BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Mescid-i Nebeviyi kuşatan diğer mescidleri gördüm. Gamame Mescidi; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin Bayram Namazlarını kıldırdığı mescid. Hemen yanında Ebubekir Mescid-i; Hz Ebu Bekir radiyallahu anhanın halifelik döneminde bayram namazlarını kıldırdığı mescid, hemen yanında Hz. Ali Keremullahi veche mescidi. Halifelik döneminde bayram namazlarını kıldırdıkları mescidler. Ne büyük edep ki, her birisi edeben bayram namazlarını hemen yanında kıldırmış ama aynı yerde İmam olarak durmamış. Ayrı manalar gizlidir herhalde. Hayranlıkla mescidleri izliyorum. En büyük gülün etrafındaki gonca güller gibi diğer mescidler.... HAYYY Allah razı olsun mana erenlerinden...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Medine de Osmanlı hatırası Medine Tren Garına gittik. Osmanlının hasta adam diye batılılarca nitelendirdiği zamanlarda yaptırılan ve hiç yardım alınmadan bitirilen Hicaz demiryolları, İstanbul Haydarpaşa Tren Garından binildiğinde Medine Tren Garına kadar gelinebilecek şekilde hizmete açılmış ve bir süre hizmet vermişti. Hicaz demiryolları yapılırken Medine'ye gelince, rayların altına keçe döşenmiş ki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz rahatsız olmasın diye. Ecdad Edebe çok önem vermiş, Edeble Edeblenmiş şükür.
İngilizler döneminde ise; her ray demirine bir İngiliz altını verilerek hicaz demiryolları Suudi Arabistanda 630 km alanda sökülmüş ve halen kullanılamaz durumdadır. Türkiye, Suriye ve Ürdünde hicaz demiryolu kullanılmaktadır.

Medine Müzesine gittik. Bizim buradaki müzeler gibi değil. Duvarlarda ışıklı çok büyük resimler. Özellikle Mescid-i Nebevinin resmi beni büyüledi. Medinenin minyatürünü yapmışlar. Çok güzeldi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin yaşadığı tarihi olaylar ve yerlerle ilgili resimleri de yayınlıyorlardı.

Medine müzesinin hemen yanında Küba Mescidine gittik. Şuan çok büyük olan Küba Mescidi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz zamanında nasıldı bilemiyorum. Aynen Mescid-i Nebevideki gibi hafız yetiştiren hocaları gördüm. İzin isteyerek resimlerini çektim. Küba Mescidinde bir nokta var ki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin kokusunu birebir duyabiliyorsunuz. Hamd olsun duyduk şükür.

KUBA' MESCİDİ
Rasulullah Efendimiz Muhammed Mustafa,(S.A.V.) nübüvvetin ondördüncü yılında -Hicretin birinci yılı- Rabiulevvel ayının 8. günü Pazartesi günü Medine-i Münevvreye teşrif ettiler. Bu gün miladi tarih itibariyle, 23 eylül 622 yılına tesadüf eder. Rafakatinde Hz. Ebu Bekr olan Rasulullah Efendimiz, Medineye girmeden önce Kuba'ya geldiler. Kuba Medinenin güneyinde, üç mil uzaklıkta hurma ve üzüm bahçeleriyle çevrili küçük bir köy idi. Bu gün Medine merkezine yakın bir mahalle halini almıştır.
Medinedeki müslümanlar Peygamber Efendimizi,heyecan coşku ve sevgiyle karşılamışlar, kasideler terennüm etmişlerdir.
Mescidin batısında, bir hurma ağacının altında bir süre istirahat ettikten sonra, Hidm oğlu Külsüm'ün evine misafir oldular. Daha önce Medine'ye eden müslümanlar Kubada Avf'ın oğlu olan Amr'ın oğullarının yanında ikamet ederlerdi.
Rasulullah Efendimizin, İslâm'ı yayması ve ahkamını beyan etmesi için vazifelendirdiği, Allah yolunda gözünü kırpmadan herşeyini feda eden ve nihayet uhud harbinde şehid düşen, büyüksahabi Mus'ab bin Umeyr, Medineye daha önce hicret eden Müslümanlara, kuba mescidinin inşaa edildiği yerde cemaatla namaz kıldırırdı.
Rasulullah Efendimiz, aynı yeri daha da genişleterek ashabiyle beraber Kuba Mescidini inşa ettiler. Kıble tarafına taşlar dizildi ve bu şekilde çok basit bir mescid haline geldi.
Fakat bu basit mescid, öyle bir mesciddir ki hakkında Kur'an-ı Kerimde ayet nazil oldu. Bu ayet artık kıyamete kadar okunacak ve bu mescid yâd edilecektir. Ayetin meâli şöyledir: (İlk günden takva üzerine kurulan mescid, elbette namaz kılmana daha uygundur. Orada temizlenmeyi seven erkekler vardır.) Tevbe 108
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bu mescidde bir namaz kılana bir umre sevabı verileceğini hadisi şeriflerinde müjdelemiştir. Bunlardan biri şöyledir: (Kim evinde temizlenir-yani gusleder veya abdest alır- sonra Kuba Mescidine gelir ve orada namaz kılarsa, onun için bir umre sevabı vardır.)

İmam-ı Malik Radıyallahu anh, bu mescidde kılınan namazın değerini şu sözleriyle ifade etti. (Sübhanellah, Kuba Mescidinin hakkı ne büyüktür. Bir aylık uzak mesafede dahi olsa kendisine gidilmeye layık idi. Kim Kuba Mescidinde dört rekat namaz kılmak niyetiyle evinden çıkar ve namazı kılarsa, Allah onu evine umre sevabı ile döndürür.)
Hz. Peygamber (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır. (Hiç bir ameli küçük görme, zira Allahın rızası hangisindedir bilmezsin.)
Peygamber Efendimiz, her cumartesi, zaman zaman da pazartesi günleri, Kuba Mescidine gider, namaz kılardı.
Kuba Mescidi bir çok defa, halifeler ve sultanlar tarafından yenilenmiş ve tamir edilmiştir. Mescid , Suudi hükümeti tarafından tamamen yıkılıp yeniden yapılmış, büyük bir mescid olmuştur.alıntı

