Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00 Mesajlar: 11433
|
208-)ZÂKİR sallallahu aleyhi vesellem. ZÂKİR sallallahu aleyhi vesellem: Hafızası fıtraten kuvvetli ve özel. ALLAHu zü’L- CeLÂL’i çokça anan. Zikreden, zikredici. Hatırlayan, hatırlatıcı. Çok çok duâ ve Esmâ-i İlâhiyeyi okuyan/okutan. Nefsi Hevâ ve Hevesinden yüz çevirip/çevirten. Şu ÂN, ÖZün ÖZÜnde MERKEZde Her ÂN ŞE’ÂNda OLÂN, Rububiyyet-Rusûliyyet Kevniyyetinin ALLAHu zü’L- CeLÂL ADIna Sahibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. EYy İnsÂNoğLu!. ŞuÂN->ŞE’ÂN ->ŞÂKİRi BİL! BİZ BİR-İZ BİL!->BÂKİRi BİL! ->RUBuBiYyet->RUSûLiYyet KÛN feyeKÛN -->ZÂKİRi BİL!.ZEVK 8477 KUL İhvÂNim ->İŞin ZORu ->ELini MuhaMMedî EYyLe! NESL-i NECîB ASLın KORu ->BELini MuhaMMedî EYyLe! ÂLEMde RABBıma>İBÂDet >RASÛLüme HASBî HİZMet ÖZde CevÂB ->SÖZde SORu ->DİLini MuhaMMedî EYyLe!. celle celâlihu.. sallallahu aleyhi vesellem..
16.10.17 09:16 26 muharrem 1439 kozyatğısümersitealperiLyzLdıistANbuL  BİKR: (Bikir) Bozulmamış. Temiz. Bekâr. El sürülmemiş. Her şeyin evveli. Eşi benzeri görülmemiş, daha önceden misli geçmemiş her amel ve vaziyet. BÂKİR: Tâze. El sürülmemiş. Bozulmamış. Erken.. ŞÜKR: (Şükür) ALLAH celle celâlihunun ni’metlerine karşı memnunluk göstermek. ALLAH celle celâlihu'ya teşekkür. ŞÂKİR: Allaha şükreden. Hâlinden memnuniyetini bildiren. ZİKR: (Zikir) Anmak, hatırlamak. Anılmak. ALLAH celle celâlihu'yu çok çok anıp azametini düşünmek ve esmâ-i hüsnâsını okuyup tefekkür etmek. Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi. ZÂKİR: Zikreden, zikredici. Hafızası kuvvetli. İlâhiler okuyan. Çok çok duâ ve Esmâ-i İlâhiyeyi okuyan. Tekrar eden. ZİKİR; ALLAHu zü’L- CeLÂL SÖZünün, KELÂMuLLAH NEFESi ve RESÛLuLLAH SESidir..
Zikir, kafaya yerleştirilip kullanıma hazır tutulan BİLgidir. Onu akla ve dile getirmeye de ZİKİR denir. (Ragıb el-İsfahânî, Müfredât, zikr mad.)
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
---“ Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).: Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.” (Bakara 2/152)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُواْ وَاذْكُرُواْ اللّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلَحُونَ
---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîran leallekum tuflihûn(tuflihûne).: Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız.” (Enfal 8/45)
الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
---“Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).: Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain/tatmin olur.” (Ra’d 13/28)
إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
---“İllâ en yeşâallâhu vezkur rabbeke izâ nesîte ve kul asâ en yehdiyeni rabbî li akrabe min hâzâ raşedâ(raşeden).: Ancak Allah’ın dilemesiyle (yapacağım de). Ve unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: “Rabbimin beni (Allah’a) bundan daha yakın (daha üstün) bir irşad seviyesine ulaştırmasını umarım.” (Kehf 18/24)
Rüşd: Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek. Hayra isabet etmek. Büluğa ermek. İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek. Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak. (Bak: İrşâd) İrşâd: Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kübrâ-yı Kur'ÂNiye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Velî bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması…
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
---“Festemsik billezî ûhıye ileyke, inneke alâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).: (Yâ MuhaMMed) Artık sana vahyedilene sarıl. Muhakkak ki sen, Sıratı Mustakîm üzerindesin.” (Zuhrûf 43/43)
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
