CuMâ CeM'im-İZ

Dinimizde mübarek gün ve geceler hakkında bilgiler.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.


ZEVK 8384

->HASBî ->HABîBî HİZMette ->RESÛLuLLAH SÜNNetinde
Nİ’Metine SONsuz ŞÜKÜR -->MENNÂN ALLAH MİNNetinde
HÂL-i HARAM’ı YAŞAdık
>İKİ BAYRAM’ı YAŞAdık
->KARAALi YERKAPI CÂMii -->CUMÂ CEM’i -->CENNetinde!.


01.09.17 13:14
brsbrsm..karaalicÂmisicumacemiii..


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste ->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim

Resim

YER KAPI CÂMİİ (Kara Ali Paşa)

Kavaklı Mahallesi Yerkapı Caddesi Osmangazi/Bursa

Hisar, Yerkapı'da bulunan bu câmi, XIV yüzyılın başlarında Sultan Orhan'ın kumandanlarından Timurtaş Paşa'nın babası Kara Ali Bey adına yaptırmıştır.
Câmi, tek kubbeli ve tek mekanlıdır. Minberi orjinaldir ve mihrabı 7 kademelidir. Yandan-doğudan girişli ve sağda minârelidir. Son cemaat yeri ve kapı sonradan yapılmıştır.
Duvar kalınlığı 1 metre olan câmi, 8,00X8,00 metre iç ölçülerinde olan câmide 5,00 metre derinliğinde bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Câminin üzeri bir büyük kubbe ile örtülmüş iken duvarları, moloz taşı ve tuğla ile örülmüştür.
Câmi, 1854 depreminde büyük hasar görüp kubbesi yıkılmıştır. Daha sonra yapılan onarımda yapının üzeri çatı ile örtülmüştür. 1967 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından yapılan onarımda yapının üzeri tekrar kubbe ile örtülmüştür.
Câmi yakınlarında bulunan Kireççi Emin Apartmanı'nın temelleri kazılırken büyük Bizans mozaikleri çıkmıştır. Bu zemin mozaiklerinde türlü renkte taşlar kullanılmış, güvercin, çiçek motifleri desenler, su yolları vardır. 1485 yılında burada bir Ermeni Kilisesi olduğu sanılıyor.
(Baykal (1950) s.58; vakıflar (1983) ııı. s.214; Ayverdi ı. (1966) s.274)

Karatimurtaş Paşa, Yıldırım Beyazid’ın lalasıdır: Şehzâdeler 14 yaşından sonra Sancaklara Sancak Beyi olarak atanırken, onlara devlet idaresi öğrenimi için tecrübeli ve bilgili komutan ve âlimler degönderilirdi ki,en kıdemlisine “lala” denmekteydi. Sancak Beyleri, savaş çıktığında Kapıkulu askerleriyle katılırlardı.
Karatimurtaş Paşa sonradan başarılı bir Beyler Beyi olmuştur..

Karatimurtaş Paşa’nın dedesi, Aykutalp dir. Osmangazi’nin silah arkadaşlarındandır. 13. ve 14. yy’ın batı Anadolu’sunda Aykutalp gibi, Hasanalp gibi, Turgutalp gibi Alpler, gaziler ve alp-gaziler önemli vazifelerde hizmet verdiler.
İşte bu kıymetli Alpler arasında önemli yeri olan Aykutalp, Karatimurtaş Paşa’nın dedesidir. Aykutalp’in oğlu Karaali Bey’dir. Karaali Bey’in oğlu Kara Timurtaş Paşa, Kara Timurtaş Paşanın çocukları, Oruç Bey, Umur Bey, Yahşi Bey ve Sitti Hatundur.

Kara Timurtaş Paşa, Bursalıların Demirtaş Paşa olarak tanıdığı kişidir ve Osmanlı Devletine çok büyük hiizmetler yapan bir âile zincirinin başıdır.. Timur; demir demektir. Bu yüzden Timurtaş Paşa, Demirtaş Paşa’dır. Timur ismi pek sık kullanılırdı 15. yy da. Bu yüzden Kara Timurtaş Paşa’yı, Cemal Nadir Caddesi’nde Kızılay’ın karşısında mezarı bulunan Timurtaş Paşa ile karıştırmamak gerekir, farklı kişilerdir. Kara Timurtaş Paşa Bursa’da belki en iyi Demirtaş Paşa Hamamıyla tanınır. Demirtaş Paşa Lisesi’nin karşısında, İnönü Caddesi’nin devamında, sağ tarafta yer alan Demirtaş Paşa Hamamı’nı bilirsiniz. En ilginci de hamamın hemen karşısında yer alan şadırvanlı minâredir. Altı şadırvan üstü minare olan bu ilginç yapı eşi pek görülmeyen bir eserdir. İş bu eserleri yaptıran Kara Timurtaş Paşa Rumeli Beylerbeyi’dir. Sultan II. Murad’a vezir olacak kadar büyük bir devlet adamıdır. Kara Timurtaş Paşa’nın belki de en önemli özelliği ise Umurbey, Yahşi Bey ve Oruç Bey gibi Osmanlı’ya önemli hizmetleri geçmiş büyük beylerin babası oluşudur.

ORUÇ BEY, UMUR BEY, YAHŞİ BEY..

Yahşi Bey, büyük ağabeyleridir, Niş fatihidir. Timur’la Yıldırım’ın meşhur Ankara Savaşı’nda şehid düşünceye kadar pek çok önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Umur Bey ise, apayrı incelenmesi gereken önemli bir şahsiyettir. Bursa’da yaptırdığı câmisine kitaplar vakfedecek kadar aydın bir beydir. Ve tek şartı kitapları câmiden asla çıkarılmayacak.. Türkçeye kitaplar tercüme ettiren bilgin bir devlet adamıdır. Bursa’da ipekçilik caddesinden yukarıya çıkarken sol taraftaki arada bulunan Umur Bey Câmisi onun câmisidir. Bursa Gemlik’teki Celal Bayar’ın mezarını bulunduran Umur Bey köyü ise, mezkur Umur Bey’den almamıştır ismini. Oraya ismini veren kişi Lala Şahin Paşa’nın torunu olan Umur Bey’dir ki bu da karıştırılmamalıdır..

Oruç Bey de, Balkanlar’da Osmanlı’nın gelişmesine ve güçlenmesine önemli hizmetleri bulunan bir devlet adamıdır. Tıpkı babası ve kardeşleri gibi. Mezarı Bursa’da Hisar içinde bir evin altında yer almaktaydı ki çok değil bundan yaklaşık 8 yıl kadar önce ev yıktırılarak belediye tarafından kendisine yakışır bir türbe yapıldı.

SİTTİ HATUN VE ZAĞANOS PAŞA..

Kamberler Parkı’nı bilirsiniz; son yıllarda şehrimize kazandırılan güzel parklardan biri… Kamberler Parkı’nın ortasında tatlı bir câmi bulunur, dikkatinizi çekmiş olmalı; Sitti Hatun Câmii. Bu câmi, minaresinin külahıyla beni çocukluğuma götürür her görüşümde… Alaaddin’in Sihirli Lambası çizgi filmlerinde gördüğümüz Bağdat yapılarının kubbelerine benzer bu minarenin külahı. İşte bu tatlı câmi aynı zamanda önemli bir külliye halinde yapılmıştır. Câminin hemen yanında günümüze Osmanlı’dan ulaşmış en eski mekteb binâsı bulunuyor ve bu külliyeye ismini veren Sitti Hatun, Oruç Bey’in kızıdır. Peki kocası kimdir dersiniz? Fatih’in meşhur komutanı, veziri, sağ kolu Zağanos Paşa… Evet, yanlış okumadınız Zağanos Paşa, Oruç Beyin kızı Sitti Hatun ile evlendirdiği kişidir. Zağanos Paşa ve Sitti Hatun çiftinin, Bursalıların tanıdığı önemli bir çocukları vardır. Peki kimdir o?.

AYDEDE..

Uludağ yamaçlarına doğru baktığımızda vâdinin hemen yanındaki beyaz sevimli minâresiyle en yukarıda size göz kırpan câmiyi bilirsiniz; Aydede Câmisi. Peki kimdir bu câmiye ismini veren Aydede?. Yukarıda Zağanos Paşa ve Sitti Hatun’dan işte bu amaçla bahsettik. Bu önemli çiftin Hamza isminde bir çocukları olmuştu. Hamza, Hamza Bey… Hamza Bey ileride “Aydede” diye anılacağını bilemezdi elbet. Evet , Aydede’nin gerçek ismi Hamza Bey’dir. Mezar taşının üzerindeki büyük hilâlden dolayı Aydede ismi verildi zamanla Hamza Bey’e. Aslında bir devlet adamı, komutan. Ama Aydede ismiyle bir evliyâ talihini paylaşıyor şu anda. Şehrin her tarafından görülür Aydede (Hamza Bey) Câmii ve kabri. Benim size önerim bir gün Kamberler Parkına gidin, orada annesi Sitti Hatun’un oğlu Aydede’ye gururla nasıl baktığını seyredin. Görüntünün bir yanında Sitti Hatun imâretinin sevimli minâresi olsun, diğer yanda da Aydede olsun. Dağın yamaçlarından size doğru nasıl baktığını göreceksiniz… Burası BURsamda..
(Ömer Kaptan)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


ZEVK 8402

ŞAŞarım şU İhvÂNiye “GÖRdüm!.” DER de GÖZün GÖRmez!
“FENÂFiLLAHta FÂNi”ye -->“ELESt’te İLK SÖZü”n GÖRmez!
RESÛLuLLAH DERde TABîB
--->CÂMi-yi VELED-i HABîB
CÂNda CÂNÂN CUMÂ CEM’i ->ÖMRÜne ÖZet ÖZün GÖRmez!.


08.09.17 13:27
brsbrsm..veledihabibcâmisicumacemm’i...


BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.

..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....


Resim

VELED-İ HABİB CÂMİSİ (Eminiye Dergâhı)

Bursa merkez Osmangazi İlçesi İnebey Caddesi'nin Maksem yokuşuyla birleştiği yerde câmi. Avlu kapısı üstünde bulunan 0.55 X 0.70 metre boyutlarındaki yazıtından ve dönem kayıtlarından anlaşıldığına göre Mehmet II. Fatih (salt. 1451-1481) döneminde Habib oğlu Hacı Şüca' tarafından yaptırılmış; 1216 H. (1801/02) tarihinde Hoca Mehmet Emin Efendi bir konak ve kütüphâne eklemek suretiyle Nakşibendî Dergâhına dönüştürmüştür. Câminin batı yö-nündeki türbe de bu dönemden kalmadır. Uzun süre harap halde kalmış, 1969 yılında onarılarak ibâdete açılmıştır.
Üç bölümlü son cemaat yerinin doğu ve batı bölümleri yuvarlak, orta bölümü beşik tonozludur. Buradan 1.70 metre açıklığında bir kapı ile asıl ibâdet mekânına geçilir. 8.80 X 8.80 metre boyutlarında kare planlı asıl mekânın üstü, dıştan sekizgen kasnak ve içten üçgen motifli bir kuşağa oturmuş olan kubbe ile örtülüdür. 0.63 metre derinlikteki mihrap nişinin iki yanında bitkisel motifli sütun başları olan sütunceler yer almaktadır. Kubbe ve pencere çevreleri geç Osmanlı dönemi kalem işleri ile süslenmişse de, bunlar önemli ölçüde bozulmuş ve kaybolmuştur. Beden duvarları bir sıra kesme taş, aralarında dikine tuğla ve iki sıra tuğla ile örülmüştür.
Sekizgen kaideli minaresi kuzeydoğu köşesinde olup, asıl ibâdet mekânından açılan bir merdiven ile çıkılmaktadır. Tuğla gövdesi çokgen planlı, şerefe altı sarkmak ve stalaktitli, sivri külahı kurşun kaplamalıdır..
Uzun yıllar harap durumda olan câmi, 1969 yılında onarılarak ibâdete açılmıştır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BURSAda YAŞAmak Ni’met
GÖNüLde GİZLi ->Ganimet
ALLAH DOstLarın->DURağı
BEŞinci BAŞŞeHiR>CeNNet!.

ZEVK 8424

İnsÂN NEFsi ->HeVÂ-HEVes ->HÂL-i HaZıR ->HEPte-HİÇte
->AMELi ->MUHitte ->DIŞta.. ->İMÂNı ->MERKEZde->İÇte

->ŞEHîDLiği->SELÂMLayıp
ZİKRim ZâHiR KELÂMLayıp

BURAsı ->BURSAmda ->CUMÂ CEM’imİZ->VELED-i YANİÇ’te!.


15.09.17 13:07
brsbrsmm..velediyanİÇcâmicumâcem’imizz..



YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
Rasûlike ve
Nebîyyi'l- ÜMMîyyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's- sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....



Resim

VELED-İ YANİÇ CÂMİsi:


Bursa merkez Osmangazi İlçesi Hisar semtinde Zindankapı Sokağı'nda câmi. Kapısı üzerindeki yazıtında (844 H. sefer ayında (Temmuz 1440) tarihinde Yaniç oğlu Hacı Hayrettin oğlu Mehmet Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca câminin doğu duvarında 906 H. şaban ayı (Şubat-Mart 1501) tarihli bir başka yazıtta, "Yaniç oğlu mahallesinde Hacı Musa kızı Hacı Ayşe'nin câmi imam ve müezzinlerine gelir olarak altı ev yaptırdığı, bununla beraber bir miktar da para vakıf ettiği" belirtilmektedir
Mescidin yüksek bir kalkan duvarı vardır, kirpi saçaklıdır. Son cemaat tek kemerli ve yeri kubbelidir. Doğu ve batı yanları duvarla kapatılmıştır. Buradan 6.48 X 6.76 metre boyutlarında yaklaşık kare planlı ve yedi pencerenin aydınlattığı asıl ibâdet mekânına geçilir. Üzeri sekizgen kasnak üzerine oturan kurşun kaplı kubbe ile örtülüdür. Mihrabı basit ve dört sıra stalaktitlidir.
Minâresi câmi dışında kapı karşısındaki çeşme üstünde, beş basamakla çıkılan ve dört yığma ayağın birbirine bağladığı kemerlerin üzerinde kule biçiminde yükselir. Kimilerine göre, bu minâre küçük bir çan kulesi görünümündedir. Minârenin tamamı tuğladan yapılmış, üstü iki sıra kirpi saçakla kapatılmış ve ters kiremitle örtülmüştür. Çeşmenin yanındaki, aynı malzemeyle yapılmış kapı ve merdivenden çıkılır

Veled-i Yaniç Câmii Çeşmesi ve minâresi:

Hisar içinde Zindankapı Sokağı'ndaki aynı isimli mescidin duvarında yer alan bu tarihi çeşme üzerinde minâresi vardır. Mescidin kitabesinde yazdığına göre, Sultan Murat zamanında Yaniçoğlu Hayreddin'in oğlu Mahmut Çelebi tarafından yapılmıştır. 844 H senesi Sefer ayında da mescit ibadete açılmıştır. 1955 yılındaki bir gazete haberinde bu tarihte kâgir olan yapının, biri büyük iki kubbesi olduğu yazılıdır. Mescitte süslemelerin de olduğundan bahsedilir. Veled-i Yaniç mescidi özgün halini koruyamamış olmakla birlikte bugün hala karşısında bulunan çeşmesi ile ayaktadır ve kullanılmaktadır.

Çeşme, minârenin üzerine oturduğu kemerin altındadır. Çeşme tek musluklu olup, aynasında yarım ay şeklinde kitabe bulunmaktadır. Kitabede 1331 (1913) senesi yazmaktadır. Merhum Hacı Erkân Paşa’nın mahdumu Hakkı Bey’in hayratı olduğu yazılıdır.

Çeşmenin üç kurnası vardır. Restorasyondan evvelki resimlerde etrafı boş ve ortada görülmektedir. Şimdilerde ise çeşme yine minârenin altında fakat iç içe geçmiş iki kemerin ortasındadır. Çeşmenin etrafı tuğla ve kefeke taşı ile doldurulmuştur. Çeşmenin sivri kemerli nişi içinde bir oluk ile musluk bulunmaktadır. Çeşmenin üzerine dört ayak ve bunları birbirine bağlayan kemerlerin üzerinde mescidin minâresi yükselir..

Veled-i Yaniç Câmi ya da Yaniçoğlu Câmi, Bursa'nın Osmangazi ilçesi, hisar semtinde bulunan câmidir. Kapısı üzerindeki yazıtına göre 844 Hicri Safer ayında (Temmuz 1440) Yaniçoğlu Hacı Hayrûddin oğlu Mahmud Çelebi tarafından yaptırılmış erken dönem osmanlı mimarisi yapısıdır. Mimarı bilinmemekte olup, kitabe ve vakfiyesi mevcuttur. Plan şeması ve özellikle son cemaat yerinin kullanılışı nedeniyle müstesna bir düzenlemeye sahiptir.


Veled-i Yaniç CâMiSi:

Veled-i Yaniç Câmisinin bahçesinde bulunan mezarda câmiyi yaptıran Veled-i Yaniç yatmaktadır. Asıl adı Mahmut olan Veled-i Yaniç, aslen kıpçak kökenli ve sufidir. Babası Yaniç oğlu hacı Hayrûddin’dir. I. Murad Hüdâvendigâr ve Yıldırım Bayezid dönemlerinde (15. Yüzyıl) Bursa’da devlet hizmetinde bulunmuştur. Osmanlı Devleti ilk dönem kumandanlarından olan Veled-i Yaniç, I. Bayezid’in Timur’a karşı savaştığı ve kaybettiği Ankara Muharebesi’ne de katılmıştır. Mısır Memlûk Sultanı Nasır Muhammed bin Kalavun’ın emrinde iken, bazı siyasal olaylara karışarak kaçmak zorunda kalmış ve Osmanlı hizmetine girmiştir. I. Murad tarafından Sırp seferi sırasında Gelibolu’da kıyı güvenliği sağlamakla görevlendirilmiştir.
Ne var ki, mescidin bahçesinde bulunan ve 18. Yüzyılda yenilendiği veya yaptırıldığı sanılan mezarlığı Hicri 736 Miladi 1335 tarihlidir. Ancak bu tarih, Veled-i Yaniç’in aktarımdaki yaşam öyküsü ile örtüşmemekle birlikte, inşa kitabesine de uygun düşmemektedir. Bir insanın öldükten 105 yıl sonra bir mescid inşa etmesi mümkün olmadığına göre bu tarihlerden birinde yanlışlık vardır. Bu yanlış tarih de herhalde mezar taşındaki olmalıdır. Bu nedenle Veled-i Yaniç'in 1335 yılında öldüğü ifadesi araştırmacılarca kabul görmez.


Resim

Câminin Mimarîsi:
Raif Kaplanoğlu'nun aktardığına göre 1955 yılındaki bir gazete haberinde bu tarihte kâgir olan yapının, biri büyük iki kubbesi olduğu yazılıdır. Mescitte süslemelerin de olduğundan bahsedilir. Veled-i Yaniç her ne kadar özgün halini koruyamamış olsa da, bugün hala karşısında bulunan çeşmesi ile ayakta ve kullanımdadır. Câmi’nin 25 yıllık kadrolu imamı Harun Baykul’un aktardığına göre câmiye minber 1993 yılında kendisi görevdeyken gelmiştir. Bu tarihten sonra Cuma ve bayram namazlarına açılmış. Mescit iken câmiye dönüştürülmüştür. Ayrıca câmiye resmi kadro verilme tarihi de 1988 yılıdır. Yine Harun Baykal'ın aktardıklarına göre câmi içi aslen nitelikli süslemeler barındırmaktaydı, fakat geçirdiği tadilatlar neticesinde düz badana ile kapatıldı.
Asıl ibadet alanı; 6,48 X 6,76 metre iç ölçülerinde olan câmide, 3,46 metre derinliğinde bir son cemaat yeri vardır. Ana mekânın üzeri, sekizgen kasnak üzerine oturan kurşun kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür ve bu mekân 7 pencere ile aydınlatılmaktadır. Doğu ve batı yönleri duvarla kapatılmış olan son cemaat yerinin kuzey cephesi, yüksek kalkan duvarlı ve kirpi saçaklıdır. Duvarları moloz taş ve tuğla örgülü olup, bugün üzerleri sıva ve badana ile kapalıdır. Câminin en önemli özelliği 3,46 metre genişliğinde, tek kemerli, üzeri kubbe örtülü son cemaat yerinden sonra 3,43 metre genişliğindeki başka bir kemerle asıl ibadet alanına geçilmesidir. Hızırlık Mescidi ile son cemaat ve asıl ibadet yerine girişi sağlayan geniş kemerlere sahip oluşu nedeniyle benzerlik gösterirler.
Son cemaat yerinin kullanılış tarzı üzerinde durmak gerekir. Bu bölgede normalde kemerlerin içerideki kapalı alana açılması gerekirdi ancak son cemaat duvarında da açıklık vardır. Alışık olmadığımız bir biçimde son cemaat yeri ile sahın arasında kapı bulunmamaktadır. Bu açıklığın duvarla kapalı olmadığı da muhakkaktır. Şimdiki duvar bir örtüden ibarettir. Kitabe de kemerin üstüne konmuştur; duvar olsaydı, kemerin içine konurdu; mutad olan budur. Kati bir delil olmamakla beraber, bu kitabe açık kemer şıkkına bir işarettir. O 3,5 metrelik açıklıkta bir parmaklık muhakkak vardı. Kuzey cephesinin açık olması ile kışın nasıl ibadet yapıldığı merak konusu olmaktadır.
Kubbe baklavalı bir kuşakla oturur; kasnak yerden 5.10 metrede başlar yüksekliği 1.90 metredir. Üst sıra pencere yoktur. Yalnız beden duvarlarında dört adet altlık, kasnakta üç adet pencere yapıyı aydınlatmaktadır. Mihrabın yanındaki iki pencere sonradan kapatılarak dolaba dönüştürülmüştür. Pencere kemerleri boşaltılmıştır. İçeride aktarmalar büyük boyda prizmatik üçgen (baklava) motifleri veren bir kuşakla sağlanmıştır


Câminin Vakfiyesi:
Vakfiye, çoğunlukla vakıflar tarafından hazırlanan, kimlerin vakıftan yararlanacağı, gelirin nasıl dağıtılacağı, vakfın idaresinin nasıl sağlanacağı gibi konuları ihtiva eden izamnamelere verilen isimdir. Veled-i Yaniç Câmi'sindeki vakfiye Hacı Musa kızı Hacı Ayşe’ye aittir. Hicri 906 yılı Şaban ayına, Miladi takvimle 1501 yılı Şubat ayına tarihlenmektedir. Câminin doğu duvarında ve kubbenin hemen altında yer alan vakfiye, Bursa’nın ikinci taş vakfiyesidir. Bu vakfiyede “Yaniç oğlu mahallesinde Hacı Musa kızı Hacı Ayşe’nin câmi imam ve müezzinlerine gelir olarak altı ev yaptırdığı, bununla beraber bir miktar da para vakıf ettiği” belirtilmektedir.

