustafa Armağan


O zamanlar öyleydi Sarı Abdullah Câmii’sinin yerinde YELLer esiyor!.
bU zamanlar da böyle Karaşeyh Câmisinde CuMâ kILdık hamd olsun..

Resim

Bursa’da 1939’lara kadar ayakta duran Sarı Abdullah Câmii’nin yıkılmadan önceki bir fotoğrafı.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5154
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Gul »

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5154
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ZEVK 1817

Bu GüN CUMÂ -> CEMi Yaşa -> Sistemin Sahibi İle
HaBiB ini Her ZeRRenle sen de Selâmla İhvÂNi..
ÖZündeki NûR-u AHMED KAYNAsın DÖKülsün DİLe
DÜŞÜR ARTık Telefonu -> KeMâL -> KeLâMla İhvÂNi


28.09.01 11:27
antalya..


Tasavvuf: -> Zevk -> Şevk -> AŞK

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne) :Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.(Cuma 62/9)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


EMİR SuLtÂN ->CEM’ EZÂNı
TENe cÂN >VERen ->cÂNÂNı
CEMMü’L- CEM’de YAŞAyanlar
KULuykEN >HAKk’ın SuLTÂNı!.

ZEVK 7230

KÛN feyeKÛN KervÂNı HAYy!. YOLCUsu HAYy!. HANCIsı HAYy!
“KULLuk KEFENİ”n ->GİYenin ->SıRR-ı SıFıR SANCIsı ->HAYy!

İMÂN ASıL.. >ÂMeL fASıL..
NİYyet vÂSıL.. FiiL hASıL..

HiLE dEĞİL ->BİLe BİLmek.. ->“UKKÂŞE’nin KAMÇISI” >HAYy!.


13.11.15 12:00
brsbrsmm..emirsltÂNcâmsisvaaz..



->HiLE dEĞİL ->BİLe BİLmek..
->“UKKÂŞE’nin KAMÇISI” >HAYy!.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin yeğeni Fadl b. Abbas’ın rivâyetine göre sahabenin huzuruna çıkarak: “Ey İnsanlar! Belki aranızda benden hak iddiasında bulunan kişiler çıkabilir. Kimin sırtına vurduysam, işte sırtım, gelsin vursun! Kime hakaret etmiş ya da onurunu incitmişsem, işte şerefim, gelsin intikamını alsın. Kimin malını almışsam, işte malım, alsın ve benden bir itiraz gelecek diye asla çekinmesin, zira bu benim sünnetime sığmaz. Böylece Rabbimin huzuruna yüzüm ak olarak çıkabileceğim.” diyerek hassasiyetini sergilemiştir. O zaman cemaatten biri ayağa kalkıp, kendisine üç dirhem borcu olduğunu söylemiş ve bu para derhal kendisine ödenmiştir.
(Tâberi, 1407; II/128)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben de sizin gibi bir beşerim güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadından doğdum. Kimi kırdıysam vurduysam gelsin alsın!.” Buyurur.
Hakk’ka yürüyüşüne yakın Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
“Neyiniz varsa alın.”
Ne diyor sahabeden Ukkaşe radiyallahu anhu: “Bana bir kırbaç vurmuştunuz!”.
“Sen de bana vur!”
“Senin kırbacınla vurdun Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme!”
“Bilal git getir kırbacımı!”.
Sahabeler diyorlar ki: “Sen Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme kırbaç mı vuracaksın?”
“Valla vuracağım. Niye vurmayayım ki, O bana vurmuştu!”
“Nasıl vurdu?”
“İşte falan sefere gidiyorduk Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem! Benim sırtım açıktı, bilmiyorum sen deveye mi vurdun kime vurduysan bana değdi!. Sırtıma vurdun!”
Ne yapıyor kırbaç gelince, al kırbaçı. Sırtındaki ridayı sıyırınca ne yapıyor bizim açıkgöz,
Süratle sırtındaki Nübüvvet Mührünü öpüyor.
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem öyle candan gülüyor ki: “Çok zeki bir insansın. Çok zekisin!”
Çok hoşuna gidiyor ki, bu sahabenin basireti feraseti çok hoşuna gidiyor.


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


BUrası Bursa BÂZÂRı
ULU CÂMi >DiReğimiz!.
NiYÂZa ->NÂZın NÂZÂRı
EMiR SuLTÂN Yüreğimiz!.


MeLek-BeBek GÜNLerimİZ ->BAHARLaşan ÖMRümüz Dost!
ÇıLgıN ÇoCuk YıLLarımİZ.. ->NEHARLaşan gÖNLümüz Dost!
cÂNda cÂNÂN CUMÂ CEM’i.. ->SEHARLaşan ÖMRümüz Dost!
NASıL da GELdi ->GEÇiYOR.. ->BUHARLaşan ÖMRümüz Dost!.


20.11.15 12:37
brsbrsmm..EmRsLtÂNcâmisicmÂcm’i..


VAKtiN BİLmek cÂN fEDÂsı
GEÇen ÂN >İmkÂN vEDÂsı
“A C e M R e i S CÂMisi”-nde
>İ K i N D i V A K t i N EDÂsı!.



Resim

ACeM ReiS CâMimiz..

Bursa Haşim İşcan Caddesinin orta yerinde bulunan anıt eser cami, Tebriz’li bir tüccar olan Mehmed oğlu Hoca Bedreddin Mahmud tarafından 1480 yılında yaptırılmıştır. Bursa’da Arap Hacı namıyla anılan, Bedreddin Mahmud Hicri 923 Miladi 1517 yılında vefat etmiş olup Camisinin yanına defnedilmiştir. Bu zat, bu Camiyi yaptırırken “Camide cüz okunmak ve bayram ile Berat, Regaib gecelerinde gelenlere yemek verilmek üzere” para vakfettiği gibi bir de Mektep yaptırmıştır.(Mektebin yeri kayıptır)
Bu Cami buraya yapıldığı sıralarda mahalleye “Acem Reis mahallesi” denmiş ise de 17.ci asırda “Ak Minare mahallesi” adı verilmiştir. Hayırsever bu Camiyi yaptırdıktan sonra irat vakıfları ile Mütevelliliğine Bekir Çelebi bin Mehmed Paşa adında bir zat tayin edilmiştir.


