Duhâ (KuşLuk) Namazı

Cevapla
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Duhâ (KuşLuk) Namazı

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

Duhâ (KuşLuk) Namazı

Doç. Dr. Kadir Paksoy
Harran Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi


"Duhâ" ve "evvâbîn" namazları gibi diğer nâfile namazlar farz namazlardan kalan eksik ve gediklerimize sargı vazifesi görecek, onları tamamlayacaktır. Allah (celle celâlihû) farzlardaki boşluklarımızı nâfilelerle dolduracaktır..

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), beş vakit namazdaki sünnetlerin yanı sıra günün ve gecenin belli vakitlerinde nâfile namaz kılarak ibadet hayatını süslemiştir. O, Allah’a kulluğu en güzel şekilde temsil etmiştir. O’nun kıldığı nâfile namazlardan birisi de duhâ (kuşluk) namazıdır.

Arapçada güneşin yeryüzünü aydınlatması veya gün aydınlığı mânâlarına gelen “ضحى” (duhâ), “kuşluk vakti” demektir. Kurban edilecek hayvanlara da genellikle kuşluk vaktinde kesildikleri için “udhiye” yahut “edhâ” denilmiştir. “Yevmu’l-edhâ” ise, kurban bayramının birinci günü mânâsına gelir. Bayram namazı da kuşluk vaktinde eda edilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in 93. sûresi “Duhâ Sûresi”dir. Bu sûre, “Duhâ (Kuşluk) vaktine andolsun ...” meâlindeki âyetle başlar. Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de zaman, mekân ve nimetlere yemin etmiştir. Kuşluk vakti de yemin edilen şeyler arasındadır. Yeminle zikredilen bu hususların dikkat ve ihtimamla karşılanması gerekir.


Duhâ Namazının Fazileti:

Sabah ile öğle vakti arasında günün geniş bir kısmını içine alan kuşluk vakti, ömür sermayesinin önemli bir kısmını teşkil eder. Bu vakit, insanların günlük işlere daldıkları ve yoğun mesailere koyuldukları zaman diliminde yer alır. Hususiyle fertlerin dünyevîleştiği, yoğun işlere ve meşgalelere yöneldikleri esnada, Yüce Yaratıcı’yı (celle celâlihû) hatırlayarak kuşluk namazı kılmak, gündüzü nâfile ibadetle ihyâ yönünden büyük bir kazançtır.

Farz ya da vâcib ibadetler, kulların zorunlu olarak yapmaları gereken amellerdir. Farzların dışında bir de insanların iradesine bırakılan nâfile ibadetler vardır ki, bunları edâ etmek, büyük hayırlara vesile olur. Bu nâfile ibadetler, Allah’a karşı şükür ve hamd vazifesini yerine getirmek, O’nun rızasını kazanmak ve O’na yakın bir kul olmak için önem arz eder. Bir kudsî hadîste Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: “Kulum nâfilelerle bana yaklaşır. Sonunda Ben onu severim ve onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Kulum benden bir şey dileyecek olursa, mutlaka onu veririm. Bana sığınacak olursa, şüphesiz onu himayeme alırım.''
(Buharî, Rikâk 38)

Nâfile ibadetlerden olan kuşluk namazının Allah’ın rızasını ve kurbiyetini kazanmada, kalb, vicdan ve ruhu mânen takviye etmede önemi büyüktür. Ebû Zerr (ra) ve Ebudderdâ (ra), Peygamber Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) rivâyet ettikleri bir hadîs-i kudsîde bu hususu şöyle hâber verirler: “Yüce Allah buyurdu ki: ‘Ey Âdemoğlu! Günün evvelinde Benim (rızam) için dört rekât namaz kıl, Ben de günün sonuna kadar seni gözeteyim.’”
(Tirmizî, Salât 346; Sahîhu İbn Hibban, XI, 36).