---“Ve innehu le zikrun leke ve li kavmike, ve sevfe tus’elûn (tus’elûne).: Muhakkak ki O (Kur’ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur’ân’dan) sorumlu olacaksınız.” (Zuhrûf 43/44)
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
---“Ve ekımi’s- salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl (leyli), inne’l- hasenâti yuzhibne’s- seyyiât (seyyiâti), zâlike zikrâ li’z- zâkirîn (zâkirîne).: Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.” (Hûd 11/114)
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
---“İnne’l- muslimîne ve’l- muslimâti ve’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti vel kânitîne ve’l- kânitâti ve’s- sâdikîne ve’s- sâdikâti ve’s- sâbirîne ve’s- sâbirâti ve’l- hâşiîne ve’l- hâşiâti ve’l- mutesaddikîne ve’l- mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti ve’l- hâfızîne furûcehum ve’l- hâfızâti ve’z- zâkirînallâhe kesîran ve’z- zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ (azîmen).: Gerçekten İslâm olan (Allah’a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve Allah’ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! Allah, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı.” (Ahzâb 33/35)
ZİKİR; İnsÂNoğlunun Enfüsünde-İÇinde NAHNU-BİZliğinin Âfaka-DIŞa Yanan bir yürek kokusu gibi İÇten İçli, Sessiz Sesli, Sabah Akşam O’nun BİZ BİR-İZ BİZliğimizi SALL EDen/Ettiren ALLAHu zü’L- CELÂL’imizLe CÂN-CÂNÂN CEM’Liğimizi fiilen YAŞAmakrır Hamd OLsun!.
وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ
---“Vezku’r- rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûne’l- cehri mine’l- kavli bi’l- guduvvi ve’l- âsâli ve lâ tekun mine’l- gâfilîn (gâfilîne).: Ve sabah ve akşam vakitlerinde Rabbini kendi kendine, korkarak ve yalvararak, sözün sesli olmayanı ile zikret. Ve gâfillerden olma.” (A’râf 7/205)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrâ (kesîran).: Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin.” (Ahzâb 33/41)
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
---“Ve sebbihûhu bukraten ve asîlâ (asîlen).: Ve O’nu, sabah akşam tesbih edin.” (Ahzâb 33/42)
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
[color=red]---“Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum mine’z- zulumâti ilâ’n- nûr, ve kâne bi’l- mu’minîne rahîmâ (rahîmen).: Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir).” (Ahzâb 33/43)
فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
---“Fe izâ kudiyetı’s- salâtu fenteşirû fî’l- ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîran leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Artık namazı kaza ettiğiniz (kılıp bitirdiğiniz) zaman yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki, böylece siz felâha (kurtuluşa) erersiniz.” (Cuma 62/10)
ZİKR; NÛRundan/VARından VAR EDen ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Keremli KULu OLarak; Her Yerde, Her ZamÂN, Her HÂLde ve Her NEFESte ALLAHu zü’L- CeLÂL’i Unutmamak ve Unutursa Hatırlayıp SILAsına SALLa devam edİŞ MuhaMMedî DERVİŞLiğidir..
ZİKİR; Taklidî Tevhid Ehlinde SÖZde ve Tahkikî Tevhid Ehlinde ÖZdedir.. ASL OLan ise, Kalbî Dâimî ZİKRin TercümÂNı olan Lisanî ZİKRin de Sürekliliğidir ki, ALLAH celle celâlihu o kimseleri ÖVmektedir;
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
---“Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru).: Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.” (Nûr 24/37)
ZİKİR; MuhaMMedî Evrensel EDEB İÇinde, HAKkı BİLme HAYRı BULma İLMidir. MuhaMMedî Evrensel İLİM İÇinde, HAKkı BULma HAYRda OLma İRADEsidir. MuhaMMedî Evrensel İRFÂN İÇinde, HAKkta OLma HAYRı YAŞAma İDRAKıdır. MuhaMMedî Evrensel ERKÂN İÇinde; HAKk’tan, HAKk’ta, HAYR’a İŞTİRAKı ve, HAKk’La, HAKk'a İSTİGRAKı/GARK OLuş "BİZ BİR-İZ"-Liğidir... ELHamdulillahi RABBu'L- ÂLEMîn.. ve’s- SELÂMmm!. Yâ HAYyu’L- HUuu!. celle celâlihu..