Resim


17.ci asırda Celali isyanlarında, 1608 yılında Kalenderoğlu çetesi ve 1649 yılında Abaza Hasan Pasa çetesi bu Camiye zarar vermişler, harap etmişler ve 1855 yılındaki büyük depremde minaresi de yıkılarak kaderine terk edilmiştir.
Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu 1946 yılında Camiyi ele alıp onarmak istedi ise de, çevreden hiç bir yardım yapılmamış olmasıyla, harabe durumu devam etmiş, ancak Vakıflar İdaresinin ve hayırseverlerin maddi desteği ile 1957-58 yıllarında kurum tarafından restorasyonu yapılmıştır.
Caminin onarımı tamamlandıktan sonra caminin çeşmesinin temeli bulunmuş mahalledeki hayır severlerin maddi desteği ile çeşme ve izler takip edilerek yapılmış ve Cami 7.12.1958 tarihinde ibadete açılmıştır. Çeşme daha sonra yol genişletmesi sırasında yok edilmiştir.
İçerideki bir başka tabelaya göre de;
Bu mescidi, Acem Reis diye meşhur Bedreddîn Mahmud adına Tebrizli bir tüccar 1480 senesinde yaptırmıştır.
On beşinci yüzyıldan on yedinci yüz yıla kadar bu mahalle ve mescid, Acem Reis, Ak minare mahalle ve mescidi diye meşhurdu. On yedinci yüzyıldaki Celali eşkiyâsının hücumuna uğrayan Bursa’mızın bu mahallesi o yıllarda dağılmış ve bahçelik haline gelmiş. Bu güne kadar Elmas Bahçeler adı ile meşhur bir semt, camimiz de, meçhul bir sebeple, Arap Dede mescidi diye anılan bir harabe haline gelmiştir.
İçinde zaman zaman tütün kurutulan, hayvan bağlanan, başıboş hayvan ve insanların barınağı, olan bu anıt, kurumumuzun gözünden kaçmamış; Hükümetimizin mühim bir rüknü olan Vakıflar Umum Müdürü Sayın Orhan Çapçı’ya ve onun değerli mimarı Saim Ülgen’e gösterilmiştir anıd-ın değerini takdir eden bu zatlar, Kurumumuza inanmış bulunduklarından hayırlı yardım ellerini uzattılar.
Kubbesi harap, ravakları çökmüş, minaresi yıkılmış, saçakları dağılmış üstü kısmen orman olmuş, sıvasız, kapı ve penceresi yok olmuş bulunan bu harabe Bursalıların sinesinden doğmuş bulunan Kurumumuzun gayreti, Vakıflar Umum Müdürünün Himmet ile mamureye dönmüş gördüğümüz gibi güzel abide meydana gelmiştir..


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HÂL-i HaZıR ->HEP->HİÇ’imde
->SES VERdi >BiNBiR BİÇimde
->“BELÂ’!.” DEdi >KüLLî ŞEYyi
“DIŞ”ım DeRC OLdu>“İÇ”imde!.


ZEVK 7252

->EMiR SuLtÂN ->CUMÂ CEM’i.. ->EZELe ->EBED EZÂNı
YuSEBBiHu!. ->Şe’ÂNuLLAH.. ->GEÇmiş-GELecek-şU ÂNı

ER RAHMÂN’ın NEFESi-nde
RABB SÖZü>ReSûL SESinde

BİZ BİR-İZ >BELÂ’ BÂZÂRı.. CEMMü’L- CEM CÂNda>CÂNÂNı..


26.11.15 13:13
brsbrsm..emirsLtÂNtürbesikur’ÂNikrâ..


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

NELer GiTmiş NELer KALmış
->EZEL ELEK ->ELer KALmış
TEN YIKıLmış>cÂNLar Uçmuş
_>ARKAsında > ESER KALmış


ZEVK 7289

İLLiYyîN<->ESFeLîN ->NÛR-NÂR ->KÛN feyeKÛN >HAVvA-ÂDEM!
RAHMÂNiYyet<->RAHîMiYyet ->HAKk’a KULLuk ->GELdik MâDEM!

KULLuk KemÂLi ->YÂ-SÎNde
TEVHîD CemÂLi ->TÂ-SÎNde!.

C U MÂ C E M’i -> C Â M İ-sÎnde -> U M U t Ü L K E -Si ->ÜFTÂDEm!.

..aleyhumussselâm...

11.12.15 12:54
brsbrsmda..üftÂDesltÂNcÂmimizzde..



>MESt-i MeVLÂ >MeLÂMLadık
->SıRR SAHRÂsı >ŞEHİTLikte!.
->ŞüHeDÂ-yı -> SeLÂMLa!.dık
->A Ş K VÂHÂsı ->ŞEHİTLikte!.
->KeLÂMuLLAH >KeLÂMLa!.dık
->“CÂN BÂHÂsı” ->ŞEHİTLikte!..


10.12.15 13:26
brsbrsmda..şhÎdlktbzbrİZz..


nOt:
hava soğuktu.. cuma namazı sonrası şehitliği ziyaret niyyetimi gerçekleştirmek istedim.. şehitlik ıssızdı bence.. KurÂN OKudum sesslice.. SALLadım gitti.. ve bittiğinde sürünürcesine gelen yaşlı bir nine ağlayarak: "ayy oğul senin mi bu yavru!." diye önümdeki şehidi gösterdi.. içim yıkıldı: "yokk ANNciğim Hepsi benim!. ama ben muhacirim kimsem yokk!. " dedim.. du ettik.. seLÂMLaştık..

Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Âmin! Yâ Muîn! YâRabbenâ!..


ResimMuhaMMedi MuhabbetlerimİZle...



ÜFTÂDE
Kaddesallahu sırrahu..


Manyaslı bir baba ile Bursa’nın Hamamlıkızık Köyü’nden bir annenin evladı olan Mehmet Muhyiddin Üftâde Hazretleri, 1490 yılında, Bursa’daki İnebey Çarşısı’nın üzerinde Araplar Mahallesi’nde dünyaya geldi.

Rivayete göre, Üftâde Hazretleri dünyaya geldiği zaman, annesi rüyasında oğlunu süt deryasına dalıp çıkarken görmüş ve rüyayı telaşla Üftâde’nin babasına anlatmış o da “İnşallah oğlumuzun ilim erbabı kâmil bir veli olacağına işarettir” demiş.

1580'de yine Bursa'da vefat eylemiştir. Hz. Üftâde, Bursa'da kurulup teşkilatlanan ve daha sonra Anadolu ve Balkanlar'a yayılan Celvetiye Tarikatı'nın Piri ve Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretlerinin de şeyhidir.

On altı yaşlarında, Ulucami'de fahri müezzinliğe ve muhtelif camilerde imamlığa başlayan Üftâde, bu vazifeleri on sekiz yıl sürdürdükten sonra, vaaz ve irşad hizmetlerine başlamıştır. Doğanbey, Namazgah ve Kayhan Camilerinde hitabette bulunmuş, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendisini Kayhan Camii'nde tanıyarak intisab etmiştir.

Üftâde, halkın ısrarı ve Emir Sultan Hazretleri'nin rüyadaki ricası üzerine, Emir Sultan Camii Hatipliğine tayin edilmiş ve bu vazifeyi ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Aldığı maaşı da dervişlere dağıtmıştır. Fakat, daha sonraları dağın eteğinde yaptırdığı tekke ve bitişiğindeki camide, Celvetiye Tarikatı'nin talimiyle meşgul olmuştur.

