Kayıt: 02 Eki 2006, 03:00 Mesajlar: 10967
|
=>ARI ÇEKen ÇİÇEk=>GiBi SUBHÂNALLAH SIRRı SEVgi RESÛLuLLAH’ın =>CÂN DİLi SEVen<->SEViLen=>SEVgiLi..ZEVK 8821BİZ BİR-İZ HAYy DEM bU DEM'de =>MuhaMMedî HAKk ABDÂLLar CÂNda CÂNÂN CEMMü’L- CEM’de =>YEDi rENgi =>AKk ABDÂLLar ABDÂL MEHMED CUMÂ CEM’i MEŞk-i MuhaMMed MAHREMi EBRÂR=>AHRÂR=>AHYÂR OLÂN =>ÖZün=>SÖZü PÂKk ABDÂLLar.. 27.04.18 13:04 brsbrsm.. cumacemmi..abdalmhmdcâmimİZzz..ABDÂL Mehmed DERGÂHında =>YED-i RENgimiz=>ALLadık =>KÂR-ü-BELÂ BÂRGÂHı-nda =>ELESt BELÂmız=>BALLadık CÂNda=>CÂNÂN YÂRGÂHında GÜLüm İLe =>SeLÂM SALLadık..Bâr.: f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. Gâh.: (Geh) f. Yer. (Yer ve zaman bildiren "ek" dir.) DERGÂH.: (Der-geh) f. Cenab-ı Hakk'a ibadet edilen yer. Büyük bir huzura girilecek kapı. Kapı. Padişahların kapısı. Şeyhlerin tekkesi.. YÂRGÂH.: Şahdamarından da ÖZde YÂRin AKREB Yurdu.. Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin Abdike ve Nebiyyike ve Rasûlike ve Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...
ALLAHımız celle celâluhu! BİZe MuhaMMedî Gayret, PÎRimizden Hâl-i HiMMet, RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat, ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!.. bî-RAHMetike yâ erhame'r- Rahîmiyn! bî-RAHMetike yâ erhame'r- Rahîmiyn! bî-RAHMetike yâ erhame'r- Rahîmiyn!. İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..
Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu! Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..
Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.
 ABDAL MEHMET CÂMİİDemirtaşpaşa Mahallesi Cumhuriyet Caddesi Abdal Sokak.. Osmangazi/Bursa
Abdal caddesi, Tahal Caddesi ve Gül Sokak’ın birleştiği kavşakta yer alan câmi, II. Murad devrinin tanınmış sufîlerinden olan Abdal Mehmed’in adına Başçı İbrahim tarafından inşa ettirilmiştir. Dikdörtgen planlı câminin üzeri iki oval kubbe ile örtülüdür. Câminin yanında Türbesi ve çeşmesi de bulunmaktadır. (Kazım Baykal, Bursa ve Anıtları,113. ;, Bursa Ansiklopedisi, Cilt I, 11.)

Bursa'da Abdal Mehmed 'in adını taşıyan Câmi; XV. yüzyılın ikinci yansına ait olup bazı kayıtlara göre Başçı İbrahim tarafından tesis edilmiştir. Câmi, çift kubbeli bir harem, üç bölmeli son cemaat yeri ve bir minâreden teşekkül eder. 15.20 m. x 7.70 m. ölçüsündeki çift kubbeli iç mekân enlemesine tertiplenmiş, orta yere büyük bir kemer atılmıştır. Bu yüzden mihrab, kemerin ayağı içinde kalmış, giriş de mihrab mihveri üzerine konulamayıp kemer ayağının yanlarına iki kapı açılmıştır. Kubbelerin örttüğü hacimler kare olmayıp 7.70 m. x 7.00 m. ölçülerinde dikdörtgendir. Dolayısıyla kubbeler hafif beyzîdir. Kubbelere geçiş pandantifler ile yapılmıştır. Son cemaat yerinin üç bölmesi de kubbelidir.

