RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

179SEYYiDü’l- EŞReFü’l- MüRSeLîN sallallahu aleyhi vesellem.:

SEYYiDü’l- EŞReFü’l- MüRSeLîN: İrsal olunmuş, gönderilmiş, yollanmış Nebîlerin-Resûllerin Seyyidi ve Şerîfi, bütün beşeriyete ALLAHu Zü’l- CeLÂL tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Seyyid: Resül-i Ekrem aleyhisselâm, herkesin imamı, büyüğü, önderi olduğundan kendisine bu isim de verilmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in nesli-torunu Halife Hasan aleyhisselâm soyundan olan, onun izinden giden. Efendi. Temiz ve fazilet sâhibi Müslüman zât.

Şerîf: Şerefli ve mübarek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in nesli-torunu İmam Hüsyin aleyhisselâm soyundan olan, onun izinden giden. İslâmiyete tam sadâkatla bağlı temiz kimse..


Resim

180SEYYiDü’l- BeŞeR sallallahu aleyhi vesellem.:

Seyyidü'l- Beşer: Âdemoğlu-İnsanların seyyidi, efendisi olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..



Resim

181SEYYiDü’l- ENâM: sallallahu aleyhi vesellem.:

Seyyidü'l- ENâM: Şe’ÂNuLLAHta her ÂN yeniden yaratılmakta olan Halkın-bütün mahlukatın-kâinâtın seyyidi, efendisi olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

182SEYYiDü’l- KeVNeYN sallallahu aleyhi vesellem.:

Seyyidü'l- KeVNeYN: Dünya ve Âhiret İki ÂLeMin Efendisi, Seyyidi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

183REŞîD sallallahu aleyhi vesellem.


REŞîD sallallahu aleyhi vesellem: REŞîD ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in; Er Reşîdu ve Er Râşidu celle celâlihu ismlerinin TEK-BİR Mazharı, kullarının Rıza RÜŞDüne ERişte ki, Muradullah'a ulaşımda mutlak rüşd sahibi ve rüşde erdirici, irşâd edici Mürşid-i MutLak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

REŞîD ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in; Er Reşîdu ve Er Râşidu celle celâlihu ismlerinin TEK-BİR Mazharı, kullarının Rıza RÜŞDüne ERişte ki, Muradullah'a ulaşımda mutlak rüşd sahibi ve rüşde erdirici, irşâd edici Mürşid-i MutLak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Er Reşîdu:
Resim

Er Reşîdu celle celâlihu: Mahlûkatına maslahatlarını (maksat-keyfiyet) gösteren, doğru yola, olgunluğa, kemâlâta, hayra delâlet eden. İsabetli, ulaştırıcı ve irşâd edici olan. Mutlak mürşîd, Emrullah'ın uygulanışında doğru yolun ve görüşün tek ve eşsiz göstericisi, Muradullah'a ulaşımda mutlak irşâd edici olan ALLAHu zü’l- CELÂL .

Er Râşidu:
Resim

Er Râşid celle celâlihu: Dâimî şehâdet rüşdünün bizzât ve aslen sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL.


Reşîd: Akıllı, olgun, iyi yola götürücü.
Reşîd: Doğru yolda giden, hak yolunda olan. * Akıllı, iyi davranan. Ergin, olgun. * Büluğ çağına girmiş kimse. * Doğru yola sevkeden, hayra delâlet eden. * Fık: Malını muhafaza hususunda aklı eren, istediği gibi meşru yolda sarf edebilen kimse..
Raşede: Maddî-mânevî doğru yolu bulup, girip ve gereğini yerine getirerek sülûk eylemek.
Erşede: İrşâd etmek. Doğru yol göstermek. Tâlim (öğretim) ve terbiye (eğitim) etmek.
Râşid: Hak yolunda istikâmeti doğru (müstakîm) olan..


إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
Resim---"İllâ ey yeşaellahü vezkü’r- rabbeke izâ nesite ve kul asa ey yehdiyeni rabbi li akrabe min haza RAŞEDâ: Ancak: “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve: “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de.”
(Kehf 18/24)

وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
Resim---"Ve ennâ minnâ’l- muslimûne ve minnâ’l- kâsitûn (kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrav RAŞEDâ (raşeden).: Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).”
(Cin 72/14)

Rüşd, Dinin Zâhir Bâtınına vakıf fâkih oluştur..:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İmran’ın Babası Husayn’a tavsiye ettği şu duâda:
“Allahım!. Bana RÜŞDümü ilham et ve Beni Nefsimin Şerrinden koru!.” buyurdu.
(Tirmizî, da’avât, 69)

Yüce El SULTAN celle celâlihu’dan, her AKIL ve İnsan sûreti verilene KuLlarına, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup UYarak RÜŞDe ERmeleri ve Reşîd OLmaları Duâsı EDeriz İnşâe ALLAH!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

184SAîD sallallahu aleyhi vesellem.


SAîD sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu zü’l- CELâL’in Rızasında Sevip Yüceltip Yükselttiği, NÛRundan yaratılmakta olan kâinâtın saadet kaynağı ve ÜMMetini, şekâvetten/şirk eşkiyalıgından ->saadet evliyalığına çeken, mes'udluğun, mübârekliğin, bahtiyârlığın ve MuhaMMedî Mutluluğun Menbağı MuhaMMed Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Saîd: (Suud- dan fâil) Yukarı çıkan, yükselen, kalkan.
Saîd: (Sa'd- dan) Saadetli. ALLAH celle celâlihu kendisini sevmiş. O'nun rızasına ermiş olan. Âhireti için çalışan kimse. Mes'ud. Mübârek. Bahtiyar. Mutlu.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

185-)SâBiR sallallahu aleyhi vesellem.


SâBiR sallallahu aleyhi vesellem: Tevhid Tebliğinde Sabreden, güçlüklere dayanan ve karşılaştığı zorluklara karşı göğüs geren, hâlinden şikâyet etmeyip ALLAHu zü’l- CELâL’e dâimâ şükreden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Sabr: Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

186-)Sa’DuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.


Sa’DuLLaH sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in; KuLLarına, Mes'udluk, Sâadet, Kutluluk, Mutluluk, ve Ezel-Ebed Bahtiyârlık Kaynağı Olan Mübârek KuLu ve Resûlullahı sallallahu aleyhi vesellem.


Sa’d: Uğur, uğur getiren şey, iyilik, mübâreklik, kuvvetlilik. Kutlu, uğurlu.
Sâid: (Sa'd. dan) Sâadetli. ALLAH celle celâlihu kendisini sevmiş. O'nun rızasına ermiş olan. Âhireti için çalışan kimse. Mes'ud. Mübarek. Bahtiyar.
Sâadet: Mes'ud oluş. Talihi iyi olmak. Mutluluk. Said olmak. Allah'ın rızasına ermiş olmak. Her istediğine kavuşmuş olmak..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

187-)SâDıK sallallahu aleyhi vesellem.

SÂDıK sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu zü’l- CeLÂL’in, Mutlak Es Sâdık celle celâlihu OLuş esmasının tek mazharı ve halkına tek menbağı, her şey ve her hususta tam kâmil, ahdine sâdık, doğru sözlü, gerçekçi, dürüst ve ÜMMetinin HAKk’a vUSLatta Sâdık Rehberi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Sâdık
صادق .: Doğru, gerçek, hakiki, içten, samîmi, güvenilir, emîn, mu’teber olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sâdık İsmi Kur’ÂN-ı Kerîm’de şöyle ifâde edilmektedir.:


بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
“Bel câe bil hakkı ve saddakal murselîn(murselîne).: Hayır! O, gerçeği/hakkı getirdi (Peygamber, Kur’ÂN ile geldi) ve bütün peygamberleri TASDİK etti.
(Sâffât 37/37)

Sıdk: Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. * Ahdinde sâbit olmak. * Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. * Kalb temizliği.
Sıddıkiyyet: Sadâkat ve doğrulukta en ileri oluş. Çok sâdık olma hâli. Velilik mertebesinin nihâyeti. Peygamberlik mertebesinin bidâyeti olan makam.
Sâdık: Doğru olan, gerçekçi. Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.
Sâdıku’l- Kavl: Doğru sözlü.
Sâdıku’l- Kelâm: Doğru söyleyen. Doğru konuşan. Sözü doğru.
Sâdıku’l- Va’d: Va'dinde duran, söz verdiği şeyi yerine getiren, ahdine sâdık olan. Cenâb-ı Hak ALLAH celle celâlihu..
Sâdıkân: f. Sâdıklar, sâdık dostlar.
Sâdıkâne: f. Sâdık kimseye yakışır şekilde. Sadakatle.
Sâdıkıyyet: Sâdık oluş, sâdıklık..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

188-)SAFFeT sallallahu aleyhi vesellem.

SAFFeT sallallahu aleyhi vesellem: ASLen NESLen İbrahîm aleyhisselâm ki EbûRahim aleyhisselâm’ın NÂRdan berden NÛR SeLÂMetine geçişte seçilmiş, arınmış, süzülmüş, saflaşmış, hâlis, muhlis olan ve ÜMMetini de saff kılıcı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Saf: Katışıksız, berrâk, temiz. Arı.
Sâfî: Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz. Bozuk olmayan. Hâlis.
Saffet: Arınmış, seçkin..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

189-)SÂHiB sallallahu aleyhi vesellem.

SÂHiB sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in; Rahmetenli’l- âlemin seçip sahib çıktığı, ve ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in Şeriat-ı GâRRâsını; Tebliğ, Tenzir, Tebşir, Teşhid görevine sahib çıkan.. ÜMMet-i MuhaMMede sahib çıkan ve ÜMMet-i MuhaMMedin de kendisine sahib çıktığı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.


Resim

Sahb: (Sâhib. c.) Yakın dostlar. Sâhibler.
Sâhib: (Sohbet. den) Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona mâlik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Mâlik, arkadaş; sohbet edici.
Sâhibu’t- Tâc.: Tâc, sâhibi, İncil'de mezkur Hz. Muhammed aleyhisselâm ismi..
Sahabe: Karşılıklı sahib çıkış MuhaMMedî BİZ BİR-İzliğimizdir..


Sahabelik aynı asır ve günlerde birlikte yaşamak görüşmektir. Ancak ALLAHu Zü’L- CeLÂL’e İmân ediş, tâbi oluş ve itâat edişte BİZ BİRİZ TEK-BİRliği mutlak şartıdır..
Bundandır ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin amcası Ebu Talib, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi büyüttüğü halde risâletini kabul etmediğinden sahabesi olamamış, bunun yanında Vahşi radiyallahu anhu, Hamza radiyallahu anhu şehid ettiği hâlde tevbe edip İslam ve sahabe olmuştur..


وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍ
Resim---"Ve mâ sâhıbukum bi mecnun (mecnûnin).: Ve sizin arkadaşınız mecnun (deli) değildir.”
(Tekvir 81/22)

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Resim---"Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ.: Sahibiniz (Muhammed) dalâlete düşmedi-sapmadı ve bâtıla inanmadı-azmadı.”
(Necm 53/2)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim--- Ve mâ yentıku ani’l- hevâ.: Ve o, hevâsından (kendiliğinden) konuşmaz.”
(Necm 53/3)


ResimResim

İnkÂRdan ->İKRÂRa ->VAHşi..

Vahşi, Uhud meydanında saatlerce Hz. Hamza’yı kollar. Mızrağı atacağı ortamı bekler. Nihâyet karşısına çıkamadığı Hz. Hamza’yı uzaktan attığı mızrakla şehid eder. Hz. Hamza, Hz. Peygamber’in hem amcası hem de sütkardeşiydi.

Hz. Hamza’yı şehid eden "Vahşi", ismine uygun bir şekilde Hz. Hamza’nın karnını ve göğsünü bıçakla parçalar ve iç organlarını Uhud’un kumlarına döker. Daha kötü ve iğrendiren şeyler de yapar. Ama kalem bu kadarını yazabiliyor. Ötesini yazamıyor.

Uhud sonunda Hz. Peygamber, şehidleri ve yaralıları dolaşır. Kendisi de yaralıdır. O gün çok ağlar. Hele Hz. Hamza’nın başındayken belki ilk kez hıçkırıkları yükseldi. Sadece Hz. Hamza’yı kaybedişine değil, tek başına kaplan avına çıkabilecek kadar yürekli olan bu insana yapılana tahammül edemez. Hatta orada yemin eder, ben de yetmiş kişiye misliyle karşılık vermeye müsaade edeceğim, diye. Ama hemen akabinde inen âyetler bu karşılığı yasaklar.
(İbni Sa’d, et-Tabakat 3, 5, 13, 14).

İnen âyetler, aşırı gitmeyi yasaklayan âyetlerdir:

وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ
Resim---"Ve en etluve’’l- kur’ân (kur’âne), fe menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe kul innemâ ene mine’l- munzirîn (munzirîne).: Ve "Kur’ân’ı okumakla (emrolundum). Kim hidayete ererse, o taktirde sadece kendi nefsi için hidayete erer. Ve kim dalâlette kaldıysa, o zaman Ben sadece inzar edenlerdenim (uyaranlardanım)." de.”
(Neml 27/126)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bundan dolayı sabretmiş, daha sonra kefâret ödemiştir.
(İbni Sa’d, et-Tabakat, el Kübra’e, 3, 5, 11).

Aslında sadece bu olay Kur'ÂN-ı Kerîm’in vahiy ürünü olduğunun en açık belgesidir. "Allah’ın Aslanı" olarak anılan Hz. Hamza radiyallahu anhu ve benzerleri hakkında şu âyet-i kerime iner.

وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
Resim---“Velâ tahsebenne-lleżîne kutilû fî sebîli(A)llâhi emvâtâ(en)(c) bel ahyâun ‘inde rabbihim yurzekûn(e): Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.”
(Âl-i İmrân 3/169)


ResimResimResim

Hz. Hamza’nın katili olan "Vahşi", sonradan Müslüman olmak istediğini fakat "şirk yapanların, katillerin ve zinakárların" azaba uğrayacağı şeklindeki âyetlerden korktuğunu iletir. Vahşi’nin hakkında üç âyet arka arkaya iner. (Belli bir zaman içinde).

Olay şöyle gelişir: Uhud harbinde Peygamber aleyhisselâm Efendimizin amcası Hz. Hamza radiyallahu anhu’yı şehid eden Vahşi, Resulullah Efendimize: "Ben Müslüman olmak istiyorum. Ama Kur'ÂN-ı Kerîm’de:


وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
Resim---"Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bi’l- hakkı ve lâ yeznûn (yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ (esâmen).: Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.”
(Furkân 25/68)

Bu âyet beni İslam’dan men ediyor. Zira ben sayılan bu üç günahın hepsini yaptım. Benim için bir tövbe imkánı var mı?" diye Mekke’den bir mektup yazdı.

Bunun üzerine Furkân Sûresi’nin, "Ve her kim tövbe edip de salih amel işlerse o muhakkak Allah’a makbul olarak döner" mealindeki 71. âyeti kerimesi nazil oldu.


وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
Resim---"Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ (metâben).: Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.”
(Furkân 25/71)

Peygamber Efendimiz aleyhisselâm bu âyeti kerimeyi Vahşi’ye yazıp gönderdi.

Vahşi: "Bu âyette iyi amel yapma şartı var. Ben iyi işleri, amelleri belki yapamayabilirim. Başarılı olabilir miyim bilmiyorum" diye bir mektup daha yazdı.

Bunun üzerine: "Doğrusu, Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur"


إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا
Resim---"İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ (azîmen).: Muhakkak ki Allah, O'na şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki şeyleri dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde büyük bir günah işleyerek iftira etmiştir.”
(Nisâ 4/48)

Meâlindeki âyet-i kerime nazil oldu. Peygamber Efendimiz aleyhisselâm, bu âyeti kerimeyi de Vahşi’ye yazdı.

