İYİ NİYET TEMİZ AMEL

İslamiyet'de İ'tikad, İbâdet, Ahlâk, İtâat Hükümleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

İYİ NİYET TEMİZ AMEL

Mesaj gönderen katre-iNur »

Hazreti İsa Aleyhisselam çok gülerdi , Yahya Aleyhisselem çok ağlardı.

Hazreti Yahya(a.s.), Hazreti İsa(a.s.)'a:
---"Sen Hakkın mekrinden emin olduğun için mi gülüyorsun böyle?" Diye sordu.

Hazreti İsa(a.s.):
---"Sen Hakk'ın zarif , latif ve garib lutuflarından haberin olmadığı için mi böyle ağlayıp duruyorsun hep?" Diye cevap verdi.

Bu manevi muhaverede hazır bulunan Allah dostlarından birine :
---"Bu ikisinden hangisinin makamı daha yüce? Ya da hangisinin hali daha isabetli?" Diye sordular.

O Allah dostu bu suale:
---"Bana iyi niyet besleyen daha üstündür." Hadis-i kudsisi ile cevap verdi:

"Ben kulumun zannettiği yerdeyim!"

(Fihi Mafih s.77)
Kullanıcı avatarı
ceylin
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 213
Kayıt: 15 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen ceylin »

Allah.c.c razı olsun kul kardeşim . . .


Her Şey Niyete Bağlı...

Her iyi işte, niyete dikkat etmelidir. İyi niyet olmadıkça, o işi yapmamalıdır. Çünkü her şey, niyetle kaim ve yine her şey niyete bağlıdır. Zira niyetsiz hiçbir şey olmaz. Herhangi bir kimse, yol levhalarına bakmadan otobanlara yanlış olarak girse ve ömür boyunca da gitse, bir yere varamaz, arzu ettiği yerin yanından bile geçemez. Onun için niyet, yol levhası gibidir. Yol levhası, bizi, arzu ettiğimiz yere götürür. Aslında bizi hedefimize götüren yol levhası değildir. Biz bakıyoruz ve gideceğimiz yere göre tercihimizi yapıyoruz ve gidiyoruz. İşte niyet de böyledir. İyi niyetle yaptığımız her iş, bizim için sevaptır.
Kötü niyetle yaptığımız her şey de, günahtır. Niyetsiz yapılanlar ise, ha var, ha yoktur. Bir kimsenin niyeti, kendi arzusuyla olmasa bile, mutlaka bu kimsenin kalbinde bir istikamet, bir hedef, bir niyet vardır. Başka türlü olması da, zaten düşünülemez. Bilâl bin Sa’d hazretleri buyurdu ki:
“Bir kimse Müslümânım dediği zaman Allahü teâlâ onun ameline bakmadan bırakmaz. Amel ettiği vakit şüphelilerden sakınmasına bakar. Verâ sâhibi olunca da niyetine bakar. Niyeti hâlis ise, artık diğer kusurlarını Allahü teâlâ düzeltir.”




Ameller, niyete göre...



Allahü teâlânın yasak ettikleri yani haramlar, günâhlar, niyetsiz veyâ iyi niyet ederek yapılırsa, günâh olmaktan çıkmaz. Peygamber efendimiz;
(Ameller, niyete göre iyi veyâ kötü olur) buyurmuşlardır. Buradaki amellerden maksat, tâatlar ve mubâhlardır. Bir kimse, birinin gönlünü almak için başkasını incitse veyâ başkasının malı ile sadaka verse, yâhut harâm para ile okul, câmi yaptırsa, bunlara sevap verilmez. Zulüm, günâh, iyi niyet ile işlenirse, yine günâh olur. Böyle işleri yapmamak sevâptır.

Tâatlar, niyetsiz veyâ Allah için niyet ederek yapılınca, sevap hâsıl olur. Sevap hâsıl olması ve Allah rızâsı için niyet etmek lâzım olan tâate, ibâdet etmek denir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri (kuddise sirruh) buyuruyor ki:
“Ey Allahü teâlânın yolunda bulunmak isteyenler! Eğer Allahü teâlâyı tanıdığınızı ve O’na tâzimde bulunduğunuzu söylüyorsanız, yalnız bulunduğunuz zamanlardaki Allahü teâlâya karşı tavrınıza bakınız. Yiyip içmenizde, yatıp kalkmanızda, konuşmanızda ve bütün işlerinizde vakitlerinizi Allahü teâlânın râzı olduğu ve beğendiği işlere sarf edebilirsiniz. Bunları, niyetlerinizi düzelterek yapabilirsiniz. Çünkü ameller niyetlere göredir. Bu bakımdan yemek yerken, su içerken lezzet almak için değil de, ibâdete kuvvet kazanmak, elde ettiği enerji ile daha iyi ibâdet edebilme niyetiyle yiyip içmelidir. Uykuyu, üzerindeki yorgunluk ve bıkkınlığı giderip, ibâdeti daha zinde ve rahat bir şekilde yapabilmek niyetiyle uyumalıdır. Diğer bütün işleri ve edindiği mesleği, helâl kazanmak niyetiyle yapmalıdır. Bütün yapılan bu işler, niyeti düzeltmek sûretiyle ibâdet olur. Bir insan hâlis niyetle yaptığı işler sebebiyle sevâba kavuşur. Bu sebeple kalp nûrlanır. Bu nûr, nefse sirâyet eder. O kimse mânevî kirlerden temizlenir. Artık elinde olmadan tâatları, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapar. Elinde olmadan ister istemez kötülüklerden sakınır.”