Üç “B”nin (Buhara-Bursa-Bosna) ortasında bulunan Bursa Şehri Osmanlı’ya başkentlik yapması hasebiyle bünyesinde onlarca tarihi mekan barındırırken aynı zamanda bir hayli “Gönül Mimarı”nı da barındırır. Bu gönül ehli zâtlardan biri de Abdal Mehmed kaddesallahu sırrahu Efendidir. Biz bu yazımızda onun adına yapılan câmiyi ve kısaca da olsa kendisini tanıtmaya çalışacağız. Bursa Demirtaş Endüstri Meslek Lisesi’nin karşısından giden Tahıl caddesi ile Abdal Caddesi, ve Gül Sokağı’nın kesiştikleri köşedeki câmi, Abdal Mehmed Câmiidir. Kitabesi yoktur. Bazı kaynaklarda, Fatih döneminde yapıldığı, bazı kaynaklarda ise H.854/M.1438 yılında türbeyle beraber II. Murad döneminde yapıldığından bahsedilir. Konuyla ilgili kaynakların verdiği bilgiye göre câmii Abdal Mehmed’in yakın arkadaşı Başçı İbrahim tarafından yaptırılmış.
Câmimizin etrafı taş duvarlarla çevrili. Câminin giriş kapısının da bulunduğu son cemaat yeri, üç kubbeli. Önden bakıldığında iki ayak üzerindeki sivri kemerli üç bölüm, camekanlı. 5,56 metre derinlik, 15,47 metre genişlikteki son cemaat bölümünün yanlarına duvar örülmüş. Her iki yandaki duvarda birer pencere var. Kemer ayakları dikey ve yatay şekilde iki sıra tuğla örgülü kesme taştan yapılmış. Câminin iç mekanı 8,19 m x 15,34 metre ölçülerinde dikdörtgen planlı. Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı olan bu ana mekân; ortada sivri kemerle birbirinden farklı iki bölüme ayrılır. Bu kemerin son cemaat yerindeki ayağının her iki yanında birer girişi var. Aynı zamanda bu ayak, son cemaat yerinin mihrabı görevini yapan üç köşeli bir mihrap haline getirilmiş. Büyük kemerin ayırdığı her iki bölümün boyutları eşit ve kare olmadığından üzerlerini kaplayan kubbeler de ovaldir. Üzerleri kurşun kaplı olan kubbeler, yan yana köşelerde kürevi üçgenlere oturur. Kubbe kasnağı sekizgendir. Câminin mihrabı kubbelerin oturduğu kemer ayağına yapıldığından oldukça dar. Etrafındaki ince çerçevede geometrik motifli kalem işleri ve Ayet-el Kürsî hemen gözünüze çarpar. Mihrabın üst kısmında beş dilimli bir tepeliği var. Ufak ve basit olan minberi ise yanlarda büyük geçmelerle süslenmiş. Câmi üç sıra pencereyle aydınlatılır. Bu pencereler duvardan 10 santimetrelik bir girinti içerisinde ve sivri kemerli, kapakları ise düz meşe ağacından yapılmış.
Duvarlar alttan 3 metreye kadar moloz taş; üst kısımlar, kubbe, kasnaklar, ayaklar iki sıra tuğla bir sıra kesme taştır. Araları da dikey tek tuğla örgülü. Batı yönünde, bitişik olan minâreye son cemaat yerindeki bir kapıdan çıkılmakta. 1955 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından yapılan onarımda bugünkü şeklini alan câmi, toplam 300 kişilik cemaat kapasitesine sahiptir.

Abdal Mehmed’in türbesi de Câmii’nin karşısında bulunuyor. Türbenin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile Arapça yazılmış 80 cmx 50 cm. ölçüsünde tek satırlık bir kitabe var. Bu kitabeden anlaşıldığına göre türbe II. Sultan Murad tarafından 1450 yılında yaptırılmış. Türbeye sivri kemerli, kenarları kapalı bir eyvandan geçilerek girilir. Türbe 6.20x5.85 m. ölçüsünde, kareye yakın planlıdır. Üzeri sekiz köşeli bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülmüş. Duvarlar 3 sıra tuğla, bir sıra kesme taş ve araları da dikey tek tuğla ile işlenmiş. Girişte kemerin üstündeki tek satır Arapça kitabenin altında, tek sıra ve altı köşe tuğla süsleri vardır. Türbe altta 5, üstte 3 olmak üzere iki sıra pencere ile aydınlanır. İçinde Abdal Mehmed’in sandukası vardır..