Vahşi tekrar: "Bu âyet-i kerimede de Allahu Teâlâ dilediğine mağfiret eder şartı var. ALLAH celle celâlihu beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi bilmiyorum" diye yazınca,


"Ey nefisleri üzerinde israfta bulunmuş kullarım! Allah’ın rahmetinden ye’se (ümitsizliğe) düşmeyiniz. Şüphe yok ki, Allah günahların hepsini mağfiret eder. Muhakkak ki o çok gafur ve rahimdir"

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zümer 39/53)

Meâlindeki âyeti kerime nazil oldu.
Resulullah Efendimiz, bu âyeti kerimeyi de Vahşi’ye bildirdi. Vahşi bu âyeti kerimede hiçbir şart bulamadı ve Medine-i Münevvere’ye gelip Müslüman ve sahabe oldu..


El Gâfiru:
Resim
er RahîM:

Resim

Resim

SÂHiB صاحب .:Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme isim olan SÂHiB kelimesi, bir vasfı olan, koruyan, arkadaş, dost, taraftar mânâsına gelir. [/b]

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُواْ مَا بِصَاحِبِهِم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
“E ve lem yetefekkerû mâ bi SÂHiBihim min cinneh(cinnetin), in huve illâ nezîrun mubîn(mubînun).: Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır. Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.” (Ar’âf 7/184)

قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُم بِوَاحِدَةٍ أَن تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَّكُم بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
“Kul innemâ eızukum bi vâhideh(vâhidetin), en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi SÂHiBikum min cinneh(cinnetin), in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîd(şedîdin).: (Resûlüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir.” (Sebe’ 34/46)

SÂHiB kelimesi ile ilgili olarak Kur’ÂN-ı Kerîm’de;


وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى
“Ven necmi izâ hevâ.: Battığı zaman yıldıza andolsun ki;” (Necm 53/1)

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
“Mâ dalle SÂHiBukum ve mâ gavâ.: Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.” (Necm 53/2)

وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍ
“Ve mâ SÂHiBukum bi mecnûn(mecnûnin).. SÂHiBiniz (arkadaşınız MuhaMMed) de mecnûn değildir.
(Tekvir 81/22)


Sözlükte “bir kişiyle birlikte bulunmak, onunla dost ve arkadaş olmak” anlamındaki sohbet kökünden türeyen sahâbe sâhibin çoğuludur. Sahâbe ile birlikte ashâb da sıkça kullanılmaktadır. Bunun tekili sahâbîdir. Sâhip ve ashap kelimeleri lugat mânalarıyla Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette geçmekte, Hz. Peygamber’in hicretinden söz edilirken onun arkadaşı Hz. Ebû Bekir’e (li-sâhibihî), “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” dediği belirtilmektedir (et-Tevbe 9/40). Hz. Mûsâ ile birlikte Mısır’dan yola çıkan İsrâiloğulları’ndan da “ashâb-ü Mûsâ” diye söz edilmektedir (eş-Şuarâ 26/61). Sahâbî, sahâbe ve ashap kelimeleri İslâmiyet’le birlikte, Resûl-i Ekrem’i görüp ona inanan kimseler için kullanılmaya başlanmıştır. Resûl-i Ekrem de onlardan bahsederken “Ashabımdan hiçbirini çekiştirmeyin” buyurmuş ve (Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 221, 222) “sahâbenin hayırlıları” (Müsned, I, 294) gibi ifadeler kullanmıştır. Sahâbe ve Tâbiîn döneminde “Sâhibü’n-Nebî, Ashâbü’n-Nebî, Ashâb-ı Resûlillâh, Ashâb-ı MuhaMMed” gibi tamlamalara sık sık rastlanması kelimenin çok erken bir dönemde terim anlamı kazandığını göstermektedir.

Hadis Âlimlerinin sahâbe tarifi daha kapsamlıdır. İbn Hacer el-Askalânî sahâbîyi.: “Hz. Peygamber’e mümin olarak erişen ve müslüman olarak ölen kimse” şeklinde tarif etmiştir (el-İṣâbe, I, 6).

Önemi.:
Sahâbe Nesli =>Resûl-i Ekrem’e gösterdiği bağlılık ve teslimiyet, O’na verdiği destek, hem hayatında hem vefâtından sonra İslâm’ın yayılması ve doğru anlaşılması için yaptığı olağan üstü çalışmalar sebebiyle dinde önemli bir yere sâhibdir.

Fazileti. Kur’ân-ı Kerîm’in “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” diye tanıttığı sahâbîler (Âl-i İmrân 3/110)

En Son Vefât Eden Sahâbîler.:
En son vefât eden sahâbî Ebü’t-Tufeyl Âmir b. Vâsile’dir. Mekke’de öldüğü konusunda ihtilâf bulunmamakla birlikte 100 (718), 102 veya 107 (725) yılında vefât ettiği nakledilmiş, ancak Zehebî bu tarihin 110 (728) olduğunu belirtmiştir (Süyûtî, II, 228-229).

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Medîne’yi teşrif buyurduklarında, kadınıyla erkeğiyle bütün Ensâr-ı Kirâm, kendisine hediyeler takdim ediyorlardı. Ümmü Süleym radıyallâhu anhâ ise verecek bir şeyi olmadığı için mahzundu. Daha sonra oğlu Enes’in elinden tutup Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve.:“Yâ Rasûlâllah! Enes size hizmet etse münâsib görür müsünüz?” dedi.
Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem- de.: “Olur.” buyurdu.
(Semhûdî, I, 271)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

190-)SÂLiH sallallahu aleyhi vesellem.

SÂLiH sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in; Kulları için, dünya hayatında, iyi-doğru-güzeli sulh içinde hakkı ve hayrı rahatça yaşama amel-i salih rehberi olarak yarattığı Kulu ve Resûlü, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.


Resim

Sâlih: İyi ve güzel huylu.
Sulh: Barış. Uyuşma. Muharebeyi terk için anlaşma. Rahatlık.
Salah: Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur)
İslah: İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.
Sâlih: (Salâh. dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan..


ResimResim

Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu Zü’L- CeLÂL Tahkik İmandan sonra Amel-i Salihi emreder..

وَالْعَصْرِ
Resim---Ve’l- asr(asri).: Asr'a andolsun;” (Asr 103/1)

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
Resim---İnne’l- insâne le fî husr (husrin).: Gerçekten insan, ziyandadır.(Asr 103/2)

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Resim---''İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).: Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.(Asr 103/3)

ResimResimResim

Amel-i Salihi işlemenin ise, olmazsa olmaz şartı es Sâlih Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup, ALLAH Rızası için İhLâsla UYmak ve SÂLİh bir ÜMMeti Olmaktır..

SÂLİhbir MuhaMMedî ÜMMeti OLaBİLmenin öndegelen şartları:

1-) Temiz OLmak: Temizlik ise iki kısma ayrılır:

a-) Zâhirî Temizlik: Afakî-Dış Temizlik. Haramsız helâl hayat.
b-) Bâtınî Temizlik: Enfusî-İç Temizlik. Yalansız hasedsiz Hayat.

2-) DiLine Sâhib OLmak: Emr-i bi’l- Mâruf ve Nehy-i Ani’l- Münker edip susmak..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dilini tutan kurtulur.” buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Selâmet isteyen, sükut etsin, dilini tutsun!.” buyurdu.
(İbni Ebiddünya)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Susmak, hikmettir; fakat susan azdır.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Amellerin en makbulü, dilini tutmaktır.” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Hz Muaz b. Cebel radiyallahu anhu anlatıyor: “Hz Peygamber aleyhisselâm ile beraber bulunduğum bir seferde bir ara kendimi tam Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın yanında buldum. Yan yana yola devam ediyorduk. Bu fırsatı değerlendirmek istedim ve dedim ki: “Ya Rasülallah, beni Cennete götürecek, Cehennemden ırak edecek bir amel öğretir misin?”
Bunun üzerine Hz Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Çok büyük şey istiyorsun. Mamafih, Allah kime kolay getirirse o kimseler için de pek kolay bir iştir dinle:
1-) Allah’a ibâdet eder, O’na ortak tanımazsın.
2-) Namazını kılarsın.
3-) Zekâtını verirsin.
4-) Ramazan orucunu tutarsın.
5-) Kâbe’yi ziyaretle Beytullah'a hacc yaparsın”
Bunları söyledikten sonra Hz Peygamber aleyhisselâm: “Sana hayırlı işleri de öğreteyim mi?” buyurdu ve devam etti:
Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yok etmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz SALİHlerin şiârıdır" buyurdu ve şu ayeti okudu.
1-) Oruç kalkandır, (cehenneme) perdedir
2-) Sadaka da, tıpkı suyun ateşi söndürdürdüğü gibi hataları yok eder..
3-) Kişinin geceleyin kıldığı namaz SALİHlerin şiârıdır.”
Buyurduktan sonra şu âyeti okudu:


تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---"Tetecâfâ cunûbuhum ani’l- medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). Rab’lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler).” (Secde 32/16)

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---"Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurrati a’yun (a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Artık hiçbir nefs (hiç kimse), yapmış olduklarına mükâfat olarak, onlar için gözaydınlığından nelerin saklı olduğunu bilmez.” (Secde 32/17)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunları söyledikten ve âyet-i kerimeyi okuduktan sonra bana sordu: “Bu (din) İşinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?”
"Evet, Yâ Resûlullah!" dedim.
"Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:
"Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!"
Sonra şöyle devam: "Sana bütün bunları (tamamlayan-sebeb olup işleten) baş âmili haber vereyim mi?" buyurdu.
"Evet, Yâ Resûlullah!" dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şuna sahib ol!" dedi ve eliyle diline işâret etti. Ben tekrar: "Yâ Resûlullah! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?" diye sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Anasız kalasıca Muâz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdu.

(Kütüb-i Sitte, 135.Bölüm, 13-242,243 / 4661)

3-) Kalabalıklardan uzak durmak.: Halk İçinde HAKk TeÂLÂ ile Olmak fitneden kaçmak..:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlıdır, evinizde oturun, fitneye karışmayın!.” buyurdu.
(Ebu Davûd)

4-) Oruç tutmak.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oruç bir zırhtır / bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın. Eğer herhangi bir kimse kendisiyle dövüşmeye yâhut sövüşmeye girişirse, ona iki defa 'Ben oruçluyum' desin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağzın kokusu, Yüce Allah katında misk kokusundan daha temizdir. ALLAHu zü’l- CeLÂL: “Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, yalnız benim içindir / doğrudan doğruya benim için yapılan bir ibâdettir. Onun ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir." buyurdu.
(Buharî, Savm, 2)

5-) ALLAH’ı çok hatırlamak.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrâ (kesîran).: Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin.” (Ahzâb 33/41)

6-) Kalbe dikkat etmek.:

Kalbe dört çeşit düşünce gelir. Bunlar; Rahmanî, Melekî, Şeytanî ve Nefsî.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücud düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücud ifsad olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalbdir” buyurdu.
(Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107)

7-) ALLAH’ın hükmüne rıza göstermek.:

Havf ü Recâ, Korku ve Ümit arası KULLukta yaşamak.

Şu Şehâdet HAYyatında, her nefsin mutlaka içinde olacağı NEFS Cehennemimden geçebilmesi için TEK-BİR YOL olan ŞERiat-ı Garrâ YOLUnu BİLip-BULup-OLup-YAŞAyarak GEÇip de,
Kalbine NÛR Güneşi Doğarak CÂN EVİnde-Habli’l- VERîDinde ÖZde AKRABAsı CÂNÂNınıyla BİZ BİR-İZ YAŞAma MuhaMMedî Şefâat Şifâsı Şerefine Şâhid olması gerek ki, o zaman gerçek cennet, huri, gılman neymiş hele bir yaşasın ve de, RIDVÂN ->Raziyeten-Merziyyeten BİZ BİR-İZ RIZÂ BÂZÂRı SultÂNı OLsun İnşâe ALLAHu TeÂLLÂ!.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

8-.) İyi hasletlerle süslenmek.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin ahlâkıyla ki, ALLAHu zü’l- CeLÂL’nin hılkıyyet ahlâkıyla tezyin olmak..

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

9-) Helâl lokma yemek.:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---"Yâ eyyuhen nâsu kulû mimmâ fî’l- ardı halâlen tayyiben, ve lâ tettebiû hutuvâti’ş- şeytân (şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn (mubînun).: Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve temiz şeylerden yiyin. Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın (izinden gitmeyin). Muhakkak ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2/168)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Duanın kabul olması için helâl ye! Bir lokma haram yiyenin, kırk gün ibadetleri kabul olmaz.” buyurdu.
(Taberanî)

Resim

Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’l- CeLÂL, peygamberlerini sâlih sıfatıyla vasıflandırmıştır.:

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh (nefsehu), ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm’in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.” (Bakara 2/130)

فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
"Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fî’l- mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Bunun üzerine, o (Zekeriyya A.S) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsa'yı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nidâ ettiler (bildirdiler).” (Âl-i İmrân 3/39)

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve yukellimun nâse fî’l- mehdi ve kehlen ve mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve beşikteyken ve yetişkin olunca da insanlarla konuşacak. Ve o sâlihlerdendir.” (Âl-i İmrân 3/46)

وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve zekeriyyâ ve yahyâ ve îsâ ve ilyâs(ilyâse), kullun mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı, İlyas’ı doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi salih kimselerden idi.” (En'âm 6/85)

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ
Resim---"Ve vehebnâ lehu ishâk (ishâka), ve ya’kûbe nâfileten, ve kullen cealnâ sâlihîn (sâlihîne).: Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.” (Enbiyâ 21/72)

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve Lût'u da rahmetimizle kuşattık. Çünkü O, gerçekten dürüst ve erdemli kimselerdendi.” (Enbiyâ 21/75)

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Resim---Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bi’s- sâlihîn (sâlihîne).: (İbrâhîm) Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et.” (Şuarâ 26//83)

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete ve’l- kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fî’d- dunyâ, ve innehu fî’l- âhırati le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve Biz O’na İshak’ı, Yâkub’u vehbî olarak verdik. O’nun zürriyetine peygamberlik ve kitap verdik. Dünyada O’nun ücretini verdik. O, ahirette şüphesiz salihlerden olacaktır.”
(Ankebût 29/27)

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve Biz, onu salihlerden bir Nebî (Peygamber) olan İshak ile müjdeledik.” (Sâffât 37/112)

فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Fectebâhu rabbuhu fe cealehu mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.” (Kalem 68/50)

ResimResim

İŞİn ÖZü ve ÖZeti KuLLarın Sâlih Peygamberleri DUYup UYup Sâlih Yaşamalarıdır..

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
Resim---"Ve men yutiıllâhe ve’r- resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ve’s- sıddîkîne ve’ş- şuhedâi ve’s- sâlihîn (sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ (rafîkan).: Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ 4/69)

وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا
Resim---"Ve men ya’mel mine’s- sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ yehâfu zulmen ve lâ hadmâ (hadmen).: Kim de bir mü'min olarak, salih olan amellerde bulunursa, artık o, ne zulümden korksun, ne hakkının eksik tutulmasından.” (Tâhâ 20/112)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

191-)SELÂM sallallahu aleyhi vesellem.

SeLÂM sallallahu aleyhi vesellem: Selâm, selâmet ve esenlik sahibi. Fâni, gelip geçici olmaktan, noksan, ayıp, âfet ve zevâlden beri' ve selâmette olan. Her selâmetin menbağı ve selâmete erdiren... Mutlak emân, sulh ve teslim kaynağı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL’in, Es SELÂM İsminin TEK-BİR Menbağ, MAZHAR ve Mansab AYNiyyet Noktası Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Es Selâmu:
Resim

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü ve’s- selâmu aleyke Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem istecartu.
.

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

SaLL, ceLâLdan başlayan yüreğimize kadar inen bir ipin adıdır.. bağlantının adıdır.. anlatabilmek için söylüyorum ki, Keban’ı buraya bağlayan kablonun adıdır.. SaLL.. SaLL var ise İSaLe olur ve buraya cereyan gelir.. arızasız ise, tüm bağlantısı tamamsa, ara bağlantıları tamamsa, buradaki prizde bir sorun yoksa ve âlette sorun yoksa işte ozaman buradaki mü’min yüreğindeki elektrik yanar ve CÂN CERryÂNı Gelir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

SELL, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize Teslimiyyettir.
SELL: Yavaşça çekip sıyırma. Sıyrılma. Çıkarma, çıkarılma. Çekme, çekilme. İnsanlığı Esefelinden İlliyyine ÇEKip-ÇIKarma.
SALL, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize Teslimiyyetin sonUÇu; Yaratanımız, ASLen SILAmız, ALLAHu Zü’L- CeLÂLe ULAŞım İstikâmetidir.
SaLâvât: Her Nefsin ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in İrsâl edici-SALLettirici Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i DUYuş ve her hususta UYuş Dilek ve Duâsıdır.. bu ise farz-ı AYNdır..