Kuşluk vaktinde kılınan nâfile namazın bir hususiyeti de bazı günahların affına vesile olmasıdır. Bu konuda Ebû Hureyre ve Ebû Zer Hazretlerinden nakledilen rivâyette Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: “Her kim iki rekât duhâ namazı kılmaya devam ederse, Allah o kimsenin günahlarını denizin köpükleri kadar çok da olsa affeder.”
(Tirmizî, Salât 346).


Kuşluk namazını edâ edenler için bir başka müjdeyi Ebû Hureyre (ra), Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle rivâyet eder: “Cennette bir kapı vardır ki ona duhâ kapısı denir. Kıyamet günü bir münâdi şöyle nida eder: Duhâ namazına devam eden kimseler nerede? İşte bu sizin kapınızdır, haydi Allah’ın rahmetiyle bu kapıdan içeriye girin.”
(Taberanî, el-Mu’cemu’l-kebîr, XX, 30).

Ebudderda (radiyallahu anhu), bu husustaki bir başka fazileti şöyle nakleder: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kim kuşluk namazını iki rekât kılarsa, o kimse gafillerden olmaz (yazılmaz). Kim dört rekât kılarsa, âbidlerden (ibadet edenlerden) yazılır. Kim altı rekât kılarsa o gün ona yeter. Kim sekiz rekât kılarsa, Allah onu çok kunut eden (kânitîn) kimselerden yazar. Kim on iki rekât kılarsa, Allah ona Cennet’te bir köşk binâ eder.”
(Taberâni, el-Mu’cemu’l-evsat, I,182)

Kaydedilen bir başka rivâyette de duhâ namazının ayrı bir faziletine dikkat çekilmektedir: Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir mevkiye askerî birlik göndermiş, onlar da umulandan çok daha önce gânimetlerle dönmüşlerdi. Gazilerin kısa sürede böylesine bol gânimetle dönmelerini gıptayla karşılayanlar olmuştu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onları teselli etmek için şöyle buyurdu: “Size bunlardan daha yakınınızda olan, gânimet bakımından daha çok ve daha tez eve döndüren bir amelden hâber vereyim mi? Sabahleyin duhâ namazını kılmak üzere namazgâha yönelen kimse, hem daha yakın bir gazvede bulunmuş, hem daha çok gânimet almış, hem de daha tez evine dönmüş olur.”
(Müsned, II, 175; Sahîhu İbn Hibban, VI, 276)

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), insan bedeninde üç yüz altmış eklemin bulunduğunu ve bunlar için günlük sadaka terettüp ettiğini beyân buyurmaktadır. Allah’a hamd ve senâyı çokça yapmayı, başkalarına yardım ve iyilikleri çoğaltmayı; bunları yapamıyorsa hiç olmazsa iki rekât duhâ namazı kılmak suretiyle şükrünü eda etmeyi tavsiye buyurmaktadır.
(Müslim, Zekât, 54; Ebu Dâvud, Edeb 172; Müsned, 459)

Bu hususu destekleyen bir hadîs-i şerîf ise şöyledir: “Her gün sizin her ekleminiz için bir sadaka gerekir. Binâenâleyh her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tekbir sadakadır, iyiliği emretmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Bütün bunlara kişinin kuşluk vakti kılacağı iki rekât duhâ namazı kâfi gelir.”
(Buharî, Sulh 11; Müslim, Salâtu’l-musafirîn, 84)


Duhâ Namazının Vakti:

Kuşluk vakti geniştir. Doğan güneşin bir miktar yükselmesinden -yâni kerahet vaktinin çıkmasından- itibaren başlar, öğle vaktine yaklaşıldığında -yâni kerahet vaktinin girmesiyle- sona erer. Bu zaman aralığında duhâ namazı kılınabilir. Ancak efdâl olanı; güneş ışıklarının kuvvetli düşmesiyle ortalığın ısındığı vakitten itibaren kılınanıdır. Buna güneşin doğuşundan iki saat sonrası da diyebiliriz. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde efdâl olan vakti şöyle bildirmiştir: “Duhâ namazı, deve yavrusunun ayaklarının ısınan zeminden yanmaya başladığı zaman kılınmalıdır.”
(Müslim, Salâtu’l-musâfirîn, 143.)