Evliya Çelebi burası için: “Ana cadde üzerinde güzel bir türbe vardır. Gelip geçenin dinlendiği ve ibadet ettiği safalı bir yerdir” diye bahseder. Türbenin bahçesinde ufak bir mezarlık bulunmakta. Ayrıca türbenin kuzeyinde Hasırpuş Dede diye birinin kabrinin olduğu söylenir. Döneme ait kaynaklar; burada postnişinliğini şeyh Hasan Halife’nin yaptığı bir Nakşibendî tekkesinden bahseder. 1599 yılında, Yavuz Selim Bursa’ya ilk gelişinde bu tekke ile ilgilenir ve kandiller için 200 akçe verir. Ancak tekke günümüze gelememiş. Bugün mevcut değildir.
Kaynaklarda Abdal Mehmed’in kimliği hakkında değişik bilgiler var. Bazı kaynaklar onun II. Murad devri mutasavvıflarından olduğunu, bazıları ise Emir Sultan âşıklarından bir meczub olup Şeyh Eşref-i Rûmî ile ilgisi olduğundan bahseder. Hayatı hakkında değişik şeyler anlatılsa da, bizim anladığımız Allah Dostu kerâmet ehli muhterem bir zâttır. Bir hayli menkîbesi anlatılır.
Bir ramazan günü, oruçlu ağızla sohbet ederlerken Abdal Mehmed’in canı köfteli çorba ister. Müridi olan Eşref-zâde Abdullah’a: “Molla, canım iftar için köfteli çorba istedi, bak bakalım aşçılarda bulabilecek misin?” der. Genç mürid eline bir tas alır. Bütün aşçıları dolaşır. Fakat günümüzdeki gibi Ramazan ayında bütün aşçı dükkanları açık değil hepsi kapalıdır. Abdullah eli boş olarak tekkeye dönmek zorunda kalır. Bundan sonra Abdal Mehmed, içi çamur dolu bir leğenin önüne oturur ve çamurları köfte şeklinde yuvarlayıp, ocak üzerinde kaynayan suya atar. Aradan biraz zaman geçer. “Gel bakalım Mollam. Demek ki köfteli çorba bulamadın ha!. Bakalım benim köftelerimi beğenecek misin?. Haydi gel de iftar edelim!." der. Bundan sonra ne zaman çorbalı köfteden bahsedilse, Molla Eşref-zâde gayri ihtiyâri olarak: “Ah, o cennet taamı, ah o cennet taamı!.” der dururmuş.
Abdal Mehmed’in tekkesine bir gün Anadolu’dan kalabalık bir misafir gurubu gelir. Hazret hiç beklenmedik misafirler karşısında ikramda kusur edeceğim diye kara kara düşünürken bir anda kapı açılır. Gelen Başçı İbrahim’in çırağıdır. Çırak, içi haşlanmış kelle dolu büyükçe bir tepsiyi Abdal Mehmed’e verir. Bundan ziyâdesiyle memnun olan Abdal, o gece bir dua eder ve Başçı İbrahim’in kazanı, kepçesi altın ile dolar. Sabah yatağından kalkan Başçı İbrahim, büyük kazanın ve kepçenin altınla dolu olduğunu görünce: “Pirimiz mürşidimiz, Abdal’ın duası bereketiyledir” diye düşünür. Bundan sonra zengin olan Başçı İbrahim, az önce bahsettiğimiz Abdal Mehmed Câmiini yaptırır. 1940’lı yıllara kadar bayramların ikinci günleri Bursa’nın bütün dervişleri, şeyhleri Abdal Mehmed’in Çatalfırın’daki tekkesinde toplanır, kudüm vurur, ney üfler, köfteli çorba kaynatıp içerlerdi.