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Medine'de Uhud Dağına gittik. Uhud Savaşının yaşandığı alanlar düzlük haline gelmiş. Okçular tepesi küçük bir tepe gibi kalmış. Uhud Savaşında Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin, 50 okçuyu Abdullah b. Cübeyir komutasında okçular tepesinde yerleştirdiği, ne olursa olsun oradan inmemeleri gerektiğini emrettiği ve neticesinde savaş kazanılıyor diyerek okçular tepesinde bulunan okçuların büyük bir kısmının bulunduğu yeri terk etmesi neticesinde uhud savaşı kaybedilmişti. Okçular tepesine çıktım. Uhud vadisini seyrettim. Uhud Dağını seyrettim. Uhud şehitlerini hüzünle yad ettim. O kadar yoğun bir mana dolu ki Uhud şehitliği.
Medine de tanıştığımız Yakup abinin arabasıyla özel olarak gittiğimiz Uhud'da Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizi şehit etmek için müşrikler olanca gücüyle saldırırken miğferinin yüzüne batarak dişinin kırıldığı yere gittim. Şuan mahalle arasında kalmış. Hemen yanında küçük bir kaya oyuğu var orada da dinlendirildiği yer. Yaralandığı yerde sahabeler arasına alarak korumaya çalıştığı yere, Osmanlı küçük bir türbe yapmış ancak şu an harabe, atıl durumda olan bu yer çöplük vari bir halde gördüm. Bu yerde öyle bir nokta vardı ki O kadar yoğun Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin kokusu kokuyordu ki hayranlıkla bakakaldım. Çünkü öyle bir yere bir kamyon esans dökseniz güzel kokutamazsınız bu kadar atıl bir yer olmasına rağmen her yer kendi şahitliğini sunarken Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin kokusuyla işaretlenmekte olduğunu gördüm. Eşya, madde öyle bir şehadetlik gösteriyor ki anlatamıyorum. Mana da bizlerde inşallah aynı şehadeti göstererek Huzur-u Rasulullah zevkine ereriz. (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)



UHUD SAVAŞI

(H. 3/M. 625)



Hicret'in üçüncü yılında Uhud
dağı civarında müşriklerle yapılan savaş.

Uhud savaşından önce Kureyş'in öfkesi
kabarmış, kin ve intikam duyguları artmıştı.
Bedir'de yakınlarını kaybeden Utbe kızı Hind
".. Muhammed'le arkadaşlarından öç almadıkça içim
rahatlamayacak, Muhammed'le savaş yapmadıkça koku sürünmek
bana haram olsun. Sevdiklerimin intikamının
alındığını gözümle görmedikçe bana sevinmek
yok!" diyordu. Ebu Süfyan ve başkaları da buna benzer
şekilde and vermişlerdi. Ebu Süfyan'ın yürüttüğü
kervanın malları Daru'n-nedve'de topluca durmaktaydı. Müşriklerin
ileri gelenleri, herkese katılma payını verdikten sonra
geri kalan kâr ile güçlü bir ordu hazırlanmasına karar
verdiler. Onlara göre Müslümanlar Kureyş büyüklerini öldürmüşlerdi,
onların intikamını almak gerekliydi. Bedir'de
yakınları öldürtücüler karalar giyinmiş vaziyette
kabileler arasında dolaşıyor, şairler mersiyeler söyleyerek
Araplar savaşâ teşvik ediyorlardı.

Putperest Kureyşliler Mekke
dışındaki Arap kabilelerinin de katılmasıyla 3000
kişilik bir askerî kuvvet hazırladılar. Bu kuvvette 700
zırhlı, 200 atlı süvari, 3000 deve vardı.
Aralarında, başta Ebu Süfyan'ın karısı Hind
olduğu halde 14 tane de kadın vardı. Bedir'de
babasını ve öteki yakınlarından
bazılarını kaybetmiş olan Hind'in kalbini iğrenç
bir intikam duygusu bürümüştü. Amcası Abbas (r.a) Hz.
Muhammed (s.a.s)'i çok severdi. Bu sebeple bir mektup yazarak Kureyş'in
savaş hazırlıklarını yeğenine bildirdi.
Peygamberimiz (s.a.s) amcasından gelen mektubu okuttu ve mektupta
bildirilen haberi gizli tutarak keşifçiler gönderdi. Keşifçilerin
getirdiği haberler mektupta amcasının bildirdiklerine aynen
uyuyordu. Düşman büyük bir ordu hazırlamıştı
ve Medine'ye doğru ilerliyordu.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) bir savaş
meclisi kurarak meseleyi ayrıntılı olarak ashabıyla görüştü.
Resulullah (s.a.s) düşmanı şehrin dışında
karşılamayıp şehri içerden savunmak görüşündeydi.
Fakat özellikle Bedir savaşına katılan gaziler
hakkında nazil olan övücü ayetlerin etkisinde kalan gençler, düşmanın
dışarıda karşılanmasından yana idiler. Düşmanla
bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı:

Resulullah (s.a.s) ashabın isteklerini
kırmayarak düşmanı karşılamak üzere kılıcını
kuşandı, zırhını giydi. Münafıkların
reisi Abdullah b. Ubey b. Selül şehrin içinde kalınarak
savunma yapılmadığını bahane ederek 300
kişilik kuvvetini geri çekti. Gayesi savaşmak değildi. Müslümanları
düşman karşısında güçsüz bırakmak istiyordu.
Böylece Müslüman ordusunun mevcudu 1000'den 700'e düşmüş
bulunuyordu.

İslâm Ordusunun Harp Alanına Hareketi

Düşman, Medine'nin yegane açık sahası
olan kısımdan içeriye sızarak karargâhını Uhud
dağının Medine'ye bakan eteklerinde kurmuştu.
Resulullah (s.a.s) 700 Müslümanla Cumartesi sabahı Uhud
dağına ulaştı. Sırtını dağa
vererek karşıdaki çorak arazide yer tutan düşmana
karşı saf tuttu. Düşmanın düşüncesi Müslüman
ordusunu mağlub ettikten sonra şehri yağmalamaktı.
Bunun için Medine'nin yakınında Uhud önleri savaş
sahası seçilmişti.

Resulullah (s.a.s) Bedir'de olduğu gibi bu
savaşta da İslâm ordusunu savaş düzenine göre yerli
yerine yerleştirdi, düşmanın sızabileceği,
kuşatma yapabileceği geçit ve gedikleri de okçularla korudu ve
özellikle ordunun sol tarafındaki dağın vadisini beklemek
üzere Abdullah b. Cübeyr kumandası altında elli kişilik,
okçu birliğini bıraktı ve "Düşman yense de,
yenilse de kesinlikle yerlerinizden ayrılmayınız. "
diye tembihte bulundu.

11 Şevval 3 (27 Mart 625) Cumartesi günü savaş
teke tek vuruşmalarla başladı; Hz. Ali, Hz. Hamza ve öteki
İslâm savaşçıları hasımlarını
öldürdüler. Sonra savaş kızıştı. Resulullah (s.a.s)
almış olduğu askerî tedbirler ve uygulamış
olduğu planlar sayesinde ilk safhada Müslümanlar galip geldiler.

Hz. Hamza'nın şehid edilmesi

Resulullah (s.a.s)'in amcası Hz. Hamza kükremiş
bir arslan gibi düşmana kılıç sallayarak ilerliyor, hasımlarını
kırıp geçiriyordu. Diğer Müslümanlar da ellerinden gelen
çâbayı gösteriyorlardı. Düşmanlar da olanca
gayretleriyle kılıca sarılmalarına rağmen bozguna
uğramaktan kendilerini kurtaramadılar. Tef çalarak askerlere
moral veren düşman kadınları bile korku içinde dağ
yamacına tırmanmaya, kaçmaya başladı. Bununla beraber
henüz kesin netice alınmış değildi; düşmanın
hızlı bir şekilde takibi ve dönmeyeceği bir noktaya
kadar kovalanması gerekiyordu. Halbuki bu inceliği ve harp usulünün
bu yönünü bir an unutarak gaflete düşen ve dünyalığa
meyleden Müslümanlar kılıçlarını bırakıp
ganimet toplamaya koyulmuşlardı. Ordunun gerisindeki vadiyi
bekleyen elli okçu da kumandanlarının ısrarlarına
rağmen Resulullah (s.a.s)'in kesin emrini unutarak
"Kardeşlerimiz üstün geldi, biz niye bekleyelim" diyerek
yerlerinden ayrıldılar, ganimet toplamaya giriştiler.

İşte bu sırada böyle bir anı gözetlemekte
olan 200 kişilik düşman süvari birliği komutanı
Halid b. Velid az sayıdaki İslâm okçusunun kaldığı
geçidi rahatça ele geçirerek İslâm ordusunu arkasından
vurmaya başladı. Bunu gören müşrikler geri döndüler ve
yeniden hızlı bir saldırıya giriştiler. Böylece
Müslümanlar iki ateş arasında kaldılar, üstünlüğü
sağlamışken dünyalığa dalmaları ve
Peygamber'in emrini çiğnemeleri yüzünden zor durumlara düştüler.
İşte bu safhada Hazma (r.a) Ebu Süfyan'ın karısı
Hind'in kölesi Vahşi tarafından mızrakla vurularak
şehid edildi. Resulullah (s.a.s)'in Hicretten evvel Medine'ye tayüz
ettiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr (r.a) de bu esnada
şehid düşenler arasındaydı. Mus'ab (r.a) sima
itibariyle Resulullah'a benzediğinden şehit düştüğünde,
onu şehit eden kimse Resulullah (s.a.s)'i öldürdüğünü haykırıyordu.
Bu durum Müslümanların daha da dağılmasına sebep
oldu. Ancak kısa zaman sonra Resulullah (s.a.s)'in sağ
olduğu anlaşıldı. Uhud dağının hemen
eteklerinde bulunan Resulullah(s.a.s)'in çevresi büyük çarpışmalara
sahne oldu. Müslümanlar onun etrafında dönüyorlar gerektiğinde
kollarını, bacaklarını kalkan yerine
kullanıyorlardı, Hz. Talha bu yolda kolunu kaybetmişti.
Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'a ise Resulullah ok veriyor ve: "Anam babam
fedâ ol sun, at yâ Sa'd" diyor; oklarının isabet etmesi için
Allah'a dua ediyordu. Müşrikler Resulullah (s.a.s)'ı öldürmek
için hücum ettikçe Müslümanlar onun çevresinde giderek çoğalmışlar
ve çetin bir savunma hattı kurmuşlardı. Düşman bu
hattı yaramayacağını anlayınca geriye çekilmek
durumunda kaldı ve böylece savaş üçüncü safhada denk bir
duruma geldi. Ebu Süfyan karşı dağa, Resulullah (s.a.s)'da
Uhud'a doğru tırmandı ve bugün hâlâ ziyaret edilen mağarada
dinlendi. Resulullah (s.a.s)'ın dişi
kırılmış, yanağı
yarılmıştı. Kızı Fatma onu tedavi etti. Ebu
Süfyan ile Hz. Ömer'in karşılıklı
konuşması da bu esnada cereyan etmişti.

Kureyşli müşrikler bu savaşta o kadar
vahşiyane şeyler yapmışlardı ki, belki tarihte
benzerine az rastlanırdı. Müslümanlar bu savaşta 70
şehid vermişlerdi. Düşmanlar özellikle de müşrik
kadınlar şehid Müslümanların burunlarını ve
kulaklarını kesiyorlardı. Ebu Süfyan'ın
karısı Hind ve öteki bazı müşrik kadınları
Müslüman şehidlerin organlarından yaptıkları
gerdanlıkları boyunlarına takmışlardı.
Ayrıca Hind, Hz. Hamza'nın ciğerini çıkartarak
ağzında çiğnemek iğrençliğini gösterebilmişti.

Uhud'tan ayrılan Ebu Süfyan bir süre sonra geri
dönerek Medine'ye saldırmak ve başladıkları işi
tamamlamak isteğine kapılmıştı. Esasen böyle bir
durumu, Resulullah (s.a.s) tahmin etmiş, 70 şehid ve
yaralıya rağmen savaşın hemen ertesi Pazar günü düşmanı
takibe karar vermişti. Resulullah (s.a.s) 70 kişilik süvari
birliği ile 8 km. Kadar müşrikleri takibetti. Sonra
konaklayarak üç gün bekledi. Geceleri ateş yaktırarak düşmana
savaştan yılmadıkları mesajını veriyordu. Müslüman
olmadığı halde Müslümanların dostlarından olan
Huzaa kabilesinden Mabed-i Huzâî, Resulullah (s.a.s)'i gördükten sonra
Ebu Süfyan'a giderek onun arkadaşlarıyla birlikte savaş için
geldiklerini söylemiş, Ebû Süfyan da yeni bir vuruşmayı
göze alamayarak Mekke'ye gitmiş ve Medine'ye saldırmaktan vazgeçmişti.
Böylece Müslümanlar, bu savaşta birinci safhada üstünlük sağlamışlar,
gaflet ve dikkatsizlik neticesinde ikinci safhada ilahî bir imtihana uğratılarak
mağlubiyet acısı kendilerine
tattırılmış, fakat üçüncü safhada durum denkleşmişken
Resulullah (s.a.s)'in cesaretle takibi neticesinde düşman
korkutulmuş ve üstünlük tekrar Müslümanlara geçmişti.

Savaştan Bazı İlginç Tablolar

Enes b. Mâlik diyor ki: Amcam Enes b. Nadr'ı Uhud
meydanında öldürülmüş olarak bulduk; üzerinde 80 kadar kılıç,
süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler işkence
yapmış olduklarından, kimse onu tanıyamadı,
yalnız kız kardeşi parmaklarından tanıdı.
Biz şu ayetin amcam ve benzeri hakkında inmiş olduğunu
sanıyoruz: Müminlerden bir çok kimseler Allah'a vermiş
oldukları sözlerini yerine getirdiler" (el-Ahzâb, 33/23).

Hz. Hamza'nın kız kardeşi, Müslümanların
bozguna uğradığı haberini alınca Medine'den
savaş alanına gelmişti. Bunu farkeden Resulullah (s.a.s)
Hz. Zübeyr'e, Hamza'nın cesedinin parçalanmış vaziyette
ona gösterilmemesini tenbih etmişti. Bunu hisseden Safiyye,
"Kardeşimin şehid olduğunu biliyorum. Allah yolunda böyle
fedakarlıklar her zaman gerekir" demiş ve parça parça
edilmiş kardeşinin cesedini görünce de, Hepimiz Allah'ın
mülküyüz ve O'na döneceğiz"demek suretiyle büyük bir
teslimiyet örneği gösterebilmiştir.

Ensar'dan bir kadın da savaşta
babasını, kardeşini ve kocasını
kaybetmişti., Bunları haber aldıkça hep Hz. Muhammed
(s.a.s)'in sağ olup olmadığını soruyordu. Onun
sağ olduğunu öğrenince; "Sen sağ olduktan sonra
her felâket hiç gelir!" demişti.

İslâm şehidleri ikişer ikişer
toprağa verildiler. Tablo göz yaşartıcı idi.

Hz. Hamza (r.a) kaftanı ile toprağa
veriliyordu. Hz. Peygamber'in hicretten önce Medinelilere İslâmî
öğretmesi için tayin ettiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr
(r.a) toprağa verilirken üzerindeki elbise kısa gelmişti.
Göğüs tarafına örtülünce alt kısmı, alt
kısmına örtülünce de göğüs kısmı açıkta
kalıyordu. Resulullah (s.a.s) örtünün alt kısmına
örtülmesini üst kısmına da izhir denilen kokulu otlardan
konulmasını emir buyurmuştu.

Resulullah (s.a.s) Uhud şehidleri hakkında
şöyle buyurmuştur:

"Uhud harbinde kardeşleriniz şehit
olunca Allah Teâlâ onların ruhlarını bir takım
yeşil kuşların içlerine koymuştur. Bunlar Cennet
ırmaklarına gelirler, içerler ve Cennet meyvelerinden yerler.
Sonra bu kuşlar, arşın gölgesinde asılı bulunan
altın kandillere konup tünerler. Şehid ruhları artık
böyle mesut bir hayata erişince; bizim cennetteki bu halimizi dünyadaki
kardeşlerimize kim bildirir ki, onlar da bilsinler de cihatdan
çekinmesinler demişlerdi" (Tecrîd,186 vd; İbn Sa'd, II;
148).alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Artık Medine'den ayrılma zamanı geldi. Ne güzellikler yaşatıldık Medine de. Bilemiyorum Ensar gibi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizle ahitleşebildim mi? Sahip çıkabildim mi? Sohbet Sahabisi olabildim mi? Ahlâk Sahabisi olabildim mi? Ümmet Sahipliği olmayı canı gönülden dilerim ki bir daha hiç ayrılmamak için Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin yüreğinde olma gayesiyle...

Otele döndük. Artık zahirde ihram, batında kefen dediğim beyaz örtüleri giyinme zamanı. Dikişsiz, örtüleri giyindik. Mekke'ye doğru ilerlerken. Mescid-i Nebevi ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize hüzünlü gözlerle dönüp bir baktım. İçimden dua ettim. "Ya Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem. bir daha huzuruna gelmeyi nasib eyle. Seni seviyorum. Cansa Can, yürekse yürek Seni seviyorum" Ümmetim diye muhattap kabul eylemen bizim için büyük bir onurdur Ya Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem.

Mekke'ye doğru yola çıkarken çölleri çektim. Ardından dağlar ki ne dağlar. Mekke kudsal belde. Hurmete lâyık, hürmetin kendisi, Mescidi Haram, Allah Celle Celalehunun evine kabul edilmenin heyecanı ve sevincini yaşıyoruz...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

420 km bir yoldu Mekke Medine arası. Otobüste tüm ümreci dostlarla birlikte ilahiler okunmakta, Kur’ÂNı Kerim okunmakta ve zevk alınmakta idi. Geçilen yerler hususunda bilgiler verilmekte ve zevk cünbüşü devam etmekte idi. Bende cam kenarında Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizi bu kadar uzun bir yolculuğu nerelerden geçerek yaptı diye dağları çölleri izliyordum. Ne zorluklarla ne ızdırablarla yolculuk yaptı diye gönlümden geçiriyordum. Kendimce dağ eteklerinden gelmiş olmalı ki müşriklere görünmemek için tedbir almış olabilir diye de düşünüyordum. Araçlarla 5-6 saatlik yol çok yorucu olmasına rağmen Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizle belki deve belki başka bir binek belki hiç binek olmadan da bu yolculuğu yapmak isterdim canı gönülden. Bu beldeleri mübârek kılan Allah Celle Celalehunun “Habibim Sevgilim” dediği Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz ve onun sesinden duyduğumuz tevhid inancı Allah celle celâlihu varlığı inancı, İslam inancı olduğunu çok iyi anlayabiliyorum. Çünkü belde olarak baktığınızda çok çöl ve dağlık. Yani hep zahmetle ve hep doğayla mücadele. Bu mücâdele de sevgi ve sadakat olmadan yapılabilecek bir iş değil. Yani ticarî meta'yla hiç bir insan bu zahmeti çekebileceğini düşünmüyorum. Artık Mekke'ye yaklaşıyoruz. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin Hz. Aişe Vâlidemizi getirerek ümre yapmak için ihrama girdiği Ten'im in yanından geçerek şehre giriyoruz. Grup hocamız otobüste bir şey anlattı ki taaa yüreğimde hissettim. “Bir adam varmış dedi. Diyelim ki Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendiimizin 3000 tane sünneti var. Hepsini yapmış ancak bir tanesini yapamamış dedi. O da kızının evinde yatmamış dedi. daha sonra dedi ki o adamın kızı yokmuş da bu sünneti onun için yapmamış” dedi. Gözlerim ve yüreğim yaşardı. Ben kaç defa Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin sünnetlerini yapmaya azmettim diye. Niyet ettim ümreden sonra Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin sünnetlerini âyetler ve hadislerle anlatan bir kitap alıp en az bir defa yapacağım diye. Dediğim gibi de kitabı aldım inşallah sünnetleri yapmaya çalışacağım. Ötele geldik. Ben ihramı ilk giydiğimde çok tuhaf oldum. Aileli ümreciler var, bayanlar var. Bir tarafımız açılırsa mahcup oluruz gibi kendimi hep tedirgin hissettim. Ancak mahşerde herkes çırılçıplak olacak ama dönüp birbirlerine bakmayacaklar diye bildiğim aklıma gelince ibadete tam kendimi veremediğimi ve şekle takıldığımı anladım ve Rabbime dua ederek mahcubiyetten özür diledim. Otele geldik. Benim ihram küçük olduğu için odaya gidip tekraren düzeltim. Biraz dinlendikten sonra Kâbe’ye doğru yola çıktık. Devasa bir bina gördüm. Mekke nin her yerinden görünen bu bina Zemzem Tover miş. Bu ne dedim kendimce o kadar büyük ki Kâbenin hemen yanında o kadar büyük ki en üste kalanlar Kâbe’ye kuş bakışı bakıyorlar bu olmaz dedim. böyle bir mânâ olmaz diye düşündüm. Belki benim düşüncem eksik olabilir ama gönlümden olmadığı yönünde düşünce geçti. Kâbe yi ilk gördüğünüzde dua edin duanız kabul olur dediler. Kâbeye doğru giderken tuvaletlerin hemen yan tarafında yokuşu iner iken Hz. Hatice Vâlidemizin evinin olduğu yeri gösterdi dosdum Mustafa Hoca. Binlerce insan binlerce ayak basıyor ama koku hiç mi hiç kaybolmuyor. Buranın hemen yanında yassı namazını kıldık. Kâbe’ye giremeden dışarda kıldık yassı namazını. Namaz bitince öyle bir insan seli boşalıyor ki görmeğe değer her taraf beyaza bürünüyor genci yaşlısı çoçuğu bebeği çok güzel bir manzara. İçeriye girmek için kafilece hareket ettik sonunda içeriye girdik. Kâbe’nin tahminen 84 kapısının olduğunu inşaatlardan dolayı 10 tanesinin açık olduğunu söylediler. Bu yüzden de giriş çıkışlarda izdiham olduğunu bellirttiler. Yollara ve geçtiğimiz yerlere bakarak ezberlemeye çalışıyordum. Kâbe'yi gördüğümde ise: "Yâ Rabbî bundan sonraki ve bundan önceki tüm dualarımı kabul eyle!" diye dua ettim ki, ilk dua kabul oluyormuş ya kabuliyet sınırını genişleteyim istedim. Hayrlar olsun inşallah. Öyle muazzam bir hal ki Kulihvani Candacanın söylediği gibi her şey sağa dönerken Kâbenin etrafında sola tavaf yapılmakta olduğunu da görüyordum. O ne güzellik böyle dedim. Aklıma her âlemin Kâbesi de böyledir diye geldi. Yani Kâbe’nin üstünde taaki tüm âlemleri kapsayan şeffaf nuranî bir çizim ve ışık gibi bir Kâbe’nin olduğunu ve her âlemde bu nuranî Kâbe’nin etrafında tavaf ettikleri zevki geldi. Grup hocası Hacerü’l- Esved’in karşısında tavafa başlayacağımızı ve 7 şaft yaptıktan sonra say için Safa Merve’ye gideceğimizi ayrılmadan yapmamız için gerekenin yapılmasını istedi. Grup hocası önden dua okuyor bizde tekrar ediyorduk. Baktım ki yaşlı amcalar ninelerin elinden tutuyor ki kaybolmasınlar diye o kadar kalabalık ki görsen. Gençler eşlerinin elinden tutuyor sevgi ve muhabbetle. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin ayak izine ayak izim değer mi diye düşündüm. Ancak mecburen endışta tavaf yapıyorduk Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz zamanında buralar ev olabilir diye de aklımdan geçti. Birinci umremizin tavafını 7 letaif gibi 7 şaftla tamamladık hamd olsun. Şimdi Sefa Merve ye gidiyoruz. Hz. Hacer Validemizin çöldeki imtihanı ve sadakatı ve samimiyetiyle Haccın unsuru olarak ödüllenen Safa Merve. Üç kat halinde Safa Merve de say yapılıyordu. Biz ikinci kattaydık. Aşağıya baktığımızda Safa ve Merve tepelerindeki taşları görebiliyorduk. Hz. Hacer Annemizin oğlu İsmâil aleyhumusselâm ile buraya geldiklerinde İbrahim aleyhisselam'a: “İbrahim bizi niçin bırakıyorsun, bunu sana Rabbin mi emretti?” demesi üzerine İbrahim Aleyhisselam da: “Evet bu Rabbimin emri üzerine!” deyince Hz. Hacer Vâlidemiz: “O zaman git Allah bizi zayi etmez!” buyurmuştu.. Sadakat ve samimiyet sözüyle birinci saya başladık. Tabi yine ihram ve açılma sıkıntısıyla sayı yapıyorduk. Grup hocasının önde duaları söyleyerek bizlerde tekrarlayarak 7 sayımızı da yaptık. 7. sayın sonunda orada bulunan gençlere traş olup otele döndük. Ihramdan çıkarak ilk umremizi yaptık. Allah Celle Celâlehu kabul etsin inşaeALLAH!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

sENn HaCERrsin ceFÂ sENsin
“İ S M Â İ L” e veFÂ >sENsin
MERVE sENsin!. SaFÂ sENsin!
->HiZMeTe KOŞş >kul ihvÂNi!.
Alehumusselâm..

*

SÎNende ->ZeMZeMi KAYNat!
->BULsun KÂBE-SîN >KâiNÂT!
SU-LaNsıN ->SıRR-ı SALtÂNat!
->HiZMeTe KOŞş ->kul ihvÂNi!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Mekke de de otel odamızdaki arkadaşlar aynı idi. Medine'dek gönül dostları Bayram, Halis, Ben ve Ahmet Amca aynı odada kalıyorduk. Ahmet amca 3-4 kez gelmiş tecrübeli birisi. Bize oldukça yardımcı oldu. Gece saat 24:00'de odaya geldik ve yattık Saat 02:40 da teheccüde gitmek için Bayram, Halis ve Ben kalktığımızda Ahmet amca bizden önce kalkıp gitmiş. Her zaman Ahmet amcayı yakalamak istedik ama onun maşallahı vardı. Teheccüd namazı için Kabe'ye gittiğimizde her tarafın tıklıktıklım insan olduğunu gördüm. Araplar gündüz çıkmıyorlar ama gece herkes dışarda. Sıcak olması nedeniyle hayat gece daha yoğun devam ediyor. Ezberlemeye çalıştığımız kapılardan Kabe'ye gitmeye çalıştık biraz zor da olsa bulduk hamd olsun. Her zaman Rüknü Yemani ile Hacerül Esved'in arasında teheccüd namazı kıldığımızı fark ettim. Bu da bir güzellik dedim. Her gün tahiyatül mescid namazı ardından altı veya sekiz rekat teheccüd namazı kıldık. Daha sonra de Ben bütün umre boyunca Halis ve Bayram'a beraber tavaf yapalım dedim. Onlarda kabul ettiler. Kabe Allah Celle Celalehunun beyti Beytullah'ta en güzel tavaf esmaül hüsnayla yapılandır diye düşündüm. Halis ve Bayram'a umre boyunca esmaül hüsnayla tavaf yapalım ve 99 esmaül hüsna adedince 99 tavaf yapalım inşeallah dedim. Onlarda büyük mutluluk duydular.Benim yanımda getirmiş olduğum esmaül hüsna listesi vardı.
Er Rahman Er Rahim El Melik El Kuddüs Es Selam El Mü'min El Müheymin El Aziz El Cebbar El Mütekebbir El Halik El Bari El Musavvir El Gaffar El Kahhar El Vehhab Er Rezzak El Fettah El Alim El Kabid El Basit El Hafid El Rafiu El Mu'iz El Muzilu Es Semi El Beşir El Hakem El Adl El Latif El Habir El Halim El Azim El Gafur Eş Şekür El Aliyy El Kebir El Hafiz El Mukit El Hasib El Celil El Kerim Er Rakib El Mucib El Vasi El Hakim El Vedu El Mecid El Bais Eş Şehid El Hakk El Vekil El Kavipyy El Metin El Veli El Hamid El Muhsi El Mubdi El Muid El Muhyi El Mumit El Hay El Kayyum El Vacid El Macid El Vahid El Ehad El ferd Es Samed El Kadir El Müktedir El Mukaddim el Evvel El ahir Ez Zahir El Batin El Vali El Müteali El Berr El Tevvab El Münim El Münteküm El Afüvv Er Rauf Malikül Mülki Zülcelali velikram El Muksit El Camii El Gani El Muğni El Mani Ed Darr En Nafiu en Nur El Hadi El Bediu El Baki El Varis Er Reşid Es Sabur esmaül hüsnalarıyla tavaf yapmaya başladık. Her şaftta bir esma okumak suretiyle tavaf yapacaktık. Ben en önde, benim omuzlarımdan Bayram tutuyor onun omuzlarından Halis, tıpkı trencilik oynar gibi. Ben ilk şafta okunacak Esmaül Hüsnayı sesli söylüyordum elimde liste ile onlarda hep birlikte tekrarlıyordu. Böylece şafta başladık. Şaft yaparken Ruknü yemaninin yanına geliyorduk ki ben gönlümden dedim ki "Ya Rabbi biz rüknü yemaniyi öpmek ve elimizi yüzümüzü sürmek istiyoruz" dedim seslice. Bayram ve Halis de duyuyordu bunu. Rüknü yemaniye doğru yöneldiğimizde, orda kalabalık vardı birbirini itiyor sanki bir savaş var gibi bizim yöneldiğimiz tarafta sanki bir yol açılıyordu. Hiç kimseye dokunmadan rüknü yemaniyi öptük elimizi yüzümüzü sürdük ve çıktık. İkinci şafta yine aynı şekilde aynı duayı yaptım. Aynı şekilde sanki manevi bir yol açılıyor ve bizim rüknü yemaniyi öpmemizi sağlıyordu. Biz çıktıktan sonra yine aynı kargaşa başlıyordu. Ben bunun Esmaül hüsnadan olduğun anladım ve şimarık çocuklar gibi en az 2 tavaf boyunca yaptım. 14 şaft boyunca. Bayrama baktığımda gözleri kocaman olmuştu abi bu nasıl oluyor yaa diyordu. Halis ise şükür ediyordu. Bende Esmaül Hüsna'nın güzelliğidir bu dedim. Gerçekten de bunları yaşadığımız için büyük bir zevk alıyorduk. Şaftlarda hiç başka şey okumuyorduk sadece esmaül hüsna ile okuyorduk. daha sonra artık şimarık çocuklara döndük diye rüknü yemaniyi öpmeyi bıraktık. Diğer insanların da hakları var diye dışardan selamlıyorduk. Sadece her tavaf sonunda bir defa öpüyorduk. O kadar çok zevkalıyorduk ki Rabbime binlerce şükür olsun. Manada yaşattığı, Beytinde misafir ettiği ve Rasululullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin değdiği yerlere değebilmek zevki, gönlümüzün derinliklerinde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin sahabeleriyle tavaf yaptıkları anları canlandırarak büyük bir huşu içinde 3 tavaf yaparak Sabah Namazını kılıp otele döndük...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Kahvaltı dan sonra Saat 10:40'a kadar yattık. Daha sonra abdestimizi aldık ve Kabe'ye gidiyoruz. Öğle namazından önce Yâsîn okuyoruz. Yâsîn Kur’ÂN-ı Kerimin kalbi. Salâvât-ı Kübra ile salâvâtları okuyoruz. MuhaMMedinur dua bölümünden aldığım duaları yapıyoruz. Kâbe'de okunan ezânlara hayran kaldım. O kadar güzel bir sedâ ile ki sanki Bilal-i Habeşî okuyor zevki geldi içime. Namazlarda Fatiha Sûresi beni çok çok etkiliyordu. O kadar güzel okunuyor ki anlatamam. Kâbeyi seyrederek namaz kılıyorduk. Kıblemiz önümüzde Beytullahın Haramenyn sınırları içinde bire yüz bin sevabı olan namazları kılıyor ve şükrediyorduk. Öğle namazından sonra 2-3 tavaf yapıyorduk. İkindi namazını kılıyoruz yine 2-3 tavaf yapıyoruz. Yorulduğumuzda zemzemin yanına oturup zemzem içiyoruz. Daha sonra bir günlük kaza namazı kılıyoruz. Biraz dinlenip Kâbeyi seyrediyoruz ve devamla tavafa devam ediyoruz. Tavaf yapmanın 60, namaz kılmanın 40, Kâbe’yi seyretmenin 20 sevabı var demişti Grup hocası bizde elimizden geldiğince yapıyorduk. Akşam namazı ile ardından tavafımızı yapıyorduk. Yatsı namazını kıldıktan sonra ise hep birlikte otele dönüp akşam yemeğini yiyor sohbetler ediyorduk. Umrecilerle tanışıyor şen şakrak bir zaman geçirip daha sonra yatıyorduk. Öğle namazında girdiğimiz Kabe'den yatsı namazında çıkıyorduk. Günler böyle güzel ve bereketli geçiyordu. Mekke’deki 3. gün öğle vakti idi. Tavaf yaparken ezân okunmasına yakın Kâbe’nin etrafında saflar oluşmaya başladı. Ben Kâbe’nin Altın Oluğun çaprazında duruyordum. 4-5 saftaydım. Tam Hicr-i İsmâil'in kapısının önünde bulunan 2. safta birisi; Siyah 1.90 boyunda. Üzerinde ferâce var. Kalın siyah çizgileriyle ince beyaz çizgili. Siyah renginin üzerinde beyaz sakalla saçla taçlanmış. Arkası bana dönüktü. Bu çok garib birisi dedim kendimce. Herkes oturmuş ezânın okunmasını beklerken, tek ayakta o idi. Elinde Kur’ÂN-ı Kerim Kâbe’ye karşı okuyor ve el hareketleriyle de işâret yapıyordu. Epeyce izledim namaza başlayana kadar. Namazdan sonra tavafa başladım. Aklım hep onda idi. Çok merak etmiştim..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Bir gün sonra Kâbe'nin rüknü yemani ile Hacerü'l- Esved arasına gelecek şekilde halıların üzerinde kaza namazı kılmış salavat çekiyordum ki, bu amcayı gördüm. Siyah rengi ile ortalamanın üzerindeki boyu ile sırtına torbadan bir heybe yapmış. Sanki tüm evi ve eşyası o olmalı ki devamlı yanında taşıyordu. Benim bulunduğum tarafa doğru geliyordu. Ben de çok dikkatli izliyordum. Hiç kimse ile muhattap olmuyordu. Tam önümden geçerek gitti. Çok çilekeş bir yüzü vardı. Hep yere bakan insanlara bakmayan bir tarafı vardı. Hiç kimse ile konuşmuyordu. Gözleri çok başka idi. Sanki gözünün her tarafı aydınlık ve parlıyor gibi idi. Aynı gün ikindin namazından sonra baktım ki bu amca dinlenmek üzere yatmış ve uyumuş olarak gördüm. Elindeki Kuran Kerim'in hava da durması için bileğinin altına heybesini koymuş, sanki Kuranı Kerimi korurcasına eli yüksekte idi. Bu amcayla tanışmak istiyordum ama cesaret edemedim. Bir gün sonra Kabe'deyiz. Tavaf yaptım. Kaza namazı kılıyordum. 1 günlük kaza namazını bitirmiştim. 2. günlük kaza namazlarına başlayacaktım. Gönlümden namazdan sonra Yasin okuyum dedim. Namaza başladım bitirmek üzereydim ki yine bu siyahi amca, Hacerül Esvef tarafından bizim bulunduğumuz yere doğru geliyordu. Bize iyice yaklaşmıştı ki ben namazı bitirmiştim. Hemen sağ tarafımda bulunan Kuranı Kerimlerin konulduğu küçük kitaplık gibi sehpalar vardı. Bana bakarak elindeki Kuranı sehpanın üzerine koydu. Bende hemen koşarak Kuranı Kerimi aldım. Hemen alıp okuduğu ayete bakmak istedim ki, Hazreti Osman ra.'ın şehit edildiğinde kanının damladığı ayet gibi. Bu amcanın okuduğu ayeti çok merat ettim. Ve gerçekten çok ilginç bir ayetti. Ama on dakika sonra ayeti unuttum. Amcanın Kuranı Kerimini alıp Yasin Suresini okudum. Ve kendisini uzakta görüp yanına vardım. Elimin içine para sıkıştırıp tokalaşıyormuşça yapıp sadaka olarak parayı verecektim. Kabul etmezse hemen kaçacaktım. Hamd olsun kabul etti şükür. Sadece gözüyle selam verdi. bir daha da bu amcayı görmedim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Mekke'de Sevr Dağında Sevr mağarasına çıktık. Çıkış o kadar zorladı ki beni anlatamam. Çok rahat çıkacağımı düşündüğüm bu yerden, imekleye imekleye çıkıyordum. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizi düşündüm bir an. Mekke'den hicret ediyor. Yüreği hüzünlü. Canına kastetmek isteyen düşmanlar peşinde. Medine'ye gitmek için yola çıkıyor. Ancak tam zıt taraftaki Sevr Dağına gidiyor. Bir başka anlam olarak gördüğüm bu olayı aklımca sorgulamadan Sevr Mağarasının içine girdim. Sevr Dağına çıktığımızda ön tarafta bir mağara vardı. Ancak her terafı açık gibi olan bu mağarayı tarif ediyorlardı. Bazıları bu mağara olmadığını arka tarafta bir mağara olduğunu biliyorlardı. Bizde arka tarafta olduğunu öğrendiğimiz bu mağaraya gittiğimizde. İçeriye sürünerek girebildiğimiz, ve içerden Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin kokusunun yoğun geldiğini gördük. Ben, Halis ve Bayram üçümüz girmek istedik ancak üç kişi sığamıyordu bu kadar zorlu ve dardı. Bu güzel mağaraya muhabbetimiz Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin yaşamış olduğu özellik ve güzelliktendi.
BAşka bir gün Arafat'a çıktık. Hacc zamanında yer gök hacı olan bu yerde şimdi ise çok fazla kalabalık yoktu. Arafat'ta ikindi namazını kıldık. Dualar yaptık.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: BİR NEFHA Kİ ANLATILMAZ YAŞANIR - UMRE....

Mesaj gönderen Hakan »

Kabe'de tavaf ediyoruz. Allah Celle Celalehudan dualarla, salatlarla salavatlarla gönülden istiyoruz gönlümüzce Muhabbetullahurrasullahı özlüyoruz. Kabe, aşıkların buluşma yeri, meczup görünümlü gönlü yüce Ehlullahın saklanma yeri. İnsanların tavaf yeri. Kalb kabesi ile beden kabesinin sözleşme yeri hamd olsun.
Öğle namazı ya da ikindi namazı tam hatırlayamadım. Tavaf yapıyoruz. Namaz vakitleri içten saflar oluşurken aynı zamanda dıştan da saflar oluşuyor ve arada şerit gibi yollar kalıyor son anda oralarda saf olup namaz zevki başlıyor hamd olsun. Tavafta yorulmuştum namaz için önden oluşan safların birine oturdum. Rüknü yemani ile Hacerul Esved'in arası. Hacerül esved e oldukça yakın bir yer. Beyaz sarıklı, çok olmamakla beraber uzun sakallı esmer bir CAN ın yanına oturduğumu fark ettim. Selam verdim. Selamımı aldı. Diğer arkadaşlarım arka saflarda yer bulduğu yere oturuyorlardı. Yanımdaki amca farklı idi. Umrede üç CAN'a hayret ettim ki sadece az bir göz teması veya selamlamayla kalakaldım. Bu amca önce ingilizce biliyor musun dedi. Bende hayır dedim. Arapça biliyor musun hayır bilmiyorum diyerek el işaretleriyle anlatmaya çalıştım. Birşeyler anlatmak istiyordu. Elinde Kuranı Kerimi vardı. Bir şeyler söyledi ama bir kısmını gönlümce anladım sanırım. Sonra diğer yanındaki gence döndü. Genç Arapça biliyordu. Biraz konuştu, Kuranı Kerimi açtı bazı ayetleri okudu. Biraz daha yoğun anlattı. Genç, aynı çaydanlığın kaynadığı gibi kaynayarak kaynayarak ağlamaya başladı. O kadar üzüldüm ki bu amcayla irtibat kuramadığıma. İsmimi sordu Hakan dedim. ben de Zennur dedi. Memleket Türkiye dedim. Srilanka dedi. Bana eliyle 3 işareti yaptı ve şehadet parmağıyla Kabeyi göstererek yeminler edeerek devamlı parmağını sallama tarzıyla sanki birisine bak gözünün önünde bak bunlara dikkat et der gibi bir tavırla anlatıyordu. Eliyle 1 işareti yaptı Kabe, Allah Celle Celalehu ve Kuranı Kerim dediğini düşündüm. 2 işaretini yaptı devamlı salavat getiriyordu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem den bahsediyordu. 3 işaretini yaptı ve direkt ibadet dedi. Yeminlerle ibadet diyordu ve devamla kabeyi gösteriyor anlatıyordu. O kadar çok etkilendim ki "Ya Rabbi dedim. Ben bu amcayla bir fotoğraf çekinmek istiyorum ki, baktığımda bu anları hatırlayayım. Bu nasihatleri hatırlayayım." Namazın sünnetini kılldık. Farza kalkacağız. Öndeki safta hiç yer yok ama amca beyoz torbasını aldı Kabe'ye doğru safları yararak gitti. Arkasından baka kaldım. Kimi bilinmek ister, gökleri yırtar, kimi gönülleri bir köz atar üflemeye başla der. Kimi Hiç umurunda değildir kendi kalbi zihiriyle etrafında kimseyi görmez. Kimi ara ara bir sahne gösterir daha sonra hayret etmişliğe bakarak güler. Ayrı bir zevk Kabe. Ayrı bir mana ayrı bir ev, ayrı bir idrak, iman, itikat, ibadet, mana huşu, zevk ve zevktir hamd olsun. İMAN ve İBADET nasihatı Zennur amca. Sana selam olsun memleketten inşallah...
Resim
Cevapla

“►İslami Sohbetler◄” sayfasına dön