İşte böylesi saff bir Kalb İÇinde SİLM İMÂN Sahibi MuhaMMedî Mü’minlerin; DIŞı ->Sahra-yı KESRETte ki, YOKLuk-ÇOKLuk ÇÖLünde bir Muamma.. İÇi ->Umman-ı VAHDETte ki, TEKe TEK-BİR DERyâsında Bir DAMLa..
ReSûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem BUYrukLarında ZİKRuLLAH.:
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir kimse her gün yüz defa: “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” derse, on köle âzâd etmiş kadar sevab kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur.” Resûl–i Ekrem aleyhisselâm sözüne şöyle devam etti: “Bir kimse günde yüz defa: “sübhânallâhi ve bi–hamdihî” derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.” (Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan; Buhârî, Bed’ü’l–halk 11; Daavât 64, 65; Müslim, Zikir 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 59, 62; İbni Mâce, Duâ 14)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Temizlik imanın yarısıdır. el–Hamdü lillâh duası mizanı, sübhânallahi ve’l–hamdü lillâhi zikri ise yer ile göklerin arasını sevap ile doldurur.” buyurdu. (Ebû Mâlik el–Eş’arî radıyallahu anh'den; Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86.)
---Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi: “Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “Bana söyleyeceğim bir zikir öğret” dedi. Resûl–i Ekrem ona şu zikri okumasını tavsiye etti: “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, Allâhü ekber kebîran ve’l–hamdü lillâhi kesîrâ ve sübhânallâhi Rabbi’l–âlemîn, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l- Azîzi’l- Hakîm: Tek olan Allah’tan başka ilâh ve O’nun bir eşi ve benzeri de yoktur. Kudreti ve saltanatıyla Allah en büyüktür. Bitip tükenmeyen hamd O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.” Bedevî: “Bunlar Rabbim için söyleyeceğim dua ve zikirlerdir. Kendim için ne söylemeliyim? dedi. Resûl–i Ekrem aleyhisselâm:“Allâhümmağfir lî verhamnî vehdinî verzuknî: Allahım, beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver, de.” buyurdu. (Müslim, Zikir 33–36.)
---Muâz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve: “Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum.” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: “Muâz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik: Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 60)
---Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” buyurdu. (Buhârî, Daavât 66)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” buyurdu. (Müslim, Müsâfirîn 211)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.” buyurdu. (Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan; Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1. Ayrıca bk. Tirmizî)
---Câbir radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi: “Zikrin en faziletlisi lâ ilâhe illallah’tır.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 55)
---Abdullah İbni Büsr radıyallahu anh şöyle dedi: “Bir adam Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e hitâben: "Yâ Resûlallah! İslâmiyet’in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “Dilin hep Allah’ı zikretsin!” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53)
---Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına: “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da: "Evet, söyle." dediler. Resûl–i Ekrem aleyhisselâm da: “Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dile hafif, mîzana konduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah’ı hoşnut eden iki cümle vardır: Sübhânallahi ve bi–hamdihî sübhânallahi’l–azîm: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim. Ben Yüce Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tekrar tenzih ederim” buyurdu. (Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den; Buhârî, Daavât 65, Eymân 19, Tevhîd 58; Müslim, Zikir 31. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 60; İbni Mâce, Edeb 56.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber.' demek, benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir.” buyurdu. (Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den; Müslim, Zikir 32. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir kimse on defa, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr, derse, İsmâil aleyhisselâm’ın soyundan dört kimseyi hürriyetine kavuşturmuş gibi sevap kazanır.” buyurdu. (Ebû Eyyûb el–Ensârî radıyallahu anh'den; Buhârî, Daavât 64; Müslim, Zikir 30. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 103)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’ın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah’ın en çok hoşlandığı söz, sübhânallahi ve bi–hamdihî demektir.” buyurdu. (Ebû Zer radıyallahu anh’dan; Müslim, Zikir 85)
---Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca üç defa istiğfâr eder ve “Allâhümme ente’s–selâm ve minke’s–selâm tebârekte yâ ze’l–celâli ve’l–ikrâm: Allahım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allahım, sen hayır ve bereketi çok olansın” derdi. Hadisin râvilerinden biri olan Evzâî’ye: “İstiğfâr nasıl yapılır?” diye sorulunca: “ Estağfirullah, estağfirullah” demektir, dedi. (Müslim, Mesâcid 135, 136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Sehv 81, 82; İbni Mâce, İkame 32)
---Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca şu duayı okurdu: “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l–mülkü ve lehü'l–hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. Allâhümme lâ mâni‘a li–mâ a‘tayte ve lâ mu‘tıye li–mâ mena‘te velâ yenfeu ze’l–ceddi minke’l–ceddü: Allah’tan başka ilâh yoktur, yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Allahım! Senin verdiğine engel olacak, vermediğini de verecek bir kimse yoktur. Senin lutfun olmadan hiçbir zengine serveti fayda vermez.” (Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den; Buhârî, Ezân 155, İ‘tisâm 3, Kader 12, Daavât 18; Müslim, Mesâcid 137, 138. Ayrıca bk. Müslim, Salât 194, 205, 206; Ebû Dâvûd, Salât 140, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Tatbîk 25, Sehv 85, 89)
---Abdullah İbni’z–Zübeyr radıyallahu anh namazdan sonra selâm verince her defasında şöyle derdi: “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l–mülkü ve lehü'l–hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr; lâ havle velâ kuvvete illâ billâh; lâ ilâhe illallahu velâ na‘büdü illâ iyyâh; lehü’n–ni‘metü ve lehü’l–fazlu ve lehü’s–senâü’l–hasen; lâ ilâhe illallahu muhlisîne lehü’d–dîne velev kerihe’l–kâfirûn: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir. Allah’tan başka ibadete lâyık bir ilâh yoktur. Biz yalnız O’na ibadet ederiz. Sahip olduğumuz nimet ve lutuf O’nundur. En güzel medh ü senâ O’na yakışır. Kâfirler hoşlanmasa bile, bütün samimiyetimizle, Allah’tan başka ilâh yoktur, deriz.” Abdullah İbni’z–Zübeyr, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in her namazdan sonra bu sözlerle zikrettiğini söyledi. (Müslim, Mesâcid 139, 140. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Nesâî, Sehv 34.)
---Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanların fakirleri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek: “Varlıklı Müslümanlar cennetin en yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp götürdüler. Bizim kıldığımız namazları onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları onlar da tutuyorlar. Fazla malları olduğu için hac ve umre yapıyorlar, cihad ediyorlar ve sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz.” dediler.
---Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara: "Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri geçebileceğiniz, sizin yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız bir şeyi haber vereyim mi?" diye sordu. "Evet, söyle yâ Resûlallah!" dediler. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her namazın ardından otuz üçer defa Allah’ı tesbih eder, O’na hamdeder ve tekbir getirirsiniz.” Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber, dersiniz." Buyurdu. (Buhârî, Ezân 155; Daavât 18; Müslim, Mesâcid 142. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24.)
---Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır: Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar gelerek: "Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar." dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lütfudur, Allah lütfunu dilediğine verir." buyurdu. (Müslim, Mesâcid 142)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz üç defa Allâhü ekber der, yüze tamamlamak için de lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter.” derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir.” buyurdu. (Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Müslim, Mesâcid 146. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 96.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Farz namazların ardından okunan zikirleri okuyan –veya bunları yapan– kimse hiçbir zaman zarara uğramaz. Bunlar otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz dört defa Allâhü ekber demektir.” buyurdu. (Kâ‘b İbni Ucre radıyallahu anh’den ; Müslim, Mesâcid 144, 145. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 25; Nesâî, Sehv 92)
---Sa‘d İbni Ebû Vakkas radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazlardan sonra şu duayı okuyarak Allah’a sığınırdı: “Allâhümme innî eûzü bike mine’l- cübni ve’l- buhl, ve eûzü bike min en uredde ilâ erzeli’l- ömr, ve eûzü bike min fitneti’d- dünyâ, ve eûzü bike min fitneti’l- kabr: Allahım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. Erzel–i ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana sığınırım. Kabir fitnesinden sana sığınırım.” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 25, Daavât 37, 41, 44. Ayrıca bk. Müslim, Zikir 50, 52; Nesâî, İstiâze 5, 6, 27, 39; İbni Mâce, Duâ 3)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman, dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle desin: Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min azâbi’l- kabr ve min fitneti’l- mahyâ ve’l- memât ve min şerri fitneti’l- mesîhi’d- deccâl: Allahım, cehennem azâbından ve kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden, kör deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.” (Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Müslim, Mesâcid 128. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid 130–134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64)