Unutmamak gerekir ki, Kur'ÂN-ı Kerîm hükmünce;
ALLAH ve ResûLüne Teslim OLmak,
ALLAH ve ResûLüne İMÂN ETmek,
ALLAH ve ResûLüne Tâbi OLmak,
ALLAH ve ResûLüne İtâat ETmek mutlak Farz-ı AYNdır..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem KuL ile RABBısı arasında, hâşâ bir aracı değil; Güneşin ışığı gibi OLmazsa Olmazıdır ve ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in, Kaza Kader İrade ve Meşiyyetiyle-Dilemesiyle İRSALL SALLi için seçtiği ZÂTının NÛRu, KüLLî Şey’in ÜMMîsi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir..


Bismillâhi’r- Rahmâni’r- Rahîm.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve SeLLimû teslîmâ (teslîmen).: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebî’ye (Peygamber’e) saLât ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salât edin! Ve (O’na) teslim olarak salât edin!(Ahzâb 33/56)

Şimdi şu ÂNda ŞeÂNuLLAHta “ALLAH celle celâlihu ve melekleri peygamberine saLâtü selâm ediyor” ne demek?.
Yâni Keban’daki şartel indi.. “
yâ eyyuhâllezîne âmenû ALLAH celle celâlihu, ey iman edenler.. yâni iman işlerindeki Nurullahı, Nur-u MuhaMMed’e çevirip onu fiiliyata getiren insan iman etmiştir.. Ey iman edenler şimdi siz de “saLLû aleyhi ve seLLimû tesLîmâ
Şimdi siz de peygamberinize tA
MM teslim olun, canı gönülden teslim olun, evet iman edin, SaLL edin saLât edin..
SaLL, LütfuLLaHın, Lütf-u MuhaMMedîyeye çevrilip, bize kadar bizim sahib olacağımız, yâni kullanma yetkisi olduğumuz alana kadar gelmesidir bir anlamda.. Sanki cereyânı biz kullanacak hale geçiyorsak orada otuz bin volttur, burada yüz yirmi volttur.. bu KİMse tevhidi biliyorsa, buna SaLL denir ki bu, vird olarak çekilen zikirlerde de böyledir.. Yoksa avara kasnak çevirir gibi gırgır işi değildir hâşâ!.
Çünkü gelecek ve ele geçen bir şey yoktur.. ciddiye almaz ve boşuna kasnak çevirme gibi hayalî SaLL olmuştur.. Ama irsâl olmamıştır..
Oysa gerçek
NÛR fiilen sizin malınız haline gelmiştir, fiilen kullanılıyor.. Yoksa elektiriğin yoksa, dünyayı âletlerle doldursan bin yıl gel desen de beklesen havanı alırsın.. ve durmadan Kur'ÂN-ı Kerîm okusa, yalvarsa yakarsa boşuna ceryÂN yokk!.

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seydinâ muhammedin abdike ve nebiyyike ve rasûluke ve nebiyyü’l- ümmiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehlibeytihi.
Elhamdulillahi rabbü’l- âlemin..
Subhâneke allahümme ve bihamdike estağfiruke eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyke..


Silm: Barışmak, sulh, barışıklık. * İtaat. İslâm, müslim olmak.
Seleme: Bir işten kurtulmak, berî olmak.
Esleme: Teslim olmak. Müslüman olmak. İtâat etmek.
Selleme: Tam teslim olmak. Selâmlamak.
İslâm: İslâm dini. Müslümanlar.
Selâm: Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma. * Allah'ın (celle celâlihu) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua. Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzerinde olan yerde yürüyene; yüksekteki aşağıdakine "Selâmün aleyküm" der. Selâmı alan "Ve Aleykümüsselâm ve Rahmetullâhi ve Berekâtühu" diyerek cevap verir. Evvelâ selâm veren daha çok sevap kazanır. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. İki cemaat birbiri ile karşılaşırsa; onlardan birisinin selâm vermesi sünnet-i kifaye, selâm alacak taraftan birisinin selâm alması farz-ı kifayedir
Teslim: Bir emâneti verme. * Kabul etme. * Doğru ve haklı bulma. * Selâmetle dua etme. * Karşısındakinin hükmü altına girme. * Kendini Allah'ın takdirine terketme, emri altına girme. * Belâ ve âfetten korunur olma. * Bir şeyi, yeni sâhibine verme. * Dayanamayıp pes deme. * Hakikat olduğunu söyleyip i'tiraf etme.
Selâmet: Kurtuluş, tehlikeden sâlim olmak. Korktuklarından, fenalıklardan kurtulmak. * Neticede imân ile kabre girmek.
İslâm: (Selâm. dan) İtaat, inkıyad, bir şeye teslimiyet. Din. Ist: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in, Allah'ın emriyle insanlara bildirdiği din.


Selâm, “s-l-m” kökünden türemiştir ve Allah’ın sıfatlarından biridir. Anlamı; ayıp, kusur, afet, eksiklik, hastalık, âcizlik, ölüm vb. şeylerden beri olan, yarattıklarını âfet ve belâlardan kurtaran, zulmetmeyen, güven arayanları güvene erdiren demektir.

“Selâm” kelimesi ise bu da; selâmet ve emniyet senin üzerinedir, senin içindir demek olup ALLAHu Zü’L- CeLÂLin ismi olarak “selâm”, Allah, seni korumayı, gözetmeyi üzerine almıştır, sana kefildir demektir. Bir de itaat etme ve sulh içerisinde bulunma anlamı vardır.


sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu’n salât ve selâmı O’nun üzerine olsun..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mescide giren kimse, Peygamberinize: “Esselâmü aleyküm yâ Resûlallah diyerek selâm versin!.” buyurdu.
(Müslim, Ebu Davud, Nesaî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât edendir.” buyurdu.
(Tirmizî, Salât 327)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.)
(İbni Ebi Şeybe)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cuma günü bana çok salevat getirin. Çünkü, salâvatınızı işitirim” buyurunca, Eshab-ı kiram: “Yâ Resûlallah, salâvatımızı nasıl işitirsin ki, sen artık kabrinde toprak olmaz mısın?” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allahu teâlâ toprağın Peygamberleri çürütmesini haram etti, Onlar öldükten sonra da diridir, rızıklandırılır.” buyurdu.
(Ebu Davud, Nesaî, Beyhakî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Meclislerinizi bana salat ve selâm getirmekle ziynetlendirin. Salâvatınız size kıyamette nur olur.)” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Namazda (ettehıyyatüden sonra), bana salâvat getirmeyi ihmal etmeyin. Çünkü bu, namazınızın zekâtıdır.” buyurdu.
(Dare Kutnî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nerde olursanız olun, salat ve selâmınız bana ulaşır.” buyurdu.
(Ebu Davud, Taberanî, Dıyâ)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gerçek cimri, yanında anıldığım hâlde bana salavat getirmeyendir.” buyurdu.
(Tirmizî, Daavat 110)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yanında ben anıldığım halde bana salâvat getirmeyenin burnu sürtülsün.” buyurdu.
(Tirmizî)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

192-)SEYFuLLAH sallallahu aleyhi vesellem.

SEYFuLLAH sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Kullarını yaratma sebebi olarak bildirdiği, Hakka iman edip Hayrı yaşamak olan kulluk imtihanında, kulun nefsinden ve çevresinden saldıracak Bâtıl ve Şerre karşı savaşta ki, sonuçta Tevhid Cihadında Hakkın ve Hayrın Kılıcı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Seyf: Kılıç.
SEYFuLLAH: ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Kılıcı.


CÂNÂN CiHÂDın REHBERi
SaLât SANA SeLÂM SANA..
CÜMLe CÂNLarın SERVERi
Kur'ÂN SANA SeLÂM SANA..


ZEVK 7867


RAHMetenLi’L- ÂLEMîni ->RABBımın ->RaSûLuLLAHı
ZÂHiR-BÂTıN-da ->ZiMMeti ->EHL-i BEYti ->ÂLİ ŞÂHı

CeMÂLi >KeMÂLi KUTLu
DUYup UYana Ne MUTLu

Şe’ÂN ->ŞEHâDet SAVaŞı ->SAMED ALLAH SEYFuLLAHı!.


celle celâlihu
sallallahu aleyhi vesellem
kerremallahu vechehu..


26.10.16 13:09
voiciistnbL..FatihdervişalimahllsitürkanveacıLar….



29. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :

İbrâhim-i Dessûkî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:
Çok azîz bir Muhammedî âşık olup Evliyâullah:
“ Bu salâvâtın faziletini ALLAH (cc) bilir.” demişlerdir.


Resim

TÜRKÇESİ

"Allahumme salli ve sellim ale'z-zâtî'l-Muhammediyyeti'l-latîfeti'l-ehadiyyeti Resim Şemsi semâi'l-esrâri Resim Ve mazhâri'l-envâri Resim Ve merkezi medâri'l-celâlî ve kutbi feleki'l-cemâlî Resim Allahumme bi sırrıhi ledeyke Resim Ve bi seyrihi ileyke âmin havfî ve âkil asreti vezheb huznî ve hırsî Resim Ve kun lî ve hûznî ileyke minnî Resim Verzuknî'l-fenâe annî Resim Vellâ tec'alnî meftûnen bi nefsî Resim Mahcûben bi hissî Resim Vekşif lî an kullu sırrın mektûmin Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!"

MÂNÂSI

"ALLAH'ım! Sırlar Semasının güneşi, nûrların mazharı, Celâl Dâiresinin merkezi (dönüm noktası : akdes noktası), Cemâl Feleğinin (yörüngesinin) kutbu (devrânda devreden cismin cihân çarkının aksı) olan; Ahadiyyet (her hususta mutlak teklik) lâtifetinin (Ahadiyyetten Ahmedîyyete lütûf edilen incelik ve hakikatlerin) tecellîgâhı (ilk zuhûr yeri, çoğalma ocağı olan) Zât-ı Muhammedîyyete salât-ü-selâm eyle! ALLAH'ım! O'nun Senin yanındaki sırrı (teslimiyet) ve Sana olan (istikamet) seyrinin hakkı için; korkumu gider emin kıl (emniyette eyle), (imkanla imtihan seyr-ü-sülûkümde, teslimiyet ve istikamet tevhidinde) ayak kaymalarımı (yolda sürçmelerimi, takılıp düşmelerimi yoldan geri kalmalarımı) azalt, hüznümü (üzüntümü, kederimi) ve hırsımı (dünyaya tamahkarlığımı) gider (bertaraf et), benden yana (lehime) ol; beni, benden Kendine (Sana) al (çek), beni benden fenâ ile rızıklandır (benlik hastalığımdan kurtar, benliğimin yok olmasına izin, inâyet ve hidâyet eyle, nefs perestlikten âzâd et!). Beni nefsime meftun kılma (nefsimin fitnesine düşürme, nefsimin hevâ ve hevesiyle sihirletme, nefsime tüm gönlümü verip ona vurulan, düşkün ve âşık olan kılma!). Âfâkı (dış dünyayı) tanıdığım hislerimi (enfüsümü ve özümü tanıdığım duygularımı) bana (şühûdî tevhid tekemmülüme) hicâb (perde, engel, yol kesici, çeldirici) etme! Bana her türlü, tüm gizli (saklı) sırları aç (ifrat ve tefritten koru, i'tidal üzere ve hazımlı kıl, şaşırtma-taşırtma!) YÂ HAYYU YÂ KAYYÛM (celle celâluhu)!"
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

193-)SEYyiDuLLAH sallallahu aleyhi vesellem.

SEYyiD sallallahu aleyhi vesellem: İnsan Aklı övgüsünden ötede, ALLAHu zü’l- CeLÂL’in KULLarına, İLÂHî Dâimiyyeti Zâhir ve Bâtın YAŞAyış-YAŞAtış Şerefi Şefâatına Sahib ve GÖRevli HabîBuLLAH Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.


->ELEST’inden -->ATıLan OK
->MUHİT’e URUC ->ALLLAH’a
MaHŞER>EL ÂN>YOKunda ÇOK
MERKEZ’e>RÜCÛ’ ->RABB ŞÂH’a!.


ZEVK 7932

->AHADiYyet MîM AYNAsı -->“AhMed”-inâ RaSûLULAH aleyhisselâm
MutLak HAMDin TeVHiD TASı ->“HaMid”-inâ RaSûLULAH aleyhisselâm
BeZM-i ELESt’in ->SERVERi
MaKaM-ı “MahMûd” MahşERi
->“MuhaMMed”-iYyet NOKTAsı ->“SEYyid”-inâ RaSûLULAH aleyhisselâm!.


14.11.16 13:04
voiciistnbL..karagümrükdervişali mahmustfa..


EhL-i Beyt KervÂNı ->DİRi
->DİRİden ->DİRi ZİNCİRi
->HâLis-MuHLis MuhaMMedî
İhvÂNim -->KervÂN KITMİRi!.


Resim Kul İhvÂNi

İŞin =>ASLın ->fASLın ->hASLın ->vASLın ->ASLı..
AHAD celle celâlihu =>AhMed ->HaMid ->MahMûd ->MuhaMMed aleyhumusselâm..


Resim

SeYyid ve ŞeRîf KİMLere DEnir?!.

İsLÂM ÂLeMinde nice yıllardır; HAKk TeÂLÂ’nın kullarına, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ÜMMetine kendilerini SeYyid ve ŞeRîf göstererek, sahte üstünlük kurup Tevhid Tüccarlığı ve Tasavvuf Simsarlığı İstismarcılığı yapan ahmaklardan nefret eder ve ALLAHu zü’l- CeLÂL’e sığınırım..

Oysa, gerçekten EhL-i Beyt aleyhumusselâm olanlarla yıllarca yaşadım da ben bahsetsem hemence: “Aman Erenler halka demeyesin ki bizim hâlimize bakıp da atalarımız EhL-i Beyt aleyhumusselâma taş atıp zarar görmeyeler!” demişlerdir.


ResimResim

Seyyyid ve Şerif İsimleri, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin; Itretinden, Zürriyetinden, Neslinden, SOYundan gelen Bâtında Halife ve Zâhirde İmamiyyet şiârıdır..

Seyyid; Efendi, bey, önder, sahip, faziletli, kerim, şerefli, asil, soylu, Nesl-i Pâk-i MuhaMMedî’ye mensub olup yüceltilmiş olan, İmam Ali kerremallahu vechehu ve Hazreti Fâtıma aleyhasselâm’dan doğan İmam İmam Hasan aleyhisselâm NESLi olan Seyyidü’s-Sâdât Efendilerimiz aleyhumusselâm. Siyah sarık saragelmişlerdir..

ŞeRîF; Şerefli, mübârek. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem neslinden ve Hazret-i Hüseyin aleyhisselâm soyundan olup İslâmiyete tam sadâkatla bağlı tertemiz Nesl-i Necîb İmam Efendilerimiz.. Şehid-i ŞÂH İmam Hüseyin aleyhisselâm Şerif ve NESLinden gelenler de Şerifü’s- Sâdât Efendilerimizdir aleyhumusselâm. Yeşil sarık saragelmişlerdir.
Seyyidlik ve Şeriflik erkekten erkeğe naklen geçen güzelliktir. Başkasıyla evlenen kadının çocukları bu ünvanı taşıyamazlar.

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Seçkin Kulu ve Resûlünün; Tenini, Kanını, Canını ve İmânını kıyamete kadar ÜMMet-i MuhaMmed aleyhisselâm adına hesabına ve şerefine NAKLen taşıyan EhL-i Beyt aleyhumusselâmın “SEYYiD” ismini hafife almak ya da istismar etemek kişinin kendi nefsine yaptığı acı bir zulümdür..