Bir beldede güneşin doğuşundan 45–50 dakika kadar sonra, kerahet vakti çıkar, kuşluk vakti girer. Esasen güneşin doğu cihetinden doğup yükselmesi ve ortalığı iyice aydınlatması anlamına gelen “işrâk vakti”, aynı zamanda kuşluk vaktinin de başlangıcı olmaktadır. Hadîslerde İşrâk vaktine mahsus tavsiye edilen nâfile namaz yoktur. Bu vakitte kılınan namaz da duhâ (kuşluk) namazı hükmündedir.


Duhâ Namazı Kaç Rekât Kılınabilir?.:

Nâfile ibadetlerde belli bir rekât sınırlaması yoktur. Aynı şekilde duhâ namazı için de herhangi bir tahdit konulmamıştır. Diğer nâfile namazlar gibi en az iki rekât olmak kaydıyla dört, altı, sekiz ve daha ziyade kılınabilir. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kimi zaman iki, kimi zaman dört, kimi zaman da sekiz rekât kılmıştır. Duhâ namazının ilk müdâvimleri olan sahabîlerin iki ya da dört rekât kıldıklarına dâir nakiller mevcuttur.

Hz. Aişe (radiyallahu anhâ) bir rivâyette şöyle demektedir: “Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kuşluk namazını ikişer ikişer olmak üzere toplam dört rekât kılardı. Bazen bunu dilediği kadar artırırdı.”
(Müslim, Salatu’l-musafirîn 78).

Yine Aişe Vâlidemiz bir başka rivâyette şöyle demektedir: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) benim hânemde dört rekât kuşluk namazı kıldı.”
(Müsned, VI, 74).

Bu rivâyetleri delil olarak kaydeden kimi âlimler, duhâ namazının dört rekât kılınmasını tavsiye etmektedirler.
(Hâşiyetu’t-Tahtavî, s. 321).

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatının son dönemlerinde kuşluk vaktinde bazen sekiz rekât nâfile namaz kılmıştır. Ancak Hz. Aişe (radiyallahu anhâ), Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hastalık ya da rahatsızlık gibi sebeblerden ötürü geceleyin kılmaya güç yetiremediği teheccüd namazını, gün içinde kuşluk vaktinde uzun uzadıya sekiz rekât kıldığını nakletmiştir. Zîrâ Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), teheccüd namazını her gece edâ etmeye itina gösterirdi. Ancak yolculuk yahut rahatsızlık gibi sebebler dolayısıyla geceleyin kılamadığı teheccüd namazına bedel kuşluk vaktinde namaz kılardı. Hz. Aişe’nin yanı sıra Hz. Hafsa Vâlidemiz de Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve selem) vefâtına yakın dönemde, rahatsız olduğu gecenin gündüzünde teheccüd namazını hanımlarının hânesinde kuşluk vaktinde sekiz rekât kıldığını nakletmiştir. Bazen bu namazları on iki rekât kıldığı da olmuştur.
(Buhârî, Teheccüd, 31).

Hattâ namazın kiyâm ve kıraatini, gece namazındaki gibi uzun yapar; ayakta durmaya takat getiremeyince oturarak eda ederdi.
(Sahîhu İbn Hibban, XI, 38; XI, 36).

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke’yi fethettiği gün amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’nin evine misafir olmuştu. Orada kuşluk vaktinde uzun uzadıya sekiz rekât namaz kılmıştı. Her ne kadar Ümmü Hânî’den nakledilen rivâyetlerde bunun kuşluk namazı olduğu ifâde edilmekte ise de, Peygamber hanımlarının bildirdiği rivâyetlerden de anlaşıldığı üzere, sekiz rekâtlık bu namaz, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) gece eda edemediği teheccüd namazıdır. Binâenâleyh, teheccüd namazını âdet hâline getirenler, vaktinde kılmaya muktedir olamadıkları zaman bu ibadeti kuşluk vaktinde telâfi edebilirler.