Riyâ ile ve hakkı bâtıl ile karıştırarak mevki sâhibi olmak câiz değildir. İyi niyyet ile olsa da, câiz değildir. Çünkü, harâmları ve mekrûhları, iyi niyyet ile de yapmak câiz değildir. Hattâ, bazı harâmların iyi niyyet ile yapılması, dahâ büyük günâh olur. Niyetin iyi olması, tâatlarda, ibâdetlerde faydalı olur



Saîd bin Müseyyib hazretleri buyuruyor ki:
“Dünyâyı toplayan bir kimsenin niyeti, dînini korumak, yakınlarına bakmak, ibâdet için kuvvet kazanmak değilse, onda hayır yoktur.”

İlmin kıymetli, şerefli olması, sâlih niyete bağlıdır. Çünkü ilmi, cehâletten ve nefsin hevâsından kurtulmak için öğrenmek lâzımdır.


Süfyân bin Uyeyne hazretleri buyuruyor ki:
“İlmi, dünyâ nîmetlerine kavuşmak için vâsıta yapmak niyeti ile öğrenen kimseye ilim öğretmeyiniz. Çünkü, onun Cehenneme gitmesine yardım etmiş olursunuz.”
Kulun niyeti Allah rızâsı olursa...



Ebû Abdullah Seczî hazretleri de; [/color]“İlmini, din bilgisini doğru ve sağlam öğrenmeyenin işi, ameli doğru ve sağlam olmaz. Ameli doğru olmayanın bedeni saf ve temiz olmaz ve kalbi temizlenmez. Kalbi temiz olmayanın da niyeti temiz, doğru olmaz” buyurmaktadır.

Sâbit bin Eslem hazretleri ise;
“Allahü teâlâ bize iyi niyeti ihsân etti. Çünkü faydalı ilim, insanı iyi niyet ve ihlâsa kavuşturur” buyurmuştur.

Ebû Abdullah Nibâcî hazretleri buyurdu ki:

“Mûsâ aleyhisselâm; ‘Yâ Rabbî! Ben seni nasıl bulurum?’ diye suâl etti. Cevâbında; ‘Niyetini düzelttiğin an beni bulursun’ buyuruldu.”

Netice olarak Ebû Süleymân Dârânî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Bütün işlerde, kulun niyeti Allahü teâlânın rızâsı olursa, o işin sonu mutlaka iyi olur.”
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: İYİ NİYET TEMİZ AMEL

Mesaj gönderen MINA »

Yarın sana kabirde sual ettiklerinde;

- Sen kimin için yaşadın, kimin yolunda yaşadın, kimin için öldün ?

Cevabını istediklerinde sen ne söyleyeceksin? Bu mühim olan bir sualdir. Cevabını da tedarik etmek gerekir. Bu dünyada keyfimiz için yaşarsak, öbür tarafta keyfimiz iyice kaçar. Bu dünyadayken sen Cenab-ı Allah'ın keyfine uyarsan, bu dünyadan ahirete aktarıldığın vakitte keyifli yaşarsın. Bu dünyada Cenab-ı Hakk'ın hoşnutluğunu arayan kimseye Allah, bu dünyadayken hoşnutluk verir. Ahirette de o kul hoşnut olur.

- Bu dünya hayatında kul ne zaman hoşnut olur?

Bu mühim bir noktadır, çünkü herkes bu hayattayken hoşnut yaşamak ister. Hiç kimse tedirgin bir hayat arzu etmez. Her kim bu dünyayı iyi geçirmek ister, hoşnut olabileceği bir hayat isterse buna vesile olan ne varsa onu bilmesi gerekir. Eğer sen bu dünyada hoşnut olarak bir hayat yaşamak istersen Cenab-ı Hakk'ı hoşnut etmeye çalış. Sen Cenab-ı Hakk'ı ne kadar hoşnut etmeye gayret edersen, Cenab-ı Hakk da seni hoşnut edecek esbabı halk eder.