Hz. Üftâde, hayatı boyunca ibadet, zühd ve takvaya son derece önem vermiş, şüpheli şeylerden uzak durmuştur. O daima halk içerisinde Hakk'ı aramış, uzlet yerine ‘celvet’i tercih etmiştir.
Üftâde Hazretleri,
Osmanlı pâdişâhlarından Kanunî Sultan Süleymân Hân zamanında, Bursa’da yaşayan evliyânın büyüklerinden. 895 (m. 1490) senesinde Bursa’da doğdu.. İsmi Muhammed olup, babası Manyaslı Mehmed Efendi’dir. Üftâde lâkabıyla meşhûr oldu. Bursa’nın çeşitli câmilerinde müezzin ve İmâm olarak vazîfe yaptı. 989 (m. 1581)’da Bursa’da vefât etti.
Muhammed Üftâde yeni doğduğunda, annesi bir rü’yâ gördü.. Çocuğu büyük bir süt deryasında yüzüyordu. Telâşla uyanıp, rü’yâyı kocasına anlattı. O da rü’yâyı: “Oğlumuz büyüyünce, inşâallah çok büyük bir âlim ve evliyâ olacak” diye ta’bir etti.
Mehmed Efendi, daha küçük yaşta bulunan oğlu Muhammed Üftâde’yi, ipek satan bir tüccârın yanına çalışmaya verdi. Muhammed Üftâde, orada çalışmaya başladı. Fakat bir hafta içinde, ustası ve babası vefât edince, çocuk yaşta ailesinin geçim yükünü omuzuna aldı. Hem çalışıyor, annesinin ve kardeşlerinin kimseye muhtaç olmadan geçinmelerini sağlıyor, hem de boş zamanlarında Bursa’daki medreselere gidip gelerek, zâhirî ilimleri öğrenmeye gayret ediyordu. Seneler sonra, zâhirî ilimleri öğrenerek, Bursa Ulu Câmii’nde müezzinlik yapmaya başladı. Daha sonra Doğan Bey Câmii’nde İmâm oldu. Senelerce bu vazîfeyi yaparak, insanların ibâdetlerini doğru olarak yapmasına vesile oldu. Muhammed Üftâde’nin, Ulu Câmi’yi medheden bir beyti, câminin batı kapısı çevresinde hâlen yazılıdır. Arabî olan beyt şöyledir:

Yâ Câmi’al-kebîr ve yâ mecma’alkibâr,
Tûbâ limen yezûrüke fil-leyli ven-nehâr..


Ma’nâsı:
Ey Ulu Câmi! Ey âlim ve evliyânın toplandığı yer!
Seni gece-gündüz ziyâret edenlere olsun müjdeler!.


Birgün rü’yâda Seyyid Emîr Buhârî hazretlerini gördü. “Bizim câmide va’z ve nasihat eyle” emri üzerine, sabahleyin Emîr Buhârî Câmii’nde va’z ve nasihate başladı.

Muhammed Üftâde, uzun boylu, müşfik bakışlı, devamlı tebessüm hâlinde olan bir zâttı. Görünüşü ile etrâfındakilere güven ve i’timâd telkin eder, herkesin takdîrine mazhar olurdu. Kur’ân-ı kerîm okurken, güzel sesinde sanki ağlıyormuş hâli müşâhede edilirdi. Kimsenin kalbini kırmaz, kalb kırarım korkusuyla kendine hakaret edenlere bile hiç karşılık vermezdi. Câmiye sabah herkesten önce gider, yatsı namazından sonra orada gece geç vakitlere kadar ibâdet ederdi. Ba’zı geceler evine giderken, ıssız sokaklarda bir sarhoşa rastlasa, ona yardım ederek evine kadar götürürdü. Herkese yardım ettiği için, Bursalılar onu çok severdi.

Vakitlerini hep ibâdet yaparak geçiren Muhammed Üftâde, tasavvuf büyüklerinin yolunda bulunmayı arzu ettiğinden, bir velînin yanında yetişmeyi çok ister idi. Bu sebeple, böyle bir velîyi hep arar durur idi. Birgün Karacabeyli Hızır Dede isminde bir velînin Bursa’ya geldiğini ve Ulu Câmi’nin yanında ikâmet ettiğini öğrendi. Onun huzûruna varıp, talebesi olmak istediğini bildirdi. O da kabûl ederek, Muhammed Üftâde’yi yetiştirmeğe başladı. Muhammed Üftâde, hocasının verdiği her vazîfeyi en güzel şekliyle yaparak hizmet ediyordu. Nefsini terbiye etmek için, nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yapıyordu. Haramlardan şiddetle kaçıyor, şüpheli korkusuyla mübahların bile fazlasını terkediyordu. Bu şekilde hocası Hızır Dede’nin terbiyesinde sekiz yıl canla başla çalıştı. Onun vefâtından sonra da Şeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ederek kalb gözü açıldı, kemâle gelip olgunlaştı. Her nefes alıp vermesinde Allahü teâlâya hamd eder, cenâb-ı Hakkı bir an olsun hatırından çıkarmazdı. Lüzumsuz hiç konuşmazdı. Konuştuğu zaman da hikmetler saçar, dinleyenlerin herbiri, kabiliyeti kadar istifâde ederdi. Onun bu konuşmalarını talebesi Azîz Mahmûd Hüdâyî “Vâkı’ât” adlı eserinde topladı.

Muhammed Üftâde, hocasından sonra talebeleri yetiştirmek üzere dergâhta ders vermeğe başladı. Onların en iyi şekilde yetişmesi için gayret gösteriyor, hocasının kendisini yetiştirdiği gibi onları irşâd ediyordu.