Bu konuyla ilgili bir başka rivâyeti Ka’b b. Mâlik (radiyallahu anhu) şöyle nakleder: “Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir yolculuktan döndüğünde Medine’ye genellikle kuşluk vakti girerdi. Şehre girince ilk önce mescide uğrar, iki rekât duhâ namazı kılardı. Sonra da mescitte bir müddet oturur ve ashabıyla sohbet ederdi.”
(Ebû Davud, Cihad, 161)

Bazı âlimler bunu seferden yahut gazveden dönüşte kılınan şükür namazı olarak da nitelendirmişlerdir.
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: Duhâ (KuşLuk) Namazı

Mesaj gönderen alpervahit »

Kuşluk Namazının Bir Adı da Evvâbîn Namazıdır:

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), kuşluk namazını, “Allah’a yönelen ve O’na tövbe eden kimselerin namazı” anlamına gelen “Salâtu’l- Evvâbîn” olarak vasıflandırmıştır.

Günah işlediği zaman hemen Allah’a yönelen, günahlarından pişmanlık duyarak tövbe ve istiğfar eden, hayırlı işlerle hayatını süsleyen kimse “evvâb”dır. Evvâb ve evvâbîn kelimeleri, Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamberlerin ve mü’minlerin vasıfları arasında zikredilmektedir.
(Bkz. İsrâ Sûresi, 25; Sâd Sûresi 17, 19, 30, 44; Kâf Sûresi, 32).

Resim---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) bu hususta Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Duhâ namazını kılmaya ancak evvâblar (Allah’a yönelen, çokça tevbe eden kimseler) devam ederler. Zîrâ kuşluk namazı, evvâbîn namazıdır.”
(Müstedrek, I, 314; Sahîhu İbn Huzeyme, I, 133)

Resim---Bu hususta sahâbeden Zeyd b. Erkam’ın (radiyallahu anhu) kuşluk namazını erken kılan bazı kimseleri gördüğü ve şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Şüphesiz bunlar da bilirler ki, kuşluk namazını sonraki bir saatte kılmak daha sevaptır. Zira Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Evvâb kimselerin namazı, deve yavrularının ayağının sıcak kumdan yanmaya başladığı zaman eda edilir.”
(Müslim, Salâtu’l-musâfirîn, 143)

Halk arasında bilindiği şekliyle evvâbîn namazı, akşam namazından sonra kılınan nâfile namazın bir adıdır. Bu hususa işaret eden bazı rivâyetler mevcuttur. Diğer bir kısım rivâyetlerde ise, kuşluk vakti kılınan namaza da evvâbîn namazı denilmektedir. İster günün başında, isterse gecenin başında kılınan her iki nâfile ibadet için “Allah’a yönelen kimselerin namazı” anlamında evvâbîn namazı denilmesinde mahzur yoktur. Kimi âlimler, duhâ namazına evvâbîn namazı demeyi tercih ederken kimisi de hem kuşluk için hem de akşam namazından sonra kılınan nâfile namaz için “evvâbîn” ifâdesini kullanmaktadır.

Kuşluk Namazının Müdâvimleri:

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kuşluk namazını kılmaya devam etmiş, fazileti hususunda ashabını da bilgilendirerek bu nâfile ibadetin günlük hayatta yerleşmesi için teşvikte bulunmuştur.

Kuşluk namazının müdâvimleri arasında Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) başta hanımları ve hâne halkı olmak üzere yakınındakiler, ilim ve faziletle meşgul olan Ashab-ı Suffe ve diğer sahabiler gelmektedir. Onlar, Efendiler Efendisi’nden gördükleri üzere kuşluk namazını kılmaya itinâ göstermişlerdir (Müsned, VI, 105).