---Ali kerremallahu vechehu şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda, teşehhüd ile selâm arasında yaptığı duayı şöyle diyerek bitirirdi: “Allâhümmağfirlî mâ kaddemtü vemâ ahhartü, vemâ esrartü vemâ a‘lentü, vemâ esraftü, vemâ ente a‘lemü bihî minnî, ente’l–mukaddimü ve ente’l- muahhir, lâ ilâhe illâ ente: Allahım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.” (Müslim, Müsâfirîn 201, Zikir 70. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; Ebû Dâvûd, Salât 119, Vitir 25; Tirmizî, Daavât 32)
---Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede şu duayı çok okurdu: “Sübhâneke’llâhümme rabbenâ ve bi-hamdik. Allâhümm’ağfir lî: Allahım! Yüce Rabbimiz! Seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla.” (Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 217. Ayrıca bk. Müslim, Salât 218–220; Ebû Dâvûd, Salât 148, 151; Nesâî, Tatbîk, 64, 65)
---Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede iken: “Sübbûhün kuddûsün Rabbü’l- melâiketi ve’r- rûh: Allahım! Sen ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tamamıyla münezzehsin. Sen bütün kusurlardan ve noksanlardan tamamıyla arınmışsın, mukaddessin. Sen meleklerin ve Rûh’un Rabbisin” derdi. (Müslim, Salât 223. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 147; Nesâî, Tatbîk 11, 75)
---İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rükûda âlemlerin Rabbine tâzim ediniz. Secdede ise dua etmeye çalışınız; çünkü oradaki duanızın kabul olma şansı daha fazladır.” buyurdu. (Müslim, Salât 207. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 8, 62)
---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” buyurdu. (Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78.)
---Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi: “Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım! Günahımın hepsini, küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini bana bağışla!” buyurdu. (Müslim, Salât 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148.)
---Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: “Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanımda olmadığını farkettim, karanlıkta el yordamıyla bakınmaya çalıştım. Bir de baktım ki, rükûda (veya secde halinde): “Sübhâneke ve bi–hamdik, lâ ilâhe illâ ente: Ben seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Senden başka ibadete lâyık ilâh yoktur.” diye zikrediyor. (Müslim, Salât 221.)
---Diğer bir rivayete göre şöyle dedi: “(Onu araştırırken) elim ayağının tabanına temas etti. Secde vaziyetinde iki ayağını da dikmiş şöyle diyordu: “Allâhümme innî eûzü bi–rızâke min sahatik, ve bi–muâfâtike min ukûbetik, ve eûzü bike minke, lâ uhsî senâen aleyke, ente kemâ esneyte alâ nefsike: Allahım! Senin gazabından rızâna, azâbından affına sığınırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni lâyık olduğun şekilde medh ü senâ edemem. Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin.” (Müslim, Salât 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 71, İsti‘âze 62)
---Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyorduk. Bize: “Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan âciz midir?” diye sordu. Yanında oturanlardan biri: "Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanır?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yüz defa sübhânallah der, ona bin iyilik yazılır veya bin günahı bağışlanır.” buyurdu. (Müslim, Zikir 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 58)
---Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: "Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar." buyurdu. (Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu` 12, Edeb 160)
---Mü’minlerin annesi Cüveyriye Binti’l–Hâris radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre: Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Hazret–i Cüveyriye namaz kıldığı yerde oturmakta iken erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti tekrar eve döndü. Cüveyriye radıyallahu anhâ’nın hâlâ yerinde oturmakta olduğunu görünce: “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu. O da: "Evet!.." diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur: Sübhânallâhi ve bi–hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî: Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim.” buyurdu. (Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24)
---Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi rızâ nefsihî, sübhânallâhi zinete arşihî, sübhânallâhi midâde kelimâtihî." buyurdu. (Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sana okuyacağın bir zikir öğreteyim mi? Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi adede halkıhî; sübhânallahi rızâ nefsihî, sübhânallahi rızâ nefsihî, sübhânallahi rızâ nefsihî; sübhânallahi zinete arşihî, sübhânallahi zinete arşihî, sübhânallahi zinete arşihî; sübhânallahi midâde kelimâtihî, sübhânallahi midâde kelimâtihî, sübhânallahi midâde kelimâtihî, dersin.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 104. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 9.)