Muhammed Üftâde hazretlerini sevenlerden fakir bir kimse vardı. Her sene hac mevsiminde hacca gitmek ister, fakat gidecek pahası olmadığı için de bu arzusuna nail olamazdı. Üzüntüsünden hiç yüzü gülmez, gözleri hep hacca gidenlerin yolu üzerine takılır kalırdı. Hanımı, yüzü gülmeyen kocasının bu hâline oldukça üzülürdü. Yine bir sene hac mevsiminde, parası olmadığı için gidemiyen bu fakir, bir gün üzüntüsünden aklı başından gitti ve hanımına: “Eğer bu sene de hacca gidemezsem, seni üç talak ile boşadım” dedi. Günler geçti. Kurban bayramı yaklaştı. Fakiri bir düşüncedir aldı. Hacca gidemezse, hanımı boş olacaktı. Bir yerden de borç bulup hacca gidememişti. Ne yapacağını şaşırdığı birgün, aklına Muhammed Üftâde geldi. Hemen huzûruna gidip, ağlayarak durumunu anlattı. Muhammed Üftâde: “Bizim Eskici Mehmed Dede’ye git, bizim selâmımızı söyle. O seni hacca götürüp derdine derman olur” buyurdu. Fakir, sevinerek huzûrdan ayrıldı, sür’atle Mehmed Dede’nin dükkânına koştu. Mehmed Dede’ye hocasının selâmını söyleyip, derdini ona da anlattı. Mehmed Dede: “Ey fakir! Gözlerini kapa. Aç demeden sakın açma” dedi. Fakir gözlerini açtığında, kendilerini Mekke’de buldular. Mehmed Dede, Allahü teâlânın izniyle, fakiri bir anda kerâmet göstererek Hicaz’a götürmüştü. O gün, Arefe idi, hacılar Arafat’a çıkmışlardı. Fakir ve Mehmed Dede de ihram giyip Arafat’a çıktılar. Ertesi günü Kâ’be-i Muazzamayı tavaf ettiler. Ziyâret edilecek yerlere gittikten sonra, Bursalı hacıları buldular. Onlar, hemşehrileri olan Mehmed Dede’yi ve fakiri görünce sevindiler. Fakir, birkaç hediye alıp, bir kısmını götürmeleri için hemşehrisi olan hacılara emânet etti. Vedâlaşarak ayrıldılar. Aynı şekilde bir anda Mekke-i Mükerremeden Bursa’ya geldiler. Fakir, getirdiği ba’zı hediyelerle eve gelince, hanımı, birkaç gündür eve gelmeyen kocasını eve almak istemedi ve: “Sen beni boşamadın mı? Hangi yüzle bana hediye getirerek eve giriyorsun?” dedi. Kocası da: “Hanım ben hacca gittim ve geldim. İşte bu getirdiklerimi de Mekke’den aldım” dediyse de, kadın: “Bir de yalan söylüyorsun. Üç-beş gün içinde hacca gidilip gelinir mi? Seni mahkemeye vereceğim” dedi. Kâdıya giderek durumu anlattı ve: “Nikâhımızın fesh edilmesini istiyorum. Çünkü nikâhsız olarak yaşamayı dînimiz yasaklamaktadır. Bu sebeple haram işlemek istemiyorum” dedi. O sırada Bursa kadısı, Azîz Mahmûd Hüdâyî isminde bir genç idi. Kâdı, hanımın kocasını mahkemeye çağırtarak onu da dinledi. Fakir, hacca gittiğini, Kâ’be-i mu’azzamada tavaf edip, ziyâret edilecek yerleri gezdiğini, Bursalı hacılarla görüşüp, getirmeleri için emânet dahî verdiğini iddia etti. Bu sebeble boşanmanın vâki olmadığını söyledi. Fakir, Mehmed Dede’yi şâhid gösterdi. Mehmed Dede de: “Şeytan, Allahü teâlânın düşmanı olduğu hâlde, bir anda dünyânın bir ucundan bir ucuna gittiği kabûl edilir de, bir velînin bir anda Kâ’be’ye gitmesi niçin kabûl edilmez?” dedi. Kâdı hayret ederek, mahkemeyi diğer hacıların geleceği günlerden birine te’hir etti. Aradan günler geçti. Bursalı hacılar hacdan döndüler. Mahkeme gününde de, şâhid olarak fakirin hac vazîfesini yaptığını, hattâ emânet olarak verdiği şeyleri getirdiklerini bildirdiler. Kâdı, şâhidlerin verdiği bu ifâde ile, da’vâcı hanımın nikâhı fesh etme isteğini reddetti. Böylece, boşanma hâdisesi olmadı.
Kâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî Efendi, bu hâdisenin günlerce etkisinden kurtulamadı. Nihâyet Eskici Mehmed Dede’nin yanına gidip: “Beni talebeliğe kabûl buyurmanız için gelmiştim” deyince, o da: “Nasîbiniz bizden değil, Üftâde’dendir. Onun huzûruna giderek müracaatınızı bildirin” dedi. Kâdı, evine gitti. Hizmetçisine atının hazırlanmasını emretti. Kendisi de sırmalı kaftanını ve sarığını giyerek, hazırlanan atına bindi. Yanına seyisini de alıp, Üftâde hazretlerine gitmek üzere yola çıktı. Bugünkü Molla Fenârî Câmii’nin doğu tarafındaki sokağa geldiğinde, atının ayaklarının, bileklerine kadar kayalara saplandığını gördü. Ne kadar uğraştıysa da, atı ileri süremedi. (Bu kayanın üç kuzular semtinde olduğu da söylenmektedir.) Atından indi. Sırmalı kaftanıyla, Üftâde’nin dergâhına doğru yürüdü. Kâdı dergâha vardığında, Üftâde hazretlerinin üzerinde eski bir hırka olduğu hâlde, bahçeyi çapalamakta olduğunu gördü. Üftâde, gelenleri görünce doğruldu ve: “Ey Kâdı efendi! Herhalde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır ki, biz fakirlik kapısının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sahibisin. Bu hâlde ikimiz biraraya gelip bağdaşamayız. Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve ma’mûr bir dünyân var. Bizim gibi kulların, Allahü teâlâdan başka hiçbirşeyi yoktur” buyurdu. Bu sözler, Kâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî’ye o kadar te’sîr etti ki, gözlerinden iki sıra yaş döküldüğü hâlde: “Efendim! Herşeyimi mübârek kapınızın eşiğinde terk eyledim. Yeter ki, talebeniz olabilmekle ve hizmetinizi görmekle şerefleneyim. Her ne emrederseniz yapmağa hazırım” dedi. Bu samimî istek üzerine, Üftâde hazretleri tane tane buyurdu ki: “Ey Bursa kadısı! Kâdılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın. Hergün de dergâha üç ciğer getireceksin!”. Herşeyi bırakacağına, her emri yerine getireceğine söz veren Kâdı, derhâl kadılığı bırakıp, ciğer satmaya başladı. Aldığı ciğerleri Bursa sokaklarında: “Ciğerci! Ciğerciiii!” diye bağırarak satıyordu. Bursalıların hayret dolu bakışlarına, kadınların ve çocukların alay etmelerine hiç aldırmıyordu. Onu görenler: “Bursa kadısı Azîz Mahmûd Hüdâyî aklını oynatmış, tımarhânelik olmuş” diyorlardı. Bu şekilde nefsini kırıp, rûhunu yükseltmek için her türlü alaya alınmaya katlanıyordu. Her akşam! Üftâde’nin huzûruna geldiğinde hocası: “Bugün ne yaptın! Ciğerleri satabildin mi?” diye soruyor, o da, o günkü olanları anlatıyordu. Üftâde, bu şekilde yeni talebesinin nefsini kırıp terbiye ettikten sonra, Azîz Mahmûd Hüdâyî’yi, dergâhta hela temizleme işinde çalışmak üzere vazîfelendirdi. Onu husûsî sohbetleri ve teveccühleri ile yetiştirmek, evliyâlık makamlarında yükseltmek için uğraştı. Nefsini terbiyede, kısa zamanda diğer talebelerden çok ileri geçtiğini gördü. Üç sene sonra ona icâzet (diploma) verdi. Yerine halîfesi, vekîli olduğunu bildirdi.
Üftâde, dergâhta talebelere ders verdiği zamanda, bir gece rü’yâsında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi gördü. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi buyurdu ki: “Talebelere bizim Mesnevî’den de okutunuz!” O da; “Farsçayı bilemiyorum” deyince, Mevlânâ hazretleri; “Sen başla bir kerre, Allahü teâlâ yardım eder” buyurdu. Ertesi sabah, hiç Fârisî bilmediği hâlde, kırk yıldır Farsça tahsili görmüş gibi Mesnevî’den va’z ve nasihat vermeğe başladı.

Osmanlı Sultânı Üçüncü Murâd Hân ile Üftâde, birgün sohbet ediyorlardı. Bir ara Üftâde, görünüşte lüzumsuz bir takım el kol hareketleri yapmağa başladı. Mübârek yüzünün rengi, hâlden hâle giriyordu. Sonra eliyle bir yer sıvarmış gibi yapmağa başladı. Pâdişâh, aniden yapılan bu hareketlere önce bir ma’nâ veremedi.

Sonra Üftâde’nin elinin siyahlaştığını da görünce; “Efendi hazretleri! Niçin böyle hareketler yapmağa başladınız! Elinizin siyahlaşmasına sebep nedir?” diye sordu. O da; “Sultânım! Teb’anızdan bir balıkçı tayfası Karadeniz’in sularında balık tutuyorlardı. Tekneleri su alacak şekilde delindi. Bizden yardım istediler. Biz de imdâdlarına yetişerek, teknelerinin deliğini ta’mir ettik. Bu sebeple elimiz karardı. Elhamdülillah müslümanların boğulmaktan kurtulmasına vesile olduk” buyurdu.