Câminin Kitâbesi:
Kitabe giriş kapısının kemeri üstünde, saçağa yakın bir vaziyette bulunmaktadır. 0,40x70 boyutlarındaki kitabe saçağa yakın olması nedeniyle yapılan tamirler esnasında duvarla saçak arasına iyice sıkışmış ve okunamaz hale gelmiştir. Mermerden, nesih harflerle Arapça yazılı kitabede mescidin Sultan Murad zamanında Hacı Hayruddin oğlu hacı Mahmut Çelebi tarafından 844 senesi Safer ayında yapıldığı yazılıdır.

Câminin Çeşme ve Minâresi:
Veled-i Yaniç Câmisinin hemen karşı köşesinde câmi çeşmesi ve farklı minâresi bulunur. Çeşmenin mermer kitabesinde Merhum Hacı Erkân Paşa’nın mahdumu Hakkı Bey’in hayratı olduğu yazılıdır. Çeşmenin üç kurnası vardır. İç içe geçmiş iki sivri kemerin ortasında yer alan alınlığında Hicri 1331 Miladi 1913 tarihli onarım yazıtı vardır. Ancak çeşmenin çok daha eski olduğu düşünülmektedir. Çeşmenin sivri kemerli nişi içinde bir oluk ile musluk bulunmaktadır. Eski resimlerinde, çeşme ve yazıtı dış kemerin ortasında ve çevresi boş olarak görülmektedir. Bundan, çevre dolgusunun yenileme esnasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Aslına uygun olarak restore edilen çeşmenin, hem gövdesi hem de kemerleri kesme taş ile üç sıra örgülüdür. Çeşmenin üzerine dört ayak ve bunları birbirine bağlayan kemerlerin üzerinde mescidin minâresi yükselir.
Minâre, çok ilginç bir tarzda câmiden tamamen ayrı inşa edilmiştir. Câmi dışında giriş kapısının tam karşısındaki köşede bulunan çeşmenin üzerinde bulunmaktadır. Kaide olarak Veled-i Yaniç çeşmesinin som duvarı üzerine dört yığma ayakla oturtulmuş ve yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Dört yüzü açık olan minâre görevi yapan bir tür kare bölmeli gölgeliktir. Üstü iki sıra kirpi saçakla kapatılmış ve ters kiremitle örtülmüştür. Beş basamakla çıkılan bir kule biçimindedir. Câminin alışılmamış başkalıklarından biri ve en zarifi de budur. Altında bulunan çeşmenin hemen yanından üst kısımdaki minâre bölümüne çıkılan girişi vardır. Eski tuğla ile işlenmiş olan bu yapı bir çan kulesini andırmaktadır. Bu özelliği açısından Osmanlı mimarisinin en ilginç minârelerinden biridir. Minâre’nin böyle oluşu, câminin eski bir kilise ve minârenin eski bir çan kulesi olduğu yönünde iddialara sebep olmuşsa da, bu durumu destekleyecek herhangi bir delil bulunmamaktadır. Aksine câmi doğru olarak kıbleye yönlendirilmiş ve yapı tekniği gibi kemer ve tonoz çizimi de 15. Yüzyıl Türk formlarına uygun inşa edilmiştir. Her ne kadar minâre küçük bir çan kulesi gibi duruyorsa da buralarda eski bir kilise veya manastır bulunduğu sanılmamaktadır.


Câminin Mihrabı:
Mihrabı basit, ince çerçeveli ve dört sıra stalaktitli yaşmaklıdır. Mihrab istikameti güneyden kuzeye 12 derecedir ve câminin kıble duvarının ortasında ve giriş ekseninde bulunmaktadır. Dış cepheye herhangi bir taşıntısı yoktur. Girintisi 1.00 m. kalınlığındaki duvar içinde kalmaktadır. Mihrabın yüzeyi bugün tamamen yağlı boya ile kaplıdır. Bu nedenle malzemesini belirlemek güçtür. Yalnız duvarı oluşturan malzeme ile yapıldığı ve üzerinin alçı ile sıvandığı anlaşılmaktadır. Yağlı boyaların sonradan yapıldığı aşikârdır. Duvardan 0.10 m. taşıntılı mihrab 1.98 m. genişlik ve 3.30 m. yükseklikte dış ölçülere sahip, dikdörtgen görünüşlüdür. Mihrabı çerçeve, dikdörtgen planlı hücre, mukarnaslı kavsara, köşelik ve taç gibi unsurlar teşkil etmektedir. Çerçeveyi mihrabı üç yönden dolanan düz yüzeyli iki bordür oluşturmaktadır. Bordürlerden dıştaki 0.06 m., diğeri, 0.22 m. genişlikte tutulmuştur. Bordürlerin her ikisi kademelenme yaparak birbirinden ayrılmıştır. Hücre, 1.13 m. genişlik, 0.46 m. derinlik ve 1.70 m. yükseklikte, dikdörtgen planlıdır. Yüzeylerinde herhangi bir süsleme yoktur. Kenarlarda, köşeli kademelenme yaparak yükselen kavsara, 0.91 m. yükseklikte, dört sıra mukarnasla meydana getirilmiştir. Mukarnas dizililer 0.22 m. - 0.24 m. arasında değişen boylardadır. Mukarnas sıralarından alttaki, ortada tek köşelerde üçerli yaprak şeklindeki yüzeylerle oluşturulmuştur. Diğer iki sıra ise, badem ve kanat formları ile köşelerdeki yapraklardan müteşekkildir. En üstte dilimli yarım küre biçiminde bir tepe nişiyle kavsara son bulmaktadır. Sonradan kavsaranın tamamı yaldızla boyanmıştır. Köşelikler, kavsara ve hücrenin iki yanında tabana kadar devam eden yekpare bir yüzeyden ibarettir. Herhangi bir süsleme unsuru bulunmamaktadır. Diğer yerleri gibi yağlı boya kaplıdır. Mihrabın üstünde boydan boya yatay uzanan silmeli bir taç bulunmaktadır. 0.17 m. Boyundaki taç, düz yüzeyli ve kademelenme yapan iki tepe silmeyle teşkil edilmiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.




BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..




Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZEVK 8446

Şu ÂN ->ŞE’ÂN ŞÛuRunda ->ŞEHÂDette CÂN VERENLER
NEFSin DOSTU’nu BİLenLer->POSTun SIRAT’a SERENLER
RABB’a RIZA>REHNÜMÂsı
HÂL-i HAZIR HAYy HUMÂsı
->NÂSiBimiz ->KISmet Etti
->KISmetimiz ->İSmet Etti
->MUHARREMin İLK CUMÂsı!
->CUMÂ CEM’imizin ->YERi ->KOZYAtağı ->HASERENLER!.


22.09.17 13:14
kozyatğıhaserenLercâmisialperLeistANbuL..


REHNÜMÂ: f. Yol gösteren. Kılavuz.
HUMÂ.: Gönül gÖZünden başka bakışla görülmeyen, gönül yücelerinde yaşayan, “Devlet Kuşu”, “Talih Kuşu” ve “CeNNet Kuşu” olarak da bilinen,
uğur getirdiğine, bolluğun simgesi olduğuna inanılan, saadetin SIRRının sembolü, Hümâ ya da Umay isimleri ile de bilinen.. MuhaMMed’i HAKikat KUŞu..
NÂSiB: Muradullahta ALLAH celle celâlihu’nun kullarına takdir ettiği ni’met..
KISmet: İnsanın, Muradullahta ALLAH celle celâlihu’nun kullarına takdir ettiği NÂSiBi olan ni’meti EMRuLLAHa uyarak ve sebeb baş vurarak elde ettiği kendi hissesi.. Kader nehrinde akan Balığına olta atmak gibi..
İSmet: RESûLî İnsÂNların ulaştığı günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk..
MUHARREM: Hicrî-Arabi ayların başı, birincisi. Haram edilmiş olan. HÜRMetli kılınmış. Muharrem ayında Müslümanlıktan evvel Arablar arasında muharebe yasaktı. Bundan dolayı bu isim verilmiştir. Haram kılınmış, tahrim olunmuş.. Eşhür-ü hurum; İslâmiyetten evvel Arab kabileleri arasında vuruşmanın ve muharebenin haram kılındığı Zilka'de, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları..
İlâmiyyette ise;
Irakta ki KÂRü-BELÂ ÇÖLünde, Seyyidü’ş- Şühedâ İmam Hüseyin aleyhisselâmın meşhed-i mübârekleri, şehid edildiği ve başı Şam Kıralına götürülen gövde türbesinin TEVHid YERii..

Cibril var haber ver Sultân-ı Enbiyâya.
Düştü Hüseyin atından sahra-yı Kerbelâya..
(Âşık Kâzım)





Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyî'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste
->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde
LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim

Resim

Atatürk Cad. No:76, Sahrayıcedit, Kozayatğı, Kadıköy, İstanbul - Asya..

Haserenler Câmisi yakın zamanlarda yapılmış bir mahalle câmisidir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


KÛN fe-ye-KÛN ->KÂiNÂtı
OLsun! OLmasın! ->OYUNu
->Es SULtÂN’ın ->SALtÂNÂtı
TEK-BİR CÂN>KURdu-kOYUNu!.


ZEVK 8458

OLsun! OLmasın!. SAHRAsı ->SANALdır ->DURma ->SAVuş!.da
RABB SÖZÜn DUY!. RESÛL’ün UY!.->vASL-ı vUSLâta->KAVuş!.da

“Eş ŞEHîD ALLAH -> ŞÂHiD”Le
->OĞULCÂN->ALPer VÂHiD!’Le

->“CUM”mızı ->CEM’ EYyLEdik -->ASTRONOT MEHMET ÇAVUŞ’da!.


29.09.17 12:50
09 muharrem 1439
kozyatğıistANbuL..mhmtçavuşcâmisi..


Resim

->bU ÂLEM ->BELÂ’ BÂZÂRı
AKLın>NAKLen NAKti VARdır
->“HAZIR”a ->HIZIR NÂZÂRı
->HER İŞin>BİR vAKti VARdır!.



->HER İŞin>BİR vAKti VARdır!.:

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Resim---"Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. HALBUKİ HER İŞİN ULAŞACAĞI YERİ VARDIR. ''” (Kamer 54/3)

Resim--- “Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), li kulli ecelin kitâb (kitâbun).: Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir âyeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.” (Ra’d 13/38)

Resim--- "Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «OL!» der, o da oluverir.''” (Mü’min 40/68)

Vakit öyle bir “şey”dir ki, “dehr”, “zaman”, “vakit” ve “ÂN”.. İnsana yaklaştıkça, yarım nefese kadar gelir yani, insan için en küçük zaman dilimi alıp verdiği nefes usturanın ağzı gibi, iğnenin ucu gibi, bir noktaya gelir sıkışır ve orada insanlık denenir. İnsan aklı kendisine BEDEL biçer, KIYASlar başka akıllarla, kendisine ŞART koşar ve sonunda bir SEBEB arar. SONUÇ bulmak ister. Ve bütün bunları yaparken ya kendi başına yüzme bilmeyen bir insanın denizin üstünde çırpınması gibi hayatın içinde çırpınır gider ya da, bu işi bilenler gibi DenİZe teslim olur ve yüzünde yüzer gezer batmaz.
Ben çok uzun yıllar deniz kenarında kaldım. Hakan bilir. Sahile sıfırda nerdeyse. Onbeş metre yani önümüzde hiçbir şey olmadan. Üç buçuk ay falan her yıl. Antalya’nın en güzel sahilleri Devlet Su İşlerinin kampıydı. Kamp değil de Lara’da yani. Ve henüz yazılmamış şiir defterleri falan, orda okullar açılıncaya kadar kalırdık.

Yüzme bilmeyen bir insan denizin hemen kıyısında üç-dört metrede ayağını kesecek kadar ya da ayağına kadar olmayan bir suda yani göğsüne kadar gelmemiş bir suda boğulabilir panikten. Ama yüzme bilen güvenli insanlar sırtüstü dönüverir, hareketsiz halde kalır, dev dalgalar dahi, alttan alır onu havaya kaldırır geri bırakır. Atmaz yani. Altından gelir geçer. Bu sırtüstü duruşlar. Mesela ben dururdum yarım saat falan. Bu sürekli yüzmekten dolayı durmuyorsun. Denize teslim olmaktan dolayı duruyorsun.

Onun içindir ki, tam TESLİMiyet çok zor. Çeşitli nedenlerle zor; bedensel zor, ailesel zor, toplumsal zor, kâinâtta zor. Zorluk üzerine halkedilmiş. “Lâ rahate fi’d- dünya” buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, “Dünyada rahat yoktur” buyuruyor.:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d- dünya: Dünyada rahat yoktur.. Mü’mine, RaBBine kavuşuncaya kadar rahat yoktur! ” buyurmuştur.(Hatib, İbni Nasr)



Resim

M e h M e t çAVuş CÂMiSÎ..:

Ceviz Bağçesi.. Koz Yatağı..

Çıktım Erik DALına
ANda YEDim ÜZÜMü
BostÂN ISsı ->KaKıdı
Der: “Ne YERsin KOZumu?”
Yûnus EMrem Babam kaddesallahu sırrahu..

Çıktım Erik DALına
Onda YEDim ÜZÜMü
BostÂN Sahibi çok Kızdı
Diyor ki: “Neden Yiyorsun Cevizimi!”..


İstanbuL’un Kozyatağı'nda bir câmii.
Modern ve kübik bir tasarımla 1997 de yapılmış. Kubbenin kenarlarindan eğimli biçimde yere kadar uzanan tüp geçitimsi tonozlarla aerodinamik bir görüntü.. İŞine Hazır bir RAKKase gibi..
Sanki namazını HUŞÛ’ İÇİnde bitiren DELİ DERvİŞime, o tüplere atlayarak COŞşmasını fısıldayan ZIRZIR DELi bir süflör gibi KOLONLar, yarım ay güyâ.. gerçi garib şekilli pencerelerine CAM yerine bi şeyler tıkamışlar öküzler, pimapen mi ne ise işte!. Amma olsun varsın!. Şeylik parayınan değil ya..

Bir yaşlı BaBaya ki ZİLLeri gİZLi.. sordum: "NEden “moDERn câmi” denmekte?" deyü..
"Câmiye mi yoksa Mehmet Çavuşa MoDERn dediklerini ben de ANLAyamadım KıtMÎRimİZz!” dedi..
ve EKLedi: “bu Mehmet Çavuş, epeycene UÇukmuş.. ASLındaysa hep astronot olmak istermiş.. aMma olamamış o zamanlar.. aMma câmimi moDERn, Mehmet çavuş mu moDERn ben de ANLayamadım ki yAVvv!” dedi.. RÛHuna Fâtiha OKUdukk..

ben hemen MAL BULmuş Mağribi gibi: “SENde HIRLı değilsin BuBamm!” diyecektim.. "HIR" ne ki HIRsızı Desem SİZe.. NEyse.. hemence o daha hızlı davrandı da, enfes bir NaNik çekti, çaktıraraktÂNN.. el kol hareketi tamm nott.. ve 99 DELi işâretiyle SeLÂMladı ve’s- SeLÂM!. "BAkaKAL!."dım!.. Belki de yıllardır yıkanmamış, kırçıl ve hiç tıraşsız, kirden bukle bukle upuzun saçlarıyla, bir CeyLÂN gibi kaydı gitti baş-aşağı.. çunku.. Şe’ÂN->ŞeKiL->ŞaHıSs-> ŞeHÂDEti YAŞAdı ve de YAŞAtttı.. YAŞAdıkk!.. haYy Dost!.. Huuu!..

bu CÂMi-yi ŞERîfin ŞEKLi ŞemÂLİ ŞeYyimi karışırdı.. HÂL-i HAZIRımda dosdoğrusu.. hologramlı-Dalga sınırının yeniden yapılanmasını, 3 boyutlu yaşatan, tüm hareket değişikliklerini ve alan derinliğini açıkça ve HACımca ki, AKıLca, ifâde EDiVERen şeffaf kuBBesi..
ve de, kendi etrafında 3600 dönen miNÂResi.. sankime gerçek bir moDERn uzay GEMisi gibi.. yok bee.. CâMisi.. gibi GELiVERdi bana bir ÂNda..

Yapımı, epey uzunca yıllar sürmüşmüşş.. çocukluktan ergenliğe, nice yıLLar geçmişmişş kendine has mimarisiyle.. epeyce dedikodusu edilmiş, KENDİnce DiNi bütünlerce.. AMMa, bence-sence.. yâni BİZce.. SANki ve de İNÂN ki.. yan taraflarındaki silindirlerin, bir ÂNda ALev ALıp da fezâya doğru “FıRRr!” diye câmîiyi UÇuruVERecek roketler gibi, harkete "HAZIR OL!."uşuna.. ŞAŞırdım da ŞAŞaKALdımm..

nOT: UÇuşta, bENde İÇİndeyken ELbette!..


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..



Resim
Resim
Resim

bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.

Kul İhvÂNi


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

->Nİce ÂŞIKLar YAŞAmış
AŞKın ->TAŞLara İŞLemiş
-->YÜce ÂŞIKLar YAŞAmış
“AŞKımız YAŞAsın!” DEmiş!.


ZEVK 8472

"YUseBBiHu SEMÂ"sında ->KÜLLî ŞEYy’e ->KADîR ALLAH celle celâlihu
Şu ÂN ->ŞE’ÂN ŞEMÂ’sında ->EL LATÎFu’L- HABîR ALLAH celle celâlihu
CEMMü’L- CEM’in CUMÂ’sında ES SABÛRu’s- SABîR ALLAH celle celâlihu
HÂL-i HAZıR ->HUZÛR EYyLe ->EL LATÎFu’L- HABîR ALLAH celle celâlihu
MuhaBBetLe AŞKuLLAH-ta
MiMAR SİNÂN MİHRİMÂH-ta
CUMÂ’mızı ->CÂN CEM’i EYyLe ->EL CEVVÂDu CÂBiR ALLAH celle celâlihu!.


06.10.17 13:24
16 muharrem 1439
istnbuLüüsküdar..
mihrimahcâmimizaLperLecumâcem'imiz..



El Kâdiru:
Resim

El Kadîru:
Resim

El Latîfu:
Resim

El Habîru:
Resim

El Cebbâru:
Resim


EL CEVVÂDu: Çok çok ihsan eden. Mutlak CÛD Sâhibi. Cömertlikte, sahilikte, eli açıklıkta eşsiz olan. Muhtaçların hâllerini bildirmelerine meydan vermeksizin lütuf, kerem ve ihsanda bulunan mutlak cömert ALLAHu zü'L- CELÂL..


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste ->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim



Resim


ÜSKÜDAR MİHRİMAH CÂMİSİ..