---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.” buyurdu. (Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58)
---Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir kimse sübhânallahi ve bi–hamdihî: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 60. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56)
---İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İsrâ gecesinde İbrâhim aleyhisselâm’a rastladım. Bana şunu söyledi: “Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz, ağaçlarının da sübhânallahi ve’l–hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber’den ibaret olduğunu haber ver.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 59)
---Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına: “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da: "Evet, söyle." dediler. Resûl–i Ekrem de: “Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53.)
---Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’in rivayet ettiğine göre: Kendisi bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber, önündeki hurma çekirdekleriyle veya çakıl taşlarıyla tesbih çeken bir kadının yanına girdi. Peygamber aleyhisselâm kadına: “Bundan daha kolayını –veya daha faziletlisini– sana haber vereyim mi?” diye sorduktan sonra şöyle buyurdu: “Sübhânallahi adede mâ halaka fi’s- semâi ve sübhânallahi adede mâ halaka fi’l- ard ve sübhânallahi adede mâ beyne zâlike ve sübhânallahi adede mâ hüve hâlik: Ben Allah’ı gökyüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı yeryüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı yerle gök arasında yarattıkları sayısınca ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı bundan sonra yaratacakları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim” de. Allahü ekber’i de böyle, elhamdülillâh’ı da böyle, lâ ilâhe illallah’ı da böyle, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ı da böyle söylersin.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 113. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24.)
---Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben: “Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de: "Evet, Yâ Resûlallah, bildir." dedim. Şöyle buyurdu: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.” (Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 44–46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 3, 58; İbni Mâce, Edeb 59) YÂ RESÛLuLLAH!. sallallahu aleyhi ve sellem..
TEK-BİR’in HAYy BİZ-BİR’in DOst! ->ŞÂHım ÂLİ ->HAYy PÎR’in DOst! ->SANA ->Es SELÂM -->SALLıYOR! -->KUL İhvÂNi KITMÎR’in -->DOst!. kerremallahu vechehu.. 2. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : Hakikatı hârika bir salâvât Okunmasında büyük faydalar olduğu bildirilmiştir. TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik ve terahham ve tehannen alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Kemâ yelîku biazîmi şânı şerefihi Ve kemâlihi ve rızâke anhu ve mâ tuhibbu ve terzâ lehu dâimen ebeden Bi adedi ma’lûmâtike Ve midâde kelimâtike Ve rızâe nefsike vezinete Arşike Efdale salâtin ve ekmeleha ve etemmehâ Küllemâ zekereke ve zekerehu’z-zâkirûn Ve kullemâ gafele an zikrike ve zikrihi’l-gâfilûn Ve sellim teslîmen kesîren kezâlike Ve alâ cemî’il-Enbiyâi ve’l-murselîn Ve alâ melâiketike’l-mukarrebîn Ve alâ sâdâtina ve’l-enbiyâi ve’ş-şuhedâi ve’s-sâlihîn Ve aleynâ mâahum ve’l-mü’minîne ve’l-mü’minâti ve’l-müslimîne ve’l-müslümât ecmaîn Âmîn!
MÂNÂSI : “ALLAH’ım! ALLAH’ım! Sahibimiz ve Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salât ve selâm et ve bereket ihsân buyur ve rahmet, merhamet ve şefkat et! Şerefinin-şanının azameti ve kemâlinin lâyıkınca... Ebeden-dâimen onun için seveceğin ve razı olacağın şekilde ondan razı ol! Ma’lûmatının adedince... Sözlerini yazacak kelimelerinin boyasınca (mürekkeb miktarınca) ... Nefsinin rızasınca ve Arş’ının ağırlığınca! Salâtın; en fazîletlisi en mükemmeli ve en tam (eksiksiz) olanınca! Seni zikreden zâkirler zikirlerine devâm ettikçe, Senin zikrinden gafil olanlar zikrinden gaflet ettiği sürece! Ve işte böylece, çokça ve gerçek teslimiyetle kâmil olan selâmımızı ilet! Selâmet ver! Bütün nebîlere ve mürsellere de! Yakın meleklere de! Sâdâtlarımıza (seyyidlerimize) ve evliyâlara ve şehîdlere ve sâlihlere de! Onlarla beraber bizlere ve mü’minlerin ve mü’min hanımların ve müslümanların ve müslüman hanımların cümlesine de! Bizden kabul buyur! (Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ulaşımımıza ve sılamıza izin, inâyet ve hidâyet buyur!)”
_________________ 
|
|