Üftâde Hazretleri birgün talebeleriyle beraber kıra gitti. Bir pınar başında oturup sohbete başladılar. Vakit ilerlemişti. Talebelerin ba’zıları acıkmışlar ve içlerinden: “Hocamız müsâade etse de bir yemek yesek” dediler. Onların bu düşüncelerini anlıyan Üftâde: “Yâ Rabbî! Bu talebelerime bir sini yemek ihsân eyle” diyerek içinden duâ etti. O anda getireni görünmeyen bir sini yemek ortaya konuverdi. Üftâde, talebelerine: “Haydi evlâtlarım, yemeklerimizi yiyelim” buyurdu. Besmele çekilerek yemek yendikten sonra, sini aniden kayboldu, ileri gelen talebelerinden Kemâl Dede: “Sini, suyun içine girdi!” diyerek sininin peşinden, suya girmeye başladı. Üftâde: “Suyun içine sakın girme!” diyene kadar, Kemâl Dede suyun içinde eli kılıçlı iki kimsenin kendisine doğru hücum ettiğini gördü. Sür’atle sudan çıkarak hocasının yanına doğru koştu. Hâdiseyi gören oradaki bütün talebeler şaşırıp kaldılar.
Birgün Üftâde hazretlerine bir kadın gelip: “Efendim! Bir oğlum vardı. Hiçbir suçu olmadığı hâlde iftiracıların şikâyeti ile hapse attılar. Hakkımızı arayacak kimsemiz yok. Ne olur bir duâ buyurun da, oğlumun suçsuz olduğu anlaşılsın” dedi. Bunu derken, kadının iki gözünden çeşme gibi yaş akıyordu. Kadının bu hâline dayanamıyan Üftâde, ellerini açarak Allahü Teâlâya duâ etti. Kadına dönerek: “Evinize gidebilirsiniz” buyurdu. Kadın, merak içinde eve geldiğinde, oğlunun evde oturduğunu gördü. Oğlunun hasretiyle yanan kadın, evlâdına sarılıp gözlerinden öptü ve: “Yavrucuğum! Seni hapishâneden nasıl oldu da bıraktılar?” deyince, oğlu: “Ben de nasıl olduğunu bilemiyorum. Hapishânede otururken, bir anda bir el beni evimize koydu. Şaşırıp kaldım” dedi. Kadın, bunun Üftâde hazretlerinin bir kerâmeti olduğunu anladı.

Üftâde, birgün katırına binmiş evine giderken, önüne ihtiyâr bir zât çıkıp, borçlu olduğunu, yaşlılık sebebiyle çalışamadığını, bu sebeple de borcunu veremediğini bildirdi. Sonra da bir miktar para istedi. Üftâde, adamın bu hâline acıdı ve: “Kimseye söylemezsen borcunu vereyim” buyurdu. Adam söz verince, Üftâde: “Şu taşı kaldır ve altındakileri al!” dedi. Adam taşı kaldırdı. Altındaki bir miktar parayı görünce, hayret ederek paraları cebine doldurdu. Üftâde hazretlerine teşekkür ederek oradan ayrıldı. Parayı saydığında, tam borcu kadar olduğunu gördü. Alacaklıya gidip borcunu verdikten sonra, tama’ ederek tekrar o taşın yanına geldi. Büyük bir heyecanla taşı kaldırdığında, hiçbirşey bulamadı. Bu işin, Üftâde’nin bir kerâmeti olduğunu anladı. Hemen huzûruna giderek talebesi olup, sohbetiyle şereflendi.
Birgün Yalova’dan İstanbul’a bir gemi gidiyordu, İstanbul’a yaklaştıkları bir sırada, şiddetli bir rüzgâr esmeye başladı. Dalgalar gittikçe büyümeye, gemiye şiddetle vurmaya başladı. Öyle ki, dalgaların vuruşundan tahtalar gıcırdıyordu. Gemi, koca denizde bir o tarafa, bir bu tarafa yalpalıyor, devrilecek gibi oluyordu. Yolcular ne yapacaklarını şaşırdılar. Herkes geminin bir tarafına birikince, tehlike daha da büyüdü. Kaptan, yolcuları teskin etmeye çalışıyor ve herkesin yerinde oturmasını tavsiye ediyordu. Herkes birbiriyle helâlleşiyor ve şimdiye kadar işlediği günahlarına tövbe ediyordu. Ba’zıları da, kurtulmaları için adakta bulunuyordu. Yolcuların arasındaki bir genç, Fâtiha-i şerîfe ve İhlâs sûrelerini okuyarak, hâsıl olan sevâbı; Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ), Eshâb-ı Kirâmın (radiyallahu anhum), evliyânın ve âlimlerin (rahmetullahi aleyhim) ve zamanın velîlerinden Üftâde hazretlerinin rûh-i şerîflerine hediye etti. Sonra da: “Yâ hazret-i Üftâde! Himmetinizi, yardımınızı istirhâm ediyorum” dedi. O anda, uzaklardan bir karaltı peyda oldu. Yaklaştıkça, bunun bir insan olduğunu, suyun üzerinde sür’atle kendilerine doğru geldiğini gördüler. Onun yürüdüğü yerlerde dalgalar hemen sâkinleşiyordu. Nihâyet o kimse, geminin yanına geldi ve gemiyi eliyle bir miktar tuttuktan sonra, geminin önünden yürümeğe başladı. Yürüdüğü yerlerde dalgalar yine sâkinleşiyordu. Bir müddet sonra gözden kayboldu. Kaptan, o kimsenin su üzerinde gittiği istikâmete göre, geminin dümenini ayarladı. Bir müddet sonra, selâmetle sahile vardılar. Herkes bu hâdise karşısında şaşırıp kaldı. Sâdece o delikanlı şaşırmamıştı. Yolcular sahile çıktıklarında, bir kimse karşılarına çıkıp onlara: “Ey yolcular! Üftâde hazretlerinin selâmı var. Sağ olduğum müddetçe, bu sırrı kimseye söylemesinler diye bana emretti” dedi.