Seyyid İsmi; Kullanım yeri ve konumuna göre; ALLAH celle celâlihu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Yahya aleyhisselâm, EhL-i Beyt aleyhumusselâm için kullanılan yüce bir isimdir.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine: “Sen bizim SEYYİDimizsin” diyen birine: “السَّيِّدُ اللهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى : Seyyid ulu ve yüce olan Allah’tır” diye karşılık vermiştir.

(Ebû Dâvud)

Ki bununla, ÜMMetini yüz yüze karşı aşırı övgülerden men’ etmştir.

Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAH celle celâlihu, Yahya b. Zekeriya aleyhisselâm'ı Seyyid diye nitelendirmiştir.


فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Fe nâdethu’l- melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Bunun üzerine, o (Zekeriyya aleyhisselâm) mihrabda kâim olarak namaz kılarken, melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsa'yı) tasdik edici olarak, SEYYİD, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nidâ ettiler (bildirdiler).”
(Âl-i İmrân 3/39)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ÜMMetine kendisi bizzât bildirmiştir;

أنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben kıyamet gününde insanların SEYYiDiyim-Efendisiyim” buyurmuştur.

(Buhârî, Tefsîr, 185)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben, Âdemoğlunun Seyyidiyim.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Zühd, 37)

Bundan dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir çok sıfatlar verilmiştir;

Seyyidü’s- Sekaleyn: İki âlemin Efendisi
Seyyidü’l- En’âm: Yaratılmışların Efendisi
Seyyidü’l- Enbiyâ: Nebîlerin-Peygamberlerin Efendisi
Seyyidü’l- Mürselîn: İrsâl olunanların-İlahî Görevle gönderilenlerin Efendisi


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem iki gözü sevgili torunları için de bu sıfatı kullanmıştır;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir keresinde minber üzerinde ve torunu Hz. Hasan da yanı başında olduğu halde, bir cemaate bir de Hz. Hasan’a bakarak: “Bu benim oğlumdur, Seyyiddir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n Nebî, 24)

Resim---Bir keresinde de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin iki Seyyididirler” buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâsik, 31)

Sâdât Efendilerimiz olan EhL-i Beyt aleyhumusselâm’a sonsuz saygı göstermek her MuhaMMedî Mü’mine bence farzdır..
İslam alimlerimizin büyüklerinden İmam-ı Şafii kaddesallahu sırrahu
Hazretleri bir gün talebelerine ders verirken bir ara ayağa kalktı. Bir müddet sonra yine oturdu. Biraz sonra tekrar kalkıp oturdu. Bu hal on defâ tekrarlandı. Talebeleri “arada bir kalkıp oturması”nın sebebini sorduklarında İmam-ı Şafii kaddesallahu sırrahu: “Seyyidlerden bir çocuk kapının önünde oynuyor. Oynarken kapının önünden gelip geçiyor, onu görünce hürmet için ayağa kalkıyorum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in torunu ayakta dururken, oturmak bize revâ değildir." buyurmuştur.


ResimResimResim

Kısaca da olsa EhL-i Beyt aleyhumusselâmın tarihine bir GÖZ atalım;

Fatıma aleyhasselâm, Bedir Harbi’nden sonra Hicret’in ikinci yılında İmam Ali kerremallahu vechehu ile evlenmiş ve bu evliliklerinden Hasan, Hüseyin, Muhassin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb isimlerinde çocukları dünyaya gelmiştir.
(İbn Sa’d, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, X, 27.)

Muhassin, doğumunun hemen akabinde vefât etmiş ve büyüyen kızları ise çeşitli evlilikler geçirmişlerdir.
(İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 1020.)

Hasan, Hüseyin ve Muhassin isimlerinin câhiliye döneminde bilinmediği ve ilk olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından torunlarına verildiği kaynaklarda yer almaktadır.
İmran b. Süleyman: “Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin isimlerindendir. Bu isimler cahiliyede yoktur.” demektedir.

(İbn Sa’d, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, VI, 357.)

Hz. Hasan, Hicret’in üçüncü yılında Hz. Hüseyin ise dördüncü yılında dünyaya gelmişlerdir. Aralarında sadece bir yaş fakı vardır.

(İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, II, 10,18.)

Hz. Peygamber’in, torunları Hasan ve Hüseyin’in doğumundan sonra kulaklarına ezân okuduğu ve her biri için de Akika Kurbanı kestirdiği nakledilmektedir. Her ikisinin de doğumlarının yedinci günlerinde sünnet edildiği ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma’ya onların saçlarının kesilip ağırlığınca gümüş tasadduk etmeyi emrettiği, Hz. Fatıma’nın da öyle yaptığı belirtilmiştir.
(Tirmîzî, Edâhî, 17; Ebû Dâvud, Edâhî, 21; İbn Hanbel, Müsned,VI, 390-392.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hasan ve Hüseyin’i sevmesi ve insanların da onları sevmelerini istemesi ile onlar için yaptığı dua birçok rivayete konu olmuştur. Ebu Hureyre’den nakledilen bir bilgide, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Hasan’ı aramak için Ebu Hureyre’nin elinden tutarak Benî Kaynuka Çarşısına gitmiş, dolaşmış bakmış onu bulamamış, sonra oradan ayrılarak mescide gelmiş ve Hz. Hasan’ı kendisine bulmalarını istemiştir. Hz. Hasan gelince hemen onu odasına götürmüş, onun elini sakalına dokundurmuş, sonra yüzünü ona iyice yaklaştırarak: “ALLAH’ım ben o’nu seviyorum, sen de o’nu ve onu seveni sev.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim Hasan ve Hüseyin’i severse beni sever, kim de onlara buğz ederse bana buğz eder.” buyurduğu nakledilmiştir.
(İbn Sa’d, VI, 360, 362.)

Bir defâsında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mescidde onların birini sağ, diğerini sol dizine oturtmuş, bir ona bir diğerine sevgi gösteriyor idi. Sahabeden birisi: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onları seviyorsun herhalde?” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim onları severse beni sever, kim onlara buğz ederse bana buğz eder.” buyurmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: “Ehl-i Beyt’inden en sevimli olanlar kimlerdir?” diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hasan ve Hüseyin’dir.” diye cevap vermiştir.
Hz. Fatıma’ya onları çağırmasını söylemiş, onlar gelince de kucaklamış ve öpmüştür. Hasan veya Hüseyin’in ağladığını duyduğu anda hemen onların yanına koşan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, etrafındaki insanlara da, onların sesini duyunca elinde olmadan kalktığını söylemiştir.

(İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 1208; Zehebî, Târîhu’l-İslam, (41-60), 36,37.)

Ebu Bekre radiyallahu anhu’dan nakledildiğine göre Hz. Hasan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kılarken onun üzerine çıkmış, o ayağa kalktığında onu düşmemesi için tutmuş, tekrar ikinci defâ eğildiğinde ise onu bırakmıştır. Diğer bazı rivâyetlerde ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kılarken Hasan onun altından girip, üstüne çıktığı ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ona bir şey yapmadığı bildirilmektedir. Namaz dışında ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in onları sırtına alarak dizlerinin üzerinde dolaştırdığı bildirilmiştir. Onları bu durumda gören birisi: “Çocuk ne güzel bir bineğin üzerindesin.” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “O da, ne güzel bir binici.” diye cevab vermiştir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem halkın arasında iken dahi onları omuzlarına almış ve gezdirmiştir. Ebu Hureyre radiyallahu anhu
onun bir omzunda Hz. Hasan, diğer omzunda Hz. Hüseyin, bir ona bir diğerine oyun yaparak yanlarına geldiğini ve: “Kim onları severse beni sever, kim de onlara buğzederse bana buğzeder.” dediğini nakletmiştir.

(İbn Sa’d, VI, 360; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 329.)

Tirmizî’de nakledilen rivayet Hz. Hasan’ın baş ve göğüs arası, Hz. Hüseyin’in de göğüsten aşağısının, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e çok benzediğini ifâde etmektedir.
(Tirmîzî, Menâkıb, 31.)

Resim---Bir defâsında Hz. Hüseyin arkadaşları ile oynarken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona rast gelmiş, onu yanına çağırmış ancak o gelmemiştir. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu yakalamak istediyse de o, bir o tarafa bir bu tarafa kaçmış, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülerek onun peşinden koşmuş onu yakalamış, sevmiş öpmüş ve: “Hüseyin benden ben de Hüseyin’denim. Hüseyin’i çok seviyorum, o benim torunumdur.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime, 11.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu benim oğlum Seyyid’dir. Umulur ki Allah onunla iki Müslüman grubu barıştıracaktır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Fiten, 20; Sulh, 9; Buhârî,Fezâilü ashâbi-Nebî 22)

İbn Abdilber konu ile ilgili; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hasan aleyhasselâm’a SEYYiD dediğini nakleden rivayet tevatür derecesindedir. Sahabeden bir grup bunu nakletmişlerdir. Ebu Bekre bununla ilgili olarak: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in başka hiç kimseye “Seyyid” ismini vermediğini belirtmektedir.” demektedir.
(İbn Abdilberr, el-İstiâb, I, 369.)


ResimResimResimResim

nOt:

Osmanlı döneminde Seyyid ve Şerifler âyandan- ileri gelenlerden sayılmışlardır. Osmanlı devletinde ve toplumunda seyyid ve şeriflere derin bir saygı gösterilmiş ve onlara ayrıcalıklar tanınmıştır. Meselâ, onlar vergilerden muaf tutulmuş, onlara aylık, altı aylık veya yıllık tahsisatların yanında cevâlî gibi gelirlerden pay ayrılmış ve özel ihsanlarda bulunulmuştur.
Osmanlı sultanlarının seyyidlere ve şeriflere hususi sevgi ve hürmetleri vardı. Bu sebeple Osmanlı Devletinde onların işlerine bakan ayrı bir teşkilat vardı. Burada, seyyid ve şerif olanlar iki şahitle hakim huzurunda kaydedilir, doğum ve vefâtları deftere geçirilirdi. Böylece seyyid ve şerif olmayanların bu mübârek nesil (soy) ile karışmaması temin edilirdi. Ayrıca onların, kendilerine lâyık olmayan işlerde çalışmalarına, bu mübarek sülâleden olan hanımların dengi olmayanlarla evlenmelerine izin verilmezdi. Onların her türlü hakları korunurdu.

Bu teşkilatın başında bulunan zata Nakibü’l -Eşraf denirdi. Seyyid ve Şeriflerin umumi bir velisi durumundaydı. Bu sebeple Nakibü’l- Eşrafa çok hürmet olunurdu. Merasimlerde, devlet adamlarından önde gelirdi. Padişahlara kılıç kuşatanları olduğu gibi, duaları makbul sayıldığı için, kılıç kuşatma sırasında duaları ekseriyetle bunlar yapardı.

Seyyid ve Şeriflere rahat ve huzur içerisinde yaşayacakları her türlü hizmet yapıldı. Onlar her çeşit vergiden muaf tutuldu. Bu hususta kendilerine berat dahi verildi.

Osmanlılar zamanında Halep'te Seyyidlere ve Şeriflere mahsus bir mahkeme vardı. Seyyid ve Şeriflerin bütün evladları (çocukları) orada kayıtlı olup, yalancılar seyyidlik iddia edemezdi. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Han zamanında Mason Reşid Paşa, İngilizlerin emriyle bu mahkemeleri kaldırdı. Soysuz ve mezhepsiz olanlara da seyyid denildi. Uydurma Acem Seyyidleri her tarafa yayıldı. Ve de İslâm Âleminin başına Fars Irkçılığı belâsı kesildi.. ALLAHu zü’l- CeLÂL şerlerinden korusun.. Âminnn!..


HAKk ÂŞıKım >ASLım ALAH
>MuhaMMedî fASLım ALAH
-->EHL-i BeYtî hASLım ALAH
KuL İhvÂNî -->vASLım ALAH!.


Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ Seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallu bihi'l-ukadu Resim Ve tenfericu bihi'l-kurabu Resim Ve tukdâ bihi'l-havâicu Resim Ve tunâlu bihi'r-reğâibu Resim Ve husnu'l-havâtimu Resim Ve yusteska'l-ğamâmu bivechihi'l-Kerîmi Ve alâ âlihi ve sahbihi fî kulli lemhâtin ve nefesin biadedi kullu ma'lûmin lekeResim

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lûm nesneler adedince mükemmel bir salât ve tam bir (teslimiyet) selâmı Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in, âilesinin ve ashâbının üzerine eyle (indir) ki onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır (çıkış yolu bulunur), ihtiyaçlar giderilir, rağbet edilen dileklere nâil olunur (isteklere ulaşılır), ve hüsn-ü hâtime (güzel son, şehâdetle ölüm) elde edilir ve mübârek yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenilir..".
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

194-)ŞÂFiuLLAH sallallahu aleyhi vesellem.

ŞÂFi sallallahu aleyhi vesellem: Her NEFSin, Enfüsünde-Sînesinde, Habli’l-Verîdinde, ÖZünden de ÖZünden AKRABAsı RABBısına Şehâdet İrsalini-ULAŞımını sağlamakla HAKk TeâLâca görevli, şu sanal âlemden HAKk’a KULLuk Köprümüz, Kendi NÛRudan yaratılan MevCÛD VARLıkta TEKBİR olan Rıza Rehbermiz, Şehâdet Şifâmız HabîBuLLAH Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Şâfi: Şefâat edici.
Şâfi: Hastaya şifa veren (ALLAH celle celâlihu). Yeter görünen, kifayet eden.
Şâfi’: (Şefaat. den) Şefaat eden. Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ene seyyidü veledi âdeme yevmel-kıyâmeti ve lâ fahra, ve biyedî livâü’l- hamdi ve lâ fahra, ve mâ min nebiyyin yevme izin âdemü femen sivâhü illâ tahte livâî, ve ene evvelü men tenşakku anhü’l- ardu ve lâ fahra, ve ene evvelü şâfiin ve evvelü müşeffain ve lâ fahr.: Ben kıyamet gününde Âdemin evlâtlarının, insan cinsinin seyyidiyim, en şereflisiyim, en efendisiyim, en önde geleniyim. İftihar-Övünmek yok!. Ve Hamd sancağı, Livâül-Hamd benim elimde benim elimde --veya iki elimde-- olacak; öğünmek yok!. Ve Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, o kıyamet gününde, Âdem ve ötekiler.. O gün hepsi benim Livâü’l- Hamd'imin, benim dalgalandırdığım şanlı Hamd Sancağı'nın altında olacaklar.. Yeryüzü yarılıp da, içindekileri çıkardığı zaman, ilk çıkan ben olacağım Övünmek yok!. Ve ilk şefaat edecek olan ben olacağım. Ve şefaati ilk kabul olan kimse de ben olacağım. Bir övünç bahis konusu değil!." buyurmuştur..
(Ahmed ibn-i Hanbel, İbn-i Mâce ve İmam Tirmizî)


Resim

195-)MüŞŞeFâ sallallahu aleyhi vesellem.

ŞÂFi sallallahu aleyhi vesellem: NÛRundan yaratılmaktaa olan tÜMM KÂinÂt için Somutta-Maddî ÂLEMde ŞiFâ’, Soyutta-Manevî ÂLEMde ŞeFâ’olan Rahmetenli’l-ÂLEMîn Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Şefîu’l- ÜMMedir, Sıfatlarından bir tanesi ÜMMetin şeffaatçisidir. Şefi', çok fazla miktarda şefaat eden demek; şâfi' kelimesinin mübalâğasıdır.

Cenabı ALLAH celle celâluhu'nun bize Nİ’MET-i uzması (en büyük Nİ’MET) olan MuhaMMed aleyhi’s-selâm; dinimizin, dünyamızın ve âhiretimizin Şâfiî'si (şefâatçisi) kulluk derdimizin şifâsıdır.


Vahşurnâ yâ câmi’a’l- halâyıkı ma’ahum
Tahte livâ-i nebiyyin şâfi’r- ramedi..

Bütün Hizmetçileri Onunla haşr et, BİR kıl!
Göz-gönül hastalıklarının Şifâsı Nebî aleyhi's-selâm'ın
Şifâ Hamd Sancağı altında!..