Mihrimah Sultan Câmii, Üsküdar iskele meydanında Kanunî Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan'a yaptırdığı câmidir. Ayrıca Mimar Sinan'ın erken dönem eserlerindendir. Kubbesi üç yanından yarım kubbelerle desteklenmiştir, ama ön cephede yarım kubbe yoktur.
Nisan ve Mayıs aylarında Bayezid yangın kulesinden veya o bölgedeki yüksek bir noktadan İskele Câmi'sine doğru bakıldığında; sabah gün doğumunda İskele Câmii'nin iki minaresi arasından güneşin doğuşu ve akşam gün batımında ise (Hicrî takvime göre her ayın 14'ünde) ayın doğuşu izlenebilmektedir. Aynı kuleden batı ufkuna Edirnekapı istikâmetine doğru bakılır ise; Mihr-î Mah Sultan Edirnekapı Külliyesi'nde de, sabah ayın akşam da güneşin batışı izlenebilmektedir. Onun için “Mihr-î Mah” “Güneş ve Ay” manasına gelmektedir.
Câminin kubbesi on metre çapındadır. Tek şerefeli iki minâresi, mukarnaslı mihrabı ve mermerden minberi klasik mimarinin en güçlü biçimlerini yansıtır. Câmi Anadolu yakasındaki mimarinin önde gelen ve geçmişin izlerini taşıyan sayılı eserden biridir. Son cemaat bölümünü dolanan revakla ayrı bir estetik görünüme kavuşan yapının denize bakan tarafında, yirmi köşeli mermer bir şadırvan bulunur.
Câminin avlusu diğer tarihi câmilere göre önden küçüktür. Sağ yanda ve kıble duvarı tarafında genişçe bir alan vardır. Câmi iskele tarafından bakıldığında konmuş bir kartal silueti gibidir. Şadırvan tarafı avlunun bir kısmı son cemaat yerine ilâve edilerek denizden gelecek rüzgara karşı korunmalı şekilde yapılmıştır.

Külliyenin diğer bölümlerinin birçoğu günümüze ulaşamamıştır. Külliyenin On altı odadan oluşan ve günümüzde sağlık merkezi olarak kullanılan medresesi; Mihrimah Sultan'ın iki oğluna, Rüstem Paşa'nın oğlu Osman Ağa'ya ve Kaptan-ı Derya Sinan Paşa'ya ait türbeler günümüze ulaşan yapılardır. Günümüze ulaşan külliye içindeki bir diğer yapıysa Sıbyan Mektebi'dir. Sıbyan Mektebi kubbeli bir sundurmadan ve bir dershâneden müteşekkildir. Tabhâne 1772 yılındaki yangından sonra yok olmuş, Külliye Hanı'nın ve İmareti'nin kalıntıları tamamıyla silinmiştir..

Külliye, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan tarafından, biri Edirnekapı olmak üzere, aynı adla inşa edilen iki Külliye’den biri olma özelliğini taşımaktadır. Üsküdar iskelesinin karşısında yer alan tarihi külliye, 1548 yılında inşa edilmiştir. Şehzade Câmisi’yle aynı zamanda Mimar Sinan tarafından bina edilen mekânın ana öğeleri; câmi, medrese, mektep, Sinaneddin Yusuf ve Sadrazam İbrahim Ethem Paşa Türbesi’dir..

İKİ Mihrimah Câmisi..

1-) ÜSKÜDAR MİHRİMAH CÂMİSİ (İskele Câmisi): Üsküdar iskelesinin karşısındadır. 1547’de Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Câminin kubbesi üç yandan yarım kubbe üstüne oturtulmuştur. Mimar Sinan bu tekniği ilk defa Mihrimah Câmi’sinde denemiştir. Avlunun ortasında güzel bir şadırvan vardır. Câminin işlemeli mermer mimberi de güzelliği ile tanınmıştır.

2-) EDİRNEKAPI MİHRİMAH CÂMİSİ: Edirnekapı Câmisi diye de anılır. Şehrin en yüksek yerlerinden birinde bulunan bu câmi 1562-1565 yıllarında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır ve son eserlerindendir... Kubbe yüksekliği 37 metre olan bu câmi Mimar Sinan’ın sanatında bir merhale (basamak) sayılır..

ResimMiHRiMaH SuLtan CâmiLeri ve Mimar SiNaN’ın AŞKk MaSALLı..:

Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister.
Mihrimah, yani “Mihr ü Mah”, Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir. Mihrimahla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa, diğeriyse BİZim Koca Mimar Sinan’dır.
Padişah ya da, kızın anası meşhur Hürrem Sultan siyasî sebeplerden kızını Rüstem Paşa’ya verir.
BİZim Koca Sinan evlidir, 55 yaşındadır ve de Mihrimah Sultan’a zırdeliler gibi MecNÛNca ÂŞIKtır!

Gerçi Sinan BaBa, bu yalan DÜN-ya'da SEVgiLisine kavuşamamıştır ama, AŞKını, olanca güzelliğiyle TAŞLara İŞLemiş, sanatına yansıtıp YAŞAtmıştır.. ELine ve YÜreğine sağLıkk..
Üsküdar’a, Saray’ın da isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Câmii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir.. Câmiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir..

Ve 15 yıl sonra ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir AŞK ANıtı yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a BİZim KAYbetmiş Yaşlı ÂŞIKk Koca Mimar Sinan…Câmi küçücüktür ama gidip İÇİnde İÇİnizi DİNLeyiniz DERim DOstLar!.
Minaresi 38 metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse 161 pencere, câmiin iç güzeliğini aydınlatır.
İçerdeki sarkıtlar ve minâre kenarlarındaki işlemeler, Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana.
İşte, AŞKa adanmış iki eser..

Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki câmileri aynı anda görebileceğiniz bir yer seçin ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin.
Haaa, unutmadan diyelim de, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.. Mimar SİNAN'ımızın yüreğinde her yıl..
Göreceğiniz manzaraysa şudur;
Edirnekapı Câmiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı GÜNEŞ BAT!.arken,
Üsküdar’daki Câmiinin ardından tepsi gibi bembeyaz AY DOĞ!.ar!.. ve ben Hayranımdır yüce AŞKLara...


BİZ ki ->BİZ BİR-İZ>GÜLüyüz
BİZ ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüz
SEVen <-> SEViLen -->SEVgiLi
AŞK=>ATEŞ->DuMAN-KÜLüyüz!.
LEYyLÂ-ya -->MecNÛN TÜLüyüz!.
-->KUL İhvÂNi --->MECHULüyüz!.
Resim


ResimnOt:

Bir zamÂNLar yaralı KaRTaLken KONduğum/KONakLadığım Edirnekapı’da, Mihrimah Câmimizde de CUMÂ CEM’imiz olmuştu;
29.07.16 13:31
voiciistnbL..mihrimahcâmsindecumâcem’imİZz..



Resim

Mimar SinÂN'ın Mihrimah SuLtÂN’a OLan AŞK HiKâyesi..

Mimar Sinan'ın Mihrimah Sultan'a duyduğu ve tarihte de eşi yok platonik AŞKını yaşattığı eserleri olan Üsküdar ve Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Külliyeleri muhteşemdir..

Mimar Sinan'in yaptığı Üsküdar ve Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Külliyeleri'nde bu büyük aşkın izlerinin de olduğu iddia ediliyor. Topkapı Sarayı'nda 1522 yılında doğan Mihrimah'a, Farsça'da Güneş ile Ay anlamına gelen adını, babası Sultan Süleyman koyar. Zaman geçip, Mihrimah Sultan 17 yaşına geldiğinde evlilik için iki aday gündeme gelir. Biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeri ise Başmimar Koca Sinan.
Mimar Sinan o yıllarda evlidir ve 50'li yaşlarındadır. Mihrimah, Hürrem Sultan'ın da girişimleriyle kayıtlara rüşvetçi ve entrikacı kimliğiyle geçen Rüstem Paşa'yla evlendirilir.
Aradan yıllar geçer Mihrimah Sultan, Koca Sinan'ı bir gün huzuruna çağırarak İstanbul'da güzel bir yerde kendi adına bir külliye yapmasını ister. Mihrimah, Sinan'ın: “Nereye yapılmasını arzu edersiniz?” sorusuna: “Yerini sen seç!.” diye cevap verir. Bunun üzerine Mimar Sinan, 1540 yılında Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Külliyesi'nin temelini atar. Külliye, 1548 yılında tamamlanır.
Mimar Sinan, Üsküdar Mihrimah Sultan câmisinin İkİ minâresiyle BİZ BİR-İZ AŞKını anlatır..

O günden sonra, Mihrimah Sultan ile Mimar Sinan'ın bir araya gelmesi için aradan tam 14 yıl geçmesi gerekecektir. Mihrimah Sultan 1562 yılında Mimar Sinan'ı bir kez daha huzuruna çağırır ve İstanbul'da kendi adına bir külliye daha yapmasını ister. Bu külliyenin yerini de tıpkı ilkinde olduğu gibi yine Koca Sinan seçecektir. Sinan da ikinci külliye için İstanbul'un en yüksek tepesini seçer. Yeni külliye Edirnekapı surlarının dibine inşa edilecektir.
Rivâyete göre Koca Sinan derin bir tutkuyla âşık olduğu Mihrimah Sultan'a kavuşamamıştır ama ona olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.Mimar Sinan'ın yaptığı tüm câmiler içinde TEK Minâreli Tek câmisi olan Edirnekapı Mihrimah Câmisi, TEK minâresiyle TEKe TEK KALış AŞKını anlatır..

Matematik dehâsı Sinan, Mihrimah için yaptığı iki külliyenin içinde yer alan câmilere bir sır da gizlemiştir. Mihrimah Sultan'ın Güneş'le Ay anlamına gelen ismine ithaf edercesine yılın sadece birkaç gününde (Nisan ve Mayıs aylarında) bir câminin arka cephesinden güneş batarken diğerinden ay doğmaktadır..


AŞK’ın İKİ YÜZü.. AK ve KARA..

Rivayete göre Koca Sinan derin bir tutkuyla âşık olduğu Mihrimah Sultan'a kavuşamamıştır ama ona olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır. Kimi sanat tarihçilerinin iddialarına göre, Mihrimah Sultan adına yapılan külliyelerin duru, gösterişsiz ve asil duruşuna rağmen içinin alabildiğine aydınlık olmasında da Sinan'ın duygularının izleri sürülebilir. Acaba Sinan Mihrimah Sultan'ın iç güzelliğini bu şekilde mi anlatmaya çalışmıştır? Yine iddialara göre Sinan'ın, Mihrimah Sultan'ın eşi Rüstem Paşa için yaptığı câminin çinileri ve süslemelerinin tüm ihtişamına rağmen diğer bütün yapılarının aksine daha karanlık olmasının altında da bu aşkın izleri vardır..
Matematik dehâsı Sinan, Mihrimah için yaptığı iki külliyenin içinde yer alan câmilere bir sır da gizlemiştir. Mihrimah Sultan'ın Güneş'le Ay anlamına gelen ismine ithaf edercesine yılın sadece birkaç gününde (Nisan ve Mayıs aylarında) bir câminin arka cephesinden güneş batarken diğerinden ay doğmaktadır..
ve de.. gönlüm der ki, o günlerin ortası gün Mihrimah Sultan'ın DOĞum GÜNüymüş.. müşşş..

“Mimari ve Aşk” adlı belgesele danışmanlık yapan Prof. Dr. İlber Ortaylı, bu aşkın hiçbir şekilde belgelenemediğini vurgulayarak: "Hikâyenin bir fanteziden, efsâneden öteye geçmesi mümkün değil. Kişi Mimar Sinan da olsa imparatorluğun sadrazamının tek eşine böyle duygular beslenmesi hayatının sonu anlamına gelir. Câmilerin yerleri seçilirken veya mimarisinde, Mihrimah Sultan'a özel hesaplar yapılmış olması da bu aşkın varlığını kanıtlamaya yetmez. Mimar Sinan, hangi eserinde hesap yapmamıştır ki?" diyor.

Mimar Sinan hakkındaki en kapsamlı kaynak olarak bilinen "Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu'nda Mimari Kültür" isimli kitabın yazarı Harvard Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Gülru Necipoğlu da bu aşkın ilk kez Arthur Stratton isimli yazar tarafından dile getirildiğini belirterek: "Stratton, 1972 yılında Londra'da yayınladığı Mimar Sinan'ın biyografik romanında ikisi arasında bir aşk kurgusu yapmış. Ancak bunu yaparken belirttiği herhangi bir kaynak yok. O zamandan beri dilden dile dolaşan bir hikâye bu. Tarihle ilgili bir şey söyleyeceksek ancak belgeler üzerinden konuşabiliriz. Böyle bir kaynak olmadığı için de anlatılan aşkın tamamen hayal ürünü olduğunu düşünüyorum" dedi.

Belgeselde Mimar Sinan'ın iki câmi arasına gizlediği aşkını anlatan Prof. Dr. İskender Pala ise filmde mecâz bir anlatım kullanıldığını söyleyerek: "Mimar Sinan, bir kadına âşık olsaydı bu kişi Mihrimah Sultan olurdu. Bana göre âşıktı ki iki âbidede onun ismini bir araya getirdi. Adını kıyamete kadar yaşatacak iki âbideye imza attı. Bunu yedi-sekiz sene evvel bir akşam üstü kendi gözlerimle gördüm. İki külliyeyi de gören bir yerde duruyordum, birinden güneş batarken, diğerinden ay doğuyordu. O an gözlerimdeki perde açıldı. Mimar Sinan, bilim adamı olduğu gibi aynı zamanda bir sanatçı. Şairlerle dost. Baki'yle yakın arkadaş. Eserlerinde de şiirsel bir anlatım olması çok doğal" diyor.


BENce de SENce PaLa Hocamm!.
Resim KuLİhvÂNi…


“MiMaRi ve AŞK”ın KüNyesi:

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Azmi Özcan ve Mimar Dr. Sinan Genim'in danışmanlığında hazırlanan belgeselde Prof. Dr. Metin Sözen, Prof. Dr. İskender Pala ve Haluk Dursun'un anlatımları da yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü ile Yapı Kredi'nin katkılarıyla geçtiğimiz hafta tamamlanarak piyasaya sürülen 40 dakikalık belgeselin yönetmenliğini Cengiz Özdemir yaptı. Türkçe ve İngilizce anlatım seçenekleri bulunan belgeselde devşirme Sinan'ın Kayseri'de doğduğu evin görüntüleri, İstanbul'a getirilişi, Yeniçeri Ocağı'ndaki askerlik hayatından baş mimarlığa giden yolculuğunun hikayesi, eserleri ve tarzı hakkında da geniş bilgiler yer alıyor..


ResimMİHRİMAH SULTAN..

Mihrimah Sultan 1522 yılında Topkapı Sarayı’nda doğdu. Mihrimah Sultan’ın doğumundan 2 yıl sonra da Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra yerine geçecek olan diğer çocuğu II. Selim’i dünyaya getirdi.

Zaman hızla geçmiş Mihrimah Sultan büyümüş 17 yaşına gelmiştir ki o zamanlar için evlendirilmesi uygun olan bir yaştadır. İki tâlibi olur biri Diyarbakır valisi Rüstem Paşa dır diğeri ise saray’ın baş mimarı Mimar Sinan.
1539 yılında 17 yaşındayken Diyarbakır vâlisi Rüstem Paşa’yla evlendi. Düğün töreni iki küçük erkek kardeşi Bayezid ve Cihangir’in sünnet düğünüyle birlikte At Meydanı’nda (bugünkü Sultanahmet Meydanı) büyük şölenlerle kutlandı.
Rüstem Paşa, bu evlilikten sonra sadrazam oldu ve 1544-1561 yılları arasında 2 yıllık bir süre hariç kesintisiz sadrazamlık yaptı..

Mihrimah Sultan zamanla Çok büyük bir servet sahibi oldu. 1540-1548 yılları arasında Mimar Sinan’a İstanbul’un Üsküdar semtinde cami Üsküdar İskele Camii, medrese, ilkokul ve hastaneden oluşan büyük bir külliye yaptırdı.
Ayrıca 1562-1565 yılları arasında gene Mimar Sinan’a İstanbul’un Edirnekapı semtinde cami, çeşme, hamam ve medreseden oluşan Mihrimah Sultan Camii ve külliyesini yaptırdı.

Annesi 1558 yılında öldükten sonra babasına annesinin oynadığı danışmanlık rolünü oynadı.
1566 yılında babası öldükten sonra yerine geçen erkek kardeşi II. Selim’in saltanatı boyunca da danışmanlığını sürdürdü. Anneleri Hürrem Sultan ölmüş olduğu için kardeşi için adeta bir Valide Sultan rolünü oynadı.
Mihrimah Sultan 1578 yılında II. Selim‘in büyük oğlu olan yeğeni III. Murat’ın saltanatı sırasında öldü ve babası Kanunî Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Câmii’ndeki türbesinde babasının yanıbaşında gömüldü..

Resim DAMAT RÜSTEM PAŞA..

1500 yılında Hırvatistan Skradin'de doğan Rüstem Paşa, 10 Temmuz 1562 yılında İstanbul'da vefat eder. Osmanlı Devleti'nde acemi oğlanlar ocağından hizmete başlar. Zekâsı ve kabiliyetiyle kısa sürede sivrilerek Enderun'dan çıkar ve Sultan Süleyman'ın baş mirahuru olur. Ardından da Diyarbakır Beylerbeyliğine atanır. Osmanlı tarihinde vezir-i azâmlığa kadar çıkmayı başarmış önemli bir devlet adamı olarak tarihe geçer. Hırvat ya da Arnavut olabileceği de söylenen ve Bosnalı Müslüman bir aileden geldiği tahmin edilen Rüstem Paşa'nın kardeşi Sinan Paşa da Osmanlı Devleti'nde deniz kapudanlığına kadar çıkmayı başarmış önemli bir devlet adamıdır.
Venediklilerin yazdıkları raporlarda Rüstem Paşa, oldukça tehlikeli, minyon yapılı, çirkin, kırmızı suratlı ve kötü bakışlı bir adam olarak tasvir ediliyor. Rüstem Paşa'nın son derece ciddi bir yüze sahip olduğu ve neredeyse hiç gülmediği ifade edilir.

Rüstem Paşa buna karşın Sultan Süleyman'ın biricik eşi Hürrem Sultan'ın sağ kolu olur. Kızı Mihrimah Sultan'la evlenir ve eşini hep el üstünde tutar. Rüstem Paşa'nın bu evlilikten Ayşe adını verdiği bir kızı olur. Paşa hayatı boyunca da eşinin ve kızı Ayşe Sultan'ın üzerine titrer.
10 Temmuz 1662 yılında İstanbul'da vefat eden Rüstem Paşa doğal nedenlerle ölen ender Osmanlı paşalarındandır. Rüstem Paşa'nın kızı Ayşe Sultan, Sultan Süleyman tarafından evlendirilir.
Rüstem Paşa, Osmanlı tarihi boyunca ölümünün ardından hakkında iyi bir mersiye yazılmayan tek Osmanlı paşasıdır. Paşa'nın, Sultan Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan oğlu Şehzade Mustafa'nın ölümünde etkisi olduğu kabul edilir. Bu nedenle de Rüstem Paşa hem yaşadığı dönem sürecinde hem de ölümünün ardından nefretle anılarak tarihe geçmiştir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.




BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..




Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZıTLar ZEVkin ZİNdÂNında
“ÂN İÇİnde -->biR ÂN”ında
EZEL EBED BİZ BİR-İZ HAYy
CihÂN-da CÂN ->CÂNÂNında!.


ZEVK 8480

ELESt ->MAHŞERi İZLedik ->AKTimizi CEM’ EYyLedik
AKIL-NAKLimiz BİZLedik ->NAKTimizi CEM’ EYyLedik
AHMEDü’L- AHAD FERDinde
CUMÂ CEM’i CÂN DERDinde
ZAmÂN-ÂN BİZ BİR-İZLedik ->VAKTimizi CEM’ EYyLedik..


20.10.17 14:24
30 muharrem 1439
alperiLdıyeraltıcamisikaraköyistANbuL..



>BiR YIL Önceki MurADım
>YAKLaştıkça ADım ADım
->AYy IŞIĞIMın HATRasın
Şükür YÂD Ettim YAŞAdım!.

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....



Resim

İstanbul Karaköy Yeraltı Câmii

İstanbul’un Beyoğlu yakasında bulunan Karaköy’de Galata rıhtımına yakın bulunan Yeraltı Câmisine diğer câmilerin aksine birkaç basamak aşağıya inilerek giriliyor.. Karaköy vapur iskelesinin yakınında yer alan Yeraltı Câmiinin bulunduğu yerde; İstanbul'un Fethi sırasında Haliç in ağzına gerilen zincirin kuzey ucu bağlıydı. Sütunlardan oluşan basık bir mekan. Zamanında Bizanslılar tarafından mahzen olarak kullanılmıştır.. 1725 yılında Çorlulu Mustafa Bahir Paşa tarafından câmiye çevrilir. Ashâb-ı Kiramdan Süfyan ibni Uyeyne'nin, Amr İbnü-As'ın, Vehb İbni Huşeyre'nin kabirleri bu câminin içinde yeralıyor.. Câminin içinde ışıklı Kâbe maketiyle Peygamberimize ait eşyaların resimleri de yer alıyor..

Yeraltı câmii Bizans yapısı olan Kastelion Kalesinin bodrumudur. Yeraltı Câmii, Kurşunlu Mahzen Câmii olarak da bilinir. Osmanlı zamanında Kurşunlu Mahzen olarak anılmaktaydı. Burası, Gemilerin Halic'e girmesini önlemek için, Bizans döneminde Galata'dan Sirkeci'ye uzatılan zincirin bir ucunun bağlandığı kuledir. Eski kaynaklarda Galata Hisarı (Kastellion de Galateu) olarak da geçer.

Bir kale ya da hisar konumunda olan kule, yaygın olan kanıya göre, Halic'e giriş çıkışları kontrol etmek üzere imparator II. Tiberios (572-582) tarafından yaptırılmıştır. Çevresine koruyucu bir de duvar çekilmiştir. 1420'li yıllardan gümümüze ulaşan İstanbul’u gösteren eski bir planda, burası silahhane anlamına gelen “dorsena”” olarak belirtilmiştir.

İstanbul’un alınışından sonra da silah ya da cephane deposu olarak kullanılmıştır. Kayıtlarda padişah malı anlamana gelen Mahzen-i Sultan olarak geçer.

Günümüzdeki Galata Kulesinden de yüksek olduğu rivayet edilen yapı Osmanlı döneminde bakımsızlıktan dökülmeye, çevre için tehlike uyandırmaya başlayınca yıktırılmış yerine câmi inşa edilmiştir. Câminin içi oldukça basıktır. Çok sayıda, oldukça kalın tonozlar zamanında oldukça yüksek bir ağırlığı omuzladıklarını kanıtlarlar. Basıklık kasvetli bir hava katmaktadır. Câmi içerisinde bir-iki tane sehabe mezarı var. Bunlar Arap kuşatması sırasında şehid düşen askerlere aitlerdir bir halk söylencesine göre, İstanbul’un Emevî kumandanı Mesleme bin Abdulmelik döneminde, Araplarca kuşatılması sırasında ölen Vahab bin Huseyin ile Sufyan bin Ubeyne buraya gömülmüştür. 672-677 yılları arasında kuşatma kaldırılıp ordular geri dönerken ölüler, gizli bir türbeye gömülerek kapılarının kilitleri eritilmiş kursunla kapatılmıştır. Buna dayanarak Evliya Çelebi'nin hisarın Araplarca yapıldığı konusunda verdiği bilgiler yanıltıcı olmaktadır. Yakınlarında Kâbe’nin güzel birde maketi mevcuttur. Ama bu mezarlarında şehirdeki diğer sehabe mezarları gibi 2. Mahmut zamanında keşfedilmiş olması insanın aklında soru işaretleri oluşturmakta. Bilindiği gibi batılı anlamda yenilikler peşinde koşan sultan, kendisine karşı yükselen tepki dalgasını bu şekilde törpülemeye çalışmış, ulemâdan alamadığı icâzeti halktan almayı denemiştir.

Câmi mekânı, kare kesitli 54 paye ile bölünmüştür. bunların üstlerini çapraz tonozlar örter. yer altı câmii, İstanbul’un câmi mimarisi bakımından çok değişik ve alışılmadık bir örneğini oluşturur.

Yeraltı Câmii; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Karaköy sahiline cepheli Kemankeş Caddesi Karantina Sokak 20 adresinde inşa edilmiştir. Câminin esasının Tiberyos II. zamanına ait bir mâbed olduğu söylenilmektedir. Bir rivayete göre 714 yılında İstanbul’u almak için gelen Arap Orduları burada 7 yıl kalmış savaşta şehid edilenlerden bazıları buraya defnedilmiştir. Arap Orduları Şam’a dönerken Asker’in önemli eşyalarından bazıları bu mahzene konulmuş kapısının üzerine kurşun dökülmüş. Kurşunlu mahzen sözü buradan kaynaklanmaktadır. Bu sahabelerden birinin mezarı Türkler tarafından türbe haline sokulmuş diğer ikisi de parmaklıklarla çevrili mezar haline getirilmiştir. Bu eski yapı Sultan I. Mahmut ve Sultan III. Osman zamanında Sadrazam olan Çorlulu Köse Bahir Mustafa Paşa tarafından 1725 yılında câmi haline getirilmiştir..

Yer altı Câmii tonozlardan mürekkep olup, dört kapısı vardır. Arka kapıya merdivenle inilir. İkisi deniz tarafından, ikisi de kara tarafından toprak seviyesindedir. Câminin içinde 56 paye vardır. Üstü tonozlarla örtülüdür. Payelerin üzeri yarım kubbeden oluşmaktadır. Kule şeklindeki tek şerefeli minaresi depremden yıkıldıktan sonra Sultan I. Mahmut Minâreyi de yaptırmıştır. Câminin yanında bulunan dört katlı binanın giriş katı şadırvan, üst katları ise görevlileri ait lojmandır. Câmi içerisinde, Emeviler zamanında İstanbul’un fethi için gelip esir edilen ve burada zindan hayatına mahkum olunan ve Sahabe-i Kiram’dan; Süfyan ibni Uyeyn'e, Amr İbnü-As'a ve Vehb İbni Huşeyr'e isnad edilen makamlar vardır…

Kadir Gecesi, Eyüp Sultan Câmisi'nden sonra en çok ziyaret edilen ikinci mekan Yeraltı Câmii. Bizansın ZİNDANı şimdinin ibâdethânesi Yeraltı Câmii, 259 yıl önce câmiye çevrildi..
BİZ de “BİZ BİR-İZ SALLı”n SALLadık MihrÂBında OğuLcÂN Alper VÂhid iLe..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.




BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..




Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

bU ÂLEMde KULLuktur İŞ
bU ÂLEMe ->GİdiŞ GELİŞ
KELÂMuLLAH DUYupUYan
RESÛLuLLAHta ->DİRİLİŞ!.


ZEVK 8485

RAHMÂN NEFESi NEFSimiz NEYZENden NEY’de CEM’imiz
BİZ BİR-İZ BELÂ BÂZÂRı ->HAYy KÜLLî ŞEY’de CEM’imiz
DEM bU DEMde HUu DEM’imiz
HÂL-i HAZIR -->HEMDEM’imiz
CÂMiLer ŞEHRi BURSA’mda ->ERTUĞRUL BEY’de CEM’imiz!.


27.10.17 12:54
brsbrsm..ertuğruLbeycâmisicumaezÂNI..


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste ->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim

Resim

Ertuğrul Câmii

Ertuğrul Bey Câmii: Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Sipahiler Çarşısı yakınında bulunan yapı, Yıldırım Bayezid döneminde (salt. 1389-1402), oğlu Ertuğrul Bey adına yaptırılmıştır. Ertuğrul Bey Aydın Sancakbeyi iken 1398 yılında vefât etmiş ve naaşı Bursa’ya getirilerek bu câminin haziresine defnedilmiştir. Tarih içinde birçok defa yanarak onarılan ve değişikliğe uğrayan cami 1855 depreminden de az hasarlı olarak kurtulmuştur. Beden duvarları moloz taş ve tuğla dizileriyle örülmüş, kareye yakın dikdörtgen planlı caminin ana ibadet mekanı 9.97 x10.40 metre, kuzey cephesinde bulunan kapalı tipteki son cemaat yeri ise 5.00 x10.00 metre boyutlarındadır. Kuzey cephesinde ahşap sütunlar, ortada dar, iki yanda geniş üste doğru sivrilen kemerlerle birbirine bağlıdır. Kiremitle örtülü ahşap çatılı ana ibadet mekanı altta ve üstte toplam on sekiz pencere ile aydınlatılmaktadır. Kaidesi iki sıra tuğla ve moloz taş, gövdesi külaha kadar sıvalı minâresi batı duvarına bitişiktir. Eski Yeni Han, Karacabey Çarşısı, Kazasker Hamamı, altı dükkan ve sekiz odanın bu caminin vakfı olduğu bilinmektedir. Câmi haziresinde Ertuğrul Bey’in mezarı bulunmaktadır..

1395 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Ertuğrul Çelebi adına yapılmıştır. Şehzade Ertuğrul, 1392'de Çorum-Osmancık dolaylarındaki Kırkdilim Muharebesi'nde Kadı Burhanettin tarafından öldürülmüştür. Bursa'ya getirilip, adına yapılan caminin bahçesine gömülmüştür..


(Baykal, Bursa ve Anıtları, 107; Bursa Ansiklopedisi, Cilt 2, 661; Kaplanoğlu, Bursa Anıtlar Ansiklopedisi, 53)[/i]
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

->EVLÂD-ı RASÛL İLEyİZ
BİZ BİR-İZ>EZEL BİLeyİZ
KERBELÂ ÇÖLü GÖNLümüz
CİHÂNda ->ÇARk-ı ÇİLEyİZ!.

KÛN’dan ->feyeKÛN KÂiNÂt
YUSEBBİHu>SIRR SALTANat
YÂ HAYyu’L- HUu AZîZ ALLAH
ÂŞIKım->KALBim KIRk KANat!.


ZEVK 8490

TEKe TEK’in ->TEK NEFESi ->KÂRîBiz GURBet GARİBi
DOst MuhaMMed DEMi’ndeyiz TEKMiL-i TEVHiD TABÎBi
MuHTaÇ MECBuRuz ki ->HAKk’a
Me’MuR MAHKuM KULu OLmakLa
CUMÂ CEMMü’L- CEM’indeyİZ ->VASF-ı VELED-i HABÎBi!.


03.11.17 12:49
brsbrsm..cumacem’iveledihabîbicâmimİZz..


YERsiz YURtsuz->YELLer GiBi
->BAŞ AYAKsız ->SELLer GiBi
->BİZ BİR-İZ BULUTu->SEVgi
ÜZme!. ÜZÜLme!. SEV!. SEViL!
KUL İHVÂNim -->MECNÛN GiBi!.



Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste ->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim

Resim

VELED-İ HABİB CÂMİSİ (Eminiye Dergâhı)

Ali Paşa Mahallesi İnebey Caddesi Osmangazi/Bursa

Bursa merkez Osmangazi İlçesi İnebey Caddesi'nin Maksem yokuşuyla birleştiği yerde câmi. Avlu kapısı üstünde bulunan 0.55 X 0.70 metre boyutlarındaki yazıtından ve dönem kayıtlarından anlaşıldığına göre II. Mehmet Fatih (salt. 1451-1481) döneminde Habib oğlu Hacı Suca' tarafından yaptırılmış; 1216II. (1801/02) tarihinde Hoca Mehmet Emin Efendi bir konak ve kütübhâne eklemek suretiyle Nakşibendî Dergâhına dönüştürmüştür. Câminin batı yö-nündeki türbe de bu dönemden kalmadır. Uzun süre harap halde kalmış, 1969 yılında onarılarak ibâdete açılmıştır.
Üç bölümlü son cemaat yerinin doğu ve batı bölümleri yuvarlak, orta bölümü beşik tonozludur. Buradan 1.70 metre açıklığında bir kapı ile asıl ibâdet mekânına geçilir. 8.80 X 8.80 metre boyutlarında kare planlı asıl mekânın üstü, dıştan sekizgen kasnak ve içten üçgen motifli bir kuşağa oturmuş olan kubbe ile örtülüdür. 0.63 metre derinlikteki mihrab nişinin iki yanında bitkisel motifli sütun başları olan sütunceler yer almaktadır. Kubbe ve pencere çevreleri geç Osmanlı dönemi kalem işleri ile süslenmişse de, bunlar önemli ölçüde bozulmuş ve kaybolmuştur. Beden duvarları bir sıra kesme taş, aralarında dikine tuğla ve iki sıra tuğla ile örülmüştür.
Sekizgen kaideli minâresi kuzeydoğu köşesinde olup, asıl ibâdet mekânından açılan bir merdiven ile çıkılmaktadır. Tuğla gövdesi çokgen planlı, şerefe altı sarkmak ve stalaktitli, sivri külahı kurşun kaplamalıdır.

Resim

BURAsı BURSAmızda.. Şeyh Mehmed Emin kaddesallahu sırrahu ve câmiyle birleşik ve arka tarafta kaldığı için sessiz sedasız durmakta olan Şeyh Mehmed Emin Türbesi..
Başındaki Kitabesinde yazdığına göre; Burada yatan zât, Nakşibendî Tarikatına mensup Şeyh Mehmed Emin Nakşibendî‘dir. Yaşadığı devrin sayılı ulemâsı arasında ulvî bir kişiliğe sahip HAKk Yolunda mertebeye ermiş temiz ve asil bir sülâleden gelmiştir. Pederleri tarafından 33. silsileden Kerbelâ Şehidi İmam Hüseyin aleyhisselâm Efendimize, Vâlideleri tarafından ise 28. silsileden İmam Hasan aleyhisselâm Efendimize bağlanmaktadır. Hicri 1131 yılında Musul -Kerkük şehrinde doğmuş olup Urfa’da Hamevî Medresesinde bulunmuştur. Oradan da Halep’te bulundan Amcası Abdullah Paşa yanına almış, faziletli bilgisinden yararlanmıştır. Bilâhare İstanbul’a gelmiş, Üsküdar’da ve Ayasofya Câmisinde vâizlik yapmış, sonra Bursa’ya gelerek Eminiye ( Halen Medfun bulunduğu bu yeri) yaptırmış olup uzun yıllar HAKk Yolunda irşadda bulunmuştur.
Mehmed Emin Efendi kaddesallahu sırrahu 97 sene ömür sürdükten sonra, Hicri 1228 yılında Bursa’da vefat etmiştir.Şeyh Mehmet Emin Efendi Türbesi, Bursa’da Osmangazi ilçesinde Maksem semtinde bulunmaktadır..

EMİNİYYE TEKKESİ.:

Osmanlı’nın ilk başkenti olması hasebiyle o yıllarda Anadolu’da yeşeren tasavvuf kültürünün merkezi konumunda bulunan Bursa, başta Nakşibendîlik ve Kâdirîlik olmak üzere pek çok tarikata ev sahipliği yapmıştır. Orhan Gazi tarafından 1326 târihinde fethedilen şehre, öncelikle Horasan olmak üzere diğer bölgelerden yoğun bir âlim, sanatkâr ve derviş akınının başladığı görülmektedir. Bu dönemde Bursa’ya gelen Nakşibendî dervişleri birçok tekke kurmakla birlikte bunlar arasında ilklerden olması sebebiyle Yoğurtlu Baba Dergâhı ile 18. yüzyılda yetiştirdiği birçok halife ile dönemin tasavvuf kültürüne damgasını vuran Kerküklü Mehmed Emin Efendinin kurduğu Eminiyye Dergâhı zikredilmelidir.

Bursa’nın tasavvuf tarihinde etkili Nakşî Dergâh Eminiyye Tekkesi’dir. Dergâhın kurucusu Şeyh Mehmed Emin Efendi 1727 senesinde Kerkük’te doğdu. Medrese ilimlerini tahsilinin ardından babasının vefaâtı üzerine Urfa’ya amcasının yanına gitti. Burada bir taraftan Urfa Divan kâtipliği görevini yürütürken diğer taraftan Nakşibendî şeyhlerinden Hamavîzâde Şeyh Abdünnebî’ye intisab ederek icâzet aldı. Şeyhinin İstanbul’a gitmesini tavsiye etmesi üzerine, bir yıl Halep’te kaldıktan sonra, önce Diyarbakır’a sonra da İstanbul’a geldi. İstanbul’da Ragıp Paşa’nın yanında kâtiplik yaparken, Kalekapısı Mevlevîhanesi postnişini Tazıcıbaşızâde Mehmed Agâh Efendiye intisab etmiş, hilâfet aldıktan sonra şeyhin torunuyla evlenmiş ve Kalekapısı civârındaki bir evde müridlerinin tasavvufî eğitimiyle ilgilenmiştir.

Şeyhinin vefâtından sonra bir süre inzivâ hayatı yaşayan Mehmed Emin Efendi 1779’da Bursa’ya gelerek Hisar’da Şehâdet Câmii yakınında, Sarızâde Konağını satın almış ve müridlerine burada sohbette bulunmuştur. Bursa’ya yerleşmesinin ardından Veled-i Habib Mesci¬dine minber yaptırarak câmiye dönüştürmüş, bir kütüphâne kurmuş ve hemen yanındaki bir konağı satın alarak Nakşibendî dergâhı hâline getirmiştir. 1804 yılında İstanbul’a dönerek Ayazağa Sarayı’na yerleşmişse de 1807’de Sultan III. Selim tahttan indirilince siyasî karışıklıkların da tesiriyle yine Bursa’ya dönmüştür. 1228/1813 yılında vefât eden Mehmed Emin Efendi tekke civârında câmiye bitişik yaptırılan türbeye defnedilmiştir.

Eser yazmaktan ziyâde zamanını mürid yetiştirmeye ayıran Şeyh Mehmed Emin Efendi’nin önde gelen halifeleri arasında, Eşrefzâde Dergâhı şeyhi Necmeddîn Efendi (ö. 1261/1845), Emir Sultan Dergâhı şeyhi Hacı Ahmed Efendi (ö. 1261/1845), Münzevî Dergâhı şeyhi Hafız Emin Efendi (ö. 1239/1823), Üsküdar Selimiye Dergâhı şeyhi Ali Behçet Efendi (ö. 1238/1822) ve dönemin meşhur mesnevîhânı Hoca Hüsam Efendi (ö. 1280/1863) bulunmaktadır.. kaddesallahu sırrahu…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

->RABBımın -->RıZA RAVZası
NÂZ-NiYÂZ NEHRidir BURSAm
-->HÂL-i HAZIR AŞK HAVZAsı
“CÂMİLer ŞEHRi”dir BURSAm!.


ZEVK 8510

BeDEN-NEFiS-KALB İLe RÛH ->AKıL ->MeLeke İnsÂNda
NAKiL GÖZÜyLe GÖRene->GEÇmiş-GELecek ->şU ÂNda
SüNnet-VâCib-FaRZ EYyLedik
KULLuğumuz ->ARZ EYyLedik
->CUMÂmızı CEM’ EYyLedik ->ESNaF CÂMisi KAYHAN’da!.


10.11.17 13:25
brsbrsm..cumacem’ikahyancâmimizz..


Resim

Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste ->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim



Resim

KAYHAN (Kaygan) CÂMİİ.:

Kayhan Çarşısı’na inen Keresteciler Caddesi’nin sağında bulunan câmi, Fatih devrinde, Kaygan Musa b. Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Ancak câminin yapımına Kazzazoğlu Söle Mustafa Paşa’da para yardımında bulunmuştur.
ÜFTÂDE kaddesallahu sırrahu ile Aziz Mahmud Hudayi kaddesallahu sırrahu’nun birbirlerini ilk tanımaları bu câmii de olmuş ve sonra Hz. ÜFTÂDE'nin öğrencisi olmuştur..

17,10X17,35 metre iç ölçülerinde olan câmide, 3,15 mere derinliğinde bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Câminin ilk yapıldığı yıllarda, üzeri sekiz kubbeli iken bugün ortada dilimli bir kubbe ile yanlarda tonoz ve çatı ile örtülmüştür. Câmi 14 pencere ile iç aydınlığı sağlanmaktadır.

Câmi, 1854 depreminden sonra 1873 yılında emekli yüzbaşı/ kolağası Halil Efendi tarafından esaslı bir onarımdan geçirilmiştir. Câminin avlusunda Kaygan'ın oğlu olduğu savunulan Musa yatmaktadır
Câminin avlusunda tarihi bir çınar ile bir çeşme vardır..


(Kütük ııı. S.71; Baykal (1950) S.126; Vakıflar (1983)Iıı. S.111; Güldeste (1885) S.387-391; Yalman (1984) S.62; Mirat-ı Bursa (1905) S.28; B.A. Cevdet-Evkaf, No.2162; Ayverdi Iıı. (1973) S.99)

1956 yılında Eski Eserler Kurumu tarafından aslına uygun olarak onarılmıştır. Câminin avlusunda bir çok mezar bulunmakla birlikte, tarihi bir çınar ye tarihi bir çeşme bulunmakladır.
Minâresinin biri kurşunluk hizasında diğeri üstte iki şerefesi vardı. Ezancı birinde, ikisi ise diğerinde okunmaktaydı. Binâyı yaptıran Kaygan Musa Efendi'nin parası yetişmediği için Kazzazoğlu Söle Mustafa Paşa'dan yardım istemiş, Mustafa Paşa da, minâreyi istediği formda yapılması koşulu ile yardımda bulunmuştur. Bugünkü minâresi ise tek şerefeli, sivri külahlı ve tuğla gövde Mihrab yarım daire kesitli sade bir niş halinde olup, 1873 tarihine aittir.
Toplam cemaat kapasitesi 700 kişi olan câminin, vakit namazlarında ortalama 180, bayram namazlarında ise 800 kadar cemaati vardır.
Kayan, Kayıhan, Kaygan, Kayağan gibi isimlerle de anılan Kayhan Câmii, Keresteciler Caddesi'nin üzerinde yer almaktadır.




Resim

KAYHAN HAMAMI.:

Hamam II. Murad dönemi devlet adamlarından Amasyalı Sadrazam Koca Mehmed Paşa tarafından 15. yüzyıl başında aynı adlı câmisine gelir getirmesi için inşa ettirilmiştir.
Kesme taş ve tuğla ile inşa edilen câmi, arşiv kayıtları ve çeşitli tarihi kaynaklarda "kaygan" olarak gecen fakat halk arasında "Kayhan" olarak bilinen mahallede yer alan hamam bulunduğu çarşıya da istinâden "Kayhan Hamamı" veya "Dülgerler, Ağaççılar, Mehmed Ağa Hamamı" adlarıyla da bilinmektedir yapı "çifte hamam" plan tipindedir hamamın kadınlar ve erkekler kısımları soğukluk (soyunmalık) ılıklık sıcaklık halvet su deposu ve külhan (ocak) bölümlerinden oluşmaktadır.
18. ve 19. yüzyıllarda çeşitli yangınlar geçirerek tamirat gören hamam, yaklaşık yüz yıl özgün işleviyle değil, depo ve imalathâne olarak kullanılmıştır.
2013.yılında Bursa Büyük Şehir Belediyesi tarafından restore edilerek yapıya sosyal tesis işlevi verilmiştir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.




BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..




Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HAKKa İMÂN>TESLiMiYYet
DUYmak İÇin KELÂMuLLAH
->İBÂDeti ---->İSTİKÂMet
UYmak İÇin ->RESÛLuLLAH!.


ZEVK 8538

RABBu’L- ÂLEMîN’e ->KULuz -->RASÛLüne ÜMMetiz Biz
CÂN-CÂNÂN CUMÂsı CEM’i ->ÇıRıLÇıPLak SENsiz-BENsiz
HÂL-i HaZıRda HABÎB’de
->AYNALı Hoca TABÎB’de
GÜNEŞLe ->IŞIğı GiBi ->ŞE’ÂNda ->şİMDi ->BİZ-BİR-İZ!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..

17.11.17 12:48
brsbrsm..aynalıcâmicumacemi..


Resim

Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla ->Her YERde ->Her ÂNda ->Her HÂLde->Her NEFeste ->HABLi'L- VERiD->LüBBü'L- LÜBBümüzde LûTFet -> CÂNda CÂNÂNımız ->CEM’ et CUMÂMIza İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..



Resim
Resim
Resim

Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..


Resim

Resim

HOCA TABİB (AYNALI CÂMİİ)

Kayhan Mahallesi Ünlü Caddesi Osmangazi/Bursa..

Setbaşı'na giderken solda, bir sokak içinde yer alan AYnalı Câmi, Sultan II. Murad döneminde Yıldırım Darüşşifâsı'nda Müderris olan Hoca Tabib Hüsnü Efendi tarafından 15. yüzyılın ilk yarısında 1467 yılında yaptırılmıştır.
Câmi, minâresi şerefesinin altında sıralanmış daire formu dizilmiş aynalar bulunduğu için "Aynalı câmii"olarak adlandırılmıştır. Fakat 1981 yılı onarımında şerefesindeki aynalar kaldırılmıştır. Dikdörtgen planlı câmii kuzey-güney doğrultusunda uzanan ard arda iki kare mekandan oluşmaktadır.
Biri 6,96x7,00 metre, diğeri 8,20x8,23 metre iç ölçülerinde iki bölümü olan câminin üzeri, yanyana iki kubbe ile örtülüdür. Yapının duvarları üç sıra tuğla, bir sıra moloz taşı ile örülmüştür. Her iki bölümün duvar örgüsü ile işçiliğinin farklı olması, bu yapıların ayrı dönemlerde yaptırıldığını çağrıştırmaktadır.
Önce mescid olarak yapılıp 17.yüzyılda minber eklenerek câmiye çevrildiği bilinmektedir. Câmi 1958 yılında Bursa eski eserleri sevenler kurumu tarafından onarılıp ibâdete açılmıştır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..



ZEVK 5805

EMiR SultÂN CÂMimİZde.. MuHiT MÎM-in MeRKeZinde
CuMÂmızı CEM EYledik.. bENdeki >BENin BİZ-inde
HaYrÂNında HaYrettik HaYy>SeYrÂNında SeYrettik HaYy
CevlÂNında -> CevLLettik.. -> DeVR-i DÂİM DEnİZi-inde!..


10.01.14. 12.44
brsbrs..emirsltÂNcmimİZde..



Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İHÂNetLe->SADAKAtın
ARA KESitinde->KALAN
YALan İLe ->HAKİKatın
ARASInda KALan İNSÂN!.

ZITLar ZEVKinde ZORumuz
NÂZ-NiYÂZ NEFES BORumuz
ALıp<->VERdiğimiz->ALLAH
NEFSimize ->SIRR SORumuz!.


ZEVK 8556

HÂL-i HAZıR ->HAKiKatı ->HAYy HÂLİ’n ->HACı MuhaMMed
YOKLuk-ÇOKLuğun =>TEKLiği TEVHiDin ->TÂCı MuhaMMed
KÛN feyeKÛN’un DEMLedik
“SİVASîLER”de->CEM’Ledik
“URUC”u>“RÜCÛ”su =>NÛR-u REGAİB Mİ’RÂCı MuhaMMed!.


24.11.17 13:22
brsbrsm..sivasîLercâmisicumâCEM’imizz..


Yâ HAYyu’L- HUu-PEREstimiz
KUL İhvÂNi ->MEŞk MEstimiz
->“KARABAŞVELî”de ->ALdık
BOZuLan->“AŞK ABDEsti”miz!.

CÂN CÂNÂN CUMÂ CEM’inde
DOSt OLur DostLuk DEM’inde
->MELÂmet SIRRın BÜRÜNür
->MuHaMMeDî MAHREMi’nde!.


28 Kasım 2017 çarşambayı Perşembe'ye bağlayan gece Mevlud Kandilimiz ihyâ edilecek inşâe ALLAHu TeÂLÂ!..

Resim

TAHTALı CÂMi..
SİVASîLer CÂMisi…


Gökdere Cad. No: 1, İbrahimpaşa Mahallesi Osmangazi/Bursa..

BUrası BURSAm Osmanlı Devletinin Beşiği olduğu kadar Hak ERENLer yatağı da olmuştur..
Belki de dünyada 200 yılda bu kadar çok câmi yapılan şehir yoktur..
Tasavvufta Özellikle Melâmette pek çok Hak Dostu Bursada yaşamış ve bazıları da eserler yanında acı hatıralar da bırakmışlardır..

Bizim Maksem yokuşumuzun sonundaki SİVASîLer CÂMisi ya da TAHTALı CÂMi, pek çok kere tamirat görmüş ve bu gün restore edilmiş çok feyiz doludur.. Halvetî şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî Hazretleri zamanından beri hizmettedir..
SivâsîLer ise, son yüz yıllara damgasını vuran bir tarikat kavgasının masum tarafıdır..

Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yıllarında başlayıp alevlenen devleti ele geçirip fayda sağlayaan Medreseli ham Sofullarla, Halkın içinden çıkmayan TEKkeli Sırf SUFîLer arasında sürtüşmeler artmıştır.
Acı olan ise daima gariban Dervişler ezilmiş, sürülmüş ve başları kesilmiştir..

Ben de Bursa için çok önemli gördüğüm bu geçmiş zulmü hatırlatmak için derlemeler yaptım..
Rahmetli Niyazî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu da bu tezgahtan geçmişti..RÛHu şâd OLsun!.


Resim

Bursa Ulucâmi tarih boyunca pek çok güzelliğin yaşandığı bir mekandı. Özellikle Kadir gecesi gibi mübarek gecelerde manevî füyuzattan istifade etmek isteyenlerin akıllarına ilk gelen yer Ulucâmi’ydi.

Burada Kadir gecelerinde zekatlar dağıtılır, fakirler sevindirilirdi. Sabaha kadar süren zikirlerle cemâat feyiz dolu anlar yaşardı. Ancak 1692 yılı Kadir gecesi, Ulucâminin unutamadığı bir gece oldu. Fitne ateşi can aldı. İmamın üstüne yürüyen cemâatin nasıl provoke edildiğine şâhid olundu. Ulu bir mâbedin içinde, galeyana gelmiş bir halk kitlesinin kudsal olanı /kudsal alanı umursamayacağı hakikati bir kez daha görülmüş oldu. Aslında olay bir kaç on yıl önce ortaya çıkan, kökü ise yüzyıllar öncesine dayanan bir Selefî akımın Osmanlıda Kadızâdeliler adıyla yeniden ortaya çıkması ve bidatlerle mücadele adına bugün hiç yabancısı olmadığımız görüşleri koyu bir şekilde savunmasıyla başlamıştı. Bu yüzden Ulucâmideki olayı ve ayrıntılarını aktarmadan evvel o güne kadar gelen süreci iyi anlamamız gerekmektedir.

1600’lerin Osmanlısında dinî bir hareket olarak başlayıp zamanla sosyal ve siyasî yönleri de olgunlaşmaya başlayan Kadızâdeliler hareketi bugünki Selefî / Vahhabî görüşleri andıran düşünceleri benimsemiş vaizlerin oluşturduğu bir hareketti. Mutasaavvıfların görüşleriyle koyu bir şekilde mücadele eden bu hareket Sufilere hayat hakkı tanımayacak ve tekkeleri yakıp yıkacak kadar da ileri gidebilecekti. Osmanlıda Selefî- Sufi çatışmasının adı daha çok Kadızâdeli – Sivasî çatışması isimleriyle bilindi. Çünkü 4. Murat dönemi vâizlerinden Kadızâde Mehmed Efendi ile Halvetî şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî bu kavgaya isim babalığı yapmışlardı. Ve takipçileri arasında bu tartışmalar bir sonraki yüzyıla kadar sürmüştü. Kadızâde Mehmed Efendi ve onun takipçileri, Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan birtakım âdet ve uygulamaları bid‘at olarak nitelemiş ve şiddetle reddetmişti. Dolayısıyla Kadızâdeliler hareketinin kendilerince amacı, İslâm’ı Kur’ân-ı Kerîm ve Resûl-i Ekrem’in sünneti dışındaki bid‘at sayılan unsurlardan arındırmak ve bu anlayışı devletin bütün kademelerine yaymak olarak nitelendirilebilir. (Semiramis Çavuşoğlu, Kadızâdeliler maddesi, DİA)

Kadızâdeliler 1651 yılında Sadrazam Melek Ahmed Paşa’dan bir buyruldu alıp Demirkapı yakınlarındaki Halvetî Tekkesi’ni basarak devran eden dervişleri dağıtmışlardı. Daha sonra bir müddet sükûnet sağlandıysa da bu defâ Üstüvânî Mehmed Efendi’nin liderliğinde Şeyhülislâm Bahâî Mehmed Efendi’den semâ ve devranın haram olduğuna dair bir fetvâ aldılar. Üstüvânî, Abdülmecid Sivâsî’nin halifelerinden Abdülkerim Çelebi’ye gönderdiği mektupta semâ ve devranın menedilmesinin vâcib olduğunu, Abdülkerim Çelebi’nin tekkesini basıp kendisini ve takipçilerini öldüreceklerini, bu tekkenin temelini kazıp toprağını denize dökmedikçe orada namaz kılmanın câiz olmadığını bildirdi.

Kadızâde Mehmed Efendi’nin vefâtından sonra onun taraftarları olan bir kısım kürsü vâizleri de şer‘an haram olduğu kesin delillerle sabit olmayan bazı şeylerin haramlığını iddiaya devam ettiler ve bunları yapanları küfürle suçladılar; cemâatle nâfile namaz kılanlara, makamla salavat getirip na’t-ı şerif okuyanlara, tasavvuf ehlinin semâ ve devranına şiddetle karşı çıktılar. Saraydaki baltacılar, bostancılar ve kapıcılardan bazılarını da etkileri altına alıp onlar vasıtasıyla kızlar ağası ile vâlide sultana kadar ulaştılar ve siyasî güç sahibi oldular. Hareketin bu ikinci safhası, Sultan İbrâhim’in hükümdarlığının son yılları ile henüz yedi yaşında tahta çıkan IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarına rastlar. Tarihçi Naîmâ’ya göre Kadızâdeliler sadece Halvetîler, Mevlevîler ve diğer tarikatlara mensup olan dervişleri değil onların tekkelerine giden halkı da küfürle suçluyorlardı.

Kadızâdeliler’in saraydaki nüfuzu, hâmilerinin çoğunun katledildiği Çınar Vak‘ası’na (1066/1656 Vak‘a-i Vakvakıyye) kadar sürdü. Naîmâ’ya göre Çınar Vak‘ası’ndan sonra sadrazamlığa getirilen Boynueğri Mehmed Paşa, tâyin işlerinde ulemâ ve vâizlere danışmaya karşı çıkıp bunları bizzat kendisi yapmaya başlamış, bundan müteessir olan Kadızâdeliler de Venedik donanmasının Çanakkale Boğazı’nı abluka altına almasını fırsat bilerek bu durumun zulmün, rüşvetin artmasından, bid‘atların çoğalmasından, vezirle müftünün tarikat ehlini himayesinden kaynaklandığı yolunda vaazlarla halkı tahrike başladılar (Târih, VI, 225).
Ardından Köprülü Mehmed Paşa’nın sadâretinin sekizinci günü Fâtih Câmii’nde müezzinler cuma namazı sırasında na’t-ı şerif okurken Kadızâdeliler bunlara engel olmak için harekete geçtiler, fakat bu teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Kadızâdeliler toplanarak İstanbul’da bulunan bütün tekkeleri yıkmaya, rastladıkları dervişlere “tecdîd-i îman” teklif edip kabul etmeyenleri öldürmeye, hep birlikte padişaha gidip bid‘atları kaldırmak için izin istemeye, selâtin câmilerinde tek minare kalacak şekilde diğer minareleri yıkmaya karar verdiler. Ertesi gün ellerinde taşlar ve sopalarla taraftarlarını toplayarak Fâtih Câmii’nde bir araya geldiler. Sadrazamın adam gönderip isyancılara nasihat etmesi fayda vermedi. Köprülü Mehmed Paşa devrin tanınmış âlimlerini toplayıp Kadızâdeliler hakkındaki görüşlerini sordu. Meclisin kararını padişaha sunan sadrazam padişahtan Kadızâdeliler’in katli için ferman aldı. Ancak bu ceza sürgüne çevrilerek hareketin liderleri olan Üstüvânî, Türk Ahmed ve Divane Mustafa Kıbrıs’a sürüldü, böylece hareketin ikinci safhası sona erdi. (Çavuşoğlu, agm.)

Dün de bugün de bu hareketlerin revaç bulmasının sebebi olarak, başımıza gelen her türlü olumsuzluğun nedeni doğru olarak tesbit edilemeyince neden olarak, Allah ve Rasulünün bozulmamış-hiç değişmemesi gereken dininden/şeriatından uzaklaşmamız gösterilmiştir. O yüzden şu tesbitler bi hayli önemlidir: Tarihte bu tür hareketlerin genellikle bunalımlı sosyal ve siyasal şartlarda ortaya çıkmış olması gibi Kadızâdeliler hareketi de Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda içinde bulunduğu karışıklıklar, merkezî idaredeki zaaflar, artan ekonomik bozukluklar, Avrupa ve İran ile olan sürekli savaşlar ve toprak kaybı, yoğun nüfus hareketleri ve çıkan isyanlar gibi bir istikrarsızlık ortamı içerisinde doğup gelişme imkânı bulmuştur. (Çavuşoğlu, agm.) Kadızâdeliler’in fikrî öncüsü tahmin edilebileceği gibi bu günkü Rabistandaki Vahhabîliğin de piri olan ünlü âlim İbn Teymiyyedir. İbn Teymiyye mektebinden etkilenen Birgivî Mehmed Efendi (ö.1573) de Kadızâdeliler arasında yaygın biçimde okunan Risâle-i Birgivî (Vasiyetnâme) adlı bir ilmihal kitabının yazarıdır. Gerçi Birgivi Mehmet Efendi bu Selefî düşünce akımının Osmanlıdaki öncüsü gibi görülse de aslında bir tarikat müntesibi olarak farklı bir portre çizmektedir. (dipnot 4- Emrullah Yüksel, BİRGİVÎ maddesi, DİA)
Birgivî’de görülen İbn Teymiyye’nin etkisi bu harekete ismini veren Kadızâde Mehmed Efendi’nin eserlerinde de dikkat çeker. Mehmed Efendi’nin, İbn Teymiyye’nin “es-Siyâsetü’ş-şer’iyye fî ı’lâ’i’r-râ’î ve’r-ra’iyye” adlı kitabının genişletilmiş Türkçe tercümesi olan “Tâcü’r-resâil ve minhâcü’l-vesâil”i hazırlamış olması bu tesiri açıkça gösterir.
Kadızâde Mehmed Efendi semâ ve devran, aklî ilimlerin tahsili, ezan, mevlid ve Kur’ân’ın makamla okunması, tasliye ve tarziye, türbe ve kabir ziyareti, cemâatle nâfile namaz kılınması, tütün ve kahve içilmesi, musâfaha ve inhinâ konusunda olumsuz bir tavır almış, bunların tamamını bid‘at ve haram saymıştır. Ayrıca Hızır’ın hayatta olmadığını, Resûl-i Ekrem’in ebeveyninin ve İbnü’l-Arabî’nin kâfir olduğunu, Firavun’un imanının geçersizliğini, devlet katında yapılan bazı işler karşılığında alınan paranın rüşvet değil ücret olduğunu, Yezîd’e lânet gerektiğini ileri sürmüştür. Abdülmecid Sivâsî ise söz konusu meselelerde genel olarak aksi yönde görüş belirtmiştir. (Çavuşoğlu, agm.)

SULTANLARIN SİYASETİ.:

Hareketin ilk kıvılcımları tartışma seviyesinde önce câmilerde ve padişah meclislerinde meydana çıktı. Meselâ Kadızâde ile Sivâsî arasında, “Eşyanın tesbihi hâl ile mi yoksa kâl ile midir?” tartışması vaaz kürsüsünden padişah huzuruna kadar taşınmıştı. IV. Murad’ın siyasî düzeni bozmamaları kaydıyla sûfîlerin faaliyetlerine karşı çıkmadığı ve Kadızâdeliler ile Sivâsî taraftarları arasında bir denge politikası izlediği dikkati çeker. Kendisinden önceki birçok padişah gibi IV. Murad’ın da tarikatlarla yakın ilgisi vardı. Ayrıca padişahın Sivâsî’ye, kendisine bağlı dervişlere müdahale edilmeyeceğine dair teminat verdiği de bilinmektedir. Bu meselelerin çoğu ve bid‘at konusu aslında yeni bir durum olmayıp daha önce İslâm âlimleri arasında tartışılmış ve çeşitli eserlerde genişçe işlenmiştir. Kadızâdeliler, yaşadıkları dönemde tenkit ettikleri meselelere tasfiyeci bir tutumla yaklaşıp bütün bid‘atları gerekirse şiddet kullanarak ortadan kaldırmayı amaçlamışlardı. Ancak emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l- münker prensibini zorla uygulamaya çalışmaları devlet düzenine tehdit teşkil edince siyasî otorite buna izin vermemiştir.

HADİSELERİN BURSA’YA İNTİKALİ.:

1656’da Kadızâdeli terörünün yatıştırılmasının ardından vâiz Vanî Mehmed Efendi döneminde üçüncü safha başladı. (1663) İstanbul’a gelen Vanî, Sultan Selim Câmii’nde vaaz vermeye başladı. IV. Mehmed’in himayesiyle önce padişahın, ardından Şehzâde Mustafa’nın hocası oldu. Padişah ve sadrazamın üzerindeki etkisiyle saraydaki nüfuzu artan Vanî Mehmed Efendi sûfîlere karşı tavır aldı. 1077’de (1666) Mevlevîler’in yaptığı semâ ve Halvetî dervişlerinin Kadızâdeliler tarafından “tahta tepmek” olarak adlandırılan âyinleri onun etkisiyle padişah tarafından yasaklandı. 1081’de (1670) yine sultanın çıkardığı bir fermanla meyhaneler yıktırıldı. Vanî Mehmed Efendi’nin karşı çıktığı diğer bir uygulama olan kabir ziyareti de 1078 (1667) yılında padişahın emriyle yasaklandı. Hatta Osmanlı maliyesinde birçok örfî vergi bid‘at olduğu gerekçesiyle kaldırıldığı gibi diğer vergilerin kütüb-i şer‘iyyeye göre toplanması emredildi. (Çavuşoğlu, agm.)
Vanî Efendinin Bursa’ya sürgün edilmesiyle birlikte de (mezarı Kesteldedir) tartışmalar Bursa’da hararet kazandı. Mehmed Efendi’nin takipçileriyle mutasavvıf Niyâzî-i Mısrî’nin taraftarları arasında 1103’te (1692) Bursa Ulucâmii’nde Kadir gecesi cemâatle namaz kılınırken meydana gelen bir hadise, Kadızâdeliler hareketinin tesirlerinin Vanî Mehmed Efendi’nin vefâtından (1096/1685) sonra da sürdüğünü gösterir.

BURSA ULUCAMİ’de O KADİR GECESİ NE OLDU?.:

İşte Kadızâde hareketinin Osmanlı tarihindeki en etkili isimlerinden olan Hace-i Sultani (padişah hocası) Vanî Mehmet Efendi’nin torunu Sultaniye müderrisi Vanizâde, bir mevlid esnasında bidat işlendiği gerekçesiyle Ahmed Gazzi nin damadı ve Ulucâmi imamı Abdurrahman efendi üzerine halkı kışkırtmış ve câmide çok ciddi bir kargaşa çıkmıştı. Abdurrahman Efendiyi korumaya çalışan Süleyman isimli bir derviş vefât etmiş, imam ise canını kıl payı kurtarmıştı. Tartışma cemâatle nafile namaz kılmak konusunda idi. Abdurrahman Efendi Kadir Gecesi namazının cemâatle kılınmasını savunduğu için linç edilmek istenmişti ama olay bununla münhasır değildi. Zaten yıllardır benzeri tartışmalardan oldukça gergin olan ortam, Vani Mehmet Efendi taraftarlarıyla Niyazi Mısrî/Ahmet Gazzi taraftarları arasındaki husumetin neticesinde bi hayli yükselmişti. Bursada benzer bir tartışma O gece ki olaydan önce de yaşanır. Kadı Mehmet Efendi mevlid kandilinde câmide okunan mevlidin “Vilâdet bahri” okunurken ayağa kalkmamış, kendisine niçin ayağa kalkmadığı sorulduğunda “bu gibi şeylerin İslam’da yeri yoktur bidattir ve hıyanet suçu işlenmektedir” cevabını vermiştir. Bunun üzerine Câmii Kebir vaizi Şeyh Ahmet Gazzi: “Bu nasıl haldir? bu ademlerde hiç insaf yok mudur?.. Câmilerden tutun ,yemek, içmek, giymek hususlarında şüknamıza varıncaya kadar hangisi sünneti şerifeye muvafıktır. Câmilerde âlet dersleri okutmak, teezzin etmek, halılar , hasırlar, seccadeler , duvarlara yazılar, levhalar koymak, mahfiller , kürsüler, kitaplar, medreseler vs. bunların hangisi bidat değildir?” diye hissiyatını aktarmıştır.
(Bursa Ulucâmi İmâmlığı ve İmâmları, M. Asım YediyıldızT.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Cilt: 17, Sayı: 2, 2008 s. 121-145 )

Resim

17'nci yüzyılın ilk yarısı... İstanbul halkı bir dini tartışma yüzünden ikiye bölündü... Türk tarihinin en tutucu dini hareketi olan Kadızâdeler "Dinde yoktur" diye birden fazla minaresi olan câmilerin minarelerini yıkmaya kalkmışlardı.

16. yüzyılın sonlarından itibaren değişen dünya şartları Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük bir buhrana sebep oldu. Buhran hem halkı hem de yöneticileri derinden etkiledi. Osmanlı aydınları kitaplar yazarak buhranın sebebini ortaya koymaya çalıştı. 17. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan ve Kadızâdeliler diye adlandırılan gruba göre problemin asıl sebebi, dini emirlerin terkedilip Hazreti Muhammed döneminde bulunmayan birçok uygulamanın dine sokulmasıydı.

DEVLET BUNALIMDAYDI.:

Türk tarihinin en tutucu düşüncelerinden biri olan Kadızâdeliler hareketinin öncüsü Kadızâde Mehmed Efendi, fikirlerini 16. yüzyılın önemli isimlerinden Birgivi Mehmed Efendi'nin eserlerine dayandırıyordu. Birgivî'nin eserlerindeki Hazreti Peygamber'den sonra ortaya çıkan her şeyin reddedilmesi fikrini benimseyen Kadızâde Mehmed, usta bir hatipti ve İstanbul câmilerinde vaazlar vermekteydi. 17. yüzyılın ilk yarısı devletin bunalımda olduğu, halkın sıkıntı çektiği bir dönemdi. Kadızâde: "zenginlerin zevk-ü sefâya daldığını, taşranın yanıp yıkıldığını, halkın dağlara çıktığını, çiftçinin perişan hale geldiğini, rüşvetin alıp yürüdüğünü, şarabın ve afyonun salgın haline geldiğini ve tek çarenin şeriatta olduğunu" söylemeye başladı. Dönemin önemli tarikatları olan, Halvetî ve Mevlevîler'i "tahta tepenler, düdük çalanlar" diye aşağılayıp, semânın haram olduğunu söyledi.
Kadızâdeliler'e göre, dertlerin sona ermesi için yapılması gereken iş, dine sonradan sokulan uygulamaların ortadan kaldırılmasıydı. Bu yapıldığında tüm dertlerin devası bulunacak ve İslamiyet'in en iyi şekilde yaşandığı Asrı Saadet, yani Peygamberimiz'in dönemi tekrar yaşanabilir hale gelecekti. Kadızâdeliler, dine sonradan sokulan uygulamaların yaygınlaşmasındaki en büyük sorumluluğun tarikatlarda olduğunu iddia ediyorlardı. Semâ ve raksın âyinlerinde önemli bir yer tuttuğu Halvetiye ile Mevlevîye tarikatları ise en başta gelen düşmanlarıydı.
Kadızâdeliler, hareketlerinin kurucusu Mehmed Efendi'nin ölümünden sonra daha da etkin oldu. İstanbul câmilerinin çoğunun kontrolünü ellerine geçirdiler. Osmanlı yöneticileri, Kadızâdeliler'in dini telkinlerini, halka sıkıntılarını unutturacak geçici bir vasıta gibi görmüştü. Özellikle Dördüncü Murad katında itibar sahibi olmuşlardı.

SİVASÎLER'LE MÜCADELE.:

Kadızâde ve taraftarları, belirli bir üstünlük sağladılarsa da, karşılarında diğer tarikatların kuvvetli bir direnişini de buldu. Sivasî Abdülmecid Efendi'nin başını çektiği bir grup onların fikirlerine karşı çıktı. Halveti Şeyhi Abdülmecid Sivasî'nin taraftarlarına “Sivasîler” deniliyordu. Artık İstanbul'un her yerinde Kadızâdeliler'le, Sivasîler arasında tartışmalar ve siyasi üstünlük kurma yarışı yaşanıyordu.
Vakanüvis, yani resmi tarihçi olan Naima'nın tarihinde Kadızâdeli vaizlerden birisi olan Türk Ahmed'e yöneltilen sorular ve bunlara verilen cevaplar Kadızâdeliler'in zihniyetini bize yansıtır: Kadızâdeliler'in önde gelenlerinden Türk Ahmed: "Hazreti Peygamber zamanında kaşık olmadığı için de yemeğin elle yenmesi gerektiğini" iddia eder.

KÖPRÜLÜ GÖREVE GELDİ.:

Bozulan devlet otoritesini yeniden tesis etmesi için Köprülü Mehmed Paşa, 1656'da sadrazamlığa tayin edildi. Köprülü, devlet otoritesini tesis etmeye çalışırken, Dördüncü Murad döneminden itibaren İstanbul'da büyük bir güç haline gelen Kadızâdeliler, onun sadrazamlığının sekizinci günü, 2 Ekim 1656'da aleyhtarlarını sindirmek ve devlet yönetiminde söz sahibi olmak için harekete geçtiler. Kadızâdeliler: "İstanbul'daki bütün tekkeleri yıkıp, buraların şeyh ve dervişlerine imanlarını tazelemelerini teklif etmek ve kabul etmeyenleri öldürmek; Padişahın huzuruna çıkarak, Peygamber'den sonra ortaya çıkmış dindeki bütün yeni uygulamaların kaldırılmasını istemek; Padişahların ve ailelerinin yaptırdığı Selatin câmilerinin minârelerinin biri dışındakileri yıkmak" istiyorlardı.

BİR GÜNDE BİTTİ.:

Kadızâdeliler, bu isteklerini yerine getirmek için silahlanıp, halkı yanlarına davet ettiler. Sadrazamın onları bu hareketten vazgeçmeleri yönündeki uyarılarına kulak asmadılar. İsteklerinin yerine gelmesinde direttiler. Bunun üzerine Köprülü Mehmed Paşa, Kadızâdeliler'in isteklerini reddetti.
Kadızâdeliler'in mallarına el koyup, hareketin liderleri olan Üstüvanî Mehmed, Türk Ahmed ve Divane Mustafa'yı tutuklatarak Kıbrıs'a sürdü. Yıllarca İstanbul'da istediklerini yaptıran, devlet işlerine müdahale eden Kadızâdeliler bir günde bitirilmişti. Bu hadise, dışarıdan zayıf gibi görünen devletin gerektiğinde ipleri nasıl kolaylıkla eline alabildiğini de gösteriyordu.

“Selefî Düşünce”nin Osmanlı toplumunda filizlenmesi mahiyetinde görülebilecek olan Birgivî'nin fikri alt yapısını inşa ettiği bu düşünceler, kendisinin ardından talebeleri tarafından tevarüs edilecek ve Birgivî mektebinin iki kuşak sonraki öğrencilerinden Kadızâde Mehmed Efendi (ö. 1045/1635) ile daha iddialı bir şekilde gündeme gelecektir. Babasının mesleğinden ötürü Kadızâde lakabıyla anılan Mehmed Efendi, bir müddet klasik metinleri okutmakla uğraşmış, daha sonra Osmanlı' da vâizlik mesleğinin zirvesini teşkil eden Ayasofya Câmii'ne vâiz olarak atanmıştır. Etkili vaazları sayesinde ilk günlerden itibaren kendine has bir dinleyici kitlesi oluşturmuş ve kısa sürede namını bütün İstanbul' a duyurmayı başarmıştır. Ancak esas şöhretini, Birgivî ekolünün öngördüğü ihya hareketini geniş bir tabana yaymak slıretiyle, kendi ismiyle anılacak bir harekete öncülük ederek kazanacaktır. İşte bu hareket, Selefîliğin Osmanlı toplumuna tipik bir şekilde uyarlandığı izlenimini veren önemli ipuçlarını ihtiva etmektedir. Kadızâde Mehmed Efendi, siyasi idaredeki yönetim zafiyetinden toplumun ahlaki yapısındaki bozulmaya varıncaya kadar pek çok sahada kendisini hissettiren yozlaşmanın, dine muhalif tutumlar sergilemenin kaçınılmaz bir neticesi olduğunu ve bu muhalefet devam ettiği müddetçe meselenin çözülemeyeceğini vâizlik kariyeri boyunca sürekli anlatmıştır. Kendisine göre buradaki temel problem, toplumun birçok bid'at ve hurafeyi, onlara dini bir hüviyyet atfederek sahiplenmesidir. Tam da bu noktada onun, bid'at ve hurafelerin yayılmasından bütünüyle mutasavvıfları sorumlu tutması, tasavvuf karşıtlığıyla tebarüz etmiş Selefîliğin, Osmanlı toplumundaki bir izdüşümü olarak görülebilir. Mehmed Efendi'nin tasavvuf şeyhlerine yönelttiği itham ve suçlamalar, mutasavvıflar cenâhında muhalif bir blok oluşturmuş ve taraflar arasında gerilimli münakaşalara sebebiyet vermiştir. Kadızâde ve onun karşısında yer alan Abdülmecid Sivasî Efendi'ye (ö. 1049/1639) nispetle “Kadızâdeli-Sivasî Çekişmesi” olarak anılan bu tartışmalar, birkaç nesil boyunca devam etmiş, devletin ve toplumun yoğun ilgisine mazhar olmuştur.
(Ahmet Yaşar Ocak, "XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda Dinde Tasfiye (Pürütanizm) Teşebbüslerine Bir Bakış, "Kadızâdeliler Hareketi", Türk Kültürü Araştırmları, 1983, Ankara, XXIXXI/1-2, s. 212.)

İlk tasfiyeci hareketin İbn Teymiyye ile başladığı, daha sonra XVI. yüzyılda Osmanlı' da Birgivi ile, XVII. yüzyılda Kadızâdeliler ile, XVIII. yüzyılda ise Vehhabiler ile temsil edildiği ifade edilmiştir.
(Bk. Ocak, "Kadızâdeliler Hareketi", s. 208, 213.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.




BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..




Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

NERe NİYyet ->NERe KISmet
BAKar mısın ->gONCa GÜLüm
->İLELEBED ->İZZet -->İSmet
BİZ BİR-İZ CÂN TEVHiD TÜLüm!.


ZEVK 8572

“ALLAH’ın DÎN-i İSLÂMı”n ->TEVHiDini ->FARZ EYyLedik
KELÂMuLLAH RESÛLuLLAH DUYduk UYduk TARZ EYyLedik
CÂN-CİĞERden COŞtuk GELdik
->ÜÇ AYAKLa ->KOŞtuk GELdik
ŞÂH ŞEHÂDEt CÂMİ-mizde ->CUMÂ-mızı ->ARZ EYyLedik!.


01.12.17 12:42
brsbrsm..şehâdet câmiimizdecumâcem’imizzz..


YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.
Resim



Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....



Resim

ŞEHÂDET (KALE, SARAY) CÂMİİ.:

Hisar içinde Sultan I. Murad Hüdavendigâr'ın 1365 yılında sarayın tam karşısına inşa ettirdiği Sultan Câmisi'ne Kale Câmisi de denilmektedir.. Orduevinin tam karşısındadır. Aslen eski bir kilisedir. Zaten bu durum mimarisinden de kendini belli etmektedir. Bursa'daki gayri müslimlerin Sultan 1. Murad'ın kendilerine gösterdiği büyük anlayıştan ötürü kendi rızaları ile câmiye çevrilmesi istemişlerdir. Bursa'daki gayri müslüm ve müslüman toplumun barış ve huzur içinde yaşadığının en önemli kanıtlarından biridir..

Şehâdet Câmii; Bursa'da yapılmış olan çok direkli ve çok kubbeli ilk câmilerdendir. Kaynaklarda ilk yapıldığında dokuz kubbeli olduğu bildirilmektedir. Günümüze ulaşmayan saray, karşısında yer aldığı için Saray Câmii veya Kale Câmii olarak da anılmaktadır. Doğu Kapısı üzerindeki kitabe Bursa'nın en eski kitabesidir..

I. Murad Hüdavendigâr’ın 1365 yılında sarayın tam karşısına inşa ettirdiği Sultan Câmisi’nin (Kale Câmisi de denilmektedir), Sultan’ın 1389’da Kosova ‘da şehid olmasından sonra “Şahâdet Câmisi” adına aldığı çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir.'

Şahadet Câmisi ilk yapıldığında, planı dokuz kubbeli ve çok destekli idi. Câmi bu plan şekliyle Bursa'da yapılmış ilk çok destekli câmii plan tipindedir. Câmiinin bir kısmı 1855 depreminde yıkılmıştır. 1890da önemli bir onarım görmüştür günümüzde câmiinin asıl ibâdet mekanı iki kubbeyle örtülüdür..

Şahadet Câmisi son haliyle, üç sahınlı, orta sahının üzeri iki kubbeyle,iki yan sahının üzeri ise ikişerden toplam dört tonozla örtülmüş olan çok direkli ve kubbeli Ulu Câmi örneğidir. Câmi’nin kuzey doğusunda tek minâresi ve kuzeyinde dört küçük kubbenin örttüğü son cemaat yeri mevcuttur. 17 y.y. güney cephesi desteklemek üzere iki payanda yaptırılmıştır. Şahadet Câmisi, 1892 yılında Vali Mahmud Celaleddin tarafından deprem yıkıntıları üzerinde eskisinden oldukça farklı bir biçimde, sadece orta sahından ibâret olarak yeniden yaptırılmıştır..

Resim

Tophane sırtlarındaki Şehâdet Câmii, Bursa’da yapılan ilk çok kubbeli ve çok destekli câmidir. I. Murad Hüdavendigâr (hükümdar) tarafından 1365 yılında inşa ettirilmiş.
İlk yapıldığında, plân olarak Ulu Câmi tipinin küçük bir örneğiymiş. Üç bölümlü ibâdet mekânının üzeri toplam dokuz kubbeyle örtülüymüş. plânı 1855 yılındaki depremde yıkılınca 1890’da önemli bir onarım görmüş. Günümüzde câminin ibâdet mekânını iki kubbe örtüyor. Son cemaat yeri olmayan câminin, yüksek yapısı ve uzun ikiz pencereleriyle değişik bir görünümü var.
Kale ve Saray Câmii olarak da bilinen mâbede, Sultan I. Murad’ın 1389'da Kosova'da şehid olmasından sonra Şahadet Câmisi adına aldığı çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir. Ancak câminin bu ismi almasının başka sebebi de anlatılmıştır. Hüdavendigâr Murad bu câmiyi yaptırır ancak meşguliyetinden dolayı câmiye hiç gelemez. Kosova Savaşı’nda hançerlenerek öldürülünce, her dönemde var olan ve hüküm vermeye çok meraklı olan ham- kaba softalar, câmiye hiç gelmediği için Hüdavendigâr’ın şehidliğinin kabul olunmayacağı iddialarını ortaya atarlar. Bunun üzerine Bursa kadısı câmiye “Şehâdet” ismini verir…
Rahmetli Necip Fazıl’ın "ham ve kaba soft"a olarak târif ettiği gürûhu görüyor musunuz?. Osmanlı Devleti’nin üç büyük kurucusundan biri olan, İlâ-yı Kelimetullah ve Nizam-ı Âlem için sürekli cihad eden, yönettiği 40’ın üzerinde savaşın hepsini kazanan ve savaş meydanında şehid olan bir sultan için böyle bir söylenti çıkarabiliyorlar… Din ve dindârlar, her devirde, küfür yobazlarından çektikleri kadar bunlardan da çekti…

Resim

ResimŞehâdet Câmisi çok yüksek tavanlı olduğu için ne kadar kalabalık olursa olsun içi çok ferah ve feyizlidir.. Bir gün sizin de YOLunuz BUrası BURSA'ma düşerse, bir CUMÂ CEM’ine iştirak ediniz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂMiL KULLuk KeMÂLi İÇin
İLİM->İRADe->İDRAK BAĞı
CÂNda>CÂNÂN CeMÂLi İÇin
->Şu ÂNdır ->İŞTİRAK ÇAĞı!.


NAHNU-muz ENÂ BİRLedik
DAMLa DAMLa NEHİRLedik
CUMÂmız KURBÂN EYyLedik
ÇİFte BAYRAM TEK-BİRLedik!.




BURSAda VAKTini BİLmek
RABB’ına->AKTini BİLmek
Ham AKLını ->NURLandırıp
“NAKLinin NAKTi”ni BİLmek!.


RABBım ALLAH.. bEN TÜLüyüm
->“KÛN feyeKÛN”dur KELÂMım
bEN ->BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüyüm
->“GÜL”üme ->GÖNÜL SELÂMım!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..




Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

=>ALLAH’ın İSLÂM DİNİnin=>RESÛLLERin
TEK-BİR ALLAH BİZ BİR-İZ =>BİLE ÖRTÜSÜ
EL KUDDÜS ALLAHu TEÂLÂ =>KUDSî KUDÜSü
RÂUFun RAHÎM RESÛLULLAH =>İSRÂ İZİn SÜSü..


ZEVK 8585

ÖZüm AĞLar!.. GÖZüm AĞLar!.. GÖNLüm KUDÜS KAYGUSUnda
“RASÛLULLAH =>HIRÂSI”nda... KELÂM =>YÛSUF KUYUSUnda

ZULMette İSLÂM MİLLeti
ZÂLİMin =>ZULMü ZİLLeti

=>CUMÂ DUÂmız =>CEM’ Ettik.. =>ULU CÂMİ =>AVLUSUnda!.


08.12.17 13:15
brsbrsm..ULUcÂmiavLusundacumâCEM’i..


KIBLetü’L- MeSCiDü’L- AKSÂ
MuHaMMeDî KUDSî=>KUDÜS
==>MEŞK-i Mİ’RÂCü’L- AKSÂ
MuHABBet MAKDiSi =>KUDÜS!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


MAKDiS: Mukaddes yer.
AKsâ: En uzak. En son. Kusvâ. Nihayet. Irak.
Mİ’RÂC: Merdiven, süllem. Yükselecek yer. En yüksek makam. Huzur-u İlâhî. Peygamberimiz Muhammed Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir..
KıbLe: Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu Mekke-i Mükerreme ciheti.


El Kuddûsu:
Resim


Resim

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

Resim---"Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen mine’l- mescidi’l- harâmi ilâ’l- mescidi’l- aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huve’s- semîu’l- basîr (basîru).: Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten ALLAH, SÜBHÂN’dır (bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi görendir.” (İsrâ 17/1)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(İbâdet için) şu üç mescidden başkasına yolculuk edilmez: el-Mescidu 'l- Harem, Mescidu'r- Rasûl ve Mescidu'l- Aksâ." buyurdu.
(Buharî, Enbiyâ 8; Müslim, Mesâcid 2).)

Bu üç mescidin öbürlerine üstünlüğü, hadîsin açıkça ifade etmesinin gereği bulunduğundan, bu konuda âlimlerin ittifakı vardır. Yalnız bu üç mescidin kendi aralarındaki derece farkları vardır ki, bu da âlimler cumhuruna göre hadîsteki sıraya göre Harem Mescidi, mescidlerin en faziletlisidir. Bundan sonra Medine Mescidi gelir. Aksa Mescidi de, Medîne Mescidi'nden sonradır.

Üç mescidin diğerlerine üstünlük sebebi: Her üçünün peygamberler eliyle kurulmuş olmalarıdır. Bununla beraber Harem Mescidi, bütün Müslümânların kıblesidir. Peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Mescidi, takvâ üzerine kurulmuştur.


لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا لَّمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ

Resim---"Lâ tekum fîhi ebedâ (ebeden), le mescidun ussise alâ’t- takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîhi, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbu’l- muttahhirîn (muttahhirîne).: Ebediyyen orada namaz kılma (ikâme etme). İlk günden takvâ üzerine tesis edilen (kurulan) mescid, orada namaz kılmak için elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi (kalbini temizlemeyi, arınmayı) seven adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiş (arınmış) olanları sever.” (Tevbe 9/108)

Aksa Mescidi de, geçmiş ümmetlerin kıblesidir. Harem Mescidi'ne uzaklığından dolayı “el-Mescidu'l-Aksâ =>En Uzak Mescid” denilmiştir. (Umdetu'l-Kaarî, III, 682)

Hadiste belirtilen husus, -üç mescid dışında- kalan herhangi bir mescid için uzun yolculuk yapmaktır. Bununla, lüzumsuz yere masraflara katlanıp da ünlü bazı mescidlerde namaz kılmanın, orada ibâdet etmenin doğru olmadığına işâret edilmiştir. Çünkü, üç mescid dışındaki câmilerde kılınacak namazların, yapılacak ibâdetlerin sevab bakımından bir farkları yoktur. Halbuki söz konusu üç mescid diğerlerinden daha sevablıdır. Hadiste vurgulanan husus bu olsa gerektir. Yoksa, insan bir müzeyi ziyâret etmek için de uzak bir yerlere gidebilir ve bunda bir sakınca da yoktur. Önemli olan, -fazla sevab kazanma niyetiyle- üç mescidin dışındaki bir mescide gitmek için maddî-manevî sıkıntılara katlanılmasın..



Resim CUMÂ HUTBEmizde

Kudüs, bizim gözbebeğimizdir. Kudüs, bizim tükenmeyen özlemimizdir. Kudüs, nice peygamberin tevhid mücâdelesine sahne olmuş, ismiyle ve çevresiyle mukaddes ve mübârek kılınmış bir şehirdir. Kudüs, Kudsî Şerif'tir. Diğer adıyla Beytü'l-Makdis'tir. Binlerce yıldır birçok medeniyete beşiklik yapan Kudüs ve çevresinde Hz. İbrahîm, Hz. Yakûb, Hz. Musâ, Hz. Süleymân ve Hz. İsâ gibi nice peygamberler yaşamıştır. İsrâ ve Mirâc olayı ile Kudüs'ün son kutlu misafiri Efendimiz MuhaMMed Mustafa aleyhisselâm olmuştur. İslam'ın ilk kıblesi Mescid-i Aksâ da Kudüs'tedir.
Kudüs ve Mescid-i Aksâ, bize Peygamberimizin müjdesi ve emânetidir. Kudüs, her mü’minin gönülden bağlandığı ve aziz bildiği bir şehirdir. Kudüs, herhangi bir toprak parçası değildir. Kudüs, sadece Filistin ve Mescid-i Aksâ civârında yaşayanların değil, tüm dünya Müslümanlarının ve insanlığın ortak meselesidir..

Kıymetli Kardeşlerim!

Kudüs, Hz. Ömer'in fethiyle huzura kavuşmuştur. Müslümanlar, Kudüs'te uzun yıllar adaletli bir yönetim sergilemişlerdir. Herkesin canına, malına, inancına saygı duymuşlardır. Hatta gayr-i müslimler, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümünde İslam'ın adaletine sığınmışlardır. Ama Darü's-selâm, yani barış ve huzurun merkezi olan Kudüs uzun zamandır mahzundur, yıllardır kan ağlamaktadır. Kudüs, bugün kapanmayan yaramız, dinmeyen sızımızdır. Kudüs, her türlü saldırıya maruz kalarak barışın şehri olmaktan çıkmıştır. Peygamberler diyârında silahlar susmamaktadır. Mâsum insanlar acımasızca katledilmektedir.

Kudüs ve çevresinde yaşayanlar, baskı, şiddet ve yalnızlaştırma gibi insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılmaktadır. İnsanların yaşama, inanç ve düşünce özgürlüğüne insafsızca kastedilmekte, kimlik ve kişilikleri, onur ve haysiyetleri hedef alınmaktadır. Gözbebeğimiz olan Mescid-i Aksâ'dan daha dün mü’minler alıkonmuşken bugün ise Kudüs, işgal edilmeye çalışılmaktadır. İnsanlığı, kadim geleneği ve uluslararası hukuku hiçe sayan pervasız bir anlayış, Kudüs'ü İsrail'in başkenti yapma gayreti içerisindedir.
Bilinmelidir ki; böylesi fütursuzca girişimler, Kudüs ve çevresini huzursuzluk ve çatışma yurdu haline getirecektir. Bu tür kabul edilemez teşebbüsler, sağduyuya ve insanlığın vicdanına vurulan büyük bir darbedir. Huzuru, barışı ve güvenliği yok etmeye yönelik tehlikeli bir adımdır.

İnsanlık şiddet, zulüm, savaş ve göç gibi olumsuzluklar nedeniyle büyük acılar yaşamaktadır. Bütün bunlara ilaveten Kudüs'e yönelik basîret ve ferasetten uzak, insaf ve vicdandan mahrum bu teşebbüsler, sağduyu sahibi her insanı endişeye sevk etmiştir. Bütün bunlar karşısında her birimize düşen vazife, bu tür olumsuzluklara asla rıza göstermemektir. Dünyanın neresinde olursa olsun, kime karşı yapılırsa yapılsın, yanlışa ve haksızlığa boyun eğmemektir.
Şu bir gerçektir ki; bugün İslam coğrafyasının, kardeşlerimizin ve insanlığın mâruz kaldığı tüm felaket, zulüm ve mağduriyetlerden çıkaracağımız dersler vardır. Geliniz, bir an önce ümmet bilinciyle iman kardeşliğimizi pekiştirelim. Birbirimizin saygınlığını ve haklarını koruyalım. İçinde bulunduğumuz zorluklardan, acılardan, mahrumiyetlerden kurtulabilmek için her birimiz olanca gücümüzle çalışalım. İnancımızı, değerlerimizi yaşayalım ve gelecek nesillerimize öğretelim.

Kıymetli Kardeşlerim!
Aziz milletimiz, tarih boyunca Kudüs'le, Mescidi Aksâ ile ve Filistinli mazlum kardeşlerimizle gönül bağını hiçbir zaman koparmamıştır. Bundan sonra da koparmayacaktır. Bizler bu bilinçle bu Cuma vaktinde Rabbimize el açıp şöyle niyaz ediyoruz: Allah'ım! Bizi yeryüzündeki bütün mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğinde hisseden ve onlara yardım için maddî-manevî varlığını seferber eden samimî Müslümanlar eyle!
Bizi basîretsizlerden, ferasetsizlerden, vicdansızlardan, zâlimlerden yana eyleme!
Allah'ım! Kudüs'ü ve İslam beldelerini işgale yeltenenlere, ıslah adı altında ifsad edenlere ve barışı baltalayanlara fırsat verme!
Şu mübârek Cuma günü hürmetine dualarımızı kabul eyle Allah'ım!.



YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.

Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim TEKe TEKte..

KüLLî ŞEYy >ALLAHın NÛRu
İnKÂR-İkRÂR>TEVHiD TÛRu
ELEST İLe MaHŞER ->BURda
hER NEFes ->hERkeSin SÛru..

ZEVK 8114

KÛN feyeKÛN>gÖLge OYUNu ->KULLuğun MekÂN ZamÂNı
->KAPIsı Yok!. ->BACAsıYOk!.. ->BUra-sı ->İmtihÂN HANı
DOĞar BeBe.. ÖLür DeDe..
->HAKk’a >DUÂ EDe EDe..
YiNE CUMÂ CEM’indeyİZz.. ->Abd-ü-RABBı ->CÂN-CÂNÂNı!.


21.04.17 11:52
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..



BUra>BUrsam ->DİReğiyİZz
HALKa ->HAKkın GEReğiyİZz
KADRimİZ BİLen BULunmaZz
-->ReSÛLuLLAH YÜReği-yİZz!.
..sallallahu aleyhi vesellem..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

=>"Vakt"ımızı =>"RABB"ımızı!
BİLip=>BULup YAŞAmak AŞKk!
==>SECDE EDip =>=>BAŞ ımızı!
"KULu" OLup =>YAŞA!.mak AŞKk!.


ZEVK 8600

“GÜNEŞ-Le=>>IŞIğı =>BİZ”Lik =>NE AYNı ->NE GAYRıdır =>DOstt
ENÂ=>ALLAH! NAHNu=>ALLAH! =>BİZ BİR-İZ =>BERRü’L-BÂRİ-de
AL!.ıp<->VER!..diğimiz NEFes =>“HAKk-ın=>HAZIR HAYRı”dır DOstt
“CÂN =>CÂNÂN =>CEM’i =>CUM”mız =>CEM’de MOLLA FENÂRİ-de!.


15.12.17 12:49
brsbrsm..moLLa feNÂRicâmimizzdecemm…


SIRR-ı SubhÂN BİLmektir AŞKk
ARŞ-RAHMÂN BULmaktır>AŞKk
CÂNda=>CÂNÂN’ı=>YAŞA!.mak
HAKk’ın KULu OL!.maktır->AŞKk!.


Resim
FenarîninSELvisi..


not: Molla Fenari Câmisi, sEPetçi BaBanın secdeGÂhı idi. ufacık evciği hemen yanındadır.. Cuma Çıkışı Hacı Ramazan Efendi: “kimsiniz?” deyince.. “Hiçç.. Sepetçi Babaya gelirdim buralara da, Molla Fenari Câmisinde CUMA edeyim diye çekti içim!” dedim.. bir ahh çekti “Beyim benim komşumdu Sepetçi DeDe, cenazesine birileri geldi de, yanımda Medineye telefon açtı: “sEPetçi BaBa GÖÇtü Dua edelim!” dedi..” dedi..de…


zamAN ALgısı >insAN AKLının İŞi..
VAKTın YARatılması >HAKK’ın teCELLÎsi…



Resim

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---''"Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâraketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Böylece oraya geldiği zaman vadinin sağ tarafından, mübarek yerdeki ağaçtan nida edildi: "Ey Musâ! Muhakkak ki Ben, âlemlerin Rabbi ALLAH’ım. (Kasas 28/30)

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ
Resim---''"İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu ve ileynâ’l- masîru.: Muhakkak ki BİZ; BİZ diriltirİZ ve BİZ öldürürÜZ. Ve dönüş BİZE’dir. (Kaf 50/43)

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---''"Er rahmânu alâ’l- arşistevâ.: RAHMÂN, ARŞ’ın üzerine istiva etti. (TâHâ 20/5)

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---''"Ve mâ halaktu’l- cinne ve’l- inse illâ li ya'budûni.: BEN cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zâriyât 51/56)

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---''"Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n- nâsi resûlâ (resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden).: Sana iyilikten (hasenatdan) ne isabet ederse, işte o ALLAH’tandır. Ve sana kötülükten (seyyiattan) ne isabet ederse, o taktirde o, kendi NEFSindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve seni, insanlara RESÛL olarak gönderdik ve şâhid olarak ALLAH yeter. (Nisâ 4/79)




YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.


Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....


Resim

MOLLA FENÂRî CÂMİsi


MollaFenarî Mh. 12. Dilek Sk. (Fenerli Cd.) Osmangazi/Bursa.

Çelebi Sultan Mehmet döneminin bilgin ve kadılarından olan Molla Şemseddin Mehmet Fenarî (d. y.1350, Maveraünnehir - ö. 1430, Bursa) Din âlimi, bilim adamı, müderrris, birinci Osmanlı Devleti müftüsü/şeyhülislamı..

Asıl adı Şemsettin bin Hamza olan Molla Fenarî, Osmanlı Devletinin en büyük âlimlerinden olup, Osmanlı Devletinde ilk Şeyhülislâm olan zattır. Hicri 754 de Fenar adında bir köyde dünyaya gelen Molla Fenarî Hazretleri, Mevlânâ Alâedin Esved ve Şeyh Cemâlettin Aksarayî ile zamanında bulunan diğer büyük âlimlerden ilim okuduktan sonra tamamlamak için Mısıra gitmiş, Şeyh Kemâleddin Mevlânâ Ahmedi ve Hacı Paşaya talebelik etmiştir. Dini ilimlerde olduğu gibi Fizik, Matematik, diğer aklî ve naklî ilimlerde üstün bir dereceye geldikten sonra Anadolu’ya dönerek, Yıldırım Beyazid Han ve Çelebi Mehmed zamanlarında Bursa’da tedris ile meşgul olmuştur.
Adı ve şöhreti her tarafa duyulup Sultanlar, Kumandanlar ve Büyüklerin yanında hürmet ve itibar görmüştür. Çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Zühdü, takvâsı çok, tasavvufta payı vardır. Medine’de vefât eden Şahı Nakşibend‘in halifesi Muhammed Parisa‘nın cenâzesinde bulunmuştur. Molla Fenarî Hazretleri, Hicri 828 de Sultan İkinci Murat zamanında Şeyhülislam olmuştur. Altı sene fetvâ işlerini tam bir adaletle ve hakkaniyetle idare ederek, Devletin mühim islerinde kendisiyle istişare edilerek ilminden görüşünden istifade edilmiştir Bir ara gözleri görmez olmuş iken, açılınca şükür olarak Şam yoluyla hacca gitmiştir. Hacdan döndükten sonra Hicri 834 yılında vefat eylemiştir. Bursa’da bir câmi ve medrese yaptırmıştır.Vefatında onbin ciltten fazla kitap bırakmıştır.
Molla Fenarî Câmi 15. yüzyılın başında yaptırılmıştır.15 Mayıs 1969 da Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından ve halkın ve mahalli derneğin yardımıyla onarılmıştır.
Molla Fenarî Hazretleri‘nin Doğum tarihi 1350 olup Ölüm tarihi ise 1431 yada 1441 dir. Resimlere bakarsanız câminin kapı girişinde ki mermer de 1431 yazıyor ama kabrinde ki mermer de ise 1441 yazıyor, bu nasıl bir şeydir bilmiyorum. Kimse farketmiyor mu yine bilmiyorum…

Resim

Bursa merkez Osmangazi llçesi'nde aynı adla anılan yerde câmi. Bayezit I Yıldırım ve Mehmet I Çelebi ve Murat II dönemi devlet ve bilim adamlarından Molla Fenârî (b. bak.) tarafından, XV. yüzyıl başlarında yaptırılmıştır. 1855 depreminde büyük hasar gören câmi, 1969'da Vâkıflar Genel Müdürlüğü ve Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu'nun ortak girişimiyle onarılmış; son cemaat yeri, burada bulunan mezarlar bahçeye çıkarılmak sûretiyle genişletilmiştir. Günümüze câminin özgün yapısından yalnızca minâresinin bir bölümü ile güney duvarının bir bölümü kalmıştır.
Eski câminin temel kalıntılarından yararlanılarak yenilenmiş bulunan câmi, 15-30 X 6.70 metre boyutlarında dikdörtgen planlı olup; Bursa kemerli bir açıklığın birbirinden ayırdığı iki bölüm halindedir. Güney bölümü yuvarlak, kuzey bölümü çapraz tonoz örtülüdür. Girişi doğu cephesindendir. Altı altlık ve beş üstlük pencere ile iç aydınlanması sağlanmıştır. Kâzım Baykal'ın belirlemesine göre XVI. yüzyıl işi olan mihrab çinileri, daha sonra yenileriyle değiştirilmiştir.
Kuzeydoğu köşesine bitişik minâresinin sekizgen kaidesi, iki sıra taş ve tuğla ile örülmüştür. Silindirik gövdeye üçgenlerle geçişlidir.


Resim

Molla Fenarî Câmisinin Tarihçesi:
Bursa'nın güney yamaçlarında kendi adı ile anılan semtedir. Büyük bir avlu içinde bulunan câmiyi Yıldırım Bâyezid ile Çelebi Sultan Mehmed dönemi bilgin ve kadılardan olan Molla Şemsüddin Mehmed Fenâri XV. yüzyıl başlarında yaptırmıştır.
Devrin Şeyhülislâmı olan Molla Şemsüddin Mehmed Fenâri'nin kabri câminin bahçesinde bulunmaktadır.
838 H. (1434) yılında vefat etmiş, ayak ucundaki h. 845 / m. 1441.)
855 H. (1451), 866 H. (1461) tarihli mezarlar ise oğlu ve kızlarına aittir.
Arka bahçede selviler arasında tanınmış kişilerin mezarları bulunmaktadır. «Zübdetül-Vekayi Der Belde-i Celile-i Bursa» adlı “Bursa Tarihi”nin yazarı Raşid'in kabri de buradadır. Kabrinde:
Câminin karşısında bulunan Molla Fenâri Medresesi, bu gün bozularak ev haline dönüştürülmüştür.


Molla Fenarî Câmisinin Mimarisi:
Bugün eski duvarların temellerinden istifade edilerek moloztaşlarla örülmüş, güneydeki bölüm yuvarlak, kuzeydeki bölüm ise çapraz tonoz örtülüdür.
Beden duvarlarında bulunan 10 adet pencere ile içerinin aydınlığı sağlanmıştır. Yapı dıştan üzeri kiremitle örtülü olup iki sıra kirpi saçaklıdır. Taş ve tuğladan yapılmış duvar kalınlıkları 0,67-0,80 metre arasında değişiklik gösterir. Minâreye asıl ibadet yerinden, yuvarlak kemerli bir kapıdan çıkılır.
Sekizgen kaidesi, ikişer sıra taş ve tuğlalarla örülmüş, silindirik gövdeye geçiş üçgen yüzeylerle sağlanmıştır.


Molla Fenarî Câmisinin Planı:
Câmi 13,80x5,40 m. boyutlarında, dikdörtgen bir plana sahiptir. Dikdörtgen şeklindeki asıl ibâdet yerini, Bursa tipi kemer ikiye ayırmıştır.

Molla Fenarî Câmisinin Restorasyonları:
XIX. asırda meydana gelen depremde geniş ölçüde hasar görmüş, 1969 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından onarılmıştır.

Molla Fenarî Câmisinin Motifleri:
Kirpi saçağın altında tuğla ile yapılmış zincir motifi yer alır.

Molla Fenarî Câmisinin Minâresi:
Câmide halen orjinal bünyesinden sadece minârenin bir kısmı ve güney duvarında bir bölüm kalabilmiştir..


ResimnOt:
Osmanlı’dan günümüze kadar devam eden bir gelenek Bursa’da hâlâ yaşatılyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in doğum günü olarak kabul edilen Rebiul Evvel ayının 11. gecesi, dünyaya geldiği saat olan 03.00'te Molla Fenarî Câmisi’nde okunan mevlid-i şerif'e çok sayıda vatandaş katılmakta, Kur'an-ı Kerim ve salâvâtların okunup, program sabah namazına kardar devam ederken dâvetlilere geleneksel ikram olarak süt dağıtılmaktadır..



Resim
baŞ taŞında"muLLa feNari hazretleri"YAZmakta..

Molla Şemsüddin-i Fenari:
(d. y. 1350, Maveraünnehir - ö. 1430, Bursa)


Din alimi, bilim adamı, müderrris, Osmanlı Devletinin İLK şeyhülislamı/ müftüsü.
Molla Şemsüddin-i Fenari yaklaşık 1350 yıllarında Maveraunnehir'de doğmuş ve Anadolu'ya göçetmiştir.

Osmanlı Devletinin ilk şeyhülislâmı ve büyük velî. İsmi Muhammed olup, babasınınki Hamza'dır. Nisbeleri Rûmî ve Fenârî, lakabı Şemsüddîn'dir. 1350 (H.751) senesinde Maveraunnehir'de Fener köyünde doğdu. Bu köyde doğması veya babasının fenercilik sanatıyla meşgûliyetinden dolayı
"Fenârî" nisbetiyle meşhur oldu.

Babası Muhammed Hamza, zamânının büyük velîlerindendi. Molla Fenârî küçük yaşta babasından tasavvuf yolunu öğrenmeye başladı. Mevlânâ Alâüddîn Esved, Şeyh Cemâleddîn Aksarâyî, Şeyh Hamîdüddîn-i Kayserî'den ve zamânında bulunan diğer birçok büyük âlimden ders okudu. İlim tahsîli için Mısır'a gidip, orada bulunan meşhûr Hanefî fıkıh âlimi Kemâleddîn-i Bâbertî'den ilim öğrendi.

Molla Fenârî, İskender Târihi'ni nazm eden meşhur şâir Ahmedî ve tıpta Şifâ kitabının sâhibi tabîb Hacı Paşa ile birlikte, Mısır'da Ekmeleddîn-i Bâbertî'nin huzûrunda ders arkadaşı idiler. Bir gün bir velîyi ziyârete gitmişlerdi. Bu zât, onlara bakıp, Mevlânâ Ahmedî'ye;
"Sen, vaktini şiirde harcarsın." Hacı Paşaya; "Sen ömrünü tıpta harcarsın.", Molla Fenârî'ye ise; "Sen de, din ve dünyâ reisliğini, ilim ve takvâyı birlikte bulundurursun." buyurdu. Gerçekten de, bu zâtın buyurduğu gibi oldu. Din ilimleri yanında fizik, matematik ve astronomi de öğrenen Molla Fenârî, tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. İlim tahsîlini tamamladıktan sonra Anadolu'ya dönerek Bursa'ya yerleşti ve talebe yetiştirmeye başladı.

Molla Fenârî, bir ara Bursa'daki hizmetlerini bırakıp Konya'ya gitmişti. Karaman Beyi ona çok iltifat ve ihsânlarda bulundu. Ders okutması için ricâda bulundu. Orada da ders verip talebe yetiştirdi. Burada, Yâkub-i Asfâr ve Yâkûb-i Esved gibi zâtlar ondan istifâde edip, ilimde yüksek dereceye ulaştılar. Molla Fenârî, bu iki talebesiyle dâimâ iftihâr ederdi. Karaman Beyinin kızı Gül Hâtun ile evlenerek, iki oğlu, iki kızı oldu. Sonra Osmanlı Sultânının dâveti üzerine tekrar Bursa'ya geldi. Eski hizmetlerine devâm etti. İki oğlu da, kendisi gibi âlim olarak yetişti. Onlar da Bursa'da kâdılık yapmışlardır.

Molla Fenârî, uzun zaman Bursa'da kalan ve Somuncu Baba diye tanınan Hâmid-i Aksarâyî'den de ilim ve feyz aldı. Büyük bir velî ve yüksek âlimlerden olan Somuncu Baba, önceleri Bursa'da yaptırdığı fırında pişirdiği ekmekleri satarak geçinirdi. O sırada Molla Fenârî de Bursa'da kadılık yapıyordu.Somuncu Baba'nın ilimdeki ve velîlikteki üstünlüğünü bilenlerdendi. Sultan Yıldırım Bâyezîd, Niğbolu zaferinden sonra Bursa'da Ulu Câmiyi inşâ ettirmeye başlamıştı. İnşâat sırasında, câmide çalışan işçilerin ekmek ihtiyâcını Somuncu Baba karşılamıştı. Câminin inşâsı bittiğinde, açılış günü Cumâ hutbesini okumak üzere Pâdişâhın dâmâdı büyük âlim ve velî Seyyid Emîr Sultan hazretlerine vazife verilmişti. O gün orada, Molla Fenârî ile berâber büyük bir âlim topluluğu da vardı. Tam Cumâ vakti gelince, Emîr Sultan Hazretleri:
"Sultânım, zamânımızın büyüğü burada bulunurken, bizim hutbe okumamız edebe uygun değildir. Bu câmii şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık zât, şu kimsedir!" diyerek Somuncu Baba'yı işâret etti. Şöhretten son derece sakınan bu büyük velî, Pâdişâhın emri üzerine mimbere doğru yürüdü. Emîr Sultân'ın yanına gelince: "Ey Emîr'im! Niçin böyle yapıp, benim hâlimi ele verdiniz?" dedi. Emîr Sultan da: "Sizden daha üstün bir kimse göremediğim için böyle yaptım" cevâbını verdi. Cemâat hayret içinde kalmıştı. Somuncu Baba'nın okuyacağı hutbeyi merakla beklemeye başladılar. Mimbere çıkan Somuncu Baba, öyle güzel bir hutbe îrâd buyurdu ki, o zamana kadar cemâat böyle bir hutbeyi hiç kimseden dinlememişti. Hutbede: "Ulemâdan bâzısının, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrinde müşkilâtı bulunmaktadır. Onun için, bugünkü hutbemizde bu sûrenin tefsîrini yapalım." buyurdu. Fâtiha sûresinin 7 türlü tefsîrini yaptı. Bu konuda nice hikmetli sözler beyân eyledi. Herkes hayret içinde kaldı. Bursa'da onun büyüklüğünü anlamayan kalmamıştı. Başta kâdı Molla Fenârî: "Somuncu Baba, önce bizim bu sûrenin tefsîrindeki müşkilimizi halletti. O, bunun büyük bir kerâmetiydi. Çünkü, Fâtiha'nın birinci tefsîrini bütün cemâat anlamıştı. İkinci tefsîrini, cemâatin bir kısmı anladı. Üçüncüsünü anlayanlar çok azdı. Dördüncü ve sonraki tefsîrlerini, içimizde anlıyan yok gibiydi." demekten kendini alamamıştı.

Namazdan sonra hemen evine giden Somuncu Baba'yı ilk ziyâret eden Molla Fenârî oldu. Bu ziyâret sırasında ona:
"Efendim, bu günlerde Fâtiha sûresinin tefsîrini yapmak istiyordum. Fakat anlıyamadığım bâzı yerleri vardı. Bu hutbeniz ile, anlıyamadığım yerleri açıklamış oldunuz. Medresede, hizmetlerimizin karşılığında kazandığımız beş bin akçe paramız vardır. Helâl olmasında hiç şüpheniz olmasın. Kabûl buyurursanız, bunu size hediye etmek ve ayrıca sizin talebeniz olmakla şereflenmek istiyorum." deyince, Somuncu Baba ona teveccüh edip duâ eyledi. Molla Fenârî, çok feyz ve mârifetlere kavuştu. Yazdığı tefsîrlerinde bu ince mârifetleri beyân eyledi. Bir cild büyüklüğündeki Fâtiha Tefsîri, bu ince bilgilerle doludur.

Bu hâdiseden sonra büyüklüğü herkes tarafından anlaşılan Somuncu Baba:
"Sırrımız ifşâ oldu. Herkes bizi tanıdı." diyerek Bursa'dan ayrılmak istedi. Bir sabah erkenden, Gaves Paşa Medresesinden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıktı. Somuncu Baba'nın Bursa'yı terk etmekte olduğunu haber alan Molla Fenârî, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip, Bursa'da kalması için çok yalvardı, ricâlarda bulundu. Fakat, kabûl ettiremedi. Sonunda Bursalılara duâ etmesini taleb etti. Bu çınarın yanında Bursa'ya dönerek, feyizli ve bereketli bir şehir olması ve yeşil olarak kalması için duâ etti. Birbirine vedâ ederek ayrıldılar. "Duâ Çınarı" denilen bu ağaç, Bursa'nın Ankara yolu çıkışındadır.

1419 (H.822) yılında, ilk defâ Hicaz'a gidip hac yaptı. Hacdan dönerken, Mısır Sultânı Melik Müeyyid, Mısır'da kalarak ders vermesini ricâ etti. Bir müddet kalıp, ders okuttu. Birçok ulemâ ve evliyâ ile sohbet etmiş ve çeşitli meseleleri muhâsebe ve müzâkere etmişlerdir. Bu yolculuğu esnâsında Kudüs-i şerîfi de ziyâret etmişti. Çelebi Sultan Mehmed Hân dâvet edince, Bursa'ya geldi. Bu haccında Medîne-i münevverede iken, orada vefât eden büyük velî Şâh-ı Nakşibend'in halîfesi Muhammed Pârisâ'nın cenâze namazında bulundu.

1424 (H.828) yılında Sultan İkinci Murâd Hân, onu ilk şeyhülislâm olarak tâyin etti. Bu vazifeyi, adâlet ve hak üzere 6 sene yaptı. Devletin mühim işlerinde, sultanlar ve devlet adamları kendisiyle istişâre ederek, ilminden ve isâbetli görüşlerinden istifâde etmişlerdi. Ders okutması yanında, fetvâ işlerini ve Bursa kadılığını da yürüten Molla Fenârî, bir mahkeme esnâsında, sultan Yıldırım Bâyezîd Hânın şâhidliğini dahî kabûl etmemiştir. Şöyle ki: Mahkemede dâvâ konusu olan bir hâdisenin şâhidi olarak pâdişâhın da dinlenmesi îcâbetmişti. Kâdı Molla Fenârî, huzûrunda duruşmaya çıkan Pâdişâhın şehâdetini, İslâmiyetin aradığı şâhidlik şartlarından biri kendisinde bulunmadığı için red etmişti. O da, namazlarda Pâdişâhın cemâatte görülmemesiydi. Çünkü dînimizde, cemâat ile namaz kılmayı terk edenin mahkemedeki şâhidliği makbûl değildir. Bunun üzerine Yıldırım Bâyezîd Han hemen oturduğu sarayın yanına bir câmi inşâ ettirerek, beş vakit namazı, cemâati hiç terk etmeden kılmağa başladı.

Bursa'da müderrislik ve kâdılık yapan Molla Fenârî, kazzazlık (ipekçilik) yaparak da nafakasını temin etmeye çalıştı ve kazandığı paralar ile çok hayrât ve hasenâtta bulundu. Kale'de, Manastır mahallesinde ve Debbâglar semtinde olan mescidler ile, Pınarbaşı'ndaki Dâr-ül-hadîs, onun yaptırdığı eserlerdendir. Kudüs'te de bir medreseyi satın alıp, masraflarını, Anadolu'da yaptığı vakıfların gelirinden karşılamıştır. Vefâtında, çok para ve on binden çok kitap bıraktı.

1431 (H.834) senesi Receb ayında Bursa'da vefât etti. Kabri, Bursa'da Keşîş Dağı eteğinde, Maksem adı verilen semtte yaptırdığı mescidin yanındadır ve ziyâret edilmektedir. Kabri, Bursa'nın en yüksek semtinde bulunmaktadır. Câminin yanında bir de medresesi vardır. Ayrıca birçok hayır işleri de gerçekleştirmişti.

Molla Fenârî, Tasavvufta Zeyniyye tarîkatına mensûb idi. İpekçilikten çok iyi anladığından, kendisine yetecek kadar parayı sağlamak için bu işle uğraşır ve yiyeceği, giyeceği için lâzım olan parayı kendi emeği ile kazanırdı. Süslü elbiselerle dolaşmaktan hiç hoşlanmazdı. Gâyet mütevâzî giyinir, başında bir dolama ile dolaşırdı. Böyle giyinmesinin sebebini soranlara;
"Elimin kazancı, daha fazlasına yetmiyor." cevâbını verirdi.

Şeyh Zeynüddîn-i Hâfî hazretlerinin en büyük halîfesi Şeyh Abdüllatîf-i Makdisî, Anadolu'yu şereflendirdiğinde, Molla Fenârî onun gelişini parlak bir manzûme ve güzel bir şiirle kutlamıştı. Zeynüddîn-i Hâfî de, aynı bahr ve vezinde bir karşılık söyleyerek, pekçok övücü sözler yazmış ve Molla Fenârî'ye göndermişti.


Eserleri çok kıymetlidir. Başlıcaları şunlardır:
1) Ayn-ül-A'yân: Fâtiha sûresinin tefsîridir.
2) Füsûl-ül-Bedâyi' fî Usûl-iş-Şerâyi',
3) Îsâgûcî Şerhi: Mantık ilmine dâir, bir günde yazdığı çok kıymetli şerhtir. Îsâgûcî'ye yaptığı bu şerhi, mantık ilmini çok güzel açıklamaktadır. Buna, bir gün sabahleyin başlamış, güneş batarken bitirmiştir. Bu mantık kitabı, medreselerde uzun zaman ders kitabı olarak okutulmuştur. 1886 (H.1304) yılında İstanbul'da basılmıştır.
4) Enmûzecü'l-Ulûm: Yüze yakın ilme âit meseleyi ihtivâ eden ansiklopedik bir eserdir. Bu eser, oğlu Muhammed Şâh tarafından şerh olunmuştur.
5) Ferâiz-i Sirâciyye Şerhi,
6) Şerh-i Mevâkıb üzerine Ta'likât,
7) Esâs-üt-Tasrîf,
8) Esmâ'il-Fünûn,
9) Es'ile,
10) Risâletü Ricâl-il-Gayb,
11) Risâletün fî Menâkıb-iş-Şeyh Behâüddîn-i Nakşibendî,
12) Şerhu Usûl-il-Pezdevî,
13) Şerhu Telhîs-il-câmi' el-Kebîr: Fıkıh ilmine dâirdir.
14) Şerhu Telhîs-il-Miftâh: Me'ânî ilmine dâirdir.
15) Şerh-ur-Risâlet-il-Esîriyye fil-Mîzân,
16) Şerhu Fevâid-il-Gıyâsiyye: Me'ânî ve beyân ilimlerine dâirdir.
17) Şerhu Mukatta'ât.
18) Şerh-ul-Mevâkıb: Kelâm ilmine dâir bir eserdir.
19) Hâşiyetün alâ Şerh-ış-Şemsiyye: Seyyîd Şerîf Cürcânî'nin eserine yaptığı kıymetli bir hâşiyedir.
20) Hâşiyetün alâ Dav'ıl-Miftâh,
21) Şerh-ul-Misbâh: Nahiv ilmine dâirdir.
22) Hâşiyetün alâ Şerhây-is-Seyyid ves-Sa'd lil-Miftâh,
23) Uveysât-ül-Efkâr fî İhtiyâri ülil-Ebsâr: Aklî ilimlere dâir yazdığı bir eser olup, fen ilimlerinde zor problemlerin çözüm şekillerine karşı îtirâzları inceler.
24) Misbâh-ul-Uns, Beyn-el-Ma'kûl vel-Meşhûd fî Şerh-i Miftâh-i Gayb-il-Cem'i vel-Vücûd: Sadruddîn-i Konevî'nin Miftâh-ul-Gayb adındaki eserinin şerhidir.
25) Mukaddimet-üs-Salât.

Bunlardan başka birçok metinlere, şerh ve hâşiyeleri ve tâlikâtı var ise de, tedrîs, kâdılık ve müftîlik işleriyle meşgûliyeti, eserlerinin çoğunu temize çekmeye müsâade etmeyip, müsvedde hâlinde kalmıştır.

NAMAZINI BEN KILDIRAYIM

Büyük İslâm âlimi Mevlânâ Şemseddîn Fenârî'nin ömrünün sonlarına doğru gözlerine perde geldi. Göremez oldu. Sultanın vezîri olan Hacı İvâz Paşa bir konuda Molla Fenârî'ye kızmıştı. Gözleri görmez olunca, laf olsun diye; "Dilerim ki, o âmâ ihtiyârın namazını ben kıldırayım." demişti. Bu söz Molla Fenârî'nin kulağına ulaşınca; "Ol kimse câhildir. Cenâze namazını kıldırmayı beceremez. Cenâb-ı Hakk'ın kapısından ümîdim şudur ki, bana hemen şifâ buyurup, onu âmâ eyleye ve ben onun namazını edâ edeyim." dedi. Bir süre sonra, bir gece rüyâsında Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz; "Tâhâ sûresini tefsîr eyle!" diye buyurdukta; "Yüksek huzûrunuzda, Kur'ân-ı kerîmi tefsîr etmeye gücüm olmadığı gibi, gözlerim de görmüyor." demişti. Peygamberlerin tabîbi olan Resûlullah efendimiz mübârek hırkasından bir parça pamuk çıkarıp, mübârek tükrüğü ile ıslattıktan sonra gözleri üzerine koydu. Molla Fenârî uyanıp, pamuğu gözlerinin üstünde buldu, kaldırınca, görmeye başladı. Allahü teâlâya hamd ve şükretti. Pamuk ipliklerini saklayıp, öldüğü zaman gözleri üzerine konmasını vasiyet etti.Tam bu günlerde, vezîrin gözleri görmez oldu. Vezir bir süre sonra vefât etti ve cenâze namazını Molla Fenârî kıldırdı. Gözlerinin açılmasının bir şükrânesi olarak, 1429 (H.833) senesinde Şam yolu ile ikinci defâ hacca gitti. Bu esnâda Mısır'a ve Kudüs-i şerîfe de uğradı. Bir çok âlim ile sohbet edip onlardan istifâde etti.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim celle celâluhu

BUrası=>BURSA İhvÂNim
BÂZÂRın KURSA İhvÂNim
CeheNNemin CeNNet EDer
SÖZünde DURSA İhvÂNim!.


ZEVK 8613

DEM bU DEMin DOstun DEMi =>DEVR-i DEVRÂNda CEM’ Ettik!
SIRR-ı SuBHÂN-ın MAHREMi =>SEYR-i SEYRÂN-da CEM’ Ettik!
CÂNda =>CÂNÂN CUMÂ CEM’i =>CEVL-i CEVLÂNda CEM’ Ettik!
EMİR SULTÂN CÂMİmizde =>HAYR-i HAYRÂNda =>CEM’ Ettik!.


22.12.17 12:50
brsbrsm..emirsLtÂncumâCEMimizzmhmdkdrye..


EBDÂL EBRÂR AHYÂR NEHRi
ZAMÂNsız->AHRÂRLar DEHRi

=>SEKiz CeNNetin =>BÂZÂRı
=>BİZ BİR-İZ BELÂ BAŞ ŞEHRi!.


Resim


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet
İZZet-i İhsÂNınla LûTFet-CEM’ et CUMÂMIza İnşae ALLAH!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.



Resim

EMİR SULTAN kaddesallahu sırrahu.:


Emir Sultan kaddesallahu sırrahu, (1368 - 1430) Osmanlıların kuruluş devrinde Bursa'da yaşamış İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış düşünce adamı.
Hicri 770
(1368) yılında Buhara'da doğdu. 833 (1430) tarihinde Bursa'da vefât etti. Soyu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in torunu Hüseyin aleyhisselâm'a dayanır. İsmi, Muhammed bin Ali, lâkabı Şemsüddîn'dir. Ona, Buhara'da doğduğu için "Muhammed Buhârî", Seyyid olduğu için "Emîr Buhârî", Yıldırım Bayezid Hanın damadı olduktan sonra da "Emîr Sultan" denilmiştir.
Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundî Hatun'la evlenmiştir. 1430'da Bursa'da vefât etmiştir. Türbesi Emir Sultan Câmisi avlusu içindedir.



Resim

EMİR SULTAN CÂMisi.:

Emir Sultan Camii, Bursa'da, Yıldırım Bayezid'ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından kocası Emir Sultan adına, muhtemelen Çelebi Sultan Mehmed'in hükümdârlığı sırasında (1366 - 1429) inşâ ettirilmiştir.
Bursa'nın en önemli mimarî yapılarından olan Emir Sultan Câmii, Yıldırım ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Bursa'nın doğusunda aynı adı taşıyan mahallede
"Emir Sultan mezârlığı"nın yanında servi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Câmi ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Câmii 1795 yılında tamamıyla yıkılmış, 1804'te III. Selim câmiyi aynı plan üzerine yeniden kurmuştur. 1855 depreminde hasar gören câmi 19. yüzyıl zarfında tâmir edilerek harap olmaktan kurtarılmıştır.
Câmi sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minâresi vardır. Dikdörtgen biçiminde, ahşap kolonlar üzerinde sivri ve yatay kemerli ahşap revaklarla çevrili geniş avlusunun ortasında şadırvan, güneyde câmi, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Câmiinin içi gayet aydınlıktır. Kasnakta on iki, beden duvarlarında kırk adet büyük pencere vardır. İznik ve Bursa'da yapılmış dört köşe pencerelerin etrafı çok defa mukarnaslarla işlenmiş ve üstüne Rumî motiflerle süslü alınlıklar yerleştirilmiş olan Emir Sultan Câmii’nin mihrabı da, 17. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır..


Resim

AŞKuLLAH Azmim MURADım
>BURSA BÂZÂRı-n YAŞADım
>RASÛLULLAH RAVZÂsı-nda

KÂR-ü-BELÂ =>HAVZÂsı-nda
KuL İhvÂNi KITMÎR =>ADım!.


YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.
Resim


RASÛLuLLAH sallallahu aleyhi ve selleme, ÂLine-EHLine-ASHabına ve ÜMMetine es SeLÂM OLsun!..

37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (2)

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllü mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllü mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz MuhaMMed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)



Resim
Resim
Cevapla

“Mübarek Gün ve Geceler” sayfasına dön