Her ne tarafa dönersen hoşnut olacağın bir şey bulursun. Kalbini ferah edecek bir şeyle karşılaşırsın. Ama sen Cenab-ı Allah'ın hoşnutluğunu düşünmezsen her ne tarafa dönersen sana bir süngü takılır. Oku çekip bir mızraktan seni dürlerler. Bu çok kolaydır. Söylemesi de kolay, bilmesi de kolaydır. Lakin tatbikatında biz çok ihmalkarız. Cenab-ı Allah'ı hoşnut etmeye koştur. O zaman bütün Alem seni hoşnut etmek için seferber kılınır. Sen gözünü açtığın andan itibaren niyet et;

- Ya Rabbi, bu gün benim niyetim seni darıltmamaktır.

Aklı başında bir talebe, kendi hocasını veya müdürünü darıltmayı istemez. Bir memur hiçbir gün; "Ben amirimi, müdürümü darıltayım" diye aklından geçirmez. Hiçbir asker üstünü darıltıp, öfkelendirmek istemez. Hiçbir kadın kocasını darıltıp, öfkelendirmek istemez.

Yine helal süt emmiş, helal lokma ile yetişmiş bir evlat anasını, babasını darıltıp gücendirmek, öfkelendirmek istemez. Gerek çocuğun, gerek memurun, gerek işçinin, gerek öğrencinin menfaati, çıkarı, üstlerinin kendisini saymasında, onlara kendini sevdirmekle onların hoşnutluğunu kazanmasıyla olur. Bunda şüphe yoktur. Peki sen insan olarak niçin Cenab-ı Allah'ı hoşnut etmeyi düşünmezsin veya niyet etmezsin?

- Nasıl hoşnut ederiz?

- İşte ediyoruz ya!


Hoşnut etmenin yolları da var.

Hoşnut ettiğin vakitte onun alametleri de vardır.

Cenab-ı Hakk'ı hoşnut etmenin yolları; Allah'ın insanın vücuduna emanet etmiş olduğu ve teslim etmiş olduğu üçyüzaltmış azası vardır. Sen Cenab-ı Allah'ı hoşnut etmek istersen, sana vermiş olduğu azalarına, nasıl ki bir çoban sürüsüne mukayyet olur, göz kulak olur, kurttan canavardan saklar gözetirse o şekilde dikkat etmesi gerekir.

Onun gibi Cenab-ı Hakk'ın sana vermiş olduğu azaları şeytana kaptırmadan ve şeytanın eline teslim etmeden gözetmektir. Hiç gözlerimizi şeytanın elinden aldığımız var mı? Dilimizi şeytanın elinden elimize aldığımız var mı? Kulaklarımızı şeytanın elinden aldığımız var mı? Ellerimizi, ayaklarımızı, karnımızı, bütün azalarımızı şeytanın elinden aldığımız var mı? Sanki ortaklık yapmışız, ortaklığımız varmış gibi. Zürriyet için karı koca şeytanı yanlarından uzaklaştırmayı düşünmeden, uzaklaştıracağı duayı okumadan, hayvana atlaması gibi atladığı vakitte, onların zürriyetine ortak olması için şeytana izin var. Şeytan tohumunu o erkekten evvel atar. Çıkan çocuklar onun için şeytan olur. Anneye babaya, devlete, millete asi olur. İnsanlığa bela olur. Onun için bütün azalarına sahip olman gerekir. Allah (c.c.);

- Bu azaları Ben sana teslim ettim, sağ selamet verdim, emanetimdir. Başkasının eline, özellikle düşmanımın, cümle enbiyaların, cümle evliyaların düşmanı, sizin, insanların, müminlerin düşmanı şeytana bırakmayacaksın.

Emir bu. Emri bıraktığın zaman hain olursun. Hıyanetin büyüğü budur. Allah'a karşı hıyanet en büyük hainliktir. Bir kimse Allah'a karşı hain oldu mu kullara karşı hain olmaz mı? O kimse herkese hain olur. Demek ki ilk emaneti gözeteceğimiz Cenab-ı Hakk'tır sonra Cenab-ı Hakk'ın nasıl bizden hoşnut olacağıdır. Sen Cenab-ı Hakk'ı hoşnut etmediğin vakitte, Cenab-ı Allah seni nasıl hoşnut olacağın bir vasatta buldurur? Yani sen hayattan nasıl hoşnut olursun? Olamazsın. Sen emaneti gözettiğin derecede, dikkat ettiğin derecede hoşnut olacaksın.