Resim---Hz. Osman (r.a.) in bir gün minberden şöyle dediği rivayet edilir: “Allah hakkı için, sizden kim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in: «Muhakkak ki Kur'ân-ı Kerim 7 harf üzere indirilmiştir ve her biri şâfi ve kâfidir.» buyurduğunu hatırlıyor?” Hz. Osman kalktığında, bu hadisi hatırladıklarını söyleyenler de ayağa kalktı. Sayılamıyacak kadar çoktular”
(Hafız Ebu Ya'lâ', Müsned; Suyutî, El-İtkan 1/78)

Şâfi'; maddî ve ma'nevî hastalıklara şifa veren, sıkıntıları gideren.
(Buharî, Merda, 20. Tıb, 40; Müslim, Selam, 46, 47, 48; Ebû Dâvud, Tıb, 17)


Resim

Eş Şâfi ALLAH celle celâlihu'dan Şifâ DUAM devamla..

ZEVK 3714

Yürek Gibi YAP-rak Olmuş, AH-ın KaraDut DaLında
ÇÖLün ÇiLesi Çetinmiş -->Leylâ-Mecnun MasaLında
Göz yaşından TesbihinLe >HePte HiÇ Hıçkırık Zikrin
->HaSS-AN-Ların AY Işığı ->SEV-SEViL ÇIKar FaLında..…


19.01.10 01:24
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

196-)ŞÂKİR sallallahu aleyhi vesellem.

ŞÂFi sallallahu aleyhi vesellem: Tüm esmâlarını akıl olarak insan ve cinlere yükleyen Eş Şâkiru-Eş Şekûru olan ALLAHuzü’L- CeLâL’in, insÂN olarak yarattığı ve emrine musahhar kıldığı tüm nimetlerine karşı memnunluk ve teşekkür edişini bu esmâların zuhur aynası olarak kâinata ve insÂNlıga örnek hayatıyla yaşayan ve öğreten Rahmetenli’l-ÂLEMîn Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Tüm esmâlarını akıl olarak insan ve cinlere yükleyen Eş Şâkiru-Eş Şekûru olan ALLAHuzü’L- CeLâL’in, insÂN oluş ve emrine musahhar kıldığı tüm nimetlerine karşı memnunluk ve teşekkür edişini bu esmâların zuhur aynası olarak kâinata ve insÂNlıga örnek hayatıyla yaşayan ve öğreten Rahmetenli’l-ÂLEMîn Resûlullah

Şâkir:
Şükredilen.
Şükr: (Şükür) ALLAH celle celâlihu'ın nimetlerine karşı memnunluk göstermek. Allah'a teşekkür etmektir.
Şükr-ü küllî: Umumi nimetler için yapılan şükür. Her varlık şükredicidir ve eder.
Şükr-ü örfî: Aklı olanaların ALLAH celle celâlihu’ya hamd edişidir.
Hamd: Medih, övmek. Cenab-ı Hakk'a karşı kulların memnuniyet ve sevinçlerini ve O'na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri.
Şükürgüzâr: f. İyilik bilen, teşekkür eden.
ŞükrÂN: İyilik bilmek. Minnettarlık. Şükretme hâli.

Kur'ÂN-ı Kerîmizde de 13 âyette geçen Eş Şâkir esmâsı..


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---"Ve mâ muhammedun illâ resul (resûlun), kad halet min kablihir rusûl (rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â (şey’en), ve se yeczîllâhu’ş- şâkirîn (şâkirîne).”: Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve Allah, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.”
(Âl-i İmrân 3/144)

بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُن مِّنْ الشَّاكِرِينَ
Resim---"Belillâhe fa’bud ve kun mine’ş- şâkirîn (şâkirîne).: Öyleyse artık Allah’a kul ol! Ve şükredenlerden ol!”
(Zümer 39/66)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

197-)ŞEMS sallallahu aleyhi vesellem.

ŞEMS sallallahu aleyhi vesellem: Şems-i Ezelî ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, Takdir Tecellîsini, her ÂN Şe’ÂNuLLAHta, SüNNetuLLAH üzere, NÛR-u MuhaMMedle Yansıtan, KüLLî ŞEYyin varlık menbağı, En NÛR celle celâlihu esmasının mazharı ki, Şems-i Hidâyet-Hidâyet güneşi Rahmetenli’l-ÂLEMîn Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Şems: Güneş. Âfitab/Mc. Pek güzel. * Çok güzel yüz.
Şems-i Ezelî: Vâcib-ül-vücud ve ebediyyen var olan, her şeyi nurlandıran ALLAH celle celâlihu hakkında teşbihen söylenen bir tâbirdir.

En Nûr:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

198-)TÂHÂ sallallahu aleyhi vesellem.

TÂHÂ sallallahu aleyhi vesellem: NÛRuLLAHtan var edilen ve NÛRudan KÛN feyeKÛN Kâinâtı Yaratılan ve, Hüviyyette KüLLî Şeyyin Tarafı, Tayfı ve Tavafı olan, Rahmetenli’l-ÂLEMîn ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.

TâHâ: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Kur’ÂN-ı kerimdeki rümuz ismi.
TâHâ: sözlükte, küçük pencere ya da tavan penceresi anlamınadır.

Kur’ÂN-ı Kerim’'de mukattaat-ı hurufiyeden olup ALLAH celle celâlihu ile Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arasında bir şifredir.. Peygamberimiz aleyhisselâmın bir ismidir. Mânası hakkında muhtelif rivâyetler vardır.

طه
Resim---“Tâ, hâ.: Tâ, Hâ.”
(TâHâ 20/1)

مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى
Resim---"Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ.: Kur’ân’ı sana meşakkat (güçlük) olsun diye”
(TâHâ 20/2)

إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى
Resim---"İllâ tezkiraten li men yahşâ.: Huşû sahiplerine zikir (öğüt) olsun diye.”
(TâHâ 20/3)

TâHâ Sûresi, Kur’ÂN-ı Kerim’in 20. Sûresi ve Mekkîdir. 135 Âyet olup mekke'de nâzil olmuştur. sûre, ismini, başındaki tâ-hâ harflerinden almıştır. hz. ömer'in bu sûre vesilesiyle müslüman oluşu, islâm tarihinin önemli bir hatıra sayfasıdır. olay, kısaca şöyledir: islâm'ın yaman bir düşmanı olan Hattâb oğlu Ömer radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i öldürme vazifesini üstlenmiş ve bu iş için yola çıkmıştı. ancak, yolda kız kardeşi Fatıma ile eniştesi Saîd'in müslüman olduğunu öğrenince, önce onların işini bitirmeye karar verdi. Tâ-Hâ Sûresini okumakta olan karı-koca, Ömer'in geldiğini görünce Kur'ÂN-ı Kerîm sayfalarını sakladılarsa da, ömer onları duymuştu. Okuduklarını görmek istediğini söyledi. inkâr etmeleri üzerine Saîd'e saldırdı. kendisine mâni olmak isteyen Fatıma'yı tokatladı. yüzlerinden kanlar akan Fatıma, cesarete gelerek müslüman olduklarını açıkça söyledi. Kardeşinin haline acıyan Ömer, bu sefer yumuşak bir sesle okuduklarını tekrar istedi. Tâ-Hâ Sûresinin yazılı bulunduğu sayfaları okuyunca, Kur'ÂN-ı Kerîm'in mucizeli tesirinden nasibini alarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in huzuruna gitti ve müslüman oldu..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

199-)TÂHİR sallallahu aleyhi vesellem.

TÂHİR sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in Rububiyyet Hüviyyeti Takdirini Bâtından Rusûliyet Tayfı-Tarafı-Tavafında tertemiz KüLLî Şeye-Herkese; noksan, ayıp ve kirden uzak bir şekilde Hakikat-ı MuhaMMedîyye olarak temiz ve pâkça aktaran, Hüviyyette KüLLî Şeyyin Tarafı, Tayfı ve Tavafı olan, Rahmetenli’l-ÂLEMîn ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.

Tâhir: Çok temiz. Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan.
Tâharet: Temizlik. Nezafet. Temizlenmek.
Mutahhar: Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek. * Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bir ismi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

200-)TAKî-MuTTÂKi sallallahu aleyhi vesellem.

TAKî sallallahu aleyhi vesellem: ALAHu zü’L- CeLÂL’in KuLLarı olan ÜMMetini; Bâtıl, Şer, Haram ve Yalandan koruyan, Şüphelilerden sakındıran, Tahkik İmanlarını Salih Amellere çevirmeleri hususunda Sâlih, Emîn ve Mutemed, MUTTÂKİ MuhaMMed aleyhisselâm. El KAVîyyu celle celâlihu İsmuLLAHının Mazharı, Menbağı ve Mecrâsı olan ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.

El Kavîyyu:
Resim

Takî: Haramlardan kaçınan. Kendini koruyan, saklayan. Takvâlı kimse. Günahtan çekinen.
Takîyye: Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek.
Müttaki: Ehl-i takvâ. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini Allah'ın (celle celâlihu) sevmediği fena şeylerdan koruyan.
Takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
İttikâ: Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.
Kavi: Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
MUTTAKİ: ALLAH celle celâlihu korkusuyla kendini günahlardan uzak tutarak Allah'ın azabındân korunan ve böylelikle Allah'tan gereğince sakınan, O'na saygıda kusur etmeyen kimse.


"Muttakî", "vekâ" fiilinin ifti'al babındaki: "ittika" kelimesinin ism-i fâilidir. "İttika" ve "takvâ" kelimelerinin kökü, "veka" fiilinin masdarı olan "vikâye"dir. Yine aynı fiilin "vakyen", "vakıyeten", "tevkıyeten" ve "vikaen" şeklinde "vikaye" ile aynı mânâya gelen masdarları vardır. Bu masdarların hepsi "bir şeyi muhafaza etmek, eziyetten korumak, himâye etmek, zarar verecek şeyden onu sakınmak, çekinmek" manâsındadırlar.
(Rağıb el-Isfahanî, el-Müfredât fi Garîbi'l-Kur'ân, İstanbul, sh. 833).

Sözlükte takvâ =>“korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar olmak, itaat etmek, korkmak, çekinmek” anlamlarındaki vikâye masdarından türemiştir. Takvâ kelimesi ve aynı kökten gelen ittikâ, takî, etkâ, muttaki gibi diğer türevleri ve fiil şekilleri Kur’ÂN-ı Kerîm'de 285 âyette geçmektedir..


رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: RABBimiz, onlara vaadettiğin adn cennetlerine, onları ve onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden salâha ulaşanları dahil et. Muhakkak ki SEN, SEN AZÎZ'sin, HAKÎM'sin (hüküm ve Hikmet Sâhibisin).” (Mü’min 40/8)

وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Vekıhimus seyyiât (seyyiâti), ve men TEKI’s- seyyiâti yevme izin fe kad rahimteh (rahimtehu) ve zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: Onları kötülüklerden koru. Ve SEN, kimi izin günü seyyiatlerden (günahlardan) korursan o zaman onlara rahmet etmiş olursun. Ve işte o, fevzü’l- azîmdir (en büyük kurtuluştur).” (Mü’min 40/9)

"Bir şeyi başka bir şeyle, bir tehlikeye karşı korumaya almak" anlamı da vardır.

"İttika", vikâyeyi kâbul etmek, diğer bir ifâde ile vikâyeye girmek, yani elem ve zarar verecek şeylerden sakınıp kendini iyice koruma altına almak mânâsınadır. Buna göre, ittika ve onun ismi olan takvâ, lügat itibariyle, kuvvetli bir himayeye girmek, korunmak, kendini muhafaza altına almak demek olur.

(Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, I,168).

Aynı mânâyla ilgili olarak, "takî" ve "muttaki" isimleri de takvâ fiilini işleyen, onunla muttasıf olan kimse demektir.
(İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, XV, 401, Ebu'l-Bekâ, Külliyât, 219, el-Matbaatü'l-Âmire, 1287 (M. 1870).


ALAHu zü’L- CeLÂL,Kur'ÂN-ı Kerîmde NEFsin egoist bencillik cimriliğinden korunmayı emretmektedir.:

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---"Vellezîne tebevveu’d- dâre ve’l- îmâne min kablihim yuhıbbûne men hâcera ileyhim ve lâ yecidûne fî sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yu’sirûne alâ enfusihim ve lev kâne bihim hasâsatun, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Ve onlardan önce (Medine’yi) yurt edinmiş olup kalblerinde îmân yerleşmiş olanlar, kendilerine hicret eden kimseleri severler. Ve onlara verilenlerden (dağıtılan ganimetlerden) dolayı, kendileri onlara muhtaç olsa bile, gönüllerinde bir hacet (kaygı, haset) bulunmaz. Ve onları kendi nefslerine tercih ederler (üstün tutarlar). Ve kim nefsini cimrilikten korursa, o taktirde işte onlar, onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir.” (Haşr 59/9)

فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَأَطِيعُوا وَأَنفِقُوا خَيْرًا لِّأَنفُسِكُمْ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---"Fettekûllâhe mâsteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayran li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Artık Allah’a karşı gücünüzün yettiği kadar (en üst seviyede) takvâ sahibi olun. Dinleyin ve itaat edin! Ve kendiniz için hayır olarak infâk edin (verin). Ve kim nefsinin cimriliğinden kendini korursa (sakındırırsa), o taktirde işte onlar; onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.” (Teğâbun 64/16)


ALAHu zü’L- CeLÂL’in ZİKRine lâyık olanlar, ancak ve ancak imanı kaviyy olup bağışlanmış kimselerdir.:


وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
Resim---"Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâhu, huve ehlu’t- takvâ ve ehlu’l- magfirati.: Allah’ın dilediğinden başkası O’nu zikredemez. O (O’nun dilediği kimse), takvâ sahibidir ve mağfiret ehlidir (günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).” (Müddessir 74/56)

ALAHu zü’L- CeLÂL, Takvâ Ehlini o GÜNün Şerrinden korur.:

فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا
Resim---"Fe vekâhumullâhu şerra zâlike’l- yevmi ve lakkâhum nadraten ve surûrâ (surûran).: Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.” (İnsan 76/11)

ALAHu zü’L- CeLÂL, ve kimsenin kimseye bir şey yapamayacağı Günün Şerrinden korunmamızı EMReder.:


وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Resim---"Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn (yunsarûne).: Ve, bir kimseden diğer bir kimseye, bir şeyin ödenmeyeceği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının.” (Bakara 2/48)

وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Resim---"Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ şefâatun ve lâ hum yunsarûn (yunsarûne).: Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının.” (Bakara 2/123)

Yukarıdaki âyetlerden bazılarında "takvâ" kelimesi hem sözlük anlamıyla hem de terim anlamıyla kullanılmıştır. İslâmî ıstılahta "ittikâ" ve onun ismi olan "takvâ" İnsanın kendisini, Allah'ın vikayesine (muhafazasına) koyarak, ahirette zarar ve eleme sebep olacak şeylerden titizlikle koruması, yani günahlardan geri durup hayır olan işlere sarılması, diye tarif edilmiştir.
(Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dilî, I, sh. 168-169).

ALAHu zü’L- CeLÂL, KULLuk İmtihÂNında İMÂN ve TAKVÂnın önemini buyurur ki;

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
Resim---"Ve lev enne ehle’l- kurâ âmenû vettekav le fetahnâ aleyhim berekâtin mine’s- semâi ve’l- ardı ve lâkin kezzebû fe ehaznâhum bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.” (A'râf 7/96)

Netice olarak ALAHu zü’L- CeLÂL BİZ KULLarına, KULLuk İmtihÂNında Hakça TAKVÂyı EMRetmektedir.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn (muslimûne).: Ey iman edenler! Allah’a karşı “O’nun hak takvâsı” ile (bi hakkın takvâ, en üst derece takvâ ile) takvâ sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!” (Âl-i İmrân 3/102)

EMRuLLAHı Şe’ÂNuLLAHta her ÂN NEFESinden-SESinden DUYup Uyduğumuz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BİZleri UYarmakradır.;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişi, mahzurlu şevleri yapma tehlikesine düşmeyeyim diye mahzuru olmayan şeyleri de terk etmedikçe (gerçek) muttâkiler derecesine ulaşamaz!" buyurdu.
(Tirmizi, Kıyâmet, 19,4,634; İbn Mâce, Zühd, 24 (2/1409).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kul, vicdanı rahatsız eden Şeyi terk etmedikçe takvânın hakikatine eremez" buyurdu.
(Buhârî, İman. (1/6)).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

201-)TAYYİB sallallahu aleyhi vesellem.