Bir ikindi vaktinde, Muhammed Üftâde’nin yanına yaşlı bir kimse geldi: “Efendim! Bu sene çocuklarımla birlikte hacca gitmiştik. Vazifelerimizi yaptıktan sonra, maddî gücüm olmadığı için onları getiremedim. Yanlarına bir miktar para bıraktıktan sonra, ben geldim. Eğer onları buraya getirmek mümkünse, getirmenizi istirhâm edecektim” diye yalvardı. Üftâde de: “Sağlığımda kimseye söylemezseniz getirelim” buyurdu. O hacı da söylemiyeceğine söz verince, Üftâde hazretleri adamın yönünü kıbleye doğru çevirdikten sonra: “Şimdi bakınız! Kâ’be-i muazzamanın yanındaki namaz kılan şu kimseler hanımın ve çocukların değil mi?” buyurdu. Adam hayretle, binlerce kilometre uzakta bulunan Kâ’be’nin yanındaki çocuklarını gördü. Üftâde, namaz kılan çocuklara hitâb ederek: “Annenizle birlikte, Harem-i şerîfin dışındaki deveye binip acele geliniz!” buyurdu. Çocuklar, namazlarını bitirir bitirmez annelerini aldılar ve dışarı çıktılar. Dışarda bir devenin beklediğini gördüler. Üçü birden deveye binip Bursa’ya doğru sürdüler. Devenin her adımı, gözün görebildiği uzaklığı katediyordu. Kısa bir zaman sonra deve, çocuklarla birlikte yanlarına geldi. Üftâde, deveye birşeyler söyleyince, deve birden kayboldu. O, hacıyada; “Bunu sakın kimseye söyleme” diye tekrar tenbîh eyledi.
Bir kış günü akşamı, Üftâde hazretleri talebelerini toplamış sohbet ediyordu. Bir ara: “Dostlarım! Canımız taze üzüm istedi. Acaba bulmak mümkün müdür?” buyurdu. Talebeler içlerinden: “Bu kış günü, bu karda taze üzüm olur mu?” diye düşünürlerken, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendi kendine: “Mademki bu sözü hocam söyledi, mutlaka bunda bir hikmet vardır” diye düşünerek ayağa kalktı ve: “Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim” dedi. Müsâade edilince sepeti aldığı gibi Bursa’nın Çekirge mevkiindeki bağa gitti. Bağ, karlar altında idi. Bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümlerin sarkmakta olduğunu gördü. Bunun hocası Üftâde’nin bir kerâmeti olduğunu anlayıp, üzümleri sepete koymağa başladı. Asmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuş idi. Sepeti omuzuna alarak dergâha doğru yürüdü. Hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü. Çukur derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştıysa da başaramadı. Çaresiz kalınca hocası Üftâde’den yardım istemek hatırına geldi ve içinden: “İmdât! Yâ mübârek Hocam!” der demez, çukurun başından bir ses: “Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarı çekeyim” dedi. Bu sesin sahibine baktı, fakat tanıyâmadı. Çukurun başındaki kimsenin kendisine gülümsediğini gördü. Utanarak elini uzattı. Yukarı çıktığında o kimseyi göremez oldu. Yine sepeti omuzuna alarak dergâha doğru sür’atle gitti. Hocasının huzûruna vardığında sohbet devam ediyordu. Omuzunda üzüm dolu sepeti gören talebeler şaşırıp kaldılar. Üftâde hazretleri, yardım edenin Hızır aleyhisselâm olduğunu söyledi. Talebeler hocaları Üftâde’nin, Allahü teâlânın katında yüksek bir velî olduğunu ve Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin hocalarına olan teslîmiyetini bir kere daha anladılar.
Birgün. Üftâde, talebeleriyle kıra çıkmıştı. Talebeler hocalarına takdim etmek üzere, çiçeklerden demet yaparak huzûra getirdiler. Herkesin çiçeğini kabûl etti. Üftâde, Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin getirdiği kırık saplı çiçeği görünce: “Evlâdım! Bütün arkadaşların demet demet çiçek getirdikleri hâlde, sen niçin kırık saplı bir çiçek getirdin?” diye sordu. Hüdâyî de: “Efendim, zât-ı âlinize ne takdim etsem azdır. Fakat hangi çiçeği koparmak için eğilsem, o çiçeğin: “Allah! Allah!” diye zikrettiğini gördüm. Ancak, bu gördüğünüz sapı kırılmış çiçeğin zikredemediğini görünce, onu size getirdim. Kusurumu bağışlamanızı istirhâm ederim” dedi. Bu cevap, Üftâde hazretlerinin çok hoşuna gitti ve Azîz Mahmûd Hüdâyî’ye hayr duâlarda bulundu.

Muhammed Üftâde Hazretleri, 989 (m. 1581) senesinde Bursa’da hastalandı. Talebelerini başına toplayıp, onlara son nasîhatlarını yaptıktan sonra, Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti. Sağlığında kendi yaptırdığı câminin bahçesine defn edildi. Mezarının üzerine türbe yapıldı. Sandukasının başucundaki levhada şu şiir yazılıdır:

Bâğ-ı aşkın andelibi, Hazret-i Üftâde’dir.
Dertli âşıklar tabibi, Hazret-i Üftâde’dir..

Vâsıl-ı kâmil odur, tevhîd-i Zâta şübhesiz,
Gösteren râh-ı Hüdâî Hazret-i Üftâde’dir..

Eyleyen rûhundan istimdâd erişir matlûba,
Halleden her müşkilâtı, Hazret-i Üftâde’dir..

Sıdkile ol Hüdâî eşiğinde dâima,
Bil hakîkat kutbü’l- aktâb Hazret-i Üftâde’dir..


Andelib: Bülbül. Seher kuşu.
Râh: (Reh) f. Yol. Tarz. Usûl. Meslek.
İstimdâd: Medet ve yardım istemek.
Matlûb: İstek, istenilen şey. * Alacak. Ödünç verilmiş.
Müşkilât: Zorluklar, çetinlikler.
Kutbü’l- aktâb: Kutubların başı. Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (aleyhisselâm). Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (aleyhisselâm) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur. Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (aleyhisselâm) mazharı ve Esmâ-i İlâhiyenin câmi'idir. Her asırda bir tane bulunan bu zatların sonuncusu mezkur sıfatların en ekmeline mazhardır. Bu makam hakkında Gavs ve Kutbiyyet-i Kübrâ tâbirleri de kullanılır.

ESERLERİ:

Hutbe mecmuası, Dîvân ve Vâkıa adlı üç eseri vardır.


Üftâde Hazretlerinin yazdığı ve halk arasında meşhûr olan bir şiiri:

Hakka âşık olanlar,
Zikrullahtan kaçar mı?.
Ârif olan cevherini,
Boş yerlere saçar mı?.

Gelsin ma’rifet olan,
Yoktur sözümde yalan,
Emmâreye kul olan,
Hayr-ü-şerri seçer mi?.

Gerçek bu söz yârenler,
Gördüm demez görenler,
Kerâmete erenler,
Gizli sırrın açar mı?.

Üftâde yanıp tüter,
Bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan,
Îmân ile göçer mi?.


Resim


Üftade CÂmii:

Çakır Ağa Hamamından Yerkapı'ya oradan da Üftade Mahallesine gelinir. Cami ve Türbe surların yanında inşa edilmiştir. Üftade tarafından yaptırılan cami geçirdiği depremlerde tıkılmış ve 1869 yılında Serazkar Rıza Paşa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. 1969 yılında da Cami derneği tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Caminin son cemaat yeri dört ayaklı önde 3 yanlarda birer olmak üzere beş kemerle bağlanmıştır. Üstü ortadaki büyük yanlardaki küçük olmak üzerekubbe ile örtülüdür. Kubbenin etrafı kurşunla kaplanmış düzlükten ibarettir. Mihrabı stelaktitlidir. Minber sonradan yapılmıştır. 36 pencere ile aydınlanmaktadır. Bina bazen 1 bazen 2 veya 3 sıra tuğla, bir sıra kesme taş ile örülmüştür. Türbe caminin doğusundadır. Kare planlıdır. 18692 da Rıza Paşa tarafından yenilenmiştir. Kitabede Üftâdenin 1580 yılında vefat ettiği kayıtlıdır. Tavandaki ahşap tavan göbeği ile batıdaki kitabesinden başka herşey yenidir. Türbe ve caminin kuzeyinde devrinin güzel mezartaşı örneklerinden çok azı günümüze gelebilmiştir.

Mehmed Muhyiddin Üftade 895 (1490) yılında Bursa'da dünyaya gelmiş, 988 (1580)'de yine Bursa'da vefat eylemiştir. Üftade, Bursa'da kurulup teşkilatlanan ve daha sonra Anadolu ve Balkanlar'a yayılan Celvetiye Tarikatı'nın Piri ve Aziz Mahmud Hüdayi'nin de şeyhidir..