- Alameti nedir?

Eğer Cenab-ı Allah senden razı olmuşsa ‘o gün’ belli olur. Allah'ın senden razı olduğuna karşı alametini tecrübe edebilmen için söylersek;

-Acaba bugünkü günde Cenab-ı Hakk'ı hoşnut ettim mi, etmedim mi?

Dersen, dinde her şeyi belli eden, ölçen, döken bir usul vardır. Eğer sen bugün Cenab-ı Allah'ı memnun ettim mi diye merak ediyorsan: Yatsı namazından sonra yeniden abdest al, taharet üzere ol, iki rekat namaz kıl. Eğer namaz borcun varsa, niyet edip;

- İki rekat geçmiş sabah namazına

Diyerekten onu kıl. Sonra elini aç, Cenab-ı Allah'a münacat et. Ayağa kalk, kıyam el, kıbleye karşı teveccüh et. Kıbleye yüzünü çevir;

- Ya Rabbi, bizim yüzümüzü ne dünyada ne kabirde kıbleden çevirme

Diye niyaz et. Çok kimseleri biz kıbleye doğru çeviririz de çoğu kıblede kalmaz.



Beyazıt-ı Bestami hazretlerinin huzuruna bir nebbaş (kefen soyucu) gelmiş;

- Tövbe edeceğim, bana yol var mı?

Demiş, Beyazıt-ı Bestami hazretleri;

- Hay hay, tövbe kapısı açıktır

- Öyleyse bana tövbeyi telkin edin

Sultan tövbeyi telkin edip talim etlikten sonra;

- Sen bunca zamandır kabir açarsın, kefen soyarsın, ibadullahı kefensiz yatırırsın, ne gördün?

- Şimdiye kadar ben bin kabir açtım, bin kefen soydum

- O kabri açtığın vakitte ne gördün, neye şahit oldun?

- Ey sultan, iki kişinin dışında hepsinin yüzünü kıbleden döndürülmüş buldum.

İki kişiyi kıbleye karşı yatırıldıkları gibi bulmuş, ötekilerin hepsini melaike başka tarafa çevirmiş. Kıbleden döndürülen adamın işi zordur.



Sen gece vakti, dünyanın işini bitirdikten sonra iki rekat namazı kılıp kıyam edip, kıbleye karşı durup;

- Ya Rabbi, bizim yüzümüzü ne dünyada ne kabirde kıbleden döndürme, ben yüzümü yerlerin ve göklerin yaratıcısına döndürdüm,

Diyerek, İbrahim peygamberin münacatını okuyup, onu bilmezse, üç kelime-i Şahadet getirecektir. Sonra ayakta yetmiş kere "Estağfirullah" diyecektir.

* ne kadar noksan amelimiz varsa tamamlamak için,

* ne kadar eğri işimiz varsa doğrultmak için,

* ne kadar kötü niyetimiz varsa güzel niyetlere döndürmek için


ve bizi günahlardan paklamak niyetiyle yetmiş kere istiğfar edilecektir. Kıbleye bakarak huzur içinde istiğfar edersin. Ondan sonra yüz defa Peygamber Efendimize salavat;

"Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin vessellim"

Bunu Efendimize, cümle evliyalara ve enbiyalara hediye edip Fatiha-i şerifeyi okuduktan sonra olduğun yerde;

- Şu anda huzur-u Rabbil Aleminde duruyorum, Cenab-ı Hak beni görüyor, Cenab-ı Hak beni işitiyor, Cenab-ı Hak bana bakıyor

Diyerek üç-beş dakika otur. O şeref makamıdır. Allah ile olduğun lahzalardır.

Şeref alırsın, nur alırsın. İşte o zaman senin kalbine bir serinlik, bir hoşnutluk, bir ferah, bir genişlik geldiyse bil ki Cenab-ı Allah hizmetini kabul edip hoşnut olmuştur. Rahat yat. Ruhun kabz olursa makamın Cenneti Ala'dır. Buna dikkat edelim. Günler boyuna dürülüp, derlenip toplanmakta, haftalar, aylar, dürülmekle, devrilmekte, yıllar yine toplanmakta, kıyamet yaklaşmaktadır. Allah'ın divanına ya bir sabah, ya da bir akşam çağrılacağız.

Madem ki inanmışız, Allah'ın hoşnutluğu ile Onun huzuruna gitmeye gayret edelim. Cenab-ı Hakk'ı darıltmış olarak huzuruna gitmekten Allah bizi saklasın.

el-Fatiha

Hazret-i Şeyh Muhammed Nazım Kıbrısi el-HAQQANİ
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Fıkıh ~ İlmihal ~ Hukuk ~ Akaid◄” sayfasına dön