TAYYİB sallallahu aleyhi vesellem: ALAHu zü’L- CeLÂL’in; TÜMM güzellik, hoşluk, temizlik, helâllik, hayr bolluğu-tamlığı-sıhhati ve tehlikelerden uzaklığı LÜTFu ve KEREMini, KULLarına/ÜMMetine her ÂN YANsıtan RAHMet Kaynağımız OLan ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.

Tayyib: Helâl, temiz, güzel, hoş, fazilet sahibi, hayrı çok ve âfetten salim/ Sağlam. Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz. Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan.
Tâbe: Bir şey; güzel, lezzetli,
helâl, temiz olmak.
Tâbehu: Güzel bulmak, iyi görmek.
Tûbâ: En güzel, en iyi, Saadet, mutluluk, hayr, rahat, huzur, devlet, gıbta.



Resim

KÜLLî ŞEYyin dOKUsunda
KeLÂMuLLAH OKU!.sunda
“SENin kOKUn”u ->ALırım
TÜMM GÜLLerin kOKUsunda!.

TEKe TEK'te -->MuSTaFasın
ÖZeLLik GÜL BAĞı ->SENsin
VASL-ı VUSLatta -->VeFÂsın
->GüZeLLik GÜL BAĞı SENsin!.

AŞKın>BAGsız BAGI Efendim!
CÂNda CÂNÂN ÇAGI Efendim!
GÜLLerde GÜL CEMÂLin Dostt
GÖNLümün GÜLBAGI Efendim!.
Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..



Resim

Resim TûBÂ.. CeNNette; KöKLeri ARŞta DALLarı YERde BİLE-Lik TAYfı Tûbâ Ağacı..

“T û B ” giBi ->KÖKsüz KALdık!:

T û B Â: sıRR-ı SiDRetü’l- münteha.. bİLElik TaRF-ı TaRaFı.. bİLElik-KİMlik-KİŞİlik “sen”liği "TaYyiB"i.. HÂL-i Hazır HOŞluğu.. Lutfu'-l Latîf letâfeti..

الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ
Resim---Ellezîne âmenû ve amilû's- sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb (meâbin):
Onlar ki imân edenler ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meâbın (sığınağın) (en) güzeli onların!.” (Ra'd 13/29).

Tûbâ: çok güzel, en güzel, ne hoş, gözü aydın, ne mutlu..

Tûbâ'nın bir cennet veya cennette bir ağaç olduğu şeklinde değişik rivayetler yapılmıştır. Kurtubî gibi müfessirlerin katılımı ile yaygın olan görüş ağaç olduğu şeklindedir. Bu ağacın kökü yukarıda, dalları aşağıda olan büyük bir ağaç olduğuna inanılır. Meyvesinin hiç tükenmediği de rivayet edilir.
"Sahih olan görüş, Tûbâ'nın bir ağaç olduğudur."
(Kurtubî Tefsiri, IX, 317)

Tubâ, Cennetteki bir ağacın adıdır. Cennetteki her evde bu ağacın bir dalı mevcuttur.
(İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1985, IV, 376-378)

Tûbâ Ağacı ile ilgili bilgilere hadislerden ulaşılır. Cennetteki doğal güzelliklerin târif edildiği pek çok hadiste Tûbâ Ağacından ve onun özelliklerinden bahsedilir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki, bir binici gölgesinde yüz yıl yürür de o gölgenin sonuna erişemez.” buyurdu..
(Buharî ve Müslim, Sehl İbn Sa'd'dan)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Tuba cennette bir ağaçtır. Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar. Ve cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır!” buyurdu..
(Ramuz el-Ehadis-2, s. 313/7)



Resim

Resim TûBÂ MÜJDESi..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin, ZÂT-ı ÂLini, dört ÂLeMde DUYup UYan GARİBÂNLarına Tûbâ Müjdesi..

GaRîb YURdu şehr-i kenÂN..:
KaRîb: el HaKK Teâlâ’nın Kurbetinte sultÂNlık Yakınlığı..
GaRîb: el HaKK Teâlâ’nın Gurbetinte KuLLuk Iraklığı..

Elbette ki Fırka-yı Nâciyyenin MuhaMMedî YOLcusu az, YOLu GaribÂNlar YOLUdur;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: " ............... عن أبي هريرة ؛ قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
بدأ الإسلام غريبا وسيعود كما بدأ غريبا. فطوبى للغرباء "

İslam garib olarak başladı ve yine başladığı gibi garibliğe dönecektir. Fe tûBâ li’l- GureBâ: Ne mutlu o gariblere!” buyurdu.

(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim : 1. Cilt 145. No ; İbni Mâce : 10.3987.No)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "........ عن عبد الله بن عمرو قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : طوبى للغرباء طوبى للغرباء طوبى للغرباء فقيل من الغرباء يا رسول الله قال ناس صالحون في ناس سوء كثير من يعصيهم أكثر ممن يطيعهم "

"Müjdeler olsun o gariblere!. Müjdeler olsun o gariblere!. Müjdeler olsun o gariblere!.” buyurunca sahabaleri dediler ki: “Kimdir o garibler Yâ Rasûlullah?” Buyurdu ki: “Kötü insanlar içinde çok az bulunan Sâlih insanlardır. Onların -içerisinde bulunduğu toplumda- isyan edenler çok, itaat edenler ise azdır!.”

(Abdullah b.Amr b. As radiyallahu anhu’dan; İ. Ahmed , Müsned 2 / 222.7032 ; Shf. Sahiha : 4 . cilt 1619. No)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : بدأ الاسلام غريبا وسيعود غريبا كما بدأ فطوبى للغرباء: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellembuyurdu: "El İslamu bedâ gariben ve seyuudu gariben fe TûBÂ li'l- gurebâ: İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Fe tubâ li’l- gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun Gariblere! (SıDDık Ve ÂdiL MuhaMMedî ÂŞıKLara!)” .
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)



Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ Seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallu bihi'l-ukadu Resim Ve tenfericu bihi'l-kurabu Resim Ve tukdâ bihi'l-havâicu Resim Ve tunâlu bihi'r-reğâibu Resim Ve husnu'l-havâtimu Resim Ve yusteska'l-ğamâmu bivechihi'l-Kerîmi Ve alâ âlihi ve sahbihi fî kulli lemhâtin ve nefesin biadedi kullu ma'lûmin lekeResim

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lûm nesneler adedince mükemmel bir salât ve tam bir (teslimiyet) selâmı Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in, âilesinin ve ashâbının üzerine eyle (indir) ki onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır (çıkış yolu bulunur), ihtiyaçlar giderilir, rağbet edilen dileklere nâil olunur (isteklere ulaşılır), ve hüsn-ü hâtime (güzel son, şehâdetle ölüm) elde edilir ve mübârek yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenilir..".


Resim KITMÎRin..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

202-)VÂFİ sallallahu aleyhi vesellem.

VÂFİ sallallahu aleyhi vesellem: ALAHu zü’L- CeLÂL’in Kur'ÂN-ı Kerîmini KULLarına irsalde peygamberlik va’dini mutlak yerine getiren, sözünde duran ve ÜMMetine sonsuz sevgi ve dostluğa VEFÂ kapılarını Lâzım ve LÂyıkınca hep açık tutan Vefâdâr-Vefâkâr ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.


Vâfi: (Vefâ. dan) Tam, elverişli, kâfi, yeter. Va'dini mutlak yerine getiren. Sözünde duran, sözünün eri.
Vefâ: Ahdinde, sözünde durma. Sevgi ve dostlukta sebat ve devam. Ödeme. Yetişme. Dince ve akılca lâzım gelen şeyi yerine getirip uhdesinden çıkma.
Vefâdâr-Vefâkâr: Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
Vefâperver: f. Sözünde duran. Vefâlı..


Resim

ÖZde ve SÖZde VEFÂ RAKs EDişi..
-->“BİZ BİR-İZ”-Lik -->AKS Edişi..


ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r Resûlullah dan başka bir şey bilmeyen ve bu sözünde sadık ve vefâkâr-cefâkâr, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uğruna çarmıha gerilen Sümeyye Anne!.

Sümeyye Anne radiyallahu anha, islamın ilk kadın şehidi.. 4 deveye, her deveye bir kol ve bacak bağlanmış, çarmıha gerilmiş ÇÖLde kızgın kum içinde..
Ebu Cehil diyor ki: “Küfret MuhaMMed’e!.”
O da diyor ki: “Eşhedu en lâ ilâhe İLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah!.”
Yürü dendiğinde 4 deve 4 yöne yürüyünce ne oluyor?. Her birisinde bir bacak bir kol gidiyor. Bunu kocasının ve oğlu Ammar radiyallahu anhum’un gözü önünde yapıyorlar.
Ardından: "Sümeyye hak söyledi" diyen Yasir radiyallahu anhu da şehid ediliyor..

Böylece ilk İslam şehidi kanı Sümeyye Annenin ve kadın kanıdır..
Böylece İkinci İslam şehidi kanı da, Yasir Babanın ve erkek kanıdır..

İlk Müslüman Hatice annemizdir. İlk şehid Sümeyye Annemizdir. Hep ilkler kadın dikkat edin!. Onun içindir ki, daha Kur’ÂN bile tam inmemiş belki bir iki âyet, henüz yeni başlangıç döneminde. İnanç başka bir şeydir. Ama o yüce Peygamber aleyhisselâmn öylesine vefâdâr-vefâkâr ki bakınız!
Şimdi bu Suud Kralcıkları, Şeytanlar, Deccâllar yıktılar o kapıları, oraları..
Ama ben daha önce resimlerini falan da çekmiştim gittiğimde, Kâbe’nin kapısına “Sümeyye Kapısı” ismini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem vermiştir ve tek kadın ismidir. Fatma Vâlidemizin ismini vermemiştir, Hatice Vâlidemizin ismini vermemiştir. “Sümeyye Kapısı” ismini koymuştur.
İşte böyle vefakâr, böyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır karşımızda ki, ÜMMeti OLmakla Şehâdet Şerefi duymaktayız hamdolsun..


ŞERİATın Şeriatında İMAN vardır. Yâni İSLÂM ve İMAN vardır. Şeriatın şartlarındandır İslâm ve iman. ŞERİATın yoludur
ŞERİATın Tarikatıdır AMEL. Fiildeki AmeL, Kalbdeki İMÂNın UYgulama YOLudur.
ŞERİATın Mârifetidir AHLÂK. Halkedildiğin gibi bebek gibi yaşamak, yaşamaya çalışmak. Hulkıyette, ahlâkta MuhaMMedileşmek. Elbette mârifetidir, irfanla bilmesi gerekenidir.
Şüphesiz ki
ŞERİATın Hakikatı HÂLlerdir. Ahlâk değişebilir. Hal, huy gibidir. Asla değişmez. Sabitleşir.
Ne gibi. Sümeyye Anne gibi. Dörde bölebilirsiniz bedenini, her şeyini, ama dördü de:
Lâ ilâhe illallah” çeker.
Sen doğuya, batıya, kuzeye, güneye gitti zannedersin kolları bacakları, her birisi bir yerden ses çıkarır.
İbrahîm aleyhi’s-selâm’ın kuşları gibi:
Lâ ilâhe illallah” duyarsın Mekke Dağlarında..

Ve ben “yuhhh!” demişim kendime orada o sesi duymadığım zaman!.
Hiçbir çığlık, hiçbir can çığlığı Sümeyye Anne’nin çığlığı kadar çağları delip gelmemiştir yüreğime duyduğumda hamdolsun!.
Ve onun için o VEFÂnın vUSLat ANAhtarı ALLAHın RAHMet kaynağı yüce Peygamberimiz aleyhi's-selâm, Mekke’nin kapısına, Kâbe’nin kapısına tek kadın ismi vermiştir, o da “Sümeyya Kapısı”.. Üst katta Hicr-i İsmaile denk.
Kapının önüne diz çöküp ağlamışımdır.. Niye biliyor musunuz?.
Sevincimden: “Sen ne VEFÂ-lısın Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!. Âmine Annenin ismini vermedin de, Fatma Anamızın, Hatice Anamızın ismini vermedin de Sümeyye Anamızın ismini verdin!. Ne Büyüksün Sen ne Yücesin ne Vefâkârsın ve el EMîNsin hamdolsun!.”
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

203-)VÂİZ sallallahu aleyhi vesellem.

VÂİZ sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu zü’L- CeLÂL’in KULLarına, Peygamberlik görevi gereği; HAKk’ı DUYup HAYR’a Uymaları hususunda Kur'ÂN-ı Kerîm ve Hadis-i Şerifleriyle öğüt verip, nasihat ederek kalblerini İslâm Dinine yumuşatarak, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şiddetli azabından sonsuz lütuf ve ihsanına çağıran, iylikle emredip, kötülükten men’ eden, gerekli kuralları koyup uygulayarak, öğretim ve eğitimini yaptıran ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.

Va’z: Dinî mes'eleler üzerinde konuşup nasihat etmek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma.
Vâiz: Nasihat eden. Dinî mes'eleler üzerinde öğüt veren.
Mev’izâ: Mev'ize. Öğüt. Nasihat. Bir cemaate veya kimseye kalbini yumuşatarak, kötülük-günahtan kaçındırıp, iyiliğe-sevaba sevk edecek sûrette hakikatları ders vermek.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

204-)VÂSIL sallallahu aleyhi vesellem.

VÂSIL sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu zü’L- CeLÂL’in takdir buyurduğu Peygamberlik görevi gereği; ALLAHu zü’L- CeLÂL’in KULLarını, KULLUk İmtihÂNı gereği İNdirildikleri ESFELinden Tevhidullahla, İNdikleri İLLiYYin SİLÂsına-RABBısına DÖNdürüp SİLÂsına kavuşturan, SELL-ü-SALL eden VâSıL eden ÜMMetin ÜMMüsü OLan ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.


VâsıL: Ulaşan, erişen, kavuşan. Hakka vâsıl olan. Kulu Rabbine ulaştıran. Âşıkı Mâşukuna kavuşturan, eriştiren.
VesâLe: Bir yere/şeye/kimseye varmak ulaşmak. Birşeyi diğer birşeye eklemek. Vermek, iylik etmek.
VusLat: Birleşme. İttisal. Kavuşma. Bitişme..



Resim

MuhaMMedî ŞUURu BİLerek İLİM-Le MuhaMMedî MeZHeB-te,
MuhaMMedî NûRu BULarak EDEB-Le MuhaMMedî MeSLeK-te,
MuhaMMedî SüRûRda OLarak İRFÂN-La MuhaMMedî MeŞReB-te,
MuhaMMedî O-NûRu YAŞAyarak ERKÂN-La MuhaMMedî MeRCİ’-de Şehâdet Eri İMTİHANındayız

ALLAH celle celâluhu RIZA ister KULundan.
RIZA ise VuSLât SILAmızdır.
SALL Hedefimizdir.
SALLavât ->TESLİMİYYET SELL-imizdir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e..
SALLât ->İSTİKAMET SALL-ımızdır ALLAH celle celâluhu’ya..
SALL.. SILA YOLUnda NaZZ ve NiYaZZdı..
SALL.. Her NeFeS Hazır Nazır NAMAZZdı..
SALL..
Söz ->Sohbet ->ZeVKti ->HaZZdı..

Sen de GeL ->Mukaddes, Muhterem, Mükemmel, Muhteşem, Muazzam, Mübârek ve Müşfik MUHAMMEDî MaVeRâ'ya;
BeDeL-siz
KıYaS-sız,
ŞART-sız,
SeBeB-siz, ÇırıLçıpLak, Tertemiz ve TekLifsiz daL!. SALL et!. ->İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim SANA, ÂLine, EHL-i BEYtine ve ÜMMetine,
Resim İLMuLLAHça SONsız vs SINIRsız es SeLÂM OLsun Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!.