RûHu Şâd ve hiMMeti Hâzır OLsun İnşâe ALLAH!.

Osmanlı Beyliği’nin kuruluş aşamasında, Gâziyân-ı Rûm, Abdalân-ı Rûm ve Bâciyân-ı Rûm dediğimiz manevî şahsiyetlerin önemli rolleri olduğu bilinmektedir. Abdal Musa, Abdal Murat, Doğlu Baba ve Geyikli Baba gibi Abdal Mehmet bunların en meşhurlarıdır. Bunlardan başka Bursa Evliyâsı denilen bu kimselerin içinde daha birçok Hakk ERENLerin de olduğunu unutmamak gerekir, yeri geldikçe onlardan da bahsedilecektir. Baldırzade Selisi Şeyh Mehmet Efendi’nin Ravza-i Evliya adlı eserinde: “Sâhib-i keşf ü kerâmât, menba-ı vecd ü hâlât, meczûb-ı Hak, mahbûb-ı mutlak” şeklinde tarif edilen Abdal Mehmet, Bursa’nın evliyâsındandır. Emir Sultan hazretlerinin çağdaşıdır ve onun ile çok sohbette bulunmuştur. Bugün, kendi adıyla anılan mahalledeki câminin avlusundaki çınar ağacının dibinde oturur, oradan geçerken elini öperek dua isteyen insanlara dualarda bulunurmuş. Emir Sultan hazretlerinin, haftada bir gün, Yeni Kaplıca yakınlarındaki Akça Hamam’a gitmek âdetleri varmış, Emirsultan Mahallesi’nden kalkıp da Sırameşeler-Sıcaksu bölgesindeki Akça Hamam’a giderken yol üzerindeki Abdal Mehmet’e de uğrar ve onunla derin muhabbet ve sohbet bulunurlarmış. Fakat yanına gelmeden önce bir adam gönderir ve eğer Abdal Mehmet’in cezbe ve istiğrak hali çok fazla ise oraya uğramayıp aşağı yoldan giderlermiş. O mahallede Başçı İbrahim adında bir esnafın başçı dükkânı vardır, Başçı İbrahim aynı zamanda Abdal hazretlerinin müridlerindendir ve ona hergün pişmiş bir kelle verir ve her türlü hizmetini görmektedir. Başçı İbrahim, kendi adına bugün Maksem semtinin alt tarafındaki câmi, zâviye, imâret ve hamamdan oluşan Başçı İbrahim Külliyesi ve çok sevdiği Abdal Mehmet’in adına da bugünkü câmi ile türbeyi inşa ettirmiştir. Başçı İbrahim öldüğünde külliyesinin haziresine defnedilmiştir. Abdal Mehmet Hazretlerinin birçok kerametlerinden bahsedilmektedir. Baldırzâde diye meşhur olan Selisi Mehmet Efendi’nin Bursa’da Bâb Mahkemesi kâtipliği yaparken yaşadığı bir olay kayıtlara geçtiğinden burada bahsetmek gerekmektedir: “Bir gün adamın biri, mahkemeye gelir ve: “Abdal Mehmet Mahallesi’ndeki bir şahısta alacağım vardır, bana bir yardımcı verin de gidip o adamı alıp mahkemeye getireyim” der ve mahkeme görevlilerinden birini alıp gider. Görevli ile birlikte borçlu adamı evinden alıp mahkemeye gelirlerken, mahkeme görevlisi türbenin önünde durup aziziz ruhuna bir Fâtiha okumak ister, tam o sırada borçlu kişi görevlinin elinden kurtulup türbeye girerek Abdal Mehmet’in sandukasına sarılır ve: “Ey azîzim! Beni kurtar!.” diye feryad ü figân eder. Mahkeme görevlisi içeri girip adamcağızı oradan alıp zorla dışarı çıkararak götürürken orada bulunup da olaya şâhid olanlar, görevliye: “Gel zora baş vurma, zorla götürme, sonra bir zarar görürsün ve nâdim olur yürürsün!” demelerine rağmen görevli, bu uyarılara kulak asmayıp adamı yaka paça mahkemeye götürür ve Kadı Efendinin huzuruna çıkarır. Bursa Kadısı Azmi-zâde Efendi, adamı muhakeme eder ve onu hapse yollar. Bir hafta sonra yine aynı günde Kadı Efendi, âdet olduğu üzere kabir ziyaretlerine çıktığında Abdal Mehmet Türbesine de gelir ve atından inerek dua için türbeye girer. O sırada, mahkeme görevlisi de dışarıda atın yanında onun çıkmasını beklerken, atın bir çiftesiyle yere yığılıp kalır ve evine götürürlerken de yolda ruhunu teslim eder..