Suffe Ashabı’nın önde gelenlerinden ve kuşluk namazının müdâvimlerinden Ebû Hureyre (radiyallahu anhu) şöyle demiştir: “Hâlilim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana şu üç şeyi tavsiye buyurmuştur ki, bu tavsiyelerini hayatım boyunca asla terk etmem. Bunlar; her ayda üç gün oruç tutmak, günde iki rekât duhâ namazı kılmak, gece yatmadan önce vitir namazını edâ etmektir.” (Buharî, Teheccüd 3; Müslim, Salâtu’l-musafirîn, 85)

Hz. Aişe (radiyallahu anhâ) bu ibadeti eda etme hususunda şöyle demektedir: “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) her ne zaman duhâ namazı kılarsa, mutlaka ben de beraberinde kılmaktaydım.” (Buharî, Teheccüd 32; Müslim, Salâtu’l-musafirîn, 75)

Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefâtından sonra Hz. Aişe’ye bir şeyler sormak üzere hânesine gelenler, çok defâ onu duhâ namazı kılarken görmüşlerdir. Ona bu namazın mahiyetini sorduklarında, Efendimiz’in kıldığı gibi duhâ namazı kılmakta olduğunu söylemiştir.
(Müsned, VI, 106, 125).

Bir defâsında Hz. Aişe (radiyallahu anhâ) huzuruna gelen insanlara şu tavsiyede bulunmuştur: “Şâyet benim önüme ebeveynim diriltilip getirilseler bile, bu duhâ namazını asla terk etmem.”
(Muvatta’, Salâtu’d-duhâ 325)

Ashab-ı Suffe’den Ebû Ümame (radiyallahu anhu) şu hatırayı nakleder: Bir defâsında Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sabahleyin mescitte oturuyordu. Derken Suffe ehlinden Ebû Zerr (radiyallahu anhu) içeri girdi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona bu sabah nâfile namaz kılıp kılmadığını sordu. Ebû Zerr (radiyallahu anhu) henüz kılmadığını ifâde edince ona namaz kılmasını emretti. Ebû Zerr de dört rekât duhâ namazı kıldı.
(Müsned, V, 265)

Konuyla ilgili rivâyetlerde, Ashab-ı Kirâm’dan Seleme b. Ekva’, Ebu’d-Derdâ, Enes b. Mâlik ve daha birçok sahâbenin duhâ namazının müdâvimlerinden olduğu kaydedilmektedir.
(Buharî, Tevhid 36; Müsned, VI, 445; Sahîhu İbn Hibban, VIII, 20)

Medine’de ikamet eden Sahâbe-i Kirâm’ın yanı sıra Kubâ halkı da Peygamber Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) gördükleri üzere duhâ namazını kılmaya özen göstermişlerdir. Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) genellikle perşembe günleri kuşluk vakti Kubâ Mescidi’ne gider, halkla görüşme yapardı. Onlar da kendilerini mescitte karşılarlardı.
(Müsned, IV, 366).

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber bulunan Zeyd b. Erkam (radiyallahu anhu), Resûlullah’ın kuşluk vakti Kubâ Mescidi’ni teşrif edince orada duhâ namazı kılan kimseleri gördüğünü ve şöyle buyurduğunu nakleder: “Evvâbîn namazı, deve yavrusunun ayağının yanmaya başladığı vakittedir.”
(Sahîhu İbn Huzeyme, IV, 461)

Resim---İbn Abbas (radiyallahu anhu), Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Ben iki rekât duhâ namazı ve vitir namazı kılmakla emrolundum. Ancak bu namazlar sizin üzerinize farz değildir.”
(Müsned, I, 232).

Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) duhâ namazının farz derecesinde zorunlu bir ibadet olmadığını bildirmek üzere bazen bu nâfile ibadeti terk ettiği de olmuştur. Nitekim Ebû Saîd el-Hudrî (radiyallahu anhu) şöyle demiştir: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çoğu gün duhâ namazı kılmaya devam ederdi ki, biz gâliba onu hiçbir gün terk etmeyecek derdik. Bazı günler de kılmadığı olurdu ki, biz gâliba onu bir daha kılmayacak derdik.”
(Müsned, III, 36)