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ nuril envâr
Ve sırril esrâr Resim Ve tiryâkil ağyâr Resim Ve miftâhi bâbil yesâr
Seyyidinâ Muhammedinil muhtâr Resim Ve âlihil ethar
Ve eshâbihil ahyâr Resim Adede niamillahi ve ifdalihi.


MÂNÂSI: Ey Rabbim, nûrların nûru, sırların sırrı,
ağyâra tiryâk, bolluk kapısının anahtarı,
Seyidimiz, seçilmiş olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e,
O'nun tâhir âline ve hayırlı ashâbına,
Yüce Allah'ın nimetleri ve fazlı adedince, salât ve selâm ediver!.
Onları mübarek kılıver!.



ResimKuL İhvÂNi
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

205-)VELîYyuLLAH sallallahu aleyhi vesellem.

VELîYyuLLAH sallallahu aleyhi vesellem:Herşeye (kâinâta) sahib, hakîm ve mâlik olduğu sistemi idâre eden, tasarruf eden ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL’in; Halkettiği halkının velîsi, dostu, var edip idâre edeni olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL’in; Her şeye her şeyden daha yakîn olup her işlerini üzerine alıp icrâsını yüklenen, kullarının dostu, yâri, sahibi ve velîsi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL’in; El VeLî, El VâLî, El MevLâ İsm-i Şerîflerinin KüLLîŞEYy olarak TeceLLîsinde Tek Mazhar Noktası, Yüce DOST’un DOSTu, Muhabbet Bağımızın Ezel Menbağı, İlâhî Yakînliğmizde İle’l- Ebed Mansabımız, Rızâ Resûlümüz, Sahibimiz ve Vuslât Velîmiz VELîYyuLLAH Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Teniyle-KANıyla-CÂNıyla-İMÂNıyla Nübüvvetinin derc olduğu Velâyetini BİZe Ebeden ULAŞtırmada her ÂN TEVHiD KABLOsu OLÂN EhL-i Beyt aleyhumusselâm..



Velî: Velî, dost. Sahib, mâlik. Evliya. Muin. Muhafaza eden. ÜMMetinin Sıddık VeLîsi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
VELîYyuLLAH: ALLAH celle celâlihunun velî kulu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve EhL-i Beyt aleyhumusselâm..
Velîyyu’n- Niâm: Nimetler ihsan eden, iyilik eden kâinâtın Ni’met –RAHmet Kaynağı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.
Velîyyu’l- Emir: ÜMMetine Âmir. Emir veren. Emir sahibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


EL Mevlâ ismi, velâyet (birinin dosdu, yakını, yardımcısı olmak, onun idâresini elinde bulundurmak) kökünden masdar ismi ve sıfattır. Muhabbet bağıyla bağlı dosd, sahib, mâlik, efendi demektir.Velâ kökü parmak-yüzük "ile"liği değil de et-tırnak "bile"liğini yani "yakîn"i içerir. Mevlâ, İlâhî yakînliğin adıdır. Rabbü'l-'âlemîn'in Mâlikiyyetini mânevî yakınlık ve muhabbet kabul ediştir. ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Mevlâmız olduğu Kur'ân-ı Kerîm'de 16 âyette geçer. Hadis listelerinde geçmemekle beraber Kur'ân-ı Kerîm'de geçmektedir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), o zamanın şartlarında köle olanları sahiblerine hitaben konuşurken onlara: "Rabbim, Mevlâm" demelerini yasaklarken, köle sahiblerine de kölelerine "kulum" demelerini yasaklamıştır. (Müslim, Elfâz,14 bkz.)
Mevlâ isminin, Velî, Vâli, Vedûd isimlerinin anlam ilşkisi vardır..

El Mevlâ: Halkının velîsi, dostu, var edip idâre edeni olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. : Sahib, mâlik,Rabb, velî, mürebbi, yardımcı, ihsan edici, dost ve eserlerini seven ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL...
El Vâlî: Herşeye (kâinâta) sahib, hakîm ve mâlik olduğu sistemi idâre eden, tasarruf eden. Külli şey'in mutlak sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL..
El Veliyyu: Sahib, mâlik, nâsir, mûin (yardımcı), dosd (seven ve yardım eden), mütevellî (herşey O'nunla yürüyen). Her şeye her şeyden daha yakîn olup her işlerini üzerine alıp icrasını yüklenen, kullarının dostu, yâri, sahibi ve velîsi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


Velâ: Bir şeye yaklaşmak.
Veliye: İdare etmek. Düzenlemek. İşini üzerine almak. Yardım etmek. Sevmek.
Vellâ: Birisini bir işe idareci kılmak.
Tevellâ: Geri dönmek, yüz çevirip terketmek.
Evlâ: Daha lâyık, daha uygun, daha yakın.
Veliyyullah: ALLAH'dan korkan, sayan, seven, temiz, pâk olup amel-i salih işleyen ALLAH'a dost olan ALLAH'ın dostları.
Evliyâ: Velîler.


EL VELî celle celâlu ZEVKîmizz..

El Velî celle celâluhu VUSLatına Mazhar olan, El Velî celle celâluhu'nun Velîsi, Evliyâullahı olur. Tüm sevgililerinden ayırıp, o kimseye ebedî sevgili ve gerçek DOSTun Dostuna Dost olur.. O'ndan gayrısına meyil verip gönül bağlamaz ve bağlayamaz.
Ondandır ki ÖMRümüz boyunca ->”SEVgiLimden ayıran OLdu bana SEVgiLi!...” BİZ BİR-İZliği TEVHîd ÇAĞrımız oldu Esen YELLerle Hamdolsun!.


El VeLîyyu:
Resim

El VâLî:
Resim

El MevLâ:
Resim


SEN Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ki;

Nebîyyü'r- Rahmetsin: Bütün âlemler için Rahmete vesilesi, İSÂLe YOLumuz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemsin..

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn (âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

NebîYyü'l- ÜMMî sallallahu aleyhi vesellemsin:

ASLın fASLının ANAsı.. ÂLEM-lerde ASLın-> fASLın ->hASLın ->HuSuL ve vUSLat Vâlidesi. KüLLîŞEyy’in “ÜMM”ü ve tÜMMü NûR-u NEBîYyü'l- ÜMMî aleyhisselâm..
TevhiDuLLAH’ın TaMMlık Hakikatı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemsin..

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
---“Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

SANA Sonsuz ve SINIRsız İLMuLLAHça SaLât-ü-SeLÂM OLsun Yâ VELîYyuLLAH aleyhisselâm..


28. SALÂVÂT-I ŞERÎFE:
Ebu'l-Hasen-eş-Şâzeli kaddasallahu sırrehu'ya âit Salâtu'n- Nuri'z- Zâtî..
İÇ sıkıntıları ve zorlukların aşılmasında şifâdır.


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ
ve Mevlânâ Muhammedin Nûri'z
-Zâti
Ve's-sirri's- sâriî fî cemi'i'l- âsâri
Ve'l- esmâi ve's- sıfatı Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim
Adede kemâl'illâhi ve kemâ yelîku bikemâlihi
..


MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Zâtın Nûru,
Esmâ ve Sıfatların bütün eserlerine
(mevcûdat) sârî (süren, süregen, sürücü, yayılan) sırrı olan
Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed
salallahu aleyhi ve sellem)/i]'e,
âilesine ve ashabına salât-ü-selâm ve bereketini ihsân eyle!.
ALLAH'ın kemâli adedince ve O'nun kemâlinin lâzım ve lâyıkınca!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


Resim KITMÎRin Dostt..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

206-)YÂSÎN sallallahu aleyhi vesellem.

YÂSÎN sallallahu aleyhi vesellem:Tüm Kâinât gibi İnsÂNoğLUnun da, NÛRundan yaratılmakta olduğu, NÛRuLLAH SEN-SÎNLiğinin İYELik-SENLik kazanıp Var OLduğu; MutLak Mazhar, Menşe’, Menbağ, Mecrâ İLK ve TEK-BİR NOKTası, Mübârek, Muhterem, Muhteşem, MukeMMeL, MükeMMiL, Muazzez, Muazzam ve Mustafâ Sıfatlarının Sabit Sâhibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

يس
Resim ---"Yâ sîn: Yâ, Sîn.” (YâSîn 36/1)

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
Resim ---"Ve'l- kur’ÂNi’l- hakîm (hakîmi): Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun.” (YâSîn 36/2)

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim ---"İnneke lemine’l- murselîn (murselîne): (Yâ MuhaMMed) Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin.” (YâSîn 36/3)

YâSîn İsmi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sifât İsimlerindendir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zâtî İsimleri de Kur'ÂN-ı Kerîm ve Hadis-i Şeriflerde bildirilmiştir.

YâSîn, Kur'ÂN-ı Kerîm’in “y” ve s” Mukatta’ harfli/ALLAHu zü’L- CeLÂL’in özel şifreli âyetlerindendir. Mânâsı bildirilmemiş gönüllerin zevk edişlerincedir.

Kur'ÂN-ı Kerîmdeki bir çok sıfat kelime ve tâbirler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize isim olmuştur.
Nur, aydınlatıcı kandil, Munzir, Nezir, Mübeşşir, Şâhid, Şehîd, Apaçık bir gerçek, Hateme’n- Nebîyyi-peygamberlerin sonuncusu, son derece şefkatli, pek merhametli, son derecede güvenilir, doğruluk timsâli, Ni’metuLLah/Allah'ın ni’meti, Rahmetenli’l- âlemin/âlemlere rahmet, Urevtü’l- Vuska/ sapasağlam bir kulp, Sıart-ı Mustakîm/doğru yol, parlak yıldız, Kerîm, Nebîyyiü’l-Ümmîyyi, Daî gibi isimleri vardır.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in esmâü’l- hüsnâdan olan sifâtî ismleri de vardır::
Rauf, Rahîm, Nûr, Şehîd, Kerîm, Azîm, Cebbâr, Habîr, Fettâh, Şekûr, Âlim, Allâm, Kavî ve Metin, Sâdık, Velîyyu, Afüvv, Hadî, Tahir, Mü’min, Muheyminu, Kuddüs, Azîz gibi gibi isimleri vardır..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in isimleri Anadolumuzda da çokça kullanılan ve her evde olan isimlerdendir.
Muhammed (Mehmed), Ahmed, Mahmud, Hâmid, Mustafa, Müctebâ, Muhtar, Abdullah, Resûl, Mürsel, Beşir, Mübeşşir, Nezir, Münzir, Nûr, Münir, Rauf, Rahîm, Kerîm, Habîb, Sirâc, Hâdi, Rahmet, Tahir, Sâdık, Tâhâ, Yâsin, Memun, Emîn, Muhammedül Emin (Mehmed Emin) gibi isimler..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hadis-i şeriflerinde de isimlerini bildirmiştir.:


Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim birtakım isimlerim vardır:
Ben Muhammed'im!
Ben Ahmed'im!
Ben Mâhî'yim ki, Yüce Allah, küfrü benimle yok edecektir!
Ben Hâşir'ım ki, insanlar, Kıyâmet günü benim izimce haşr olunacaklardır!
Ben Âkıb'ım ki, benden sonra peygamber yoktur!.” buyurmuştur.

(İ. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 1004; İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 105; Buhârî, Sahih, c. 4, s. 162; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1828; Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 135; Dârimî, Sünen, c. 2, s. 225)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Benim Kur'ÂN-ı Kerîm’de yedi ismim vardır: MuhaMMed, AhMed, Yâsîn, Tâhâ, El-Müddesir, El-Müzemmil ve Abdullah.” buyurmuştur.
(Nakkaş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den nakletmiştir.)

Resim ---Hazreti Aişe radiyallahu anha Annemiz tarafından rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “ALLAHu TeâLâ katında benim için on isim vardır; onlardan biri de YâSİN ismidir.” buyurmuştur.

Resim ---Cübeyr b. Mut’im (radiyallahu anhu) rivâyet ettiği hadiste ise isim sayısı altıdır: “MuhaMMed, AhMed, Hâtim, Âkıb, Hâşir, Mâhî.”
(Şifâ-yi Şerif Tercümesi)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben Muhammed, Ahmed, Mukaffi, Hâşir, Nebîyyu't- Tevbe, Nebîyyu'l-Melhâme, Nebiyyu'r-Rahme'yim..." buyururdu.
(Müslim)



Resim

KuL İhvÂNim HAKk’a İZ BİL!
ENÂLLAH BİL NaHNu BİZ BİL!
KeLÂMULLAH ->ReSÛLuLLAH!
şU ÂN>Şe’ÂN->BİZBİR-İZ BİL!.


ZEVK 8351

RAHMetenLi’L- ÂLEM SESi ->DUYuLan ->UYuLan ->VAHDEt
RABBu’L- ÂLEMÎNin ->SÖZü ->KeLÂMULLAH ->İSLÂM DİNi!.
HAKk’ı ZİKRet HAYR’ı FİKRet HAKk’a ŞÜKRet HAYR’a SABRet
KeLÂMULLAH ->ReSÛLuLLAH -->KUR'ÂN-ın KALBi -->YÂ-SÎNi!.

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..

18.08.17 01:28
brsbrsmm.. tktktrstkkmdyÂsÎn..


Resim

Kur'ÂN-ı Kerîmde YâSîn Sûresi’nin özellik, güzzellik ve faziletini bildiren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyruklarından bir demet sunalım.:

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim bir gece içerisinde Yâsîn-i Şerifi okursa, sabaha affolunarak çıkar." buyurdu.
(Beyhakî, Sünenü’l- Kübrâ, 5/154; Zebidî, İthafü’s- sâde, 5/154)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kişi, ALLAHu TeâLÂ’nın rızasını ve âhiret yurdunu isteyerek okursa, mutlaka bağışlanır” buyurdu.
(Darimî, Fedaiü’l- Kur’ân, 21, no.3418; Münzirî, Tergib ve Terhib, 2244)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yâsîn Sûresini ALLAH rızasını gözeterek okuyan kimsenin -kul hakları hariç- geçmiş günahları bağışlanır. Onu ölmek üzere olanlarınızın yanında okuyunuz." buyurdu.
(Suyutî, Câmiu’s- sağir, 6/200, no.8937; Beyhakî, Şü’abül- İman)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir gecede Allah’ın rızasını kazanmak için Yâsîn okursa o, o gece bağılşanır." buyurdu.
(Darimî, Fedailü’l- Kur’ân, 21, no. 3420; Beyhakî, Şü’abül- İman, 2/480)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yâsîn-i Şerifi okuyanın geçmiş günahları affedilir." buyurdu.
(Darimî, Fedaiü’l- Kur’ân, 21; Zebidî, İthafü’s- sâde, 5/154)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim her gece Yâsîn Sûresini okursa küçük günahları bağışlanır." buyurdu.
(Suyutî, Câmiu’s- sağir, 6/199, no.8933; Beyhakî, Şü’abül- İman)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yâsîn Sûresi, bütün Kur’ÂN’a denktir." buyurdu.
(Darimî, Fedailü’l- Kur’ân, 21, no.3418)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim gündüzün başlangıcında Yâsîn Sûresini okursa, onun ihtiyaçları giderilir." buyurdu.
(Darimî, Fedailü’l- Kur’ân, 21, no.3421)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yâsîn, Kur’ÂN’nın kalbidir Onu bir defa okumak Kur’ÂN-ı on defa okumaya denktir. geceleri okuyanın sabahları ilahî mağfirete nâil olarak kalkar. Yalnız ALLAH rızası için okuyanın geçmiş hataları affolunur. Onu ölmek üzere bulunanların yanında okursanız, her harfi mukabilinde on melek gelerek karşısında durup onun için rahmet isteyip, affı için dua ederler. Ruhunu teslim edene kadar yanından ayrılmadıkları gibi, yıkanırken, kefenlenirken, namazı kılınırken, mezara konulurken de cemaatine iştirak ederler. Azrâil (aleyhisselam) ruhunu kabzedeceği zaman, Cennet’ten bir melek Cennet şarabıyla beraber gelir, doyasıya ona içirir, o kimse artık cennete girene kadar asla susamaz. Bu sûreyi okuana şefaat etme yetkisi verilir. Onu dinleyen de affolunur." buyurdu.
(Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri, 7/88; Kadı Beyzavî, Beyzavî Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut-Te’vil), 2/237; Ebu-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 5/206)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’ÂN’ın kalbi de Yâsîn dir. Her kim Yâsîn-i Şerif’i okur ve onun içindekilere göre yaşarsa, ALLAH ona Kur’ÂN-ı Kerîm’i on kere okumuş kadar sevab yazar." buyurdu.
(Tirmizî, Fedaiü’l- Kur’ân, 7; Darimî, Fedaiü’l- Kur’ân, 21, no.3419)

nOt:
Hadiste geçen: "Her şeyin bir kalbi vardır" ifâdesi, "Herşeyin bir özü vardır" mânâsındadır. Yâsîn Sûresine bu gözle baktığımızda, onun Kur’ÂN’ın bir hulâsası olduğunu görüyoruz. Kur’ÂN’ın bütün sûre ve âyetlerinin etrafında döndüğü dört temel esas vardır. Bunlar:
1-) ALLAH’ın varlık ve birliğinin ispatı,
2-) Peygamberlik müessesinin ispatı ve peygamberimizin peygamberliğinin hakkaniyeti,
3-) Dünyada yapılanların hesabını vermek üzere öldükten sonra dirilme gerçeğinin zihinlere nakşedilmesi,
4-) İnsanları yalnızca Allah’a kul yaparak dünya hayatının nizam ve intizamının sağlanmasıdır.