Üftade Adını Alışı:
Gençlik yıllarında Ulucami ve Doğanbey Mescidi'nde fahri müezzinlik yapan Mehmed Muhyiddin'in sesi çok güzeldi. Halk O'nu dinleyebilmek için ezandan önce caminin etrafında erkenden toplanırlardı. Bir gün yaptığı bu hizmete mukabil caminin mütevellisi kendisine bir kaç akcelik maaş tayin etti. 0 gece rüyasında “mertebenden üftade oldun (düştün)” itabına maruz kalan Mehmed Muhyiddin, derhal maaşı terk ederek kendisine “Üftade” lakabını taktı. Daha sonraları da bazı şiirlerinde kullandığı sanılan “Muhyiddin” mahlasını bırakıp Üftade mahlasını kullanmaya başladı. Bu gün elimizdeki Divan'ı bu mahlasla kaleme alınmıştır.

Üftade Camisinin doğusunda yer alan türbede, 1589 yılında vefat eden Üftade, oğulları Mustafa, Mehmed, Hayreddin, Ahmed’e ait sandukalar ile kimliği belirsiz dokuz ahşap kabir bulunmaktadır. Kare planlı bir yapıdır. Türbe, 1866 yılında Serasker Hasan Rıza Paşa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Ayrıca türbe ve caminin karşısında eski mezarlar mevcuttur.


•Bursa, Pınarbaşı semti yamaçlarında bulunan Hz. Üftâde Camisi’ni Üftâde Mehmed Muhiddin XVI.yüzyılın sonlarına doğru yaptırmıştır.

•Türbe ile camii yan yanadır.

•Üftâde hazretleri hem büyük bir veli hem de bir kuvvetli şairdir.

•Üftâde hazretleri Celvetiye Tarikatı’nın kurucusudur.

•Osman Bey ve Orhan Bey’in türbesini ziyaret edip, Tophane’de bir çay içiminden sonra, eski sokaklardan yürüyerek gitmek yolculuğunuza daha farklı bir mana katacaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TEVhiD AYRıLık DEğiLdir
BİZ BİR-İZ CEM’idir CUMÂ
HAKk’tan gAYRıLık DEğiLdir
DEM bU DEM DEMi-dir CUMÂ..


ZEVK 7328

MoSMoRa KAPıLdı GöNüL.. ->YEDi rENgimİZ ALLAdık!
SiSLi İstANBuL SeMÂ’-sı.. ->ZeHiR-ZıKKımı BALLAdık!

cÂNda cÂNÂN CEM’i CUMÂ
ARZdan >ARŞa UÇan HUMÂ

SıRR-ı SIFIRın SOYunduk.. MeHmet çAVuş’ta SALLAdık!.


18.12.15 11:46
brsistnbLkozyatağımhmtçvşcÂMisi..



TüMmÖMRünü VakfEYyLemiş
>“BiR ESERim KALsın!” Demiş
->MeHmet çAVuş ->CÂMİ-sini
->“UZAY GEMİSİ” ->EYyLemiş!.



Resim

M e h M e t çAVuş CÂMiSÎ..:

Ceviz Bağçesi.. Koz Yatağı..

Çıktım Erik DALına
ANda YEDim ÜZÜMü
BostÂN ISsı ->KaKıdı
Der: “Ne YERsin KOZumu?”
Yûnus EMrem Babam kaddesallahu sırrahu..

Çıktım Erik DALına
Onda YEDim ÜZÜMü
BostÂN Sahibi çok Kızdı
Diyor ki: “Neden Yiyorsun Cevizimi!”..


İstanbuL’un Kozyatağı'nda bir câmii.
Modern ve kübik bir tasarımla yapılmış. Kubbenin kenarlarindan eğimli biçimde yere kadar uzanan tüp geçitimsi tonozlarla aerodinamik bir görüntü.. İŞine Hazır bir RAKKase gibi..
Sanki namazını HUŞÛ’ İÇİnde bitiren DELİ DERvİŞime, o tüplere atlayarak COŞşmasını fısıldayan ZIRZIR DELi bir süflör gibi KOLONLar, yarım ay güyâ.. gerçi garib şekilli pencerelerine CAM yerine bi şeyler tıkamışlar öküzler, pimapen mi ne ise işte!. Amma olsun varsın!. Şeylik parayınan değil ya..

Bir yaşlı BaBaya ki ZİLLeri gİZLi.. sordum: "NEden “moDERn câmi” denmekte?" deyü..
"Câmiye mi yoksa Mehmet Çavuşa m MoDERn dediklerini ben de ANLAyamadım KıtMÎRimİZz!” dedi..
ve EKLedi: “bu Mehmet Çavuş, epeycene UÇukmuş.. ASLındaysa hep astronot olmak istermiş.. aMma olamamış o zamanlar.. aMma câmimi moDERn, Mehmet çavuş mu moDERn ben de ANLayamadım ki yAVvv!” dedi.. RÛHuna Fâtiha OKUdukk..

ben hemen MAL BULmuş Mağribi gibi: “SENde HIRLı değilsin BuBamm!” diyecektim.. "HIR" ne ki HIRsızı Desem SİZe.. NEyse.. hemence o daha hızlı davrandı da, enfes bir NaNik çekti, çaktırarakktÂNN.. el kol hareketi tamm nott.. ve 99 DELi işâretiyle SeLÂMladı ve’s- SeLÂM!. "BAkaKAL!."dım!.. Belki de yıllardır yıkanmamış, kırçıl ve hiç tıraşsız, kirden bukle bukle upuzun saçlarıyla, bir CeyLÂN gibi kaydı gitti baş-aşağı.. çunku.. Şe’ÂN->ŞeKiL->ŞaHıSs-> ŞeHÂDEti YAŞAdı ve de YAŞAtttı.. YAŞAdıkk!.. haYy Dost!.. Huuu!..

bu CÂMi-yi ŞERîfin ŞEKLi ŞemÂLİ ŞeYyimi karışırdı.. HÂL-i HAZIRımda dosdoğrusu.. hologramlı-Dalga sınırının yeniden yapılanmasını, 3 boyutlu yaşatan, tüm hareket değişikliklerini ve alan derinliğini açıkça ve HACımca ki, AKıLca, ifâde EDiVERen şeffaf kuBBesi..
ve de, kendi etrafında 3600 dönen miNÂResi.. sankime gerçek bir moDERn uzay GEMisi gibi.. yok bee.. CâMisi.. gibi GELiVERdi bana bir ÂNda..

Yapımı, epey uzunca yıllar sürmüşmüşş.. çocukluktan ergenliğe, nice yıLLar geçmişmişş kendine has mimarisiyle.. epeyce dedikodusu edilmiş, KENDİnce DiNi bütünlerce.. AMMa, bence-sence.. yâni BİZce.. SANki ve de İNÂN ki.. yan taraflarındaki silindirlerin, bir ÂNda ALev ALıp da fezâya doğru “FıRRr!” diye câmîiyi UÇuruVERecek roketler gibi, harkete "HAZIR OL!."uşuna.. ŞAŞırdım da ŞAŞaKALdımm..

nOT: UÇuşta, bENde İÇİndeyken ELbette!..


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..



Resim
Resim
Resim

bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.

Kul İhvÂNi


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

hER CUMÂ’da bir DALdayız
GuRbet KUŞu BiN HALdayız
->LEYyLâsız SEfîL İhvÂNim
MîM-i MecNÛN Mâ-SALdayız!.

ZEVK 7339

tÂRiFsiz ALLAH’a ->ÂRiF.. ->ESMâya ->hARF-i tÂRiFte
HÂL-i HAZıRın>VAKt EDen.. >HAKk ÂŞıK ZeVk-i zÂRiFte
HeVÂ-HeVEsi ->NEYYyLedik
“İLLÂ HUve!.”mİZ HEYYyLedik
CuMÂ-mızı >CEMM’eYyLedik.. ->CÂMi-i DUHTER ŞeRiFte!.

..celle celâlihu…

25.12.15 12:13
brsbrsmda..duhter-işerefcÂMimİZz..

Resim

Duhter-i Şeref (Fışkırık) Câmii.:

Bursa merkez Osmangazi İlçesi, Tahtakale Mahallesinde, Fışkırık Caddesi ile Ahmet ve Hazım sokaklarının kesiştiği yerde bulunmaktadır..

Duhter: (Farsça) - Kerime, kız.
Duhter-i Şeref: Şeref’in Kızı..

Fatih Sultan Mehmet (salt. 1451 -1481) döneminde, Molla Şerefüddin Kırımî'nin kız kardeşi Şâhî Hatun tarafından yaptırıldı.
Son cemaat yeriyle birlikte dikdörtgen planlı olan câminin asıl ibâdet yeri kareye yakın planlı ve 7.67 X 7.91 metre boyutlarında olup, buna eklenen son cemaat yerinin derinliği 3.48 metledir. Son cemaat yeri iki yan duvarı ve iki yığma ayağı birbirine bağlayan sivri kemerlerle üç göze ayrılmıştır. Bölmelerin üzeri tonoz örtülüdür. Ön cephe yüksek ve iki sıra kirpi saçaklı kalkan duvarlıdır. Kalkan duvarı yaba ve merdiven motifleriyle süslüdür. Kemer üzengi hizasından başlayarak kirpi saçağın altını dolanan geleneksel bir çerçevesi vardır.
Fatih dönemi ahşab özelliklerini taşıyan kapıdan girilen asıl ibâdet mekânı, içeriden baklavalı kuşağa oturan kubbeli ve dışarıdan sekizgen kasnaklıdır. Mihrab kavsarası dokuz sıra mukarnaslı/işlemeli, nakışlı olarak yenilenmiş ve özgünlüğünü yitirmiştir. Minberi ahşabdır.
Câmi, beden duvarları kesme taş ve üç sıra tuğla örgülü olarak yapılmıştır. Derzler kuş gagası ve yaba motifleri ile süslüdür.
Kuzeybatıda yer alan minarenin sekizgen kaidesi ve kütüğü, ana bina duvarlarında görülen taş ve tuğla örgü yöntemi ile inşa edilmiştir. Kubbe hizasında üçgenlerle silindirik gövdeye geçiş sağlanmış; gövde, şerefe ve petek sıvanmıştır.
1974'te Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından onarılmıştır.

Duhter-i Şerif (Fışkırık) Câmii:
Fatih Sultan Mehmet (salt. 1451 -1481) döneminde, Molla Şerefüddin Kırımî'nin kız kardeşi Şâhî Hatun tarafından yaptırmıştır. Halk arasında Fışkırık Câmisi olarak da bilinir. Mart/Nisan 1492 tarihli bir sicile dayanarak binânın Fatih döneminde (salt. 1451-1481) inşa edildiği söylenebilir. Câmi, 7.67 x7.91 metre ölçülerinde kareye yakın planlı olup, duvarlardan kubbeye geçiş Türk üçgenleri ile sağlanmıştır. Tonozla örtülü olan son cemaat yeri revakı üç gözlüdür. Duvarlar bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Derzler düz olmayıp diğer birçok Bursa yapısında olduğu gibi kuş gagası ve üç çatallı tezyinatla süslenmiştir. Minârenin eski olan kaidesinin derzleri de böyledir. Mihrab, 1951 yılına kadar stalaktitlidir. Bu tarihten sonra dokuz sıra stalaktitli olarak yenilenmiş ve üzeri de yağlı boya ile kapatılmış, ayrıca etrafındaki rumi ve sekiz köşeli tezyinat da boyanmıştır.
(Baykal, Bursa ve Anıtları, 82; Bursa Ansiklopedisi, Cilt 2, 557; Kaplanoğlu, Bursa Anıtlar Ansiklopedisi, 49)




Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..




bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.

Kul İhvÂNi..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

AKıL NÂRı-NAKiL NÛRu
ANLAmak ÂRiF SüRÛRu
ŞE’ÂNı>şU ÂN YAŞAmak
ŞÂHîDuLLAHLar O-NÛRu!.


ZEVK 7355

NEBîYyü’L- ÜMMî TÜMMünde.. ->Et TAMM TEVHîDin TAMMLadık!
EMiR SuLtÂN CUMÂ CEMM’in.. ->KÛN -> feyeKÛN ->KeLÂMLadık!

KAR ALtında GÜLüm >BURSA
GÜL GÖNüL BÜLBÜLüm BURSA

şU ÂN ->ŞE’ÂN ->“ŞEHîD-Lik”te.. ->Ş E H î D-LeRi ->SeLÂMLadık!.


01.01.16 12:15-14:35
brsbrsmda..şhtlktglmlbrlktslmzyrtimİZz..


ARZı AŞA!.rız >BURSA’da
ARŞ’a tAŞA!.rız BURSA’da
NÂR İÇİnde>NÛRun GÜLü
NELer YAŞA!.rız BURSA’da!.
HaMD OLsun RABBımız TeÂLÂ’ya..


Et Tâmmü:

Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..




bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.

Kul İhvÂNi..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


HÂLin KiSB-ü-KÂRı BURSA
AŞKın >AH-ü- ZÂRı BURSA
GÖNüL ÜLKeM Kehr-ü-BÂRı
->ÂŞIKLar DiYÂRı ->BURSA!.

ZEVK 7403

BedEN->NEFis->KALBim->RÛHum->SIRR-ı SIFIRım SAĞLadık!
ELLeRimİZ ->R e S Û L u L L A H ->A L L A H ELİ -Ne BAĞLadık!
AŞK AYNASIn CAM EYyLedik!
MESCiDüL- HARAM EYyLedik!
->“EMiR SuLtÂN CÂMİ”-Nde.. ->“CUMÂ CEMi”-nde AĞLadık!.


15.01.16 13:12
brsbrsmd..emirsltÂNcÂmisi..


EHL-İ BEYTin ERDEM BAĞı
->MerdÂN ÂLi ZİMMetiNde
->U L U-Ların ->ULU DAĞ-ı
HAKK ERENLer HİMMetiNde
!.



إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.”
(Fetih 48/10)


->ÂLİ ŞÂH kerremallahu vechehu’ya -> RaSÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem ->“ZiMMetim!” DEdi:

ZiMMet: Himâyeyi te'min eden ittifak. Alâkalı. Uhde. Vicdan. Sorumluluk hudûdunda koruma zorunda kalma.
ZiMMet: Zâhir ve Bâtın Hakîkat-ı Muhammediyye'nin ASLen-NeSlen-FaSLen ve HâLen Fıtraten Sâhibi olmak..

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ey Ali Cenâzemi sen yıkayacaksın, borcumu ödeyeceksin mezarıma beni sen koyup örteceksin ZİMMETimi sen îfâ edeceksin ve sen dünyâ ve âhirette sancağımın sâhibisin.”
(Ebû Said (r.a.)'den; Deylemî Musnedu'l-Firdevs)



Resim


Esas OL-ÂN ise;
HüLÂsa-yı KeLÂM..
BUrası BURSA'ya Es SeLÂMm!.


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..

Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Cevapla

“Mübarek Gün ve Geceler” sayfasına dön