Esasen Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kuşluk namazını bazen terk etmesinin bir hikmeti, insanların onu farz ya da vâcib zannetmemeleri içindir. Nitekim Hz. Aişe şöyle demiştir: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kuşluk namazını her defâsında kılmamış, bazen terk etmiştir. Zîrâ O, çok sevdiği ve devamlı yapmayı arzu ettiği bir kısım amellerin insanlar tarafından sürekli yapılması neticesinde onlara farz kılınacağı endişesiyle onları kimi zaman terk ederdi.” (Muvatta’, Salâtu’d-duhâ, 324)

Gündüzün ilk saatleri, rızık arama, geçim telâşı için koşuşturma, eğitim, öğretim ve günlük işleri takip etmek üzere dünyevî işlere koyulma zamanıdır. Kuşluk vakti gibi tam meşguliyetin yoğun olduğu bir zaman diliminde, duhâ namazı kılmanın teşvik edilmesi, dünya işlerine dalıp gitmenin bir ölçüde önüne geçilmesi ve dünya tutkusuna karşı bir tür panzehir olması içindir. Bir nebze de olsa duhâ namazıyla ukbâyı hatırlamak, halk içinde Hak’la beraber olmak mümkündür.

**

nOt:

Arapça’da işrak kelimesinin iki türlü yazılışı ve mânâsı vardır. “Kef” ile yazılanı “şirk” kökünden gelir; Allah’a şirk koşmak, Allah’a şerik koşmak, Allah’tan başkasından medet ummak demektir. “Kaf” ile yazılan işrak ise “şark” kökünden gelir; güneşin doğması, aydınlık olmak, ışıklandırmak, parlatmak, aydınlık yere dâhil olmak mânâlarına gelir. Mecazî olarak da hakikatin kalbe gelmesi ve kalbi aydınlatması demektir. İşrak namazı olarak bilinen namaz, güneşin doğup bir mızrak boyu yükselmesiyle birlikte, yâni güneşin doğuşundan yaklaşık 45 dakika sonra kılınan nâfile bir namazdır. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar uyanık kalmak, bu süreyi evrad, zikir, tefekkür ve imanî bahisler okuyarak geçirmek, güneş tamamen doğunca da işrak namazı kılarak, yeni doğan güne girerken Allah’a şükretmek sünnettir.
İsmini Sad Sûresi 18. âyeti olan:


إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ
Resim---İnnâ sahharne’l- cibâle meahu yusebbıhne bi’l- aşiyyi ve’l- işrâk (işrâkı).: Muhakkak ki Biz, dağları ona musahhar (emrine amade) kıldık. İşrak vakti ve akşam vakti onunla beraber tesbih ederlerdi.” (Sâd 38/18)

İşrak vakti: güneşin ışımaya başladığı zaman, sabah..

Yusebbıhne bi’l- aşiyyi ve’l- işrâk” (Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler) cümlesinde geçen “işrak” kelimesinden alan bu namazı Peygamber Efendimiz’in (aleyhisselâm) bazen kıldığı rivâyet ediliyor. Hazret-i Âli Efendimiz (aleyhisselâm) bildiriyor ki: “Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) iki vakitte olmak üzere toplam altı rekât duhâ namazı kılardı. Birincisi: Güneş parlayıp yükseldiği vakit namaza kalkar, iki rekât namaz kılardı. Diğeri: Güneş iyice yayılıp gökyüzünün dörtte birine yükseldiği vakit dört rekât daha namaz kılardı.” (İhya-i Ulumiddin, 1/535)

Esasen duhâ (kuşluk) namazı adıyla örfen bilinen namaz, günün dörtte birinin geçtiği kuşluk vaktinden başlayıp güneşin tepe noktasına gelmesine kadar kılınan ve kuvvetli bir tarikle sünnet olan bir namazdır.
Duhâ kelimesi Kur’ân’da “kuşluk vakti” anlamında geçen bir kelimedir:

وَالضُّحَى
Resim---Ved duhâ.: Duhâ (kuşluk) vaktine andolsun.(Duhâ 93/1)

وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى
Resim---Ve’l- leyli izâ secâ.: Ve zifiri karanlık çöktüğü zaman geceye (andolsun) ki.” (Duhâ 93/2)