İşte bu dört esasa en etkili ifâdelerle Yâsîn sûresinde yer verilmiştir..


Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’ÂN-ın kalbi de Yâsîn’dir. Her kim onu gündüzleri okursa, bütün sıkıntılarına karşı ona kâfi gelir. Her kim geceleri okursa, bütün günahları affedilir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Fedaiü’l- Kur’ân,3)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim sabaha ulaştığında Yâsîn’i okursa, ona, akşama ulaşıncaya kadar o günün kolaylığı bahşedilir. Kim de onu bir gecenin başlangıcında okursa, ona da sabaha ulaşıncaya kadar o gecenin kolaylığı bahşedilir." buyurdu.
(Darimî, Fedailü’l- Kur’ân, 21,no.3422)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma gecesi (veyâ Cuma günü) Yâsîn ve Saffât Sûrelerini okuyan kişiye ALLAHu TeâLÂ Hazretleri dilediğini verir." buyurdu.
(Ali Müttakî, Kenzü’l- Ummal, 2694, 1/591)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma geceleri Yâsîn Sûresini okuyan kimse, ALLAHu TeâLÂ’nın mağfiretine kavuşmuş halde sabahlar." buyurdu.
(Hilyetü’l- Evliyâ 2,159)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her gece Yâsîn-i Şerif’i okumaya devam eden kimse, vefât ederken şehîd olarak vefât eder." buyurdu.
(Taberanî, Mu’cemu’s- Sağir, 1010; Kenzül-İrfan, 66)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ölüleriniz için Yâsîn-i Şerif’i okuyun." buyurdu.
(Ebu Davûd, Cenâiz, 3)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ölmek üzere olanlarınıza Yâsîn okuyunuz." buyurdu.
(Ebu Davûd, Cenâiz, 20; İbni Mâce, Cenâiz, 4; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/26, 27; Suyutî, Câmiu’s- sağir, 2/67, no.1344)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim cuma günü anne ve babasının veya onlardan birisinin kabrini ziyâret eder ve orada Yâsîn okursa günahları bağışlanır." buyurdu.
(Suyutî, Câmiu’s- sağir, 6/141, no:8717)

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz zâtında ve sifâtlarında noksanlıklardan uzak ve şanı yüce olan ALLAH, Tâhâ ve Yâsîn’i gökleri ve yeri yaratmasından bin yıl önce okumuş. O zaman Melekler Kur’ÂN-ı işittiklerinde: “Bunun kendisine ineceği ümmete ne mutlu! Bunu taşıyacak gönüllere ne mutlu! Bunu konuşacak dillere ne mutlu!" demişler buyurdu.
(Darimî, Fedailü’l-Kur’ÂN, 20, no.3417)

Resim ---Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hazreti Ali keremallahûveche’ye buyurdu ki:
"Yâ Ali! Yâsîn Sûresini oku. Zirâ Yâsîn Sûresinde on bereket vardır:
1-) Aç kalan kimse okursa doyar. (yani Allah, açlıktan kurtaracak sebebler yaratır.)
2-) Çıplak (elbise alamayacak kadar fâkir olan) okursa, giydirilme sebebine kavuşur.
3-) Bekar okursa, evlenir.
4-) Korku içinde olan okursa, korktuğundan emîn olur.
5-) Sıkıntılı kimse okursa ferahlar.
6-) Yolcu okursa, yolculuğunda yardım görür.
7-) Bir şeyi kaybolan okursa, onu bulur.
8-.) Ölü üzerine okunursa azabı hafifler.
9-) Susayan okursa, suya kavuşur.
10-) Hastaya okunursa, şifâ bulur.” buyurdu.

(Gümüşhanevî, Ramuzul- Ehadis, s.79/4)



29. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
İbrâhim-i Dessûkî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:
Çok azîz bir MuhaMMedî âşık olup Evliyâullah:
“Bu salâvâtın faziletini ALLAH (cc) bilir.” demişlerdir.


Resim

TÜRKÇESİ

"Allahumme salli ve sellim ale'z-zâtî'l-Muhammediyyeti'l-latîfeti'l-ehadiyyeti Resim Şemsi semâi'l-esrâri Resim Ve mazhâri'l-envâri Resim Ve merkezi medâri'l-celâlî ve kutbi feleki'l-cemâlî Resim Allahumme bi sırrıhi ledeyke Resim Ve bi seyrihi ileyke âmin havfî ve âkil asreti vezheb huznî ve hırsî Resim Ve kun lî ve hûznî ileyke minnî Resim Verzuknî'l-fenâe annî Resim Vellâ tec'alnî meftûnen bi nefsî Resim Mahcûben bi hissî Resim Vekşif lî an küllü SIRRın mektûmin Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!."

MÂNÂSI

"ALLAH'ım! Sırlar Semasının güneşi, nûrların mazharı, Celâl Dâiresinin merkezi (dönüm noktası : akdes noktası), Cemâl Feleğinin (yörüngesinin) kutbu (devrânda devreden cismin cihân çarkının aksı) olan; Ahadiyyet (her hususta mutlak teklik) lâtifetinin (Ahadiyyetten Ahmedîyyete lütûf edilen incelik ve hakikatlerin) tecellîgâhı (ilk zuhûr yeri, çoğalma ocağı olan) Zât-ı Muhammedîyyete salât-ü-selâm eyle! ALLAH'ım! O'nun Senin yanındaki sırrı (teslimiyet) ve Sana olan (istikamet) seyrinin hakkı için; korkumu gider emin kıl (emniyette eyle), (imkanla imtihan seyr-ü-sülûkümde, teslimiyet ve istikamet tevhidinde) ayak kaymalarımı (yolda sürçmelerimi, takılıp düşmelerimi yoldan geri kalmalarımı) azalt, hüznümü (üzüntümü, kederimi) ve hırsımı (dünyaya tamahkarlığımı) gider (bertaraf et), benden yana (lehime) ol; beni, benden Kendine (Sana) al (çek), beni benden fenâ ile rızıklandır (benlik hastalığımdan kurtar, benliğimin yok olmasına izin, inâyet ve hidâyet eyle, nefs perestlikten âzâd et!). Beni nefsime meftun kılma (nefsimin fitnesine düşürme, nefsimin hevâ ve hevesiyle sihirletme, nefsime tüm gönlümü verip ona vurulan, düşkün ve âşık olan kılma!). Âfâkı (dış dünyayı) tanıdığım hislerimi (enfüsümü ve özümü tanıdığım duygularımı) bana (şühûdî tevhid tekemmülüme) hicâb (perde, engel, yol kesici, çeldirici) etme! Bana her türlü, tüm gizli (saklı) sırları aç (ifrat ve tefritten koru, i'tidal üzere ve hazımlı kıl, şaşırtma-taşırtma!) YÂ HAYYU YÂ KAYYÛM celle celâluhu!."


Resim
MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZle!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

207-)ZÂHİD sallallahu aleyhi vesellem.

ZÂHİD sallallahu aleyhi vesellem:Tüm Kâinâtın, insanoğlunun KULLuk İmtihânı aracı olarak iğreti ve izafî OLuş Şûrunun ve Mutlak GERÇEK Dâimiyyet Hüviyyeti Hidâyetinin Mutlak Menbağı, Nefsin Dünyevî Hevâ ve Hevesinden yüz çevirip/çevirten Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Yâ RESÛLuLLAH!.
sallallahu aleyhi vesellem..


HAKk KULLuk İFÂmız SENde
->İ’TidÂL KİFÂmız -->SENde
ŞEHÂDet ŞEREFi ---->SENsin
->ŞEFÂat ŞİFÂmız --->SENde!.


ZEVK 8402

AHADiYyet -->AHMEDisin -->KULuna ->ALLAH’ın Bağı
MAKAM-ı MAHMÛD HÂMiDi ---->SUBHÂN ALLAH Sığınağı
vASL-ı vUSLât VEFÂsısın
->SEBiLuLLAH SEFÂsısın
MuhaMMedü’L- MUSTAFÂsın ->ZÜHD ü TAKVÂnın MENbağı!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..

09.09.17 19:19
brsbrsm..tktkttrstkkmdhyarÂNnn..



İFÂ: Ödemek. Yerine getirmek. Söz verdiğini veya vazife bildiğini yerine getirmek. Kılmak. Yapmak.
KİFÂ: Eşitlik, beraberlik, müsâvât.
ŞİFÂ: Maddî-Mânevî Hastalıktan iyi olma, iyileşme, kurtulma.
İ’TidÂL: Kesret-İfrat/Çokluk ve YOKluk-Tefrit ->ARA Kesiti olan VAHDet/TEKLiğinde dâim-kâim KALış..
ŞEREF: Yükseklik, yücelik. Büyüklük. İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam sâhibi olma. Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma. İftihâr, övünme.
SEBiLuLLAH: Allah (C.C.) yolu. Karşılıksız. Allah rızası.
MUSTAFÂ: (Safvet. den) Güzide. Istıfâ edilmiş/elenmiş de en üstte TEK KALmış, ayıklanmış, SAFîleşmiş. Has ve seçilmiş. Fahr-i kâinât Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek bir ismi.
ZÜHD: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek ibâdete vermek.
Zühd-ü KaLB: Kalben dünyaya değil, Allah rızasına müteveccih olmak. Kalbin dünya alâkalarından kesilmesi.
TAKVÂ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
ZâHiD: Masivadan yüz çeviren.
Müttaki: Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf. Dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Ehl-i takva. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini ALLAH celle celâlihu’nun sevmediği fenâ şeylerdan koruyan..



Resim ZÜHD,
ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in verdiğini alacak, aldığını da verecek bir güç ve kuvvete sahib bir yaratığın olamayacağı inancıyla her hususta ALLAH celle celâlihu’ya tam teslimiyyet ve güvenrek yaşamaktır..
Zâhid, Arapça, takdir ve tahmin eden rağbet etmeyen gibi çeşitli anlamları olan bir kelimedir.
Kur’ÂN-ı Kerim'de sadece bir yerde, Yûsuf aleyhisselâm'ın köle olarak satılması sırasında, alıcı insanların o’na rağbetsiz olduğunu bildiren âyette geçmektedir..


وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ
Resim ---"Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdetin, ve kânû fîhi mine’z- zâhidîn (zâhidîne).: Ve onu (Yûsuf’u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler. onu satarlarken paraya pek o kadar rağbetleri de yoktu.” (Yûsuf 12/20)

Kendisini dünyadan çeken ve dinî hayata veren âhirete yönelen kişiler için kullanılır bir tâbirdir. Dünyaya gönül vermemek de zühddür..
Nefsini sürekli gelip geçici Dünya işlerinden korumak olan Zühd, uygulamada çeşit çeşittir:
1-) Dünyadan yüz çevirmek.
2-) Halktan yüz çevirmek.
3-) Haram ve şüphelilerden yüz çevirmek.

TEVHİDin Temelinde ALLAHu Zü’l- CeLÂL’e verdiği Elest Bezmindeki KULLuk SÖZünde kavi olup emir ve yasaklara uyan kişi TAKVÂ Sahibidir.
şüpheli işlerden de sakınırsa VER’A Sahibi olur. Öyle ki, eğer helâl malın fazlasından, şüphelilere düşme korkusu ile mubahların çoğunu terk etmeye ve dünya sevgisinden sakınmaya çabalarsa o kimse ZÜHD Sahibidir..

El-Câmiu´s-Sagîr´de zikredilen bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyrulmuştur:


Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Zühd, kalbe ve bedene rahatlık verir, dünyâya rağbet ise, düşünce ve hüzün verir.” buyurmuştur.
(Câmiu’s- Sagîr)

Meşhur Velîlerden Süfyân-ı Sevrî ks.(rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Zühd, yamalı elbise giymek, arpa ekmeği yemek değil, dünyânın faydasız şeylerine gönül bağlamamak ve uzun emel sâhibi olmamaktır..
Para, mal ve mülk, kişinin zâhid olmasına mâni değildir. Dünyâlığı bulunmayan da zâhid sayılmaz. Dünyânın faydasız şeylerine aşırı düşkünlük olup olmadığı araştırılıp, ona göre hüküm verilir. Bir kimsenin elinde dünyâlığı vardır. Fakat zâhiddir. Bir kimsenin de dünyâlığı yoktur. Lâkin zâhid değildir. Mal, insanın silâhı gibidir. Yâni, insan canını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur.” buyurmuştur.

Yine Büyük Velîlerden, Hanbelî Mezhebinin ve Hadis-i Şerif İmâmı Ahmed bin Hanbel kaddesallahu sırrahu: “Zühd üç türlüdür; câhilin zühdü, haramları terk etmektir. Âlimlerin zühdü, helâl olanların fazlasından sakınmaktır. Âriflerin zühdü, ALLAHu Teâlâ’yı unutturan şeyleri terk etmektir.” buyurmuştur.

Hindistan’da yetişen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid İmâm-ı Rabbânî kaddesallahu sırrahu: “Zâhid, dünyâya gönül bağlamadığı için, insanların en akıllısıdır.” buyurmuştur.
Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî kaddesallahu sırrahu: “Zühd, kulların ALLAHu Teâlâ’ya yönelmeleridir.” buyurmuştur.

Büyük velîlerden Ebû Bekr-i Şiblî kaddesallahu sırrahu: “Zühd; kalbi mal yerine, onu yaratanına döndürmektir.” buyurmuştur.
Zâhid, haram ve şüphelilere düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk eden, dünyâya ve dünyâlık olan şeylere muhabbeti olmayan, kalbi bunlara meyletmeyen kimsedir..

Zühd; isteksizlik, rağbetsizlik, aza kanaat. Terim olarak, dünyaya ve maddî menfaate değer vermemek, çıkarcı, menfaatperest ve bencil olmamak, kalbde dünya ve çıkar kaygısı taşımamak, kanaatkâr olmak demektir. "Elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek, elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır" şeklinde de târif edilir.

Zühd sahibi olanlara; zâhid denilir. Zühd, dünyayı tamamen terk edip çalışmayı bırakmak, dünya nimetlerine sırt çevirip, kuru ekmek yiyerek aba giymek değil, lezzet verici şeyleri azaltmak, onlara dalmamaktır. Başka bir ifadeyle: Ahireti unutup, dünyaya esir olmamaktır.
(Süleyman Uludağ, Kuşeyrî Risâlesi, 252 vd).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, zühdün; helâllara haram kılmak veya malı telef etmek değil, elde olana güvenmemek olduğunu bildirmiştir.

(Tirmizî, Zühd 29; İbn Mâce, Zühd, 1).
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön