1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

ÖN YARGI VE İSLAM

Gönderilme zamanı: 12 Eki 2008, 21:34
gönderen dost
ÖN YARGI VE İSLAM
Önyargı, insanın düşünce yetisini tek yöne kanalize eder. Önyargılı insan, saplandığı tek inancın dışında bir şey düşünemez. Siz onun, atadan, babadan, çevreden aldığı düşüncenin yanlışlığını ne kadar anlatsanız, bağlandığı şeylerin Kur'an'a ters olduğunu ne kadar kanıtlasanız, o yine saplantısında ısrar edip durur. Kur'an, Allah'ın verdiği düşünce yeteneğini kullanıp gerçeği görmeyen bu tür insanları, canlıların en şaşkını kabul etmektedir:
"Andolsun, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık ki kalbleri var, fakat onlarla anlamazlar; gözleri var, fakat onlarla görmezler; kulakları var, fakat onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapık... Ve işte gafiller onlardır!."
İşte Hz. Muhammed (s.a.v.) in mesajını bir türlü kabul etmeyen müşriklerin bu tutumu, onların önyargılarından kaynaklanıyordu. Bu önyargıları, onların akıllarını kapatan kılıf, basîretlerini örten perde oluvermiş, onları sağdan soldan, çepeçevre kapatıp dar düşüncenin içine hapsetmişti. Kur'an, bu gerçeği şu çekici söylemle anlatıyor:
Kur'an okuduğun zaman seninle, ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. Kablerine, onu anlamalarına engel olacak kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Kur'an'da yalnız Rabb'ini andığın zaman (tek Tanrı inancından hoşlanmadıkları için) arkalarına dönüp kaçarlar. (îsra: 50/45-46) İçlerinden seni dinleyenler vardır; fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne kılıflar, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. (Onlar) her mucizeyi görseler deyince ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar, o kafirler: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir" derler. (En'am: 55/25)
Kendisine Rabb'inin ayetleri hatırlatıldığı halde onlardan yüz çeviren ve ellerinin (yapıp) öne sürdügü(günahlarını, isyanları)nı unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri üzerine, onu anlamalarına engel olan örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koymuşuz. Onları doğru yola çagırsan da bu halde asla doğru yola gelmezler (çünkü gerçeğe basîretlerini kapamışlardır). (Kehf: 69/57)
A'raf: 39/179, îsra: 50/45-46, En'am: 55/25, Kehf: 69/57. ayetlerde Allah'ın, Peygamber'i dinlemeyen inançsızların kalblerinin üstüne perde çektiği, kulaklarına ağırlık koyduğu, Peygamberle onlar arasına gizli bir perde çektiği, bu yüzden Peygamber'in okuduğu Kur'an'ın gerçek manasını anlamayacakları, doğru yola gelmeyecekleri vurgulanmaktadır.
Aslında onların anlamalarını engelleyen gizli perdeler, gönüllerinin (anlayışlarının) üstüne konan kabuklar, kulaklarına vurulan ağırlıklar, müşriklerin kendi tutumlarından oluşan önyargılardır. İnkarlarında direnen müşrikler, Peygamber (s.a.v.)in çağrılarıyla alay ediyor, Kur'an'ı anlamak için değil, önyargı ile reddetmek için dinliyorlardı: "Dediler ki: 'Bizi çagırdığın şeye karşı kalblerimiz kılıflar içinde, kulaklarımızda bir ağırlık ve seninle bizim aramızda bir perde var. Sen (istediğini) yap, biz de (istediğimizi) yapıyoruz'." ayetinde belirtildiği üzere "Boş yere nefesini tüketme, senin çağrına karşı gönlümüz tıkalıdır, kulaklarımız sağırdır, seninle bizim aramızda perde vardır. Biz senin sözlerini dinlemez ve anlamayız" diyorlardı.