Aslında kuşluk vakti güneşin bir mızrak boyu yükselmesiyle başlayan vakittir. Güneş bir mızrak boyu yükselince erken kuşluk başlamış olur. Kuşluk vakti örfe göre ise, günün dörtte biri geçtikten sonra başlar. Ve aslında her iki vakitte kılınan namaz da sünnette yeri bulunan kuşluk namazıdır. Erken kuşlukta kılınan namaza özel mânâda “işrak” denmiş; kaba kuşlukta kılınan namaza ise duhâ (kuşluk) namazı denmiştir. Bu iki namaza iki ayrı namazdır diyenler varsa da (Nimetü’l-îslâm, s. 377)
Esasen her iki namaz da duhâ namazıdır. Adına ister işrak namazı densin; ister duhâ namazı densin; bu vakitlerde kılınan nâfile namaz gerçekte duhâ namazıdır. Peygamber Efendimiz’in (aleyhisselâm) kuşluk vaktinde en az iki rekât namaz kılmayı tavsiye ettiğini, buna devam edenin deniz köpüğü kadar da olsa günahlarının affedileceğini müjdelediğini Ebû Hüreyre radiyallahu anh hâber veriyor. (Tirmizî, Vitir, 474)

Diğer yandan Peygamber Efendimiz’in (aleyhisselâm), çok istediği halde, ümmetime farz olur da yapamazlar korkusuyla çoğu zaman bu vakitte namaz kılmaktan çekindiğini de Hazret-i Aişe (radiyallahu anha) bildiriyor. .(Müslim, Salâtil-Misafirîn, 77)

Keza Peygamber Efendimiz’in (aleyhisselâm), bu vakitte kimi zaman dört rekât, kimi zaman sekiz rekât, kimi zaman da on iki rekât namaz kıldığı da rivâyet edilmektedir. Bize düşen, eğer düzenli olarak devamlılığını sağlayabilecek isek, bu vakitte duhâ (kuşluk) namazı niyetiyle namaz kılmaktır. İsimde takılıp kalmaya gerek yoktur. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar uyumayıp Kur’ân-ı Kerim, Cevşen, çeşitli virdler, duâlar ve Risâle-i Nur okunur; güneş bir mızrak boyu olunca da işrak namazı niyetiyle iki rekât namaz kılınabilir. Ardından güneş gündüzün dörtte biri oranında yükselince de duhâ (kuşluk) namazı niyetiyle namaz kılınır. Bu durumda sünnette teşvik edilen duhâ namazını kılmış ve İnşallah bütün günahlarımızın bağışlaması ve Peygamber Efendimizin (aleyhisselâm) şefâatine ermemiz için önemli bir adım atmış oluruz.

İbadette makbul olan, az da olsa devamlılığı sağlamaktır. (Riyazu’s-Sâlihin, 142)
Hiç vakit bulamayanların, kuşluk vaktinin en erken vaktinden en kaba vaktine kadar geçen süre içinde bulduğu bir fırsatta kuşluk namazı niyetiyle iki rekât namaz kılmaları ve buna her gün devam etmeleri başlangıçta İnşallah yeterlidir. Rivâyetlerden anladığımız odur ki, duhâ (kuşluk) namazı için en makbul vakit kaba kuşluk vaktidir. Nitekim;
Resim--- Rasûlullah (aleyhisselâm): “Uyanık ve tövbekâr Mü’minlerin kuşluk namazını kılacakları vakit, deve yavrularının ayaklarının sıcaktan yandığı vakittir” buyurmuştur. (Riyazu’s-Sâlihin: 1143)

Unutmayalım ki, bu farz bir namaz değildir. Kuşluk vaktinde bu rekâtlar arasında namaz kılmayı biz kendi imkânlarımıza göre kendimize bir prensip yapabiliriz. Bu namazın adı değil; bu zamanda namaz kılınması önemlidir. Allah kabul etsin..
Resim
Cevapla

“Divanında Sall ve Namaz” sayfasına dön