Türbe kapısının iki yanında iki küçük odası bulunan genişçe bir türbedir. 5.85 x 6.20 metre boyutlarındaki türbe sekizgen bir kasnağa oturtulmuş kurşun kaptı bir kubbe ile örtülüdür. Duvarlar üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ve aralarında dikey tuğla olacak şekilde örülmüş olup, kirpi saçakla sonlanmaktadır.. Altta beş, üstte üç pencere ile aydınlatılan türbenin içinde Abdal Mehmed’in sandukası bulunmaktadır. Bursa kemerinin altında yer alan sivri kemerli, beşik tonozlu kapalı bir eyvandan türbeye girilir. Türbenin bulunduğu yer eskiden mescit ve dergâh olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi, Abdal Türbesini yoldan geçenlerin dinlenip ibadet ettikleri güzel bir binâ olarak târif eder.
Bir diğeri de şöyledir ki: “Kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsilîn Şeyh Abdullah bin Eşref bin Mehmet el-Mısrî el-Kadirî el-İznikî yani halk arasında bilinen adıyla İznikli Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri de bütün cihanda Bursa Sultânîsi diye meşhur olan, Çelebi Mehmet’in inşa ettirdiği külliyenin bir yapısı olan Yeşil Medrese’de öğrenci iken aynı zamanda Abdal Mehmet Efendi’nin müridlerinden imiş. Bir medreseden arkadaşları ile birlikte Mehmet Efendi’nin huzurunda otururken Efendi ona döner ve: “Medreseden danişmendler var, hadi bize köfteli çorba getir!.” demesi üzerine, Eşrefzâde hemen çarşıya gider, her yere sorduğu halde bir türlü köfteyi bulamayıp sadece çorbayı alıp döner. Ortaya konan çorbada köfte olmadığını söylemeleri üzerine Abdal Mehmet hemen yan taraftaki arsadan bir parça toprak alır, balçık haline getirir ve onlardan küçük parçalar halinde köfteler yaparak çorbanın içine atar ve: “Hadi buyurun” demeleri üzerine o yemekten yiyenler nefis bir köfte olduğunu görürler. Emir Sultan Hazretlerinin sağlığı bozulduğunda ve eceli yaklaştığında, yakınları ve sevenleri, Hazret-i Emir’in huzuruna çıkarak: “Sizden sonra biz kime tâbi olalım ve kimin eteğine sarılalım da feyz alalım?” diye sorduklarında: “Ben vefât ettikten ve bu fânî âlemi terk ettikten sonra halifemin kim olacağını Abdal Mehmet Hazretlerine sorup öğrenin ve o Azîz Efendi kimi işâret ederse ve kimi tâyin ederse onun gösterdiği kişiye tâbi olun!..” diye emir vermişlerdir. Emir Sultan hazretlerinin vefâtından sonra da o insanlar Abdal Mehmet’e giderek durumu ve kendilerine sultanın vasiyetini anlatmaları üzerine, Mehmet Efendi, hepsini etrafına toplar, her birine tek tek bakar ve sonunda kendilerine Hasan Hoca’nın halife olması gerektiğini ve ona uymalarını söyler. Hasan Halife, Abdal Mehmet Hazretlerinin manevî işâretiyle Emir Sultan’ın halifesi olmuştur. Molla Fenârî Hazretleri de, çoğunlukla Abdal Mehmed’in mahallesinden geçer ve onu gördüğün de atından inerek ona hürmet edermiş..
_________________ 
|
|