İşte bu ayetlerde onların bu inatçı, önyargılı ve alaylı sözlerine işaretle Kur'an'a karşı onların gönülleri ve kulakları, yani dinleyip anlama duyuları üzerinde perde bulunduğu belirtiliyor. Gönülleri ve kulakları üzerine konan perde, gerçekte kendi isteksizliklerinden önyargılarından oluşan psikolojik bir perdedir. İnsan bir sözü, bir konuyu anlamak için istek göstermezse anlayamaz. Bir öğrenci öğretmenin sözünü anlamak için kendisini hazırlamaz, öğretmen ders anlatırken onun aklı başka şeylerle meşgul olursa, öğretmen konuyu yüz kez yinelese o öğrenci yine bir şey anlayamaz. Konuyu anayabilmek için önce anlama isteği gerekir. İşte müşrikler bu isteği göstermiyorlardı Peygamber Kur'an okumağa başladıkça onlar başka şeyle meşgul oluyor, konuşuyor, gürültü ediyor. kesinlikle anlamak niyetiyle dinlemiyorlardı. Nitekim: İnkâr edenler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin, o(okunduğu)nda gürültü edin.. (böylece onun anlaşılmasına engel olun), belki ona galib gelirsiniz:
(başka türlü onunla başa çıkmanıza imkân yoktur) ayeti, onların bu davranışını anlatmaktadır.
İşte Peygamber'le onlar arasına çekilen gizli perde, gönüllerinin ve kulaklarının üzerine vurulan kılıflar, onların bu önyargılarından oluşan psikolojik perdelerdir. Bu durum, onların dinlemesine ve anlamasına engeldir. Bu psikolojik olay, o inatçıların kendi inatçı davranışlarından, önyargılarından meydana gelmekle beraber Allah'ın yasaları içinde oluşur. Onlar isteksizlik gösterince Allah'ın yasaları içerisinde o anlamazlık ve duymazlık hali meydana gelir. Bu hali yaratan da Allah'tır ama, bu yaratma, onlar'ın önyargılarına bağlıdır. Yani fiilin malzemesi, nedenleri, onların davranışlarıdır. Onlar isteksizlik gösterince AIIah'ın yasaları gereği, böyle bir hal oluşur. Bu hali yaratan AIIah'ın yasaları olmakla beraber, sebepleri kendi eylemleri olduğu için onlar kınanmaktadır. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak döner. Ona acı bir azabı müjdele. (Lokman: 57/7) ayeti de müşrik insanın bu psikolojik durumunu yansıtmaktadır.
Kehf: 69/57. ayette Allah'ın ayetleri kendisine hatırlatıldığı halde inanmayan yaptığı kötü işleri de unutan kimseden daha zalim (haksız) birinin olmadığı; öylelerinin olumsuz davranışları yüzünden Allah'ın, gönüllerine perdeler geçirdiği, kulaklarına da ağırlık vurduğu için hak sözü duyup anlamadıkları; Peygamber onları ne kadar hakka çağırsa doğru yola gelmeyecekleri belirtilmektedir.
İnkarda kararlılıkları, onların anlama ve gerçeği duyma yeteneklerini kapatmıştır. Bundan dolayı anlamazlar, duymazlar, yola gelmezler. Onları bu hale getiren, kendi davranışları, boş geleneklerin etkisinde oluşan saplantıları, önyargılarıdır.
('Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin? Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öç alırız.. Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde onları azaba uğratırız.); bizim onlara gücümüz yeter. Sen sana vahye dilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın. 0 (Kur'an) sana ve kavmine bir Zikir (uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahman'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız? (Zuhruf: 63/40-45)
Bu ayetlerde şeytanın iğvâsına, nefislerinin arzusuna kapılıp bir türlü Hakk'ın çağrısını kabul etmeyen müşriklerin önyargılı tutumlarına üzülen Peygamber (s.a.v.) tesellî ediliyor:
Sen hiç duymayan sağırlara söz işittiremezsin. Senin görevin, gerçeği duyurmaktır. Onların yola gelip gelmemesinden sen sorumlu değilsin. Biz ya seni onların arasından alıp götürdükten sonra onlardan öcümüzü alırız, ya da onları uyarmakta olduğumuz azabı sana gösteririz, sen henüz hayatta iken onları nasıl cezalandırdığımızı görürsün. Onları bir gün mutlaka cezalandıracağımızda kuşkun olmasın. Sen, sana vahye dilenlerin gereğini yap, senin yolun doğrudur. Bu Kur'an, hem senin, hem de kavmin için şan ve şereftir. Yahut sana da, kavmine de öğüttür. Siz, bununla sorumlusunuz.
Ayet, Kur'an'ın, gerek Peygamber(s.a.v.)in kendisi, gerek ilk kavmi olan Kureyş veya Araplar için bir şan ve şeref olduğunu, onların şan ve şereflerini yükselteceğini ifade ediyor. Gerçekten çok geçmeden Peygamber (s.a.v.)in şöhreti cihan ufuklarına yayılmış ve Kur'an, başta Araplar olmak üzere bütün İslam ümmeti için şan ve şeref olmuştur. Allah, Kur'an'a saygı gösteren milletlerin şanını yükseltmiştir. Bunun en son örneği de Kur'an sayesinde altı yüz yıl cihana hükmeden Osmanlı Devletidir.
Zuhruf: 45. ayette Kur'an'ın anlattığı tevhîd inancının, gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin temel öğretisi olduğu vurgulanmak üzere:
"Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahman'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?" buyur uluyor.
Bu ayette İbrahîm yolunda olduklarını iddia eden Araplara sataşma vardır: Kendilerini İbrahîm yolunda sanan Araplar, meleklere tapmalarının, Allah'ın dilemesiyle olduğunu, O dilemedikçe O'ndan başkasına tapmayacaklarını söylüyorlardı. İşte onlara böyle bir şeyin, hiçbir peygamberin dininde olmadığı belirtiliyor. İbrahîm, peygamberlerin atası ve önderidir. Onun dininde şirk olmaz. O insanlara Allah'a tapmalarını, O'na teslîm olmalarını emretmiştir. Peki, siz nasıl hem onun yolunda olduğunuzu iddia ediyor, hem de putlara tapıyorsunuz? Bu, olacak şey midir?
Kur'an'ın anlattığı tutumu sergileyen önyargılı insanlar, her zaman ve her toplumda vardır. İnsanı önyargılı yapan önce aileden, sonra okuldan, çevreden aldığı, temelde yanlış bilgiler, kültürlerdir. Bunu tecrübelerimizle yaşadık, gördük.
Yıllardardır çeşitli llahiyat Fakültelerinde lisans ve yüksek lisans dersleri okutuyoruz. Fakülte bitirmiş nice talebemiz oldu ki Tefsîre, Kur'an'ın temel konularına başladığımız zaman anlattıklarımıza itiraz yağmuru yağdırırlardı. Sorunu anlatırız, izah ederiz, yarım saat, bir saat dinlerler, verecekleri cevapları olmaz, sadece:
- Hocam, bu kadar alim, bu kadar bilim adamı bunları görmemiş mi?
Ama bir ay sonra itirazlar kısılır, gerçeğe teslim bayrağı çekilir.
Bir şehirde yalnız din bilgisi öğretmenlerinin katıldığı bir konferans verdim. Bizi mahcub edebilmek için bazı öğretmenler çeşitli sorular hazırlamışlardı. Dört saat konuları izah ettikten sora bir öğretmen dedi ki:
- Hocam, evet, söyledikleriniz doğru ama bizim şimdiye kadar öğrettiklerimiz ne olacak?
İşte biz yazılarımızla, damıtılmış bilgiyi, saf, arı duru İslamı insanlarımıza öğretmeğe, Allah'ın izniyle gönülleri "Kur'an Mesajı"yla aydınlatmağa çalışacağız.
Önce Kur'an'a göre İslamın ne anlama geldiğini izah etmek gerekir. Gelecek Makalede bunu yapmağa çalışacağız.
Süleyman ATEŞ

Gönderilme zamanı: 16 Şub 2009, 21:46
gönderen kuloglan
Efendim yazı aktarırken kimden olduğuna dikkat edelim, yazının sahibi naik maneviyat vsden önce kuru aklı ve onun keşfini(bilim) dinde öne almış biridir.